Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/395 E. 2020/300 K. 09.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/395 Esas
KARAR NO : 2020/300

DAVA : Tazminat (Rücuen Tazminat)
DAVA TARİHİ : 01/11/2013
KARAR TARİHİ : 09/09/2020

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Rücuen Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı Vekili Dava Dilekçesinde Özetle; müvekkili bankanın yönetim ve denetiminin …’ye intikal ettiğini, müvekkili bankanın iflas kararının 20/04/2006 tarihinde kesinleştiğini, tasfiye işlemlerinin … Hukuk İşleri Daire Başkanlığı’nın 2005/1 dosyası üzerinden yürütüldüğünü, müflis bankanın 5411 sayılı Bankalar Kanunu’nun 140. Maddesine göre her türlü harç ve teminattan muaf bulunduğunu, davalıların … TAŞ. … Şubesi nezdinde hizmet akdi ile çalıştıklarını, davalıların çalıştığı dönemde banka mudilerinden … hesap nolu …’un 24/06/1998 tarihinde 1 yıl vadeli olarak açmış olduğu vadeli döviz tevdiat hesabının vadesinden önce 26/10/1998 tarihinde usulsüz olarak kapatıldığını, … 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyasında müvekkili banka aleyhine alacak davası ikame edildiğini, anılan hesapta bulunan 30.000 DM’nin tahsil günündeki döviz kuru üzerinden yıllık %13,5 faiziyle bankadan tahsiline karar verilmesinin talep edildiğini, yapılan yargılama neticesinde … 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/06/2009 tarih, … esas, … karar sayılı kararı ile 7.669 EURO’nun müvekkili bankadan tahsiline karar verildiğini, kusur raporunda müvekkili bankaya %50 oranında kusur izafe edildiğini, dava dışı hesap sahibine %50 kusur atfedildiğini, anılan kararın gerekçesinde davaya konu hesabın usulsüz kapatılmasında banka çalışanlarının sorumluluğuna değinildiğini, söz konusu kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğini, anılan usulsüz hesap kapama işleminin İmar Bankası Antalya Şubesi’nde memur olan davalılardan …’in şifresiyle gerçekleştirildiğini ve hesap kapama ödeme fişi düzenlendiğini, bahse konu işlemin şube yetkililerinin kontrolünden geçerek şef yardımcısı davalı … ve müdür olan davalı … tarafından imzalandığını, akabinde vezne sorumlusu … tarafından hesap kapama ödeme fişi imzalanarak hesabı kapatan kişiye ödeme yapıldığını, bu nedenle davalıların kusuru olduğunu, kusur nedeniyle müvekkili tarafından ödenen 22.844,11 TL’nin dava tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 2/2 maddesi uyarınca işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalılar cevaplarında özetle; söz konusu olay nedeniyle kusurlarının bulunmadığını, davanın reddine karar verilmesini iddia ve talep etmişlerdir.
… 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne müzekkere yazılarak … esas, … karar sayılı dosyada kesinleşme şerhini içeren örneğinin dosya arasına celbedilmesi sağlanmış, tarafların kusur durumunun ve varsa talep edilebilecek tazminat miktarının hesabı için dosyanın bankacılık konusunda uzman … ile ticaret hukukunda uzman … ve Mali Müşavir …’a tevdi ile tanzim ettirilen 13/06/2016 tarihli raporda özetle, bankanın genel bankacılık uygulamalarından farklı olarak mudinin haklarını koruyacak güvenlik duvarını oluşturamadığı, çift kayıt sistemi ile çalıştığı, işlemlerin merkezde toplandığı, şubelerin yetkisinin bulunmadığı, bu yapısı itibariyle ortaya çıkabilecek operasyonel risklerden bankanın sorumluluğunun aranacağı, güvenlik duvarı oluşturulmadan personelin sorumluluğuna gidilemeyeceği yönünde görüş ve kanaat oluşmadığı belirtilmiştir.
Tüm Dosya Kapsamı Birlikte Değerlendirildiğinde;
Dava, dava dışı mudinin hesap kapama işleminin usulüne uygun yapılmaması sebebiyle banka tarafından hesap sahibine ödenmek zorunda kalan bedelin davalılardan tahsili istemine ilişkindir.
Somut olayda; Dava konusu olayın temelinde dava dışı …’un hesabından yapılan 30.000 DM’lik çekim için hesap sahibi tarafından yapılmamasının yattığı, …’un hesap cüzdanını kaybettiğini iddia ettiği, ancak hesap cüzdanını kaybettiğine dair bankaya herhangi bir bilgi vermediği, para çekme işleminin yapıldığı işlemlerde ibraz edilen kimlik belgesiyle hesap sahibine ait gerçek kimlik belgesindeki bilgilerin örtüştüğü ancak sahte olarak verildiği iddia olunan kimlik belgesinin 08/09/1994 olduğu, buna karşında dava dışı …’un dava dosyasında bulunan kimlik belgesinin veriliş tarihinin 18/06/2001 tarihli olduğu, ancak dava konusu hesap kapatma işlemlerinin 26/10/1998 – 30/10/1998 tarihlerinde gerçekleştirildiği, dolayısıyla …’un gerçek kimlik belgesi olarak sunduğu kimlik belgesinin işlem tarihinde henüz verilmemiş olduğu, … 1. Asliye Ticaret MAhkemesi’nde tanzim ettirilen bilirkişi raporundan hesap sahibinin gerçek imzasının karşılaştırılması sonucunda iğfal kabileyetinin bulunduğunun anlaşıldığı, banka personelinin ödeme yaparken her türlü dikkat ve özeni gösterdiği, hesap kapama işlemindeki prosedürlerinin yerine getirildiği, banka personeline rücu edilebilmesi için öncelikle mudinin haklarını koruyacak şekilde bankanın kendi iç bünyesinde güvenlik duvarını oluşturması gerektiği, özellikle para çekişlerine yönelik olmak üzere müşteri ile kimin muhatap olacağı, nüfus cüzdanı ile imzaların kimin karşılaştırılacağı, ödemenin kimin tarafından yapılacağına ilişkin detaylı görev tanımı ile yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi gerektiği, genel bankacılık uygulamalarında işlemlerin gişe yetkilisi ile operasyon yetkilisi tarafından gerçekleştirildiği, kimlik ve imza kontrollerinin banka nezdinde bulunan nüfus cüzdan örneği ile imza kartonunda bulunan imza örnekleri ile müşterinin ibraz ettiği nüfus cüzdanı ve attığı imza ile mukayese edildiği, kontroller sonucunda gişe yetkilisi tarafından ödeme yapılıp ödeme fişi kesildiği, dosyada yapılan incelemede kapama ve ödeme işlemlerinin bankada henüz 3 aylık tecrübesi olan ve yeterli eğitime tabi tutulmayan …’in şifresiyle gerçekleştiği, işlemin temeli olan kimlik ve imza kontrolünün … tarafından gerçekleştirilerek ödeme işleminin gerçekleştirildiği, diğer davalıların da bu işleme güvenerek belge tanzim ettiği, bu tarz işlemlerin yeterli eğitim ve tecrübeye sahip kimseler tarafından gerçekleştirilmesi gerektiği, davalı bankanın mudinin haklarını koruyacak şekilde güvenlik duvarını oluşturamadığı, yeterli tecrübede eleman istihdam etmediği, yapılan işlemin sürecinin genel bankacılık uygulamaları ile bağdaşmadığı, davacı banka görevlilerinin görevlerini yerine getirirken yapılan işlemlerin bankacılık usulüne uygun şekilde yerine getirildiği, kimlik bilgilerinin birbirini tuttuğu, banka personelinin ödeme yaparken gerekli dikkat ve özeni gösterdiği, davalıların herhangi bir kusurunun bulunmadığı tüm dosya kapsamı ve heyet halinde tanzim ettirilen bilirkişi raporundan anlaşılmakla sübut bulmayan davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir” şeklinde karar verilmiş, işbu karar davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin 2020/147 Esas, 2020/718 Karar sayılı istinaf kararında “…Dava; rücuan tazminat talebine ilişkindir.
Davacı vekilinin istinaf sebepleri açısından istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile bağlı ve sınırlı olarak dosya üzerinde yapılan incelemede;
4857 sayılı İş Kanununun 1.inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4.üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir.
Kanunun 2 nci maddesinde bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işveren olarak tanımlanmıştır. İşçi ve işveren sıfatları aynı kişide birleşemez.
Yasanın 8 inci maddesinin birinci fıkrasına göre iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici ögeleridir.
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesine göre İş mahkemeleri; “5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına; İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara; Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar.”
Mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1 inci maddesine göre, iş mahkemelerinin görevi “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi”dir. İşçi sıfatını taşımayan kişinin talepleriyle ilgili davanın, iş mahkemesi yerine genel görevli mahkemelerde görülmesi gerekir.
4857 sayılı İş Kanununun 11.inci maddesinde “İş ilişkisinin bir süreye bağlı olarak yapılmadığı halde sözleşme belirsiz süreli sayılır. Belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmesidir. Belirli süreli iş sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edilir. Esaslı nedene dayalı zincirleme iş sözleşmeleri, belirli süreli olma özelliğini korurlar” şeklinde düzenleme ile bu konudaki esaslar belirlenmiştir.
Somut olayda; Temlik eden davacı Banka ile davalı gerçek kişiler arasında, 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında bireysel iş sözleşmesi ile kurulan işçi işveren ilişkisi bulunduğu anlaşılmaktadır. Dava dilekçesi itibariyle, banka çalışanı olan davalıların, banka mudisi tarafından 24/06/1998 yılında bir yıl vadeli olarak açılan döviz hesabını vadesi dolmadan usulsüz olarak kapatmaları sonucu müşteriye ödeme yapmak durumunda kalan bankayı zarara uğrattıklarının iddia edildiği ve yapılan ödemenin faizi ile birlikte davalılardan tahsilinin talep edildiği görülmekte olup bu haliyle dava konusu uyuşmazlığın iş sözleşmesi ve iş mevzuatından kaynaklanan işçi işveren uyuşmazlığı olduğu, bu kapsamda, davaya bakmakla görevli mahkemenin iş mahkemeleri olması nedeniyle, ilk derece mahkemesince görevsizlik kararı verilmesi yerine yargılamaya devam olunurak hüküm kurulması hatalı olmuştur.
Yukarıda açıklandığı üzere; davaya bakmakla görevli mahkemenin iş mahkemeleri olması nedeniyle, ilk derece mahkemesince görevsizlik kararı verilmesi yerine yargılamaya devam olunurak hüküm kurulması hatalı olduğundan, HMK 353/1-b-2 hükmü gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, dosyanın ilk derece mahkemesince görevsizlik konusunda karar verilmesi için mahkemesine iadesine dair aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur…” denilmiştir.
Bu itibarla, somut olaya bakıldığında, temlik eden davacı Banka ile davalı gerçek kişiler arasında, 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında bireysel iş sözleşmesi ile kurulan işçi işveren ilişkisi bulunduğu anlaşılmaktadır. Dava dilekçesi itibariyle, banka çalışanı olan davalıların, banka mudisi tarafından 24/06/1998 yılında bir yıl vadeli olarak açılan döviz hesabını vadesi dolmadan usulsüz olarak kapatmaları sonucu müşteriye ödeme yapmak durumunda kalan bankayı zarara uğrattıklarının iddia edildiği ve yapılan ödemenin faizi ile birlikte davalılardan tahsilinin talep edildiği görülmekte olup bu haliyle dava konusu uyuşmazlığın iş sözleşmesi ve iş mevzuatından kaynaklanan işçi işveren uyuşmazlığı olduğu, davaya bakmakla görevli mahkemenin iş mahkemeleri olması nedeniyle Mahkememiz görevsiz olduğundan HMK 114/1-c maddesi atfı ve HMK 115/2 maddeleri uyarınca dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine, görevli mahkemenin İş (Nöbetçi) Mahkemesi olduğunun tespitine, görevin kamu düzenine ilişkin olması ve yargılamanın her aşamasında taraflar ileri sürmeseler dahi resen dikkate alınması gerektiği gözetilerek görevsizlik kararı verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Ayrıntısı ve Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere)
1-HMK 114/1-c HMK 115/2 maddeleri uyarınca dava şartı yokluğundan Mahkememizin görevsizliği ile davanın USULDEN REDDİNE, görevli mahkemenin İş (Nöbetçi) Mahkemesi olduğunun tespitine,
2-HMK 20. Maddesi uyarınca taraflardan birinin bu karar kesin ise bu tarihten, süresi içerisinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten itibaren; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde kararı veren mahkemeye başvurarak talep etmesi halinde dava dosyasının İstanbul İş (Nöbetçi) Mahkemesi’ne tevzi edilmek üzere Hukuk Mahkemeleri Tevzi Bürosu’na GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK 20. Maddesine göre kararın kesinleşme tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasında görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesi talep edilmediği takdirde mahkememizce dosyanın resen ele alınarak davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine,
4-Harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalıların yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.09/09/2020

Katip
(e-imzalıdır)

Hakim
(e-imzalıdır)