Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/383 E. 2021/318 K. 20.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/383
KARAR NO : 2021/318

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/07/2020
KARAR TARİHİ : 20/05/2021

Mahkememizde görülmekte olan menfi tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile “… Sınırları İçerisinde Haşere Mücadelesi” konulu, üç ay süreli ve 475.120,00 TL bedelli bir alt yüklenici sözleşmesi akdetmiş olduğunu, sözleşmeye göre davalı şirketin … ilçesi sınırları dâhilinde 01.07.2018-30.09.2018 tarihleri arasında üç aylık haşere ile mücadele etme işini üstlendiğini, ancak sözleşme gereğini kesinlikle yerine getirilmemiş olduğunu, sözleşme kapsamında davalı şirketin lehtar, müvekkil şirketin ise borçlu olarak gösterildiğini, düzenleme tarihleri bulunmayan 12.06.2020 ödeme tarihli 130.000,00 TL bedelli, 23.10.2020 ödeme tarihli 218.491,00 TL bedelli ve 30.10.2020 ödeme tarihli 217.500,00 TL bedelli olmak üzere üç adet bono tanzim edilerek davalı şirkete teslim edilmiş olduğunu, davalı şirket tarafından 10.09.2018 tarihli KDV dâhil 153.400,00 TL, 29.09.2018 tarihli KDV dâhil 208.860,00 TL ve 12.10.2018 tarihli KDV dâhil 198.369,80 TL tutarlı tarihli ve bedelli faturalar düzenlenerek müvekkil şirketin kayıtlarına intikal ettirilmiş ise de, bu faturaların avans faturası niteliğinde olduğunu, işin yapıldığını göstermeyeceğini, uygulamada avans fatura, hizmet tesliminden önce düzenlenmekte, herhangi bir mal teslimi veya hizmet ifası olmaksızın tahsil edilen avansların mukayyet değerler üzerinden pasifleştirilmesine imkân vermek amacıyla kullanılmakta olduğunu, davalı şirket tarafından üstlenilen işin ifa edildiğini, … Belediyesi ile SGK kayıtları ve davalının ticari defter ve belgeleriyle muhasebe kayıtlarıyla ve işçi bordrolarından ispatlanabileceğini, davalı yedinde kalan her üç senetten dolayı borçlu olmadığını, 12.06.2020 ödeme tarihli 130.000,00 TL bedelli senet dayanak gösterilerek … 24.İcra Müd.’nün … Esas sayılı dosyasından başlatılan takibin İİK.’nun 72/3.Maddesi uyarınca dava sonuna kadar durdurulması yönünden ihtiyati tedbir kararı verilmesini, henüz vadeleri gelmeyen ve davalı şirket yedinde bulunan 23.10.2020 ödeme tarihli 218.491,00 TL bedelli ve 30.10.2020 ödeme tarihli 217.500,00 TL bedelli bedelsiz senetlerin icra takibine konu yapılmamasını ve üçüncü kişilere ciro edilmemesi yönünden İİK.’nun 72/2.maddesi uyarınca ihtiyati tedbir kararı verilmesini, sözleşme konusu iş yapılmamakla, bu maksatla verilen 12.06.2020 ödeme tarihli 130.000,00 TL tutarlı, 23.10.2020 ödeme tarihli 218.491,00 TL tutarlı ve 30.10.2020 ödeme tarihli 217.500,00 TL tutarlı senetlerden dolayı müvekkil şirketin davalı şirkete borçlu olmadığının tespitine ve bedelsiz senetlerin iptaline karar verilmesini, davacı lehine tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile davacı vekilinin, dilekçesine eklediği 17.09.2018 tarihli ve “… Sınırları İçerisinde Haşere Mücadelesi” başlıklı bir sözleşme ile üç adet bononun sanki bu sözleşme nedeniyle verildiğini belirtmiş olup tamamen gerçek dışı olduğunu, kıymetli evraklarda mücerretlik ilkesi söz konusu olup bono konusu borcun temel ilişkiden bağımsız olduğunu, sözleşme konusu işin tarihi 30.09.2018 olup bonoların 12.06.2020, 23.10.2020 ve 30.10.2020 tarihli olduğunu, sözleşme konusu iş bitim tarihinden iki yıl sonraya ait olduğunu, iş bitim tarihinden iki yıl sonrası için bono düzenlenmesinin hayatın olağan akışına tamamen aykırı olduğunu, sözleşmenin hiçbir yerinde, sözleşme bedeli için bono verileceği yazılı olmadığını, bononun hiçbir yerinde ilgili sözleşme gereği verildiği ve saire ibarenin yazılı olmadığını, sözleşme konusu işin yapılmadığı iddiasının tamamen gerçek dışı ve dayanaksız olduğunu, bonoların, davacının iddia ettiği gibi 17.09.2018 tarihli sözleşme için verildiği iddiasının veya sözleşme konusu işin yapılmadığı iddiası ve faturaların avans faturası olduğu iddiasının tamamen gerçek dışı, kötü niyetli ve gayri ciddi olduğunu, taraflar arasında cari hesap ilişkisinin mevcut olduğunu, müvekkilinin çeşitli zamanlarda davacıya bir kısım işler yapmış olduğunu, bir kısım mallar satmış olduğunu, karşılığında ise alacaklarını nakit olarak, çek olarak veya bono olarak almış olduğunu, cari hesap ekstresinden 10.06.2019 tarihi itibariyle müvekkilinin davacıdan 565.991,96 TL alacaklı olduğu sabit olduğunu, haksız ve dayanaksız davanın reddine, %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar ve kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dava konusu olan bonoların davacının iddia ettiği ve sunduğu 17/09/2018 tarihli sözleşme nedeni ile verilip verilmediği, bononun düzenleme tarihi ile sözleşme tarihi karşısında bonoların bu sözleşme nedeniyle düzenlenip düzenlenmediği, bu noktalarda taraf şirketlerin 2018,2019,2020 yılı ticari defter ve kayıtlarında lehe veya aleyhe muhasebesel veri olup olmadığı, “kambiyo hukukundaki soyutluk” kaidesinin takdiri mahkememize ait olmak üzere bu bonoların verilme nedenine dair sözleşmelerde herhangi bir kayıt olup olmadığı, özellikle dayanak bonolarda “malen” kaydının mevcut olması karşısında tarafların dayanmış olduğu e-posta yazışmaları, mutabakat metin içeriklerinin karine olarak davalı lehine oluşan karineyi ortadan kaldırmaya yetecek muhasebesel veri içerip içermediği, bu suretle dava konusu bonolardan dolayı davacının davalıya borçlu olup olmadığı, taraflar lehine tazminat hükmedilmesinin yasal koşullarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Dava konusu her üç bonoda dosyamız davacısının düzenleyen, lehdarının ise dosyamız davalısı olduğu, bonoların şekli unsurlarının tamam olduğu, bonoların “malen” olacak şekilde düzenlendiği tartışmasızdır.
Davacı, dava konusu edilen bonoların bedelsiz kaldığını iddia ederek İİK m.72 maddesine dayalı olarak menfi tespit talebinde bulunmuştur.
Dava ve icra takibine konu bonoların açık içeriğine göre davalı olarak gösterilen şirketin davada pasif sıfatının bulunduğu ve davacının ise aktif sıfatının bulunduğu anlaşılmaktadır.
Yargılama aşamasında dava değeri 565.991,00 TL olarak tespit edilmekle bu miktar üzerinden eksik harç miktarı tamamlatılmıştır.
“2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (TMK m. 6 m.).
İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle ortadan kalktığını ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkâr ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle sona erdiğini ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu, senedin varlığını kabul etmekle birlikte bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/19-821E.2019/58K.sayılı ve 05/02/2019 tarihli kararı)
TMK.na göre ise, genel kuralın menfi tespit davalarında uygulanması gerekmekte olduğundan ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayacaktır. Dava konusu olup, “malen” olarak verildiği kayden anlaşılan ve bedelsiz olduğu iddia olunan belge, kambiyo evrakı niteliğinde olan bir bonodur. Dava konusu bonoların düzenlenme sebebi “malen” olduğu halde davacı vekili iddiasında bu bonoların üç ay süreli ve 475.120,00 TL bedelli sözleşme kapsamında düzenlenmiş olduğunu, ancak sözleşmenin davalı tarafından yerine getirilmediğini, işin yapılmadığını, mal teslimi veya hizmet ifası olmaksızın davalı uhdesinde bulunan bonoların karşılıksız kaldığını belirtmiştir. HMK. 200. ( HMUK 288 mad. ) maddesi uyarınca bir hakkın düşürülmesi, değiştirilmesi amacı ile ileri sürülen bu savunmanın, bono miktarı gözetildiğinde mutlak suretle yazılı belge ile ispatı gerekir.
Taraflar arasında düzenlendiği tartışmasız olan takibe konu bonolar yazılı bir belge olup kambiyo evrakı niteliğindedir. Evrakların içeriğine göre davacının bu bonolar karşılığında davalıdan karine olarak mal aldığı, bunun için bonoların düzenlediği kayden anlaşılmaktadır. Esasen bu durum davalı lehine oluşan bir karinedir.
Davacı vekili bu iddiası konusunda iddiasını ispatlayabilecek yazılı herhangi bir belge sunmadığı gibi bu iddiasını ispatlayabilecek başkaca bir yazılı delil ortaya koymamıştır. Bu duruma göre davacının aleyhine oluşan karinenin aksine ilk bakış itibariyle ispatlayamadığı anlaşılmaktadır.
Davacı ve davalı tarafların şirket olmaları nedeniyle, tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde mahkememizce atanan SMMM bilirkişi marifetiyle gerekli incelemeler dahi yapılmıştır. Buna göre mahkememizce atanan SMMM bilirkişinin hazırlamış olduğu raporda tarafların ticari defter ve kayıtlarının incelendiği, davalının ticari defterlerine göre üç adet faturanın davalı tarafından düzenlendiği, buna göre davalının davacıdan 443.229,80 TL tutarında alacaklı olduğu, ayrıca davaya konu senetlerin davalı lehine alacak olarak kaydedildiği, 31/12/2019 tarihi itibariyle ise davalının kendi ticari defterlerine göre davacının alacağının olmadığının tespit olunduğu, taraflar arasındaki 2018-2019 yılı arasındaki ticari ilişkiler nedeniyle davalının düzenlediği üç adet fatura ve davacının davalıya düzenleyip verdiği üç adet bono dışında çeşitli tarihlerde davacının davalıdan köpek maması, kedi maması ve benzeri emtialar satın aldığı, taraflar arasında davacının iddia etmiş olduğu sözleşme içeriği ile ilgili sözleşmeye konu iş kapsamında bu bonoların verildiğine dair kayıt bulunmadığı, taraflar arasındaki cari hesapta yine davalının davacıya dava dışı emtia satışına ilişkin satış faturasının yer aldığı, bu suretle dava konusu edilen iş dışında taraflar arasında ticari mal alış verişinin olduğu, cari hesaba dayalı olarak çalıştıkları, ayrıca taraflar arasındaki dava konusu edilen sözleşmede avans verilmeyeceğinin de açıkça belirtildiği, ön ödemelerde avans faturası düzenleneceğine dair bir hükmün bulunmadığı, zaten bonolarda malen ibaresinin mevcut olduğu, bu arada davacı tarafın davalının kesmiş olduğu faturaların aldığı ticari defterlerine dahi kayıt ettiği, bu faturalara süresinde itiraz etmediği gibi faturaları teslim alırken davacının herhangi bir çekince de koymadığı, davacı şirketin iddialarının muhasebesel açıdan davacı iddiaları ile uyumlu olmadığı açıklanmıştır.
Bilirkişi tarafından yapılan muhasebesel incelemeden anlaşıldığı üzere davalının ticari defterleri davalı aleyhine değil bilakis davalı lehine delil niteliğindedir. Böylelikle dava ve takip konusu bonolardan dolayı davalının alacak talep etmesine engel bir kayıt yoktur.
Öte yandan davacı, bononun mal karşılığı değil sözleşme gereği avans olarak düzenlendiğini iddia etmiş olmakla birlikte HMK 200 maddesi ve devamı çerçevesinde bu durumu ispatlayan yazılı bir belgesi, delil başlangıcı dahi mevcut değildir.
Bu şartlarda ispat külfeti bonoyu talil eden davacıya aittir. Ne var ki davacı, davaya ve takibe konu bonolar nedeniyle borçlu olmadığı bu bonoların adı geçen ve iddia edilen sözleşme nedeniyle avans olarak verildiği noktasında davacı lehine sonuç doğurabilecek bir delil sunmamıştır.
Esasen bilindiği üzere kural olarak bononun da aralarında bulunduğu kambiyo senetleri soyut borç ikrarı içeren senetlerdir. Hukukumuzda soyut borç ikrarı kural olarak geçerli olup soyut borç ikrarında bulunan borçlu karşısında alacaklının alacağın sebebini ispat etmesi kural olarak zorunlu değildir. Kambiyo senetlerinde de geçerli olan soyutluk prensibinin etkisi de bu kurala paralel olarak kambiyo taahhüdünün, sebepten bağımsız soyut bir hukuki işlem olması şeklinde ortaya çıkar.
Kambiyo senetlerinde soyutluk prensibinin en önemli işlevi ispat açısından kendisini gösterir. Buna göre, bir kambiyo senedi ile borç altına giren kimse, borçlu olmadığını iddia ediyor ise bu hususu ispat etmek yükümlülüğü altına girer. Bu nedenle bir kambiyo senedinin bedelsiz olduğu iddia edilmesi sureti ile açılan menfi tespit davasında ispat külfeti davacı borçluya düşer. (Yarg. HGK. 29.09.1976,11/497-2564; Yarg. TD. 23.11.1970, 2787/4659; B. KURU, Hukuku Muhakemeleri Usulü, C.2, s. 367, UYAR, Olumsuz Tespit Davaları, s. 560)
Sebebi gösterilmeyen (soyut) bir borç ikrarı niteliğinde olan bir kambiyo senedinin bedelsizliğini ileri süren tarafın önce borcun sebebini, akabinde ise bu sebebin gerçekleşmediğini yahut geçersizliğini veya sebebe bağlı olarak ödeme gibi borcu sona erdiren bir olguyu ispat etmesi gerekir. Tüm bu durumlara rağmen ispat yükü üzerinde olan taraf ispat yükünü bu noktalarda yerine getirememiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki davacı taraf dava konusu olan bonoların düzenlenme sebebini öncelikle ispat yükü altındadır. Davacının talebine konu olan bonolar açıklandığı üzere davacı aleyhine delil niteliğindedir. Davacı, aleyhine delil teşkil eden bu bonoların aksini ancak eşidi belge ile ispat edebilir. Davacı aleyhine delil teşkil eden bonoların aksini 6100 sayılı HMK m.200 gereği ispatlayamadığı ise yukarıda ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa 792). Bu şartlarda sonuç olarak davacı şirket aleyhine oluşan mevcut kayıtlara göre davacının üzerine düşen ispat yükünü yerine getiremediği kabul edilmiştir.
2004 sayılı İİK m.72 hükmü uyarınca “Dava alacaklı lehine neticelenirse…hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını teminattan alır… Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebiyle uğradığı zararında alacaklıdan tahsiline karar verilir”. Somut olayda davacı tarafından açılan davada takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılamadığından davacının tazminat talebinin reddine, öte yandan davalı durumundaki alacaklı lehine sona ermiş olsa da davalı alacaklının aleyhine uygulanan bir tedbirin olmaması, davalının alacağını geç almış bulunmasından doğan bir zararın mevut olmaması, sonuç olarak davalı aleyhine duran bir icra takibinin mevcut olmaması karşısında, davalının tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında, davacının sübut bulmayan davasının tümden reddine, davanın reddi nedeniyle davacının tazminat talebinin reddine, davalı aleyhine duran bir icra takibi olmadığından davalının tazminat talebinin reddine dair karar verilmiştir.
H Ü K Ü M:Yukarıda açıklanan nedenlerle:
1-Davacının sübut bulmayan davasının tümden reddine,
2-Davanın reddi nedeniyle davacının tazminat talebinin reddine,
3-Davalı aleyhine duran bir icra takibi olmadığından davalının tazminat talebinin reddine,
4-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL harcın peşin alınan 9.717,65 TL’den mahsup edilerek bakiye ‭9.658,35 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
5-Davacının yaptığı masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Dava değeri olan 565.991 TL üzerinden harç eksikliği giderilmiş olmakla AAÜT gereği davalı lehine takdir olunan 45.369,55 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
7-Davalı tarafından yatırılan gider avansı kullanılmadığından avansın kendisine karar kesinleştiğinde ve talep halinde kendisine iadesine,
8-Artan avansın karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi. 20/05/2021

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …