Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/350 E. 2022/849 K. 16.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/350
KARAR NO : 2022/849

DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 13/07/2020
KARAR TARİHİ : 16/12/2022

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; icra takibi konu alacak talebinin gerek borçlu şirketin gerek davacı olan şirketin muavin defterlerinde yer alan cari hesaba dayandığını, bu çerçevede müvekkil şirket ile davalı arasında 2018 yılı Mart ayına kadar devam eden ticari ilişki çerçevesinde araç kiralama ve yan hizmetler karşılığında müvekkili şirket tarafından davalıya hizmet bedelini aşan peşin ödemeler yapıldığını, ödemelere ilaveten harici para aktarımının gerçekleştiğini, taraflar arasında cari hesap mutabakatı oluştuğunu, davalı yanın … ve grup şirketlerine herhangi bir araç kiralama hizmeti sunmuş ve farklı şirketler üzerinden faturalaşmış ise bunların ibraz olunması gerektiğini, dava dışı şirketler adına herhangi bir tarihte düzenlemiş fatura bulunmadığını, dava konusunu teşkil eden araç kiralama hizmeti adı altında gerçekleştirilen ticari ilişkinin hizmet ilişkisinin doğasına aykırı olup , para alımlarının hukuku aykırı zeminde cereyan ettiğini, konunun Bakanlık tarafından dahi incelendiğini, bu çerçevede davacının alacaklı olduğunu talep ettiği, yapılan takibe haksız itiraz olunduğunu beyanla itirazın iptalini talep etmiş, ayrıca icra inkar tazminatı talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile taraflar arasında geçerli bir cari hesap sözleşmesi olmadığını, müvekkil şirkete gönderilen ihtarname sonucu beklenmeksizin bu davanın açıldığını, davacı şirketin ayrıca grup şirketler içinde yer alıp , grup şirketlerin müvekkiline halihazırda borçlu olduğunu, davacının … faaliyetlerini yürüten bir şirket olduğunu, bu çerçevede taraflar arasındaki gerçek alacak borç ilişkisini tespit edebilmek için … davacı şirket, … Limited Şirketi, …Şirketi, … Şirketi, …Tic. A.Ş ve Turizm ve Seyehat Acentaları Vakfının olmak üzere gelir gider tabloları,ticari defter kayıtları, müvekkil şirket ile olan ticari ilişkisinin incelenmesi durumunda müvekkil şirketin milyonlarca alacaklı olduğunu, davanın reddini ve davacı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu, itirazın iptali davasına konu alacak talebi ile ilgili davacının muhasebesel kayıtlar açısından gerekli somutlaştırmayı yapıp yapamadığı, araç kiralama hizmeti işlemi nedeni ile davalıya ödeme yapılıp yapılmadığı, davalı şirkete bu davaya konu edilen ve dayanaksız ve usule aykırı şekilde yapıldığı iddia olunan ödemeler noktasında davalı aleyhine ve davacı lehine muhasebesel veri olup olmadığı, davacının icra takibine konu edilerek davalıya haksız olarak para aktarımına dair açıkladığı bu miktarlar ile ilgili davacının muhasebesel açıdan iddialarını somutlaştırıp somutlaştıramadığı, yine karşı ispat faaliyeti çerçevesinde davalının, davacı şirket ve diğer dava dışı grup şirketlerin 2017,2018,2019 yılı ticari defter ve kayıtlarında icra takibine konu olan ödemelerin davalıya haksız olarak yapıldığı noktasında davacı lehine ve davalı aleyhine muhasebesel verinin tespit edilip edilmediği, buna göre ispat yükü üzerinde olan davacının ve karşı ispat faaliyeti çerçevesinde davalının dayandığı delil bir bütün olarak göz önüne alındığı taktirde gerek taraf şirketlerin gerek dava dışı şirketlerin 2017,2018,2019 yılı defter ve kayıtlarına taraflar lehine veya aleyhine veri olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Davacının davalı şirket lehine taraflar arasındaki hizmet ilişkisinin doğasına aykırı biçimde para aktarımlarının gerçekleştiğini iddia ettiği, bu çerçevede davalıya haksız olarak para aktarıldığını açıkladığı iddialar ile ilgili davalı şirketin isim ve kaşesinin bulunmadığı, bir mutabakat mektubunun düzenlendiği, araç kiralamayı da içeren hizmet ilişkisinin mevcut olduğu, takibe süresi içinde itiraz edilmesi sonrası itirazın iptali davasının açıldığı tartışmasızdır.
Uyuşmazlık hususlarının araştırılması için atanan mali müşavir bilirkişi tarafından hazırlanan 30/03/2021 tarihli raporda “davacı tarafından icra dosyasında 2.808.703,96 TL talep edilen tutarın esasen dosya mevcudu kapsamında icra dosyası içeriğinde davalı şirkete ait ve davacı şirket ile ilgili borç alacak durumu gösterir 2019 muavin defter dökümünde mevcut tutar olduğu, davalı … firmasının davacıya ilişkin 120.001.0019.02 hesap nolu … muavin defter görüntüsüne ilişkin sunulan dökümde 2.808.703,96 TL davacı alacağı olduğu, davacının sunulanlar uyarınca 21.06.2019 takip tarihinde 2.942.369,67 TL davalı borcu olduğunun kayıtlı olduğu, dosyada ise 2.808.703,96 TL olarak davalı muavin hesap dökümü uyarınca davacı alacağı söz konusu olduğuna dair belge dışında tespit edilenlerin aksini gösterir kayıt belge sunulmadığı, davacı tarafından 2.808.703,96 TL talep edildiği, davacı tarafından somutlaştırılmış olan ve yapılacak açıklamalar karşısında itirazın iptali davasında konu alacak talebi ile ilgili davacının muhasebesel kayıtları açısından gerekli somutlaştırmanın kayıtlarda mevcut olduğu, araç kiralama hizmeti işlemi nedeni ile davalıya ödeme yapıldığının muhasebesel olarak mevcut olduğu, davalı şirkete bu davaya konu edilen ve dayanaksız ve usule aykırı şekilde yapıldığı iddia olunan ödemeler noktasında davalı aleyhine ve davacı lehine kayıtlarda fatura tanzim edilmeden önce yapılan ödemelerin her iki tarafta mevcut olduğu, davacının icra takibine konu edilerek davalıya haksız olarak para aktarımına dair açıkladığı bu miktarlar ile ilgili davacının muhasebesel açıdan iddialarının somut şekilde yukarıda hesaplar kapsamında mevcut olduğu, davalının, davacı şirket ve diğer dava dışı grup şirketlerin 2017, 2018, 2019 yılı ticari defter ve kayıtlarında icra takibine konu olan ödemelerin davalıya haksız olarak yapıldığı noktasında davacı lehine ve davalı aleyhine muhasebesel veri gerek davalı tarafça kayıt sunulmaması gerekse dava dışı şirketlere ilişkin tutanakta yer aldığı şekilde inceleme yapılamadığından ayrıca tespit edilmesinin mümkün olmadığı, buna göre ispat yükü üzerinde olan davacının ve karşı ispat faaliyeti çerçevesinde davalının dayandığı delillerin bir bütün olarak gözüne alındığı takdirde gerek taraf şirketlerin gerek dava dışı şirketlerin 2017, 2018, 2019 yılı defter ve kayıtlarının davacı tarafa ait usulüne uygun tutulan kayıtlarda davalıya ilişkin yapılan ödeme, alınan ödeme ve fatura kayıtları kapsamında davacının muhasebesel olarak alacağının anlaşılır şekilde taleple bağlı 2.808.703,96 TL olarak belirlendiği, davalının diğer grup şirketler ile ilgili bildirdiği alacak borç hususlarının ise davalı kayıtlarının sunulmaması ve dava dışı şirketlere ilişkin davacı itirazları kapsamında dayanakların dosyada olmadığı, davacının takip öncesi hesap ve talep ettiği 61.993,16 TL faiz talebi olduğu, davacının %19,5 avans faizini 3095 sayılı Kanun uyarınca istediği takip talebinde bildirdiği, faiz aralığı 13.05.2019 – 19.06.2019 olarak takip talebinde mevcut olduğu görülmüş ise de dosyada takip öncesi faiz hesaplanmasının dayanakları bulunmadığı, bununla birlikte Mahkemece aksine kanat oluşması halinde bulunacak temerrüt gün sayısına göre faizin hesaplandığı, davacının sunulan kayıtlarında 21.06.2019 takip tarihinde 2.842.369,87 TL davalı borcu mevcut olduğu, tespit edilen hususların aksine davalının davacıya 2.808.703,96 TL olarak borçlu olduğunun göründüğünün muavin defter dökümü dosyada mevcut olduğu, davacının da bu kapsamda 2.808.703,96 TL icra takibinde talepte bulunduğu” şeklinde görüş bildirmiştir.
Rapora yönelik davalı vekilinin itirazı; davalı vekilinin geçen duruşmanın ara kararı çerçevesinde sunmuş olduğu beyan dilekçesi içeriği ve ekleri ile gerekçesi karşısında davalının kabul edilebilir mazeret sunduğunun kabulüne; esasen davalı vekilinin 16/12/2021 tarihli dilekçede dahi ve inceleme öncesi yerinde inceleme talep etmiş olduğunun dikkate alınarak davalının ticari defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapılmasına karar verilmiştir.
Mali müşavir bilirkişi tarafından sunulan ek rapora göre ise; davalı şirketin uyuşmazlık konularına ait ticari defter ve kayıtlarının belirtilen yıllar itibariyle tek tek incelendiği, yapılan bu incelemeler sonucunda davalı tarafından sunulan kayıtların incelenmesi neticesinde 21.06.2019 takip tarihinde davalı kayıtlarında 2.808.703,96 TL davacı alacağının mevcut olduğu, davacının da davalının sunulan kayıtlarında görülen 2.808.703,96 TL alacağını takibe konu ettiğinin tespit edildiği, ek rapor konusu olan davalı ticari defter incelemeleri neticesinde davacının kayıtlarında tespit edilen 2.842.369,47 TL tutarındaki alacağına karşılık, davacı tarafından icra takibine 2.808.703,96 TL olarak konu ettiği alacağına ilişkin, davalının sunulan kayıtlarında 21.06.2019 takip tarihinde 2.808.703,96 TL davacı alacağı olduğunun tespit edildiği” şeklinde görüş bildirmiştir.
Davalı şirketin incelenen ticari defter ve kayıtları, uyuşmazlık konusu olan asıl alacak miktarının varlığı noktasında davalı aleyhine ve davacı lehine sonuç doğuracak niteliktedir. Zira davalı şirketin kendi ticari defter ve kayıtlarında dahi takip tarihi itibariyle davalı şirketin 2.808.703,96 TL tutarında olmak üzere davacıya borçlu olduğu açıktır. Genel ispat kuralları çerçevesinde hiçbir kimsenin kendi aleyhine delil oluşturmayacağı düşünüldüğünde, davalı tarafın noter onayları dahi yapılmış olan içerikleri kendisini bağlayacaktır. Davalı tarafın çelişkili davranış yasağına (…) ilkesine aykırı hareket etmesi halinde ilk beyana itibar olunması uygun görüldüğünden, uyuşmazlık konusu olan miktar kadar davalının davacıya borçlu olmadığı yönündeki beyanlarına itibar edilebilmesi mümkün değildir.
Öte yandan taraflar tacir olmakla taraf şirketlerin defter ve kayıtlarında dava konusu faturaların yer alıp almadığı ve ne şekilde yer aldığı, tarafların lehine ve aleyhine delil teşkil edip etmeyeceği öncelikle dikkate alınmıştır.
HMK. 219. maddesine (HUMK. 326) göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari deferlerine de dayandığı, eş söyleyişle, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da uyuşmazlığa özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar HMK. 219. ve ardından gelen maddelerindeki konuya ilişkin genel düzenlemelere tabibir.
Somut uyuşmazlık yönünden bakıldığında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararlarında da açıklandığı üzere “HMK. 220. maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek,diğer tarafın obelgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki HMK. 220. (HUMK. 330, 331, 332 ) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Eş söyleyişle, belirtilen bu durumda ticari defterlerde HMK. 219. ve sonraki maddeleri anlamında “belge” niteliğindedir.
Ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK 220-222 maddesi değerlendirildiğinde ve aynı kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla kesin delil olduğu öngörülmüştür.
“Dava, 01/10/2011 tarihinden sonra açılmış olup, HMK’nın “ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesinin uygulanması gerekmektedir. Zira, 6103 sayılı Kanun’un 13. maddesi, 6335 sayılı Kanun’un 47. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6102 sayılı TTK’nın 4/2. maddesinde, ticari davalarda da deliller ile bunların sunulmasının 1086 sayılı HUMK hükümlerine tabi alacağına ilişkin hükümde yer alan atıf, HMK’nın 447/2. maddesi uyarınca HMK’na yapılmış sayılır.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.03.2012 tarih ve 2011/11-862 Esas, 2012/51 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 6100 sayılı HMK’nın 219. (1086 sayılı HUMK’nın 326.) maddesine göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, diğer anlatımla, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da, uyuşmazlığa 6100 sayılı HMK’nın 222/5. (6762 sayılı TTK’nın 83/2.) maddesindeki özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HMK’nın m. 220 (HUMK’nın 330.) maddesindeki genel düzenlemelere tabidir. HMK’nın 220. (HUMK’nın 332.) maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki; HMK’nın 220. (HUMK’nın 332.) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Diğer anlatımla, belirtilen bu durumda ticari defterler de, HMK m. 220. madde (HUMK’nın 330 ve sonraki maddeleri) anlamında “vesika” niteliğindedir. Öte yandan, ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 82.) maddesindeki hüküm, “I Kati delil” şeklindeki kenar başlığı ile birlikte değerlendirildiğinde ve aynı Kanun’un 1474. maddesi uyarınca kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde; ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin (maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla), kesin delil niteliğinde bulunduğunu öngörmektedir.”
Somut olayda, taraf şirketlerinin ticari defter ve kayıtlarında iddiaya konu olan miktar ile ilgili 2018-2019-2020 yılı ticari defter ve kayıtların tam ve eksiksiz olarak incelendiği, bu incelemede takip konusu miktarın tamamının davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarında bulunduğu, yukarıda açıklandığı üzere davalı şirketin ticari defterlerindeki aleyhe kayıtların davalı şirket aleyhine ve davacı lehine kesin delil olduğu, hatta davalının ticari defter ve kayıtları dahi usulüne uygun düzenlendiği, 6100 sayılı HMK hükümleri karşısında davacının üzerine düşen ispat yükünü tam ve eksiksiz şekilde yerine getirdiği anlaşılmaktadır. Kaldı ki davacı şirketin ticari defter ve kayıtları dahi, davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarıyla tam uyumlu olup davacı aleyhine herhangi bir muhasebesel veri içermemektedir.
Kaldı ki ve bir an için davalının defter ve kayıtlarını mazeretsiz olarak sunmadığı kabul olunsa dahi bu durum yine davalı lehine bir sonuç doğuramayacaktır. “HMK’nın 220. maddesinin 3. fıkrası “Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.” hükmünü haiz olup, bu hüküm uyarınca Mahkemece, davalı tarafa defter sunmamasının sonuçlarını da içeren şerhli ihtar çıkarıldığı halde, davalı tarafça ibrazına gerek görülen defterler ibraz edilmemiş ise, HMK’nın 220/3 hükmü uyarınca değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir” (Yargıtay 11. HD 202016/13366 2018/4806K.sayılı ilamı) Buna göre davacı şirketin ticari defter ve kayıtlarının usulüne uygun tutulmuş olması karşısında, bu durumda dahi davacının asıl alacak yönünden iddiasını ispatlamış olduğu kabul olunmalıdır.
Davacının üzerine düşen ispat yükümlülüğünü yerine getirdiğinin kabulü karşısında ispat yükünün davalıya geçip geçmediği ve başkaca bir araştırmanın yapılıp yapılmadığının ayrıca ele alınması gerekmektedir. Zira dava itirazın iptali davası olduğu için genel hükümlere göre yargılamanın görülmesi esastır. Mahkememizce Yargıtay 19.HD ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu uygulaması karşısında, bilirkişi raporu ile davacı lehine karine oluşması, davalının ise cevap dilekçesi ile esas yönünden davayı inkar etmiş bulunması karşısında, davalıya savunmasını ispatlaması amacıyla ve cevap dilekçesinin ”deliller” kısmında yemin deliline dayanmış olması nedeni ile yemin teklif etmesi hakkı hatırlatılmıştır. Nitekim davalı bu hakkını kullanmıştır. Ne var ki uyuşmazlık konusu kapsamında kendisine yemin teklif olunan davacı şirketin münferit temsilcisi, kendisine yöneltilen yemin teklifini eda etmiştir.
Davacının ispat faaliyeti çerçevesinde üzerine düşen yükümlülüğü, Yargıtay HGK’nun emsal uygulamaları ve Yargıtay’ın özel daire kararlarındaki uygulamaları ile yerine getirdiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere HMK’nın ispat yükünü düzenleyen 190. maddesine göre ispat yükü; kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi gereğince de, kural olarak, herkes iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64). Bu şartlarda sonuç olarak davalı şirketin, davacı lehine ve ancak davalı aleyhine oluşan karinenin aksini ispatlayamadığı kabul olunmuştur.
Kaldı ki bilirkişinin hazırladığı rapor gerekçeli, açık ve denetime elverişli, uyuşmazlık konularını muhasebesel açıdan tek tek ele alan niteliktedir. Mahkememizce yapılan yargısal yorumlar dikkate alındığında bilirkişi raporuna itibar etmeye engel ve somutlaştırılmış bir itiraz ise yoktur.
Öte yandan davacı takip talebi ile işlemiş faiz talep etmiş, dava dilekçesi ile ise işlemiş faize yönelik itirazın dahi iptali yönünde talepte bulunmuş olup bu kısma ilişkin harç eksikliği ise yoktur. Bu itibarla dava konusu olan işlemiş faiz yönünden dahi mahkememizce değerlendirme yapılacaktır. Buna göre davacı vekilinin takip talebi ile işlemiş talep edebilmesi kural olarak, BK m.117/f.1 hükmü uyarınca alacaklının ihtarda bulunmasına veya açık bir sözleşme hükmü olmasına bağlıdır. Öncelikle davalının temerrüdüne yol açacak açık, kesin bir sözleşme hükmü yoktur. Somut olayda alacaklı tarafından düzenlenmiş bir ihtar yazısının davalı borçluya tebliğ olunduğuna dair bir belge sunulmadığı açık olduğu gibi tebliğe dair bir evraka da dayanılmamıştır. Bu nedenle bilirkişi raporunda irdelendiği üzere davacı lehine seçenekli olarak işlemiş faiz miktarı tespit edilmiş ise de davacının işlemiş faize ilişkin talebinin kabulü mümkün değildir. 6100 sayılı HMK m.121 ve devamı hükümleri uyarınca dava dilekçesinde gösterilmeyen, bu suretle dosyaya sunulmayan ve ayrıca davalıya dahi tebliğ olunmayan bir belgeye mahkememizce itibar edilebilmesi bu noktada usulden mümkün değildir. Kaldı ki HMK m.145 hükmü çerçevesinde bu noktada sonradan gösterilmiş bir delile dahi dayanılmamıştır. HMK m.25/f.2 hükmü uyarınca kanunda belirtilen durumlar dışında hakim, kendiliğinden delil toplayamaz. O halde temerrüdün oluştuğuna dair tebliğ belgesinin araştırılması veya dosyaya delil olarak getirilmesi noktasında kanunda belirtilen özel bir durum bulunmadığından mevcut dosya kapsamındaki delillere göre değerlendirme yapılması zorunludur.
“İtirazın iptâli davalarında İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde itiraz etmesi ve alacaklının icra hakimliğine başvurmadan alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz. İcra inkâr tazminatı, hakkındaki icra takibine itiraz ederek durduran ve çabuk sonuçlandırılmasına engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifade ile, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir (Hukuk Genel Kurulu’nun 07.06.2006 tarih 2006/19-295 Esas, 2006/341 Karar sayılı kararı). Bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; icra takibine dayanak olan cari hesap ekstresine konu miktar ve bu miktara esas olan hususların, davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarında mevcut olduğu, buna göre en az Mahkememizce hükmedilen asıl alacak tutarında davacı lehine alacağın var olduğunun, davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarından dahi açıkça anlaşıldığı, bu alacağın likit olduğu anlaşılmaktadır. O halde icra takibine dayanak olarak sunulan ve varlığı tartışmasız olarak ispatlanan miktarın taraflar şirketlerin ticari defter ve kayıtlarından açıkça anlaşıldığı, artık hükmedilen alacağın likit olduğu kabul edilmelidir. Bu durumda takip tarihi itibariyle 2.208.703,96 TL üzerinden %20 icra inkar tazminatına dair talebin kabulü gerekir. (Yargıtay 15. HD 2019/829E. 2020/1041K.sayılı kararından hareket edilmiştir.) Buna mukabil davacının kötü niyetli olduğunun anlaşılamaması nedeniyle davalının kötü niyet tazminat talebi red edilmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının kısmen KABULÜNE, … 37. İcra Müdürlüğünün…E.sayılı icra dosyasına konu 2.808.703,96-TL asıl alacak miktarına yönelik davalının itirazının iptali ile bu kısımlar yönünden takibin devamına, talep gereği hükmedilen 2.808.703,96-TL asıl alacak miktarına takip tarihinden itibaren TCMB’nın kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizinin değişen oranlarda işletilmesine, hükmedilen 2.808.703,96-TL alacağın %20’sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davacının işlemiş faiz talebi noktasında fazlaya ilişkin talebinin sübut bulmadığından reddine, davalının şartları oluşmayan kötü niyet tazminatı talebinin reddine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının kısmen KABULÜNE, … 37. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra dosyasına konu 2.808.703,96-TL asıl alacak miktarına yönelik davalının itirazının iptali ile bu kısımlar yönünden takibin devamına,
2-Talep gereği hükmedilen 2.808.703,96-TL asıl alacak miktarına takip tarihinden itibaren TCMB’nın kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizinin değişen oranlarda işletilmesine,
3-Hükmedilen 2.808.703,96-TL alacağın %20’sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davacının işlemiş faiz talebi noktasında fazlaya ilişkin talebinin sübut bulmadığından reddine,
5-Davalının şartları oluşmayan kötü niyet tazminatı talebinin reddine,
6-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 191.862,56 TL harçtan peşin alınan 34.670,80 TL harç ile 14.353,49 TL icra harcının mahsup edilerek 142.748,27‬ TL bakiye ilam harcının davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
7-Davacı tarafından yatırılan 34.670,80 TL peşin harç, 54,40 TL başvuru harcı gideri toplamı olan 34.725,2‬0 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Davacı tarafından harcanan 361,5‬0 TL tebligat posta masrafı ile 2.750,00TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 3.111,50 TL yargılama giderininden davanın kabul nispetine göre (%97) 3.018,15TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
9-Dava kısmen kabul edildiğinden kabul edilen 2.808.703,96 TL üzerinden yürürlükte olan AAÜT gereği hesaplanan 235.261,12 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
10-Dava kısmen red edildiğinden reddedilen 61.993,16‬ TL üzerinden hesaplanan yürürlükte olan AAÜT gereği hesaplanan 9.918,91TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
11-1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin ileride Bakanlıkça ödenmesi durumunda 6183 sayılı AATUHK hükümleri gereği %97 oranına isabet eden 1.280,4‬0TL’nin davalıdan ayrıca kalan 39,60TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
12-Artan avansın karar kesinleştiğinde yatıranlara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi.16/12/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip