Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/340 E. 2021/39 K. 22.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/340 Esas
KARAR NO : 2021/39

DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 03/04/2013
KARAR TARİHİ : 22/01/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili sunduğu dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı …’dan 11/08/2009 tarihinde … plakalı 2009 model … marka arazi aracını satın aldığını, bu araca 02/07/2012 tarihinde … C.Başsavcılığı tarafından el konulduğunu, bu aracın davalılardan …Tic.Ltd.Şti. unvanlı şirket tarafından ithal edildiğini ve gümrük vergisine esas kıymetin düşük beyan edildiği şüphesi ile soruşturma başlatıldığını, davalı şirketin sahte fatura kullanıp eksik vergi ödemesi sebebiyle araca el konulduğunu, davacı şirketin bu el koyma nedeni ile benzer bir araç kiraladığını, dava tarihi itibarıyla 13.750,00.-TL ödeme yapmak zorunda kaldığını, 2010-2012 yılları arasında 13.944,70.-TL motorlu taşıtlar vergisi ödediğini, satış bedeli olarak verilen 181.000,00.-TL’nin faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini, mahkemece araçtan istifade edildiği dikkate alınarak düşüm yapılacak olması halinde davacının zapt tarihinden itibaren araçsız kalması nedeniyle ödenen araç kiralama bedellerinin dikkate alınmasını ve sonuç olarak 181.000,00.-TL araç bedeli ile 13.944,70.-TL MTV bedeli olmak üzere toplam 194.944,70.-TL’nin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ISLAH
Davacı vekili 12/02/2014 tarihli ıslah dilekçesi ile dava dilekçesinde 13.750,00.-TL olarak açıklanan muadil araç kiralama bedelini 21.600,00.-TL’ye yükseltmiştir.
CEVAP:
Davalılardan … cevap dilekçesinde özetle; aracı diğer davalıdan “0 km” olarak satın aldığını, bir dönem kullandıktan sonra bir komisyoncu aracılığıyla sattığını, kimin aldığını dahi bilmediğini, satarken bütün vergilerini ödediğini, araçla ilgili bir bağının kalmadığını bildirmiştir.
Davalı …Tic.Ltd.Şti. vekili cevap dilekçesinde özetle; aracın 11/08/2009 tarihinde davacı adına kaydedildiğini, 17/12/2012 tarihinde el konulduğunu, daha sonra görülmekte olan davanın açıldığını, TTK’nun 23/1 maddesi ile TBK.’nun 231 ve 818 sayılı BK.’nun 207 maddeleri gereğince satılanın ayıbından dolayı ayıp sonradan ortaya çıksa bile 2 yıl geçmekle talebin zamanaşımına uğrayacağını, uyuşmazlık konusu olayda zamanaşımı süresinin dolduğunu, savcılık soruşturma evrakının sonuçlanmasının beklenmesi gerektiğini, müvekkilinin tüm yasal işlemleri yerine getirerek satış yaptığını, bir kusurunun bulunmadığını, davacının 11/08/2009 tarihinden itibaren aracı kullandığını, araçtan yararlandığı bu dönem elde ettiği menfaatin mahsubunun gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE
Dava, davacıya satılan motorlu araca daha sonra kaçakçılık suçundan dolayı el konması (hukuki ayıp) sebebiyle, satıcının ayıba karşı tekeffülü hükümlerine istinaden satış bedelinin iadesi ve oluşan zararın tazmini talebine ilişkindir.
Dava ilk olarak Mahkememizin 2013/91 E dosyasıyla açılmış, 09/04/2014 tarihinde verilen 2014/81 K sayılı “… aleyhine açılan davanın reddine, davalı şirket aleyhine açılan davanın kısmen kabulüne, açılan ceza davası sonunda arıcın zoralımına karar verilmeyip hak sahibine iadesi durumunda yukarıda 2 (a) maddesinde yazılı hüküm fıkrasındaki tazminatın tüm fer’ileriyle birlikte infaz edilmiş olması halinde aracın davalı … Ltd Şti’ne teslim ve tesciline” dair hükmün davacı vekili ve davalı şirket vekilince temyizi üzerine Yargıtay 19.HD’nin 2014/11059 E 2014/13675 K sayılı ilamıyla “onama” kararı verilmiş, onama kararına karşı sadece davalı şirket vekilinin karar düzeltme talebinde bulunması üzerine anılan Dairenin 2015/12073 E 2016/8453 K sayılı ilamıyla davalı şirketin karar düzeltme istemi kabul edilerek, mahkememiz kararı “Satıcının ayıba karşı tekeffülü düzenleyen TBK hükümlerine göre alıcıya karşı satıcının sorumluluğu bulunmaktadır. Olayımızda aracı davacıya satan davalı … olup diğer davalı … Tic. Ltd. Şti. ile davacı arasında satış ilişkisi bulunmamaktadır. Bu itibarla ithalatçı şirket olan bu davalıyı satıcının ayıba karşı tekeffülü hükümleri çerçevesinde hukuki ayıplı mal satışından dolayı sorumlu tutmak doğru değildir. Mahkemece bu yönler gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından hükmün bozulması gerekirken ilamda yazılı nedenlerle onandığı anlaşıldığından karar düzeltme talebinin kabulü ile hükmün davalı şirket yararına bozulması gerekmiştir.” gerekçesiyle bozulmuştur.
Bozma ilamı sonrası Mahkememizin 2016/809 E dosyasına kaydedilen davada taraf beyanları alınarak Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş, 08/05/2017 tarihli 2017/553 K sayılı kararla “… aleyhine açılan davanın kısmen kabulüne, davalı şirket aleyhine açılan davanın reddine” karar verilmiş, bu sefer davacı vekili ve davalı … vekilinin temyiz istemi üzerine Yargıtay 19.HD’nin 2017/4891 E 2019/2178 K sayılı ilamıyla “onama” kararı verilmiş, onama kararıyla ilgili sadece davalı … vekilinin karar düzeltme talebinde bulunması üzerine, anılan Dairenin 2019/2628 E 2020/437 K sayılı ilamıyla bu davalının karar düzeltme istemi kabul edilerek, mahkememiz kararı “yerel mahkeme tarafından verilen davalı …’a yönelik davanın reddine ilişkin (2013/91 E 2014/81 K sayılı) kararın Dairemizce onanması ve davacı vekili tarafından buna karşı karar düzeltme yoluna gidilmemiş olması nedeniyle, davalı … yönünden kazanılmış hak oluşmuştur. Mahkemece davalı … Tic. Ltd. Şti. yönünden bozmaya uyularak verilen kararda hükmüne uyulan bozma kararı gereğince bu davalıya yönelik davanın reddine karar verilmesi doğru olmuş ise de, davalı … yönünden yukarıda oluşan kazanılmış hak dikkate alınmadan davanın … yönünden kısmen kabul edilmesi ve …’ın temyizi üzerine bu kararın onanması muhakeme hukuku açısından doğru olmamıştır.” gerekçesiyle bozulmuştur.
İkinci bozma ilamı sonrası dosya Mahkememizin 2020/340 Esasına kaydedilmiş, taraf beyanları alınarak usul ve hukuka uygun bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş, uyulan son bozma kararında da vurgulandığı üzere, 2013/91 E dosyada yapılan yargılama sonunda verilen kararın onama ilamına karşı davacı vekilince karar düzeltme yoluna başvurulmamış olması nedeniyle, davalı (aracı satan) … yönünden Mahkememizce verilmiş olan “davanın reddine” dair karar bu suretle (onama kararıyla) kesinleşmiş olduğundan, mahkememizce ilk bozma sonrası verilen 2016/809 E 2017/553 K sayılı kararın davalı … yararına oluşan usuli kazanılmış hakkı ihlal edecek şekilde hüküm oluşturduğu, son bozma ilamınının da bu hususu vurgular nitelikte olduğu anlaşılmıştır.
Davalı ithalatçı şirket yönünden de (2016/809 E dosyada verilen dava red kararımıza karşı, davacı vekilinin temyiz ve karar düzeltme istemlerinin reddine dair Yargıtay 19.HD kararları üzerine) 2016/809 E dosyamız yargılamasında davalı şirket yönünden verilen dava red kararının şeklen kesinleşmiş olduğu, bu davalı yönünden de davalı yararına usuli kazanılmış hak doğduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce 2013/91 E ve 2016/809 E dosyalardan verilen kararlar bozma ilamları üzerine ortadan kalkmış olduğundan, dosyadaki usuli itirazlar ve davanın esası yönünden, davalılar açısından yukarıda açıklanan usuli kazanılmış haklara da riayet edilmek suretiyle yapılan hukuki değerlendirme sonucunda, davaya konu … plakalı aracın davalılardan … Ltd.Şti tarafından ithal edildiği, önce davalılardan …’a satıldığı, …’ın ise aracı 11/08/2009 tarihinde davacıya sattığı, aracın sahte belgeler kullanılmak sureti ile gümrük vergileri eksik ödenerek ithal edilmiş kaçak araç olması nedeniyle 17/12/2012 tarihinde el konulduğu(… Cumhuriyet Başsavcılığı Kaçakçılık ve Narkotik Suçlar Bürosu), yargılama sürecinde iddianame tanzim edilerek dava açıldığı, henüz bir karar verilmediği olguları sabittir.
Zamanaşımı Def’i Yönünden Yapılan İnceleme; 6101 sayılı Kanunun 1. maddesi gereğince; “Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır…”
6101 sayılı Kanunun 5/1. maddesine göre; “…Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam eder. Ancak, bu sürelerin henüz dolmamış kısmı, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden uzun ise, yürürlüğünden başlayarak Türk Borçlar Kanununda öngörülen sürenin geçmesiyle, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur….”
Uyuşmazlıkta, yukarıda açıklanan yasal düzenleme gereğince dava konusu satış işlemlerinin gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu uygulanacaktır.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 207. maddesine göre, satıcı daha uzun bir süre için güvence vermemiş ise, satılandaki ayıptan kaynaklanan her türlü dava hakkı, ayıp daha sonra meydana çıksa bile alıcıya teslim tarihinden itibaren bir sene geçmekle düşer.
Ancak aynı Kanunun 207/3. maddesine göre; satıcı, alıcıyı kandırmışsa bir yıllık zamanaşımından yararlanamaz.
Dava konusu aracın yurtdışında kullanıldığı (2.el olduğu), bu haliyle davalı … Şti. tarafından …’den satın alındığı, bu niteliğinden dolayı ithalinin izne bağlı olduğu, ilgili bakanlıktan izin alınmaksızın davalı …Tic. Ltd. Şti. tarafından ithal edildiği ve aracın bu husus gizlenerek piyasaya sürüldüğü, davalı şirket tarafından önce diğer davalı …’e, onun tarafından da davacıya satılmış olduğu, araca adli mercilerce yürütülen soruşturma-kovuşturma işlemleri sırasında el konulmuş durumda olduğu sabittir.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 2012/25643- 2013/1879 sayılı emsal kararında; daha önce tam hasara uğramış aracın bu hususun alıcıdan gizlenerek satılması ve ayıbın daha sonra ortaya çıkması halinde BK’nun 207. maddesinin uygulama yerinin bulunmadığı, ayıbın hile ile gizlendiği, olayda BK’nun 207.maddesinin değil, 10 yıllık sürenin öngörüldüğü BK’nun 125.maddesinin uygulanması gerektiği ifade edilmiştir.
Bu nedenlerle davalı şirketin zamanaşımı def’inin reddine karar verilmiştir.
Husumet Sorunu; Mahkememizce uyulan Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2015/12073-2016/8453 sayılı bozma kararıyla aracı davacıya satanın … olduğu, diğer davalı… Ltd.Şti ile davacı arasında satış ilişkisi bulunmadığı, bu itibarla ithalatcı şirket olan davalıyı satıcının ayıba karşı tekeffülü hükümleri çerçevesinde hukuki ayıplı mal satışından dolayı sorumlu tutmanın doğru olmadığı, sorumluluğun satıcı konumundaki …’da olduğu kabul edilmiştir.
Bekletici Sorun Savunması; Davalı şirket vekili, yürütülen ceza soruşturmasının sonucunun beklenmesi gerektiğini savunmuş ise de, satıcının satım sözleşmesi gereğince aracı yararlanmaya elverişli şekilde temin ve teslimden sorumlu olduğu dikkate alındığında, satım sırasında var olan hukuki ayıpla ilgili yargısal süreçten doğacak zarara satıcı katlanmalıdır. Satış bedelini ödeyen iyiniyetli davacının yıllarca devam edebilecek yargılama sonucunu beklemesi gerektiği kabul edilemez. Bu nedenle ilgili dava sonucunun beklenmesine gerek görülmemiştir.
Davanın Esası Yönünden İnceleme; Uyuşmazlık satım sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Satım tarihinde yürürlükte olan BK.nun 194. maddesine göre; satıcının, alıcıya karşı satılanın açıklamış olduğu niteliklere uygun olduğunu, maddi veya hukuki nedenlerle değerinin azalmasına yol açacak veya yararlanmasını engelleyecek yahut azaltacak ayıplarının bulunmadığına ilişkin güvence verdiği kabul edilir.
BK.nun 189/1. maddesine göre; satıcı, satılan şeyin bir üçüncü kişi tarafından satımı sırasında varolan bir hak sebebi ile tamamen veya kısmen elkonulmasından alıcıya karşı sorumludur.
Mahkememizin 206/809 E dosyasında (2013/91 E kararının bozma ilamına uyularak) yapılan yargılama sonucunda verilen ve Yargıtay 19 HD tarafından onanan, karar düzeltme istemleri de reddolunan 08/05/2017 tarihli 22017/553 K sayılı gerekçeli kararda açıklandığı üzere, 818 sayılı BK’nun yukarıda yer verilen hükümleri gereği, satış sırasında var olduğu anlaşılan hukuki ayıp nedeniyle, aracı davacıya satan davalı … aracın el koyma tarihindeki rayiç değerini davacıya ödemelidir.
Araç Bedeli; Bilirkişi raporunda el koyma tarihi itibarıyla rayiç değerin 65.000,00.-EURO, “TL” karşılığının ise 178.620,00.-TL olduğu bildirmiştir. Rapordaki 178.620,00.-TL tutarına rapor tanzim tarihi olan 07/11/2013 tarihindeki EURO karşılığı üzerinden ulaşılmıştır. Bu hesaplama yöntemi yanlıştır. Dava dilekçesinde TL cinsinden talepte bulunulup elkoyma tarihinden itibaren faiz istendiğine göre elkoyma tarihindeki TL karşılığına göre hesaplama yapılmalıdır. 17/12/2012 elkoyma tarihindeki kur değeri olan 2,3501.-TL üzerinden hesaplama yapıldığında (65.000,00.-EURO X 2,3501=) davacının talep hakkının 152.756,50.-TL olduğu anlaşılmaktadır.
Davacı elkoyma tarihine kadar aracı kullanmış ise de aynı süre içinde ödediği bedel de davalı uhdesinde kalmış olup satış bedelinin faiz ve işletilmesinden kaynaklanan menfaatlerden davalı satıcının yararlandığı dikkate alınarak mahsuba gerek görülmemiştir.
Araç Kiralanmasından Kaynaklanan Zarar; Davacı, aracın zapt edildiği tarihten dava tarihine kadar geçen sürede aracın kullanımından yoksun kalmıştır. 23/01/2014 tarihli bilirkişi raporunda emsal bir aracın günlük kiralama bedelinin 250-500 TL arasında değiştiği ancak 108 günlük kiralama halinde kira bedelinin bir miktar düşeceği, günlük kiralama bedelinin 200,00.-TL’den zararın 21.600,00.-TL olacağı kabul edilmiştir. Ancak dava dilekçesinde (3.sayfa-madde 9) araç kiralamadan kaynaklanan ve davacı tarafından ödenmek zorunda kalan tutarların tamamının 13.750,00.-TL’den ibaret olduğu bildirilmiş ve buna ilişkin faturalar dosyaya sunulmuştur. Bu sebeple araç kiralamadan kaynaklanan talep ıslahla artırılmış ise de dava dilekçesinde sınırı belirlenen zarar tutarı ile bağlı kalınarak 13.750,00.-TL’nin tahsiline karar vermek gerekmiştir.
Motorlu Taşıtlar Vergisinden Kaynaklanan Zarar; Davacının bu konudaki talebi 13.944,70.-TL’dir. Ancak 3 yıllık olduğu söylenen bu vergiler davacının motorlu aracı kullanmasıyla ilgilidir ve bu kullanım fiilen gerçekleşmiştir.
197 sayılı MTV Kanunu’na göre; kanunun 5. ve 6 ncı maddelerinde yazılı tarifelerde yer alan Karayolları Trafik Kanununa göre trafik şube veya bürolarına kayıt ve tescil edilmiş bulunan motorlu kara taşıtları, Motorlu Taşıtlar Vergisi’ne tabidir. Kanunun 2/7. bendi gereğince dava konusu araç bu kanun gereğince vergiye tabidir. Aynı kanunun 3. maddesi göre, trafik sicilinde adlarına motorlu taşıt kayıt ve tescil edilmiş olan gerçek ve tüzel kişiler bu kanun gereğince mükelleftir ve kanunun 5. maddesine göre araçlar (I) sayılı tarifeye göre vergilendirilir.
Motorlu Taşıtlar Vergisi, (…) her yıl Ocak ayının başında yıllık olarak tahakkuk ettirilmiş sayılır ve bu vergi her yıl Ocak ve Temmuz aylarında iki eşit taksitte ödenir(m. 9). Buna göre davacı sadece ödediği son MTV’nin el konma tarihinden itibaren dönem sonuna kadar geçecek süreye tekabül eden kısmını talep edebilir. Zira davacı son dönem MTV’yi ödemiş olmasına rağmen elkoyma sebebiyle bu dönemin bir kısmında kullanımdan yoksun kalmıştır.
El koyma tarihi 17/12/2012 olduğuna göre kullanımdan yoksun kaldığı süre 15 gündür. Buna göre, ödediği son MTV tutarı 2.026,88.-TL olup 6 aylık süre için ödeme yapılmıştır. 2.026,88.-TL / 180 X 15 = 168,90.-TL MTV’den kaynaklanan zarar tutarını talep hakkının olduğu kabul edilmiştir. Böylece davacının;
Araç Bedeli…………………………………152.756,50.-TL
Araç Kiralanmasından Kaynaklanan Zarar……….13.750,00.-TL
Motorlu Taşıtlar Vergisinden Kaynaklanan Zarar……168,90.-TL
Toplam……………………………………166.675,40.-TL talep
hakkının bulunduğu kabul edilmiştir.
Ancak, yukarıda açıklandığı üzere, davalı … yönünden mahkememizin 2013/91 E dosyasından verilen dava red kararının Yargıtay 19 HD’ce onanması ve davacı vekilince karar düzeltme talebinde bulunulmayarak kararın şeklen kesinleşmesi nedeniyle, bu davalı yararına oluşan usuli kazanılmış hak nedeniyle davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Usuli kazanılmış hak kavramıyla ilgili olarak Yargıtay HGK’nın 2017/3-2117 E 2020/898 K sayılı ilamında da vurgulandığı üzere; “Bir davada mahkemenin veya tarafların yapmış oldukları bir usul işlemi nedeniyle taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğan ve gözetilmesi zorunlu olan hakka usulü kazanılmış hak denilir. Örneğin mahkemenin Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf bakımından kazanılmış hak doğar. Bu husus 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ayrıntılı şekilde anlatılmıştır.
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) “usulü kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
Bu kurum davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir (HGK’nın 22.01.2014 tarihli ve 2013/19-556 E., 2014/40 K., 18.02.2020 tarihli 2016/21-817 E., 2020/167 K., sayılı kararları).
Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulü kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir İçtihadı Birleştirme Kararı ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usulü kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulü kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (HGK’nın 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 19 K.; 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K.).
Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulü kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü – C. V, 6. b İstanbul 2001, s. 4738 vd).
Usulü kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.
Aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.07.2020 tarihli ve 2017/20-1548 E., 2020/572 K.; 09.07.2020 tarihli ve 2020/4-334 E., 2020/580 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.”
Yargıtay HGK’nın 2017/(21)10-1590 E 2020/941 K sayılı ilamında da belirtildiği üzere; “Nihaî kararların kesinleşmesine engel olan kanun yollarına normal kanun yolu denir. Yani, normal kanun yoluna başvurulması hâlinde, hakkında kanun yoluna başvurulan nihaî karar bu yollardan geçmeden kesinleşmiş olmaz. Normal kanun yolu, henüz kesinleşmemiş olan nihaî kararlar için tanınmış bir kanun yoludur. Bir karara karşı normal kanun yoluna başvurulursa, o kararın kesinleşmesi önlenmiş, yani kanun yoluna başvurmanın sonucuna kalmış olur. Normal kanun yolu süresi içinde bu yola gidilmezse veya gidildiği hâlde karar onanır ve başka bir kanun yolu da yok ise, nihaî karar kesinleşir (Kuru: s.4484).
Kanun yolları sonsuz değildir. Kanunda hükme karşı öngörülen kanun yollarının tüketilmesi ile ya da kanun yollarına başvurma sürelerinin geçirilmesi ile karar kesinleşir. Artık o hükme karşı normal bir kanun yoluna başvurulması mümkün olmaz.
Öte yandan kanun yolunda oluşan kazanılmış haklar da söz konusudur. Şöyle ki, bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK).
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (4.2.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).”
Tüm dosya kapsamının hep birlikte değerlendirilmesi sonucu, somut olayımızda davanın esası yönünden, davacıya hukuki ayıplı olarak satıldığı savcılık soruşturma dosyasıyla anlaşılan araca yargı mercilerince el konulmuş olduğu da gözetildiğinde, davacının oluşan zararından davalı …’ın son satıcı sıfatıyla ve TBK. satıcının ayıba karşı tekeffülü hükümlerine göre (ayıbı bilmese bile) sorumlu tutulması gerektiği, davadaki talep itibariyle ve bozma kararına uyulan Yargıtay 19 HD’nin 2015/12073 E 2016/8453 K sayılı ilamının bozma gerekçesi uyarınca, diğer davalı …Tic. Ltd. Şti. ile davacı arasında satış ilişkisi bulunmadığından, satıcının ayıba karşı tekeffülü hükümleri çerçevesinde hukuki ayıplı mal satışından dolayı satış bedelinin iadesi-el koymaya bağlı zarar talebinden sorumlu tutmanın mümkün olmadığı kanaatine varılmakla birlikte, yukarıda açıklandığı şekilde, davalı satıcı … yönünden 2013/91 E dosyamızdan verilen dava red kararı hakkında Yargıtay 19.HD’nin onama kararıyla (davacı tarafça karar düzeltme de istenilmemekle) bu davalı yararına oluşmuş usuli kazanılmış hak nedeniyle; diğer davalı ithalatçı şirket yönünden ise 2013/91 E dosyadan verilen dava kabul kararına ilişkin Yargıtay 19.HD’den verilen bozma ilamına uyulmakla, ayrıca 2016/809 E dosyadan davalı Yeniköy…Ltd.Şti. yönünden verilen dava red kararıyla ilgili Yargıtay 19.HD tarafından verilen onama ve davacının karar düzeltme istemini red kararları üzerine bu davalı yararına oluşan usuli kazanılmış hak nedeniyle, her iki davalı yönünden davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Ayrıca her iki davalı yönünden aynı hukuki sebebe dayalı talep olduğu gibi, her iki davalı yönünden de “usuli kazanılmış haklar” nedeniyle dava red kararı verildiğinden, AAÜT uyarınca davalılar yararına tek nispi vekalet ücreti takdir edilmiştir.
HÜKÜM: Ayrıntısı ve Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davanın her iki davalı yönünden ayrı ayrı REDDİNE,
2-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 22.096,13-TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalılara verilmesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Bozma ilamı öncesi ve sonrası davalı … tarafından yapılan 280,00-TL posta masrafı ile diğer davalı … tarafından yapılan 70,00-TL posta masrafından ibaret yargılama giderinin davacıdan alınarak davalılara ayrı ayrı verilmesine,
5-Taraflarca yatırılan avansın kullanılmayan kısmının, karar kesinleştiğinde ve istek halinde ilgili tarafa iadesine,
6-Alınması gerekli 59,30-TL karar harcının 3.698,20-TL (peşin harç + ıslah harcı) harçtan mahsubu ile fazla alınan 3.638,90-TL’nin karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, tarafların gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren 15 GÜN içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile Yargıtay’da TEMYİZ yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı.22/01/2021

Katip …

Hakim …