Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/320 E. 2023/339 K. 17.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
ASLİYE 2.TİCARET MAHKEMESİ

DOSYA NO : 2020/438
KARAR NO : 2023/341

DAVA : İTİRAZIN İPTALİ (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 19/08/2020
KARAR TARİHİ : 17/04/2023

Yukarıda açık kimliği yazılı taraflar arasında görülen İTİRAZIN İPTALİ davasının mahkememizde yapılan yargılaması sonunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA;
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin, …. unvanıyla simit imalatında kullanılan tahin, un ve susam gibi ürünlerin imalatını yaptığını, davalının ise …. unvanıyla simit üreten bir tacir olduğunu, taraflar arasında yıllar süren ticari ilişki olduğunu, davalının simit üretiminde kullanmış olduğu tüm hammaddeleri müvekkilinden satın aldığını, taraflar arasındaki ticari ilişkinin, davalının isteği üzerine müvekkilinin kredi çekerek davalıya kullandırdığını ve bunun karşılığında 75.000,00.-TL bedelli 3 adet çek aldığını ama bu çeklerin tarafların ticari ilişkileri ile ilgili olmadığını, davacının 18.06.2018 tarihli … sıra numaralı KDV dahil 202.000,00.-TL bedelli faturayı ödemediğini, … 13. İcra Müdürlüğünün… sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını, borca itiraz edildiğini, arabuluculuk görüşmelerinin olumsuz sonuçlandığını belirterek. icra takibine yapılan itirazın iptaline, takip konusu alacağın % 20’sinden az olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilin, davacı ile ağırlıklı olarak 2015-2018 yılları arasında ticari münasebeti bulunduğunu, davacıdan susam vb hammadde satın aldıklarını, aldıkları malları da başka firmalara sattıklarını, imalat yapmadıklarını, dava dilekçesinin 2 nolu maddesinde uyuşmazlığın çözüm ve esasına yönelik olmayan, afaki, gerçek dışı, mesnetsiz birtakım beyanlarda bulunulduğunu, hiçbir zaman davacıya kendisi adına kredi kullandırıp bunun karşılığında çek vermediğini, çok sayıda çek keşide edildiğini, bunun sebebinin de davacının iddia etiği gibi hatır amaçlı kredi kullanması için olmadığını, kaldı ki bu husus afaki olup, fatura alacağına müstenid dava ve talep konusunun da dışında kaldığını, hiç bir borçlarının olmadığını, aksine davacıdan alacaklı bile olduklarını, zira mal teslim edilmeden, uygun fiyatlardan yararlanabilmek amacıyla çoğu kez önceden çek verdiklerini, işleri böyle yürüttüklerini, haksız, mesnetsiz ve kötü niyetli olarak açılan davanın külliyen reddi ile dava konusunun %20’sinden aşağı olmamak üzere davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME:
Dava; ticari mal satım ilişkisi nedeniyle düzenlenen faturaya dayalı borcun ödenmemesi üzerine alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
İtirazın iptali davalarının 2004 sayılı İİK’nın 67/1. fıkrası gereğince Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
Davacının … 13. İcra Müdürlüğünün …sayılı dosyası ile 18/07/2019 tarihinde, davalı aleyhine, 18.06.2018 tarihli, 202.000,00.-TL bedelli faturaya dayanarak, 202.000,00.-TL asıl alacak, 19.176,16.-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 221.176,16.-TL üzerinden ilamsız icra takibi başlattığı, (Örnek No:7) ödeme emrinin borçlu/davalıya 23/07/2019 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun 25/07/2019 tarihinde hiçbir borcu olmadığını, borcun tamamına ve faize itiraz ettiğini belirterek takibi durdurduğu, itiraz dilekçesinin alacaklıya tebliğ edildiğine dair bir belgeye rastlanmadığı, davacının da 19/08/2000 tarihinde 1 yıllık yasal hak düşürücü süre içinde 221.176,16.-TL toplam alacak üzerinden huzurdaki itirazın iptali davasını açtığı kabul edilmiştir.
Taraflar arasında ticari ilişkinin varlığı tartışma konusu değildir.
Çözümlenmesi gereken sorun, davacının dava ve icra takibine konu ettiği fatura içeriğindeki malları davalıya teslim edip etmediği, teslim etmiş ise alacağının miktarının ne olduğu noktasında toplanmaktadır.
Tarafların iddia ve savunmaları, dosyaya sundukları deliller, icra dosyası ile tüm dosya kapsamı ile beraber alınan bilirkişi raporları ve yapılan yargılama sonunda;
Öncelikle davalının görev noktasında ileri sürdüğü görev itirazı nedeniyle yapılan araştırma sonunda … Vergi Dairesi Başkanlığı … Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün 02/09/2020 ve … Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün 26/08/2020 tarihli cevabi yazılarına göre, tarafların bilanço esasına göre defter tuttukları anlaşılmış, mahkememizin davaya bakmaya görevli olduğu kabul edilmiştir.
Taraf defterleri üzerinde inceleme yapmaya ihtiyaç bulunduğundan ve bu iş uzmanlık gerektirdiğinden, bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Tarafların ibraz ettiği defter ve belgeler incelendiğinde, davacının 2017-2018, davalının 2018-2019 yılı ticari defterlerinin TTK.nun 64/3.maddesi gereğince açılış/kapanış tasdiklerinin yapıldığı, defterlerin usulüne uygun olarak tutulduğu bilirkişi tarafından tespit edilmiş, bu nedenle defterlerin sahibi lehine delil oluşturma vasfına sahip olduğu kabul edilmiştir. Ancak; Tarafların defterlerini sürelerinde usulüne uygun tasdik ettirmelerine rağmen defter kayıtlarının zamanında ve tüm işlemleri kapsayacak şekilde yapılmadığı, dolayısı ile ihticaca salih olmadığı nedeni ile de hüküm kurulamayacağı bilirkişi tarafından mütalaa edilmiştir.
Davacıya verilen ve davalı vekilince 15.10.2020 tarihli dilekçe ekinde dava dosyasına sunulan çek ve senetlerin her iki taraça defter ve muhasebe kayıtlarının yapılmadığı, dava konusu faturanın davalı defter kayıtlarında olmasına rağmen, davacı kayıtlarına göre davacı …’ ün davalı …’ dan 2018 yıl sonu itibari ile 105.000,00 TL alacaklı göründüğü, davalı kayıtlarına göre ise davalı …’ un davacı …’ den 41.234,00 TL. alacaklı göründüğü bilirkişi tarafından mütalaa edilmiştir.
Rapor hükme esas alınmaya yeterli görülmediğinden mahkememizin 21.01.2022 tarihli celsesinde 2 nolu ara karar ile “…Tarafların ticari defterlerinin mevcut kayıt durumu nedeniyle kök rapordaki kayıt tespitlerinin hüküm kurmaya yeterli olmadığı, bilirkişiden dört ayrı seçeneğe göre tespit istenmesinin zaruri hale geldiği gözetilerek, bilirkişiye (önceden ödenen ücret de gözetilerek) 1.000,00-TL ek ücret takdiriyle, mahkeme veznesine yatırmak üzere davacı vekiline iki hafta kesin süre verilmesine, kesin sürede yatırılmazsa kök rapora itirazdan vazgeçmiş sayılacağı, mevcut kök rapor tespitlerine göre dosyada hüküm kurulması mümkün olmadığından, dosyadaki mevcut ispat ve delil durumuna göre ispatlanamayan davanın reddi ihtimali dahil her türlü kararın verileceğinin ihtarına (ihtarat yapıldı),…” kesin süre verilmiş ancak buna rağmen ara karar gereği ücret yatırılmamıştır.
Bu kez yine mahkememizin 27.05.2022 tarihli celsesinde 1 nolu ara karar ile “…Dosyada alınan kök rapora davalı vekilinin de itirazlarının bulunduğu, ayrıca alınan raporun bu haliyle hüküm kurmaya elverişli olmadığı, dosyada davalı tarafın da bilirkişi incelemesi deliline dayanmış olduğu gözetilerek, bilirkişi için takdir edilen 1.500,00-TL bilirkişi ücretini mahkeme veznesine yatırmak üzere bu sefer davalı vekiline iki hafta kesin süre verilmesine, kesin sürede yatırılmazsa bilirkişi deliline dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağı, kök rapora itirazdan vazgeçmiş sayılacağı, mevcut delil ve ispat durumuna göre karar verileceğinin davalı vekiline ihtarına (ihtarat yapıldı),…” 2.kez kesin süre verilmiş ancak buna rağmen ara karar gereği ücret yatırılmamıştır.
6100 sayılı HMK.nun “Sürelerin Belirlenmesi” başlıklı 90. Maddesi gereğince. Süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeplerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler.
Yine HMK.nun “Kesin Süre” başlıklı 94. Maddesi gereğince: Kanunun belirlediği süreler kesindir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Bu takdirde hâkim, tayin ettiği kesin süreye konu olan işlemi hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklar ve süreye uyulmamasının hukuki sonuçlarını açıkça tutanağa geçirerek ihtar eder. Kesin olduğu belirtilmeyen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir; bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.
Davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bilindiği üzere bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle HMK.nun 90. maddesinde açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, aynı Yasanın 94. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakimin tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazan davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç da sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir Emsal: Yargıtay 1.HD.nin 15.10.1998 tarih ve 1998/10134 E. 1998/11064 K.). Öte yandan Yargıtay kararlarında her ne kadar verilen kesin süre geçirilse de, yeni celse açılmadan ücretin yatırılmış olması duruşmanın uzamasına neden olunmadığı gerekçesi ile davanın bu nedenle reddedilmemesi gerektiğine işaret edilmektedir (Emsal: Yargıtay 11.HD.nin 2020/8382 E. 2022/5201 K., aynı dairenin 25/04/2022 tarih ve 2021/1326 E. 2022/3365 K. ).
Yukarıdaki açıklamalardan sonra somut olaya gelince; Mahkememizce kesin süre verilirken yasanın aradığı anlamda ve Yargıtay içtihatlarında da işaret edildiği üzere tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça ve ayrıntılı olarak delil avansı yatırılması için 21.01.2022 ve 27.05.2022 tarihli celselerde iki kez kesin süre verilerek duruşmalar ertelenmiş, en son 02.12.2022 tarihli celsede tahkikat bitirilerek karar için duruşma 17.04.2023 tarihine bırakılmıştır. Bilirkişi incelemesi için delil avansı yatırılmamıştır. Bu durum davalı lehine kazanılmış hak oluşturmaktadır.
Taraf defterlerinin usulsüz tutulduğu incelemeye elverişli şekilde kayıtların tutulmadığı, örneğin, davacının 2017 yılından 2018 yılına 195.324,00 TL borç devrettiği ancak bu tutarın da 2018 yılı açılış kayıtlarında gösterilmediği, 2018 yıl sonu itibari ile de 105.000,00 TL alacaklı göründüğü, hatalı ve eksik defter kayıtlarından yola çıkarak güvenli bir sonuca ulaşılmasının mümkün olmadığı, yine davalının defter kayıtlarında “sehven unutulan” şerhi ile 2015 yılından 15 adet çek, 2016 yılından 18 adet çek (24 adet senet), 2017 yılından 31 adet çek, 2018 yılından 16 adet olmak üzere toplam 80 adet çek ve 24 adet senedin 01.01.2019 tarihinde icra takibi açılmadan 6 önce, defter kayıtlarına işlenmiştir. Böylelikle davalı kendi kayıtlarda alacaklı görünmektedir. Bu kayıtlarla birlikte davacı kayıtlarının hükme esas alınacak nitelikte olmadığı, mahkememizin hukuki bilgisi ile sonuca gitmenin de mümkün görülmemesi nedeniyle davacı davasını ve iddialarını ispaatlayamamış durumdadır. Bu nedenle davanın reddine karar vermek gerekmiş olup aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
Davanın REDDİNE,
Davacının kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından davalıların kötü niyet tazminatı taleplerinin REDDİNE,
1-Alınması gerekli 179,90-TL karar ve ilam harcının, peşin alınan 2.671,26-TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 2.491,36‬-TL harcın karar kesinleştiğinde DAVACIYA İADESİNE,
2-Davalı vekille temsil olunduğundan yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 33.964,66-TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp DAVALIYA VERİLMESİNE,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin KENDİ ÜZERİNDE BIRAKILMASINA,
4-Taraflarca yatırılan avansın kullanılmayan kısmının, karar kesinleştiğinde ilgili tarafa İADESİNE,
5-Dava şartı arabuluculuk sürecinde Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin, davada haksız çıkan davacıdan 6183 sayılı Kanuna göre tahsili ile HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
Dair, davalı vekilinin yüzüne karşı, davacı vekilinin yokluğunda, tarafların gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK. 341.maddesi uyarınca İstanbul BAM. nezdinde İSTİNAF yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı.17/04/2023

KATİP …

HAKİM …