Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/306 E. 2022/846 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/306
KARAR NO : 2022/846

DAVA : Konkordato
DAVA TARİHİ : 28/10/2019
KARAR TARİHİ : 15/12/2022

Mahkememizde 2019/584E.sayılı dosyasına istinaden açılmış olan konkordato davasında, hüküm ile iflas yönünden ayırma kararının verildiği, akabinde iflas yönünden incelenen dosyanın Mahkememizin 2020/306E.sayılı numarasını aldığı anlaşılmakla Mahkememizce yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili firmanın mali tablolarında yer almayan ancak grup şirketi lehine verilen veya bölünmeden kaynaklanan tahahhütlerinden dolayı … A.Ş ‘nin içinde bulunduğu ekonomik kriz nedeni ile borçlarını ödeyememesi veya iflası halinde müvekkili şirket … A.Ş’ye rücu edebilecek borç miktarının 706.133.659,99 TL olduğunu,kefil olunan veya ayni teminat verilen şirketlerin iflası halinde 706.113.365,99 TL kadar borç yükünün müvekkili firmaya ek yük getireceğini,müvekkiline gelecek ek mali yükümlülükler nedeniyle ihtiyatlılık gereği müvekkili firmanın ek mali yükümlülükleri de göz önüne alınarak yeniden yapılandırma yapılması gerekliliğinin olduğunu,müvekkili şirketin bir vade planı içerisinde tüm borçlarını ödeyebileceğini,bu sebeple işlerinin devam etmesini güvence altına almak ve şirket varlıklarının yanı sıra şirket paydaşlarının çıkarlarını korumak amacı ile konkordato talep etme zorunluğunun olduğunu,müvekkili şirketin gerek sermaye yapısı ve gerekse çalışan ve müşteri kalitesi ile içerisine düştüğü likitide sıkıntısı ve ödeme aczini ancak konkordato yoluna başvurmak sureti ile bertaraf edebileceğini,nakit akışının düzelmesi için zamana ve konkordatonun sağlayacağı korumaya ihtiyaç duyduğunun açık bir gerçek olduğunu, genel olarak vadelerin daraldığı ve hatta ortadan kalktığı bu dönemde, müvekkili firmanın borçlarını düzenli ve tam olarak ödemesi,istihdam ve istikrarı ile tekrar kâra geçebilmesi için müvekkili şirkete zaman tanınması gerektiğini,müvekkil şirketin ticari faaliyetlerinin devamı ve bu suretle borçlarının ifasının sağlanmasının sadece müvekkili şirkete değil,başta şirket çalışanları olmak üzere alacaklıların,kamunun ve birçok tedarikçinin yararına olacağını,zira bu sayede, çalışanların kriz ortamanda işsiz kalmayacak,alacaklılar alacaklarını tahsil edebilecek ve tedarikçilerle olan ticari faaliyetlerinin devam edecek olmasının yanı sıra, devlete ödenecek SGK primleri ve vergiler ile katma değer yaratılmaya devam edileceğini, İİK m.286 maddesinde tahdidi olarak sayılmış tüm belgelerin konkordato ön projeleri ile birlikte ibraz edildiğini, müvekkili şirket lehine üç aylık geçici mühlet kararı ve kararla birlikte tedbir kararı verilmesi için gerekli koşulların sağlandığını, alacaklılarını icra takibi ve hacizler ile karşı karşıya kalırsa müvekkili şirketin mal varlığının borçlarını karşılamaya yetmeyeceğini, mahkemeye sunulan beyan ve delilleri incelendiğinde alacaklıların alacağının tamamına kavuşmasını sağlama amacı ile yapılan planlama sonucunda müvekkili şirketin lehine konkordato kararı verilmesi halinde müvekkili şirketin faaliyetlerine devam edeceğini,gerek sermaye artırımı gerekse diğer kaynaklar ile şirketin ödeme gücüne ve mali duruma katkılarının yapılmasının mümkün olabileceğini, müvekkil şirketin borçlarının şu andaki haline nazaran tamamen ödeme imkanına kavuşacağını, İİK m.286 öngörülen tüm belgeleri içeren konkordato talebinin öncelikle müvekkili şirket lehine üç aylık süre ile geçici mühlet verilmesini,gerekli görülmesi halinde geçici mühletin iki ay daha uzatılmasını,geçici mühlet kararının İİK m.288 gereğince ilanını,takas,hapis ve mahsup hakkının kullanılmasının tensiben önlenmesini,müvekkili şirketin keşide ettiği çeklere karşılıksız şerhi vurulmasının önlenmesini talep etmiştir.
Dava İİK .286 vd hükümlerinden kaynaklanan konkordato talebine ilişkindir.
İİK m.286 vd.hükümleri çerçevesinde konkordato müessesesinin dürüst borçlular tarafından talep olunabileceğine dair normatif bir düzenleme mevcut olmasa dahi doktrinde de kabul olunduğu üzere konkordato esasen elinde olmayan nedenlerle, işleri iyi gitmeyen ve mali durumu bozulmuş olan, dürüst borçluları korumak için kabul edilmiş bir müessesedir.
Bu çerçevede Mahkememizin 2019/584E.sayılı dava dosyasında yapılan yargılama sonucunda ve 28/10/2019 tarihinde verilen hükme göre “davacı … ticaret sicil numarası ile … Ticaret Sicil Müdürlüğünde kayıtlı davacı … ANONİM ŞİRKETİ tarafından ileri sürülen konkordato taleplerinin reddine, adı geçen davacı şirket yönünden bir (1) yıllık kesin mühlet aşamasına geçilmesine dair talebin reddine, adı geçen davacı şirket hakkında mahkememizce verilen tüm geçici mühletlerin 26/06/2020 günü saat: 16.29 saati itibariyle tümden kaldırılmasına, adı geçen davacı şirket hakkında verilen tüm tedbir kararlarının 26/06/2020 günü saati:16:29 itibariyle tümden kaldırılmasına, 26/06/2020 günü saat:16:29 itibariyle geçici konkordato komiserlerinin görevlerine son verilmesine, geçici konkordato komiserlerinin görevine son verildiğinin İstanbul Bilirkişilik Bölge Kurulu Başkanlığına bildirilmesine, kararın İİK m.288/f.2 hükmü uyarınca, kararın Tapu Sicil Müdürlüklerine, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğüne, Vergi Dairesine, Türkiye Bankalar Birliğine, Türkiye Katılım Bankaları Birliğine, İstanbul Sanayi Odasına, Ticaret Bakanlığı Gümrükler Genel Müdürlüğüne ve PTT Genel Müdürlüğüne, Borsa İstanbul A.Ş’ye, SPK’ya ve SGK’ya bildirilmesine, kararın İİK m.288/f.2 gereği ticaret sicil gazetesi ile Basın İlan Kurum resmi portalında ilan olunmasına, İİK m.292/f.1 hükmü uyarınca davacı şirketin borca batık olup olmadığına ve iflasına karar verilip verilmeyeceğine dair hususun hüküm aşamasında olmaması ve usul ekonomisi gerekleri karşısında, bu husus yönünden HMK m.167 hükmü gereğince ayırma kararı verilmesine, bu husus ile ilgili oluşturulacak yeni dosyaya mahkememiz esas defterinden ve re’sen yeni numara verilmesine, yeni numara verilmesi sonrası re’sen dosyanın oluşturulmasına, asıl dava dosyası için alınan iflas avansı başta olmak üzere tüm avansların ayrılan yeni dosya adına aktarılmasına, bu çerçevede İİK m.292/f.1 hükmü uyarınca borca batıklık ve iflas durumu ile ilgili asıl dava olan 2019/584 E.sayılı dosyada karar verilmediğinin bildirilmesine” şeklinde karar verilmiştir.
Mahkememizce verilen karar ile ilgili İstinaf kanun yoluna başvurulması sonrası İstanbul BAM 17.HD 2020/2258E, 2021/77K.sayılı kararına istinaden gerekçede; “Dava, hukuki niteliği itibariyle 7101 sayılı Kanun ile değişik İİK’nın 285 ve devamı maddeleri gereğince geçici mühlet ve akabinde kesin mühlet kararı verilerek konkordatonun tasdikine ilişkindir. 2004 sayılı İİK’nın 285. maddesinde, yetkili ve görevli mahkeme düzenlenmiş, yasada iflasa tabi olan borçlu için, İİK’nın 154.maddesine atıf yapılarak ilgili maddenin birinci veya üçüncü fıkradaki yazılı yerlerdeki, iflasa tabi olmayan borçlu için yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesinin yetkili ve görevli olduğu vurgulanmıştır. Somut olayda, davanın, davacı şirketin muamele merkezinin bulunduğu yerdeti asliye ticaret mahkemesinde açıldığı ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 74. maddesinde belirtilen şekilde davacı vekilinin konkordato ile ilgili özel yetkinin mevcut olduğu anlaşılmıştır. Dosya kapsamından, davacı şirket hakkında 01/11/2019 tarihininde geçerli olmak üzere üç ay süre ile geçici mühlet kararı verildiği, sonrasında 01/02/2019 tarihinden başlamak üzere geçici mühletin iki ay daha uzatıldığı, 7226 sayılı Yasa uyarınca mühlet süresinin durması dikkate alınarak 26/06/2020 tarihli duruşmada borçlu şirketin kesin mühlet talebinin reddine karar verilerek geçici mühletin kaldırıldığı, iflas yönünden ise dosyanın tefrik edildiği anlaşılmaktadır. 06/12/2019 tarihli komiser heyeti raporunda; davacı şirketin halihazırda faal durumda bulunduğu ve faaliyetlerini kesintisiz bir şekilde sürdürdürdüğü; davacı şirketin konkordato ön projesinin hazırlanmasına esas aldığı 31/08/2019 tarihli kaydi ve rayiç değer bilançolarına göre mevcut ve alacaklarının borçlarını fazlasıyla karşıladığı, borca batık halinin bulunmadığı, bununla birlikte davacı şirketin bilançolarında gözükmeyen grup şirketlerine kefaletinden kaynaklanan icra takibi (tedbir,haciz,satış vb.) aşamalarındaki rehinli borçları nedeni ile borçlarını vadelerinde ödeyemediği, ayrıca rayiç değerlere göre borca batıklık durumunun beklenmekte olan bilirkişi raporu ve kefalet borçları ile ilgili cevabi yazıdan sonra değerlendirileceği; davacı şirketçe hazırlanan konkordato ön projesinin sadece vade teklifi içerdiğinin belirtilmesi karşısında mühlet içerisinde faiz işleyecek olan rehinli borçlar için işleyecek faizler dikkate alınmayarak kurgulanması ve borç tasfiye hesaplarının da bu şekli ile yapılması nedeni ile çelişkili bulunduğu, ayrıca ön proje ile birlikte sadece adi alacaklılara yönelik ayrıntılı ödeme planı sunulması karşısında rehinli alacaklara yönelik ayrıntılı ödeme planı sunulmamasının önemli bir eksiklik olarak göze çarptığı, öte yandan ön projenin İİK m.308/h maddesi ile düzenlenen rehinli alacaklılarla müzakere ve borçların yapılandırılması teklifini de içermediği, bu durumun rehinli alacak miktarının çok yüksek olması karşısında önem arz ettiği; davacı şirketçe hazırlanan konkordato ön projesinde borç tasfiyesi için yaratılacak kaynakların şirketin faaliyetinin devamı esasına bağlı olarak elde edilecek faaliyet gelirleri ve sermaye artırımı ile kefil olunan asıl borçlu şirketin ödeme taahhütlerine dayandırıldığı, ayrıca alternatif kaynak yöntemi olarak sat-geri kiralama yönteminin gösterildiği; bu kaynaklar yönünden yapılan incelemelerde, şirketin faaliyetinin devamı esasına dayanan kaynak yönünden sağlıklı bir görüş bildirebilmek açısından faaliyetlerin izlenmesi gerektiği, bununla birlikte geçmiş dönem verilerine göre hedeflenen satış tutarlarının ulaşılabilir seviyede bulunduğu, ancak sıkı bir maliyet ve gider planlaması ile tasarruf tedbiri alınmadığı sürece ön görülen maliyet ve gider tutarlarına ulaşmanın ise kolay gözükmediği, ayrıca bu kaynak kaleminin miktar yönünden toplam kaynaklar arasında önemli bir yer teşkil etmediği; sermaye artışı yolu ile elde edilmesi öngörülen kaynağın uzun vadeli oluşu ve somut kaynaklara dayanmaması nedeniyle soyut olarak nitelendirilebileceği; ödeme taahhütlerine dayanarak elde edilmesi ön görülen kaynağın halihazırda asıl borçlarını ödeyememiş olan taahhüt veren şirketlerin ilerleyen dönemlerde ödeme sıkıntısını aşıp aşmayacağının salt bu şirketlerin bilançolarına göre tespitinin ve öngörülmesinin mümkün bulunmaması ve de teminat niteliği taşıyan somut kaynağa dayanmaması nedeniyle soyut olarak nitelendirilebileceği; alternatif kaynak yöntemi olarak gösterilen sat-geri kiralama yönteminin ise ayrıntılı detay ve dayanaklarının sunulmaması nedeniyle izaha muhtaç olduğu belirtilmiştir. Komiser heyeti 11/03/2020 tarihli raporunda; davacı şirketin güncel (en son tarihli) bilançosu üzerinden görevlendirilen bilirkişiler tarafından tespit edilen değerler referans alınarak hazırlanan 31/01/2020 tarihli rayiç değer bilançosu ile davacı şirketin ön projedeki kefalet / ipotek borçları ile ilgili bilgi ve beyanları ile gelen yazı cevaplarına göre ”… Bank A.Ş ‘ne olan kefalet borcunun düzeltilmiş şekliyle” tespit edilen güncel kefalet / ipotek borçlarına göre davacı şirketin 78.308.908,46 TL borca batık durumda olduğu; mevcut durumda yani güncel mali veriler ışığında ve mahkemece alınan bilirkişi raporu içeriğine göre davacı şirketin …. firmasına herhangi bir kefalet borcunun bulunmadığı yönündeki beyan ve itirazının miktarı dışında borca batıklık haline herhangi bir etkisinin bulunmadığı, zira bu beyan ve itirazların kabulü halinde dahi şirketin 60.308.908,46 TL borca batık durumda olmaya devam edeceği; rapor içerisinde açıklanan gerekçelerle davacı şirketin bilirkişi raporlarındaki değer tespitlerine yönelik itirazları karşısında, alınan ilk bilirkişi raporlarına itiraz edilmediği de gözetilerek yeni bir bilirkişi ataması yapılmasına gerek olmadığı; rapor içerisinde açıklanan gerekçelerle davacı şirketin mahkemece alınan bilirkişi raporuna itiraz dilekçesindeki -kıymetlerinin takdiri gereken son derece değerli objeler / tablolar bulunduğu, tespit olunan bir kısım kefalet borçlarının gerçek olmadığı- yönündeki beyanlarından davacı şirket yetkililerinin 08/11/2019 tarihli ilk toplantıda kendilerine yazılı olarak verilen bilgi ve talimatlardan 8, 17 ve 19 no.lu bilgi ve talimatlara aykırı davrandığının anlaşıldığı; ayrıca davacı şirketin bu aşamada borca batıklık yönünden reddettiği kefalet borcunun ön projede kendisi tarafından beyan edilmiş olması ve bu aşamaya kadar kabul edilmiş olması nedeniyle konkordato sürecinde gerçek olmayan bir borç ikrarı olarak nitelendirilebileceği, davacı şirketin basiretli tacir gibi davranma ve özen borcuna aykırı hareket ettiği; geçmiş dönem verileri de göz önünde bulundurulduğunda mevcut işleyişte davacı şirketin ön gördüğü satış bedellerine ulaşması mümkün gözükse de kar hedeflerine ulaşmasının mümkün gözükmediği, ticari faaliyetlerine ilişkin planlanan nakit akışları sağlamasının bu haliyle zor olduğu; bu aşamada davacı şirketin kendi kaynakları ve faaliyetleri ile tüm borçlan ödemesinin mümkün olmaması, asıl borçlularca kefalet borçlarına ilişkin henüz bir ödemenin gerçekleştirilmemesi, uzun vadeli ödeme taahhütleri ile sermaye artırımına dayanak somut bir kaynağın halen gösterilmemiş olması, rehinli alacaklar için işleyen faizler nedeniyle borç yükünün sürekli artıyor olması ve davacı şirketin kendi kaynaklarındaki yetersizlik karşısında projenin başarısının mutlak olarak dış kaynaklara muhtaç olması nedenleriyle var olan veriler ışığında konkordato ön projesinin başarıya ulaşma ihtimalinin açıkça bulunmadığının anlaşıldığı belirtilmiştir. Davacı şirket bu rapordan sonra 17/03/2020 tarihli revize proje sunmuştur. Revize projenin değerlendirilmesi için alınan 25/03/2020 tarihli Komiser heyeti raporunda; davacı şirketin borca batıklık durumunun kendi bilançolarını grup şirketleri olan …A.Ş ve … A.Ş bilançoları ile konsolide edilmek suretiyle belirlenmesi yönündeki talebinin şirketler arasında doğrudan herhangi bir sermaye ilişkisinin (bağlı ortaklık,iştirak vb.) bulunmaması nedeniyle …’ye aykırı olduğu, dolayısı ile bilançoların konsolide edilmesinin ve borca batıklığın bu şekli ile hesaplanması mümkün olmadığı; davacı şirketin borçlarının tasfiyesi için sahip olduğu tek mal varlığı olan ve faaliyet konusunu oluşturan otelin satışı/geri kiralanması üzerine kurgulamış olduğu revize projenin başarıya ulaşma ihtimalinin rapor içerisinde açıklanan gerekçelerle projede ön görülen satış bedelinin mahkemece yaptırılan değer tespitine oranla oldukça yüksek bir tutarda hesaplanmış olması karşısında kuvvetle muhtemel gözükmediği; davacı şirketin revize projesinde otel satışına alternatif olarak açıkladığı borç tasfiye planının-ipotek/kefalet borçlarının asıl borçlu ve/veya grup şirketlerince ödenmesi-kendi kaynakları ile ilgili olmaması ve üçüncü kişilerin kaynaklarına ya da konkordato projelerinin başarı ihtimallerine dayanması nedeni ile değerlendirme olanacağının bulunmadığı belirtilmiştir. Komiser heyeti 25/06/2020 tarihli raporunda; davacı şirketçe alınan uzman görüşünün önceki görüşlerinde herhangi bir değişiklik yaratmadığı, davacı şirketin projesinin başarı ihtimalinin yönetim yapılan ve aynı borçlara kefalet ve ipotek yükümlülükleri gözetilerek grup şirketler ile birlikte değerlendirilmesinin rapor içerisinde açıklanan gerekçelerle mümkün bulunmadığı; davacı şirketin 31/01/2020 tarihli bilançosu ve mahkemece alınan bilirkişi raporları ile davacı şirketin ön projedeki kefalet/ipotek borçlan ile ilgili bilgi ve beyanlar ile gelen yazı cevaplarına göre tespit edilen kefalet/ipotek borçlarına göre davacı şirketin rayiç değerlerine göre 76.853.158,46 TL borca batık durumda olduğu, davacı 21.06.2020 ve 24.06.2020 tarihli beyanlan esas alındığında dahî …Ticaret Anonim Şirketi’nin borca batıklık haline bir etkisinin bulunmadığı, bu haliyle davacı şirketin kaydi değer bilançosunda borca batık olmadığı,ancak rayiç değerlerine göre -17.901.039,01 TL borca batık durumda olmaya devam edeceği; bir önceki cümlede geçen hesaplamada … ve … Şirketlerine olan borçlar hariç hesaplama yapıldığı, diğer taraftan …Anonim Şirketi’nin mahkeme ve heyete gerçek borçları konusunda çelişkili beyanda bulunduğu; davacının dava dilekçesi, makul güvence raporu ve son uzman görüşü raporunda beyan ettiği borç listesinde … AŞ’ye önce 28.748.000 TL sonra 31.219.923,01 TL borcu olduğunu beyan ettiği, son dilekçede ise bu şirkete borcunun çekişmeli olduğunu ve sadece 500,000 TL olduğunu beyan ettiği; davacının dava dilekçesi ile makul güvence raporunda … Şirketine 18.000.000 TL kefalet borcu olduğunu beyan ettiği, son dilekçesinde ise … Şirketine borcu olmadığını beyan ettiği,…Anonim Şirketi’nin bu şirketten borcu olmadığına dair bir yazıyı da ibraz etmediği; …Şirketi’nin konkordato talebinde borçların asıl sorumlusu olan … A.Ş.’nin ödeme taahhüdü bulunduğu da dikkate alınarak asıl borçlular … merkezli …AŞ’nin olası rücu durumunda … Şirketi’nin mali durumunu etkisi üzerinde hususi olarak durulduğunu ve bu iki asıl borçlunun malvarlığı bilgilerinin dosyada da mevcut olan toplantı tutanağında kayıt altına alındığını, asıl borçluların malvarlığının … Şirketi borçları ile konsolide edilmesi adına yapıldığını, oysaki bu rapor tarihi itibariyle de asıl borçlularla ilgili mali belge yazılı olarak talep edilmiş olmasına rağmen mahkemeye iletilmediğini; borçtan birlikte sorumlu olan diğer şirketler bakımından ise aralarında kefalet ilişkisi olmadığından … Anonim Şirketi’nin herhangi bir rücu imkanı olmadığı, tek rücu imkanı olan asıl borçlular…AŞ’nin mali durumunun ise tüm taleplere rağmen açığa kavuşturulmadığı; 17/03/2020 tarihli revize projede bahsedilen hisse / otel satış ile ilgili herhangi bir somut gelişme bulunmaması, her ne kadar yaratılacak kaynak açısından önemli bir payı olmasa da şirketin faaliyetlerinin durmuş olması nedeniyle herhangi bir ilave kaynak yaratamıyor durumda olması ve davacı şirket tarafından yeni bir revize proje sunulmamış olması nedenleriyle revize projenin başarıya ulaşma ihtimalinin bulunmadığı yönündeki görüşlerinde değişiklik olmadığı belirtilmiştir. İİK 289. maddesinde, konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun anlaşılması halinde borçluya 1 yıllık kesin mühlet verileceği düzenlenmiştir. Borçlunun iyileşmesi ve konkordatonun tasdiki ihtimali “konkordatonun başarı şansı” kavramı altında ifade edilmiştir. Başarı olasılığı kavramından anlaşılan husus, konkordato projesinin gerçekleşme şansına sahip görülmesidir. Bu sonuca, borçlunun durumu, malvarlığı gelirleri ve taahhütlerini yerine getirmesine engel olan nedenler gözetilerek, objektif verilere göre konkordato başarı olasılığı yargıç tarafından belirlenecektir. (Konkordato ve Yeniden Yapılanma Hukuku -Av.Sümer Altay, sayfa 112, 1. Cilt) İİK’nın 292/1.a ve b bentleri uyarınca konkordatonun başarıya ulaşamayacağı anlaşılıyor veya borçlunun malvarlığının korunması için iflasın açılması gerekiyorsa, komiserin raporu üzerine mahkemece kesin mühletin kaldırılarak, konkordato talebinin reddine ve şartları varsa ve borçlu iflasa tabi ise borçlu şirketlerin iflasına karar verilmesi gerekir. Somut olayda, davacı taraf ön projesinde, borçlarının 3.853.688,00 TL, kefalet borçlarının 706.113.365,99 TL olmak üzere toplam 709.967.054,29 TL olduğunu belirtmiş, borç ödeme kaynağı olarak yaklaşık 15.750.000,00 TL ticari faaliyetlerinden elde edilecek gelir, 46.000.000,00 TL sermaye artırımı gösterilmiş, ayrıca 644.000.000,00 TL’nin ise asıl borçlular olan yurt dışında mukim …ile yurt içinde mukim …AŞ adlı şirketlerce ödeneceği belirtilmiştir. Görüldüğü üzere borçlu şirketin konkordato projesinde en önemli kaynak; asıl borçluların, borçlarını ödemelerine dayanmaktadır. Adı geçen şirketlerce ödeme taahhütleri sunulmuşsa da, ödemelerin herhangi bir teminata dayanmadığı gibi, komiser heyeti raporunda da belirtildiği üzere bu borçlar nedeniyle davacı şirket aleyhine takip başlatılması asıl borçluların ödeme sıkıntısı içerisinde olduğunu gösterdiği gibi, mühlet içerisinde asıl borçluların ödemesi ile ilgili herhangi bir bilgi ve belgede sunulmadığından, bahsedilen kaynağın somut verilere dayanmadığı anlaşılmaktadır. Diğer yandan sermaye artırımı yönünden de, hangi kaynaklarla nasıl sağlanacağı yönünde somut veri bulunmamaktadır.
Bununla birlikte borçlu şirket revize projesinde, davacı şirketin borca batıklık durumunun borca kefil olan grup şirketleri …A.Ş ve … A.Ş bilançoları ile birlikte konsolide edilerek değerlendirilmesini talep etmiş, bu halde anılan şirketlerin kefalet borcunu ödeyeceğini ve müvekkili şirketin borca batık olmayacağını ileri sürmüş, ayrıca şirketin tek faaliyet konusu olan otelin satılıp tekrar kiralanarak faaliyetine devam edeceği ile hisse satışı yapılacağı öngörülmüştür. Davacı şirketin sunduğu revize projesi ve dosya kapsamına göre, borçlu şirketin konkordato teklifine dayanak borçların önemli bir kısmı, borçlu dava dışı şirketlerin borçlarına kefil olmalarından kaynaklanmaktadır. Asıl borçlu ve kefillerinin konkordato taleplerini aynı dilekçede birleştirilmesi mümkün olmakla birlikte, konkordatonun tasdiki için gerekli koşulların her bir borçlunun şahsında gerçekleşmesi gerekir. Kefil, mahkemeye sunacağı konkordato ön projesinde kefalet borcunu hangi oranda veya vadede ödeyeceğini, ödemelerin yapılması için mevcut mallarını satıp satmayacağını, kefalet borcu ödemesini yapabilmek için gerekli mali kaynağı nasıl sağlayacağını açıkça belirtmelidir. (Yeni Konkordato Hukuku, Editör Selçuk Öztek, 2. Baskı, sh. 148) Buna göre konkordatonun tasdiki için gerekli koşulların her bir borçlunun şahsında gerçekleşmesi gerektiğinden, kefalet borcunun, diğer dava dışı kefil şirketlerce ödenmesine dair teklif, konkordato tasdiki için gerekli şartların her bir borçlunun şahsında gerçekleşmesi ilkesi ile bağdaşmayacaktır. Kaldı ki bu yöndeki proje, anılan şirketlerden bağımsız bir konkordato projesi olmayıp, kendine özgü konkordato tedbiri ve hedefi içermediği, tamamen anılan şirketlerin borçları ödeme ihtimaline dayandırıldığı görüldüğünden, konkordato kurumunun amacı ile de bağdaşmayacaktır.
Ayrıca şirketin tek faaliyet konusu olan otelin satılıp tekrar kiralanarak faaliyetine devam edeceği öngörülmüş, buna ilişkin 908.685.000,00 TL satım bedeli öngörülen teklif sunulmuştur. Ancak belirtilen bedelin, alınan bilirkişi raporunda tespit edilen bedel (yaklaşık 595.000.000,00 TL) ile komiser heyetince alınan bilirkişi raporunda tespit edilen (yaklaşık 535.000.000,00 TL) bedelin çok üzerinde olması ve yaşanan pandemi süreci dikkate alındığında sözkonusu bedelden satılmasının olanaklı olmadığı, bilirkişi raporu ile komiser heyetince alınan bilirkişi raporunda belirtilen bedelden satılması halinde ise, şirketin borçlarını karşılamaya yetmeyeceği ve ilave kaynak gerekeceği, şirketin mevcut faaliyeti ile de ilave kaynak yaratmasının mümkün olmadığı görülmektedir. Kaldı ki belirtilen teklifin herhangi bir maddi teminatı bulunmayıp soyut olduğu ve bahsedilen satış ile ilgili herhangi bir gelişme de olmadığı gözetildiğinde, bu yönden de projenin başarı ihtamali bulunmamaktadır. Yine revize projede belirtilen hisse satışının da herhangi bir maddi teminatı bulunmayıp soyut olduğu ve bahsedilen satış ile ilgili herhangi bir gelişme de olmadığı görülmektedir. Tüm bunlardan borçlu şirketin konkordato projesinin gerçekleşme şansına sahip olmadığı, dava dışı diğer kefil şirketlerin borcu ödemesine yönelik projenin kendine özgü konkordato tedbiri ve hedefi içermediği, öte yandan borçlu şirketin projesinde … ve …’e olan kefalet borçlarını belirtmesine rağmen, sonradan bu borçların olmadığını ileri sürmesinin dürüstlükle bağdaşmadığı gibi komiser talimatlarına aykırılık teşkil ettiği, yine davacı şirketin menkullerle ilgili kıymet takdiri raporlarına itiraz etmemesine rağmen ve aktifler arasında da göstermediği ancak yargılama sırasında oteldeki objelerin/tabloların değerinin belirlenmediğine yönelik itirazının yerinde olmadığı gibi, komiser talimatlarına da aykırılık teşki edeceği gözetildiğinde mahkemece geçiçi mühletin kaldırılarak konkordato talebinin reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle geçici mühlet kararının kaldırılarak, konkordato talebinin reddine dair verilen karar, özellikle istinaf yoluna başvuran taraf gözetildinde yerinde olduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur” şeklinde karar oluşturulmuştur.
Bu suretle davacı şirketin konkordato talebi yönünden hüküm şeklen kesinleştiği halde iflas yönünden bu dosyada yargılamaya devam olunmuştur. Konkordato yargılamasının devam ettiği aşamada … tarafından hazırlanan 16/06/2020 tarihli uzman kişi raporunda davacı şirketin TTK m.376 hükmü gereği borca batıklık miktarının düşük çıkabileceği, konkordato yargılama sırasında komiser heyeti raporundaki borca batıklık miktarının önemli ölçüde gerilemiş olduğu, bu düşüşün kefalet ve benzeri listelere ilişkin uygun tahminlerden kaynaklandığı, kavramsal olarak konsolide olmasa da somut olayda birleşik finansal tabloların düzenlenmesi gerektiği, bilanço pasifinde raporlanması gereken karşılık miktarının ne kadar olacağı ile ilgili öngörünün uygun kabul edilip edilmeyeceği yönünden tespit, analiz ve değerlendirmelerin önem taşıdığı ifade olunmuştur.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun da ifade ettiği üzere “Hukuk Muhakemeleri Kanunu dellileri, yemin, tanık ve uzman görüşü olarak sıralamıştır” Bu sayma sıralayıcı (tahdidi) olmayıp, kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğu getirmediği hallerde taraflar kanunda düzenlenmemiş diğer delillere dayanabilir. Öte yandan öğretide deliller “kesin” “takdiri” olarak iki grup altında mütala edilmelidir”. (Yargıtay İBGK 2/1, 03/02/2017, RG 17/06/2017/30099) Buna göre yukarıda açıklanan uzman görüşü, batıklığa dayalı iflas hususunun resen araştırılacak olması, iflasın “son çare” niteliği taşıması ve her konkordato talebinin Yargıtay 6.HD uygulaması gereği iflas sonucunu doğurmaması karşısında konkordato komiser heyetinin batıklığa ilişkin raporu ile işletme ekonomisi-muhasebe ve finansman konusunda ehil uzman kişi raporu arasında doğan çelişkinin giderilmesi için tahkikat icra olunmuştur.
Öncelikle borca batıklık nedenine dayalı olarak iflas kararı verilebilmesi açısından genel açıklamaların yapılması ve bu açıklamalar çerçevesinde raporların takdir olunması gerekmektedir.
Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin yerleşik kararında belirtildiği üzere “6102 sayılı TTK’nın 376/3. ve İİK’nın 179. maddeleri uyarınca borca batık hale gelen şirket bunu mahkemeye bildirmek ve iflasını istemek zorundadır. İİK’nın 181. maddesinin aynı Kanun’un 160. maddesine yaptığı yollama nedeniyle, İİK’nın 178. ve 179. madde hükümleri uyarınca doğrudan iflas talebinde bulunan şirket temsilcisi ya da müdürü, ilk alacaklılar toplantısına kadar gerekli masraflar ile iflas kararının kanun yolları için gerekli tebliğ masraflarını avans olarak mahkeme veznesine yatırmalıdır.
İİK’nın 178. ve 179. maddesi uyarınca iflasa karar verilebilmesi için şirketin borca batık durumda olması gerekir. Aciz hali borçlunun ödeme araçlarından yoksunluğu nedeniyle, derhal ödemesi gereken para borçlarını ödemek konusundaki yeterli ekonomik imkâna sahip olmamasıdır. Borca batıklık ise, borçlunun malvarlığındaki aktif değerler toplamının, pasif değerler toplamını karşılayamaması durumudur. Borçlunun aciz hali ne kadar ağır olursa olsun (İİK’nın 178/III deki durum olmadıkça) kendi iflâsını isteyen borçlu, aciz halinde bulunduğunu ispat etmek zorundadır. İflas talebi üzerine mahkemece bilirkişi incelemesi yapılarak iflas talebinin yerinde olup olmadığı belirlenir. Borca batıklığın tespiti için TTK’nın 376/3. maddesi uyarınca bir borca batıklık bilançosu hazırlanmalıdır.
Somut olayda TTK’nın 376/3. maddesine göre borca batıklık bilançosunda aktiflerin rayiç değerden bilançoya geçirilerek borca batıklık bilançonun çıkarılması gerekir. Böyle bir talep üzerine mahkemece şirketin öncelikle borca batık durumda olup olmadığı rayiç değerlere göre tespit edilmelidir. Bunun için borçlu şirket tarafından mahkemeye ibraz edilen bilanço üzerinde mahallinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, rayiç değerler ve yapılan araştırma ve inceleme sonucu elde edilen gerçekçi verilere göre bilirkişilerce yeniden oluşturulacak şirket bilançosu (borca batıklık bilançosu) da dikkate alınıp bir sonuca gidilmelidir. Borca batıklık, TTK’nın 376/3. maddesinde gösterilen şekilde varlıkların rayiç değerine ve İİK’nın 178/1. madde ve fıkrasında belirtilen alacaklılar listesinde gösterilenler ile gerçek anlamda tespit edilebilecek diğer borçların tutarına göre belirlenmelidir. Borca batıklıktan kurtulma ise tüm borçların ödenmesi anlamına gelmeyip, aktifin pasiften fazla olmasını ifade eder. Bir sermaye şirketinin borca batık olup olmadığı söz konusu olduğunda, bu durumun mahkemece re’sen tespiti gerekir. Bu tespitin yapılmasında, davacının sunduğu delillere ek olarak, mahkemece gerekli görülen diğer delillerin toplanması, bu kapsamda ilgisi görülen kamu kurumlarından alınacak bilgiler, yapılacak keşif ve mahkemece atanacak bilirkişilerce düzenlenecek raporlar da değerlendirilmelidir. Borca batıklığın tespitinde sadece davacının kayıtlarına değil, varlıklarının rayiç değerlerine de özellikle bakılmalı, bu noktada, konusunda uzman bilirkişilerin görüşüne başvurulmalıdır. Dava teorisindeki genel ilkenin bir istisnası olarak, borca batıklık sadece dava tarihi itibariyle değil, yargılama safhasındaki olumlu veya olumsuz gelişmeler de dikkate alınarak belirlenmelidir. Açıklanan durum karşısında davacı şirketin mevcut kayıtları; mahkemece ulaşılabilecek tapu, trafik, banka, vergi daireleri, sanayi ve ticaret odaları, ticaret sicil kayıtları gibi hakkında bilgi alınabilecek belgeler ve müdahillerin sunacakları bilgi ve belgeler, varlık kalemlerinin rayiç değerlerine ilişkin uzman (teknik) bilirkişi görüşleri ve somut olay bakımından özellik arz edebilecek diğer veriler toplandıktan sonra, konusunda uzman bir bilirkişi heyetinden alınacak teknik, detaylı ve denetime elverişli rapor sonucuna göre borca batıklığın tespiti gerekir”.
Yine davacı şirketin borca batıklığını tespit etmeye yarayan açıklamaların sunulduğu, resmi ve özel kurumlar nezdinde, özellikle bankalar ve finansal kurumlar nezdinde gerekli tüm araştırmaların tam ve eksiksiz olarak gerçekleştiği, ayrıca davacının aktif ve pasif mal varlığını tespit etmeye yarayacak ve müzekkere yazılması gereken tüm resmi ve özel kurumlara gerekli müzekkerenin yazıldığı, cevapların geldiği, davacı şirketin borca batıklığının güncel olarak araştırılmasına dönük araştırmaların bu kurumlar nezdinde en üst seviyede yapıldığı, ayrıca konuyla ilgili gerekli icra müdürlüklerine müzekkerelerin yazıldığı, yine bu dosyada ayrıca ve yeniden ilanların yapıldığı anlaşıldıktan sonra yukarıda açıklanan gerekçeler çerçevesinde davacı şirketin borca batık olup olmadığının araştırılması için bilirkişi raporu alınması takdir olunmuştur.
Konkordato dosyasına sunulan 05/05/2020 tarihli rapor içeriği ve ekleri, resmi ve özel kurumlardan ve özellikle bankalardan celbedilen belgeler, davacı şirkete ait taşınmazın (otel) satışına ilişkin … 10. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı dosyası ve ekindeki davacı şirketin 17/12/2020 tarihi itibari ile kesinleşen 998.276.871,59-TL yekün olarak bildirilmiş ise de bu borç ile ilgili ihaleye konu taşınmazın 430.000.000-TL olarak satılmış olması ve bu taşınmaz nedeni ile davacı aleyhine tesis edilen sınırlama nedeni ile davacının sadece bu miktar karşılığı kadar pasif borcunun olup olmadığına dair dosyadaki davacı vekilinin konkordato aşamasındaki itiraz ve beyanları, yine bu çerçevede davacı vekilinin 23/06/2021 tarihli dilekçesinin özellikle 2.sayfasındaki beyanları, Mahkememizce tensip tutanağının düzenlenmiş olduğu 02/07/2020 tarihi itibari ile davacının tespit edilen tüm mal, hak , borç alacak miktarları, tüm dosya kapsamı da dikkate alındığında Yargıtay 23. HD uygulaması gereği borca batıklık bilançosunun güncel ve fiilen hazırlanabilmesi, özellikle bu noktada uzman görüş raporu sunan …’ ın 16/06/2020 tarihli ve 23 sayfalık görüşü üzerinde titizlikle durularak iştirak edilen ve edilmeyen kısımlar dahi belirtilmek sureti ile borca batıklığın araştırılması, amacı ile 28/06/2021 14:00 günü bilirkişi incelemesi yapılmasına, bilirkişi ismi üzerinde uzlaşma olmadığı taktirde ticari işletme ve şirketler muhasebesi, maliyet muhasebesi, yönetim muhasebesi, genel muhasebe konularında ehil ticari işletme ve şirketler muhasebesi, maliyet muhasebesi, yönetim muhasebesi, genel muhasebe konularında ehil enerji verimliliği, enerji üretim tesisleri (termal, hidrolik, rüzgâr, güneş, nükleer, vb.), soğutma tesisatı, sanayi tipi mutfak ve çamaşırhane tesisatı, trafik kazalarınasebebiyet veren teknik sorunlar, mekanik tesisatı merkezi sistem, ısı pay ölçer sistemleri, mekanik tesisatı (ısı yalıtımı, sıhhi tesisat, pis su tesisatı,ısıtma tesisatı), makina değerleme ( kıymet takdiri ), lpg tesisatı, klima tesisatı, kızgın su ve kızgın yağ tesisatı, jeotermal ile ısıtma tesisatı, jeotermal ile elektrik üretimi, sıtıcı, soğutucu, klima, iklimlendirme cihazları, hijyenik (temiz oda ve ameliyathane) klima tesisatı, havalandırma tesisatı, gaz yakan cihazlar, doğalgaz tesisatı, buhar tesisatı, basınçlı kaplar, basınçlı hava tesisatı konularında ehil bilirkişilerin atanmalarına” dair ara karar oluşturulmuştur.
Yargılama aşamasında bilirkişi kurulu talebi dikkate alınarak HMK m.275 hükmü dikkate alınarak sanat bilirkişisi heyete dahil olunmuştur.
Birinci bilirkişi kurulu hazırlamış olduğu 15/11/2021 tarihli raporunda “borçlu şirketin 30/06/2021 tarihli rayiç değer bilançosuna göre öz varlığının +51.014.361,28 TL olduğu ve borca batık durumda bulunmadığı tespit edildiği, gelecek aylara ait giderler ve gelir tahakkukları hesabı, bunların şirkete fayda sağlamasının mümkün olmaması nedeniyle rayiç değer bilançosunda sunulmadığı, bu uygulama 05.05.2020tarihli bilirkişi raporundaki uygulama ile aynı olduğu, borçlu şirketin sahip olduğu ve …’a asıl borçlusu Unit Investment … olan krediye karşılık 1.derece ipotek verilen gayrimenkuller her ne kadar şirketin aktifinde gözükse de ve halihazırda gayrimenkulün tapu kayıtlarındaki sahibinde bir değişiklik olmasa … tarafından haciz yoluyla satıldığı, ancak, borçlu şirket satışa itiraz ettiğinden satış sonuçlanmadığı, bununla birlikte, … verilen ipotek nedeniyle yüklenilen risk gerçekleştiğinden artık bu ipotekle bağlantılı olarak şirketten fayda çıkışı olması ve ödenecek bedelin tahmin edilebildiği, bu nedenle, şirketin sahip olduğu gayrimenkuller rayiç değer bilançosunda sunulmadığı, gayrimenkuller rayiç değer bilançosunda sunulmadığından rayiç değer bilançosunda …’a veriler ipotek ile ilgili bir yükümlülük de gösterilmediği, bu uygulamanın 05.05.2020 tarihli bilirkişi raporundaki yaklaşıma ilke olarak benzese de sunumda ve değerlemede bazı farklılıklar bulunduğu, 05.05.2020 tarihli bilirkişi raporunda gayrimenkuller aktifte rayiç değerleri ile gösterilmiş, …’nin …’a olan borcunun da tamamı yükümlülükler arasında sunulduğu, 05.05.2020 tarihli bilirkişi raporu arasındaki fark şirketin verdiği ipoteklerin ve kefaletlerin rayiç değer bilançosunda sunulup sunulmaması hususuna ilişkin olduğu, … verilen ipotek dışındaki ipotek ve kefaletlerin ödenecek tutarlarının güvenilir olarak tahmin edilememesi nedeniyle rayiç değer bilançosunda sunulmamasının daha uygun olacağı, dava dosyasına sunulan …’ın 16.06.2021 tarihli uzman görüşünün heyetçe incelendiği, uzman görüşünde işbu raporun konusunu teşkil eden rayiç değer bilançosunun düzenlenmesi ile ilgili iki husus bulunduğu, bunlardan ilki ipotek ve kefaletlerin rayiç değer bilançosunda ne şekilde sunulmasının uygun olacağı ve ikincisi konsolide veya birleştirilmiş finansal tablolarının oluşturulması ve bunun üzerinden borca batıklığın tespit edilmesi ile ilgili olduğu, uzman görüşünün 12.sayfasında ilk husus ipotek ve kefaletler ile ilgili olarak gelinen aşama itibariyle ve uzman görüşü raporu sınırları içerisinde olmak üzere, davacı şirket yönünden koşullu borçlar özelliğinde görülen kefalet ve ipotek kaynaklı yükümlülüklerine ilişkin olarak, söz konusu yükümlülüklerin, tutarları uygun olarak tahmin edilmiş olmak koşuluyla, konkordato kök ve revize projeleri kapsamında esas alınan tarihler itibariyle bilanço pasifine karşılık olarak aktarılmasının gerekli göründüğü, bu noktada ise, bilanço pasifinde karşılık olarak yer alacak olan ve davacı şirket kefaletleri ile ipotek yükümlülüklerine ilişkin koşullu borçlar tutarının uygun olarak nasıl öngörülebileceği hususu ön plana çıkmaktadır.” ifadelerinin yer aldığı, heyetçe görüşünün de aynı yönde olduğu, bu görüşle aynı doğrultuda işbu raporunda yer alan rayiç değer bilançosunda tutarı güvenilir bir şekilde tahmin edilebilen …’a verilen ipoteğin dikkate alındığı, geri ödeme tutarı güvenilir olarak tahmin edilemeyen kefaletlerin de bilanço dışı bırakıldığı, uzman görüşünün 19.sayfasında ikinci husus konsolide veya birleştiri!miş finansal tablolarının oluşturulması ile ilgili olarak “huzurdaki davanın konusu ve davacı şirketin varlık ve kaynak yapısı ile birlikte grup şirketleri ile olan finansal durumu dikkate alındığında, yukarıda aktarılan düzenleme net olarak, ihtiyaca uygun bilgiye ihtiyaç duyulması halinde, kavramsal olarak konsolide olmasa da birleşik finansal tablolar düzenlenmesi gereğini yansıtmaktadır.” ifadeleri yer aldığı, heyetçe bu görüşe katılınmadığı, uzman görüşünde de yer verildiği finansal raporlamaya ilişkin kavramsal çerçevede birleşik finansal tablolar ile ilgili düzenlemeler 3.12. Tamamının ana ortaklık-bağlı ortaklık ilişkisi içinde olmadığı, iki ya da daha fazla işletmeden oluşan raporlayan işletmenin finansal tabloları ‘birleşik finansal tablolar” olarak ifade edildiği, bu davada, borçlu şirketin uzman raporunda birleşik finansal tablo düzenlemesini uygun olacağı belirtilen …A.Ş. ile … A.Ş. ile birleşik finansal tablo düzenlemesinin Kavramsal Çerçeve’nin 3.14. maddesinde yer alan asli kullanıcıların gerçeğe ve ihtiyaca uygun bilgi ihtiyaçlarını karşılamalarına bir katkısı olmayacağı düşüncesinde oldukları, bunun nedeni, davanın bir iflas davası olması ve yukarıda unvanları belirtilen şirketlerin alacaklılarının farklı kişiler olduğu, konsolide veya birleşik finansal tablo düzenlenmesine gerek bulunmadığı, … haricinde verilen ipotek ve kefaletlerin rayiç değer bilançosunda sunulmasının uygun olmayacağı ve şirketin 30.06.2021 tarihli rayiç değer bilançosuda görp öz varlığının +51.014.361,28 TL olduğu ve borca batık durumda bulunmadığı” şeklinde görüş bildirmiştir.
Adı geçen raporun tebliğ olunması sonrası yapılan itirazlar karşısında ise bu defa “15/11/2021 tarihli bilirkişi kurulunun kök raporuna yönelik muhasebesel ve finansal yönden itirazların karşılanması, bu itirazlar karşılanırken gerek … ve gerekirse…Bankası yönünden borca batıklık hesaplaması yapılmasına dair itirazları muhasebesel ve finansal açıdan değerlendirilmesi, sonuç olarak 15/11/2021 tarihli raporun gerekçe ve sonuç kısmı gözetildiğinde farklı bir sonuca gidilmeyi gerektiren durum olup olmadığı hususlarının incelenmesi, ihalenin feshi davası red edilip ihale ile ve sonuç itibari ile mülkiyetin elden çıkmış olduğu, buna yönelik ihale feshi davasının rededilmesi sonrası kesinleşme hali ne olursa olsun bu durumun mevcut duruma göre borca batıklık durumunun incelenmesine engel teşkil etmeyeceğinin dikkate alınması, bu çerçevede 15/11/2021 tarihli rapordan farklı bir sonuca varılıp varılmadığının sonuç olarak açıklanması için yeni bilirkişi kurulundan bu noktalarda yeni rapor alınmasına, malların değerlemesine yönelik bir itirazın söz konusu bulunmadığı, bu noktada asıl itirazın muhasebesel ve finansal hesaplamaya dair olması karşısında bilirkişi isimleri üzerinde uzlaşma olmadığı taktirde icra ve iflas mevzuatından kaynaklı nitelikli hesaplamalar konularında ehil …, …, …’ın atanmasına dair ara karar oluşturulmuştur.
Akabinde mevcut bilirkişi kurulunun talebi doğrultusunda ve HMK m.275 hükmü gereği Makine mühendisi …, gayrimenkul değerleme uzmanı … dahil edilmiştir.
İkinci bilirkişi kurulu ise 09/09/2022 tarihli raporunda makine mühendisi verilen karar uyarınca, davacı vekili olduğu halde, 23.06.2022 tarihinde, rayiç değer tespitine konu tesis makinelerin, demirbaşların, taşıtların, hakların, yeraltı yerüstü düzenlerin ve stokların bulunduğu, … A. Ş. … adresindeki şirketlerin merkezine ve otele gidildiği, üzerlerinde gerekli incelemeler yapıldığı tesis makineler, demirbaşlar, taşıtlar, haklar, yeraltı yerüstü düzenler ve stoklar üzerinde yapılan incelemeler, görüşmeler ve piyasa araştırması sonucunda tesis makineler toplam rayiç bedeli 8.229.369,42-TL, demirbaşların toplam rayiç bedeli : 8.126.923,00-TL, taşıtların toplam rayiç bedeli 115.500,00-TL, hakların toplam rayiç bedeli : 410.722,00-TL, yeraltı yerüstü düzenleri ; 290.385,00-TL, ilk madde malzeme toplam rayiç bedeli : 93.665,11-TL, toplam 17.266.564,53-TL olduğu yönünde görüş açıklandığı, taşınmazların mevcut durumunda bir bütün halinde vaziyet planı oluşturulmuş olması nedeniyle birlikte satılmasının uygun olacağı, taşınmaz … İli … İlçesi … Mah. 169 ada 15 parsel sayılı 235,50m2 yüzölçümlü kömür deposu vasıflı taşınmazın tamamının yan parselindeki169 ada 18 parsel sayılı otel vasıflı taşınmazın kattığı değer ile, günümüz itibari ile satış değerinin 103.620.000,00TL olacağı tahmin ve takdir edildiği, taşınmaz … İli … İlçesi … Mah. 169 ada 18 parsel sayılı 3.236,00m2 yüzölçümlü otel vasıflı taşınmazın tamamının günümüz itibari ile satış değerinin 1.508.413.720TL olacağı tahmin ve takdir edildiği, taşınmaz … İli … İlçesi … Mah. 169 ada 23 parsel sayılı 5,44m2 yüzölçümlü arsa vasıflı taşınmazın tamamının yan parselindeki169 ada 18 parsel sayılı otel vasıflı taşınmazın kattığı değer ile, Günümüz itibari ile satış değerinin 96.462,08TL olacağı tahmin ve takdir edildiği, taşınmaz … İli … İlçesi … Mah. 169 ada 24 parsel sayılı 179,49m2 yüzölçümlü arsa vasıflı taşınmazın tamamının yan parselindeki169 ada 18 parsel sayılı otel vasıflı taşınmazın kattığı değer ile, bu açıklamalar çerçevesinde; aktife kayıtlı duran varlıklar ve taşınmazların 31.03.2022 tarihli rayiç değerinin aktife eklenmesi ile taşınmazların toplam değeri ile sınırlı ipotek borçları ve kefalet tutarlarının pasife eklenmesi ile oluşturulan 31.03.2022 tarihli rayiç değerli öz varlık hesabı (borca batıklık hesabı) çıkarıldığı, 31.03.2022 tarihli şirketin kaydi değerli özvarlık tutarı (+) 77.802.425,66 TL iken, heyette yer alan teknik bilirkişiler marifetiyle hesaplanmış duran varlıkların rayiç değerlerinin ve gayri nakdi diğer yükümlülüklerin eklenmesi sonucu oluşturulan 31.03.2022 tarihli rayiç değerli öz varlık tutarı 218.245.817,93 TL olarak hesaplandığı, 15.11.2021 tarihli bilirkişi raporunda taşınmazın değeri, kefalet ve ipotek yükümlülükleri yönüyle de ayrılmakta olup, (ihalenin feshedilmesi dolayısıyla taşınmaz yeniden şirket uhdesinde kaldığı anlaşılmaktadır) taşınmazın rayiç değeri aktifte yer alırken buna bağlı olarak yükümlülüklerin de pasifte yer alması gerektiği görüşüne ulaşıldığı, işbu hususlara göre görüşlerinin dayanakları yukarıda ilgili kısımlarda etraflıca açıklanmış olup, 31.03.2020 tarihi itibarı ile, şirketin rayiç değerlere göre hesaplanmış özvarlık tutarı 218.245.817,93 TL olarak hesaplandığı, rayiç değer esasına göre yapılan hesaplama sonucu şirketin borca batık olmadığı” şeklinde görüş bildirmiştir.
İkinci bilirkişi kurulunun kök raporunun tebliğ olunmasından sonra ortaya çıkan itirazlar karşısında bu defa “Alacaklı … T.A.Ş vekilinin 10/10/2022 tarihli dilekçe içeriğini incelemeleri, bu çerçevede borca batıklık ile ilgili 09/09/2022 tarihli raporun sonuç kısmında değişiklik yapılmasını gerektirir durum olup olmadığı, özellikle gayrimenkulün objektif satış değerlerine yönelik itirazın gayrimenkul değerlemeleri konusunda uzman SPK lisanslı bilirkişinin katılımı ile incelenmesi, bu çerçevede ek raporun sunulması için bilirkişi kurulundan özet ek rapor alınmasına,” dair ara karar oluşturulmuştur.
Bu defa ikinci bilirkişi kurulu sunmuş olduğu 23/11/2022 tarihli raporda alacaklı … T.A.Ş.vekilinin tüm itirazlarıyla ilgili tek tek değerlendirmeler yapmış, ancak kök rapordaki inceleme tespit sonuçlarının aynen korunduğu noktasında görüşlerini ayrıntılı şekilde açıkça belirtmişlerdir.
Mahkememizce alınan bilirkişi raporlarıyla ilgili değerlendirme yapılmadan önce bilirkişi kurumuna ilişkin somut dava açısından genel değerlendirmeler yapılmasında fayda bulunmaktadır.
“Bilirkişi, özel ve teknik bilgiyi oluşturan tecrübe prensipleri hakkında hâkimde eksik olan bilgiyi veren ve bu tecrübe prensiplerine dayanarak, sabit olan bir olaydan sonuçlar çıkaran veya kendi özel bilgisine dayanarak uyuşmazlık konusu olayları tespit eden üçüncü kişi veya kişilerdir. (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. III, 6. Baskı, İstanbul 2001, s. 2621-2622; Atalay, Pekcanıtez; Usûl Medenî Usûl Hukuku, 15. Bası, İstanbul 2017, s. 1914-1915).
Bilirkişi, incelemesi sonunda aydınlatılması istenen husus hakkında, kendisine yöneltilmiş olan sorulara cevap verir. Bilirkişi kendisinden istenen sorulara hasren bir inceleme gerçekleştirir. (Süha Tanrıver, Hukukumuzda Bilirkişilik, Ankara 2017, s. 110) Bilirkişi raporlarının gerekçeli olması gerekir. Gerekçe sayesinde hâkim ve taraflar, bilirkişi raporundaki sonucun doğru olup olmadığını denetleme olanağına sahip olurlar. (Ejder Yılmaz, Uygulamada Bilirkişilik ve Bilirkişi Raporları, Makaleler (1973-2013), 1.Cilt, Ankara 2014, s.823).
Nitekim
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından verilen kararlara göre;
“Mahkemece bilirkişi incelemesine başvurulduğunda; raporun, olayın özelliklerine ve uyuşmazlığın çeşidine göre yapılması gerekli olan inceleme ve değerlendirmeleri içermesi, raporda hâkimin uyuşmazlığı çözmesi için gerekli olan tüm özel ve teknik bilgilere ve açıklamalara usulünce yer vermesi, tarafların iddia, savunma ve itirazlarını gerekçeleriyle ve olayın teknik özellikleriyle tartışması, bu tartışmanın da denetime elverişli olması gerekmektedir. Anılan bilirkişi raporunun teknik özellikleri taşımaması, denetime elverişli olmaması, mevcut bilirkişi raporları ile çelişki oluşturması ya da verilen bilgilere göre somut olayın özellikleri ve var olan teknik verilere göre kendi içinde çelişki oluşturur tarzda olması hâlinde sözkonusu rapor hükme esas alınamayacaktır.Hâkim bu durumda, davayı aydınlatma yükümlülüğünün de bir gereği olarak eksiklik veya belirsizliğin ya da çelişkilerin giderilmesi ve gerçeğin ortaya çıkarılması için HMK’da belirtilen yolu izlemelidir” (Yargıtay HGK, 01.06.2021-2480/657)
Yapılan bu açıklamalar sonrası belirtmek gerekir ki uzman kişi görüşü sonrası rapor hazırlayan birinci bilirkişi kurulunun kök ve ek raporu ile birlikte ikinci bilirkişi kurulunun kök ve ek raporları aynı yöndedir. Özellikle Mahkememizce atanan ikinci bilirkişi kurulunun ek raporları ile itiraza konu olan hususlar dahi tek tek araştırılmış ve ele alınmıştır.
Her iki bilirkişi raporunda da borca batıklık bilançosunun hazırlanması noktasında muhasebe ve finans ana bilim dalından akademisyenlerin dahi bulunduğu bilirkişi kurulu eliyle borca batıklık araştırması fiilen yapılmıştır. Davacı şirketin hak, borç ve alacaklarıyla ilgili yapılmış olan değerlendirmelere mevcut rapor içerikleri karşısında itibar etmeye engel hal bulunmamaktadır. Bilirkişi kurulu konusunda ehil kişilerden oluşmakta olup raporlar talebin özelliğine uygun, özel, teknik açıklamalar içermektedir. Zaten hazırlanan bilirkişi kurulu raporları birbirleriyle uyumlu olduğu gibi herhangi bir belirsizlik dahi içermemektedir.
Bu arada özvarlık hesabına esas olan ve şirketin aktifinde yer alan taşınmazlarla ilgili ihale feshedilmiş olup ilk derece mahkeme kararı kaldırılmıştır. Bu durumda şirketin hükme en yakın tarih itibariyle öz varlık hesaplarının yapılırken aktifte kalan binaların rayiç değerlerinin tespiti ve aynı zamanda makine mühendisi tarafından değerlendirilen yine rayiç değerlerin tespitinin yapılması karşısında bu yöne ilişkin raporlardaki hesap yöntemi belirlenmiştir. Zaten Yargıtay 23. HD uygulaması gereği şirket borca batık olsa dahi, ihalenin feshine dair kararın kesinleşmesinin beklenmesine de gerek yoktur. (Yargıtay 23. HD 2014/7559E. 2015/6730K.sayılı ilamı) Ayrıca dikkate alınmak gerekir ki ihale feshedilmiş olsa da olmasa da borca batıklık miktarının tespiti açısından bu durumun sonucu değiştiren bir niteliği bulunmamakta olup bu konuda özellikle ikinci bilirkişi kurulunun ihalenin feshine dair kararın kaldırılması sonrası yapmış olduğu muhasebesel ve finansal açıklamalar sonuç itibariyle birinci bilirkişi kurulunun kök ve ek raporlarıyla uyumludur.
Gerek birinci bilirkişi gerek ikinci bilirkişi kurulunun kök ve ek raporları dikkate alındığında “Kefalet riski mutlak surette kefilin pasifleri arasında gösterilemezse de varlığının inkâr edilmesi de mümkün değildir. Bilirkişi tarafından asıl borca ilişkin diğer teminatlar; borçlunun ve varsa diğer kefillerin ödeme gücü, ayni teminatlardan tahsil edilebilecek tutarlar ile ödeme nedeniyle gerçekleşecek halefiyet durumunun değerlenlendirilmesi ile kefilin bilançosu bakımından oluşacak riskin belirlenmesi gerekir. Adı geçen şirketin kefalet nedeniyle üstlendiği riskin bu şekilde belirlenmesi gerekirken, kefalet riskinin yüzeysel şekilde değerlendirilmesi sonucu karar verilmesi doğru değildir”. (Yargıtay 23.HD 2015/3670E. 2016/4033K.sayılı kararından hareket edilmiştir) Nitekim bilirkişi kurulu raporları yeterli ve özel ayrıntılı açıklamalar içermektedir.
Ayrıca “grup şirketler açısından kefalet ilişkisi borca batıklığın tespiti açısından kötüye kullanabilmekte ve bir borca ilişkin kefaletin birden fazla şirketin pasif hesabında gösterilmesi nedeniyle bir borçtan dolayı grup şirketlerin tamamı kayden borca batık hale gelmektedir. Bu durumda grup şirketlerde borcun asıl borçlu şirket pasifinde gösterilmesi, ayrıca borca kefil olan grup şirketin pasifinde kefil olunan bu borca yer verilmeden borca batıklığın hesaplanması gereklidir. (Yargıtay 23.HD 2016/6158E 2018/5435K.sayılı kararından hareket edilmiştir) Buna göre davacı yönünden borca batıklık miktarının hesaplanmasında 09/09/2022 tarihli raporda da belirtildiği üzere taşınmazın rayiç değerleri davacı yönünden aktifte yer alırken buna bağlı yükümlülükler dahi pasif kalemde yer almaktadır.
Hal böyle olunca Mahkememizce atanan bilirkişi kurulunun borca batıklığın tespiti için TTK m.324 uyarınca incelemelerini yaptıklarını, borca batıklık bilançosu hazırladıkları, aktiflerin rayiç değerden bilançoya geçirildiği, bu noktada hazırlanan her iki farklı bilirkişi kurulunun kök ve ek raporlarının uzman kişi görüşüyle uyumlu olduğu, davacı şirketin makine mühendisi tarafından değerlendirilen tüm demirbaş stokları ile değerleme uzmanı tarafından gayrimenkullere ilişkin gerekli değerlendirmenin açıklanan değerleme yöntemlerine göre yapıldığı, davacı şirketin rayiç değerlere göre düzenlenen bilançoları dikkate alındığında davacı olan şirketin borca batık olmadığı fiilen saptanmıştır.
Halihazırda konkordato tasdik talebinin reddine dair Mahkememizin 2019/584E.sayılı kararına yönelik istinaf talebi İstanbul BAM 17.HD’nin 2020/2258E. 2021/77K.sayılı kararı ile reddolunduğu ve davacı şirketin borca batık olmadığı anlaşılmakla konkordato talebi olarak ilk açılmış olan bu talep açısından, davacı şirket hakkında iflas kararı verilme şartları oluşmadığından iflas kararı verilmesine yer olmadığına dair karar vermek gerekmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında Mahkememizin 2019/584 E.sayılı “konkordato talebinden” ayrılan Mahkememizin 2020/306E.sayılı dosyasına istinaden görülen davada, konkordato talep eden … Ticaret Sicil Müdürlüğünün …sicil numarasına kayıtlı davacı … ŞİRKETİ hakkında iflas kararı verilme şartları oluşmadığından iflas kararı verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Mahkememizin 2019/584E.sayılı “konkordato talebinden” ayrılan Mahkememizin 2020/306E.sayılı dosyasına istinaden görülen davada, konkordato talep eden … Ticaret Sicil Müdürlüğünün … sicil numarasına kayıtlı davacı …ANONİM ŞİRKETİ hakkında iflas kararı verilme şartları oluşmadığından iflas kararı verilmesine yer olmadığına,
2-Asıl dosya için harç alındığından ve asıl dosyada da bakiye harcın tahsiline dair karar verildiğinden kalem yönetmeliğinin m.219/f.2 hükmü uyarınca harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafından ve alacaklılar tarafından harcanan giderlerin üzerlerinde bırakılmasına,
4-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan tüm avansların iadesine,
5-Harç ile ilgili asıl dosyada karar verildiğinden yeniden karar verilmesine yer olmadığına,
Davacı vekili ile huzurda bulunan alacaklılar vekillerinin yüzlerine karşı kararın tebliğinden itibaren on gün içinde İstanbul BAM 17.Hukuk Dairesi nezdinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.15/12/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip