Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/283 E. 2022/45 K. 28.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/283 Esas
KARAR NO : 2022/45

DAVA : Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/06/2020
KARAR TARİHİ : 28/01/2022

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 01.10.2019 tarihinde davalı firma ile iş güvenliği hizmeti vermek için, İş Güvenliği Uzmanlığı ve İşyeri Hekimi Sözleşmesi başlıklı sözleşmeyi akdettiğini, ancak sonrasında… isimli kişinin kişisel mail hesabından müvekkilinin kurumsal hesabına 14/11/2019 tarihinde gönderilen … imzasını taşıyan ama imza sirküsü içermeyen, herhangi bir sebep bildirmeyen mail ile “sözleşmenin feshini talep ediyoruz, gerekli işlemlerin yapılmasını arz ederim” içerikli mail geldiğini, müvekkili tarafından maili gönderen kişiye “fesih talebinin işleme alınması için kurumsal maili ile gönderilmesi gerektiğinin, feshin yetkili kimse tarafından yapılıp yapılmadığının teyide muhtaç olduğunun” maile cevaben bildirildiğini; daha sonra davalı şirketin … 14.Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesiyle sözleşmeyi tek taraflı feshettiklerini bildirdiğini, davalı şirketin gönderdiği fesih yazısında “müvekkilinin sistem üzerinden uzman ve doktor atamasının yapılmadığı, yapıldı ise kuruma hiçbir şekilde bilgi verilerek onaylatılmadığı, noter onaylı İş Sağlığı ve Güvenliği Öneri Tespit Defterinin taraflarına söylenmediği ve e-devlet üzerinden kurumlarının işlemlerinin gerçekleştirilmediği, aldığımız hizmet eksik ve bilgiler tarafımıza sağlanmamış olup, resmi İSG hizmeti verilmediği tespit edildiğinden tüm yasal hakları saklı kalmak kaydıyla bu eksikliklerden dolayı yapılan sözleşmenin tek taraflı feshedilmiştir” denilerek sözleşmenin ikinci kez yine haklı olmayan sebeplerle fesih edildiğini, müvekkili şirketçe yapılan araştırmada davalı firmanın daha az ücret ile başka bir firma ile anlaşması sebebiyle sözleşmeyi feshettiği bilgisine ulaşıldığını, müvekkilinin yüzlerce şirkete iş sağlığı ve güvenliği alanında hizmet veren ve tüm yasal şartlar yerine getirilmek suretiyle Bakanlığa bağlı olarak kurulan özel bir şirket olduğunu, müvekkili şirket bu zamana kadar yapmış olduğu işlerin hepsini kusursuz ve eksiksiz olarak yaptığını, davalının sözleşmeyi feshinin haksız olduğunu, fesih ihtarnamesinde belirttiği hususların davalının yetkisinde ve sorumluluğunda olan iş ve işlemler olduğu, müvekkilinin yükümlülükleri olmadığını, müvekkilinin davalının e-devlet hesabına girip işlem yapmasının kanuna aykırı olduğunu, müvekkilinin doktor ataması yapabilmesi için davalının kendi sistemi üzerinden gerekli bildirimleri yapması gerektiğini, davalı firma gerekli işlemleri yapmadan müvekkilinin ilgili yasa ve yönetmeliklerde düzenlenen kuralların dışına çıkarak doğrudan uzman ve doktor ataması ve işlem yapmasının mümkün olmadığını, kaldı ki davalı firma tarafından müvekkili firmanın eksikliklerine ilişkin herhangi bir bildirimde de bulunmadığını, sözleşmenin 4.21 maddesi gereği davalının haksız feshi nedeniyle yıllık olan sözleşmenin (fesih sonrası) geri kalan ayların ödemesini peşinen ödeyeceğini taahhüt ve kabul ettiğini belirterek, sözleşme gereği (fesih tarihine kadar olan) 01.10.2019 – 22.11.2019 tarihleri arasında tahakkuk etmiş fakat ödenmemiş olan (gün hesabı ile) 4.800,00 TL’lik bedelin ve ayrıca sözleşmenin 4.21.md. gereği sözleşmenin feshi sonrası geriye kalan 22.11.2019-01.10.2020 arası 10 ay 8 günlük süreye isabet eden 25.200,00 TL’nin, sözleşmenin fesih tarihi olan 22.11.2019 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama gideri ile vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili aleyhine açılan davanın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, dava dilekçesi eklerinde müvekkil aleyhine değerlendirilecek bir durum olmadığını, dilekçe içeriğini kabul etmediklerini belirterek, davanın reddine, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, tacirler arası hizmet alım sözleşmesinden kaynaklanan, sözleşmenin fesih tarihine kadar olan dönemine ilişkin hizmet bedeli ile fesih sonrası dönem için sözleşmede kararlaştırılan cezai şart-dönme cezası niteliğindeki alacağın tahsili istemine ilişkindir.
Taraflar arasında akdedilmiş 01/10/2019 tarihli (davalı işyeri tehlikeli sınıfında olduğundan) 1 yıl süreli İş Güvenliği Uzmanlığı ve İşyeri Hekimi Sözleşmesi, davalının fesih ihbarı e-postası ve fesih noter ihtarı, davacı vekilince sunulan yetki belgesi ve Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığının yetki verdiği kurumları gösteren sistem çıktısı incelenmiş, anılan Bakanlık’tan alınan yazı cevabında işyeri güvenlik-işyeri hekimliği sözleşmelerinin takip edildiği … sisteminde taraflar arasında akdedilmiş herhangi bir sözleşme kaydının bulunmadığı bildirilmiş, mali bilirkişi ve iş güvenliği uzmanı bilirkişiden oluşturulan kuruldan kök rapor ve itirazları değerlendiren ek rapor alınmıştır.
Bilirkişi kurulundan alınan kök ve ek raporda özetle; 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 6/1-a maddesi gereği davalı firmanın işyerinin 30 çalışanı bulunduğu ve “tehlikeli işyeri” sınıfına girdiği, işyeri güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi hizmeti almasının, kendi personeli arasında yoksa ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden (…) hizmet almasının kanunen zorunlu olduğu, bu Kanuna istinaden yayımlanan Yönetmelikler gereği çalışan başına ayda en az 20 dakika işgüvenliği uzmanı hizmeti, en az 10 dakika da işyeri hekimi hizmeti alması gerektiği, taraflar arasındaki sözleşmenin de buna uygun (aylık 10 saat işgüvenliği, aylık 5 saat işyeri hekimi hizmeti verileceği/ alınacağı şeklinde) düzenlenmiş olduğu, davalının fesih ihtarında fesih tarihine kadar davalı işyerine davacı çalışanlarının iki defa geldiklerinin davalının da kabulünde olduğu, 29/12/2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliğinin 4. maddesinde bu sözleşmelerin (Çalışma Bakanlığının) … sistemine sözleşme düzenlendikten sonra en geç 5 gün içinde sistem üzerinden onaylanmasının (sonra da 15 gün içinde Bakanlık tarafından onaylanması gerektiği yönetmelikte yazılıdır) zorunlu olduğunun düzenlendiği, 4/11 maddesinde de “…’lerce işyerlerine sunulan her türlü iş sağlığı ve güvenliği hizmeti için … sistemi üzerinden sözleşme yapılması gerektiği” hükmünün yer aldığı, ilgili mevzuat gereği sözleşmenin (e-devletten de erişilebilen) bu sistem üzerinden yapılıp en geç 5 gün içinde sistemde taraflarca onaylanması ve sunulan hizmetlere ilişkin her türlü işlemin bu sistem üzerinden yürütülmesinin zorunlu olduğu, taraflar arasındaki sözleşme 52 gün yürürlükte kalmasına rağmen sisteme sözleşme-iş güvenliği uzmanı ve hekimini görevlendirme-hizmet girişi olmadığının ilgili Bakanlık yazısıyla sabit olduğu, bu hususların iş güvenliği hizmetinin asli unsurları olduğu, uzman ve hekimin çalışma süresi ve noter onaylı deftere ilişkin davacının kusurlu davrandığına dair bir delil bulunmasa da, Bakanlıkça bu hizmetlerin – uzman ve hekim görevlendirmelerinin ülke çapında takibi için kurulan ve yönetmelikle zorunlu tutulan sistemde, öncelikle sözleşmenin sisteme girişinin yapılması, sözleşmenin aktif hale gelebilmesi için davacı … firmasının davalıya hizmet verecek profesyonel personele ilişkin bilgileri sisteme girmesi ve ardından davalı hizmet alanın sistemden onaylaması gerektiği, bu sürecin 5 gün içinde tamamlanması gerektiği, davacının sözleşme-personel bilgilerini girebilmesi için sadece davalının SGK sicil numarasını bilmesinin ve sisteme girmesinin yeterli olduğu, bu hususun taraflar arasındaki sözleşmenin 4.7 maddesinde de düzenlenmiş olduğu, dolayısıyla davacının 5 gün içinde yapılması gereken bu işlemler için 5 gün içinde davalının SGK sicil numarası bilgisini davalıdan istemesine rağmen davalının vermediği, bu nedenle 52 gün boyunca sisteme sözleşme girişi yapılamadığı iddiasını ispatlar bir delilin bulunmadığı, davacının bu konuda davalıyı bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirdiğine ilişkin hiçbir belge bulunmadığı, bu nedenle davacı …’nin sorumluluğunu yerine getirmediği görüşüne ulaşıldığı; sözleşmede aylık 2.500,00 TL+KDV bedel kararlaştırıldığından, sözleşmenin yürürlükte kaldığı 52 gün için hesaplanan bedelin 4.333,33 TL+KDV şeklinde hesaplandığı, sözleşmenin 4.21 maddesine göre fesih sonrası yıllık sürenin sonuna kadar olan bedelin ise 25.666,67 TL+KDV şeklinde hesaplandığı bildirilmiştir.
Tacir taraflar arasında davalının işyerinin “tehlikeli” olduğu işaretlenerek aylık 2.500,00 TL+ KDV bedelle ve 1 yıl süreli imzalanmış olan 01/10/2019 tarihli İş Güvenliği Uzmanlığı ve İşyeri Hekimi hizmeti verilmesine dair Sözleşme hükümleri incelendiğinde, 4.2 maddesinde “Faaliyet ve denetim hizmetlerinin gerçekleştirileceği ziyaret günleri karşılıklı olarak belirlenecektir” hükmüne; 4.7 maddesinde “Bu iş sözleşmesi yapıldığı tarih itibari ile en yakın zaman içerisinde sözleşme yapılan bu firma ile ilgili gerekli bilgilendirmeler ve dökümanlar verildikten sonra İrem … tarafından işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı … atamasını yaptıktan sonra bu iş sözleşmesini imzalayan firma isg katip atamalarını onaylamak durumundadır. Aksi halde sorumluluk sözleşme yapılan firmaya ve yetkililerine aittir. İrem …’nin sorumluluğu sözkonusu değildir” hükmüne; 4.9 maddesinde “Ödeme faturayı takip eden ayın ilk haftası içinde yapılacaktır” hükmüne; 4.11 maddesinde “Çalışmaların neticesinde gerekli raporların teslim edilmesi firmamız tarafından ilave ücret alınmadan yapılacaktır” hükmüne yer verildiği; 4.21 maddesinde de “İş bu sözleşme iki taraflı imzalandığı an ve tarih itibari ile sözleşme kuralları başlamış ve sözleşme yapan İrem … ve imzalayan bu firma, sözleşme kurallarını kabul etmiş sayılır. Sözleşme bitim tarihinden önce bitirmek isteyen sözleşmeyi imzalayan bu firma, yıllık olan sözleşmenin geri kalan ayların ödemesini, peşinen ödeyeceğini taahhüt eder ve kabul etmiş sayılır” hükümlerinin yer aldığı görülmektedir.
Tüm dosya kapsamı, incelenen deliller, denetime açık, dosya kapsamına uygun, hüküm kurmaya elverişli bilirkişi kurulu raporu içerikleri hep birlikte değerlendirildiğinde, yasal çerçevesi 6331 sayılı Kanun ve bu Kanunda tanınan yetkiye istinaden Çalışma Bakanlığı’nca yayımlanmış yönetmeliklerle belirlenen iş güvenliği ve sağlığı alanında işyerlerine Bakanlıktan aldığı yetki belgesi çerçevesinde ortak sağlık ve güvenlik birimi (…) hizmeti veren davacı firma tarafından, ilgili mevzuatta düzenlenen yasal sürelerin ve yasal yükümlülüklerin hizmet vermeyi üstlendiği davalı firmaya sözleşme öncesi veya sözleşme imzalanması sırasında veya imza sonrası yasal süreler içinde bildirildiği, davalı firmanın ilgili iş güvenliği mevzuatı gereği yapması gereken sistemsel ve diğer (noter onaylı iş sağlığı ve güvenliği öneri tespit defteri tutulmaya başlanmadan mühürlenip onaylatılması vb) işlemleri hangi azami süreler içinde ve ne şekilde yapması gerektiğine, 6331 sayılı Kanun ve ilgili yönetmelikleri gereği davalının İş Sağlığı ve Güvenliği Tespit ve Öneri Defteri tutarak defteri tutmaya başlamadan önce noterden veya Çalışma İl Müdürlüğünden her sayfasını mühürletip onaylatmak zorunda olduğuna dair davalı firmayı TTK md 18 gereği basiretli tacir davranışı olarak ve bu alanda profesyonel hizmet veren sıfatıyla bilgilendirmesi-aydınlatmasının zorunlu olduğu, Çalışma Bakanlığı internet sitesinden davalı firmanın SGK sicil no.suyla erişilebilen, aynı zamanda e-devlet üzerinden de erişilebilen … otomasyon sistemine sözleşmenin ve davacının davalı işyerinde görevlendirdiği işyeri güvenliği uzmanı ile işyeri hekiminin bilgilerinin sözleşme akdedildikten sonra en geç 5 gün içinde girilmesi gerektiği, sonrasında da aynı süre içinde davalı firmanın sözleşme ve görevlendirmeye aynı sistemde onay vermesi gerektiğinin davacı firma tarafından davalı firmaya bildirildiği-davalının bu konuda aydınlatıldığının davacı tarafça ispatlanamadığı, nitekim akdedilen sözleşmede de sisteme davalının ne şekilde erişebileceği, hangi bilgileri girmesi gerektiği, hangi kişisel bilgileri davacıya vermesi halinde davacının bu sisteme gerekli bilgi girişini yapabileceği, hangi akid tarafın hangi bilgileri sisteme girmesi gerektiği, davalının hangi aşamada sistemden ne şekilde onay vermesi gerektiği, bu işlem-onayın yapılması için yönetmelikle belirlenen 5 gün azami süre bulunduğu hususunda ve onaylatılmış defter tutmak zorunda olduğu hususunda davalıyı aydınlatan bir hüküm yer almadığı, sadece hiç süreden bahsedilmeden 4.7 maddesinde net olmayan genel bir maddeye yer verildiği, bu nedenle 4.7 maddedeki sorumsuzluk hükmünün davacı lehine uygulanamayacağı, mevcut fiili durum nedeniyle sözleşmenin yasal süre geçtiğinden ve sistemde gerekli işlem ve onaylar yapılmamış olduğundan en baştan itibaren uygulanamaz hale geldiği, davalının davacıdan almayı beklediği profesyonel hizmeti fiilen alsa bile görevli resmi kurumlar nezdinde belgelendirmesinin imkansız hale geldiği, … sisteminin sadece davalının e-devlet şifresiyle ve sadece davalı tarafından bilgi girişi yapılabilen bir sistem olmadığı, Çalışma Bakanlığı internet sitesindeki link üzerinden her iki tarafın ulaşabileceği bir sistem olduğunun raporlarda açıklandığı, davacı firmanın da davalının SGK sicil no.sunu edinerek sisteme sözleşmeyi- görevlendirdiği personel bilgilerini girme- sistemden atamasını yapma ve davalının onay vermesini sağlama imkanı mevcutken 5 günlük yasal süre içinde bu işlemi yapmamış olduğu, 52 günlük süre boyunca tarafların dava konusu sözleşmeyi karşılıklı feshedip yasal sürede sistem girişleri-onayı yapılabilecek şekilde yeni bir sözleşme de akdetmemiş oldukları, davacı vekilince “davalı SGK sicil no.sunu müvekkiline vermediğinden sisteme sözleşme girişi yapılamadığı” ileri sürülmüşse de, davacının 5 gün içinde bu bilgileri davalıdan talep etmesine rağmen davalının vermediği iddiasını ispatlayan herhangi bir delilin de davacı tarafça sunulamadığı ve bu konuda (azami süre içinde hangi bilgilerin verilmesi gerektiğini davalıya ihtar ettiği vb hususları) ispat yükünün, profesyonel hizmet veren-aydınlatma yükümlülüğü bulunan davacı tarafta olduğu, ayrıca davalının fesih ihtarında belirtilen iş güvenliği nitekim sözleşmenin yürürlükte kaldığı 52 günlük süre boyunca da davacının davalıyı bu konuda ihtar ettiğini-bilgilendirdiğini ispatlayan ne bir sözleşme hükmü ne de ihbar-ihtar bulunduğunun davacı tarafça ileri sürülmediği, sadece bu hususta ispat yükünün davalıda olduğundan bahsedildiği, tüm bu nedenlerle davalının sözleşmeyi feshinin haklı fesih niteliğinde olduğunun kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır.
Davacı vekilince rapora itiraz dilekçesinde, davalının culpa in contrahendo sorumluluğu kapsamında da sorumlu olduğu ileri sürülmüştür.
YHGK 2017/11-2625 E 2021/766 K sayılı içtihadında da belirtildiği üzere, “…..Sözleşme öncesi sorumluluk (sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk-culpa in contrahendo) genel bir ifadeyle; sözleşme görüşmeleri aşamasında taraflardan birinin diğerine veya onun koruması altında bulunan kişilere karşı, aralarında 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralı gereğince ortaya çıkan güven ilişkisinin ihlâli sonucu meydana gelen sorumluluktur (Eren, s. 1083). Zira sözleşme görüşmelerine başlanmasıyla birlikte taraflar arasında temeli dürüstlük kuralına dayanan bir güven ilişkisi meydana gelir ve bu ilişki koruma yükümlerini de içerir. Güven ilişkisi TMK’nın 2/1. maddesinde düzenlenmiş olan dürüstlük kuralına dayanır. Buna göre, görüşmeler esnasında görüşmecilerin sözleşmenin muhtevası ve şartları hakkında birbirlerini aydınlatması, dürüstlük kuralına uygun davranması, birbirlerinin kişilik ve mal varlığı değerlerine zarar vermemek için gerekli özeni göstermesi, koruma yükümlülüklerine uyması ve bu kapsamda yaratılan güveni boşa çıkarmaması gerekir.
….Sözleşme özgürlüğünü sınırlayan sebeplerden biri olan imkânsızlık hâli, sözleşmenin konusunun başlangıçtan itibaren objektif anlamda imkânsız olmasıdır. Diğer bir ifadeyle imkânsızlık, borçlanılan edimin ya baştan itibaren geçerli olarak doğmasını ya da sonradan borçlu veya diğer herhangi bir kimse tarafından objektif, sürekli ve kesin olarak yerine getirilmesini önleyen, fiili veya hukukî engellere verilen isim olarak tarif edilebilir (Eren, F.; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 9. Bası, İstanbul 2006, s. 295; Akman, S./Burcuoğlu, H./Altop, A.; Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s. 403). Bu bağlamda imkânsızlık, sürekli, kalıcı ve temelli bir ifa engeli olup bu niteliği ile temerrüdün karşıtıdır. İmkânsızlığın pratik önemi borçluya karşı aynen ifanın zorla sağlanamamasında ortaya çıkar (Serozan, R.; İfa, İfa Engelleri, Haksız Zenginleşme, 3.Cilt, İstanbul 2006, s. 163). İmkânsızlık, bir veya birden çok edimi kapsayabileceği gibi edimin ifasının imkânsızlığı, aslî edimler yanında yan edimler için de söz konusu olabilir. Bu hâlde, konusu hukukî veya maddi sebeplerden dolayı sürekli bir şekilde ve objektif nitelikte imkânsız olan sözleşme mutlak butlanla batıl olup anılan sözleşme başlangıçtan itibaren geçersizdir.
İmkânsızlık hukukî veya fiili sebeplerden de kaynaklanabilir. Başka bir anlatımla başlangıçtaki objektif imkânsızlık, maddi olaylar sebebiyle ortaya çıkabileceği gibi hukukî sebeplerden de doğabilir. Bu açıdan imkânsızlık, maddi imkânsızlık ve hukukî imkânsızlık olarak ikiye ayrılır (Eren, s. 297; Uygur, s. 322; Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 403; Kılıçoğlu, s. 99). Sözleşmenin ifasının maddi bir engel dolayısıyla hiç kimse tarafından yerine getirilememesi durumunda maddi imkânsızlılığın varlığından söz edilebilir. Bu durum sözleşmenin hayatın olağan akışı içerisinde, piyasa koşullarında, dürüstlük kuralları çerçevesinde veya eşyanın tabiatı gereği borçlu dâhil hiçbir kimse tarafından ifasının mümkün olmamasıdır. Hukukî imkânsızlık ise; sözleşme gereği ortaya çıkacak olan borcun ifasının hukuk kurallarıyla yasaklanmış yahut bu tür bir kuralın uygulanması nedeniyle ifa edilebilirliğinin mümkün olmaması olarak tanımlanabilecek olup buradaki imkânsızlık hukukî bir nedenden kaynaklanır (Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 906).
TBK m. 27/1 maddesinde bahsi geçen imkânsızlık, sözleşmenin başlangıcındaki aşamada var olan imkânsızlık durumudur. Buna göre başlangıçtaki imkânsızlık, TBK m. 136 maddesinde düzenlenen sözleşmenin kurulmasından sonraki imkânsızlıktan farklı olup sonraki imkânsızlık hâli sözleşmenin kurulmasından sonra ancak ifasından önce meydana gelen imkânsızlıktır. Sonraki imkânsızlık hâli ifanın gerçekleşmesini engeller (Kılıçoğlu, A. M.; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 16. Basım, Ankara 2012, s. 98; Eren, s. 295).”
Taraflar arasında akdedilen sözleşmenin imzalanma aşamasından sonra yasal zorunlulukların yerine getirilmemesi nedeniyle ifanın – sözleşme edimlerinin yerine getirilmesinin hukuken imkansızlaştığı, ancak bu hukuki imkansızlığın davalıdan kaynaklanan sebeple değil davacı hizmet verenden kaynaklanan sebeple gerçekleştiği, bu nedenle davalının bedel ödeme borcundan kurtulmuş sayılması gerektiği, davadaki talebin culpa in contrahendo sorumluluğuna dayalı zarar tazminine ilişkin bir talep olmadığı, sözleşme ediminin ifası istemine yönelik olduğu, ayrıca ani edimli değil sürekli edimli nitelikteki iki taraflı sözleşme akdedildikten sonra uygulanamaz hale gelmesi nedeniyle, davacının sözleşmede kararlaştırılan 52 günlük hizmet bedeli ile fesih sonrası döneme ilişkin 4.21 maddesindeki dönme cezasını (TBK md 179/3 kapsamında kalan cezai şartın) davalıdan talep edilebilmesi için, davacının önce kendi sözleşme edimlerini, aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirdiğini ispatlaması, sonrasında ise davalının feshinin haksız fesih niteliğinde olduğunu ispatlaması gerektiği, dosyaya sunulan deliller kapsamında bu hususların davacı tarafından ispatlanamadığı, bu nedenle davalıdan karşı edimi ve cezai şartı talep edemeyeceği anlaşılmakla, davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken karar ve ilam harcı 80,70 TL olup, peşin alınan 512,33 TL harçtan mahsubu ile bakiye 431,63 TL harcın karar kesinleştikten sonra ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı yargılama sırasında vekille temsil edildiğinden, yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1. maddesi uyarınca hesap ve takdir olunan 5.100,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Dava şartı arabuluculuk sürecinde Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin, davacıdan 6183 sayılı Kanuna göre tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
6-HMK 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştikten sonra ilgili tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, tarafların gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK. 341.maddesi uyarınca İstanbul BAM. nezdinde İSTİNAF yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı.28/01/2022

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır