Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/262 E. 2021/769 K. 18.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/262
KARAR NO : 2021/769

DAVA : Şirketin Feshi
DAVA TARİHİ : 05/06/2020
KARAR TARİHİ : 18/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan şirketin feshi davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile müvekkilinin 27/10/2016 tarihinde …’tan davalı şirketteki hissesinin devir aldığını, şirket müdürü olarak davalı ortak …’ ın tek başına yetkili olarak şirketi yönettiğini, dava konusunun şirketin yapsat usulünde inşaat işleri yapmakta olduğunu, şirket müdürünün tek başına yetkili davalı … diğer ortaklara danışmadan, orktaklar kararı almadan şirketin zararına inşaat sözleşmeleri yaptığını, davalı yetkili şirket müdürü …’ ın inşaat maliyetini gerçek maliyeti çok üzerinde ortaklarına söylediği gibi şirkete ait daire satış bedellerini gerçek değerinin çok altında sattığını belirterek şirketin kar etmediğini, zarar ettiğini belirtmekte olduğunu, şirket müdürü ortak …’ a defalarca defterleri incelemek için müvekkilinin istemiş olduğunu bu talebe olumsuz yanıt verilmiş olduğunu, güven ortamının bu sebeple ortadan kalmış olduğunu, …nin haklı sebepler ile feshine ve TTK hükümlerinde gösterilen şekillerde tasfiyesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket ile … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın bugüne kadar şirketle hiçbir şekilde ilgilenmemiş olduğunu ve üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmemiş olduğunu, davacı taraf son çare olan şirketin feshi dava yoluna başvurmadan önce herhangi bir talepte bulunmamış olduğunu, diğer hukuki yolları tüketmemiş olduğunu, davada şirket ortaklarına husumet yöneltilmesinin yasaya ve yerleşik Yargıtay içtihatına aykırı olduğunu, huzurdaki davada husumetin yalnızca şirkete yöneltilmesinin gerekmekte olduğunu, müvekkil şirketin halen faal durumda olup ve 29.06.2018 tarihinde tamamlayarak teslim etmiş olduğu konut projesinde iskan halen alınamamış olduğunu, şirketin sözleşmesel yükümlülükleri de devam ettiğinden şirketin feshi ve tasfiyesinin mümkün olmadığını, müvekkil …’a açılan davanın husumet yokluğundan reddini, müvekkil … Ltd. Şti. ne açılan davanın reddine karar verilmesini gerektiğini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu vakıalar çerçevesinde şirket müdürünün diğer ortaklara danışmadan ve ortaklar kurulu kararı almadan inşaat sözleşmesi yapıp yapmadığı, bu sözleşmelerin şirket zararına olup olmadığı, şirket müdürünün inşaatın gerçek maliyetinin çok üstünde değil, daire satış bedellerinin gerçek bedellerinin çok altında satıp satmadığı, şirketin zarar edip etmediği, şirket müdürlüğünce defterlerin incelenmek üzere davalı şirketten talep edilip edilmediği ve bu talebe olumsuz yanıt verilip verilmediği, davalı şirketin feshine dair karar verilmesinin gerekip gerekmediği, davalı gerçek kişiler aleyhine fesih davası yöneltilmesinin mümkün olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Davacının halihazırda şirket ortağı konumunda olduğu, şirketin feshini talep eden konumunda olduğu, bu çerçevede fesih ve tasfiye davası açıldığı tartışmasızdır.
6102 sayılı TTK. m. 636 hükmüne dayanan limited şirketin haklı sebeple feshi istemine ilişkindir.
Şirketin fesih ve tasfiyesi ancak şirket tüzel kişiliğinin davalı olarak gösterilmesi ile sağlanabilir. Bu noktada şirket ortaklarının, şirketin fesih ve tasfiyesi davası açısından pasif sıfatları karşısında usul ekonomisi gereği bu kişiler hakkında açılan davada mahkememizce ayırma kararı vermek gerekmiştir. Esasen bu konuda gerek doktrin gerekse yargısal uygulamalar açıktır.
Gelen sicil kayıtlarına göre, davacının, davalı şirket ortağı olduğu, şirketin kayıtlı merkez adresi itibariyle mahkememizin kesin yetkili olduğu, taraf teşkilinin sağlandığı açıktır.
Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan husus ise davacının somutlaştırmış olduğu vakıa ve deliller çerçevesinde davalı şirketin fesih ve tasfiyesinin gerekip gerekmediği noktasındadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık hususlarının araştırılması için konusunda ehil bilirkişi kurulunun hazırladığı 28/09/2021 tarihli rapora göre; daire satışları dolayısıyla müşterilerinden bakiye alacakları olduğuna dair kayıt yapılmış olduğu, iş bu müşterilerden söz konusu daireler dolayısıyla kalan bakiyenin neden tahsil edilmediğinin şirketin defter ve kayıtlarından anlaşılamadığı, yine dosya kapsamında … Belediyesi tarafından davalı … adına 01.01.2018 tarihli 715.437,00 TL’lik ödeme emri ve 210.07.2018 tarihli 357.677,00 TL’lik tahakkuk fişi fotokopisinin sunulduğu, iş bu tahakkuklar ile ilgili davalı defterlerinde herhangi bir kaydın bulunmadığı gibi 2020 yılı sonundaki mizanda da buna ilişkin kaydın bulunmadığını, iş bu iskan ile ilgili … Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğünden 20.01.2020 tarihinde gelen yazıya göre 2021 yılı harç ve ücret tarifesi çerçevesinde iskan ve harç ücretinin 573.938,00 TL olduğunun beyan edilmiş olduğu, … Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğünden gelen yazı ekindeki iş bitirme tutanağına göre yapı sahibinin … ve hissedarları olduğu ayrıca davalı şirketin yapı müteahhidi olarak gösterildiği, dava konusu davalı şirketin elindeki yapıları sattığı, ancak ifade edildiği üzere bir kısım bedelleri tahsil etmediği gibi iskan harç ve ücretini yatırmadığından iskanı alamadığının belirlendiği, somut olayda davacı ortak, müdürün diğer ortaklara danışmadan, ortaklar kararı almadan şirketin zararına inşaat sözleşmeleri yaptığı, inşat maliyetini gerek maliyetin çok üstünde ortaklarına bildirdiği gibi şirkete ait daire satış bedellerinin gerçek değerinin çok altında sattığı, bu sebeple şirketin kâr etmediği, ortakların ticari defterler inceleme taleplerine olumsuz yanıt verdiği iddiaları ile ortaklığın feshini talep ettiği, ancak şirket sözleşmesi incelendiğinde, inşaat işleri ile ilgili şirket adına yurtiçi ve yurtdışı her türlü inşaat taahhüt işi her türlü bina, arsa, fabrika, tesis inşaatlarını yapmak, satın atmak, kiraya vermek yurtiçi kamu kurum ve özel işletmelerin ihalelerine katılmak konut yapma, her türlü emlak her türlü gayrimenkul ve özellikle siteler, plazalar, marketler, soğuk hava depoları almak, kiraya vermek, kiralamak, her türlü ve nevideki marka otomobil ve parçalarının alımını yapmak, satmak, pazarlamak, imalatım imal ettirmesi ithalat ve ihracatım yapmak, tesisler ve yapılar ile peyzaj mimarisi ve çevre düzenlenmesi alanında mimarlık, mühendislik, teknik müşavirlik hizmetini yapmak yurtiçinde ve yurtdışında her türlü resmi ve özel sektöre ait inşaat taahhüt ve montaj işleri yapmak ve konut, işyeri, ticarethane, depo, spor, tatil köyleri alan ve uygulama projelerini oluşturmak, şirket amacını gerçekleştirmek için her türlü gayrimenkul almak, satmak, kiralamak, şirketin faaliyetinin şirketin iştigal konusuna giren inşaat sözleşmeleri akdetmek konusunda şirket müdürünün yetkili olduğu, söz konusu işlemleri gerçekleştirmesinin şirketin feshini gerektirmeyeceği gibi yetki aşımı ve kötüye kullanma söz konusu ise son çare niteliğinde şirket feshinden önce müdürün sorumluluğu, azli ve ortalıktan çıkarma yaptırımları dahi düşünülebilecekken şirketin feshi yönünden bu durumun tek başına haklı sebep olarak nitelendirilemeyeceği, iddia olunan sebeplerden rayicin altında satış, bu sebeple şirketin kâr elde edememesi olguları da ispat edilemediği gibi ortakların ticari defter incelenmesi yönünde bir talep ve girişimi, limited şirket ortaklarının bilgi alma ve inceleme hakkını düzenleyen TTK m. 614 uyarınca bir girişimin olmadığı, mali kayıtlar incelendiğinde daire satışları dolayısıyla müşterilerinden bakiye alacakları olduğuna dair kayıt yapılmış olduğu, iş bu müşterilerden söz konusu daireler dolayısıyla kalan bakiyenin neden tahsil edilmediğinin dava konu şirketin defter ve kayıtlarından anlaşılamadığı, yine dosya kapsamında … Belediyesi tarafından davalı … adına 01.01.2018 tarihli 715.437,00 TL’lik ödeme emri ve 210.07.2018 tarihli 357.677,00 TL’lik tahakkuk fişi fotokopisinin sunulduğu, iş bu tahakkuklar ile ilgili davalı defterlerinde herhangi bir kaydın bulunmadığı gibi 2020 yılı sonundaki mizanda da buna ilişkin kaydın bulunmadığı, iş bu iskan ile ilgili … Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğünden 20.01.2020 tarihinden gelen yazıya göre 2021 yılı harç ve ücret tarifesine göre iskan ve harç ücretinin 573.938,00 TL olduğunun beyan edilmiş olduğu, … Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğünden gelen yazı ekindeki iş bitirme tutanağına göre yapı sahibinin … ve hissedarları olduğu, ayrıca davalı şirketin yapı müteahhidi olarak gösterildiği, şirketin bir kısım bedelleri tahsil etmediği gibi iskan harç ve ücretini yatırmadığından iskanı alamadığının belirlendiği, diğer bir ifadeyle şirketin projeleri tamamlanmış ancak proje bedellerinin tahsil edilememesi, iskan masraflarının ödenmemesi sebebiyle ruhsat alamamasının söz konusu olduğu, bu durumun yalnız müdürün sorumluluğunda olmadığını, şirket kasasından iskan masraflarının karşılanması gerekirse sermaye artırımı gibi yöntemlere başvurulması ve ortaklara gidilmesi gerektiği, tüm bu durumlarda kötü yönetim olgusu söz konusu olduğu kabul edilirse dahi son çare niteliğinde şirket feshinden önce müdürün sorumluluğu, azli ve ortalıktan çıkarma yaptırımları dahi düşünülebilecekken şirketin feshi yönünden bu durumun tek başına haklı sebep olarak nitelendirilemeyeceği” noktasında görüşlerini açıklamışlardır.
Bilirkişi kurulu tarafından hazırlanan raporda mevcut kayıtlar dikkate alındığından şirketin feshi için gerekli sebeplerin oluşmadığı açıklanmış olup bu rapor içeriğine itibar etmeye engel açık bir gerekçeli itiraz bulunmamaktadır.
Bilindiği üzere TTK m. 636/ f. 3 uyarınca “Haklı sebeplerin varlığında, her ortak mahkemeden şirketin feshini isteyebilir. Mahkeme, istem yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebilir”. O halde raporun bu çerçevede ele alınması gerekir.
Davanın dayanağını teşkil eden TTK.nun 636. maddesinde haklı sebeplerin neler olduğu açıklanmadığı gibi genel bir tanımı da yapılmamıştır. Buna karşılık, limited şirket yönünden de haklı sebepler açısından uygulanması mümkün genel bir hüküm niteliğinde olan haklı sebepler başlığını taşıyan TTK.nun 245. maddesinde, haklı sebeplerin genel bir tanımı yapılmış ve devamında da hangi hususların haklı sebep niteliğinde kabul edilebileceği örnekseme yoluyla sayılmıştır. Buna göre” haklı sebep, şirketin kuruluşuna yol açan fiil veya kişisel sebeplerin şirketin işletme konusunun elde edilmesini imkansız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kaldırmış olmasıdır. ”
İsviçre hukukunda ve onu takip eden Türk öğretisinde ortaklığın sürekli olarak kötü yönetilmesi ve pay sahiplerinin zarara uğratılması, haklı sebep olarak ifade edilmiştir. Bu hususta Türk hukukunda “kötü, ihmalkar, bilgiye ve teknik yöntemlere dayanmayan , plansız, pervasız yönetimin süreklilik kazanması” , ” azınlık pay sahiplerine finansal açıdan ağır zararlar verilmesi ” , “şirketin kötü yönetim nedeni ile mahvına yol açacak borçlar ve vergi yükü ile karşılaşması”, “şirket varlıklarının yanlış kullanılması ve israf edilmesi”, “fesih için haklı nedenler arasında kabul edilmektedir. (Dr. Nuri Erdem, Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, 2013, İstanbul, Sayfa: 153)
Somut olayda, davalı şirketin iştigal konusu inşaat sözleşmesi akdetmek olup şirketin bu alanda faaliyet göstermesi kayıtlara ve hayatın olağan akışına uygundur. Kaldı ki belirtilen faaliyet sahasında çalışan şirketin bu faaliyetleri sırasında yetkilerin kötüye kullanıldığı noktasında iddia sübut bulmuş olsa dahi bu durum münhasıran ve tek başına şirketin feshini gerektiren bir neden olarak kabul edilemez. Zira Yargıtay uygulamasında ve doktrin görüşlerinde kabul olunduğu üzere fesih son çare (ultimatio ratio) niteliğindedir. Zaten kanun koyucunun TTK m.636 hükmü de bu duruma işaret etmektedir. Hal böyle olunca şirket yönetiminde yöneticiden kaynaklanan nedenler TTK m.553 ve devamı gereği müdürün sorumluluğunu gerektirse dahi feshi gerektirmez. Kaldı ki bu noktada somutlaştırılmış ispat ve vakıa durumu verilen tüm sürelere rağmen yapılamadığı gibi yaptırılan bilirkişi incelemesinde de bu noktada davacı lehine bir durum tespit edilememiştir.
Hayatın olağan akışı içinde daire yapan, satan şirketin birçok nedenden dolayı tahsilatları tam ve eksiksiz yapmaması, bazı resmi işlemlerin aksaması, bu nedenle aksayan proje bedelleri nedeniyle iskân masraflarının ödenememesi münhasıran şirketin fesih nedeni olarak da kabul edilemez. Bu tip durumların fesih gerekçesi olarak ileri sürülmesi, ticari hayatın gerekleri ve fesih kurumunun amacı karşısında kabul edilemez. Bir başka deyişle ileri sürülen neden tek başına fesih nedeni olarak kabul edilemez.
Öte yandan davacının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu üzere dairelerinin rayiç fiyat altında satılmış olduğu ve şirketin kar edemediği noktasında defter ve kayıtlar üzerinde yapılan incelemede de davacı lehine bir durum tespit edilemediğinden bu noktada dahi şirketin feshini gerektiren bir halin varlığı ispatlanamamıştır.
Davalı şirketin ticari defter ve kayıtları inceletmemesi yönündeki iddia önem arz etse dahi tek başına ve münhasıran şirketin feshi iddiasının kabulü için yeterli değildir. Zira TTK m.614 hükmü bu tip durumlarda ortağın şirket müdüründen şirketin iş ve hesaplarıyla ilgili bilgi vermesini istemek, belirli konularda inceleme yaptırmak noktasında yasal hakkı mevcuttur. Davacı ortağın yasadan kaynaklanan bu hak ve imkanı kullanmaksızın ve doğrudan bu durumu şirketin feshine dayanak yapması haklı görülemez. Kanun koyucunun ortağa tanımış olduğu imkanlar ve haklar tüketilmeden, esasen bu yöne ilişkin iddianın haklı olup olmadığı, haklı ise bu yöne ilişkin en azından mahkemece verilecek olan ilamların icrasına göre infaz edilip edilemeyeceği anlaşılmadan şirketin feshi yoluna başvurulması halinde bu hakkın korunması dürüstlük kurallarına uygun değildir. Bir başka deyişle davacının kanunun kendisine tanıdığı hak ve imkanları kullanmadan ve tüketmeden münhasıran sadece bu hali fesih nedeniyle ileri sürmesi bir anlamda kanun koyucunun davacı ortağa tanımış olduğu hakkın kötüye kullanılması olarak mahkememizce değerlendirilmiştir.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64). Bu şartlarda sonuç olarak davacı şirketin TTK m.636 hükmünde belirtilen haklı sebeplere yönelik iddiasını somutlaştıramadığı ve ispatlayamadığı kabul edilmiştir.
TTK m.636/3’ncü maddesi uyarınca her ortağın, muhik sebeplere dayanmak şartıyla şirketin feshini mahkemeden talep edebilmesine olanak sağlanmıştır. Maddenin devamında ise mahkemeye istem yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmetme yetkisi verilmiştir. Haklı sebeple fesih davası esasında azlığın çoğunluğun gücünün kötüye kullanımının frenlenmesi düşüncesi temelinde öngörülmüş alternatif çözümler vazgeçilmez nitelikte olsa da bu istisnai durumlarda başvurulması gereken olağanüstü bir hukuki yol olarak tanınmıştır. Bir başka anlatımla alternatif çözüm bulunabiliyorsa şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmemelidir. O nedenle mahkeme sebepleri haklı bulsa bile fesih kararı vermek zorunda değildir. Şirketin feshini haklı kılan sebeplerin varlığına rağmen, devamı ekonomik ve rasyonel açıdan daha doğru olacak ise mahkeme, şirketi feshetmek yerine fesih talebinde bulunan pay sahiplerinin paylarının gerçek değerinin ödenmesine ve kendilerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir. Kanunda anılan çözümler, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılması ile sınırlı olmayıp hakime geniş bir hareket alanı bırakmaktadır. Uygun düşen kabul edilebilir çözüm konusunda kanunda bir açıklık bulunmamakla beraber İsviçre doktrininde anonim şirketler bakımından hâkimin uyuşmazlık konusu olayda örneğin kâr payı dağıtılmasına, yeni bir müdür atanmasına, azlık pay sahibine tazminat ödenmesine, şirketin bölünmesine veya kısmi tasfiye gibi çözümlere başvurabileceği belirtilmektedir.
TTK md. 636/3 hakime istem yerine duruma uygun çözüm konusunda geniş bir takdir hakkı verdiğinden mahkeme kural olarak bu talep ile bağlı değildir. Haklı sebeple fesih davasının arkasında yatan düşünce, hakimin kendiliğinden hatta davacının alternatif çözüm yönünde bir talebi olmadan dahi fesih yerine başka alternatif çözümler araması gerektiğidir. Davacı sadece fesih veya terditli olarak duruma uygun bir çözüm veya fesih talebinde bulunabileceği gibi, fesih talep etmeden sadece kendisi için uygun olduğunu düşündüğü somut çözüm talebiyle de dava açabilir.
Şirketin mali açıdan içinden çıkılamaz halde olduğuna finansal ve muhasebesel bir tespit yapılamadığı gibi davalı şirket tarafından tamamlanmış projeler olduğu, ancak proje bedellerinin tahsil edilememesi ve iskan masrafının ödenmemesi karşısında ruhsat alınmadığı anlaşılmaktadır. Bu durum raporda açıklandığı üzere tek başına ve münhasıran şirket müdürünün sorumlu tutulmasını gerektirmemektedir. Zira proje bedellerinin ödenmemesinin dayanağı ile ilgili somutlaştırılmış bir vakıa olmadığı gibi iskan masrafının ödenememesiyle ilgili somutlaştırılmış bir vakıa mevcut değildir. Halihazırda faal olan şirketin iç yapısı içinde alacağı bir takım tedbirler yoluyla gelir tahsilatının sağlanması ve akabinde ise iskan masraflarının sağlanması yönünde aksiyon alınabilmesi gerekli ve yeterlidir. Bu aksiyonun alınmasına engel bir durumun varlığı ise mevcut dosya kapsamına göre anlaşılamamaktadır. Somut olayın özelliği gözetildiğinde halihazırda tamamlanmış projeleri olan ve sözleşmesel yükümlülükleri devam eden şirket yönünden mahkememizce fesih kararı verilmesinin yasal şartları oluşmadığı gibi bu aşamada somutlaştırılan vakıa ve delillere göre başkaca bir karar verilmesi de mümkün görülmemiştir. O halde haklı sebep oluşmamıştır.
Öte yandan somut olayda bilirkişi raporunda belirtilen fesih öncesi düşünebilecek çözümler de somut olayda uygulanamaz. Zira davacının bir sorumluluk davasında ele alınmasını isteyebileceği bir dava, fesih davasında alternatif çözüm olarak kural edilmemelidir. (Yargıtay 11. HD. 2015/5994E. 2015/13820K.sayılı ilamı) Kaldı ki ortağın çıkarılması ve müdürün azli gibi alternatif çözümlere karar verilmesi de mümkün değildir. Zira bu tarz çözümlere karar vermek için öncelikle haklı sebep olmalıdır. (Yargıtay 11.HD 2017/4619E. 2019/1541K.sayılı ilamı) Oysaki haklı sebep açısından davacının lehine bir ispat durumu ise dosya kapsamına göre tam olarak somutlaştırılamamış ve ispatlanamamıştır. Zaten davalı şirket halen faal olup taahhütlerini yerine getirme aşamasındadır.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davalı şirket aleyhine açmış olduğu davanın sübut bulmadığından reddine, davacının dava dilekçesinde adı geçen gerçek kişiler aleyhine açmış olduğu davada 25/02/2021 tarihli duruşmada ayırma kararı verildiğinden bu dosyada gerçek kişiler hakkında hüküm oluşturulmasına yer olmadığınas dair karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davalı şirket aleyhine açmış olduğu davanın sübut bulmadığından reddine,
2-Davacının dava dilekçesinde adı geçen gerçek kişiler aleyhine açmış olduğu davada 25/02/2021 tarihli duruşmada ayırma kararı verildiğinden bu dosyada gerçek kişiler hakkında hüküm oluşturulmasına yer olmadığına,
3-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL ret harcından, peşin alınan 54,40 TL harçtan mahsup edilerek bakiye 4,90 TL’nin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
4-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … vekille temsil edildiğinden AAÜT gereğince taktir olunan 4.080,00-TL avukatlık ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine
6-Artan avansın karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi. 18/11/2021

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …