Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/25 E. 2021/717 K. 03.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/25 Esas
KARAR NO : 2021/717

DAVA : Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 13/01/2020
KARAR TARİHİ : 03/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili’nin kuzeni …, 04/03/2011 tarihinde … Şirketi ile kredi sözleşmesi yaptığını, işbu banka borçlu …’a 30.000,00 TL kredi limiti tanıdığını, ancak borçlu 15.000,00 TL’sini çektiğini, çekilin kredinin ilk taksiti 04/04/2011 tarihinde başlamak üzere muntazam olarak ödendiğini, borcun kapandığını, müvekkili borçlu …’ın bu borcuna kefil olduğunu, iş bu kredi sözleşmesinde usul ve hataların olduğunu, müvekkilinin eli ürünü olmayan yazıların olduğunu, 2012 senesi içinde işbu … Şirketi’ni … tarafından satın alındığını, … bu kez …’tan 07/03/2013 tarihinde 35.000,00 TL tutarında kredi sözleşmesi yaptığını, müvekkilinin işbu kredi akdinde imzasının olmadığını, bu nedenle kefaletinin de olmadığını, bu sözleşme ile …’ın bilinmeyen miktarlarda çektiği krediler var ise de bunlardan müvekkilinin kefaleti altında olmadığını, … müvekkilini ve asıl borçluyu … 35. İcra Dairesinin … Esas numaralı dosyası ile icra takibi başlattığını, müvekkilinin işbu kredi sözleşmesi ile hiçbir ilgisinin olmadığını ve 35.000,00 TL limitli kredi sözleşmesinin kefili olmadığını, müvekkilinin işbu takipten ötürü maaşı’nın haczedildiğini, müvekkilinin mağduriyetini önlemek için ihtiyati tedbir ve tehiri icra kararı verilmesini, müvekkilinin kefil yani işbu icra takibi ve bunun müstenidatını teşkil eden kredi sözleşmesinin borçlusu olmadığının tespiti ile borçlu sıfatının sona erdirilmesini, kefaletin iptal edilmesini, müvekkilinden tahsilat yapılması halinde tahsil edilebilecek paralar için davaya istirdat davası olarak devam edilmesini, davalı ve selefinin talep ettiği ve icra dairesinin uyguladığı %60 faizin de Merkez Bankası reeskont faizine indirilmesini, davalının tacir olduğu nazarı itibara alınarak %20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, vekalet ücretinin ve Mahkeme masraflarının davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Cevap: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının açtığı davanın kötü niyetli olduğunu, tensip zaptının 5 No’lu ara kararında arabuluculuk son tutanağı aslı veya arubulucu tarafından onaylanmış bir örneğinin dosyaya sunulması için 1 hafta kesin süre verilmesine karar verildiğini, son tutanağı sunma süresi 22.02.2020 tarihinde dolmasına rağmen, sunmamış olduğundan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerektiğini, yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
… 35. İcra Dairesi’nin … Esas sayılı takip dosyası, 04/03/2011 tarihli genel kredi sözleşmesi, 07/03/2013 tarihli genel kredi sözleşmesi, ödeme tablosu ve ödenen taksitlerin makbuzları, evlenme cüzdanı, … 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin… Esas … Karar sayılı ve 03/12/2019 tarihli ilamı, 02/01/2020 tarihli Arabuluculuk zaptı celp edilmiş, incelenmiştir.
Dosya Emekli Banka Müdürü Bilirkişisi …’e tevdi edildiği, bilirkişi tarafından dosyaya sunulan 09/04/2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle ve sonuç olarak; “Davacı yanca imzalanmış olan sözleşmenin Çerçeve Sözleşmeler niteliğindeki Genel Kredi Sözleşmesi olup, belli bir krediye hasredilmiş bir sözleşme olmaması nedeniyle; bu sözleşmeye dayalı olarak kullandırılmış krediler kapatılıp sonuçlansa bile; bunun sözleşmenin ve kefaletin geçerliliğine olumsuz bir etkisi bulunmadığı, sözleşmenin geçerli olduğu, Tarafımız kanaati bu yönde ise de; delillerin takdiri ve hukuki yorumu Sayın Mahkemenize ait olmakla; davacının hukuki nitelikteki itirazları Sayın Mahkemenizin takdirleri içinde olduğundan nihai değerlendirme ve takdirin Sayın Mahkemenize ait olduğu, Sayın Mahkemenizce yapılacak değerlendirmede de; kefaletin geçerli olduğu kanaatine varılması halinde, davacı yanın takip tarihi olan 01.03.2016 itibarıyla 26.811,11 TL. asıl alacak, 2.235,15 TL. işlemiş faiz, 111,76 TL. BSMV si, 1.272,56 TL. ihtar gideri ve 400,00 TL. da İhtiyati Haciz Vekalet Ücreti olmak üzere toplam 30.830,58 TL. borçlu olduğu hesaplandığından, davacının “borçlu olmadığının tespiti” talebinin yerinde olmadığı, Davacı yanın; *açılan icra takibinde maaşından kesintiler yapıldığı* iddiasını kanıtlar herhangi bir ödeme belgesi sunulmadığı ve dava dosyası eki olan İstanbul 35. İcra Müdürlüğünün 2016/6.840 E. sayılı dosyasında yaptığımız incelemede de; ödeme yönünde bir belgeye rastlanılmadığından ödeme belgeleri değerlendirmesi yapılamadığı, sonuç ve kanaatine varılmıştır.” şeklinde tespit edilmiştir. Bilirkişi raporu taraflara usulüne uygun olarak tebliğ edilmiştir.
Dava, icra takibinden ve takibe dayanak genel kredi sözleşmesinden dolayı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Davalı cevap dilekçesi ile birlikte davacının arabuluculuk son oturum tutanak aslını mahkememizce belirtilen süreden daha sonra dava dosyasına ibraz ettiğini, bu nedenle başkaca bir inceleme yapılmaksızın davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesini istemiştir.
Ancak; 6325 sayılı Kanunun 18/A maddesi uyarınca davacı vekili tarafından daha önce … 16. ATM nin … E. 2019/1058 K. sayılı dosyası ile arabuluculuk yoluna başvurmadan dava açıldığından davanın usulden reddine karar verildiği, akabinde davacı ve vekilinin bu yola başvurmak suretiyle usuli eksikliği giderdiği, son oturum belge aslının geç sunulması nedeni ile ikinci kez davanın aynı nedenle reddine karar verilmesinin hem hak arama hürriyetini ihlali, hem de kanunun beklediği ve murat ettiği amaca uzak bir yorum tarzının benimsemek anlamına geleceği, belge aslının bir kaç gün geç sunulmasının yargılamayı uzatmaya matuf olmadığı gibi davalı aleyhine de bir durum oluşturmadığı gözetilerek davacının dava açılmadan önce arabuluculuk yoluna başvurduğu da nazara alınarak davalının bu yöndeki itirazlarının reddine karar verilmiştir. Diğer taraftan; Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri Tevzi Bürolarınca yapılan dava açma işlemlerinde ve ayrıca Avukat Portal aracılığıyla açılan davalarda, arabuluculuk dosya bilgilerinin girişinin yapılması suretiyle dava açılma işlemi gerçekleştirildiği ve arabuluculuk dosya bilgisinin tevzi formuna da bu şekilde aktarıldığı bilinmektedir. Ayrıca Mahkememizce dosyanın bağlı bulunduğu arabuluculuk dosyasının görüntülenmesi imkanı mevcuttur. Zira arabulucu tarafından hazırlanan son tutanak dahil tüm evraklar, bizzat arabulucu tarafından UYAP bilişim sistemine yüklenmek suretiyle, bu evraklar sistem üzerinden erişilebilir hale getirilmektedir. Arabulucu tarafından UYAP bilişim sistemine yüklenmiş olan bu evrak, artık arabulucu tarafından onaylanmış suret ile aynı mahiyette olduğu kabul edilmelidir. Bu aşamada mahkemenin kendi imkanları ile bu evraklara ulaşılamaması halinde bu kez davacı vekiline evrak aslının sunulması yolu izlenmelidir. Aksi yönde yapılan işlemler, kişilerin hak arama özgürlüğünün yargı eliyle engellenmesi mahiyetinde olacaktır ki, bu da Anayasanın hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil edecektir. Kaldı ki, davacı vekili arabuluculuk son oturum tutanak örneğini dava dilekçesi ekinde mahkemeye ibraz etmiştir.
Esasen, işbu dava açılmadan evvel, davacının zorunlu arabuluculuk yoluna başvuru yaptığı tarafların kabulünde olup, bu husus UYAP kayıtları üzerinden de tespit edilebilmektedir. Arabuluculuk son oturum belge aslının açıklanan nedenler karşısında birkaç gün geç sunulması davayı uzatmak ve yargılamayı sürüncemede bırakmak amacını da taşımamaktadır. Nihayetinde, icra müdürlüğünden gelen yazı cevapları ve davacı vekilinin yargılama aşamasında sunduğu beyan dilekçeleri ile davacının maaşına haciz işlemi uygulanmasına rağmen herhangi bir kesinti yapılmadığından istirdat davasının söz konusu olmadığı, eldeki davanın yalnızca menfi tespit istemine konu olması karşısında, menfi tespit davaların zaten zorunlu arabuluculuk kapsamında da olmadığından davalının arabuluculuğa yönelik dava şartı itirazları tümden yerinde görülmemiş, davanın esasının incelenmesine geçilmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki, … A.Ş. (eski … Bank A.Ş). ile dava dışı asıl borçlu … arasında 04/03/2011 tarihli bir genel kredi sözleşmesinin daha bulunduğu, davacının işbu genel kredi sözleşmesine kefil olarak imzasını koyduğu, ancak bahse konu genel kredi sözleşmesi kapsamında asıl borçluya kullandırılan kredilerin tümüyle bankaya ödendiği taraflar arasında ihtilafsız olup, aynı husus banka kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak düzenlenen bankacı bilirkişi raporunda vurgulanmıştır.
Alacağı temlik eden dava dışı … A.Ş. 07/03/2013 tarihli diğer genel kredi sözleşmesinden ötürü bu sözleşmeye müşterek borçlu ve müteselsil kefil olduğunu iddia ettiği davalı hakkında … 35. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı takip dosyası ile icra takibine girişmiş, akabinde takibe konu alacak davalı … şirketine temlik edilmiştir. Davacı 07/03/2013 tarihli sözleşmeye kefil olarak imza koymadığını ve sözleşmenin akdedildiği tarih itibariyle eş rızası alınması gerektiği halde bu işlemin yerine getirilmediğinden borçlu olmadığını savunmaktadır. Davalı … alacağı yazılı temlik sözleşmesi ile devraldığından; alacağın temliki hükümleri uyarınca davacının temlik eden bankaya karşı sahip olduğu tüm defi ve itirazları temlik alan davalı şirkete karşı da ileri sürebileceği noktasında duraksanmamalıdır.
Uyuşmazlığın temeli, icra takibine konu genel kredi sözleşmesine davacının kefil olarak imza koyup koymadığı, kefalete ilişkin geçerlilik koşullarının bulunup bulunmadığı hususlarında toplanmaktadır.
Davaya konu 07/03/2013 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi aslı dosyaya celp edilmiş, yapılan incelemede bahse konu genel kredi sözleşmesinde davacının kefil olarak imzasının bulunmadığı belirlenmiştir. Davacının genel kredi sözleşmesinde kefil olarak imzasının bulunmaması nedeniyle genel kredi sözleşmesinden doğmuş ya da doğabilecek borçlardan da hukuken sorumluluğu bulunmamaktadır. Zira, hiç kimse kendi iradesiyle borç altına girmediği bir sözleşme sebebiyle hukuken sorumlu tutulamaz. 08/04/2021 tarihli bankacı bilirkişi raporunda; davacının 07/03/2013 tarihli genel kredi sözleşmesinde imzasının bulunmadığı belirtilmesine rağmen, önceki genel kredi sözleşmesi nedeniyle davacının kefaleten sorumluluğunun devam ettiği mütalaa edilmiştir. Ne var ki, önceki genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan tüm kredi borçlarının bankaya ödendiği, dolayısıyla önceki genel kredi sözleşmesinin ifa ile birlikte tasfiye edildiği / son bulduğu ihtilafsız olduğuna göre bu görüşe itibar edilmesi mümkün değildir. Diğer taraftan, önceki genel kredi sözleşmesinden daha fazla tutarda olmak üzere dava dışı asıl borçlu ile yeni bir genel kredi sözleşmesinin düzenlendiğinden limit artışı ve ilave teminat sağlama yükümlülüğü altına girecek davacı kefil için mutlak surette yeni düzenlenen genel kredi sözleşmesine onun imzasının ve onayının alınması ile eş rızasının sağlanması zorunludur. Bu bağlamda, bilirkişi raporundaki açıklamalar yerinde görülmemiştir.
Öte yandan, 07/03/2013 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun yürürlükte olduğu dönemde imzalanmıştır. Bir sözleşmenin hüküm ve sonuç doğurabilmesi için, sözleşmenin düzenlendiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan Kanun hükümlerine uygun şekilde düzenlenmesi zorunludur. Aksi halde, bir sözleşmenin geçerliliği Kanunda belirli koşullara bağlanmışsa ve bu koşullar yerine getirilmeden sözleşme yapılmışsa, şekil şartına riayet edilmediği için bu sözleşmeden ötürü taraflar hukuken sorumlu olmayacaklardır. Bu itibarla, sözleşmenin imzalandığı tarihte kefalet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için TBK’ nın 584/1.maddesi uyarınca eşin yazılı rızasının / muvafakatinin alınması gerekmektedir. Ne var ki, temlik eden banka tarafından genel kredi sözleşmesi düzenlenirken davacı evli olduğu ve yasal olarak verilmiş ayrılık kararı bulunmadığı halde, davacının eşinin yazılı rızasını alınmamıştır. Bu hususta yazılı rıza alındığına yönelik hiçbir delil, kayıt ve belge bulunmamaktadır. Esasen, davacının eşinin yazılı rızasının alınmadığı tarafların da kabulündedir. Halbuki, yukarında anılan Kanun hükmü uyarınca bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır. Bu koşul, ispat şartı değil, geçerlilik şartıdır. Bu halde, eş rızasına yönelik yazılı izin belgesi alınmadığından / eş muvafakati sağlanmadığından kefalet sözleşmesi geçerli değildir (Y. 11. H.D. 2018/375 E., 2019/5520 K.). Dolayısıyla, davacının geçerli olmayan bu sözleşme ile davalıya karşı kefaletten kaynaklanan herhangi bir borcu bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, takibe konu 07/03/2013 tarihli Genel Kredi Sözleşmesinde davacının kefil olarak imzasının bulunmaması ve temlik eden bankanın sözleşme düzenlenirken davacının eşinin yazılı rızasını almaması sebebiyle davacının kefalet sözleşmesinden dolayı davalıya karşı borcu bulunmadığından davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir. Ancak, davacı taraf icra takibi yönünden davalının her ne kadar kötü niyetli olduğu ileri sürerek tazminat isteminde bulunmuş ise de; davalının icra takibinde kötü niyetli olduğu ispat edilemediğinden esasen bu konuda davacı tarafından somut hiç bir delil de sunulmadığından davacının yasal koşulları oluşmayan kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
Davanın KABULÜ ile;
1-… 35.İcra Müdürlüğünün …Esas (Eski … Esas) sayılı takip dosyası ve takibe dayanak 07/03/2013 tarihli genel kredi sözleşmesi nedeniyle davacının davalıya BORÇLU OLMADIĞININ TESPİTİNE,
2-Davacının kötü niyet tazminat talebinin yasal koşullar oluşmadığından REDDİNE,
3-Kabul edilen dava değeri (32.297,95 TL) üzerinden alınması gereken 2.206,27 TL harçtan başlangıçta peşin alınan 551,57 TL harcın mahsubu ile eksik kalan bakiye 1.654,70 TL harcın davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
4-Davacı tarafından yargılama nedeniyle yapılan 551,57 TL peşin harç, posta ve tebligat masrafı 59,00 TL, bilirkişi ücreti 900,00- TL olmak üzere toplam 1.510,57 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
5-Davacı yargılama sırasında kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden kabul edilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/1. maddesi uyarınca maktudan az olmamak koşulu ile belirlenen 4.844,69 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk sarf ücretinin davalıdan tahsil edilerek HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
7-HMK’ nın 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan anacak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde resen ilgili tarafa veya vekiline İADESİNE,
Dair, davacı ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.03/11/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır