Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/243 E. 2021/200 K. 24.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/243 Esas
KARAR NO : 2021/200

DAVA : Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 17/02/2014
KARAR TARİHİ : 24/03/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Müvekkili şirketin, … ilinde özel bir göz hastanesi olarak faaliyet gösterdiğini, davalı şirketin reklam yasağı olmasına rağmen, yaklaşık 6 aydır yazılı basında, televizyon kanallarında ve internette yayınlanan sayısız reklamları ile göz sağlığı alanındaki rekabeti bozarak, milyonlarca lira haksız kazanç elde edildiğini, Özel Hastaneler Yönetmeliğinin 60. Maddesinde, özel hastanelerin haksız rekabet teşkil edecek şekilde hasta temin etmeye yönelik her türlü reklam faaliyetleri yasaklandığı ve bu hükmün ihlâlinin müeyyidelere bağlandığını, genel olarak sağlık sektöründe hastaneler, tedarikçiler ve üreticiler ağsından bir reklam yasağı söz konusu iken, gazetelere tam sayfa reklam vererek ameliyat ve ürün tanıtımı yapan davalı şirketin TTK 55/e maddesinde yer alan, “İş Şartlarına Riayet Etmemek” suretiyle haksız rekabet kurallarını ihlal ettiğini, reklamların yayınlamaya başladığı 6 aylık süreç içerisinde davalı şirketin Reklam Kurulu tarafından 13 kez cezalandırıldığını, Danıştay 10. Dairesinin 11.07.2008 tarih ve 2005/9179 E. 2008/5696 K. Sayılı içtihadında da; “Sağlık hizmeti sunan özel hastanelerin reklam niteliğinde ilan vermelerinin mümkün olmadığı” hususunun belirtildiğini, … Hastanesi yetkili temsilcisi …, … Gazetesine verdiği … tarihli röportajında; “Yurt dışından 5-6 milyon dolarlık malzemeyi ücretsiz olarak aldıklarını” beyan ettiğini, yurt dışından hibe olarak davalı şirkete aktarılan tutarın yasa dışı reklamların finansmanı için kullanıldığını, davalı şirket reklamlarında, katarakt ameliyatlarında SSK’lı hastalardan fark ücreti alınmayacağının vaat edildiğini, oysa pratikte söz konusu reklamlara kanarak davalı hastaneye müracaat eden hastalardan “Tetkik Ücreti”, “Doktor Ücreti”, “Optik Tomografi” ücreti adı altında pek çok ek ücret tahsil edildiği anlaşıldığın], Müvekkili hastanenin, bu reklamlar ve haberler nedeniyle üç ay boyunca kamuoyunu aydınlatma ve bilgilendirme amaçlı çalışmalar yaptığını, broşürler bastırarak hastalan ikna etmek zorunda kaldığını, bu süre içerisinde müvekkili hastanede görevli iki personel asli görevlerini bırakıp her gün hastalar ile görüştüğünü, hastanenin usulsüzlük yapan, gereksiz yere katarak ameliyatı gerçekleştiren sağlık kuruluşlar arasında olmadığı yönünde hastaları bilgilendirdiğini, müvekkili şirketin aykırı reklamların yayınlanmaya başlaması ile katarakt ameliyatlarının sayısının yarı yarıya azaldığını, bahse konu yasa dışı reklamlar ve haberler nedeniyle müvekkili hastanenin en az 1.000,000,00 TL maddi zarara uğramış olup, zararın halen devam ettiğini, davalı şirketin söz konusu eylemlerinin haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine ve davalının benzer suretteki haksız rekabet eylemlerini icradan men edilmesine, müvekkili hastanenin maruz kaldığı manevi zarar ve gerçek dışı haberler nedeniyle uğradığı itibar kaybına karşılık, 50.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, dava sonunda verilecek lehe kararın, 6102 sayılı TTK’ nun 59. Maddesi gereğince ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: Davacı vekilinin iddialarının asılsız ve afaki beyanlardan oluşmakta olup, TBK 57 ve TTK 54-55 ve 56, Maddelerdeki hükümler gereğince davanın reddi gerektiğini, yasalardaki ilgili maddeler gereğince müvekkili şirketin eylemlerinin haksız rekabet teşkil edecek nitelikte olmadığını, müvekkili şirketin hastanelerinde sunmuş olduğu malzeme ve hizmet kalitesi dikkate alındığında, ciddi bir maliyet yükü altına girerek, SGK hastalarından 1 yıl süre ile fark ücreti almama yönünde bir proje başlatıldığını, projenin amacının para kazanmak için gereksiz yere ameliyat edilmek suretiyle insanların daha fazla mağdur olmasını engellediğini, müvekkili şirket tarafından söz konusu projenin tanıtımı yapılırken yasa ile müvekkile tanınan bilgilendirme hakkından yararlanıldığını, Özel Hastaneler Yönetmeliğinin 60, Maddesinde; “Özel hastaneler tarafından sağlığı koruyucu ve geliştirici nitelikteki bilgilendirme ve tanıtımlar yapılabilir. Bilgilendirme ve tanıtım faaliyetleri kapsamında, yanıltıcı, abartılı, doğruluğu, bilimsel olarak kanıtlanmamış bilgilere ve talep yaratmaya yönelik açıklamalara yer verilemez. Özel hastaneler, hizmet alanları ve sunacağı hizmetler ile açılış bilgileri ve benzeri konularda toplumu bilgilendirmek amacıyla tanıtım yapabilir ve ilan verebilir.” şeklinde olduğunu, verilen ilânlar incelendiğinde; Sağlık Bakanlığının 18.08.2013 tarih ve Özel Sağlık Kuruluşlarının Bilgilendirme ve Tanıtım Faaliyetleri konulu (2013/15) Genelgesine uygun olarak yapıldığını, davacı vekilinin dava dilekçesinde belirttiği ve müvekkili şirketin kullanmakta olduğu mercekleri temin ettiği … firmasının reklam için 6.000,000 USD hibe ettiğine ilişkin iddiaların tamamen afaki beyanlar olup, hiçbir somut delile dayanmadığını, SGK ile müvekkili şirket arasında akdedilen “SGK Hizmeti Alım Sözleşmesi” nin 3.1.3.1 nolu maddesi incelendiğinde aynen “Sağlık kurumu/kuruluşu muayene, tetkik ve tedavi amacıyla yapılacak her işlem öncesinde hasta veya hasta yakınının yazılı onayı alınarak, kurumca ödenecek ücret dışında kurumca belirlenen ilave ücretleri geçmemek kaydına ilave ücret talebinde bulunabilir.” maddesinin mevcut olduğunu, müvekkili şirketin davacıya ait hastanesinin bulunduğu şehirde hiçbir sağlık kuruluşunun bulunmadığını, davacı vekilinin maddi tazminat talebine dayanak olarak gösterdiği sebeplerin tamamı somut delile dayanmayan iddialardan oluştuğunu, afaki olarak tespit edilen rakamlar fahiş olup, somut delile dayanmayan maddi tazminat talebine sebep olarak gösterilen nedenlerden müvekkili şirketin sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, şirket tarafından yapılan ilanlarda davacı şirketi hedef gösteren, ifşa eden ya da direk olarak isminin geçtiği hiçbir ilan bulunmadığını, manevi tazminata sebep gösterilen unsurlar ile müvekkili şirketin yapmış olduğu bilgilendirme amaçlı tanıtımlar arasında hiçbir illiyet bağı bulunmadığını, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkememizin 2014/651 Esas ve 2018/573 Karar sayılı dosyasında ile yapılan yargılamada;
“Dava, haksız rekabetten kaynaklı haksız rekabetin tespiti, men’i, maddi ve manevi zararların tahsili ile mahkeme kararının ilanı istemine ilişkindir.
Tarafların bildirdiği delil ve belgeler getirtilerek dosya içerisine alınmış,talimat yoluyla davacı tanıkları dinlenilmiş, tarafların ticari kayıtları da incelenmek suretiyle bilirkişi raporu alınmıştır.
Tanık … ; “Ben davacı şirkete ait … Hastanesinde halkla ilişkiler bölümünde tanıtım görevlisi olarak çalışırım, yaklaşık 1,5 yıl önce davalı … Hastanesi katarak ameliyatlarını ve ayrıca muayeneleri katkı payı almadan ücretsiz olarak yaptıkları yönünde ulusal televizyon ve gazetelerde reklam yaptılar, bu kampanya altı ay kadar sürdü, bu dönemde hastanenin tanıtımlarını yapmaya köylere gittiğimizde halk tarafından” … Hastanesi ücretsiz muayene, ve ameliyat yapıyor siz neden katkı payı alıyorsunuz” diye bizi sorguluyorlardı aynı şekilde bu dönemde bizim hastalarımızdan bir kısmı ameliyat listesinde bulundukları halde ameliyat gününden önce bizim hastanemizden ayrılarak … Hastanesine gideceklerini bildirerek gözleriyle ilgili tedavilerini bizde yaptırmadılar, onlarında gerekçesi yine aynı şekildeydi, bunun dışında muayene olmaya geldiklerinde bazı vatandaşlar katkı payı alınacağını duyunca” … Hastanesi almıyor siz neden alıyorsunuz” diyerek muayene olmaktan vazgeçmişlerdir, biz hastane olarak yeni teçhizat alarak hastaneyi büyütme cihetine girecekken bu nedenlerle hastane potansiyelinden tedirgin olarak bundan vazgeçtik dolayısıyla hastanemiz zarar görmüştür, tüm bunlar karşısında bazı hastalarımızda hiç ücret ve katkı payı almadan ameliyat etmek zorunda kaldık ve tedavisini yaptık benim bildiklerim ve gördüklerim bundan ibarettir ” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Tanık …; “Ben 8-10 yıldır .. Hastanesinde Halkla İlişkiler Bölümünde çalışmaktayım. … Hastanesi muayeneden ücret almadığını gazetelerde reklam yaptığından bize gelen hastalar katkı payını ödemek istememektedirler. Bu yüzden bize tepki duymaktadırlar. Bu nedenle hasta kaybımız oluşmuştur. Ben de köylere halkla ilişkiler uzmanı olarak hastanemizi anlatmak ve tanıtmak amacıyla gidiyorum. … ile birlikte gidiyorum. Doktorlarımızı tanıtıyorum. Hastanenin yaptığı hizmetlerinden hastane daha doğrusu bizim hastalarımızı kaybına yol açan hastane İzmit’te bulunan dünya göz hastanesidir. Hasta bize geldiğinde ücret ödeyeceğini anladığında geri dönmektedir ve …’teki … Hastanesinde para ödenmediğini söylemektedir.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Tanık …: “Ben … Hastanesinin ameliyathanesinde çalışmaktayım. Gelen hastalarımız 1,5 yıl öncesinde bize alcon lens merceklerimizi … Hastanesi ücretsiz takmaktadır şeklinde beyanda bulunmuşlardır. Aynı şekilde bizden de talepte bulunmuşlardır. Merceğin pahalı bir mercek olduğunu, bunun aslının olmadığını hastalara açıklamış isek de bu uygulamanın bize yaptırmayıp giden hastalarımız olmuştur. Biz hasta başına 30,00-32,00 TL almaktayız ancak emekliden ve 65 yaş üstünden bu para alınmamaktadır. … Hastanesi henüz …’da açılmamıştı. Ancak … Hastanesine muayene olmak için uygulama yaptırmak için giden hastalarımız çok sayıda olmuştur. Çünkü ilan panolarında ücretsiz muayeneler yapılacağı duyurulmuştur. Gazetelere ilanlar verilmiştir. Bizim de zaman zaman ücretsiz muayene kampanyamız olmuştur. Anlaşmalı firmalarımız olmuştur ancak bu bir dönem olarak yapılmıştır. Biz katkı payını almaktayız. …’daki hastane 1-2 ay önce açılmıştır. Reklamları yaklaşık 1,5 yıl kadar… Hastanesi ücretsiz muayene yapıyor siz niye yapmıyorsunuz diye sorular sormuştur.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Tanık … ; “Ben … Belediyesinde Bilgi İşlem Müdürü olarak çalışmaktayım. Ben … Hastanesinin reklamlarıyla, tanıtımlarıyla ilgili bilgi sahibi değilim. Ben sadece … Belediyesinde bir takım i kişilerin konuşmalarına şahit oldum. …’nda … Hastanesi açılacak. Muayene ve ameliyatlardan katkı payı alınmayacakmış. Doktorları profesörmüş. Burada muayene edilmeyen hastalar …’e ve …’a gidip orada muayene edileceklermiş şeklinde söylentileri duydum. … Hastanesine hiç gitmedim. Beni rahatsız eden göz problemim yoktur. … Hastanesine çocuğumun parmağı gözüne çarptığı için onun tedavisi için gitmiştim. O zaman 3 TL katkı payı ödedim. Hastaneden memnun kaldım.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Tanık … ; “Kendime ait … Hastanesinin karşısında … vardır. 20 yıldır bu işi yapıyorum. Benim gelen müşterilerden duyduğum … Hastanesine randevu aldığı halde … Hastanesinin fark bedeli almadan muayene ve tedavi yaptığı gibi reklamlarını görenlerin randevularını iptal edip … Hastanesine müracaat etmeleridir. ayrıca … Hastanesinin diğer hastane ve göz ile ilgili tedavi yapan yerleri kötüler tarzda reklam yaptıklarını etraftan ve hastalardan duymuştuk. Yine bu yöndeki … Hastanesinin reklamlarını medyada da görüyoruz ve panolara da asılarak reklam yapıldığını da görmekteydik. Şu anda bu yönde bir reklam yoktur ancak bir ara bu reklamları gördük. Bu tür reklamların bizim işlerimizin de azalmasına sebep olmuştur. Gördüğüm kadarıyla … Hastanesini hasta sayısı azalmıştır. Bu bizim gibi bölgedeki tüm esnafı da etkilemiştir. Ayrıca reklamların yanlış olduğu, hastanenin standartlara uygun hizmet verdiği, gibi konulara anlatmak için bu dönemde hastanenin personel çalıştırdığını biliyorum. Bu kişiler hala çalışmaktadır. Hasta bilgilendirmesi yapmaktadır. O dönemde yeni doktor alacaklarını duymuştum, işler azalınca doktor alımından vazgeçildi.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Alınan bilirkişi raporunda: TTK md. 56/1 hükümleri kapsamında, haksız rekabet fiilinin bizzat ilgili kişiye yönelmiş olması şart olmaksızın rakiplerin de dava açabilmesi mümkündür. Zira müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimseler haksız rekabet fiilinde bulunan faillerin rakipleri konumundadır. BK md. 58 düzenlemesi ile, yürürlükten kaldırılan Borçlar Kanunu’nun paralel düzenlemesi olan eski 48. Hüküm İle aynı prensipte olmak üzere, gerçek olmayan haberlerin yayılması halini de haksız rekabet eylemlerinin özel bir görünüm çeşİdî olarak benimsemiş» ancak dava açma hakkı olanları bu tür eylemler sonucunda müşterileri azalan ya da bunları kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalan kişilere tanımıştır. Davacının eylemlerinin şanları varsa, belli bir rakibe yönelik değil bu eylemlerin piyasa bozucu olarak nitelendirilmesinin mümkün olması sebebiyle, davacının piyasada bir zarar gören sıfatı ile dava açmış olduğu kabul edilmiştir, İşbu davada, eylemin doğrudan davacının kendisine karşı değil piyasaya karşı haksız surette davacıyı öne geçiren eylemlerden kabul edilebilmesi dolayısıyla davalının kusur ve zarar şartı aranmaksızın haksız rekabetin men edilmesi sonucunu doğuracak tespit, men ve ref davalarını açmasının şartları varsa mümkün görüldüğü, ancak maddi zararını kanıtlayamaz ise kendisinin salt piyasa paydaşı sıfatı bulunmasına dayanarak alacak davası açamayacak olduğu değerlendirilmiştir. Davacının zarar eden bir şirket profili çizmesi ve zararını bu veya sair yolla kanıtlaması halinde dahi, piyasayı bozucu eylemlerde kusur ile piyasa paydaşlarının muhtemel zaran arasında doğrudan bir İlliyet bağının olduğunu ispat yükü davacıdadır. Tarafların ticari defterlerinin incelenmesi ile davalı şirketin mali tablolarının, faaliyet karlılığı bakımından kar ve net karlılık bakımından zarar verdiği, davacının Net karlılık oranının ise 2011 senesinde bir önceki seneye göre %82 seviyelerinde gerçekleşmiş olduğu anlaşılmış; daha sonraki senelerde %97,74 ve 134 oranlarına ulaştığı görülmüştür. Davacının zaran ve müşteri kaybettiği kanıtlanabilmeiş değildir, davalının ise kar ettiği kanıtlanmış değildir, Öyle ise, haksız rekabet neticesinde, mağdur olan kişi, kusurlu failden, maddi veya manevi zararının ortaya çıkması halinde bunun tazminini ancak isteyebilir. Tazminat talebi için zarar ve kusurun varlığı gereklidir. Davacının defter incelemelerinde zararına rastlanmamış olup, davalının haksız rekabet oluşturan eylem ve işlemleri varsa şayet, bunların doğrudan davalıya yönelmediği ve davacının müşterilerini kaybetme tehlikesi bulunmadığı görülmüştür. Bu bakımdan piyasa paydaşlarından olan ve haksız rekabet eylemi dolayısıyla müşterilerini kaybetme tehlikesi içinde bulunduğunu, kaybettiğini kanıtlayamayan davacının, haksız rekabet eyleminde bulunan rakibine maddi talepli dava açmasında hukuken korunan bir menfaatin olamayacağı, davalının şayet kar eden bir şirket profili çizse dahi elde ettiği karın doğrudan davacıya verilmesinin kanun koruyucu tarafından korunamayacağım, keza beher paydaşın da bu talepte bulunmasının korunan bir menfaat olamayacağı, piyasa paydaşı olan davacının ancak pasiflerindeki artış dolayısıyla piyasayı bozucu faaliyette bulunan taraftan talepte bulunmasının illiyet bağı çerçevesinde mümkün olduğu, davacının maddi yönden taleplerinin heyetimizce haklı görülemediğini, haksız rekabetin tespiti mümkün ise MEN talebi ile alacak talepli olmayan sair taleplerin değerlendirmesinin ve takdirinin sayın mahkemede bulunduğu kanaat edilmiştir.
Davacı 18/12/2014 tarihli ıslah dilekçesiyle maddi tazminat talebini 240.000,00 TL artırarak 250.000,00 TL’ye yükseltmiş, ıslah harcını yatırmıştır.
Toplanan deliller, alınan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından davalının dava konusu olan reklam faaliyetlerinin sektörel reklam kısıtlamalarını içeren özel hastaneler yönetmeliğinde yer alan hükümlere ve genel olarak reklam mevzuatı ile haksız rekabet eylemleri düzenleyen TTK’nın amir hükümlerine aykırı olduğu, bu sebeple reklam faaliyetlerinde bulunarak işletmesini öne geçirmek suretiyle davalının haksız rekabette bulunduğu anlaşılmakla davanın tespit ve men’i yönünden kabulüne karar vermek gerekmiş, mali ve sektörel yönden yapılan inceleme neticesinde davacının talebinin 200.000,00TL’lik kısmının haklı ve makul talep olduğu anlaşılmakla bu kısım yönünde kabulüne karar vermek gerekmiş, manevi tazminat talebi yönünden tarafların ekonomik ve sosyal durumu haksız rekabet teşkil eden eylemin niteliği ve zararın ağırlığı dikkate alınarak uygun bir manevi tazminata hükmetmek gerekmiş, hakkaniyet esasları da gözetilmek suretiyle davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilerek söz konusu rekabeti bozucu eylemlerin basın ve yayın organlarında yapılan reklam faaliyetleri ile gerçekleştirilmiş olması gözönüne alınarak hem ulusal bir gazetede hem de davacının faaliyet gösterdiği mahalli gazetelerden birinde ayrı ayrı hükmün ilan edilmesinin uygun olacağı anlaşılmakla bu yöndeki talebin de kabulüne ..” şeklinde karar verilmiştir.
Mahkememizce verilen karar, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 20/02/2020 tarih ve 2018/1891 Esas 2020/184 Karar sayılı ilamı ile HMK 353/1.a.6 gereği kaldırılmakla, dosya yukarıda belirtilen sıraya kaydedilmiştir.
Tüm dosya kapsamından;
Davacı, tarafların sağlık alanında özel göz hastanesi olarak faaliyet gösterdiklerini, davalı şirketin yasa ve yönetmeliğe aykırı olarak haksız rekabet teşkil edecek şekilde hasta temin etmeye yönelik yazılı ve görsel medyanın yanısıra internette bir çok gerçek dışı reklamlar yayınladığını iddia ederek haksız rekabetin tespiti ile menine, maddi ve manevi tazminata karar verilmesini istemiş, davalı, davanın reddini savunmuştur.
TTK’nın 55. maddesinde, sınırlayıcı olmayan bir şekilde, başlıca haksız rekabet halleri sayılmış olup bunlar özetle ;
a) Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar .. ,
b) Sözleşmeyi ihlale veya sona erdirmeye yöneltmek…
c) Başkalarının iş ürünlerinden yetkisiz yararlanma…
d) Üretim ve iş sırlarını hukuka aykırı olarak ifşa etmek; özellikle, gizlice ve izinsiz olarak ele geçirdiği veya başkaca hukuka aykırı bir şekilde öğrendiği bilgileri ve üretenin iş sırlarını değerlendiren veya başkalarına bildiren dürüstlüğe aykırı davranmış olur.
e) İş şartlarına uymamak; özellikle kanun veya sözleşmeyle, rakiplere de yüklenmiş olan veya bir meslek dalında veya çevrede olağan olan iş şartlarına uymayanlar dürüstlüğe aykırı davranmış olur.
f) Dürüstlük kuralına aykırı işlem şartları kullanmak.
Olarak sıralanmıştır.
Davacı taraf, davalının “Alo Katarakt” , “Katarakt ameliyatında SGK’lı hastalardan fark ücreti alınmayacağı..” vb. reklamları ile davalı şirket yetkililerinin bu doğrultuda vermiş olduğu bir takım ropörtajlarının haksız rekabet teşkil edecek şekilde hasta temin etmeye yönelik olarak yazılı ve görsel medyanın yanı sıra internet ortamında yer aldığını, bu reklam ve beyanların içerik itibarı ile hukuka ve dürüstlük kurallarına aykırı, yanlış, yanıltıcı ve aldatıcı olduğunu, bilgilendirme amacı taşımadığını, ayrıca Özel Hastaneler Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde getirilen reklam yasakları açısından da davalının eylemlerinin haksız rekabete yol açtığını, rakip ürünleri kötüleyici nitelikte olduğunu ve davalının iş şartlarına riayet etmediğini iddia etmiştir.
Dava konusu uyuşmazlıkla ilgili düzenlemelere bakıldığında;
Özel Hastaneler yönetmeliğinin 60. maddesinde; ”Özel hastaneler tarafından sağlığı koruyucu ve geliştirici nitelikteki bilgilendirme ve tanıtımlar yapılabilir. Bilgilendirme ve tanıtım faaliyetleri kapsamında yanıltıcı, abartılı, doğruluğu bilimsel olarak kanıtlanmamış bilgilere ve talep yaratmaya yönelik açıklamalara yer verilemez.” hükmü düzenlenmiştir.Yine aynı maddede ” Özel hastaneler; hizmet alanları ve sunacağı hizmetler ile açılış bilgileri ve benzeri konularda toplumu bilgilendirmek amacıyla tanıtım yapabilir ve ilan verebilir.” hükmüne yer verilmiştir. Ayrıca bir kısım düzenlemelerle de özel hastanelerin tanıtım yapmasına ilişkin esaslar bu doğrultuda belirlenmiştir.
Somut uyuşmazlığa ilişkin tüm düzenlemeler bir arada değerlendirildiğinde, özetle ; özel sağlık kuruluşlarının reklam yapmasının yasak olduğu ancak tanıtım ve bilgilendirme faaliyetlerine izin verildiği ve buna ilişkin sınırların yukarıda belirtilen maddeler ölçüsünde çizildiği anlaşılmaktadır. Sağlık hizmetlerinin özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilmesi ve bu alandaki kuruluşların sayısı gözetildiğinde, aynı alanda faaliyet gösteren müesseseler arasında rekabetin yüksek olması da kaçınılmazdır. Bu noktada, anılan kurumların mevcut yasal mevzuat hükümleri çerçevesinde kendilerine tanınan tanıtım ve bilgilendirme faaliyetlerini yerine getirirken aynı zamanda reklam yapılmamasının ve tanıtım faaliyetlerinin sınırlarının belirlenmesi önem arzetmektedir.
Bu kapsamda davacının iddiaları değerlendirildiğinde, davacı davalı … Hastanesinin ”SGK’lı hastaların katarakt ameliyatı ve muayenesinden fark ücreti alınmadığı” şeklindeki ilanlarının gerçeğe aykırı olduğunu ve yanıltıcı unsurlar içerdiğini belirtmiş ise de; dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre, bu yönden davalı tarafından verilen bilgilerin ve tanıtımların yanıltıcı ve abartılı olduğunun kanıtlanamadığı anlaşılmıştır. Zira katarakt ameliyatlarına ilişkin gündemin kamuoyu nezdinde tartışıldığı zaman diliminde, kamusal yanı bulunan sağlık kuruluşlarının bu alan özelinde bilgilendirme yapma hakları mevcuttur. Bu kapsamda SGK’lı hastaların muayenesinden fark ücreti alınmayacağı davalının tanıtımlarında belirtilmiştir. Anılan tanıtımların davalı tarafından yalnızca katarakt tedavisine ilişkin olarak yapıldığı, hastanenin diğer tedavi ya da hizmetlerine ilişkin bilgilendirmenin yapılmadığı, ülke genelindeki katarakt tedavisinin tartışıldığı zaman diliminde tüm hastanelerin vatandaşları bilgilendirici faaliyetlerde bulunabileceği, davaya konu edilen tanıtımlar ve beyanlar -meydana geldiği zaman dilimi özelinde- bir bütün içerisinde değerlendirildiğinde, davalının bu faaliyetlerinin mevzuat hükümleri çerçevesinde yasaklanan reklam olarak nitelendirilemeyeceği, kaldı ki davacı tanığı olarak dinlenen Tamer Yıldırım’ın beyanlarında davacı hastanenin de zaman zaman ücretsiz muayene kampanyası düzenlediğini bildirmesi karşısında, hastanelerin belirli zaman dilimlerinde bilgilendirme faaliyeti kapsamında bir takım tanıtımlarda bulunabildiğinin anlaşıldığı, bu doğrultudaki bilgilendirmelerin -her olayın kendi özelinde mevcut durum ve şartlarına göre- sağlığı koruyucu ve geliştirici kabul edilebileceği, zira vatandaşların hastaneye ulaşılabilirliklerinin mevzuatın tanıdığı hükümler çerçevesinde kolaylaştırılması neticesinde, sonradan daha ağır tedavi gerektirebilecek hastalıkların önlenebileceği, gündemde tartışıldığı haliyle gereksiz ameliyatların önüne geçilebileceği ve doğru uygulama konusunda kamuoyunun bilinçlendirilebileceği anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle, davalının somut olay tarihi itibarı ile gündemde gerçekliği tartışılan tedavi yöntemlerine ilişkin tanıtımı, SGK ödeneği dışında kalan ve SGK’lı hastalardan talep edebileceği fark ücretinden bu hastalar lehine feragat ettiğini belirtir bir tanıtım değil de, katarakt ameliyat ve tedavisinde talep edeceği ücreti ya da indirim miktarını belirtir talep yaratıcı bir bilgilendirme içermesi durumunda haksız rekabet unsurlarının varlığından söz edilebileceği şüphesizdir. Zira SGK kapsamı dışında kalan bir çok hastanın varlığı da kuşkusuzdur.
Ayrıca dosyadaki bilgi ve belge içeriklerine göre, anılan tarihlerde SGK’nın bu ameliyatlara ilişkin düzenleme yaptığı anlaşılmaktadır. 01.08.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Tebliğ’e göre, özel sağlık hizmeti sunan göz doktorlarının günlük bakabilecekleri hasta sayısının sınırlandırıldığı, ayrıca aynı gün katarakt ameliyatı yapan göz doktorunun günlük bakabileceği hasta sayısının daha da az olarak belirleneceği, bu sayıların üzerinde kalan hastalar yönünden SGK’nın ödeme yapmayacağı hususunun kararlaştırıldığı görülmektedir. Bu noktada davalı adına yapılan beyan ve tanıtımlar söz konusu düzenlemeyle birlikte değerlendirildiğinde, davalının eylemlerinin -açıklanan diğer unsurlarla birlikte- kamusal yönünün ağır bastığı anlaşılmaktadır.
Davalının başka ücretler adı altında fark ücreti aldığı iddia olunmuş ise de, dosyadaki mevcut bilgi ve belgelere göre, davalı ile SGK arasında düzenlenen ”Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Hizmeti Alım Sözleşmesi” madde 3.1.3.1 hükmü uyarınca hastaların onayı alınarak kurumca ödenecek ücret dışında yine kurumca belirlenen ilave ücretleri geçmemek kaydıyla hastanenin ilave ücret talebinde bulunabileceği hususunun kararlaştırıldığı, bu kapsamda davalının kararlaştırılan sınırlar çerçevesinde bir kısım ücretleri talep edebileceği, davalı …’ün beyanına aykırı bir şekilde hastalardan talep edildiği iddia olunan ek ücretin dosyadaki bilgi ve belgelere göre somutlaştırılamadığı ve bu ücretlerin aslında fark ücreti olduğu hususunun da kanıtlanamadığı anlaşılmıştır. Böylelikle davalı tarafından verilen bilgilerin yanlış ve yanıltıcı olmadığı anlaşılmaktadır. Anlatıldığı üzere hastanenin belirli şartlar altında anılan durumlardan bağımsız olarak ilave ücret talep etmesi mevcut hükümler karşısında mümkündür.
Her ne kadar bilirkişi raporlarında davalının eylemlerinin haksız rekabet olarak tespit edilebileceği görüşüne yer verilmiş ise de, mahkememizce, anılan bilirkişi raporuna göre -kaldırma kararı öncesi- davanın kabulüne karar verildiği, ancak İstinaf kaldırma kararında mahkememiz kararının gerekçesine ilişkin olarak da belirtildiği üzere, mahkememizce hükme esas alınan bilirkişi raporlarında davalının hangi eylemlerinin haksız rekabete yol açtığının belirlenmediği, soyut ve genel ifadelerle davalının eylemlerinin haksız rekabet unsuru taşıyabileceğinin belirtildiği, yukarıda gerekçeli olarak anlatılan hususlar da bir arada değerlendirildiğinde raporun bu kısmına itibar edilemeyeceği anlaşılmıştır.
Ayrıca her ne kadar reklam kurulu davalı hakkında bir takım idari yaptırımlar uygulamış ise de; yukarıda anlatılan bilgiler çerçevesinde anılan eylemlerin TTK’nın 55, 56 ve devamı maddeleri kapsamında haksız rekabet oluşturmadığı değerlendirilmiştir.
Davalı tarafından yapılan bilgilendirmenin hizmet tanıtımı olduğu, bu noktada reklamdan bahsedilemeyeceği, sağlık hizmetlerinin kamusal niteliği düşünüldüğünde hastaların bilgilendirilmesinin ve kamunun menfaatinin ön planda tutulması gerektiği,davalı şirketin beyan edilen eylemlerinin kamusal alanda faaliyet gösteren hastanenin bilgilendirme hakkını kullanmaktan ibaret olduğu anlaşılmıştır. Dolasıyla davalının iş şartlarına uymadığı iddiası sübut bulmamıştır.
Davacı taraf, davalı … Hastanesi yetkilileri tarafından verilen ”otobüslerle adam taşınıyor ve katarakt ihtiyacı olmayanlar dahi ameliyat ediliyor. Katarakt ameliyatlarının %80 i gereksiz yapılıyor” “merdiven altı katarakta karşı savaş başlattım” vb. ifadelerinin gerçeğe ve hukuka aykırılık teşkil ettiğini, diğer tüm göz hastanelerini zan altında bıraktığını ve rakiplerini kötülediğini ileri sürmüştür. Ancak yapılan değerlendirmede, anılan röportajlarda herhangi bir sağlık kuruluşu ya da göz hastanesinin adının yer almadığı, ayrıca dolaylı olarak da herhangi bir göz hastanesinin hedef gösterilmediği,yapılan/yapılacak tedavi ve ameliyatlarda yalnızca kendilerinin güvenilir olduğu yönünde de beyanın bulunmadığı, dosyadaki bilgi ve belgelere göre katarakt ameliyatlarına ilişkin olarak yetkili organlarca anılan tarihlerde hastanelere bir takım sınırlamaların getirildiği, basın-yayın organlarında yer aldığı tarih itibariyle güncel nitelikte bir konuya ilişkin olduğu anlaşılan dava konusu ifadelerin, gereksiz katarakt ameliyatının olumsuz etkileri konusunda kamuoyunu bilgilendirme ve kamuoyu oluşturma amacıyla sarfedildiği, davalı tarafından yapılan açıklamaların davacı kurumu hedef almadığı, Anayasa’da öngörülen ifade özgürlüğü ve eleştiri sınırları içerisinde kaldığı, bu şartlar altında ifade özgürlüğüne sınırlama getirilmesini gerektirir demokratik bir toplum için gereklilik bulunmadığı, kamu yararına üstünlük tanınması gerektiği, yapılan beyanların ifade özgürlüğü kapsamında ve ayrıca kamusal bir bilgilendirme doğrultusunda yapıldığı anlaşılmaktadır.
Aksi düşüncede, davalı şirket yetkilisinin davaya konu edilen beyanları doğrultusunda, ülke genelindeki tüm göz hastaneleriyle birlikte tüm göz doktorları ve ayrıca kendi göz hastanesinin dahi bu ifadede kendisine yer bulabileceği kaçınılmazdır. Zira %80 oranında gereksiz yapılan katarakt ameliyatı iddiasının somutlaştırıldığı ihtimalinde, -tarafların incelenen ticari defterlerine göre tespit olunan iş hacmi de göz önünde bulundurulduğunda- bu ameliyatların bir kısmının da davalı tarafından gerçekleştirilebilmiş olma durumu kuvvetle muhtemel hale gelecektir. Denilebilir ki ; davalının herhangi bir mağduriyetinin olmaması yukarıda yer verilen beyanların kullanılmasını gereksiz hale getirmiştir. Bu noktada davalının ifadeleri ; anılan tarihte gündemde var olan bir tartışmayla ilgili kamuoyunun dikkatinin çekilmesinin çarpıcı ama biraz abartılı ve dramatik bir yolu olarak görülebilir. Piyasa aktörlerinin, kamuoyunda yer almış bir uyuşmazlıkta seslerini duyurabilmeleri, kendi görüşlerini kamuoyuna aktarabilmeleri demokratik toplum düzenin oluşması ve sürdürülmesinde hayati bir öneme haizdir.Ayrıca röportajda belirtilen hususlar bir takım yayın organlarında da yer almıştır. Bunun yanında; dosya içerisindeki bilgi ve belgelere göre, davalı … Hastanesi yetkililerinin beyanlarının mevzuata aykırılık taşımadığı hususu RTÜK Başkanlığı tarafından da tespit olunmuştur. Bu kapsamda beyanların, aktörleri nezdinde bilinen ve tartışılan bir gerçeğin kendi bakış açısına göre ifade edilmesi ve yorumlanmasından ibaret olduğu anlaşılmaktadır.
Başka bir anlatımla burada en önemli husus, mahkememize getirilen uyuşmazlıkta bir “arka plan” yani “geçmiş” olmasıdır. Bu nedenle ilgili açıklamalarda yer alan konular değer yargısından ziyade olguya işaret etmektedir. Burada amaç herhangi bir kişi ya da kuruluşu kötülemekten ziyade haksız olduğu düşünülen eylemleri ifade özgürlüğü çerçevesinde dile getirmek, eleştirmek ve kamuoyuna bunları aktarmaktır.
Davacı taraf bir başka iddiasında ise; davalı …’ün ürünlerini ”…” onaylı olarak tanıttığını, ancak ülkemiz şartlarında ”…” onayının yasal bir zorunluluk olmadığını, noktada davalı kendi ürününü üstün, diğer hastanelerin ürünlerini ise kalitesiz ürünlermiş gibi gösterdiğini ve böylelikle davalının tanıtımlarının içerik itibariyle yanlış ve yanıltıcı olduğunu belirtmiştir. Ancak,dosyadaki bilgi ve belgelere göre tanıtılan ürünlerin içerik itibarı ile yanıltıcı olduğunun kanıtlanamadığı, ürünlerin “…” onaylı olduğu, başkaca bir piyasa aktöründen bahsetmeksizin, sunulan hizmetlerde ve kullanılan ürünlerde var olan -bir nevi “malumu ilam” olarak da nitelendirilebilecek- bir takım mesleki onaylara ilişkin bilgi verme hususunun, diğer sağlık kuruluşlarının ürünlerinin ve hizmetlerinin kötülendiği anlamına gelmeyeceği de kuşkusuzdur. Başka bir deyişle, bir kuruluşun kendi ürünü veya hizmeti hakkında yanlış ve yanıltıcı olmayan tanıtım yapması başkalarının ürenlerini kötülediği söylenemez.
Her ne kadar ülkemizde piyasaya sunulan tıbbi ürünlerin ”….” onayına sahip olması gerektiğine ilişkin yasal düzenleme bulunsa da; bu düzenleme ile; ürünlerin sağlaması gerektiği asgari kalite standartlarının belirlendiği, ancak bunun yanında başka onaylara sahip olunamayacağına ilişkin herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı, bu doğrultuda; ürünleri ”…” onaylı olan davalı şirketin, gerçek durumun tezahürü şeklinde yapmış olduğu tanıtımlarla ”…” onaylı olmayan ürünleri kötülediği söylenemeyecektir ve bu noktada saldırgan bir satış yönteminden de bahsedilemeyecektir.
Dava konusu bakımından, davacı açısından matufiyet unsurları da oluşmamıştır. Zira direkt olarak davacının kendisine yönelen bir beyan, eylem ya da kötüleme unsuru mevcut değildir. Ülke genelindeki göz hastanelerinin sayısı da değerlendirildiğinde; …’da göz hastanesi bulunan davacının, davalının anılan beyan ve eylemlerinden ötürü kendisi açısından haksız rekabet oluştuğu iddiası dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerle ispat olunamamıştır. Taraflar yalnızca aynı ilde/ilçede faaliyet gösteren iki ayrı hastane olsaydı ya da davalı tarafından yapılan tanıtımlar veya sarf edilen beyanlar yalnızca davacının hastanesinin bulunduğu bölge ile sınırlı tutulsaydı bu durumda matufiyet koşullarının varlığından bahsedilebilirdi. Ancak, dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre somut uyuşmazlıkta davalının hangi eyleminin davacıda ne tür bir zarara yol açtığı hususunun somutlaştırılamadığı anlaşılmıştır. Yapılan bilirkişi incelemesi ve tarafların ticari defterlerinin de incelenmesi neticesinde davalının eylemleri ile davacının talebi arasında illiyet bağı kurulamamıştır.Her ne kadar davacının 2013 senesindeki karının bir önceki seneye oranla düşmüş olduğu bilirkişi raporları ile tespit olunmuş ise de; anılan yıl itibarı ile satışları bir önceki yıla oranla artan davacının, söz konusu yıldaki kar kaybının davalının haksız rekabet teşkil ettiği iddia olunan eylemlerinden ötürü olup olmadığı dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerle tespit olunamamış, dosyada mevcut ve yukarıda detaylıca tartışılan deliller karşısında tanık beyanları ile de bu hususlar ispatlanamamıştır. Yukarıda da anlatıldığı üzere davalının eylemleri direkt olarak davacıya yönelmemiştir ve bilirkişi raporlarında da belirtildiği üzere anılan yıllardaki kar kaybı davalı eylemleri dışında bir çok etkene bağlı olarak gerçekleşebileceğinden, dosyada mevcut bilgi ve belgelere göre davacının kar kaybı ile davalı eylemleri arasında illiyet bağı kurulamadığı anlaşılmıştır. Bu yüzden davacının maddi ve manevi tazminat talebi de uygun görülmemiştir.
Sonuç olarak, açıklanan gerekçelerden ötürü, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü tüm hususların TTK’nın 55, 56 ve devamı maddeleri kapsamında haksız rekabet oluşturmadığı, ayrıca matufiyet koşulunun da bulunmadığı anlaşılmakla davanın tümden reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davacının tüm taleplerinin REDDİNE,
2-Alınması gereken 59,30 TL harcın peşin alınan 1.024,65 TL harç ile 4.098,60 TL ıslah harcı toplamından oluşan 5.123,25 TL harçtan mahsubu ile, fazla alınan 5.063,95 TL harcın kararın kesinleşmesi ve talep edilmesi halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan 145,60 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Maddi tazminat talebi yönünden davalı kendisini vekil ile temsil ettirmekle hüküm tarihinden yürürlükte bulunan AAÜT 13/4 maddesine göre hesap ve takdir edilen 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Manevi tazminat talebi yönünden davalı kendisini vekil ile temsil ettirmekle hüküm tarihinden yürürlükte bulunan AAÜT 10/3 maddesine göre hesap ve takdir edilen 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Fazla yatan avans var ise Adalet Bakanlığı HMK gider avansı tarifesinin 5. maddesine göre karar kesinleştikten sonra talep halinde elektronik ortamda hesap numarası var ise bu numara üzerinden yok ise PTT aracılığı ile adreste ödemeli gönderilmesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize ve bulunulan yer Asliye Ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 24/03/2021

Katip …

Hakim …