Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/234 E. 2022/217 K. 21.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/234 Esas
KARAR NO : 2022/217

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 04/05/2020
KARAR TARİHİ : 21/03/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili … 20, İcra Müdürlüğü’nün … esasına kayıtlı dosyası ile davalı aleyhinde ilamsız icra takibinin başlatıldığını, davalının kendisine tebliğ edilen ödeme emrine itiraz etmesi neticesinde davaya konu icra takibinin durdurulduğunu, iş bu davayı açma zaruretinin hasıl olduğunu, davalı şirketin itirazın iptalinin gerektiğini, müvekkili şirket ile davalı arasında ticari İş ilişkinin bulunmadığını, müvekkilinin davalıya satmış olduğu ürünler karşılığında, 16.04.2019 tarihli … numaralı, 16.05.2019 vadeli, 1.240,00-TL bedelli fatura … sipariş numarası ile, 16.04.2019 tarihli … numaralı, 16.05.2019 vadeli, 8.744,01-TL bedelli fatura … sipariş numarası ile, 25.04.2019 tarihli … numaralı, 25.05.2019 vadeli, 3.926,99-TL bedelli fatura 138409 sipariş numarası ile, 26.04.2019 tarihli … numaralı, 26.05.2019 vadeli, 8.311,00-TL bedelli fatura … sipariş numarası ile, 15.05.2019 tarihli … numaralı, 14.06.2019 vadeli, 16.248,00-TL bedelli fatura 143131 sipariş numarası ile faturalar tanzim edildiğini, söz konusu faturaların vade tarihleri geçmiş olmasına rağmen faturalara ilişkin bakiye tutar için ödeme yapılmadığını, belirtilen faturanın bakiye tutarlarının ödenmemiş olması nedeniyle … 20. İcra Müdürlüğü … Esas sayılı dosyası kapsamında davalı aleyhinde icra takibinin başlatıldığını, mezkur icra takibinin itirazı sebebiyle dürduğunu, bu itirazın kabulünün mümkün olmamakla, davalının itirazının kötü niyetlilolduğunu, borçlunun borca itiraz dilekçesinde gerçeği yansıtmayan beyanlarda bulunduğunu, davalının dava konusu takibin dayanağı olan faturalara bu faturaların kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren süresi içerisinde hiçbir itirazda bulunmadığını ve bu faturaları kabul etmiş olduğunun açık olduğunu, söz konusu borcun bulunmadığını iddia etmekteyse buna ilişkin ispat külfetinin kendisi üzerinde olduğunu, davalı- borçlu tarafından yapılan itirazların haksızlığının tespiti ile iptaline ve durdurulan takibin devamını, dava değerinin %20’sinden aşağı olmamak üzere davalı borçlunun icra inkar tazminatına hükmedilmesini, yargılama gideri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili tarafından cevap dilekçesi sunulmamıştır.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; taraflar arasındaki ticari ilişki nedeniyle düzenlendiği iddia edilen faturalardan kaynaklı cari hesap alacağı iddiasına dayalı olarak … 20. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra takip dosyasına borçlu tarafından yapılan itirazın iptali ile takibin devamı ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
… 20. İcra Müdürlüğünün…Esas sayılı takip dosyası celbedilerek incelendiğinde,Alacaklı (davacı) … Tic. A.Ş. vekili vasıtası ile 24.09.2019 tarihinde borçlu (davalı) … aleyhine … 20.İcra Müdürlüğü’nün …E. sayılı dosyası ile fatura alacağını dayanak göstererek, 32.331,02 TL asıl alacak, 1.933,50 TL işlemiş faiz olmak üzere, 34,264,,52 TL toplam alacağın, takip tarihinden itibaren asıl alacağa işleyecek yıllık reeskont avans faizi, icra, harç ve giderleri ile avukatlık ücreti birlikte tahsili amacıyla takibe geçildiği, davalı borçlunun süresinde itirazı üzerine takibin durdurulmuş olduğu, icra dosyası içeriğine göre borçlu tarafından tebliğ için gider avansı yatırılıp itiraz dilekçesi alacaklıya tebliğ edilmemiş olduğundan davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmış olduğu görülmüştür.
Taraflar arasındaki davanın mutlak ticari dava niteliği bulunmadığından, nispi ticari dava bakımından, davacının ticari şirket olması sebebiyle tacir olduğu konusunda duraksama yoktur. Ne var ki, bu ayrıma göre her iki tarafın, yani davalının da tacir olması zorunludur. 19.02.1986 tarih 19024 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 25.01.1986 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile T.T.K.’nun 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir. Buna göre;
1-Koordinasyon kurulunca tespit ve yayınlanacak esnaf ve küçük sanatkar kollarına dahil olup da gelir vergisinden muaf olanlar ile kazançları götürü usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre, defter tutanlardan iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve küçük sanatkar,
2-Vergi Usul Kanunu’na istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci madde de belirtilenlerin dışında kalanların (iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların) esnaf ve küçük sanatkar, tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır.
Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez. 21/07/2007 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 18/06/2007 tarihli 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile esnaf ve tacir ayrımına esas sınırlar belirlenmiş olup, bu kararda 213 Sayılı VUK 177.maddesinde belirtilen hallerden 1. ve 3.bendindeki konularda faaliyette bulunanlarda yarısını, 2.benddeki faaliyetlerde bulunanların bu tutarın tamamını aşanların tacir olacağı belirlenmiştir.
Davalı … ‘ın tacir sıfatına yönelik yapılan araştırmalar kapsamında VUK 177/1-3 madde hükümleri uyarınca 1. sınıf tacir olduğu, uyuşmazlığı doğuran ihtilaf tarihi itibariyle bilanço esasına göre defter tutan kimselerden olduğu anlaşılmakla, mahkememizin görevli olduğu anlaşılmaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; taraflar arasındaki ticari ilişki nedeniyle düzenlendiği iddia edilen faturalardan kaynaklı alacağı iddiasına dayalı olduğundan ticari defterlerin delil niteliği ve tacirler arası fatura tanzim delil niteliği hakkında mevzuat düzenlemeleri uyarınca uyuşmazlığın tahlili gereklidir.
Ticari defterlerin delil olmasına ilişkin düzenleme HMK 222.maddede yer almaktadır. Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir (HMK m.222/1). Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK m.222/2). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur. (HMK m.222/4).
Ticari defterler uyumlu değil ise muntazam tutulmuş olsun veya olmasın sahibi aleyhine delil olacaktır. Ancak defterlerden biri muntazam olsa da her iki defter de sahibi aleyhine kayıt içeriyor ise aleyhe delil sayılma yönünden öncelikle iddiasını ispat yükü altında olan taraf defterleri aleyhine delil sayılmalıdır. Yani ispat yükü altında olan taraf kendi defterindeki aleyhe kayıtları bertaraf edecek şekilde karşı tarafın aleyhine olan ticari defterler kayıtlarından yararlanmamalıdır. Bunun sonucu ise aleyhe kayıtların uyuşmayan kısmından ispat yükü altında olan tarafın yararlanamayacağı kabul edilmelidir. Çünkü ispat yükü, uyuşmazlık konusu hususlar için olup, karşı tarafın ileri sürmediği bir husus için ispat yükü de söz konusu olamayacağından bu sonuca varılması usul kurallarının da temel bir sonucudur”.(Yargıtay 15. 2017/23 2018/2735K.sayılı ilamı)
Davalının ticari işletme bilgilerinin tespiti ile mahal mahkemesine talimat yazılarak re’sen seçilecek bir mali bilirkişi vasıtasıyla davalının ticari defter ve belgeleri üzerinde ve tüm dosya kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmasına, incelenen ticari defterlerin açılış ve kapanış tasdiklerinin yasal sürede yapılıp yapılmadığı, sahibi lehine delil teşkil edip etmediği, davacı tarafından dava dilekçesinde sözü edilen faturaların davalı şirket defterlerinde kayıtlı olup olmadığı, bu faturalara konu malların davalı yana teslimine dair kaydın bulunup bulunmadığı, takip tarihi itibarıyla davacı şirketin davalıdan alacaklı bulunup bulunmadığı, tespiti için Dosya Mali Müşavir Bilirkişisi …’e tevdi edildiği, bilirkişi tarafından dosyaya sunulan 11.05.2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle ve sonuç olarak; davalının ticari işletmesini 02.04.2019 tarihine terk ettiği, davacı davaya konu faturaları 16.04 2019 ile 15.05.2019 tarihleri arasında tanzim ettiği, davalının 02.04.2019 tarihinde terk ettiği için ticari defterlerinde görülmektedir.
Davacının ticari defterleri incelenmek suretiyle; uyuşmazlık konusu hususlarda rapor tanzim edilmesi ve dosya içerisinde mevcut mali bilirkişi raporlarının birleştirilmesi noktasında rapor tenzim edilmesinin istenmiş; Takip konusu alacağın davacının davalıya düzenlemiş olduğu 6 adet toplam 39.455,01 TL faturalardan kaynaklı olduğu, mezkur faturaların davalının ticareti terk ettiği 02.04.2019 tarihinden sonra düzenlendiği, Davacı şirket ticari defterleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme kapsamında davalı şirketin davacı şirkete 15.05.2019 tarihinde 7.000,00 TL ödeme yapmış olduğu, Mezkur faturalar içeriğindeki ürünlere ilişkin olarak; mezkur faturaların E-Arşiv fatura olduğu, fatura içeriğinde “İrsaliye Yerine Geçer” ibaresinin bulunduğu ancak fatura içeriğindeki ürünlerin davalıya teslimine ilişkin davacı şirket tarafından evrak sunulmadığından ürünlerin davalıya teslim edilip edilmediği hususunun tespit edilemediğini, neticeten; davacı şirket tarafından fatura içeriğindeki ürünlere ilişkin evrak sunulmadığından davacının alacağının ispata muhtaç olduğu, kanaatine varılmıştır.” şeklinde tespit edilmiştir.
YİBBGK’nın 27.06.2003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. (Dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK md. 21/2.) Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi 6102 sayılı TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. Buna göre; fatura düzenleyen tacirin anılan karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. 6102 sayılı TTK’nın 21. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. İkinci fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa, düzenlenen belge fatura değildir. Bu belge, belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 21/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz.
Diğer yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan yasanın 21/2. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK. m.230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı taktirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir.
Faturanın davalı tarafa usulüne uygun tebliğ edildiğini kanıtlama yükümlülüğü davacı tarafta olup, davacının bu hususu kanıtlaması halinde, bu kez, TTK’nın 21/2. maddesinde yazılı 8 günlük yasal süre içerisinde faturaya itiraz ve iade ettiğini kanıtlama yükümlülüğü ise, davalı tarafa aittir. TTK’nın 21/2. maddesi uyarınca tebliğe rağmen faturayı süresinde itiraz ve iade etmeyerek, ticari defterlerine borç kaydeden tacir, fatura münderecatını aynen kabul etmiş ve faturayı gönderen taraf, faturaya dayalı bu alacağının varlığını HMK m. 222 uyarınca ispatlamış olur.
Bu itibarla, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi, ticari ilişki, sözlşemenin ifa edilmesine yönelik vakıalar davacı tarafından ispat edilemediğine göre, dava konusu faturaların davalı defterlerinde kayıtlı olmaması, davalının cevap dilekçesi vermediği ve bu haliyle inkar eden konumunda olduğu, davalı tarafından yapılan ödemenin cari hesaba istinaden yapıldığı anlaşıldığından davacının takip konusu alacağını oluşturan faturalarının E-Arşiv fatura olduğu, fatura içeriğinde “İrsaliye Yerine Geçer” ibaresinin bulunduğu ancak fatura içeriğindeki ürünlerin davalıya teslimine ilişkin davacı şirket tarafından evrak sunulmadığı anlaşılmaktadır. Davacı tarafça bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi içeriğine göre, cevap dilekçesi sunulmamasının faturalara konu hukuki ilişkinin varlığını ispata elverişli bir olgu olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Yine davacının bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi ekinde kargo gönderi görüntülerinin de kargo içerikleri itibariyle dava konusu edilen faturalara dayanak ürünler olduğunun denetiminin imkansız olduğu anlaşılmıştır.
Davacı tarafın dava dilekçesinde yemin delilline dayanması karşısında Yargıtay HGK uygulaması da dikkate alınarak bu noktada davalıya yemin teklif edip etmeyeceği hususunun davacı vekiline hatırlatılmasının icap ettiği görülerek, Davacı vekilinin yemin teklif edip etmeyeceğinin müvekkili ile görüşmesi ve bu konuda mahkememize bir haftalık kesin süre içinde açıklama sunması amacı ile davacı vekiline süre ve imkan tanınmasına; verilen kesin süre içinde ve yapılan hatırlatmaya rağmen davacı tarafın beyan sunmadığı taktirde yemin teklif etmekten vazgeçmiş sayılacağının davacı vekiline bildirilmiş; davacı vekilinin verilen kesin süre içerisinde yemin teklif edeceğine ilişkin beyanda bulunmadığı anlaşıldığından yapılan ihtarat uyarınca yemin teklif etmekten vazgeçmiş sayılacağına karar verilmiş ve tüm dosya kapsamı gözetilerek yukarıdaki açıklamalar nispetinde ispatlanamayan davanın reddine dair hüküm tahsisi yoluna gidilmiştir.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu m.18/A hükmünün 11.fıkrası “Taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan taraf, son tutanakta belirtilir ve bu taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur. Ayrıca bu taraf lehine vekâlet ücretine hükmedilmez. Her iki tarafın da ilk toplantıya katılmaması sebebiyle sona eren arabuluculuk faaliyeti üzerine açılacak davalarda tarafların yaptıkları yargılama giderleri kendi üzerlerinde bırakılır.” şeklinde düzenlenmiştir. Somut uyuşmazlıkta da davalı tarafın geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermiş olduğu, arabuluculuk tutanağından anlaşılmaktadır. Bu haliyle yargılama giderinin dava açılmadan evvel arabuluculuk görüşmelerine mazeret bildirmeksizin katılmaması sebebiyle 6325 s. HUAK 18/A-11.fıkrası uyarınca davalıdan alınmasına, davalı yargılama sırasında kendisini bir vekil ile temsil ettirmesine rağmen dava açılmadan evvel arabuluculuk görüşmelerine mazeret bildirmeksizin katılmaması sebebiyle 6325 s. HUAK 18/A-11.fıkrası uyarınca yargılama giderlerinden davalı sorumlu tutularak, davalı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-Davanın reddine,
2-Alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harçtan başlangıçta peşin alınan 413,84 TL harcının mahsubu ile fazladan alınan 333,14 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep edilmesi halinde davacıya veya vekiline İADESİNE.
3-Davacı tarafından yapılan 181,50 posta ve tebligat masrafı, 1.600,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.781,50 TL yargılama giderinin dava açılmadan evvel arabuluculuk görüşmelerine mazeret bildirmeksizin katılmaması sebebiyle 6325 s. HUAK 18/A-11.fıkrası uyarınca davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
4-Davalı tarafından herhangi bir yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davalı yargılama sırasında kendisini bir vekil ile temsil ettirmesine rağmen dava açılmadan evvel arabuluculuk görüşmelerine mazeret bildirmeksizin katılmaması sebebiyle 6325 s. HUAK 18/A-11.fıkrası uyarınca davalı lehine vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
6-Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk sarf ücretinin dava açılmadan evvel arabuluculuk görüşmelerine mazeret bildirmeksizin katılmaması sebebiyle davalıdan tahsil edilerek HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
7-HMK 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde re’sen ilgili tarafa veya vekillerine İADESİNE,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize ve bulunulan yer Asliye Ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.21/03/2022

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır