Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/232 E. 2021/412 K. 10.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/232
KARAR NO : 2021/412

DAVA : Ticaret Sicil Memurunun Kararına İtiraz
DAVA TARİHİ : 30/04/2020
KARAR TARİHİ : 10/06/2021

Mahkememizde görülmekte olan ihya davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı dava dilekçesinde özetle; davalı tarafın … ve … sayılı yazısı ile … yılları genel kurullarının tescil ve ilan edilmediği gerekçesiyle anılan yazıyı tebliğ etmeden kooperatifin sicil kayıtlarını resen kapattıklarını, kooperatifin 2008/2011 yılları arasında genel kurullarının yapıldığını, … tarih ve … sayılı tahakkuk numarası ile bildirildiğini, … sayılı kasa makbuzu ile tescil ilan bedelinin ödendiğini, buna rağmen genel kurulunun tescil ve ilan işleminin gerçekleştirilmediğini, kooperatifin 157 üyesi, 2 adet tapu kaydı, 34 adet ahır ve idare binasının mevcut olduğunu, bu sebeple üyelerin ve kooperatifin mağdur durumda olduğunu belirterek … sicil numarası ile kayıtlı kooperatif hakkında ticaret sicil kayıtlarının resen kapatılma işleminin iptal edilmesine dair karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Ticaret Sicil Müdürlüğü TTK.m.32 ve Ticaret Sicili Yönetmeliği m.34 hükmü çerçevesinde işlem yaptığını, müvekkili Ticaret Sicil Müdürlüğünün resen terkin işleminin 6102 sayılı Kanunun Geçici 7’nci maddesi ve 30.12.2012 tarihli ve 28513 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan “Münfesih Olmasına Veya Sayılmasına Rağmen Tasfiye Edilmemiş Anonim ve Limited Şirketler İle Kooperatiflerin Tasfiyelerine ve Ticaret Sicili Kayıtlarının silinmesine ilişkin Tebliğ” kapsamında olduğunu, tesis edilen işlemde hukuka aykırılığın bulunmadığını, müvekkili Ticaret Sicil Müdürlüğünün mahkeme hükmü olmaksızın bir şirketi/kooperatifi tekrar sicile tescil yükümlülüğünün bulunmadığını belirterek haksız ve yasal dayanaktan yoksun davanın reddini savunmuştur.
Terkin edilen kooperatif kaydının silinmiş olması karşısında ve kooperatifin terkin olunması nedeniyle TTK Geçici Madde 7 hükmüne göre kooperatifin yeniden ihyasının gerekip gerekmediği taraflar arasında tartışmalıdır.
İhyası talep olunan kooperatifin 09/10/2014 tarihi itibariyle resen terkin işleminin yapıldığı, TTK-Geçici 7 Madde hükmüne göre işlemin gerçekleştiği, davada taraf teşkilinin tam ve eksiksiz sağlandığı tartışmasızdır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki 6102 sayılı TTK Geçici Madde 7/f.15 hükmüne göre haklı sebeplere dayanarak silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde mahkemeye başvurularak kooperatifin ihyasının istenebileceği, dosya kapsamında silinme tarihinden itibaren beş yıl geçtiği açık olsa dahi aynı maddenin f.2 hükmüne göre “Davacı veya davalı sıfatı ile devam eden davaları bulunan şirket veya kooperatifler hakkında bu madde hükmü uygulanmaz.” düzenlemesinin mevcut olduğu, bu düzenlemenin sadece birinci fıkra hükmüne değil tüm madde hükmüne şamil olduğu, bu nedenle adı geçen maddenin Geçici Madde 7.fıkrasını dahi kapsadığı, ikinci fıkranın genel hüküm niteliğinde olduğu, yorum bilimi kurallarına göre genel olarak yorumlanması gerektiğinin kabulü ile yargılamaya devam olunmuştur. Esasen derdest davalar ile ilgili Geçici Madde 7 hükmünün uygulanmayacağına dair hükmün açık içeriği karşısında kanun koyucunun amacına uygun şekilde bu hükmün maddenin belli noktalarına özgülenmesi kanun hükmünün açık ihlaline yol açacaktır. Daha da önemlisi davacının mülkiyet haklarının ve hak arama hürriyetinin sınırlanmasına yol açacak yorum tarzı, konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Anayasa Mahkemesinin yerleşik uygulamalarına da aykırılık teşkil edecektir. Bu itibarla dava süresi içinde açılmıştır.
Dava TTK’nın Geçici Madde 7.hükmü çerçevesinde açılmış ihya davası olup davalı ise sadece sicil müdürlüğü olup ihyası istenen kooperatifin merkez adresi karşısında ise mahkememiz yetkilidir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi uygulaması gereği TTK Geçici Madde 7.hükmü çerçevesinde açılan ihya davalarının sadece ve sadece sicil müdürlüğüne yöneltilmesi gerekli ve yeterli olduğundan taraf teşkilinin sağlandığı kabul edilerek yargılamaya devam olunmuştur.
Öncelikle belirtmek gerekir ki davacı asilin dava dilekçesindeki amacı, TTK Geçici Madde 7 gereği kaydı silinmiş olan kooperatifin halihazırda üzerinde kayıtlı taşınmazların mevcudiyeti ve bunlarla ilgili işlem yapılması karşısında kooperatifin bu konuya ilişkin resmi iş ve işlemlerinin yapılabilmesi, tamamlanması ve bu suretle kooperatifin ihya olunmasıdır.
“6102 Sayılı TTK’nun yürürlük tarihinden önce veya 01.07.2015 tarihine kadar şirketin münfesih olmaları, aralıksız son beş yıla ait olağan genel kurul toplantılarının yapılamaması,TTK’nun yürürlüğe girdiği tarihten önce tasfiye işlemlerine başlanılmış olmakla birlikte genel kurulun toplanamaması nedeniyle ara bilançoların ve kati bilançonun genel kurula tevdi edilemediği için ticaret sicilinden terkin edilememeleri sebepleriyle şirketler re’sen terkin edilebilirler.Ticaret sicil müdürlüklerince kapsam dahilindeki şirketlere bir ihtar gönderilir.Bu şirketler tasfiye memuru bildirdikleri takdirde maddede gösterilecek usulde tasfiye edilecek olup,ihtara rağmen tasfiye memuru bildirmeyen şirketlerin unvanı ise ticaret sicilinden re’sen silinir.Ancak, devam eden davası bulunan şirketler için bu madde hükmü uygulanmayacağı gibi sicilden kaydı silinen şirket alacaklıları ile hukuki menfaati bulunanlar……… haklı sebeplere dayanarak şirket veya kooperatifin ihyasını isteyebilirler.”
Somut uyuşmazlıkta, davacı kooperatifin halihazırda adına kayıtlı bir çok taşınmazının mevcut olduğunu, halihazırda kooperatif üyelerinin mevcut bulunduğu, hatta kooperatif adına kayıtlı araçların dahi mevcut olduğunu, bunlarla ilgili iş ve işlemler açısından davacı kooperatifin TTK Geçici Madde 7 hükmü nedeniyle terkin olan kooperatifin ihya olunmasını talep etmekte davacının hukuki yararının olduğu ve aktif sıfat sahibi olduğu açıktır.
Diğer husus ise 6102 sayılı TTK Geçici Madde 7 hükmü uyarınca kaydı silinmiş olan kooperatifin ihyasına karar verilmesi halinde tasfiye memuru atanması gerekip gerekmediği noktasındadır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki 20/07/2016 tarihi itibariyle bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçmiştir.Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçirilmesinde birçok amaç olmakla birlikte bu amaçlardan birinin ise Yargıtay’ın yüksek mahkeme olarak “içtihat kurumu” görevini tam ve eksiksiz icra edebilmesidir.Böylelikle gerek ilk derece mahkemelerinin ve gerekse bölge adliye mahkemelerinin aynı konuya ilişkin farklı uygulamalarda bulunmasının dahi önüne geçilmesi amaçlanmıştır.Esasen aynı konu hakkında farklı kararların Yargıtay,yani yüksek mahkeme kararlarının mevcudiyetine rağmen ortaya çıkması Anayasa m.36 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.6 hükmü karşısında adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğuracak, en önemlisi kanun koyucunun amacının da açıkça görmezden gelinmesine yol açacaktır.Bu yönü itibariyle “birbiriyle uyuşmayan mahkeme kararlarının sürüp gitmesi yargı sistemine güveni azaltıcı ve hukuki belirsizlik hali oluşturmaktadır.”(Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye davası (BD),57,Leach,Sayfa 278)
O halde 6102 sayılı TTK Geçici Madde 7 hükmünün yürürlüğe girdiği tarihten itibaren tasfiye memuru atanıp atanmayacağı noktasında Yargıtay tarafından farklı uygulamalar yapılmış ise de somut uyuşmazlıkta hüküm tarihine en yakın ve son uygulamaların dikkate alınması gerekir.
Nitekim Yargıtay 11 H.D. 22/05/2019 tarih ve 2019/1992E ve 2019/4024K.sayılı ilamında ilk derece mahkemesinin 2016 yılında vermiş olduğu karar ile oluşturduğu emsal ilamında “…Dava, 6102 sayılı TTK’nın geçici 7. maddesi uyarınca re’sen terkin edilen şirketin ihyası istemine ilişkindir. Mahkemece, TKK’nın 547. maddesi uyarınca şirketin ihyasına, dava dışı Zekariye Kadıoğlu’nun ek tasfiye işlemleri için tasfiye memuru olarak atanmasına karar verilmiştir. Ancak, dosya kapsamından ihyası talep edilen şirketin 6102 sayılı TTK’nın geçici 7. maddesi uyarınca uyarınca davalı tarafça re’sen terkin edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda geçici 7. maddesi uyarınca şirketin ihyasına karar vermekle yetinilmesi gerekirken, ayrıca tasfiye memuru atanması doğru görülmemiş ise de, anılan yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden HUMK 438/7. maddesi hükmü uyarınca kararın düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.Yukarıdaki bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile mahkeme kararının hüküm bölümünün 1. bendinin çıkarılarak yerine “Davanın kabülü ile … Ticaret Sicilinin … sicil nosunda kayıtlı iken 26/06/2014 tarihinde re’sen terkin edilen … Ltd. Şti.’nin ihyasına” yazılmasına, hükmün bu şekliyle davacı yararına DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 22/05/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. ” gerekçesiyle ilk derece mahkemesindeki tasfiye memuru atanmasına ve tasfiye memuruna ücret tayin olunmasına dair kısım, hükümden tümden çıkarmıştır.
Yine Yargıtay 11.H.D.08/04/2019 tarih ve 2019/978E.2019/2730K.sayılı ilam içeriğine göre,ilk derece mahkeme ilamında TTK geçici 7 madde gereği ihya kararı verildiği,TTK geçici 7 madde gereği ihya yapıldığından dolayı tasfiye memurunun atanmadığı,tasfiye memuru atanmaması gerekçesinin dahi açıkça ilamda tartışıldığı,buna mukabil davalı sicil müdürlüğünün ise tasfiye memuru atanmamasını açıkça istinaf nedeni yaptığı,Samsum BAM 3.HD 2018/1062E.2018/7K.sayılı ilamında “…TTK geçici 7 maddesine göre,…, mahkemece tasfiye memuru atanmaksızın ihya kararı verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından,davalının istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.”şeklindeki kararının bu defa ve akabinde temyiz olunduğu,Yargıtay’ın ise adı geçen kararında “…. Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesince tüm dosya kapsamına göre yapılan istinaf incelemesi sonucunda; TTK’nın Geçici 7’inci maddesine göre re’sen sicilden silinen dava dışı şirketin silinme tarihinden önce hakkında devam eden icra takibinin bulunmasına göre, ilk derece mahkemesince tasfiye memuru atanmaksızın dava dışı şirketin ihyasına karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle, davalının istinaf talebinin reddine karar verilmiştir. Karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.”gerekçesiyle son uygulamalarını yeniden ve ayrıca teyit etmiştir.Nitekim mahkememizin yargı çevresinde yer aldığı İstanbul BAM 12.Hukuk Dairesinin 2018/1131E.2018/770K.sayılı ilamında “…Tüzel kişiliğin ihyasına karar verilen davadışı şirketin TTK nun geçici 7.maddesi uyarınca 18.12.2015 tarihinde re’sen sicilden terkin edildiği anlaşılmaktadır.Dava dışı şirket TTK hükümlerine göre tasfiye edilmediğinden terkinden evvel tasfiye halinde bulunmadığı gibi bir tasfiye memuru mevcut değildir.Bu sebeble husumetin sicil memurluğuna yöneltilmesi yeterlidir. Terkin işlemi kaldırılarak şirketin ihyasına karar verildiğinde şirket terkinden evvelki mevcut haline döneceğinden tasfiye memuru atanmaması bir eksiklik değildir.Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince tavzih isteminin reddine ilişkin verilen ek kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına ve TTK’nın geçici 7/2.maddesi uyarınca tasfiye memurunun atanmasına gerek olmamasına göre davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir. ” gerekçesiyle Yargıtay 11.HD son uygulamalarını dahi aynen ve birebir benimsemiştir.
Yargıtay 11.HD’nin son uygulamaları ve bu uygulamayı benimseyen İstanbul BAM uygulamaları çelişkisiz bir şekilde ve birbiriyle uyum içindedir. Kaldı ki Yargıtay 11.H.D, 6102 sayılı TTK Geçici Madde 7 hükmüne göre asliye ticaret mahkemeleri tarafından verilen ihya kararlarında ve özellikle son yıllarda,tasfiye memuru atanmadığı halde bu yöne ilişkin herhangi bir eleştiriye kararında yer de vermemiştir. Oysaki tasfiye memurunun atanmasının,hükmün olmazsa olmaz unsurlarından bulunması durumunda HMK m.297/f.2 hükmü çerçevesinde Yargıtay tarafından bu hususun re’sen bozma nedeni yapması icap eder idi. Esasen yukarıda açıklanan son uygulamalar ise bu noktada açık ve yerleşiktir.
Nitekim mahkememizce verilen kararlar ile ilgili yargılama yapma yetkisine haiz İstanbul BAM ilgili hukuk dairesi de doğal olarak ve halihazırda uygulamayı aynen devam ettirmektedir.Hal böyle olunca en azından Anayasa m.36 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.6 hükmünün ihlaline yol açılmaması için bu uygulamanın bu aşamada benimsenmesi,bu yönde uygulama yapılması zorunludur.Aksi takdirde aynı konuda ilk derece mahkemelerinin farklı uygulamalar benimsemesi hukuk güvenliğini de sarsıcı sonuçlara yol açacaktır.
Kaldı ki ve aynı zamanda Yargıtay uygulamasının kanun metni içeriğine dahi uygun olduğu değerlendirilmektedir. Zira 6102 sayılı TTK Geçici m.7 hükmünün birinci fıkrası,bu çerçevede kayıtları silinen kooperatifler yönünden ilgili kanunlardaki tasfiye usullerine uyulmayacağını açıkça belirtmiştir.O halde kanunların belirttiği tasfiye usulüne uyulmaksızın kaydı silinmiş olan bir kooperatifin tasfiyesinin yapıldığı kabul edilemeyecektir.Nitekim TTK m.547 hükmü uyarınca mahkemeden talepte bulunulması durumunda, mahkemenin ek tasfiye kararını verdiği aşamada ve ayrıca tasfiye memuru ataması yasal zorunluluktur. Oysaki TTK geçici m.7 hükmünün 15.fıkrası bu noktada mahkemeden ihya istenebileceğini belirtmiş olmakla birlikte mahkemece tasfiye memuru atanacağını,TTK m.547 hükmünde olduğu üzere açıkça düzenlememiştir. Kanun koyucunun aynı yıl itibariyle yürürlüğe giren benzer hükümlerde farklı düzenlenmeler yapmış olması bir unutkanlık veya boşluk değil kanun koyucunun amaca uygun bilinçli bir tercihi olarak değerlendirilmelidir.Esasen son yıllarda gerek Yargıtay uygulamasında ve gerekse doktrinde bu yöne ilişkin bir eleştiri mevcut değildir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı). O halde uyuşmazlığı gören asliye ticaret mahkemesinin TTK Geçici Madde 7 hükmü çerçevesinde kaydı silinen şirketin ihyası kararı vermesinden sonra ayrıca mahkemenin tasfiye memuru ataması yapabileceğine dair dayanak hükümde açıklık bulunmadığı halde mahkemenin bu noktada kanundan doğmayan bir yetkiyi kullanması anayasa ile de uyumlu değildir.
Sonuç olarak kayden ihyası talep olunan kooperatif yönünden tasfiye memuru atanması mevcut Anayasa, açıklanan kanun hükümleri ile Yargıtay’ın ve İstanbul BAM hukuk dairesinin son uygulamalarının görmezden gelinmesine ve giderek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin m.6 hükmünün ihlaline dahi yol açacaktır.O halde somut uyuşmazlıkta tasfiye memurunun atanmaması kanun ve Yargıtay uygulamasına da uygundur.
Davacı asilin dava dilekçesinde açıkladığı ve ihya talebine esas taşınır araç ve taşınmaz mallarla ilgili işlemlerin yapılabilmesi, davacı asilin mülkiyet hukukundan kaynaklanan haklarını kullanabilmesi, ancak terkin olan kooperatifin ihyası ile mümkündür. Aksi takdirde T.C. Anayasasının m. 36 hükmü çerçevesinde davacının hak arama hürriyeti kullandırılmamış ve hak arama hürriyeti ihlal olunmuş olacaktır. Daha da önemlisi bu hakkın kullandırılmaması hali davacının mülkiyet hakkını ihlali sonucunu dahi doğuracaktır. Davacı asilin en temel hak ve hürriyetlerini kullanabilmesi açısından ihya kararı verilmesini talep etmekte hukuki yararı mevcut olup bu yöne ilişkin talebin bu açıdan kabulü gerekir.
Hemen belirtilmelidir ki Yargıtay 11. HD’nin son yıllarda gelişen ve değişen hükümlerine göre TTK Geçici Madde 7.hükmüne göre terkin olunan şirketin ihyasına karar verilmesi halinde “Şirketin ihyası ile yeniden ticaret siciline tesciline karar verilmesi” gerekli olup bu nedenle ticaret siciline tescil işleminin ek tasfiye ile sınırlı tutulmaması gerekir.(Yargıtay 11.HD’nin 2016/8629E. 2017/6341K.sayılı ilamı ile bu ilam örneğini benimseyen İstanbul 13.BAM 2020/434E. 2020/791 K.sayılı ilamı) Yargıtay 11.HD 2019/5048E. 2020/219K. Sayılı ilamı)
Bu arada kooperatif tarafından TTK Geçici madde 7 f.4 hükmünde yer alan ihtaratların ve ilanların yapılıp yapılmadığı, ne zaman ve ne şekilde yapıldığına dair belge suretlerinin mevcut olup olmadığı, özellikle bu ihtarların temsil ve ilzama yetkili kişi veya kişilere tebliğ edilip edilmediği, ihtarın hangi tarihte ve ne şekilde yapıldığın hususlarının araştırılması önem arz etmektedir.
Böylelikle davalı sicil müdürlüğünün şirketin ticaret sicil kaydının silinmesine kusurlu hareketiyle sebep olup olmadığı ve terkinin şartları Yargıtay’ın son uygulamaları çerçevesinde araştırılmıştır. Bu araştırmada gerekli ihtar ve ilanların yapıldığı, bu noktada davalı sicil müdürlüğünün kusurlu bulunmadığı anlaşılmıştır. Ne var ki ihya talep eden kooperatif temsilcisi yargılamanın uzamaması açısından zaten davalıdan herhangi bir yargılama gideri talep etmemiştir.
Davacının ihya istemekte hukuki yararı olduğu gibi ihyanın gerçekleştirilmemesi davacının mülkiyeti haklarının dahi açıkça ihlaline yol açacaktır. Bu nedenle kayden yapılmış olan terkin işleminin şartlarının oluşmadığı anlaşılmaktadır. (Yargıtay 11. HD. 2016/8629E. 2017/6341K.sayılı ilamı)
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının kabulü ile; … Ticaret Sicili Müdürlüğünün … ticaret sicil numarasında kayıtlı olan … kayden ihyasına, re’sen sicilden terkin edilen kooperatif bakımından ihya kararı verilmesi halinde kooperatifin tasfiye haline gireceğine ilişkin yasal düzenleme bulunmadığından kooperatife tasfiye memuru atanmasına Yargıtay uygulaması dahi gözetilerek yer olmadığına, kararın tescil ve ilanına dair karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının kabulü ile; … Ticaret Sicili Müdürlüğünün … ticaret sicil numarasında kayıtlı olan … kayden İHYASINA
2-Re’sen sicilden terkin edilen kooperatif bakımından ihya kararı verilmesi halinde kooperatifin tasfiye haline gireceğine ilişkin yasal düzenleme bulunmadığından kooperatife tasfiye memuru atanmasına Yargıtay uygulaması dahi gözetilerek yer olmadığına,
3-Kararın tescil ve ilanına,
4-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL harçtan, peşin alınan 54,40 TL harcın mahsup edilerek 4,90TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
4-Davacı asilin beyanı karşısında davalı aleyhine yargılama giderine hükmolunmamasına,
5-Davacı tarafından yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde kullanılmayan gider avansının taraflara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere davacı asilin yüzüne karşı davalının yokluğunda ve oy birliği ile karar verildi. 10/06/2021

Başkan

Üye

Üye

Katip