Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/207 E. 2021/308 K. 29.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/207
KARAR NO : 2021/308

DAVA : Sıra Cetveline İtiraz (İflas Tasfiyesinde Düzenlenen Sıra Cetveline Yönelik Kayıt Kabul Ve Terkin Talebi (İİK 235))
DAVA TARİHİ : 18/03/2020
KARAR TARİHİ : 29/04/2021

Mahkememizde görülmekte olan sıra cetveline itiraz (İflas Tasfiyesinde Düzenlenen Sıra Cetveline Yönelik Kayıt Kabul Ve Terkin Talebi (İİK 235)) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müflis şirket ile müvekkili arasında 5.11.2015 tarihli dökümantasyon hizmeti kiralama sözleşmesi imzalanmış olduğunu, uzun yıllardır karşı tarafa dökümantasyon hizmeti vermekte olduğunu, müvekkilinin müflis şirketten iflas tarihi olan 13/6/2019 tarihi itibariyle 446.688,75-TL alacaklı olduğunu, müvekkilinin iflastan haberdar olmaması nedeniyle İflas tarihi sonrasında da mal ve hizmet vermeye devam etmiş olduğunu ve iflas tarihinden sonra 15.485,81.TL mal ve hizmet verdiğini toplamda 29/8/2019 tarihi itibariyle 462.174,56–TL olduğunu, iflas masası iflastan sonraki kısmı reddetse de iflas tarihi olan 13/6/2019 tarihi itibariyle 446.688,75-TL alacağının masaya kayıt etmesi gerektiğini, bu tutarın 220.000,00-TL’lik kısmının borçlu tarafından keşide edilen … Şubesine ait 12.10.2018 ve 16.11.2018 keşide tarihli 2 adet çekten oluşmakta olduğunu, bu kısma ilişkin olarak ayrıca masaya kayıt talebinde bulunulmuş olduğunu, 29/8/2019 tarihi itibariyle müflis şirketten alacağımız olan toplam 462.174,56-TL’nin iflas masasına kaydının yapılmasını ve sıra cetvelinin buna göre düzenlenmesini, bu mümkün olmadığı takdirde, müvekkili müflis şirketten iflas tarihi olan 13/6/2019 tarihi itibariyle 446.688,75-TL alacaklı olması nedeniyle bu miktarın iflas masasına kaydının yapılmasını ve sıra cetvelinin buna göre düzenlenmesini, çeklere ilişkin talebin iflas masası tarafından kabulü halinde bu miktarın mahsubu ile bakiye 226.688.75,-TL’nin iflas masasına kaydının yapılmasını ve sıra cetvelinin buna göre düzenlenmesini talep etmiştir.
Davalı davayı inkar eden konumdadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, dayanak yazılı sözleşme çerçevesinde davacının iddia etmiş olduğu alacak miktarı nedeni ile müflis davalı şirketten 2015 yılından itibaren tüm ticari defter ve kayıtlarında devam eden hesap ilişkisi çerçevesinde ve 13/06/2019 iflas tarihi itibari ile alacaklı olarak gözüküp gözükmediği, kaç TL alacaklı olarak gözüktüğü, iflas tarihi öncesi ve iflas tarihi sonrası itibari ile belirtilen miktar kadar davacının alacaklı olup olmadığı ve kaç TL alacaklı olduğu, özellikle davacının dayanmış olduğu iki adet çek ile ilgili temel alt ilişkiye dair kaydın bulunup bulunmadığı, yine dava dilekçesinde somutlaştırılan kiralama sözlemesi kapsamında 13/06/2019 tarihi itibari ile vergi müdürlüğüne bildirilen Ba ve Bs formlarının dayanaklarının birbiriyle uyuşup uyuşmadığı, bu uyuşma çerçevesinde davacının davalıdan alacaklı gözüküp gözükmediği, buna göre iflas tarihi itibari ile davacının davalıdan 462.174,56-TL alacaklı gözüküp gözükmediği, bu mümkün olmadığı takdirde ise 13/06/2019 tarihi itibari ile davacının davalıdan 446.688,75-TL tutarında alacaklı olup olmadığı, buna göre masaya kaydı gereken miktarın kaç TL olduğu noktalarında toplanmaktadır.
Davanın kayıt kabul davası olarak açıldığı, taraflar arasında hizmet sözleşmesinin mevcut olduğu, kayıt kabul davasına konu miktarın ise hizmet sözleşmesinden kaynaklandığı tartışmasızdır.
Taraflar arasındaki dava İİK. 235 ve devamından kaynaklanan, uygulamada kayıt kabul davası olarak nitelendirilen ve kanunda ise sıra cetveline itiraz olarak belirtilen, tahsili amaçlamayan, sadece iflas masasına kayıt yapılmasını amaçlayan bir davadır.
İİK m.235/f.1 hükmüne göre “Sıra cetveline itiraz edenler, cetvelin ilanından itibaren onbeş gün içerisinde iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesine dava açmaya mecburdurlar”.
Kayıt kabul aşamasında iflas dairesince davacının talep ettiği miktar oranında alacaklı olduğunu ortaya koyan yeterli belge olmadığından alacağın reddedildiği açıktır.
Kayıt kabul davası bilindiği üzere alacağı kısmen veya tamamen red edilen alacaklı tarafından iflas idaresine karşı açılır. Davada husumet iflas masasına yöneltilmelidir. İflas masasının temsilcisi adi tasfiyede iflas idaresi, basit tasfiyede ise somut olayda olduğu gibi iflas dairesidir. İspat yükü kural olarak masaya yazdırılması gereken alacağı olduğunu iddia eden davacı alacaklı üzerindedir. Davacı alacağını genel hükümlere göre ispat etmek yükümlülüğü altındadır ve dava süresi içinde açılmıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın araştırılması amacıyla mahkememiz tarafından atanan SMMM bilirkişi … tarafından 15/03/2021 tarihli raporunda, iflas tarihi itibariyle davacının müflis şirketten 446.624,40 TL alacaklı durumda olduğu, bu alacağın 226.626,40TL’lik kısmının müflis şirkete 31/07/2018 – 21/05/2019 tarihleri arasında düzenlemiş olduğu faturalardan oluşan cari hesap bakiyesinden kaynaklandığı, geriye kalan 220.000,00 TL’lik kısmının ise müflis şirkete 31/07/2018 tarihi öncesinde düzenlediği faturalardan oluşan cari hesap bakiyesine mahsuben müflis şirketten almış olduğu dosya içerisindeki 12/10/2018 tarihli 110.000,00TL bedelli ve 16/11/2018 tarihli 110.000,00 TL bedelli ödenmeyen çeklerden kaynaklandığı, davacı şirketin cari hesap alacağının 226.626,40 TL’lik kısmını oluşturan 31/07/2018 – 21/05/2019 tarihleri arasındaki tüm faturaların müflis defterlerinde kayıtlı olduğu, 13/06/2019 iflas tarihi itibariyle davacı şirkete 226.626,40 TL borçlu durumda olduğu, bu borcun davacı şirketin 31/07/2018 – 21/05/2019 tarihleri arasında düzenlediği faturalardan oluşan cari hesaptan kaynaklandığı, 2 adet ödenmemiş çekleri ise içermediği, davacı şirketin 26/06/2019 – 29/08/2019 tarihleri arasında düzenleyerek defterlerine kaydettiği iflas tarihinden sonraki 15.459,96 TL tutarlı faturaların müflis defterlerinde kayıtlı olmadığı, davacı şirketin usulüne uygun olarak tutulan ticari defterleri ile dayanak belgelerine göre müflis şirketten 13/06/2019 iflas tarihi itibariyle 226.626,40 TL’lik kısmı 31/07/2018 – 21/05/2019 tarihleri arasındaki faturalar nedeniyle, 220.000,00 TL’lik kısmının ise 31/07/2018 öncesi faturalara mahsuben alınan-verilen iki adet ödenmemiş çek nedeniyle olmak üzere toplamda 446.688,75 TL alacaklı olduğu, 29/08/2019 tarihi itibariyle ise iflas tarihinden sonra düzenlediği 15.549,96 TL tutarlı faturalar ile birlikte 462.174,56 TL alacaklı olduğu, davacı şirketin ticari defter ve kayıt belgelerine göre 13/06/2019 iflas tarihinden sonra müflis şirkete toplamda 15.549,96 TL bedelli fatura düzenlediği tespit edilmiş ise de davacı şirketin bu faturaları sözleşme ile ilişkilendirmediği, davacı şirketin iflas tarihinden sonra müflis şirkete hizmet vermeye devam ettiğine dair karşı taraf yani müflis adına teslim alan imzasına havi herhangi bir belge sunmadığı, iflas idaresi tarafından müflis şirketin faaliyetlerinin iflas tarihinden sonra devam etmesi yönünde alınmış bir karar bulunmadığı ve faaliyetlerinin devam etmediği göz önüne alındığında davacı şirketin iflas tarihinden sonraki faturalarının / alacağının ise ispata muhtaç olduğu” şeklinde değerlendirmiştir.
Mahkememizce atanan bilirkişinin hazırlamış olduğu kök rapora yönelik itiraz karşısında kök bilirkişi raporunun 6.sayfasındaki son satırda yer alan 426.626,40-TL miktarın maddi hataya dayalı olup olmadığı, ayrıca davacı vekilinin 19/03/2021 tarihli dilekçesi ve eki gözetildiğinde müflis şirkete fatura konusu malın tesliminin herhangi bir şekilde müflis şirket tarafından benimsenip benimsenmediği, vergi dairesinden gelen kayıtların bu noktada davacı lehine herhangi bir veri içerip içermediği hususlarını içerecek şekilde bilirkişi …’dan ek rapor alınmasına, dair ara karar oluşturulmuştur.
Bilirkişi hazırlamış olduğu 14/04/2021 tarihli ek raporunda söz konusu faturaların müflis şirket tarafından benimsendiğine dair müflis şirketin defter ve beyannamelerinde davacı şirket lehine hiçbir kayıt bulunmadığı, sonuç olarak davacının 446.626,40 TL alacaklı olduğu bildirilmiştir.
Davacının kendi defter ve kayıtlarına göre davalıdan 462.174,56 TL alacaklı olduğu, bu rakamın 15.549,96 TL’lik kısmı yine tacir olan şirketler yönünden ve iflas tarihinden sonra doğduğu davacı kayıtlarında gözükmektedir.. Davalı şirkete inceleme gün ve saatinde hazır olması gerektiği konusunda ihtarat yapılmış,davalı taraf ticari defter ve kayıtlarını sunmuştur.
HMK. 219. maddesine (HUMK. 326) göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari deferlerine de dayandığı, eş söyleyişle, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da uyuşmazlığa özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar HMK. 219. ve ardından gelen maddelerindeki konuya ilişkin genel düzenlemelere tabibir.
Somut uyuşmazlık yönünden bakıldığında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararlarında da açıklandığı üzere “HMK. 220. maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki HMK. 220. (HUMK. 330, 331, 332 ) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Eş söyleyişle, belirtilen bu durumda ticari defterlerde HMK. 219. ve sonraki maddeleri anlamında “belge” niteliğindedir.
Ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK 220-222 maddesi değerlendirildiğinde ve aynı kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla kesin delil olduğu öngörülmüştür.”
Somut olayda, davacı tarafın açıkça delil olarak dayanmasına ve mahkememizce de o yönde ara kararı verilip, gereğinin yerine getirilmesine rağmen, davalı tarafın ticari defter ve kayıtlarında davalı lehine bir muhasebesel verinin olmadığı,bilakis davacı lehine muhasebesel verilerin davalı defterinde yer aldığı saptanmıştır.Bu durumda HMK. 220. maddesi uyarınca, davacı tarafın davalıya ait ticari deferlere ilişkin açıklamasının, yani icra takibinin dayanağının oluşturan fatura konusu hizmetin teslim edildiğinin davalı defterleri içeriğinden anlaşılacağı yönündeki davacı iddiasının doğru bulunduğunun kabulü gerekir. Davalı tarafın ticari defter ve kayıtlarının usule uygun tutulduğu, iflas öncesine ait faturaların tamamının da kayıtlı olduğu sabittir. Tacir olarak defter tutmak yükümlülüğünde olması ve yapılan ihtarat sonucunda ise davalı şirketin ticari defterlerini sunması dikkate alındığında davalı şirketin mevcut defter kayıtları,davalı aleyhine hukuki sonuç doğurucu niteliktedir.
Davacının üzerine düşen ispat yükümlülüğünü yerine getirdiğinin kabulü karşısında ispat yükünün davalıya geçip geçmediği ve başkaca bir araştırmanın yapılıp yapılmadığının ayrıca ele alınması gerekmektedir.
Yargıtay uygulamasında da kabul olunduğu üzere “davalının ticari defterlerinde kayıtlı borç bakımından defterleri kendi aleyhinde delil olacaktır.6100 sayılı HMK m.220, m.222 hükümleri dikkate alındığında hiçbir tacir kendi defterine aleyhe kayıt düşemeyeceğinden faturaların davalı defterinde kayıtlı olması,faturalar içeriğindeki hizmetin davalıya teslim edildiğine karine oluşturur. Bu karinenin aksini,bir başka deyişle faturalar içeriği hizmetin teslim edilmediğini,faturaların usulsüz olduğunu davalı ispatlamalıdır.”(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/19-823E.2019/553K.sayılı ilamı)Nitekim somut olayda da davalının ticari defter ve kayıtlarında gözüken,şeklen kesinleşmiş faturalara konu olan hizmetin alınmadığı ve faturaların gerçek olmadığı esasına dayanan savunma karşısında,davalının aleyhine oluşan bu karinenin aksini ispatlama hak ve imkanının davalıya tanınması usulen gerekir.Mahkememizce Yargıtay 19.HD ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu uygulaması karşısında,bilirkişi raporu ile davacı lehine karine oluşması ve davalının ise cevap dilekçesi sunmayarak davayı inkar etmiş olması olsa da delillerin aksini ispatlamadığı, davalının kendi ticari defter ve kayıtlarına göre davalının cari hesap alacağına esas 226.626,40 TL kısmı oluşturan tüm faturaları kendi defterine kaydettiği, esasen bu duruma ait olmak üzere düzenlenmiş iki adet ödenmemiş haldeki çeklerin ise bu rakama dahil olmadığı, davacı şirketin cari hesaptan kaynaklanan 226.626,40 TL dışında kalan 220.000,00 TL alacak kısmını oluşturan 31/07/2018 tarihi öncesine ait faturalara ilişkin 12/10/2018 tarihli ve 110.000,00 TL bedelli ve yine 16/11/2018 tarihli ve 110.000,00 TL bedelli ödenmeyen ve karşılıksız kalan çeklerin dahi davalı şirket defterlerinde yine ödenmemiş olarak kayıtlı olduğu, bu itibarla toplam olarak davacının davalı kayıtları dahi gözetildiğinde 446.626,40 TL tutarında alacaklı bulunduğu usulen ispatlanmıştır.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da , ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 792). Bu şartlarda sonuç olarak davalı şirket aleyhine oluşan mevcut kayıtlara göre davalının 446.626,40 TL tutarında borçlu gözüktüğü, bu noktada davacı lehine oluşan ispat durumuna aykırı bir halin ise davalı tarafından ispatlanamadığı açıkça anlaşılmıştır.
Bir kimsenin, davranışlarında tutarlılık bulundurmasını gerektiren bir prensip yoktur. Fakat bir hukuki ilişkide bir kimse davranışı ile karşı tarafta esaslı bir güven uyandırdıktan sonra, artık bu davranışına aykırı tutum takınamaz. (Venire contra factum proprium) -(Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman, Medeni Hukuk Dersleri, Sayfa. 173, İstanbul, 1975).Bu nedenle davalının kendi kayıtlarına göre dahi davacıya 446.626,40 TL tutarında borçlu gözükmesi karşısında, bu aşamadan sonra davacının bu miktarlar yönünden borçlu olmadığı yönündeki inkarı bir anlamda hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir. Oysaki 4721 sayılı TMK ile belirtilen yeniliklerden birisi hakkın kötüye kullanılmasının sadece kanun tarafından değil hukuk düzeni tarafından himaye edilemeyeceği konusundadır.O halde kanun koyucunun yapmış olduğu bu değişikliğin de dikkate alınması gerekir ki bu durum dahi davalı aleyhine açık bir delil niteliğindedir.
Öte yandan davacı tarafından açılmış olan kayıt ve kabul davasında iflas tarihi öncesi davacı lehine temerrüt faizi işletilebilmesi için kural olarak ve BK m.117/f.1 hükmü uyarınca alacaklının ihtarda bulunması gerekir. Somut olayda alacaklı tarafından düzenlenmiş bir ihtar yazısı ve davalı borçluya tebliğ olunması durumu söz konusu değildir.Bununla birlikte BK m.117/f.2 uyarınca ise borcun ifa edileceği gün taraflarca birlikte belirlenmiş veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlenmiş ise bugünün geçmesi ile temerrüt gerçekleşmiş olacak ise de bu yönde de davalı aleyhine sonuç doğurabilecek bir düzenleme bulunmamaktadır.
Dava kayıt kabul davası olmakla iflas tarihi itibariyle araştırma yapılmış olup iflas tarihi sonrası itibariyle talep olunan miktar yönünden ise taraflar tacir olmakla bu yönden dahi inceleme yukarıda açıklandığı üzere ayrıntılı olarak yapılmış ise de iflas tarihi sonrası açıklanan 15.548,16 TL alacak miktarıyla ilgili davalı aleyhine sonuç doğurabilecek herhangi bir kaydın mevcut olmadığı, bu noktada davalı aleyhine bu miktar yönünden somutlaştırılmış bir delilin de mevcut bulunmadığı, yine bu faturaların müflis şirket tarafından benimsendiğine dair herhangi bir başkaca bir kaydın mevcut olmadığı, bilirkişinin bu yöne ilişkin tespitlerine itibar etmeye engel gerekçeli olarak hazırlamış bir itirazın da davacı vekili tarafından esasen sunulmadığı, zaten iflas tarihi sonrası iflas masasının bilgisi halinde faturaya konu alacağın dayanağına ilişkin herhangi bir alınmış bir kararın da mevcut olmaması karşısında davalı aleyhine ve davacı lehine bu miktar yönünden alacak hakkının doğumunun usulen mümkün bulunmadığı mahkememizce takdir olunmuştur. Esasen 2004 sayılı İİK m.191 hükmü emredici nitelikte olup bu hüküm çerçevesinde iflas açıldıktan sonra müflis olan şirketin masa mevcudunun azalmasına yol açabilecek şekilde işlem yapması, müflis şirket aleyhine borç doğması ve en önemlisi somut olayda olduğu üzere davacının iflas tarihi sonrası yaptığını iddia ettiği tasarruf işlemi ile davacı lehine olmak üzere 15.549,96 TL alacak miktarı kadar alacağının doğduğuna yönelik işlem ve beyanlar geçersiz olarak dahi kabul edilmiştir. Zaten iflas tarihi sonrası iflas idaresi, müflisin yerine geçecek olmakla iflas idaresi tarafından bu noktada herhangi bir karar alınmayacağı sürece iddia edilen bu miktar nedeniyle müflis şirket aleyhine sonuç doğabilmesi mümkün değildir. Nitekim iflas tarihi sonrası bu yönde iflas idaresi tarafından bir karar alındığı iddia edilmediği gibi bu yönde somutlaştırılmış delil bulunmadığı, nitekim bilirkişi raporunda da bu durumun irdelendiği sabittir. Bu yöne ilişkin talebin ise reddi gerekmiştir.
Dava dilekçesi içeriği dikkate alındığında 6100 sayılı HMK m.111 hükmü uyarınca dava terditli olarak açılmıştır. HMK m.111 hükmünden anlaşılacağı üzere davadaki asli talep hakkında tümden ve esastan ret kararı verilmemiştir. Bu nedenle fer’i talep hakkında herhangi bir kararın verilmesine yer olmadığına dair karar oluşturulmuştur.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının asli talebine konu olan 462.174,56 TL alacağın 446.626,40 TL kısmının kabulü ile … 3. İflas Müdürlüğünün … İflas sayılı dosyasına 446.626,40 TL alacağın davacı alacağı olarak masaya kayıt ve kabulüne, davacının asli talebindeki fazlaya ilişkin talebinin reddine, davacının terditli davasına konu asli talep hakkında verilen karar içeriği nedeniyle, davacının terditli davasındaki fer’i talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının asli talebine konu olan 462.174,56 TL alacağın 446.626,40 TL kısmının kabulü ile … 3. İflas Müdürlüğünün … İflas sayılı dosyasına 446.626,40 TL alacağın davacı alacağı olarak masaya kayıt ve kabulüne,
2-Davacının asli talebindeki fazlaya ilişkin talebinin reddine,
3-Davacının terditli davasına konu asli talep hakkında verilen karar içeriği nedeniyle, davacının terditli davasındaki fer’i talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
4-492 sayılı Harçlar Kanunu hükümlerine göre alınması gereken 59,30 TL harçtan peşin alınan 54,40 TL harcın mahsup edilerek bakiye 4,90TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
5-Davacı tarafından yatırılan 54,40TL peşin harcı 54,40 TL başvuru harcı toplamı olan 108,80 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 96,25 TL tebligat ile 1.500,00TL bilirkişi ücreti ile birlikte toplamı ‭1.596,25‬ TL yargılama giderinden davanın kabul nispetine göre (%96,63) 1.542,45 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan miktarın davacı üzerinde bırakılmasına,
7-Davanın kısmen kabulü nedeniyle davacı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince 4.080,00 TL maktu ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Davanın kısmen reddi nedeniyle davalı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
9-Artan avansın karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren on günlük süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere davacı vekilinin huzurunda davalı vekilinin yokluğunda ve oy birliği ile karar verildi.29/04/2021

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …