Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/203 E. 2021/15 K. 13.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/203 Esas
KARAR NO : 2021/15

DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 27/02/2017
KARAR TARİHİ : 13/01/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirketin bir iştiraki olan … alan adlı online alışveriş platformunda mağaza pozisyonunda … olarak çalıştığını, bu çalışmalar devam ederken 18/11/2016 tarihinde mağazanın satış işlemlerini davalı tarafından tek taraflı olarak kapatıldığını, müvekkiline ait mağazanın üyeliğinin hukuka uygun bir sebep gösterilmeksizin kaldırıldığını, bu işlemlerin ardından satışını yaptıkları ürünlerin karşılığı davalı şirketçe müvekkiline ödenmediği gibi haksız ve hukuksuz bir şekilde ürünlere el konulduğunu, müvekkilinin ticaretinin sonucu olan paralar ile maddi manevi tazminat haklarının saklı kalması kaydı ile haksız şekilde üzerinde hapis hakkı uygulanan şimdilik 10.000,00 TL alacaklarının ihtarnamenin gönderildiği tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Cevap: Davalıya dava dilekçesi ve ekleri usulüne uygun olarak tebliğ edilmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirkete ait olan …’da her yıl 11 Kasım tarihinde kupon kampanyası düzenlendiğini, düzenlenen kupon kampanyasının koşulları internet sitesinden duyurulduğu gibi kupon alan üyelere de üyelikleri üzerinden mail yoluyla bildirildiğini, davacının … kampanyası kullanım koşullarına ilişkin dava dilekçesinde yer alan beyanları gerçeği yansıtmadığını, davacı … kampanya koşullarını ihlal ettiğini, davacı birden fazla üyelik açmak suretiyle kupon kullanımı gerçekleştirdiğini ve alıcı gibi kendi mağazasından alışveriş yaptığını ikrar ettiğini, müvekkili şirketin iç işleyişine ve online operasyonlarına zarar veren eylemlerden kaçınmayı taahhüt eden satıcı şüpheli işlemlere ilişkin kargo bilgilerini sunmamakta ısrar ettiğini, müvekkili şirket davacı ile akdetmiş olduğu sözleşmeye dayalı olarak davacının mağazasını askıya aldığını, ileri sürerek davacı tarafından haksız olarak ikame edilen işbu davanın reddini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
… A.Ş. ile İş Ortaklığı ve İlan Sözleşmesi, 09/01/2017 ve 27/01/2017 tarihli karşılıklı gönderilen ihtarnameler, davacı tarafça sunulan tüm satışların ayrıntısını gösterir liste, 156 adet sipariş kayıtları ve kargo teslim tutanağı, davalı tarafından davacıya gönderilen 15/03/2017 tarihli mail kaydı celp edilmiş, incelenmiştir.
Mali Müşavir Öğretim Görevlisi … ve Bilgisayar Mühendisi Dr. …’dan oluşan bilirkişi heyeti tarafından dosyaya sunulan 15/05/2018 tarihli raporda özetle ve sonuç olarak; “…davalının defterlerinde davacının dava tarihi itibariyle alacağının 38.167,84-TL olduğu, yapılan teknik incelemeler sonucunda davacıya verilen siparişlerden bir bölümünün bilgi işlem sistemindeki boşluklardan yararlanılarak teknik olarak haksız işlemler olduğu, dosya içeriğinde online işlemlerin log kayıtları olmadığı için net bir hesaplama yapılamadığı…” yönünde mütalaa edilmiştir.
Davacı vekili, 06/06/2018 tarihli ıslah dilekçesi ile talep artırımında bulunarak dava değerini 38.167,84 TL’ ye yükseltmiş, ıslah harcını yatırmıştır. Islah dilekçesinin bir sureti davalı tarafa usulüne uygun olarak tebliğ edilmiştir.
Dava, taraflar arasında akdedilen sözleşme kapsamında davalıya gönderilen ürün bedellerinin tespiti ve tahsili istemine ilişkindir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2016/13485 E 2018/4815 K sayılı emsal ilamı “
Dava, taraflar arasındaki ticari kredi sözleşmelerine istinaden alınan masrafların iadesi istemine ilişkin belirsiz alacak davası olup, mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesi belirsiz alacak ve tespit davasını düzenlemektedir. Anılan madde, “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” hükmünü içermektedir.
Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna yada objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.
Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı yada bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir. 6100 sayılı HMK’nın 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneği bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)” belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.
Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Belirsiz alacak davası, bu davaya ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak belirlenmesi gerekir. Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde (Örn: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md 50, 51,56), hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir. 6100 sayılı HMK ile birlikte, belirsiz alacak davası açma imkanı tanınmak suretiyle belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı da sınırlandırılmıştır. Zaman zaman, 6100 sayılı HMK ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür. Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanunun 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü belirsiz alacak davası, zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir.
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır. Bunun yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacaktır. Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı kanunun dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 119/2. maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmelidir. Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacı taraf, dava dilekçesinde, davalı bankadan kullandığı kredilere istinaden kendisinden haksız olarak masraflar alındığını, bu masrafların iadesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı bankanın almış olduğu masrafların hesap özetleri ile belirlenebilir nitelikte olduğu açıktır. Bu durumda uyuşmazlık belirlenebilir nitelikte bulunmaktadır. Mahkemece, davanın belirsiz alacak davası şeklinde görülemeyeceği anlaşılarak, davacıya dava konusu ettiği toplam alacak miktarını belirlemesi için kesin süre verilmesine ilişkin ara karardan dönülerek, dava belirsiz alacak davası biçiminde görülerek karara bağlanmıştır. Bu itibarla, mahkemece, davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olmadığı kabul edilerek hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulmasına karar verilmiştir. ” şeklinde olup somut olayda, davalıya ürün göndererek alacaklı olduğunu iddia eden davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesi halinde ,satış için gönderilen ürünlerin ve bedellerinin nelerden ibaret olduğunun tespiti dava tarihi itibariyle mümkün olduğundan davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı bulunmadığından davanın usulden reddine dair karar verilmiştir.
İşbu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 13/02/2020 tarih ve 2019/1798 Esas, 2020/405 Karar sayılı ilamında:
“…Somut olayda; davacı dava dilekçesinde, alacağının belirleyebilmiş olduğu bir kısmını dava etmiş, bilirkişi raporu sonucunda ise davasını ıslah etmiştir. Davacı, dava dilekçesinde açıkça davasının belirsiz alacak davası olduğunu iddia etmediği gibi, davasını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile açmıştır. Bu anlamda; davanın belirsiz alacak davası değil, kısmi dava olduğunun kabulü gerekirken, mahkemece somut olaya uygun düşmeyen Yargıtay kararı emsal alınarak davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldğı ve hukuki yarara dair dava şartının bulunmadığı gerekçesi ile davanın usulden ret kararı isabetli görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle; davacının davasını 6100 sayılı HMK’nın 109.maddesinde düzenlenen şekilde kısmi dava olarak açtığı kabul edilerek işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığı ve böyle bir dava açmakta davacının hukuki yararı olmadığı gerekçesi ile davanın usulden ret kararı doğru bulunmadığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin kabulüne…” karar verilmiştir. Dosya mahkememizin yukarıda belirtilen esas sırasına kaydedilmekle, işin esası hakkında bir karar verilmek üzere yargılamaya devam olunmuştur.
Dava, tacirler arası hizmet alım sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir.
Yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde; davalı … A.Ş. “…” adlı online alışveriş platformunun yer sağlayıcısıdır. Davacı … “…” isimli firmasıyla bahsi geçen sitede mağazası bulunmaktadır. Taraflar arasındaki ticari ilişki, online ortamda alışveriş yapılması ve müşterilen site üzerinden kolaylıkla ve rahatlıkla alışveriş imkanına sahip olarak daha geniş bir kitleye ürün satışı gerçekleştirmektir. Bu bağlamda, davalının online yer sağlayıcı olarak davacı gibi mağazası bulunan kişilere ürünlerini pazarlayabilmesi ve satabilmesi için sanal bir pazar yeri oluşturulmakta, platformda yer alan mağaza sahipleri müşterilere ürün satarak ticari faaliyetini gerçekleştirmektedir. Alışveriş, online pazar yeri olan “…” adlı internet site üzerinden gerçekleşip, müşteriler ödemeleri sanal olarak davalı şirketin hesaplarına göndermekte, mağazandan satılan ürünler alıcılara ulaştığında ve alışveriş onaylandığında; alıcı / tüketiciler tarafından davalının sanal hesaplarına yapılan ödemeler davalı şirket tarafından komisyon tutarı düşüldükten sonra mağaza sahipleri olan satıcıların hesaplarına ödenmektedir. Başka bir deyişle, bu durum günlük hayattaki pazar yeri hizmetin sanal ortama taşınmasıdır.
Hemen belirtmek gerekir ki, alışverişin yaygınlaşması, daha fazla insan tarafından sanal ortamdan alışveriş yapılmasının desteklenmesi, bu kapsamda geniş kitlelere ulaşılarak online pazar yerinin pazar payının artırılması için davalı şirket tarafından belirli bazı dönemlerde indirim kuponları dağıtılmaktadır. Bu kuponların bir kısmı ücretsiz ve yapılan alışveriş sırasında tüketicilere dağıtılırken bir kısmı üyelik oluşturularak ya bedel karşılığında elde edilmektedir. Ancak her halükarda, indirim kuponunun dağıtılması ve bu kuponların kullanımı davalı şirket tarafından bir takım kurallar dahilinde müşterilere sunulmakta, ayrıca kupon kullanımı hakkında üyelerin hesaplarına mail ortamında bilgilendirme yapılmaktadır. Buraya değin anlatılan hususlar taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir.
Uyuşmazlık, online pazar yerinde (…) mağaza sahibi olan davacının kendi şahsi kullanımı için temin ettiği kuponları davalı şirketi zarara uğratmak için kullanıp kullanmadığı, kupon kullanımının taraflar arasındaki iş ortaklığı sözleşmesine aykırı olup olmadığı, kupon kullanımının şirketi zarara uğratmak amacıyla yapılmadığı tespit edilirse davacının talep edebileceği alacağın tutarı noktalarında toplanmaktadır.
Dava dosyasına sunulan mail yazışmaları, davacının mağazasından ütün satın alan kişilerin mail hesapları, kimlikleri ve hangi ürünleri satın aldıkları ve tarihleri ile sayılarına ilişkin sanal ID tespitleri, davacı tarafından sunulan sipariş kayıtları incelendiğinde, davacının “Mikromer Bilgisayar” isimli mağazasından sipariş veren kişilerin aynı kişiler oldukları, farklı mail adresleri üzerinden yapılan siparişlerinin alıcılarının da aynı kişiler oldukları, bu kişilerin alışveriş geçmişleri incelendiğinde davcının mağazası dışında başkaca bir firmadan kuponlar kullanılarak alıveriş yapmadıkları tespit edilmiştir. Bununla birlikte, verilen tüm siparişlerin kargo takip numaralarının da aynı olduğu. bu üyelikler detaylıca incelendiğinde, davacının yakın arkadaşları ve akrabaları ile aynı kişiler tarafından farklı hesaplar açılarak sisteme üye olunması sonrasında işlem yapıldığı anlaşılmıştır. Başka bir anlatımla, davacı birden fazla hesap açarak hesaplara kupon yüklemesi yapmış ve kendi mağazasından alışveriş yaparak bu kuponları ya kendisi kullanmış ya da yakın arkadaş ve akrabalarına aynı yöntemle kullandırma yoluna girmiştir. Esasen bu durum davacı tarafından ikrar edilmektedir, ancak davacı sistemde bu şekilde kupon kullanımını yasaklayan bir durumun olmadığını, ürün satışı gerçekleştiği için davalı şirketin ödeme yapması gerektiğini dile getirmektedir. Aslında, indirim kuponlarının davacının mağazasından ürün satın alınarak kullanılmasında sözleşmede teknik olarak bir engel yoktur. Ne var ki, yukarıda değinildiği üzere, davalı şirketin mağaza sahibi olan davacı satıcıya ürünlerin bedelini ödenmesi için bu ürünlerin gerçekten alıcılar tarafından satın alındığını ve ürünlerin alıcıya teslim edildiği, kısaca alışverişin tamamlandığını davacı satıcının ispat etmesi gerekir. Bu işlemlerin davalı şirket tarafından yukarıda sayılan nedenlerle şüpheli görüldüğü, davacının mağazasının hesaplarına bloke konulduğu, ürünlerin alıcılara teslim edildiğini gösteren kargo kayıtlarının sunulması birlikte blokenin sonlandırılacağı ve ödemenin yapılacağı davalı şirket tarafından hem dava öncesinde keşide edilen ihtarnamelerle hem de yargılama sırasında açıkça bildirilmesine rağmen, davacı kendi mağazasından satılan bu ürünlerin kupon kullanan alıcılara teslim edildiğini ispatlayamamıştır, yasal tüm imkan ve süre verilmesine rağmen kupon kapsamında satın alınan ürünlerin alıcılara teslim edildiğine yönelik kargo teslim evrakları ibraz edilmemiştir. O halde, davacı kupon kapsamında sattığı ürünleri alıcılara teslim ettiğini, alışverişin tamamlanıp onaylandığını ispat etmeden, davalı şirketten ürünlerini bedelini isteyemeyeceği izahtan varestedir. Aynı kişiler tarafından bedelsiz ya da indirimli kupon kullanılarak yapılan alışverişlerde, satın alınan ürünler alıcılara gerçekte teslim edilmediği için ortada şeklen yapılan bir satış olmakla birlikte, gerçekten yapılan bir satış söz konusu değildir. Bu durum muvazaalı bir işlemin varlığına delalet ettiği gibi davacının hak kazanmadığı ürün bedellerinin sistemin açıklarının kullanılarak elde edilmesi sonucuna yol açmaktadır ki, hukuk düzeni tarafından bu işlem himaye görmeyecektir.
Dosyaya delil olarak ibraz edilen kuponların kullanımına yönelik kampanya koşullarında, “kampanya kapsamında bir kullanıcı hesabı ile sadece bir kupon yüklemesi yapılabilir” ve “aynı üyenin birden fazla hesap açtığı tespit edildiğinde diğer hesaplarıyla yaptığı alışverişlerde hak kazansa bile kupon yüklemesi yapılmayacaktır” denilmiştir. Davacının kampanya koşullarına aykırı hareket ettiği, birden fazla hesap açtığı, kupon yüklemesi yaptığı, yakınları tarafından aynı organize şekilde hareket edildiği ve alışverişte bulunulduğu sabit olmakla, kampanya koşullarının da sözleşme ilişkisine aykırı olarak dolanıldığı ve sistemin açıklarının kullanıldığı belirlenmiştir.
Öte yandan, davacı ve davalı şirket arasındaki iş ortaklığı sözleşmesinin 4.22.maddesinde davacının sistemin işleyişine ve online operasyonlara zarar veren eylemlerden kaçınmayı kabul ve taahhüt ettiği halde, sistemin açıkları kullanılarak ve sözleşmenin dolanılması suretiyle işlemler yapıldığı sabittir. Bu hususta şüpheleri kaldıracak kargo teslim evrakları ısrarla davacı tarafından sunulmamaktadır. Keza, alıcıların bu ürünleri teslim alarak satış işleminin gerçek olduğu ispatlanabileceği halde, davacı mağazasının askıya alınması ve bedellerin kendisine ödenmesine yönelik bu imkanı tüm uyarı ve ihtarlara rağmen yerine getirmemektedir. Açıklanan nedenlerle, davacı kuponlar sayesinde sanal ortamda şeklen geçerli bir satış işlemi gerçekleştirmiş gibi görünmüş, faturalar kesmiş, sipariş formları oluşturmuş, ancak satın alınan ürünleri alıcılara teslim etmeyerek yani gerçekten bir satış işlemi yapmayarak haksız kazanç elde etmeye çalıştığından davada haksız olduğu, satmadığı ürünlerin bedelini sistemin açıklarını kullanarak ve sözleşmenin dolanılması suretiyle davalı şirketten isteyemeyeceği için açılan davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Ayrıntısı ve Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere):
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından, başlangıçta peşin alınan 170,78 TL ve 481,04 TL ıslah harcının toplamı 651,82 TL’den mahsubu ile fazladan alınan 592,52-TL harcın talep ve istek halinde davacıya veya vekiline İADESİNE,
3-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı yargılama sırasında kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden, reddedilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürülükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/1. maddesi uyarınca 5.725,18 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği halde, önceki kararın yalnızca davacı tarafından istinaf edilmesi, bu nedenle vekalet ücreti yönünden davacı lehine usuli kazanılmış hakkın doğması nedeniyle 2.180,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
5-HMK’ nın 333.maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde resen ilgili tarafa veya vekiline İADESİNE,
Dair, davalı vekilinin yüzüne karşı, davacı vekilinin yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.13/01/2021

Katip
¸e-imzalıdır

Hakim
¸e-imzalıdır