Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/176 E. 2020/381 K. 01.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/176
KARAR NO : 2020/381

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 08/02/2011
KARAR TARİHİ : 01/10/2020

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının müvekkili banka ile devren birleşen … Bankası T.AŞ müşterisi olduğunu, … nolu mevduat hesabından 20.02.2001 ile 14.03.2001 tarihleri arasında O/N işlemleri yaptığını ve fahiş oranlarda faiz geliri aldığını, … Bankasının, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun 15.03.2001 tarih ve 198 sayılı kararı ile yönetim ve denetiminin …’na devredilmesine karar verildiğini, bu devir işleminden sonra yapılan incelemeler sonucunda dava konusu işlemin saptandığını, bankanın eski yöneticilerinin yapmış oldukları bu işlemlerin yasalara, kamu vicdanına ve ahlâka aykırı olması nedeniyle İMKB ortalama faizleri esas alınarak bu oranlar üzerinden müşterilere faiz ödemeleri yapıldığını, bunun üzerinde gabin teşkil eden ve Borçlar Kanununun 20 .maddesi anlamında geçersiz olan fahiş kısımların kısmi butlanla malul olduğu düşüncesiyle İMKB ortalaması ile müşterilere verilen faizler arasındaki fahiş farkların ödenmediğini, ancak davacı hesabındaki faiz uygulaması yönünden yapılan hesaplamaya göre aradaki farkın 2.116.272,36.TL olmasına rağmen davalının hesabında bulunan bakiye 164.341.09.TL’nin kesilebildiğini, kalan 1.951.931,26.TL ‘nin davalıya ödenmiş olması nedeniyle kesilmediğini, davalıdan kesilmiş olan 164.341,09.TL için davalı tarafından … 3.İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyasında icra takibi yapıldığını, takibe itiraz etmeleri üzerine … 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin… esas sayılı dosyasındaki itirazın iptali davasının ve buna karşılık açılan menfi tespit davasının görüldüğünü, yapılan yargılama sonucunda mahkemenin verdiği kararın Yargıtay 19. Hukuk Dairesince bozularak dosyanın … Esas numarasını aldığını, yargılama sonucunda … tarafından açılan asıl davanın reddedildiğini, karşı davanın ise kısmen kabulü ile 164.341.09.TL borçlu olmadığının tespitine, 1.951.931,26.TL tutarındaki istirdat isteminin ise süresinde olmadığından reddine karar verildiğini, ancak bu kararın menfi tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle reddi gerektiği belirtilerek bozulduğunu, mahkemece 2008/778 Esas sayılı dosyada devam edilen yargılama sonucunda bu yönde karar verildiğini, davalıya verilmiş bulunan fahiş orandaki faiz nedeniyle müvekkili bankanın halen devam eden 1.951.931,26.TL’yi geri alım hakkı bulunduğunu öne sürerek banka alacağının 16.03.2001 tarihinden itibaren işletilecek avans faizi ve diğer yasal ferileri ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle davanın hak düşürücü sürelerin geçmiş bulunması ve zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, bankanın ödediği faiz bakımından gabin iddiasının kabul edilmesinin hukuken mümkün olmadığını, kaldı ki gabin iddiasına dayalı davanın, akdin kurulması tarihinden itibaren bir yıl içerisinde açılması gerektiğini, bu sürenin hak düşürücü süre olduğunu, bankanın ödenen kısmı ile ilgili olarak sözleşmeye uyum ve bağlılık iradesini açıkça ortaya koymuş olduğunu, bu iradenin açıklanmasından sonra huzurdaki davanın dinlenmesinin mümkün olmadığını, Borçlar Kanununun 66.maddesinde öngörülen sebepsiz zenginleşme durumundan da söz edilemeyeceğini, kaldı ki sebepsiz zenginleşmeye dayalı zamanaşımı süresinin de geçmiş olduğunu, ifa edilen faiz tutan bakımından huzurdaki davanın reddi gerektiğini, esasen önceki yargılama aşamasında verilen kararlar ile de sabit olduğunu, Yargıtay bozma gerekçesinde 1.951.931,26.TL için eda davası açılacak yerde menfi tespit davası açılamayacağından, hukuki yarar bulunmadığından davanın reddi gerektiğini belirttiğini ancak istirdat davası bakımından zamanaşımı süresinin fazlasıyla geçmiş olduğunu, ifa edilen kısmın geri istenmesinin Medeni Kanununun 2.maddesine de aykırı olduğunu, zira bankanın bu talebinin hakkın kötüye kullanılması niteliği taşıdığını, aynı tarihlerde başka bankaların da yüksek faiz verdiğini, bankanın durumu ile ilgili ve gabine yönelik iddiaların gerçeği yansıtmadığını savunarak davanın reddini savunmuştur.
Dava davacı banka ile devren birleşen … T.A.Ş şubesindeki davalı hesabından 20/02/2001-14/03/2001 tarihleri arasındaki gecelik faiz işlemleri nedeniyle banka yönünden gabin teşkil edecek şekilde ve Borçlar Kanun’un 20.maddesine aykırı olarak fazla ödendiği öne sürülen faiz tutarının istirdadı istemine ilişkindir.
Bu çerçevede mahkememizin 2011/78 E. 2012/283 K. sayılı ve 03/01/2013 tarihli ilamında “
… 6.Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasında, taraflar arasında aynı faizle ilgili tartışma kısmen kesin hükme bağlanmıştır. Bu dosyada …’nun alacakla ilgili iddiaları tartışılmıştır. Kesinleşen mahkeme kararına göre özetle, dosyada ve başka dosyalarda benzer konu ile ilgili alınan çok sayıdaki raporlara göre o tarih itibariyle bankanın mali yapısının bozulmuş olduğunun tespit edildiği , bankanın ödeme aczi içine düştüğü, sözkonusu dönmede bankanın birikmiş zararının 1.953.170,00.TL ‘sine ulaştığı , bu şartlarda bu kadar yüksek oranda faiz anlaşması yapılması sonucunda davacının aşırı derecede menfaat sağlamış olduğunu, bu durumun BK.nun 20.maddesi hükmüne ve Türk Medeni Kanununun 2.maddesindeki objektif dürüstlük kuralına uygun bulunmadığı belirtilmiştir. Sonuç olarak itirazın iptali davasına konu 164.341,09.TL ile ilgili davanın reddine karar verilmiştir.
Aynı dosyada davacının karşı davası mevcut olup, 164.341,09.TL ‘lik kısım yönünden menfi tespit davası açılmasında hukuki yarar görülmediğinden reddedilmiştir. Zira karşı davacı zaten itirazın iptali davasında tüm savunmalarını yapabilecek durumdadır. Karşı davada , 164.341,09.TL ‘yi aşan miktar yönünden ise , karşı davacının eda davası açabilecek iken menfi tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Görüldüğü üzere bu dosyada , daha sonra mahkememize açılan iş bu davada talep edilen bakiye 1.951.931,26.TL yönünden kesinleşmiş herhangi bir hüküm mevcut değildir. Ancak bankanın o tarihte müzayaka halinde olduğu, bu nedenle yüksek faizle ilgili anlaşma yapıldığı, fahiş orandaki faizin İMKB ortalamalarına göre ödenmesinin haklı olduğu, dolayısıyla bankanın bunun dışındaki fazla ödemeyi geri isteyebileceği yönündeki tespitler bakımından ise önceki dava dosyası kesin delil teşkil etmektedir.
Mahkememizin 28.12.2011 tarihli ara kararında , o dönemde bankanın müzayaka halinde olduğuna dair kesinleşmiş hüküm bulunduğuna göre , bu konuya ve diğer hukuki tartışmalara girilmeden davalı parasına uyuşmazlık döneminde bankanın uyguladığı gecelik faiz oranları ile İMKB gecelik faiz oranları ortalaması ve diğer mali durumu güçlü bankaların uyguladığı gecelik faiz oranları ortalaması karşılaştırılarak , bankanın daha önce kestiği ve kesin hükme bağlanan 164.341,09.TL dışında varsa ortalamaların üzerinde fazladan ödendiği öne sürülen faiz miktarı ve ödeme tarihi yönünden denetime elverişli hesaplamaları içerir şekilde 08.10.2012 tarihli bilirkişi kurulu raporu alınmıştır.
Alınan bilirkişi kurulu raporunda ara kararına uygun ve denetime elverişli hesaplamalar yapılmış olup, İMKB ortalamalarına göre fazladan ödenen kısmın 2.116.272,36.TL olduğu, bundan daha önce kesin hükme bağlanan l64.341,09.TL düşüldüğünde davacı bankanın 1.951.931,27.TL ‘nin iadesini talep edebileceği , davalıya ödenmiş bulunan fazla miktardaki faiz tutarının sebepsiz zenginleşme teşkil ettiği, sebepsiz zenginleşmenin başladığı l6.03.2001 tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmakla, aşağıdaki hüküm kurulmuştur”.
gerekçesi ile davanın kabulüne dair karar verilmiş ise de mahkememizce verilen ilamın davalı vekili tarafından temyiz olunması üzerine Yargıtay 11. HD 2013/5163 E. 2014/12206 K sayılı 26/06/2014 tarihli ilamında;
“Davalı savunmasında, gabin iddiasına dayalı davanın , akdin kurulması tarihinden itibaren bir yıl içerisinde açılması gerektiğini, bu sürenin hak düşürücü süre olduğunu, bankanın ödenen kısım ile ilgili olarak sözleşmeye uyum ve bağlılık iradesini açıkça ortaya koymuş olduğunu, bu iradenin açıklanmasından sonra huzurdaki davanın dinlenmesinin mümkün olmadığını savunarak davanın öncelikle hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmesini talep etmiş, mahkemece 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 141.maddesi gereğince, fon alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğundan davalının zamanaşımına ilişkin itirazının reddine karar verilerek işin esası hakkında karar verilmiştir. 5411 sayılı Kanun’un 132. maddesine göre Fon tarafından devralınmış alacaklar Fon alacağı haline gelir. 5411 sayılı Kanun’un 141. maddesinde bu kanundan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin yirmi yıl olacağı düzenlenmiş olup, aynı kanunun geçici 16.maddesinde ise “Bu Kanun ile Fon alacağının tahsili bakımından yarar görülerek zamanaşımı ve diğer konularda Fon lehine getirilen hükümler makable şamildir” hükmü mevcuttur. Buna göre dava konusu alacak 5411 sayılı kanunun 132.maddesi uyarınca fona devredilmediğinden fon alacağı olarak nitelendirilemez ve dolayısıyla da aynı yasanın 141.maddesi hükmü uyarınca 20 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması da mümkün değildir. Bu itibarla mahkemece tarafların iddia ve savunmaları buna göre değerlendirilerek sonucuna göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş kararın davalı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir”
şeklinde açıklamış olduğu bozma ilamı sonucunda mahkememiz ilamı bozulmuş, adı geçen bozma ilamına yönelik davacı vekilinin karar düzeltme talebi ise red edilmiş, bu suretle bozma ilamı usul hukuku anlamında taraflar lehine ve aleyhine kazanılmış hak doğurmuştur.
Açıklanan bozma ilamına mahkememizce uyulmasından sonra mahkememizce yeniden yapılan yargılama sonucunda ise bu defa yeniden hüküm oluşturulmuştur.
Mahkememizin 2015/535 E. 2015/685 K. Sayılı ve 03/12/2015 tarihli ilamında;
Toplanan deliller ve uyulan bozma kararı kapsamına göre;
“Davada, davacı banka ile devren birleşen … Bankası T.A.Ş şubesindeki davalı hesabından 14.03.2001- 20.02.2001 tarihleri arasındaki gecelik faiz işlemleri nedeniyle banka yönünden gabin teşkil ettiği iddiasıyla Borçlar Kanununun 20.maddesine aykırı olarak fazla ödenen faiz tutarının istirdadı istenmiş olup, 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 141.maddesi gereğince fon alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresi 20 yıl ise de dava konusu alacak, 5411 sayılı Kanunun 132.maddesi uyarınca fona devredilmediğinden(fon alacağı haline gelmediğinden) aynı yasanın 141.maddesi hükmü uyarınca 20 yıllık zamanaşımı süresinin dava konusu uyuşmazlıkta uygulanmasının mümkün olmadığı, alacağın istenebilir hale geldiği 16.03.2001 tarihinden itibaren bir yıllık zamanaşımı süresinin geçmesinden sonra görülmekte olan davanın açıldığı anlaşıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiştir”.
şeklinde gerekçeyle yeniden karar oluşturulmuştur.
Mahkememizce verilen bu hükme yönelik davacı vekilinin temyiz talebi üzerine Yargıtay 11. HD’nin 2016/3517 E. 2017/6423K. Sayılı ve 22/11/2017 tarihli ilamında ise “Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya göre; 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 141. maddesi gereğince fon alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresi 20 yıl ise de dava konusu alacak, 5411 sayılı Kanunun 132. maddesi uyarınca fona devredilmediğinden aynı Yasa’nın 141. maddesi hükmü uyarınca 20 yıllık zamanaşımı süresinin dava konusu uyuşmazlıkta uygulanmasının mümkün olmadığı, davanın alacağın istenebilir hale geldiği 16.03.2001 tarihinden itibaren bir yıllık zamanaşımı süresinin geçmesinden sonra açıldığı gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve 818 sayılı BK’nin 21. maddesinde öngörülen bir yıllık sürenin hakdüşürücü süre olmasına göre, davacı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir”.
gerekçesiyle davacı vekilinin tüm temyiz itirazları reddedilerek hüküm onaylanmıştır.
Yargıtay 11. HD’nin adı geçen ilama yönelik davacı vekilinin karar düzeltme talebi sonrası Yargıtay 11. HD 2018/841 E. 2019/6974 K. Sayılı ve 07/11/2019 tarihli ilamında ise ” 1- Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin aşağıda yazılı (2) nolu bent dışında kalan ve HUMK 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisini ihtiva etmeyen sair karar düzeltme isteğinin reddi gerekir.
2- Dava, davacı banka ile devren birleşen … Bankası T.A.Ş Şubesindeki davalı hesabından 14.03.2001-20.02.2001 tarihleri arasındaki gecelik faiz işlemleri nedeniyle banka yönünden gabin teşkil edecek şekilde ve Borçlar Kanununun 20.maddesine aykırı olarak fazla ödendiği öne sürülen faiz tutarının istirdadı istemine ilişkin olup, davalı gabin iddiasına dayalı davanın bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir. Mahkemece, alacağın istenebilir hale geldiği 16.03.2001 tarihinden itibaren bir yıllık zamanaşımı süresinin geçmesinden sonra görülmekte olan davanın açıldığı gerekçesi ile davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Ancak, … 6. Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde görülen … Esas … Karar sayılı 14.09.2001 tarihinde açılan itirazın iptali davasında, davalı-karşı davacı banka tarafından sunulan yanıt dilekçesinde gabinden bahsedildiği gibi, banka tarafından açılan 03.01.2002 tarihli karşı dava da gabin iddiasına dayanmaktadır. Bu durumda, davacı bankanın gabine ilişkin irade beyanını anılan davada ileri sürdüğü, yine uyuşmazlığın taraflar arasında akdedilen mevduat sözleşmesinden kaynaklanmakta olduğu ve geçersiz sözleşmeye dayalı olarak elde edilen kazanımlar sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri istenebilecek ise de, taraflar arasında geçersiz de olsa bir sözleşme olduğundan davanın sözleşme zamanaşımı süresine tabi olacağı da gözetilerek bir değerlendirme yapılması ve hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmadığından davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 22.11.2017 tarih 2016/3517 Esas 2017/6423 Karar sayılı onama ilamının kaldırılarak, hükmün açıklanan gerekçe ile bozulmasına karar vermek gerekmiştir”.
gerekçesiyle bu defa yukarıda anılan 2016/3517 E. 2017/6423 K. sayılı ilamının bozulmasına dair ilamı oluşturulmuş, adı geçen bozma ilamına ise mahkememizce uyulmuştur.
Aşamaları açıklanan yargılama sonucunda davalının süreye yönelik tüm itirazları Yargıtay bozma ilamı ve mahkememizce oluşturulan 01/10/2020 tarihli ara karar içeriği de dikkate alınarak ile red olunmuş olmakla yargılamanın esasıyla ilgili hüküm oluşturulması gerekmektedir.
Bu çerçevede mahkememizce oluşturulan ilk ilamda da açıklanmış üzere … 6. ATM’nin … E. sayılı dosyasında taraflar arasındaki faiz ile ilgili uyuşmazlık kesin hükme bağlanmış ve dosyamız davacısı yönünden de alacakla ilgili gerekli tartışmalar yapılmıştır. Adı geçen aynı dosyada davacının karşı davası dahi mevcuttur. Bu karşı davada 164.341,09 TL kısım yönünden menfi tespit davası hukuki yarar yokluğundan reddedilmiştir. Red nedeni ise karşı davacının açılmış olan itirazın iptali davasında savunmasını yapabilecek bulunmasıdır. Ancak her halükarda bu davaya konu edilen bakiye 1.951.931,26 TL yönünden tartışılmış ve kesinleşmiş bir ilam mevcut değildir. Adı geçen ilam mahkememizce görülen dava açısından kesin hüküm niteliği taşımayacak olmakla birlikte davacı bankanın açıklanan ilişki çerçevesinde gabine maruz kaldığı, bu nedenle yüksek faizle anlaşma yapıldığı, dolasıyla bankanın fazla ödeneğinin geri isteyebileceği yönünde yapılan tespitlerin ise güçlü delil niteliği taşıdığı açıktır. Güçlü delil olarak kabul edilen bu tespitlerin mahkememizce dikkate alınması gerekmektedir. Esasen adı geçen ilamdaki bu yöne dahi gerekçeye itibar etmeye engel bir halin varlığı ispatlanamamıştır. Kaldı ki aynı hukuki ilişkiye ilişkin gabin halinin oluştuğuna dair kesinleşen yargı kararı mevcut olduğu halde aksine bir ispat durumu olmadığı sürece bu kesinleşen yargı kararı içeriğine itibar edilmemesi hukuk güvenliği ilkesini de ihlal edecektir. Mahkemelerin kesinleşen ilamlarının içeriklerinin, aynı uyuşmazlıkla ilgili benzer durumlarda aksine bir durum olmadığı sürece dikkate almaması mahkemelere duyulan güveni sarsıcı sonuçlara dahi yol açacaktır.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64). Bu şartlarda sonuç olarak davacı şirketin gabine yönelik iddiasının bu çerçevede sübut bulunulmuş ve mahkememizde bu yönde vicdani kanaat oluşmuştur.
Mahkememizce uyuşmazlığın esasına yönelik yapılan araştırmalarda ve 08/10/2012 tarihli bilirkişi kurulu raporunda yukarıda açıklanan uyuşmazlık dönemleri itibariyle bankanın uygulamış olduğu gecelik faiz oranları ile İMKB gecelik faiz oranları ortalaması ve diğer mali oranları bankaların uyguladığı gecelik faiz oranları tek tek karşılaştırılmıştır. Bu karşılaştırma, sonucunda davacı bankanın daha önce kestiği ve kesin hükme bağlanan 164.341,09 TL dışında, ortalamaların üzerinde fazladan ödendiği öne sürülen faiz miktarı yönünden ödeme tarihi itibariyle yapılan hesaplamalar sonucunda, İMKB ortalamalarına göre fazladan ödenen kısmın 2.116.272,36 TL olduğu saptanmıştır. Yapılan bu hesaplamalara itibar etmeye engel gerekçeli bir itiraz olmadığı mahkememizce kabul edilmiştir. Esasen hazırlanan bilirkişi kurulu raporu uyuşmazlık konularını ele alan gerekçeli, denetime elverişli olmakla hükme esas alınmaya da uygundur.
Ne var ki davacının gerçek zarar miktarının tespiti açısından … 6. ATM’nin … E. sayılı ilamı ile kesin hükme bağlanan 164.341,00 TL tutarın mahkememizce ispatlandığı kabul olunan ve fazladan ödenen 2.116.272,36 TL’den mahsup edilmesi gerekli ve zorunludur. Bu miktar taraflar arasında varlığı geçersiz dahi olsa sözleşmeden doğan bir alacak niteliğindedir. Esasen sebepsiz zenginleşmenin bir türünün de geçersiz sebebe dayalı olarak gerçekleşen sözleşmelerden doğan sebepsiz zenginleşme hali olduğu gerek doktrin gerek Yargıtay uygulamasıyla kabul edilmektedir. Elbette somut olayda görüldüğü üzere sebepsiz zenginleşme ile birlikte sözleşmeden doğan alacak taleplerinde Yargıtay uygulamasının gereği zamanaşımı süresinin sebepsiz zenginleşme değil, sözleşme hükümlerine göre değerlendirilmesi gerekmekte olup, nitekim ve bu çerçevede süreye yönelik tüm itirazlar ret olunmuştur.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının kabulüne, 1.951.931,26.TL ‘nin l6.03.2001 tarihinden itibaren işletilecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının kabulüne, 1.951.931,26-TL ‘nin l6.03.2001 tarihinden itibaren işletilecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu hükümlerine göre hükmedilen değer üzerinden hüküm tarihi itibariyle alınması gereken 133.336,42 TL harcın -Mahkememizin 2011/78 E.-2012/283 K. ve 03/01/2013 tarihli kararı nedeniyle alınması hükmedilen 115.944,72 TL karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydedilmesine dair ara kararın infaz durumuna göre tahsilde tekererür etmemek üzere mahkememizce yeniden hükmedilen bakiye 17.391,67 TL karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına),
3-Davacı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince 98.959,76 TL nispi ücreti vekaletin -tahsilde tekerrür olmamak üzere- davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Bozma öncesi yapılan 1.500,00 TL bilirkişi ücreti, 84,00 TL tebligat gideri ve bozma sonrası yapılan 264,25 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 1.848,25 TL yargılama giderinin -tahsilde tekerrür olmamak üzere- davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Karar kesinleştiğinde ve istek halinde artan avansın yatırana iadesine,
Taraf vekillerinin yüzlerine karşı gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren l5 gün içinde Yargıtay nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı 01/10/2020

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır