Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/16 E. 2022/257 K. 28.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/16 Esas
KARAR NO : 2022/257

DAVA : Tazminat (Ticari Nitelikteki Taşınmaz Kira Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 08/01/2020
KARAR TARİHİ : 28/03/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ticari Nitelikteki Taşınmaz Kira Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı … Ltd. Şti. ile müvekkili arasında 02/10/2017 tarihinde “…” imzalandığını, işbu sözleşme ile davalı … Tic. Ltd. Şti., diğer davalı … ile aralarında mevcut olan 02.02.2016 tarihli “İşletme Sözleşmesi”ndeki yetkiye dayanarak, diğer davalı …’nin “…” içerisinde bulunan ve Sözleşmenin ekindeki krokide belirtilen boş beton zemin müvekkiline teslim ettiğini, üzerinde çatısı ya da çevrili duvarı olmaksızın sadece boş beton zemin olarak teslim edilen sözleşme konusu alan tüm masrafları müvekkili tarafından karşılanarak, epoksi zemin kaplama yaptırıldığını, demir konstrüksiyon ve branda ile kapatılarak, alana elektrik ve su tesisatı çektirildiğini, kafe malzemeleri de satın alınarak “…” ismi ile tam donanımlı kafeterya olarak müvekkili tarafından kullanılmaya ve işletilmeye başlatıldığını, davalı… Ltd. Şti. tarafından haksız ve dayanaksız olarak sözleşmenin tek taraflı feshi ihtarı gönderildiğini, dava konusu sözleşmenin haklı bir sebep olmaksızın üstelik zamansız feshinin müvekkili açısından telafisi mümkün olmayan zararlar doğuracağını, taraflar arasında akdedilen 02.10.2017 tarihli sözleşme gereği müvekkiline sadece boş bir alan verildiğini, tüm masraflar müvekkili tarafından karşılanarak, ciddi bir maliyetle alana epoksi zemin kaplama yaptırıldığını, demir konstrüksiyon ve branda ile kapatılarak, alana elektrik ve su tesisatı çektirildiğini, bu haliyle işletmeye müsait bir alan haline getirildiğini, işletmenin çok kısa bir süre içerisinde üstelik herhangi bir geçerli haklı sebep olmaksızın boşaltılması talebinin, müvekkili tarafından büyük yatırımlar yapılarak açılmış olan ve 1 yıldan fazla süredir işletilmekte olan işletmesinin müvekkilini ciddi zarara uğramasına sebebiyet vereceğini, yapılan ihtarnamelerin ardından, herhangi bir hukuki dayanağı olmaksızın, müvekkiline başka herhangi bir bildirim yapılmadan hatta haber dahi verilmeden davalı şirket tarafından tahliye işlemi yapılarak dava konusu işletmenin boşaltıldığını, fazlaya dair dava ve talep hakkı saklı kalmak kaydıyla, davacının zararının tam ve kesin olarak belirlenmesinin mümkün olduğu anda arttırılmak üzere şimdilik, sözleşmenin haksız feshi sebebiyle davacının uğradığı her türlü menfi ve müspet zararı ile kazanç kaybı için 100,00-TL, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olarak yapılan tahliye sonucu davacının eşyalarının zarar görmesi sebebiyle oluşan maddi zararı için 100,00-TL, kasasında kaybolan 26.950,00-TL olmak üzere toplam 27.150,00-TL’nin, davalı tarafça yapılan haksız yıkım tarihinden itibaren işleyecek olan T.C. Merkez Bankasının uyguladığı en yüksek reeskont avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Cevap: Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; … Üniversitesi ile müvekkili…Ltd. Şti. arasında imzalanan 22.05.2014 tarihli “İşletme Sözleşmesi” ile diğer davalı … Üniversitesinin imtiyaz sahibi olduğu Santral … Kampüsü içerisinde gösterilen taralı alanda sözleşme süresi boyunca kurulacak “…” bünyesinde yelken ve kürek başta olmak üzere tüm su sporları faaliyetlerinde bulunulması, her türlü denizle alakalı faaliyet ve gezi faaliyetleri için bu alanın tahsisi ve bu alanda konteyner kullanmak sureti ile bir kafeterya alanının işletilmesi, yiyecek ve içecek ürünlerinin satışı, otomatların işletilmesi hakları müvekkili şirkete verildiğini, müvekkili Şirket, … Üniversitesi’nden aldığı yetki ile sözleşme ekinde belirlenen taralı alanlardan No: II olarak gösterilen yapı ve bitişiğinde gri renk ile gösterilen açık alanda sözleşme süresi boyunca; yiyecek ve içecek temini, kafeterya işletilmesi, yiyecek ve içecek ürünlerinin satışı, otomatların işletilmesi hususlarında Davacı … ile 02.10.2017 tarihli “Alt İşletme Sözleşmesi”ni imzaladığını, taraflar arasında imzalanan sözleşme kira sözleşmesi değil, “alt işletme” sözleşmesi olduğunu, davacı talepleri kira ilişkisi kaynaklı olmakla, hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, fesih işlemi usule ve taraflar arasındaki sözleşmeye uygun olarak gerçekleştirildiğini, davacı tarafın tahliyenin usulsüz gerçekleştirildiğini, davacıya ait menkullere zarar verildiği yönündeki iddiaların gerçek dışı olduğunu, davacı tarafın mesnetsiz ve kötü niyetli davasının reddini, avukatlık ücreti ile her türlü yargılama harç ve giderinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Cevap: Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili … Üniversitesi yönünden husumet itirazımız bulunduğunu, müvekkili .. Üniversitesi ile …Ltd. Şti. Arasında imzalanan 22.05.2014 tarihli “İşletme Sözleşmesi” ile müvekkil … Üniversitesi, Santral İstanbul Kampüsü içerisinde taralı alanlar olarak gösterilen alanda sözleşme süresi boyunca kurulacak “…” bünyesinde yelken ve kürek başta olmak üzere tüm su sporları faaliyetlerinde bulunmak, her türlü denizle alakalı faaliyet ve gezi faaliyetleri için bu alanın tahsisi ve bu alanda konteyner kullanmak sureti ile bir kafeterya alanının işletilmesi, yiyecek ve içecek ürünlerinin satışı, otomatların işletilmesi hususlarında anlaşıldığını, … Tic. Ltd. Şti. Müvekkil…Üniversitesi’nden 02.02.2016 tarihli İşletme Sözleşmesi ile aldığı yetki ile kendisine tahsis edilen alanlarda sözleşme süresi boyunca; yiyecek ve içecek temini, kafeterya işletilmesi, yiyecek ve içecek ürünlerinin satışı, otomatların işletilmesi hususlarında davacı … ile 02.10.2017 tarihli “Alt İşletme Sözleşmesi”ni imzaladığını, müvekkili Üniversite ile diğer davalı …Şti. İle davacı arasında imzalanan 02.10.2017 tarihli Alt İşletme Sözleşmesinin doğrudan tarafı olmadığını, söz konusu sözleşmenin 4. maddesinde düzenlendiğini, davacının sözleşme süresince yalnızca diğer davalı…A.Ş. İle muhatap olacağı, başka bir otorite yaptırımının bulunmayacağı sözleşmede açıkça düzenlendiğini, davacı tarafından davaya temel teşkil eden sözleşme müvekkili Üniversite ile davacı arasında imzalanmamış olduğundan, davacının müvekkili Üniversite’den herhangi bir talepte bulunmasının hukuki zemininin bulunmadığını, bu yönüyle davanın müvekkili Üniversite yönünden husumet yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, 02.10.2017 tarihli sözleşme kira sözleşmesi değil, “alt işletme” sözleşme olduğunu, davacı talepleri kira ilişkisi kaynaklı olmakla, hukuki dayanaktan yoksundur, müvekkilin tahliyeye yardım ettiği, tahliye esnasında menkullere zarar verildiği iddiaları hakikat hilafında olmakla, davacının talepleri kabul edilebilir olmadığını, davanın husumet yönünden usulden reddini, davacı tarafın mesnetsiz ve kötü niyetli davasının reddini, avukatlık ücreti ile her türlü yargılama harç ve giderinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Dava, tarafların “alt işletme sözleşmesi” olarak nitelendirdikleri sözleşmenin davalılar tarafından haksız fesih yoluyla ihlali nedeniyle menfi ve müspet zarar ile kazanç kaybı taleplerine ilişkindir.
Davacı, davalı … ile davalı …Ltd. Şti. Arasında imzalanan 02.02.2016 tarihli işletme sözleşmesine dayanılarak davalı …Ltd. Şti. Tarafından 02.10.2017 tarihli alt işletme sözleşmesi ile davacıya teslim edilen… Üniversitesi kampüsü içerisinde bulunan boş beton zeminin, davacı tarafından kullanıma hazır hale getirilerek kafeterya olarak işletilmesi sırasında davalı …Ltd. Şti. Tarafından sözleşmenin haksız feshedildiği,işletilen yerin haksız tahliyeye konu edildiği ve tahliye sırasında işletilen yere zarar verildiği iddiasına dayalı olarak -daha sonra artırılmak üzere- talep olunan, sözleşmenin haksız feshi sebebiyle davacının uğradığı iddia olunan her türlü menfi ve müspet zarar ile kazanç kaybı için 100,00 TL, haksız olduğu iddia olunan tahliye sonucu davacının eşyalarının zarar görmesi sonucu oluşan maddi zararı için 100,00 TL ve tahliye sırasında davacının kasasında kaybolan 26.950,00 TL olmak üzere toplam 27.150,00 TL’nin davalılardan tahsili istemiştir.
Dosyanın incelenmesinde davacı iddiasını kira sözleşmesi temeline dayandırdığı davalının aralarındaki ilişkiyi alt işletme sözleşmesi olarak belirlediği görülmekle, hukuki değerlendirmenin ve taraflar arasındaki ilişkiyi vasıflandırma yetkisinin hakime ait olduğu kamu düzeninden olan davanın her aşamasında dikkate alınması gereken görev hususunun resen nazara alınması gerekmekle, mahkememizce 27/04/2021 tarihli duruşma tutanağının 4 numaralı ara kararı ile daha önce dosya kapsamında bilirkişi isimlerinin belirlendiği görülse de 1 nolu ara kararın neticesine göre ve taraflar arasındaki hukuki ilişkinin kamu düzeninden olan görev hususuna yönelik ayrıca ve özel olarak değerlendirilmesi gerektiğinden daha önce verilen 27/04/2021 tarihli duruşma tutanağının 4 numaralı ara kararından rücu edilmesine karar verilerek, HMK m.33 uyarınca öncelikle görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğunun tespit edilmesi, başka bir anlatımla somut olay bakımından mahkememizin görevli olup olmadığının değerlendirilmesi zorunludur.
6102 sayılı TTK’nın 5/1. maddesine göre, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bu hükme göre ticaret mahkemelerinin görev alanı ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleridir. Ticari faaliyetleri ilgilendiren bütün davalar ticari dava değildir. Ticaret mahkemeleri ayrı bir yargı kolu oluşturmayıp, asliye hukuk mahkemelerine göre ihtisas mahkemeleridir.Bu nedenle ticari işlerle ilgili bütün davalar ticaret mahkemelerinin görev alanına sokulmamış, yalnızca uzmanlık gerektiren hususların ticaret mahkemelerince karara bağlanması esası getirilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar,
6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi mutlak ticari dava niteliğinde olmadığı açıkça anlaşılmakla ve tarafların “alt işletme sözleşmesi” olarak nitelendirdikleri sözleşmenin hükümlerinin irdelenmesinde; sözleşme’nin konusu alt işletmeci’nin; Vira Yatçılık’ın işletmecisi olduğu … üniversitesi Santral İstanbul kampüsü içerisinde işbu sözleşme’nin eki ve ayrılmaz parçası olan EK-1’de yer alan planda No: II olarak gösterilen yapı ‘”Yapı”) ve bitişiğinde gri renk ile gösterilen alanda (“Açık Alan”) (Yapı ve Açık Alan birlikte “Alt İşletme Konusu Alan”) Sözleşme süresi boyunca; yiyecek ve içecek temini, kafeterya işletilmesi, yiyecek ve içecek ürünlerinin satışı, otomatların işletilmesi hususlarında yetkilendirilmesi, Alt İşletme konusu alan’da yiyecek ve içecek temini, kafeterya işletilmesi, yiyecek ve içecek ürünlerinin satışı konularında işbu sözleşme süresi boyunca tek işletmeci olarak bulunmasının kararlaştırıldığı görünmektedir.
Uyuşmazlığın çözümü, davada dayanılan ve taraflarca akdedilen sözleşmelerin hukuki tanım ve yorumunda toplanmaktadır.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 33. maddesi uyarınca Türk Hukukunu resen uygulamakla görevli olan hâkimin, 6098 Sayılı TBK’nın 19. maddesindeki “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” hükmünü de göz önünde tutarak, tarafların hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmaksızın fiili durumun gerçek hukuki nitelendirmesini yaparak uygulanacak hükümleri belirlemesi gerektiği açıktır.
Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 4.6 maddesinde Alt İşletmeci’ye teslim edilen demirbaş ve malzemeler her zaman Vira Yatçılık’ın mal varlığı olarak değerlendirilecektir. Zimmet kaydı ile teslim edilen malzeme ve demirbaşların (Yapı içi dışı ve Açık Alan dahil) temizliği, bakım ve korunması sorumluluğu Alt İşletmeci’ye ait olduğu, 4.14.maddesinde Alt İşletmeye konu alan’da alt işletmeci tarafından işletilecek olan kafeteryanın ismi “…” olacağı, Alt İşletmeci “…”, “…”, “…” dışındaki tüm isimleri kendi adına tescil ettireceği de ayrıca belirlenmiştir.
Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin;
“5.1 Alt İşletmeci Alt İşletmeye konu alanda göstereceği faaliyetler karşılığında kira bedeli olarak aylık 5.2. Maddede belirtilen yüzdeler karşılığı olan tutarı ödeyecektir.
5.2 Alt İşletmeci Alt İşletmeye konu alanda göstereceği faaliyetleri karşılığında elde edeceği aylık (NET SATIŞ HASILATI) cirosunun (Katma Değer Vergisi Hariç) üzerinden aşağıda tanımlanan dönemlerde ifade edilen yüzdeler karşılığı olan tutarı, Alt İşletmeye Konu Alan’ın AYLIK ALT İŞLETİM bedeli olarak fatura karşılığında …’a ödeyecektir;
Sözleşme tarihi ile 31 Ocak 2018 tarihleri arasında %12,5
1 Şubat 2018 ile 31 Ocak 2020 tarihleri arasında %14,5″
1 Şubat 2020 ile 1 Ekim 2020 arasında %16,5
Söz konusu oranlara KDV dahil değildir.” davacının elde ettiği gelir üzerinden oransal olarak kira bedeli belirlenmesi yapıldığı açıktır. Ancak ilişkinin adi şekliyle taşınır veya taşınmaz kira hükümlerine tabi olduğu da bu aşamada söylenemeyecektir.
Taraflar arasındaki ilişki; işletmenin işletilmesi sonucu elde edilen kâr, hukuki ürününün konu edildiği bir hasılat kira sözleşmesidir.
Hasılat kirasına ilişkin yüksek mahkemelerin belirlemelerine ayrıca değinmek gerekirse;
III. Kira sözleşmesi ve ürün (hasılat) kirası:
Hasılat kirası; Borçlar Kanununun 270-298 maddelerinde düzenlenmiş olup, hasılat veren bir mal veya hakkın semerelerinden yararlanılmak ve işletmek üzere bir bedel karşılığında kiralayan tarafından kiracıya devredilmesinin taahhüt edilmesidir. Bir başka ifadeyle, hasılat kirasında kiralayan hasılat getiren bir malı, ya da, hakkı, kiracının bu malın semeresinden yararlanmasını da içerecek şekilde kiralamaktadır. Hasılat kirasının konusunu, hasılat getiren bir taşınır veya taşınmaz, yahut bir ticari işletme veya hak oluşturabilir. (Doç. Dr. Hüseyin Altaş, Hasılat ve şirket kirası, Yetkin Yayınları 2009, sayfa:73) Hasılat kirasında kiracı, kiralanan şeyi işletmekle yükümlüdür.
Borçlar Kanununda, hasılat kirasının geçerliliği herhangi bir biçim koşuluna bağlanmamış, yine, süresi ile ilgili bir düzenleme yer almamıştır. Ancak, anılan Yasanın 285. maddesine göre, süre konusunda sözleşme veya mahalli adette aksine bir hüküm belirlenmemişse, iki taraftan her biri en aşağı altı aylık bir ihbar sürecine uyarak sözleşmeyi feshedebilir. Bu hükmün mefhumu muhalifinden hasılat kiralarının minimum altı aylık sürelerle yapılabileceğini söylemek yanlış olmaz. Yine, Borçlar Kanununun 287.maddesinde düzenlenen zımni yenilemenin hasılat kirasında bir yıl olması nedeniyle, bu sözleşmelerin bir yıllık sürelere tabi olduğu da söylenebilir. Ancak, günün sosyolojik ve teknolojik gelişimine göre, daha kısa süreli hasılat kiraları da mümkün olabilecektir. (Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 2019/2891 Esas, 2020/103 Karar sayılı ilamı)
Hasılat kirasından söz edilebilmesi için hasılat getiren bir taşınır ya da taşınmaz mal, ticari işletme ya da hakkın kira ilişkisinin konusunu oluşturması ve kiralananın demirbaşları ve işletme ruhsatı ile birlikte kiraya verilmesi gerekir. (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesinin 2021/3365 Esas, 2021/2699 Karar sayılı ilamı)
Hasılat kirası ürün veren bir mal veya hakkın kullanıma, semerelerinden yararlanılma ve işletilmek üzere bir bedel karşılığında kiralayan tarafından kiracıya devredilmesine ilişkin sözleşme olarak tanımlanır. TBK’nun 357.ve devamı maddelerinde düzenlenen hasılat kirasından söz edilebilmesi için hasılat getiren bir taşınır ya da taşınmaz mal, ticari işletme ya da hakkın kira ilişkisinin konusunu oluşturması ve kiralananın demirbaşları ve işletme ruhsatıyla birlikte kiraya verilmesi gerekir.(Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 2020/766 Esas, 2021/1392 Karar sayılı ilamı)
Hasılat kirasından kaynaklanan ihtilaflarda tarafların tacir niteliğine bakılmaksızın sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğu hususu ise sabittir. Konu hakkında benzer nitelikte bir ihtilafta Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 2021/287 Esas, 2021/3719 Karar sayılı ilamında;
“… Ürün (hasılat) kirası; kiraya verenin kiracıya ürün (hasılat) veren bir mal, işletme ya da hakkın kullanılmasını, semerelerinden yararlanılmasını veya işletilmesini belli bir bedel karşılığında terk ettiği kira türüdür(TBK md.357).
Hemen belirtmek gerekir ki, hem doğal hem de hukuki ürün getiren eşya ürün kirasına konu olabilir. Bu kapsamda işletmenin işletilmesi sonucu elde edilen kâr, hukuki ürün olarak nitelendirilebilir.
Lokanta, otel, kantin, hastane, okul, dükkan, fabrika gibi iş yerlerinin işletilmek maksadıyla kiraya verilmesinde, reklam panolarının kiralanmasında, taksi kiralarında söz konusu olan ürün kirasıdır (Prof.Dr. Azra Arkan Serim; Hasılat Kirasında Tarafların Hak ve Borçları, İstanbul 2010, s. 3). Yerleşmiş Yargıtay uygulamasına göre de; kira sözleşmesinin, ürün kirasına ilişkin hükümlere tabi olabilmesi için, kiralananın işletme ruhsatıyla birlikte işletme hakkının devredilmiş olması gerekir.
Öte yandan, ürün kirasında; kira bedelinin, üründen bağımsız bir bedel olarak kararlaştırılması hâlinde genel ürün (hasılat) kirasından; buna karşılık kira bedeli, ürünün belli bir hissesi ya da bölümü olarak belirlenmiş ise, katılmalı (iştirakli) ürün kirasından söz edilir (6098 sayılı TBK m. 357). Bununla birlikte kira bedelinin karma olarak yani bir kısmı sabit bir miktar, bir kısmının da üründen bir bölüm olarak belirlenmesi de sözleşme özgürlüğü çerçevesinde mümkündür.
Yapılan açıklamalar ve TBK’nın 19/1. maddesi ışığında taraflarca imzalanan sözleşmeler bir bütün olarak incelendiğinde;…… davanın, ürün kirası sözleşmelerine dayalı alacakların tahsili istemini içerdiği anlaşılmaktadır.
Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir.
01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nın 4/1-a maddesine göre; kiralanan taşınmazların, 09/06/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalarda, “Sulh hukuk mahkemeleri” görevlidir.
Dava, 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra 03/06/2013 tarihinde açıldığına göre, görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesidir.
Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince; uyuşmazlığın çözümünde sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek, HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca asıl ve birleşen davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, taraflarca akdedilen sözleşmelerin hukuki tanım ve yorumunda yanılgıya düşülerek davaların esası hakkında hüküm kurulmas usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir….” şeklinde tespit ve değerlendirmelerde bulunulmuştur.
Yukarıda yüksek mahkeme ilamlarının içeriği de gözetilerek; taraflar arasındaki ilişki; işletmenin işletilmesi sonucu elde edilen kâr, hukuki ürününün konu edildiği bir hasılat kira sözleşmesi olduğu; kira bedeline ilişkin davacının elde ettiği gelir üzerinden oransal olarak kira bedeli belirlenmesi yapıldığı, görevli mahkemenin “Sulh hukuk mahkemeleri” olduğu, HMK 114/1-c ve HMK 115/2 madde hükümleri uyarınca mahkememizin görevsizliği nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine, görevli mahkemenin Sulh Hukuk Mahkemesi olduğunun tespitine, dair hüküm tesisi yoluna gidilmiştir.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-HMK 114/1-c ve HMK 115/2 madde hükümleri uyarınca mahkememizin görevsizliği nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın USULDEN REDDİNE, görevli mahkemenin SULH HUKUK MAHKEMESİ olduğunun tespitine,
2-Kararın kesinleşmesinden itibaren 2 hafta içinde talep halinde dosyanın görevli İSTANBUL SULH HUKUK MAHKEMESİ’ne gönderilmesine,
3-Kararın kesinleşmesinden itibaren iki haftalık süre içinde görevli mahkemeye gönderme talebinde bulunulmaması durumunda HMK. 20. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine,
4-6100 sayılı HMK. 331/2. maddesi uyarınca harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli mahkemede değerlendirilmesine,
Dair, Davacı vekilinin ve E-duruşma ile bağlanan … Üniversitesi vekili ile davalı …Şti vekillerinin yüzlerine karşı kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf yasa yolu açık olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu karar verildi. 28/03/2022

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır