Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/151 E. 2023/258 K. 23.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/151
KARAR NO : 2023/258

DAVA : Genel Kurul Kararının İptali İstemli
DAVA TARİHİ : 28/02/2020
KARAR TARİHİ : 23/03/2023

Mahkememizde görülmekte olan genel kurul kararının iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesi ile; davalı şirketin 1950 yılından bu zamana kadar faaliyetlerine devam ettiğini, 50.000 TL tutarında sermayeye sahip olup, bu sermayenin her biri 1 TL itibari değere sahip 50.000 adet hisseden oluştuğunu, müvekkilinin de şirketin hissedarı olduğunu, sahip olduğu sermaye miktarının 7500 adet hisseye karşılık 7.500 TL olduğunu, bir diğer deyişle … oranında hissedarı olduğunu, diğer hissedarların da … 7495 adet hisse 7.495,00 TL sermaye, … 20.000 adet hisse 20.000,00 TL sermaye, … 3.750 adet hisse 3.750,00 TL sermaye, … 3.750 adet hisse 3.750,00 TL sermaye, … 7.500 adet hisse 7.500,00 TL sermaye, … 5 adet hisse 5,00 TL sermaye olduğunu, hissedarlardan … ve …’ın aynı zamanda şirketin yönetim kurulu üyeleri olduğunu, …’nun tespit edebildikleri kadarıyla en azından 1997 yılından beri şirketi yönetim kurulu başkanlığı/üyeliği yapmakta olduğunu ve esasen şirketi tek başına yönettiğini, şirket yönetimini elinde tutan ve şirketi son derece keyfi bir şekilde, herhangi bir şeffaflık olmadan yöneten …’nun, şirketin 2011, 2014 ve 2015 yıllarına ilişkin genel kurul toplantılarında müvekkili hazır olmadığı ve kendisine vekalet verilmemesine karşın, müvekkilini bu toplantılara katılmış gibi hazirun cetveli düzenleyerek müvekkilinin adına imza attığını, bu toplantılarda alınan kararları oybirliği ile alınmış gibi düzenleyerek ticaret sicile gönderdiğini, kararları tescil ettirdiğini ve böylelikle müvekkilin söz konusu genel kurul toplantılarına katılmasını, bilgi almasını, özellikle kâr payı ve yönetim kurulu seçimine, ibrasına ilişkin alınan kararlara itiraz hakkı gibi pay sahipliğinden doğan haklarını kullanmasını engelleyerek müvekkilini zarara uğrattığını, söz konusu toplantılarda alınan kararlar ile … ve …’ın ibra edildiği ve ayrıca …’na düzenli olarak şirket kârının %20’si verilerek müvekkili kâr payı hakkının sistemli bir şekilde azaltıldığını, kâr payı dağıtımlarının da tamamen keyfi davranışlar sergilendiğini, iş bu dava konusu toplantılarda da devam ettiğini, …’nun müvekkili adına atılan sahte imza nedeniyle şikayet nedeniyle, … Cumhuriyet Başsavcılığı Sahtecilik ve Dolandırıcılık Bürosu tarafından başlatılan … numaralı soruşturma neticesinde “Özel Belgede Sahtecilik” suçundan iddianame düzenlendiğini ve söz konusu iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilerek kovuşturma başlatıldığını, … 26 Asliye Ceza Mahkemesi’nin …E.sayılı dosyasının celbini talep ettiklerini, yönetim kurulunun ve özellikle …’nun davranışlarının müvekkilinin şirkete ve şirketin yönetimine karşı güvenini son derece zedelediğini, yönetim kurulunun pay sahiplerinin menfaatlerini korumakla yükümlü oldukları halde buna aykırı davrandıklarını, başkaca hukuka aykırılıkların da söz konusu olduğunu, müvekkilinin pay sahipliğinden kaynaklanan haklarının 04.12.2019 tarihli 2016 yılına ait olağan genel kurul toplantısında ve 30.12.2019 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında da ihlal edilmeye devam edildiğini, hukuki açıklamalar ile dilekçesinde beyan ettiğini nedenlerle davalı şirketin 04.12.2019 tarihinde yapılan 2016 yılına ait Olağan Genel Kurul Toplantısında alınan kararlardan “(2) Yönetim Kurulunca hazırlanan faaliyet raporunun kabulüne; (3) 2016 yılı bilanço ve kâr/zarar hesaplarının kabulüne; (4) Yönetim Kurulu üyelerinin ibra edilmesine; (5) 2016 yılı kârından kanun ve ana sözleşme gereği yasal yükümlülükler yerine getirildikten sonra kalan miktarının 65’inin pay sahiplerine hisseleri oranında dağıtılmasına ve geriye kalan tutarın olağanüstü yedek akçe hesabına intikal edilmesine (kâr dağıtılmasına ilişkin kısım değil dağıtılmasına karar verilen kâr payı miktar ve oranları bakımından); (6) yönetim kurulu üyelerinin seçimine; (7) yönetim kurulu üyelerine ödenecek ücretlerin tespitine” ilişkin kararların ve davalı şirketin 30.12.2019 tarihinde gerçekleştirilen olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 2013 ve 2016 yılları karının kullanım şekline ilişkin maddesinin(kârın dağıtılmasına ilişkin kısımlar değil 2013 yılı bakımından karar verilen kârdan …’na %420 oranında temettü ödenmesi bakımından; 2016 yılı bakımından ise dağıtılmasına karar verilen kâr payı miktar ve oranı ile dağıtımına karar verilen kardan …’na %20 oranında temettü ödenmesi bakımından) her birinin ayrı ayrı iptallerine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili 03.06.2020 tarihli davaya cevap dilekçesinde; davacı tarafından, şirketin 2015 olağan genel kurulunda alınan bir kısım kararların iptali için … 13. Asliye Ticaret Mahkemesinde… E sayısı ile açılan ve anılan mahkemenin 08.11.2018 tarih ve 2018/1110 E sayılı kararı ile reddedilen davada ileri sürülen hususların tamamen ayni sebeplere dayandırılan bu davanın da yine red kararında belirtilen nedenlerle reddi gerektiğini, müvekkili şirketin aile şirketi olup, davacının oğlu …’un hissedarlara bulunan borcunu ödemesi istendiğinde bundan muğber olarak bütün davalarda halen 84 yaşında olan ve birçok olayı hatırlamayan annesi …’un hissedar niteliğini kullanarak diğer hissedarları rahatsız ettiğini, özellikle yönetim kurulu başkanı olan dayısı …’nu haksız bir takım kazanımlar elde etmek amacıyla taciz ettiğini, bu anlayıştan hareketle önce … 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası ile TTK’nun 439.maddesi uyarınca “özel denetçi tayini” istenildiğini, arkasından da tamamen aynı konuları kapsayan huzurdaki davanın açıldığını, davalardan birinin kabulü halinde diğerinin sebepsiz kalacak olması sebebiyle davalardan birinin ön mesele olarak kabulü ile bekletilmesi gerekeceğini, dava konusu genel kurulların TTK’daki prosedüre tamamen uyularak gerçekleştirildiğini, bütün ortakların asaleten ve vekaleten toplantıya katıldığını ve bütün kararların davacının muhalefetine karşı diğer tüm ortakların oyları ile kabul edildiğini, davacıdan başka hiçbir hissedarın kararlara itirazı olmadığını, genel kurulların geç yapılmasının sebebinin davacının açtığı davalar olduğu, halen istinaf aşamasında olduğu cihetle sonuçlarının beklenmesi zorunluluğu olduğunu, takip eden yıllara ait genel kurullarında huzurdaki davanın sonuçlanmasının beklenmesi nedeni ile yapılamayacağını, 04.12.2019 tarihli toplantıdan sonra , gündemde bulunmadığı için karar alınmayan yönetim kurulu başkanının 1987 yılından beri ana sözleşme gereği verilmesi gereken kârdan %20 pay alınması amacıyla 30.12.2019 tarihli olağanüstü genel kurul yapılarak %20 payın ödenmesinin karar bağlandığını, diğer hissedarların da davacı dışında kabul ettiklerini, dava dilekçesindeki açıklamalar ve itirazların … 13 ATM ‘de verilen dilekçenin aynısı olduğunu, bu taleplerin tümden reddedildiğini, davacının yönetim kurulu başkanına %20 kâr payı verilmesine dair 30/12/2019 tarihli genel kurulun iptali talebinin tamamen ve aynen … 13.Asliye Ticaret Mahkemesi kararında ifadesini bulan bir talep olduğu, dosyanın davacının başvurusu ile istinafta olup beklenmesi gerektiğini, ayrıca yönetim kurulu başkan ile üyesine huzur hakkı ödenmesi noktasındaki iptal talebinin tümden red olunduğu ifade olunarak 04/12/2019 ve 30/12/2019 tarihli genel kurullarda alınan, 2,3,4 6 ve 7.maddelerinin iptaline dair talebin hiçbir hukuki ve kanuni dayanağı olmadığını, ortada bu taleplerin reddine dair emsal karar bulunmasına rağmen sırf taciz etmek amacı ile açılan bu davanın, iyiniyetli de olmadığı cihetle tüm taleplerin reddine karar verilmesini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusunun faaliyet içeriği, geçmiş dönem uygulamaları, şirketin bilanço içerikleri, kâr durumu ve ilgili yıllara ait defter ve kayıtları dikkate alındığında 04/12/2019 tarihinde yapılan 2016 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan 2., 3., 4., 5., 6., 7.numaralı ara kararların iptalinin gerekip gerekmediği, yine 30/12/2019 tarihinde yapılan toplantıda alınan 2013 ve 2016 yılları karının kullanım şekline ilişkin kararın dahi iptalinin gerekip gerekmediği, buna göre öncelikle davalı şirketin faaliyet gösterdiği sektörün genel gelişimi, özellikleri, davalı şirketin ekonomik faaliyet ve amaçları, Yargıtay uygulamasında da benimsendiği üzere davalı şirket işlemlerinin devamlı gelişmesini veyahut mümkün olduğu kadar istikrarlı kâr payı dağıtılmasını temin bakımından davalı şirketin ne oranda kâr payı dağıtması gerektiği hususların finansal ve muhasebesel açıdan ve şirket kayıtları gözetilerek irdelenmesi, bu suretle kâr dağıtımına ilişkin genel kurul kararının ele alınması, yine yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmesine engel somut, açık, belirli bir durumunu muhasebesel, finansal ve işletmesel açıdan ortaya konulup konulamadığının davacının somutlaştırmış olduğu vakıalar çerçevesinde mevcut olup olmadığı, yine buna göre faaliyet raporunun kabulü ile bilanço ve kâr/zarar hesaplarının kabulü ile kârın dağıtımına ilişkin kararın ve yönetim kurulu üye seçiminin iptalini gerektirir bir durum olup olmadığı, yine somut olayda uygulanma ihtimali bulunan 6102 sayılı TTK.m.394 hükmü çerçevesinde yönetim kurulu üyelerine tutarı esas sözleşme veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kârdan pay ödenebileceği imkan dahilinde olmakla birlikte uyuşmazlığa konu ücretin miktarının şirketin mali yapısı, şirketin bu yöndeki uygulamaları, bu yöne ilişkin savunmada da belirtilen ve dayanılan ilam içerikleri, yine yönetim kurulunun bu iş için harcadığı emek ve mesai ile orantılılık durumunun işletmesel açıdan dikkate alınması, bu noktada mutlak suretle davalı şirketin uyuşmazlığa konu defter ve kayıtları ile mali ve işletmesel yapısının değerlendirilmesi durumunda ise sonuç olarak yönetim kurulu için belirlenen ücretlerin Yargıtay uygulaması da dikkate alındığında fahiş olup olmadığı, genel kurulun yapıldığı dönemde şirketin ortaklık yapısı, finansal durumu, şirketin geçmiş uygulamaları, ortaklık yapısı ve mali durum açısından davalı şirketle aynı-benzer durumda bulunan şirketlerin yöneticilerinin aldığı emsal ücretler göz önünde bulundurulup karşılaştırılmak suretiyle yönetim kurulunun harcadığı emek ve mesai ile orantılı, pay sahiplerinin vazgeçilmez nitelikteki kârdan pay alma haklarını da ihlal etmeyecek şekilde ücret tespitinin yapılıp yapılmadığı, ücretin fahiş olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Davacının davalı şirket nezdinde %15 hisse sahibi olduğu, davayı açmak açısından aktif sıfat sahibi bulunduğu, davayı süresi içinde açmış olduğu, davacı vekilinin 16/09/2020 tarihli açıklayıcı dilekçesi ile hangi iptal talebini hangi vakıaya dayandırdığı noktasındaki açıklamasını dahi somutlaştırmaya çalıştığı ve davanın basit yargılama usulüne tabi olduğu, bu çerçevede kural olarak dava ve cevap dilekçesinde belirtilen deliller ile bağlılığın esas olduğu, bu çerçevede yargılamanın icra olmadığı hususları tartışmasızdır.
Mahkememize kök bilirkişi raporunu sunan birinci bilirkişi kurulunun 03/06/2021 tarihli raporunda ” yıllık faaliyet raporu hazırlanması sadece Türk Ticaret Kanunu’nun getirdiği bir yasal yükümlülük olarak değil yönetim kurulu’nun şirketin finansal ve finansal olmayan bilgileri ve vermek istediği mesajları menfaat sahipleri ile paylaştığı en önemli kurumsal iletişim aracı olarak görülmesi gerektiği, ayrıca, yıllık faaliyet raporunun geç ya da eksik hazırlanmasından kaynaklanan herhangi bir zarar sözkonusu ise raporu hazırlamakla yükümlü olanların sorumluluğu söz konusu olacağını, tüm bunlara ilave olarak faaliyet raporu olmadan yapılan genel kurulun geçersiz sayılacağı, TTK 394.maddesinde “yönetim kurulu üyelerine, tutarı esas sözleşmeyle veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kârdan pay ödenebilir” denildiği görüldüğü, yönetim kurulu üyelerine ilişkin genel kurulda alacakları huzur hakkına ilişkin bir ücret belirlenmemesi halinde dahi, yönetim kurulu üyelerinin hiçbir ücret almayacaklarını iddia etmenin gerçeklerle bağdaşmayacak olup, davalı işletmenin 2016 yılında gerçekleştirmiş olduğu 10.407.971,87 TL’lik net satış ve 2.871.060,76 TL’lik dönem net kârı dikkate alındığında piyasa şartları doğrultusunda ve tüm işi yürütüp sorumluluk altında olan yönetim kurulu başkan ve yardımcısına verilen huzur hakkının ayrıca aldıkları yüksek düzeyde maaş olmamak kaydıyla kaydi ve mali olarak makul düzeyde olduğu, diğer ortakları zarara uğratabilecek mahiyette olmadığı, meselenin nihai ve hukuki takdir ile değerlendirmesinin ise Mahkemeye ait olabileceği, işbu hususta bir yıl içerisinde herhangi bir değişikliğin olup olmadığı, iki kuyu çalışmasının ne durumda olduğu, katlanılan ya da katlanılacak masraflara ilişkin bedellerin ne olduğu/olacağı, çalışma sürecinin hangi aşamada olduğu ve bu güne kadar neler yapıldığı, yapılan yatırımların şirkete neler katacağı, maliyet ve hasılat dengüsüne parasal etkileri, var ise teşviklerden faydalanma koşulları, konsatre tesisi için hazırlık çalışmalarının ne olduğu, yeni gelişmelerin mevcut olup olmadığı vb. konularda herhangi bir detay bilgi verilmediği, keza işbu madde içeriği, yatırımcılar ve hissedartlar açısından en önemli “yatırım ve değerlendirme” bilgi kaynağı olarak değerlendirilecek hususları barındırmakta ve şirketin geleceği konusunda bilgi vermesi hasabiyle önem arz ettiği, ayrıca bu maddeye dayanılarak faaliyet raporu 5.maddesi içerisinde kâr dağıtılmaması konusuna gerekçe gösterildiği, 2016 yılı faaliyet raporu ilgili bölümde verilen bilgilerin yetersiz ve açık olmadığı, bilgilendirme amacından uzak olduğu, ilgili kalemlere ait 3 tutar işletmenin 2016 ve 2015 faaliyet raporları doğrultusunda karşılıklı olarak kontrol edilmiş olup, herhangi bir mutabakatsızlığın mevcut olmadığı, sadece “dönem içi nakil vasıta” kaleminde mevcut olan 60.002,83 TL’lik yatırım harcamasının ne olduğu ve ne için yapıldığının anlaşılamadığı, 2.madde içerisinde şirketin iç kontrol sistemi ile iç denetim faaliyetleri hakkında bilgi verilmesi istenmekte olup, bu hususta herhangi bir açıklama getirilmediği, 6.madde içerisinde, “şirket aleyhine açılan ve şirketin mali durumunu ve faaliyetlerini etkileyebilecek nitelikteki davalar ve olası sonuçları hakkında bilgiler” talep edilmekte olup, işbu hususta herhangi bir bilgi verilmediği, keza, dava dosyasında görüldüğü üzere şirketin 2015 yılı genel kurul kararlarına ilişkin iptal davasının mevcut olduğu, 8.madde içerisinde, geçmiş dönemlerde belirlenen hedeflere ulaşılıp ulaşılamadığı, genel kurul kararlarının yerine getirilip getirilmediği, hedeflere ulaşılamamışsa veya kararlar yerine getirilmemişse gerekçelerine ilişkin bilgi ve değerlendirmelere yer verilmesi gerekmekte olup, işbu hususta herhangi bir açıklama yapılmamış olduğu, 1.madde kapsamında şirketin yıllık cirosu ve karlılığı konusunda bilgi verilmiş olup, şirketin yıllık hedeflerinin ne olduğu ve ne kadarlık bir kısım gerçekleştirebildiği konusunda bilgi verilmediği, ezcümle hissedarlara net, açıklayıcı ve şeffaf bilgilerin sunulmadığı, işbu hususlar net ve açıklayıcı somut mali verilerle açıklanmadığı sürece kâr payı dağıtılmasını engelleyici veya eksik dağıtılmasına cevaz verecek bir hususa atıf yapılmasının gerçekçi olamayacağı, ilgili yönetmelik içerisinde “riskler ve yönetim organının değerlendirilmesi” başlığı altında üç farklı konudan bahsedilmiş olup, davalı şirketin 2016 yılı faaliyet raporunda işbu hususlara atıf yapılmadığının görüldüğü, ileriye yönelik herhangi bir açıklayıcı bilgiye yer verilmediğinin görüldüğü, … 26.Asliye Ceza Mahkemesi nezdinde …E.sayılı özel belgede sahtecilik suçu kapsamında dava açıldığı görülmüş olup, bu hususların faaliyet raporunda belirtilmediğinin görüldüğü, öncelikle belirtmek gerekir ki farklı bir hesapta sunulması matematiksel olarak bilanço dip toplamını ve içeriği etkilememekte olduğu, ancak kurumlar vergisi beyannamesinde sunulan mali verilerin faaliyet raporu ekinde sunulan mali tablolarla uyumlu olmasının zorunlu olduğu, keza, bu durum hissedarlara karşı net ve açıklayıcı olma ilkesinden kaynaklanmakta olduğu, ayrıca işbu tutar şirketin bilanço büyüklüğü karşısında ciddi bir yer tutmakta olup, 2016 yılı faaliyet raporu içerisinde bu konudan hiç bir şekilde bahsedilmediği, davalı şirketin 2016 yılına ilişkin faaliyet raporu üzerinde yapılan incelemeler neticesinde; TTK 375,409,514,515 ve 516. maddeleri ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığının TTK 516,518,565 ve 610’uncu maddelerine dayanarak hazırlamış olduğu, şirketlerin faaliyet raporunun asgari içeriğinin belirlenmesi hakkında yönetmelik doğrultusunda, davalı şirket 2016 yılı faaliyet raporunun, ortakların şirketin faaliyetleri hakkında her türlü bilgiye tam ve doğru bir şekilde ulaşmasını sağlayacak ayrıntıda olmadığı, gelecek hedefleri doğrultusunda finansal ve operasyonel bilgileri yer verilmediği, belirtilen usul ve kaidelere ilişkin kriterleri karşılamadığı, bilgilendirme ve aydınlatma amacından uzak olduğu görüş ve kanaatine varıldığı, toplantı gündeminin 2 numaralı maddesi uyarınca alınan yönetim kurulunca hazırlanan faaliyet raporunun kabulüne ilişkin karar yönünden değerlendirmede; gelecek hedefleri doğrultusunda finansal ve operasyonel bilgileri yer verilmediği, belirtilen usul ve kaidelere ilişkin kriterleri karşılamadığı, bilgilendirme ve aydınlatma amacından uzak olduğu ayrıntılı bir şekilde tespit edildiği, kanunda düzenlenen dürüst resim ilkesine aykırı faaliyet raporunun kabulüne ilişkin bir genel kurul kararı da bu tespitler doğrultusunda yasaya ve dürüstlük kuralına aykırılık arzedeceğinden bu madde çerçevesinde alınan genel kurul kararının da iptali söz konusu olacağı, bu bakımdan faaliyet raporunun kabulüne ilişkin hükmün kanuna aykırılık sebebi ile iptali kabil olacağı, anonim ortaklıkta pay sahipleri oransallık ilkesine uygun olarak ancak payları nisbetinde kâr payı hakkına haiz olduğu, TTK m.507 hükmünde bu hak “her pay sahibi kanun ve esas sözleşme hükümlerine göre pay sahiplerine dağıtılması kararlaştırılmış net dönem kârına, payı oranında katılma hakkını haizdir” şeklinde ifade edildiği, kâr payı alma hakkının vazgeçilemez ve müktesep hak karakterini haiz iki anlamı ifade etmekte olduğu, kâr payı hakkını sınırlandıran hükümlere bakacak olur isek, bir kere pay sahiplerine bilançodaki kârın tamamının değil ancak net dönem karından ve dağıtılmak amacıyla ayrılan serbest yedek akçelerden dağıtım yapılabileceği, Yargıtay uygulamasında, genellikle hakkın özüne dokunan, kâr payı hakkını tamamen kısıtlayan kararların iptaline cevaz verilirken, bununla birlikte; “mahkemece alınan bilirkişi raporlarında, davalı anonim ortaklığın bilanço ve parasal durum karşısında, kâr payı dağıtılmamasının haklı bir nedeni bulunmadığı anlaşılması halinde, genel kurul kararının iptali gerekeceği” “iptal davası açıldığı takdirde davalı ortaklığın (kâr payı hakkında karar alırken) hangi gerekçeye dayandığını açıklaması ve ispat etmesi gerektiği, yine şirketin zararının olmaması, sürekli kâr kayıtlanmış olması, borçlarının minimum düzeyde olması ve şirketin likidite sıkıntısının bulunmaması, sermayesinin oldukça üstünde öz varlığının bulunduğu hususlarının belirlendiği, yasal yükümlülükler neticesinde net dönem kârının 2.871.060,76 TL olarak kayıtlandığı, şirketin gelirlerinin maliyetler ve faaliyet giderlerini karşıladığı, şu halde pay sahiplerine kâr dağıtılmasının öncelikle zorunlu gözüktüğü, öte yandan, kâr payı dağıtılmakla birlikte yasadaki alt sınırdan dağıtılmasının yerinde olmadığı, bu hususta özellikle şirketin güçlü mali yapısı kârlılık durumuna karşılık alt sınırdan kâr payı dağıtılmasına karşılık diğer yandan salt yönetim kurulu üyesine şirket karının %20’sinin dağıtıldığı görüldüğünde en az bu miktarda kârın tüm pay sahiplerine de dağıtılmasının gerektiği, yasada bu yönde bir açıklık yoksa da eşit işlem ilkesi TTK m.357 hükmü nazara alındığında böyle bir dengesizlik ve kâr dağıtmama yahut alt sınırdan kâr dağıtılmasının dürüstlük kuralına aykırılık sebebi ile alınan kâr dağıtımına ilişkin kararın iptali gerektiği, daha önceki genel kurullarda bu yönde karar alınmasının dava konusu genel kurul yönünden fahiş ücrete karar verilebileceği anlamına gelmediği, söz konusu ücretin diğer şirketle kıyaslandığında rayicin üzerinde olup olmadığı uzmanlık alanı dışında olduğu, bununla birlikte, ücret fahiş ise, sermayenin korunması ilkesine, eşit işlem ilkesine (TTK 357) aykırı, yönetim kurulunun özen ve sadakat yükümlülüğü ile bağdaşmayan ve şirket pay sahiplerine şirketin kârlılık durumuna göre yeterli miktarda kâr payı dağıtılmaması da göz önünde bulundurulduğunda yönetim kurulu başkanı pay sahibi lehine ana sözleşmede yer almayan örtülü bir kâr payı imtiyazı anlamına gelecek şekilde yüksek miktarda kârdan pay verilmesine ilişkin böyle bir kararın gerek kanuna gerekse dürüstlük kuralına aykırılık sebebiyle iptali kabil kararlardan olacağını, 3 numaralı 2016 yılı bilanço ve kâr/zarar hesaplarının kabulüne, yine 4 numaralı yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmesine, yine 6 numaralı maddesi uyarınca alınan yönetim kurulu üyelerinin seçimine ilişkin kararlar yönünden değerlendirme yapıldığında ise bu kararların bir arada değerlendirilmesi gerektiği, ortak özellikleri genel kurulun olağan toplantı gündeminde TTK ve Bakanlık Temsilcisi Yönetmeliği hükümleri dairesinde yer alması gereken mutad kararlar olduğu, bu kararların iptali dava konusu edilmiş ise de dosyanın mevcut durumu itibariyle bunlarla ilgili olarak genel anlatımlar ve şirketteki uyuşmazlık iddiaları dışında iptal sebebi olarak somut bir olgu dile getirilmemiş, iddia ve ispat vasıtası sunulmamış olduğu, öte yandan, yönetim kurulu üyelerinin seçimi genel kurulun devredilemez yetkileri içerisinde olup özel olarak önemli sebepler ispat olunmadıkça genel kurulun bu yetki ve iradesine müdahale edilmesinin doğru olmadığı, bu bakımdan seçime ilişkin kararın genel kurulun yetkisine ilişkin bir husus olduğu, yerindelik denetimi yapılamayacağı, gerek duyulur ise TTK 553 ve devamı hükümlere göre iade yükümlülüğü, TTK m.512 ve devamı hükümlerinin işletilmesinin şirketin takdirinde olduğu, ancak genel kurulun yönetim kurulu üyelerini seçimine ilişkin iradesinin kanuna ana sözleşmeye dürüstlük kuralına aykırılığından söz edilemeyeceği, alınan kararın iptalinden söz edilemeyeceği, toplantı gündeminin (7) numaralı maddesi uyarınca alınan yönetim kurulu üyelerine ödenecek ücretlerin tespitine ilişkin karar yönünden; şirketin kârlılık durumu, yönetim kurulu üyelerinin görev ve TTK m.553 vd. uyarınca sorumluluklarının öngörülmüş olması karşısında mutad bir yönetici ücretine karşılık gelen bu ücretin fahiş olmadığı, bu toplantıda dava konusu 4.12.2019 tarihinde yapılan 2016 yılı olağan genel kurul toplantısının beşinci genel kurul gündem maddesi uyarınca alınan kararın yerine geçmek üzere karar alındığı, şu halde davalı şirketin genel kurul toplantı gündeminin (5) numaralı maddesi uyarınca alınan 2016 yılı kârından kanun ve ana sözleşme gereği yasal yükümlülükler yerine getirildikten sonra kalan miktarın %45’inin pay sahiplerine dağıtılmasına, geriye kalan tutarın yedek akçe ayrılmasına ilişkin kararı kendiliğinden mülga edilmiş durumda olduğu, şirketin gelirlerinin maliyetler ve faaliyet giderlerini karşıladığı mali kısımda tespit olunduğu, şu halde pay sahiplerine kâr dağıtılmasının öncelikle zorunlu gözüktüğü, öte yandan, kâr payı dağıtılmakla birlikte yasadaki alt sınırdan dağıtılmasının da yerinde olmadığı, bu hususta özellikle şirketin güçlü mali yapısının kârlılık durumuna karşılık alt sınırdan kâr payı dağıtılmasına karşılık diğer yandan salt yönetim kurulu üyesine şirket karının %20’sinin dağıtıldığı görüldüğünde en az bu miktarda kârın tüm pay sahiplerine de dağıtılması gerektiği, yasada bu yönde bir açıklık yoksa da eşit işlem ilkesi nazara alındığında böyle bir dengesizlik ve kâr dağıtmama yahut alt sınırdan kâr dağıtılmasının dürüstlük kuralına aykırılık sebebi ile alınan kâr dağıtımına ilişkin kararın iptali gerektiği, yönetim kurulu üyelerine bir takım mali haklar tanınmasının mümkün olmadığı, bu çerçevede, ortaklık işlerine ayırdıkları zaman, ortaklığa sağladıkları menfaatler ve üstlendikleri sorumluluklar karşılığında pay sahipleri yanında yönetim kurulu üyelerine de kazançtan pay verilebileceği, TTK m.511’deki dağıtım şartlarının yerine getirilmesi gerektiği, buna göre, kazanç payı TTK m.511 uyarınca yalnızca net kârdan ve kanuni yedek akçe ayrıldıktan, ayrıca pay sahiplerine ödenmiş sermayenin 45’i oranında veya ana sözleşmede ön görülen daha yüksek bir oranda kâr payı dağıtıldıktan sonra verileceği, maddede öngörülenler dışında uygulanması gereken bir diğer şart, ana sözleşmede yöneticilere kazanç payı dağıtılacağına ilişkin bir hüküm bulunması gerektiği, somut olayda ana sözleşmede bu yönde hüküm bulunduğuna ilişkin açıklığın olmadığı, bu konuda ana sözleşmede niteliği itibariyle kazanç payı ödeneceği kararlaştırılmamış ise yapılan bu düzenleme ana sözleşmeye ve kanuna aykırılık sebebi ile iptale tabi olduğu, bu bakımdan kârın %20’lik oranının aldığı huzur hakkı ve ücret harici yönetim kurulu başkanına dağıtılması, bunun yerine pay sahiplerine alt sınırdan kâr payı dağıtılmasının dürüstlük kuralına uygun olmadığı” şeklinde görüş bildirmişlerdir.
Taraf vekillerinin sonuç olarak ek rapor alınmasına dair talep içerikleri, sunulan ana sözleşmenin 74.madde hükmü, ayrıca davacı vekilinin bu konu ile ilgili iki hafta içinde sunacağı ek beyan ve kayıtları, deliller olarak dayanılan … 13.ATM’nin … E.sayılı kararı, bir bütün olarak gözetildiğinde bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu 26 sayfadan ibaret kök raporlarında değişikliğe gidilmesini gerektirir bir durum olup olmadığı, hazırlanan kök raporun sonuç kısmı ile gerekçe kısmı arasında herhangi bir çelişki durumu olup olmadığı, buna göre hazırlanan kök raporda eksik inceleme veya maddi hata olup olmadığı hususları ile ilgili bilirkişi kurulundan ek rapor alınmasına dair ara karar oluşturulmuştur.
Akabinde birinci bilirkişi kurulu 16/03/2022 tarihli ek raporunda, kök rapordaki görüş ve değerlendirmelerin muhafaza olunduğunu, ayrıca 30/12/2019 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan kararın sonucunda şirket kârının %20’sinin tek bir pay sahibine aktarılmasının dürüstlük kuralı ve pay sahiplerine kanundan doğan müktesep kâr payı haklarına aykırılık teşkil edeceğini, bu nedenle görüşlerini muhafaza ettiklerini açıklamışlardır.
Mahkememizi bağlayıcı niteliği olmasa dahi kısmen benzerlik taşıyan ve dosyaya sunulan İstanbul BAM 43. Hukuk Dairesinin 2020/469 E.-2021/1053 K.sayılı karar içeriğinin incelenmesi, ayrıca 1 numaralı ara karar çerçevesinde sunulacak beyanlara göre şirket yönetim kurulu başkanına kâr dağıtılmasına dair 1959 yılındaki düzenleme ile önceki hükmün kaldırılıp kaldırılmadığı noktasında ortaya çıkan çelişkinin taraf vekillerinin 23/06/2022 tarihli duruşma sonrası teyiden sunacağı beyanlar dikkate alınarak giderilmesi, davalı şirketin faaliyet raporunun içeriği, geçmiş dönem uygulamaları , şirketin bilanço içerikleri, kâr durumu ve ilgili yıllara ait defter ve kayıtları dikkate alındığında 04/12/209 tarihinde yapılan 2016 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan 2,3,4,5,6,7 numaralı ara kararların iptalinin gerekip gerekmediği, yine 30/12/2019 tarihinde yapılan toplantıda alınan 2013 ve 2016 yılları kârının kullanım şekline ilişkin kararın dahi iptalinin gerekip gerekmediği noktalarında öncelikle davalı şirketin faaliyet gösterdiği sektörün genel gelişimi, özellikleri, davalı şirketin ekonomik faaliyet ve amaçları, Yargıtay uygulamasında da benimsendiği üzere davalı şirket işlemlerinin devamlı gelişmesini veyahut mümkün olduğu kadar istikrarlı kâr payı dağıtılmasını temin bakımından davalı şirketin ne oranda kâr payı dağıtması gerektiği hususların finansal ve muhasebesel açıdan ve şirket kayıtları gözetilerek irdelenmesi, bu suretle kâr dağıtımına ilişkin genel kurul kararının ele alınması, yine yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmesine engel somut, açık , belirli bir durumunu muhasebesel, finansal ve işletmesel açıdan ortaya konulup konulamadığının davacının somutlaştırmış olduğu vakıalar çerçevesinde mevcut olup olmadığı, yine buna göre faaliyet raporunun kabulü ile bilanço ve kâr/zarar hesaplarının kabulü ile kârın dağıtımına ilişkin kararın ve yönetim kurulu üye seçiminin iptalini gerektirir bir durum olup olmadığı, yine somut olayda uygulanma ihtimali bulunan 6102 sayılı TTK.m.394 hükmü çerçevesinde yönetim kurulu üyelerine tutarı esas sözleşme veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kârdan pay ödenebileceği imkan dahilinde olmakla birlikte uyuşmazlığa konu ücretin miktarının şirketin mali yapısı, şirketin bu yöndeki uygulamaları, bu yöne ilişkin savunmada da belirtilen ve dayanılan ilam içerikleri, yine yönetim kurulunun bu iş için harcadığı emek ve mesai ile orantılılık durumunun işletmesel açıdan dikkate alınması, bu noktada mutlak suretle davalı şirketin uyuşmazlığa konu defter ve kayıtları ile mali ve işletmesel yapısının değerlendirilmesi durumunda ise sonuç olarak yönetim kurulu için belirlenen ücretlerin Yargıtay uygulaması da dikkate alındığında fahiş olup olmadığı, genel kurulun yapıldığı dönemde şirketin ortaklık yapısı, finansal durumu, şirketin geçmiş uygulamaları, ortaklık yapısı ve mali durum açısından davalı şirketle aynı-benzer durumda bulunan şirketlerin yöneticilerinin aldığı emsal ücretler göz önünde bulundurulup karşılaştırılmak suretiyle yönetim kurulunun harcadığı emek ve mesai ile orantılı, pay sahiplerinin vazgeçilmez nitelikteki kârdan pay alma haklarını da ihlal etmeyecek şekilde ücret tespitinin yapılıp yapılmadığı, ücretin fahiş olup olmadığı, sonuç olarak muhasebel işletmesel ve finansal açıdan 1.bilirkişi kurulunun hazırlamış oludğu kök ve ek rapor içeriği ile karşılatırıldığında çelişki var ise çelişkinin giderilmesi için yeniden bilirkişi incelemesi yapılmıştır.
İkinci bilirkişi kurulu hazırlamış olduğu 03/02/2023 tarihli kök raporunda “davalı şirketin 04/12/2019 tarihinde gerçekleştirilen 2016 yılına ait olağan genel kurulunda oylanan 31/12/2016 tarihli bilançosu ve 01/01/2016 — 31/12/2016 dönemine ait gelir tablosu üzerinde yapılan incelemelerde; bilanço ve gelir tablosunun finansal raporlama standartlarına uygun olarak raporlandığı, şirketin borç ve alacakları ile mali durumunu ortaya koyacak açık ve anlaşılırlıkta bulunduğu, davalı şirketin 31/12/2016 tarihi itibariyle mevcut ve alacakları toplamının 29.965.796,95 TL olduğu, kısa ve uzun vadeli borçları toplamının 1.772.049,82 TL olduğu, öz varlığının (29.965.796,95 — 1.772.049,82) 28.193.747,13 TL olduğu, 50.000,00 TL olan ödenmiş sermayesinin öz varlık içerisinde fazlasıyla korunmakta olduğu, davalı şirketin 01/01/2016 —31/12/2016 döneminde 10.933.722,27 TL brüt satış geliri elde ettiği, bu geliri elde etmek için katlandığı gider ve maliyetler düşüldükten sonra 2.871.060,76 TL kâr ettiği, davalı şirketin mevcutlarının borçlarını fazlasıyla karşılar bir durumda ve sermayesine göre yüksek oranda kâr eder bir durumda bulunduğu, mali yapısının güçlü gözüktüğü ve likidite sorunun gözükmediği, şirketin araştırma ve geliştirme çalışmaları başlığında, bir önceki raporla aynı ifadelerin kullanıldığı, bu konuda bir gelişmenin olup olmadığı ve bu çalışmaların şirket üzerindeki muhtemel etkilerine yer verilmediği, aynı raporun finansal durum başlığında ise fazla detay verilmeyen araştırma ve geliştirme çalışmaları, %5 kâr payı dağıtılmasına gerekçe olarak kullanıldığı, dolayısıyla yönetim kurulu faaliyet raporunun, şirketin araştırma ve geliştirme çalışmaları başlığının yeterli bilgilendirmeyi sağlamadığı, şirket faaliyetleri ve faaliyetlere ilişkin önemli gelişmeler başlığı altında, 60.002,83 TL’lik dönem içi nakil vasıta harcaması hakkında bilgi verilmediği; iç kontrol sistemi ile iç denetim faaliyetleri hakkında bir açıklamanın yapılmadığı; şirketin geçmiş yıl hedeflerine ulaşıp ulaşmadığı konusunda açıklamanın yapılmadığı tespit edildiği, yönetim kurulu faaliyet raporunun, şirket faaliyetleri ve faaliyetlere ilişkin önemli gelişmeler başlığının yeterli bilgilendirmeyi sağlamadığı, finansal durum başlığında, şirketin hedeflerine ulaşma durumu hakkında bir verinin olmadığı ve finansal durumu hakkında ayrıntılı bir değerlendirmenin yapılmadığı, bu tespitler ışığında, 2016 yılı faaliyet raporunun pay sahiplerine açıklayıcı, net, kapsayıcı bir şekilde bilgi aktarmadığı; bu raporun her ne kadar başlık sayısı bakımından mevzuata uygun olsa bile raporda ver alan içeriklerin TTK’nın amaçladığı nitelikte bilgi içermediği; başka bir ifadeyle pay sahiplerinin şirket hakkında tam, doğru ve eksiksiz bilgi edinmelerini sağlayacak düzeyde olmadığı, 04/12/2019 tarihli olağan genel kurul toplantısının 3.numaralı kararı yönünden; bilirkişi kurulunun mevcut delillere göre mali tabloların yasa, esas sözleşme ve dürüstlük kuralına aykırı olduğu yönünde herhangi bir tespit yapılamadığından kararın iptalini gerektiren bir durum bulunmadığı önceki bilirkişi raporundaki görüşe iştirak edildiği, 04/12/2019 tarihli olağan genel kurul toplantısının 4 no.lu kararı yönünden; bu kararın yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin olduğu, yönetim kurulu üyelerinin davacının red oyuna karşılık yönetim kurulu üyeleri olan ortaklar dışındaki diğer tüm ortakların kabul oyları ile kabul edildiği, ibra oylamasında yasa ve ana sözleşmeye aykırılık bulunmadığı gibi mevcut delillere göre ibra kararının dürüstlük kuralına aykırı olduğu yönünde herhangi bir tespit de yapılamadığından kararın iptalini gerektiren bir durum bulunmadığı değerlendirilmiş olup önceki bilirkişi raporundaki görüşe iştirak edildiği, davalı şirketin 2016 yılına ait mali tablolarına göre kâr eder durumda bulunduğu, elde ettiği kârlar nedeniyle öz varlığını arttırdığı, 2016 yılının sonunda öz varlığının sermayesinin (28.193.747,13 / 50.000,00) 563,88 katına ulaştığı, mevcut ve alacaklarının borçlarını (28.193.747,13 / 1.772.049,82) 15,91 kat fazlasıyla karşılamakta olduğu, herhangi bir likidite sorunun gözükmediği, 2013 yılındaki dağıtılabilir kârın tamamının dağıtılmasına karar verilmesine karşın 2016 yılındaki dağıtılabilir kârın sadece %5 inin dağıtılması yönünde karar verilmesinin davalı şirketin mali yapısının daha fazla kâr dağıtımına müsait olması ve daha fazla kâr dağıtılmaması için ekonomik gereklilik olduğu hususunda bir delil bulunmaması nedeniyle yerinde olmadığı, dürüstlük kuralına aykırı olduğu, dolayısı ile kararın iptalinin gerektiği değerlendirilmiş olup önceki bilirkişi raporundaki görüşe iştirak edildiği, 04/12/2019 tarihli olağan genel kurul toplantısının 6 no.lu kararı yönünden; bu kararın yönetim kurulu üyelerinin seçimine ilişkin olduğu, davacının davacının red oyuna karşılık diğer tüm ortakların kabul oyları ile ibra edilmiş olan eski yönetim kurulu üyelerinin üç yıl süre ile yeniden yönetim kurulu üyesi olarak seçilmiş oldukları, 04/12/2019 tarihli olağan genel kurul toplantısının 7 no.lu kararı yönünden; yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenmesi yönündeki kararda yasa ve ana sözleşmeye herhangi bir aykırılık gözükmediği, tayin olunan ücretlerin şirketin mali yapısı ile günün ekonomik koşullarına uygun gözüktüğü ve piyasa şartlarına aykırı ve fahiş olmadığı, huzur hakkı kararında yasa ve ana sözleşmeye aykırılık bulunmadığı gibi dürüstlük kuralına da aykırı gözükmediğinden kararın iptalini gerektiren bir durum bulunmadığı değerlendirilmiş olup önceki bilirkişi raporundaki görüşe iştirak edildiği, 30/12/2019 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısındaki karar yönünden; olağanüstü genel kurul toplantısında tek bir karar alınmış olup, bu kararın 04/12/2019 tarihli olağan genel kurul toplantısının 5. maddesindeki kâr dağıtım kararının yerine geçmek üzere alındığı, yönetim kuruluna kârdan pay hakkı verilebileceğinin kabulü durumunda her ne kadar şirketin mali durumu buna müsait ise de genel kurul toplantısında alınan kâr dağıtım kararının ortaklar aleyhine değiştirilmiş olması ve de yukarıda da ifade edildiği üzere 2013 yılındaki dağıtılabilir kârın tamamının dağıtılmasına karar verilmesine karşın 2016 yılındaki dağıtılabilir kârın sadece % 10 unun dağıtılması yönünde karar verilmesinin davalı şirketin
mali yapısının daha fazla kâr dağıtımına müsait olması ve daha fazla kâr dağıtılmaması için ekonomik gereklilik olduğu hususunda bir delil bulunmaması nedeniyle dürüstlük kuralına aykırı olduğu, kararın iptalinin gerektiği değerlendirilmiş olup önceki bilirkişi raporundaki görüşe iştirak edildiği, 04/12/2019 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan kararlardan dava konusu olan 2 ve 5 numaraları kararlar yönünden iptal sebeplerinin bulunduğu, 3, 4, 6 ve 7 numaralı kararlar yönünden ise iptal sebeplerinin bulunmadığı, 30/12/2019 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında 04/12/2019 tarihli olağan genel kurul toplantısındaki 5 no.lu kararın yerine geçmek üzere alınan kararın iptal koşullarının bulunduğu” şeklinde görüş belirtmişlerdir.
Dava, genel kurul kararın iptaline yönelik olarak açılmış ve 6102 sayılı TTK m.446 hükmünden kaynaklanmaktadır.
6102 sayılı TTK. m.446 hükmü somut uyuşmazlığa dayanak madde olup bu hükümde iptal davası açılabilecek kişiler sayılmıştır. Bu maddeye göre, toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağı geçirten, toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun veya olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri iptal davası açabileceklerdir.
İptal davası, genel kurul kararının alınmış olduğu tarih dikkate alındığında üç aylık yasal hak düşürücü süre içinde açılmış olup Mahkememiz yetkilidir. Davacı ise aktif sıfat sahibidir.
İptal talebine konu olan 2 numaralı gündem maddesi uyarınca alınan kararın iptali talep olunmuştur. Bu noktada her iki bilirkişi kurulu tarafından yapılan incelemelerde, faaliyet raporunun var olduğu açık ise de faaliyet raporunun şekline dair düzenlemeleri içeren, 28/02/2012 tarih ve 28395 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan yönetmelik hükümleri gözetildiğinde yönetim kurulu faaliyet raporunun araştırma ve geliştirme çalışmaları açısından yeterli bilgilendirmeyi sağlayamadığı, şirket faaliyetleri ve faaliyetlere ilişkin önemli gelişmeler başlığı altında belirtilen nakil vasıta harcamaları hakkında, denetim faaliyetleri hakkında, geçmiş yıl hedeflerine ulaşılıp ulaşılamadığı hususlarında gerekli açıklamaları içermediği, bu noktada yeterli bilgilendirmenin mevcut olmadığı, şirket hedeflerine ulaşma durumu hakkında bir verinin ve finansal durumun değerlendirilmediği, bu itibarla pay sahiplerinin şirket hakkında tam, doğru ve eksiksiz bilgi edinmelerine imkan verecek “dürüst resim” ilkesine uygun hazırlanmış bir faaliyet raporunun mevcut olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu yönden adı geçen genel kurul karanının kanun ve dürüstlük kuralına aykırılık arz ettiği ve bu nedenle iptal olunması gerektiği Mahkememizce değerlendirilmiştir.
İptal talebine konu olan 5 numaralı madde ise adı geçen kararda söz konusu olan kâr payı ve miktar oranları bakımından iptaline ilişkindir. Her ticaret ortaklığı gibi, limited ortaklığın da nihai amacı, yani gayesi kâr elde etmek ve dağıtmaktır (Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, İstanbul 2010, s.464). Bu amaç esas sözleşmelerde yer almaz, çeşitli kanunlardaki kişi birliklerini ayıran, “‘müşterek gaye” kıstasından ve “ortaklık” kavramından doğar (Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu, a.g.e., s.464.). Ortaklığın bütün organları ve bu arada yönetim kurulu bu hedefe ulaşılması için çaba harcamak, genel kurul da bu nihai amaca, yani gayeye, aykırı düşmeyen kararlar almak zorundadır (Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu, a.g.e., s.465). Pay sahibinin “kâr payı alma hakkı” içerdiği iki cephe dolayısıyla iki anlama gelir: birinci anlamında pay sahibinin, anonim ortaklığın kâr elde etmek ve paylaştırmak gayesini izlemesi gerekliliğinden doğan hakkını ifade eder. (Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu, a.g.e., s.464). Pay sahibinin bu mecburiyetten doğan “kâr payı hakkı” vazgeçilemez ve bertaraf edilemez haktır (Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu, a.g.e., s.464). “Kâr payı alma hakkı” ikinci anlamında kanun ve esas sözleşme hükümlerine veya genel kurul kararlarına göre dağıtılmaya tahsis edilen yıllık kâra veya dağıtılmaya tahsis olunan yedek akçelere pay sahibinin katılma hakkıdır (Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu, a.g.e., s.464). Bu anlamda kâr payı hakkı nispi müktesep haktır; çünkü safi kârın tamamı pay sahiplerine dağıtılmaz, böyle bir zorunluluk olmadığı gibi, safi kârdan ayrılması gerekli bazı yedek akçeler ve ödenmesi icap eden paralar, aksi yönde bir zorunluluk oluştururlar (Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu, a.g.e., s.467).
Bu çerçevede incelendiğinde davacı şirketin mevcutları, borçları, öz varlık ve net işletme sermayesi ile gelir ve giderleri ile ilgili yapılan muhasebesel tespitler şirketin kâr dağıtım yapmasına engel bir durumun olmadığının açıkça ortaya koymaktadır. Buna mukabil şirketin mali yapısının güçlü olmasına karşın yönetim kurulu üyesine şirket kârının %20’sinin dağıtılmış olması, en az bu miktardaki kârın diğer tüm pay sahiplerine dağıtılmamış olması TTK m.357 hükmünde düzenlenen eşit işlem ilkesine aykırıdır. Esasen kanun gerekçesinde de belirtildiği gibi bu ilkeye aykırılığın sonucu, somut olayın şartlarına bağlı olmak şartı ile iptaldir. Bu nedenle adı geçen 5.maddedeki kâr payı miktar ve oranlarının kullanım şekline ilişkin kararın talep doğrultusunda iptali kabul olunmuştur.
İptal talebine konu 3 numaralı gündem ise 2016 yılı bilanço kâr ve zarar hesabının kabulü, 4 numaralı gündem yönetim kurulunun ibra olunması, 6 numaralı maddedeki gündem ise yönetim kurulu üyelerinin seçimine ilişkindir. Bu kararların her biri olağan toplantı gündeminde yer alması gerekten ve sıradan kararlardır. Bu kararların sadece iptali talebinin ortaya konulmuş olması iptal talebinin kabulü açısından yeterli değildir. Zira 3 numaralı karar yönünden yapılan incelemede 2019 yılına ait mali tabloların finansal raporlama standardına uygun olduğu, ticari defterlere aykırılığının tespit olunamadığı, mali durumunu ortaya koyacak açıklıkta olduğu, bu mali tabloların esas sözleşme ve dürüstlük kuralına aykırı bir yönünün yapılan incelemede tespit edilemediği, yine 4 numaralı karar yönünden yapılan incelemede söz konusu ibra oylamasının yasa ve ana sözleşmesine aykırılığı ile ilgili bir tespit yapılabilmesinin mümkün bulunmadığı, 6 numaralı karar yönünden dahi yönetim kurulu üyelerinin seçiminde yasal ve ana sözleşmeye herhangi bir aykırılığın veya dürüstlük kuralına aykırılığın olduğu yönünde bir tespitin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davacı vekilinin iptalini talep etmiş olduğu bu maddeler yönünden somut koşul vakıaları ve bu vakıaları hangi delil ile ispatlamak istediği noktasında somutlaştırılmış bir delili ortaya koyamadığı anlaşılmaktadır.
6100 sayılı HMK m.194 hükmü uyarınca “hakkını dayandırdığı hukuk kuralının aradığı koşul vakıalara uygun, somut vakıaların açıkça ortaya konulması, bu vakıaların somut olarak ileri sürülmesi davacı için yüktür; bu yükü yerine getirmeyen sonuçlarına katlanacaktır.” (HMK m.194 hükmü kanun gerekçesi) Bu noktada davacının bu yükü yerine getiremediği, dayanmış olduğu her bir vakıa bakımından o vakıayı ispata yarayan ispat araçlarını dahi açıklamadığı anlaşılmaktadır.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64) Oysaki davacının, iptalini talep etmiş olduğu 3., 4., 6.numaralı kararlar ile ilgili ispat yükünü yerine getiremediği açıklanan gerekçeler ile ortaya çıkmıştır.
Davacının iptal talebine konu 7.numaralı gündem maddesi yönetim kurulu üyelerine ödenecek ücretlerin tespitine yöneliktir. Gerek birinci bilirkişi kurulu gerek ikinci bilirkişi kurulu yapmış olduğu incelemelerde, şirketin açıklanan mevcut kârlılık durumu, şirket yönetim kurulu üyelerinin görev ve sorumluluk hali, günün ekonomik koşulları ve piyasa şartları yönünden karara konu huzur hakkı ücretlerinin yasaya, ana sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırı bir durumun bulunmadığı yönünde açık tespitlerde bulunmuşlardır. Gerçekten mali yapısı güçlü olan bir anonim şirkette, şirketin faaliyet alanı dahi gözetildiğinde takdire konu ücretler ücretin takdir olunduğu tarihler itibariyle piyasadaki bir kısım kamu işçi ücretleriyle yakın seviyelerde olduğu, takdir olunan ücretlerin şirketin mali durumu ve faaliyet sahası ve yönetim kurulunun sorumlulukları, şirketin mali durumu, günün ekonomik koşulları, paranın alım seviyesi, şirketin mali kapasitesi dikkate alındığında kabul edilebilir ve genel işçi ücret seviyesiyle uyumludur. Nitekim her iki farklı bilirkişi kurulu, takdir olunan bu ücretlerin piyasa şartları dikkate alındığında uygun olduğunu, bir başka deyişle kadri maruf olduğunu dile getirmişlerdir. Kaldı ki 6102 sayılı TTK m.394 hükmü gereği yönetim kurulu üyelerine genel kurul kararına istinaden huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kârdan pay ödenmesinin yasal dayanağı mevcuttur. Yukarıda açıklanan ölçüler ve şirketin gelir durumu karşısında, dürüstlük kuralına aykırı bir hal dahi yoktur. Bu ücretin yönetim kurulu üyelerine örtülü kazanç sağlama sonucunu doğuracak herhangi bir delil ve ispatlanmış hal ise yoktur. Bu nedenle adı geçen maddenin yasa, ana sözleşme ve dürüstlük kuralına aykırı hali bulunmamaktadır.
Davacının diğer talebi 30/12/2012 tarihli olağan üstü genel kurul toplantısında alınan tek karara ilişkindir. Yukarıda açıklandığı üzere kâr payının dağıtılması ve şirketin incelenen mali yapısı gözetildiğinde gerekli olmakla birlikte kanun ve ana sözleşme gereği tüm yasal yükümlülükler yerine getirildikten sonra kalan miktarın %5’nin pay sahiplerine dağıtılmasına, geriye kalan tutarın yedek akçe olarak ayrılmasına ilişkin karar kendiliğinden kaldırılmıştır. Bu noktada yukarıda açıklanan kâr dağıtılmasına dair teorik açıklamalar aynen geçerlidir. Ne var ki şirketin mali yapısı, kârlılık durumuna karşılık alt sınırdan kâr payı dağıtıldığı halde salt yönetim kurulu üyesine şirket kârının %20’sinin dağıtılmış olması, eşit işlem ilkesine aykırıdır. Bu nedenle TTK m.357 hükmü dikkate alındığında mevcut dengesizlik hali karşısında kâr dağıtımına ilişkin bu kararın iptali gerekmektedir. Zaten sözleşmede bu yönde herhangi bir düzenleme söz konusu değildir. Söz konusu karara konu kârın kullanım şekline ilişkin bu hal esasen pay sahiplerinin kâr payı haklarının özünü ihlal edici nitelik taşımaktadır. Hal böyle olunca kârın %20’lik oranının alınan huzur hakları ve ücret dışında ve ayrıca yönetim kurulu başkanına dağıtılması, buna mukabil pay sahiplerine ise alt sınırdan kâr payı dağıtılması dürüstlük kuralının ihlalidir. Bu nedenle adı geçen kararın irdelendiği üzere kullanım şekli açısından iptali gerektiği sonucuna varılmıştır.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının kısmen kabulüne, davalı şirketin 04/12/2019 tarihinde yapılan 2016 yılına ait olağan genel kurul toplantısında alınan yönetim kurulunca hazırlanan faaliyet raporunun kabulüne ilişkin 2; kârın dağıtılmasına yönelik kısım hariç 2016 yılı kârından kanun ve sözleşme gereği yasal sözleşmeler yerine getirildikten sonra kalan miktarın %5’nin pay sahiplerine hisseleri oranında dağıtılmasına ve geriye kalan tutarın olağan üstü yedek akçe hesabına intikal edilmesine ilişkin 5 numaralı kararın iptaline, buna mukabil 2016 yılı bilanço ve kâr/zarar hesaplarına ilişkin 3; yönetim kurulu üyelerinin ibralarının iptaline ilişkin 4; yönetim kurulu üyelerinin seçimine ilişkin 6; yönetim kuruluna ödenecek ücretlerin tespitine ilişkin 7 numaralı kararlara yönelik iptal talebi sübut bulmadığından bu kararlara yönelik iptal talebinin reddine, davalı şirketin 30/12/2019 tarihinde gerçekleştirilen olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 2013 ve 2016 yılları kârının kullanım şekline ilişkin kararların (kârın dağıtılması yönündeki karar hariç olmak üzere) ayrı ayrı iptaline karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının kısmen kabulüne,
Davalı şirketin 04/12/2019 tarihinde yapılan 2016 yılına ait olağan genel kurul toplantısında alınan yönetim kurulunca hazırlanan faaliyet raporunun kabulüne ilişkin 2; kârın dağıtılmasına yönelik kısım hariç 2016 yılı kârından kanun ve sözleşme gereği yasal sözleşmeler yerine getirildikten sonra kalan miktarın %5’nin pay sahiplerine hisseleri oranında dağıtılmasına ve geriye kalan tutarın olağan üstü yedek akçe hesabına intikal edilmesine ilişkin 5 numaralı kararın iptaline, buna mukabil 2016 yılı bilanço ve kâr/zarar hesaplarına ilişkin 3; yönetim kurulu üyelerinin ibralarının iptaline ilişkin 4; yönetim kurulu üyelerinin seçimine ilişkin 6; yönetim kuruluna ödenecek ücretlerin tespitine ilişkin 7 numaralı kararlara yönelik iptal talebi sübut bulmadığından bu kararlara yönelik iptal talebinin reddine,
Davalı şirketin 30/12/2019 tarihinde gerçekleştirilen olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 2013 ve 2016 yılları kârının kullanım şekline ilişkin kararların (kârın dağıtılması yönündeki karar hariç olmak üzere) ayrı ayrı iptaline,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 179,90TL harçtan peşin alınan 54,40TL harcın mahsubu ile bakiye 125,50 TL karar ilam harcının davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 54,40 TL peşin harç, 54,40 TL başvuru harcı gideri toplamı olan 108,80‬ TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından harcanan 163,00TL tebligat posta masrafı ile 10.050,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 9.163,00TL yargılama giderinin dava dilekçesindeki taleplerin kısmen kabul durumu nedeniyle ve takdiren 3/7 oranına isabet eden 4.377‬,00TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalı tarafından harcanan 15.500,00 TL bilirkişi ücreti giderinin dava dilekçesindeki taleplerin kısmen ret durumu nedeniyle ve takdiren 4/7 red oranına isabet eden 8.857,14TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Dava kısmen kabul edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereği takdir edilen 9.200,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Dava kısmen red edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereği takdir edilen 9.200,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Artan avansın karar kesinleştiğinde yatıranlara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi. 23/03/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip