Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/686 E. 2020/613 K. 08.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/582
KARAR NO : 2020/644

DAVA : Sıra Cetveline İtiraz (İflas Tasfiyesinde Düzenlenen Sıra Cetveline Yönelik Kayıt Kabul Ve Terkin Talebi (İİK 235))
DAVA TARİHİ : 25/10/2019
KARAR TARİHİ : 17/12/2020

Mahkememizde görülmekte olan sıra cetveline itiraz (İflas Tasfiyesinde Düzenlenen Sıra Cetveline Yönelik Kayıt Kabul Ve Terkin Talebi (İİK 235)) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirket hakkında iflas kararı verildiğini, toplam 821.099,81-TL alacağın 4.sıraya kayıt ve kabulü için başvuru yapıldığını, kayıt ve kabul taleplerinin red olunduğunu, bu reddin haksız olduğunu, zira müflis şirket lehine kullandırılan krediler nedeniyle müvekkili bankanın nakit ve gayri nakit kredi alacaklarının mevcut olduğunu, bu çerçevede ilamsız takip yapıldığını, kredi sözleşmesinin kesin delil olduğunu, buna göre 772.299,81-TL nakit ve 48.800,00-TL gayri nakit olmak üzere 821.099,81-TL alacağın kayıt ve kabulüne dair karar verilmesini talep etmiştir.
Davalının cevap dilekçesi sunmadığı açık olup davayı inkar eder durumdadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, taraflar arasında varlığı inkar olunmayan sözleşme çerçevesinde davacı tarafından davalıya kredi tahsis edilip edilmediği, davalı şirketin kredi kullanıp kullanmadığı, fiilen kullanılan kredi var ise dayanak sözleşme hükümleri de dikkate alındığında iflas tarihi itibariyle davacının iddia ettiği nakit ve gayri nakit alacak tutarlarının tahakkuk edip etmediği, oluşan temerrüt durumu var ise iflas tarihine kadar gerekli tüm hesaplamalar yapıldığı takdirde kayıt ve kabule esas miktarın ne olduğu noktasında toplanmaktadır.
Davanın kayıt kabul davası olarak açıldığı, taraflar arasında kredi sözleşmesi bulunduğu, davacının banka, davalının kredi borçlusu konumunda olduğu, kayıt kabule konu miktarın ise nakdi ve gayrinakdi kredi alacağı olduğu tartışmasızdır.
Taraflar arasındaki dava İİK. 235 ve devamından kaynaklanan, uygulamada kayıt kabul davası olarak nitelendirilen ve kanunda ise sıra cetveline itiraz olarak belirtilen, tahsili amaçlamayan, sadece iflas masasına kayıt yapılmasını amaçlayan bir davadır.
İİK m.235/f.1 hükmüne göre “Sıra cetveline itiraz edenler, cetvelin ilanından itibaren onbeş gün içerisinde iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesine dava açmaya mecburdurlar”.
Kayıt kabul aşamasında iflas dairesince davacının talep ettiği miktar oranında alacaklı olduğunu ortaya koyan yeterli belge olmadığından alacağın reddedildiği açıktır.
Kayıt kabul davası bilindiği üzere alacağı kısmen veya tamamen red edilen alacaklı tarafından iflas idaresine karşı açılır. Davada husumet iflas masasına yöneltilmelidir. İflas masasının temsilcisi adi tasfiyede iflas idaresi, basit tasfiyede ise somut olayda olduğu gibi iflas dairesidir. İspat yükü kural olarak masaya yazdırılması gereken alacağı olduğunu iddia eden davacı alacaklı üzerindedir. Davacı alacağını genel hükümlere göre ispat etmek yükümlülüğü altındadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın araştırılması amacıyla mahkememiz tarafından atanan bankacı bilirkişi sunmuş olduğu 10/09/2020 tarihli raporunda, davacı bankanın davalı kredi borçlusu müflis şirket ile GKS imzaladığı, sözleşme kapsamında öngörülen süre içerisinde kredinin ödenmediği, davacı bankanın iflas tarihi itibariyle ticari kredi yönünden ana para ve fer’ileri olarak 724.788,25 TL, KMH kredisi anapara ve ferileri olarak 772.779,81 TL nakdi alacağın, ayrıca talebe bağlılık gereği 48.800,00 TL tutarındaki gayri nakdi alacağın iflas masasına şarta bağlı alacak olarak kaydının yapılabileceği hesaplanmıştır.
Bankacı bilirkişi yapmış olduğu hesaplamada, KMH kredili mevduat hesabı yönünden TCMB’nin yayınladığı kredili mevduat hesabı faizleri yönünden 2006/1 sayılı tebliği içeriğini dikkate alarak bu kredi yönünden temerrüt faizini hesaplamıştır. Bu hesaplama TCMB’nin yayınladığı tebliğ hükümlerinin uygulanmasının zorunlu olması nedeniyle bu yöne ilişkin bilirkişi hesaplaması isabetlidir. Buna göre kredi kartı faiz oranlarına göre akdi faiz %54,24 iken, temerrüt faizi %30,24 tutarındadır. Taraflar arasındaki dayanak sözleşmenin 11.madde hükmü çerçevesinde ise itibar edilmesi gereken tebliğ hükümlerine göre %24,24 oranındaki akdi faizin %50 oranında arttırılması durumunda ise taksitli krediler için %36,36 ve kredili mevduat hesabı için 30,24 oranları hükme esas alınabilir niteliktedir.
Bu arada belirtmek gerekir ki KMH kredi faizleri yönünden gerekli belirleme TCMB tarafından yapıldığından TCMB’nin tebliğleri bu noktada dikkate alınmıştır. Bilirkişi gerek ticari nitelikli yani taksitli krediler yönünden ve gerekse kredili mevduat hesabı yönünden taleple bağlı kalarak ana para alacağını, cari hesabın kesildiği tarihi, temerrüt tarihini, akdi faiz oranlarını tek tek belirtmek suretiyle gerekli hesaplamaları yapmış; akabinde davanın kayıt kabul davası olması nedeniyle ve iflas tarihi olan 12/09/2018 tarihi itibariyle asıl alacak ve temerrüt faiz miktarlarını saptamış, özellikle Yargıtay Hukuk Genel Kurulu uygulaması gereği bu dönem içerisinde yapılan 5.456,75 TL ödemenin TBK m.100 hükmü uyarınca mahsubunu yaparak iflas tarihi itibariyle talep olunabilecek miktarı saptamış, yine kredili mevduat hesabı yönünden de temerrüt tarihi itibariyle asıl alacak ve buna göre temerrüt faiz oranı dikkate alındığında iflas tarihi itibariyle kaydı gereken nakdi alacak miktarlarını gerekçeli ve denetime elverişli şekilde saptamıştır.
Bu şekilde davacının haklılık durumunun iflas tarihi itibariyle araştırılması İİK m.195 hükmü gereğidir. Haklılık durumunun araştırılacağı tarih itibariyle davacı lehine yapılmış ödeme var ise bu ödemenin mutlak suretle ve TBK m.100 hükmü uyarınca mahsubunun yapılması mümkün ve gereklidir. Nitekim bilirkişi raporunda iflas tarihi itibariyle tespit olunan rakam, gerekli mahsuplar yapılmak suretiyle bilirkişi tarafından hükme elverişli şekilde belirlenmiştir.
Öte yandan GKS’nin 9/21.maddesi gereği davacı olan bankanın ödemekte mükellef olduğu her çek yaprağından doğabilecek /doğacak yasal sorumluluk miktarı davalı kredi lehtarınca bloke olan hesaba yatırılmamıştır. Bu nedenle davalı şirkete yönelik olarak davacının, 46 adet çek yaprağının halen bankaya ibraz ya da iade edilmeyen ya da karşılıksız çıkıp garanti tutarları talep olunmayan 46 adet çek nedeniyle toplam 51.200,00 TL gayri nakdi alacak talep etme hakkı mevcut ise de HMK m.26 hükmü gereği taleple bağlılık esas olduğundan talebe bağlı kalınarak 48.800,00 TL gayri nakdi alacağı davacının talep edebileceği kabul edilmiştir.
Hükme esas alınan 10/09/2020 tarihli bilirkişi raporu taraflar arasında varlığı tartışmasız olan sözleşme hükümlerine ve konuyla ilgili Yargıtay 19. HD’nin uygulamasına uygun, gerekçeli ve hükme elverişli niteliktedir. Esasen davalı tarafın hükme esas alınan rapora itibar edilmesine engel gerekçeli bir itirazı ise zaten mevcut değildir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasına konu 724.788,25-TL ticari kredi alacağı ile 47.511,56-TL KMH kredisi alacağı olmak üzere toplam 772.299,81-TL nakdi alacağın 4. sıraya; ayrıca 48.800,00-TL gayrinakdi alacağın ise şarta bağlı alacak olarak İstanbul 2. İflas Müdürlüğünün 2018/11 iflas sayılı dosyasına istinaden açılan iflas masasına kayıt ve kabulüne dair karar verilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasına konu 724.788,25-TL ticari kredi alacağı ile 47.511,56-TL KMH kredisi alacağı olmak üzere toplam 772.299,81-TL nakdi alacağın 4. sıraya; ayrıca 48.800,00-TL gayrinakdi alacağın ise şarta bağlı alacak olarak İstanbul 2. İflas Müdürlüğünün 2018/11 iflas sayılı dosyasına istinaden açılan iflas masasına kayıt ve kabulüne,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40 TL harçtan peşin alınan 44,40 TL’nin mahsup edilerek bakiye ‭10,00 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 44,40 TL peşin harç, 44,00 TL başvuru harcı toplamı olan 88,00 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 1.200,00 TL bilirkişi ücreti 260,00 TL posta ve tebligat ücreti toplamı 1.460,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince 4.080,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin Bakanlıkça ödenmesi durumunda 6183 sayılı AATUK hükümleri gereği ileride davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
7-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde bakiye avansın iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren on günlük süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere- zorunlu arabuluculuk ücretinin davacı taraftan tahsil olunması gerektiğine ilişkin Başkan …’ ın karşı oyu ile- diğer tüm hususlarda oy birliği ile davacı vekilinin huzurunda karar verildi.17/12/2020

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …

ARABULUCUK ÜCRETİNE İLİŞKİN KISMI KARŞI OY

Bilindiği üzere; 19/12/2018 tarih ve 30630 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7155 Sayılı Kanunun 20.maddesi uyarınca 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 5 inci maddesinden sonra gelmek üzere; “3. Dava şartı olarak arabuluculuk” başlığı ile eklenen 5/A maddesi uyarınca; 6102 Sayılı TTK un 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalarda, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.
06/12/2018 tarihli ve 7155 sayılı Kanunun 23.maddesiyle Kanuna 4.bölümünden sonra gelmek üzere “Dava şartı olarak arabuluculuk” başlığıyla 5.bölüm eklenmiş, diğer bölümler buna göre teselsül ettirilmiştir.
Buna göre 6325 sayılı Kanunun m.18/A maddesine göre;
(1)İlgili kanunlarda arabulucuya başvurmuş olması dava şartı kabul edilmiş ise de arabulucuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır.
(2)”Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.”
(…)
(11)Taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılamaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan tarafın son tutanakta belirtilir ve bu taraf davadan kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur. Ayrıca bu taraf lehine vekalet ücreti hükmedilmez. Her iki tarafın da ilk toplantıya katılmaması sebebiyle sonaeren arabuluculuk faaliyeti üzerine açılacak davalarda tarafların yaptıkları yargılama giderleri kendi üzerlerinde bırakılır.
(…)
(13)Arabuluculuk faaliyeti sonrasında taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya iki saatten az süren görüşmeler sonrası tarafların anlaşamamaları halinde, iki saatlik ücret tutarı tarifenin birinci kısmına göre Adalet Bakanlığı Bütçesinden ödenir. İki saatten fazla süren görüşmeler sonrasında tarafların anlaşamamaları halinde iki saati aşan kısma ilişkin aksi kararlaştırılmadıkça taraflarca eşit şekilde uyuşmazlığın konusu dikkate alınarak tarifenin birinci kısmına göre karşılanır. Adalet Bakanlığı Bütçesinden ödenen ve taraflarca karşılanan arabuluculuk ücreti, yargılama giderlerinden sayılır”.
02/06/2018 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği m.26/f.2 uyarınca ise “(…) Bakanlık bütçesinden ödenen ve taraflarca karşılanan arabuluculuk ücreti, yargılama giderlerinden sayılır (…) “Dava açılması halinde mahkeme tarafından dava öncesi ödenen arabuluculuk ücretlerine ilişkin makbuz dosyaya eklenir. Yargılama giderleri olarak hükmedilen tutar 6183 sayılı Kanuna göre tahsil edilir.” Yine aynı maddenin 3.fıkrasına göre “Sürecin sehven kayıt, mükerrer kayıt ve arabuluculuğa elverişli olmama nedeniyle sona erdirilmesi hallerinde arabuluculuğa ikinci fıkra uyarınca ücret ödenmez”.
HUAK’nun m.18/A hükmüne göre ise arabulucuya başvurmanın zorunlu olduğu hallerde arabuluculuk sürecinin ne şekilde işleyeceğinin açıkça belirtildiği, bu çerçevede zorunlu olarak gerçekleşecek arabulucukta taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamamış veya iki saatten az süren görüşmeler sonrasında tarafların anlaşamaması halinde iki saatlik ücret tutarının Adalet Bakanlığı bütçesinden ödeneceği, ödenecek bu ücretin yargılama giderlerinden sayılarak ileride haksız çıkan taraftan tahsil olunacağı belirtilmiştir.
Gerek Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ve gerekse Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği hükümlerinde arabuluculuğa elverişli olmadığı halde sona erdirilmeyen, devam ettirilen ve zorunlu arabulucu tarafından son tutanağın düzenlendiği hallerde Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenecek zorunlu arabuluculuk ücretinin hangi taraftan tahsil edilmesi gerektiğine dair Kanun ve Yönetmelikte açık ve yasal bir düzenleme bulunmamaktadır.
Somut olayda kayıt kabul davasının, dava tarihi itibariyle dahi yukarıda açıklanan kanun hükümleri çerçevesinde zorunlu arabuluculuğa tabi davalardan olmadığı açıktır. Bir başka deyişle kayıt kabul davalarında arabuluculuğa başvuru dava şartı değildir. Zorunlu arabuluculuğa tabi olmayan dava için davacının zorunlu arabuluculuğa başvurması, davalının görüşmeye gelmemesi, akabinde arabulucuk sürecinin tamamlanması ve bu nedenle Adalet Bakanlığı bütçesinden arabulucu lehine ücret tahakkuk ettirilmesi halinde bu yargılama giderinin hangi taraftan tahsil olunması gerektiği konusunda özel bir düzenleme olmadığından konuyla ilgili genel hükümlerin, hukuk kaidelerinin ve yorum bilimi kurallarının dikkate alınarak sonuca ulaşılması gerekir.
Buna göre;
1)Arabulucuk ücretinin yargılama giderlerine sayılacağı HUAK m. 18/A-f.3 hükmü gereğidir. O halde bu gider 6100 sayılı HMK m.323 hükmünün (h) bendinde açıklanan “yargılama sırasında yapılan diğer giderler” kapsamında sayılması gerekecek giderlerdendir. Bu yargılama giderinin somut davanın kayıt kabul davası olması karşısında “yapılmaması gerekli olan bir gider” olduğu, bir başka deyişle davacının “gerekmediği halde” arabuluculuğa başvurduğu, bu sürecin tamamlandığı, ücretin arabulucu lehine tahakkuk ettiği açıktır. Bu yargılama gideri kaleminin kanuni zorunluluk olmadığı halde hazineden ödenmesine yol açıldığı tartışmasızdır. Yukarıda belirtilen HUAK çerçevesinde zorunlu olarak arabuluculuğa tabi olmayan bir dava için bu giderin yapılması niteliği itibariyle tam anlamıyla gereksiz yere yapılmış bir giderdir.
Bu noktada bu giderin hangi tarafça karşılanacağı noktasında özel kanun olan HUAK hükümlerinde özel bir düzenleme olmadığından genel hüküm niteliğindeki 6100 sayılı HMK hükümleri dikkate alınmalıdır. Esasen yorum bilimi kaidesi gereği “genel hükümler genel olarak yorumlanır”.
Bu konuya ilişkin genel hüküm olan 6100 sayılı HMK m.326/f.1 hükümüne göre “Kanunda yazılan haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir” Yine HMK m.327/f.1 hükmüne göre ise (1) “Gereksiz yere davanın uzamasına veya gider yapılmasına sebebiyet vermiş olan taraf, davada lehine karar verilmiş olsa bile, karar ve ilam harcı dışında kalan yargılama giderlerinin tamamını veya bir kısmını ödemeye mahkum edilebilir”.
HMK m.327/f.1 hükmü kapsamında bu hususun ayrıca ele alınmasında fayda vardır. Anlaşıldığı üzere kural olarak her kanun normunda kanun koyucunun ön gördüğü koşul ve akabinde bu koşula bağlanan sonuç ifade edilir. Yukarıda açıklanan kanun hükmünün yapısı incelendiğinde, kanun koyucu “veya” ibaresiyle birbirinden bağımsız iki adet koşul ve birbirinden bağımsız bu iki koşulun gerçekleşmiş olmasına göre ise tek bir sonuç öngörmüştür”. Normun yapısal görünümü bu şekildedir.
İncelenen bu normun bu yapısına göre “gereksiz yere gider yapılmasına” sebebiyet vermiş taraf, davada lehine karar verilmiş olsa dahi karar ve ilam harcı dışında kalan yargılama giderlerinin tamamını veya bir kısmını ödemeye mahkum edilebilir.
Hal böyle olunca somut olayda “arabulucuk ücretinin gereksiz yere gider olarak tahakkuk etmesine sebebiyet vermiş” olan davacı taraf haklı dahi olsa yargılama giderlerinin bir kısmı niteliğindeki ve Adalet Bakanlığınca yani hazinece ödenecek olan arabulucuk ücretini ödemekle yükümlü tutulmalıdır.
2) Kaldı ki adı geçen kanun hükmü olmasa dahi zorunlu arabuluculuğa tabi bu ücretin “kanunen yapılması gerekmediği halde” yapılmasına sebebiyet veren, bu nedenle bu masrafın doğmasına yol açan davacı taraftır. Davacı tarafın sebebi ne olursa olsun, yapılması gerekli olmayan bu giderin yapılması gerektiği mülahazasıyla hareket etmiş olması hukuken korunamaz ve bu durum davacı lehine bir hak doğmaz. Esasen hak sadece ve sadece geniş anlamda hukukun, dar anlamda kanunun korunduğu menfaatler için söz konusu olabilir.
Geniş anlamda hukukun, dar anlamda kanunun yapılmasını zorunlu tutmadığı bir masrafın yapılmasına yol açan davacı, bu masrafın yapılmasından kaynaklanan bir talepte bulunamayacak, bu noktada davacı lehine karar verilemeyecektir. Nitekim “hukuka aykırı hareket edenin, bu hareketinden kendi lehine sonuç çıkartabilmesi” temel hukuk kaidesince dahi mümkün değildir.
3)Nitekim dava şartı olarak arabuluculuğun Anayasa’ya aykırı olup olmadığını ele alan ve 25/01/2014 Resmi Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesinin ilamında da “Genel anlamda bir davanın görülmesi ve sonuçlandırılması için yapılan yargılama masraflarının tamamını ifade eden yargılama giderlerinin davada haksız çıkan tarafa yükletilmesi hukuki korunma istediğinde haklı çıkmanın doğal bir sonucudur. Ancak bu durum mutlak olmayıp iyi niyet veya dürüstlük kuralına aykırılık teşkil eden bazı durumlarda davada haklı çıkan tarafın da yargılama giderlerini ödemekle yükümlü kılınabileceği kabul edilmektedir. İptali istenen kural da yargılama masraflarının davada haksız çıkan tarafa yükletilmesi şeklindeki temel kuralın “istisnalarından” birini teşkil edebilecektir” gerekçesiyle zorunlu arabuluculuk ücreti ile ilgili düzenlemenin istisnai olduğu açıklanmıştır.
Anayasa Mahkemesi ilamında da açıkça vurgulandığı üzere arabuluculuğa başvurunun dava şartı olarak kabul olunduğu davalarda toplantıya katılmayan taraf haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından HUAK m.18/A-f.11 hükmü gereği sorumlu olacaktır. Yukarıda belirtilen 13.fıkra gereği ise Adalet Bakanlığınca ödenecek arabuluculuk ücreti yargılama giderlerinden sayılacak ve tahsil edilecek olup bu kural Anayasa Mahkemesi’nce de vurgulandığı üzere “yargılama masrafların haksız tarafa yükletilmesi şeklindeki” temel kuralın bir istisnasını teşkil etmektedir.
Yorum bilimi kurallarına göre ise “istisnalar dar yorumlanır” ve “istisnalar kıyasen uygulanamaz”. Açıklanan yorum bilimi kurallarına rağmen, zorunlu arabuluculuğun dava şartı olmadığı davalarda davacının arabuluculuğa başvurması ve akabinde de son tutanağın dahi arabulucu tarafından düzenlenmiş olması halinde Adalet Bakanlığınca ödenecek arabuluculuk ücretinin davalıdan tahsil olunması, Hukuk Uyuşmazlık Arabuluculuk Kanununun m.18/f.11 hükmü ile f.13 hükmünde açıklanan “istisna halinin” çok geniş yorumlanması ve kıyasen uygulanması sonucunu doğurur. Oysaki “hukukta istisna kurallarının dar yorumlanması zorunludur. (Prof. Dr. Kemal Gözler, Yorum İlkeleri; Anayasa Hukukunda Yorum ve Normal Somutlaşması, TBB Yayını, Ankara, 2012, Sayfa 50 ve vd)
4)’Hakim, bir yorumcu olarak yorum ilkelerine uymalıdır. Eğer hakim, bu ilkelere uymadan yorum yaparsa, hukuk kurallarının önceden bilinen bir anlamı kalmaz. Hukuk kuralı uygulayıcının elinde değişmiş olur. Böyle bir durumda kişiler davranışlarını önceden bildikleri kurala göre ayarlayamazlar ve hukuk güvenliği sarsılmış olur.(…) Hukuk devleti, insanların hakimlere değil, kanunlara itaat etmesi demektir. (Prof. Dr. Kemal Gözler, Yorum İlkeleri; Anayasa Hukukunda Yorum ve Normal Somutlaşması, TBB Yayını, Ankara, 2012, Sayfa 19)
Zorunlu arabuluculuğa tabi olmayan bir uyuşmazlıkta, davacı tarafından arabuluculuk sürecine dava şartı olarak başvurulması, arabuluculuk sürecinin sonuçlandırılması aşamalarında son toplantıya mazeretsiz olarak katılmayan davalının, arabuluculuk toplantısına katılmasını kanun koyucu zorunlu tutmamıştır. Zira zorunlu olmayan arabuluculuk sürecine davalının iştirak etmesi yasal olarak zorunlu değildir. Davalının mevcut kanuni düzenlemeler çerçevesinde davanın zorunlu arabuluculuk hükümlerine tabi olmadığı düşüncesiyle toplantıya mazeretsiz katılmaması “kanuni düzenlemelere güvenin” açık bir sonucudur. Mevcut hükümlere “güvenerek” arabuluculuk toplantısına katılmayan taraf, davacı haklı çıkmış olsa dahi Adalet Bakanlığınca ödenecek olan arabuluculuk ücretinden sorumlu tutulamaz.
Kanun koyucunun HUAK m.18/A hükmünde ve ilgili Yönetmelikte bu noktada davalı aleyhine bir yükümlülük öngörülmediği açıktır. Zorunlu arabuluculuğun dava şartı olarak kabul edilmesi hukuk politikası açısından tartışmalı olsa dahi istisnai nitelik taşıyan usuli hükümlerin hukuk güvenliğini sarsacak şekilde geniş yorumlanması hukuk devleti ilkesiyle bağdaşır bir durum değildir.
Dava şartı olarak arabuluculuğa elverişli olmayan uyuşmazlıklarla ilgili Adalet Bakanlığınca ödenecek olan arabuluculuk ücretlerinin davalıdan tahsiline dair yargısal yorum yapılması hukuk güvenliğini ihlal ettiğinden hukuk devleti ilkesine zarar verici bir yorum tarzıdır. Esasen her ülkenin kendi hukuk politikaları çerçevesinde birbirlerinden farklı normları yargı düzeni içinde uygulamaları-evrensel hukuk kurallarına aykırı olmamak koşuluyla-kabul edilebilir olsa da hukuk güvenliğini ve istikrarı sarsıcı bir yargı düzeni kabul edilebilir değildir. Zira bu nitelikleri taşımayan yargı düzeninin evrensel anlamda yargılama kalitesi mutlak anlamda da düşecektir.
5)Kanundaki genel hükümlerin, yorum bilimi kurallarının ve temel hukuk kaidelerinin dikkate alınmayarak istisnai usuli hükümlerin geniş ve kıyasen yorumlanması, hukuk politikası açısından içeriği tartışılan düzenlemelerin hukuk düzeninde olması gerekenden çok daha fazla uygulanması sonucunu doğurur ki bu durum adil yargılanma hakkı ilkelerine ve usuli hakkaniyet kurallarına da aykırıdır.
O halde somut olayda, zorunlu arabuluculuğa tabi olmayan kayıt kabul davasında, zorunlu arabuluculuğa başvuran ve bu sebeple hazineden arabulucuk ücreti ödenmesine yol açan davacı dava açmakta haklı olsa ve davalı mazeretsiz olarak toplantıya iştirak etmese dahi hazine tarafından harcanan arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsil olunması gerekir.

Başkan