Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/646 E. 2021/764 K. 17.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/646 Esas
KARAR NO : 2021/764

DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 22/11/2019
KARAR TARİHİ : 17/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin … İli … genelinde elektro mekanik alanında hizmet veren şirket olduğunu, müvekkili ile davalının, davalı şirketin …ere ve … projelerinde ortak iş yaptıklarını, yapılan işler sonunda ödemelerin bir kısmının sorunsuz bir şekilde yapıldığını, ödeme rutini ve ticari ilişki ekte sunulan cari hesap tablosunda ve tarafların ticari defterlerinde görüldüğünü, … tarihli … seri numaralı ve … tarihli … seri numaralı faturaların ödenmesi için davalı şirkete gönderildiğinde, faturaya itiraz edilmediğini ve herhangi bir ödeme yapıldığını, davalı şirketin büyük olması ve birimleri arasında iletişimin sağlanması uzun sürdüğünden müvekkili şirket, davalının istediği vadeyi verdiğini, davalı tarafın dokuz senedir müvekkili şirketi oyaladığını, davanın kabulü ile, dava konusu fatura bedellerinin davacı tarafa ödenmesini, faturanın borçlu tarafından alınmasını veya mal hizmetin teslim alınmasını takip eden otuz günlük sürenin sonundan itibaren hesaplanacak temerrüt faizinin müvekkili şirkete ödenmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
Cevap: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirkete ulaşan bir faturanın bulunmadığını, faturanın ulaşmadığının davacı tarafından bilindiğini, fatura içeriğinin müvekkili şirket tarafından kabulüne ilişkin bir kaydın bulunmadığını, davacı taraf alacağa ilişkin faturaları müvekkili şirkete yolladığını ancak kendilerine dönüş yapılmadığını iddia ettiğini, bahsi geçen faturaların müvekkili şirkete tebliğ olduğuna dair hiçbir kayıt, somut belgenin bulunmadığını, davacının basiretli bir tacir olmanın yükümlülüklerini yerine getirmediğini, davaya konu faturalar 25.03.2010 tarihli olup faturaların üzerinden yaklaşık on yıl geçmiş ve davacı şirket faturaların müvekkili şirkete ulaşmadığını bildiği halde harekete geçmediğini, bu nedenle davacının iyi niyetli hareket etmediğini, davanın reddini, yargılama gideri ile vekalet ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Davaya konu fatura suretleri, tarafların BA- BS formaları, ticaret sicil kayıtları, ticari defter ve belgeleri celp edilmiş, incelenmiştir.
Dosya, davalı tarafın ticari defter ve kayıtlarının incelenmesi için Mali Müşavir Bilirkişisi …’a tevdi edilmiş, bilirkişi tarafından dosyaya sunulan 11.06.2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle ve sonuç olarak; “Davalı tarafın 2010 yılı ticari defterleri TTK ilgili hükümlerine göre delil niteliğine haiz olup ticari defterlerinde ve 2010 yılı BA beyannamesi formunda davacı ile herhangi bir ticari ilişkisine rastlanmamıştır. Davacının, davasına konu maillerden ve yine davacının dava dilekçesine ek olarak iliştirdiği üç adet ölçüm sonucundan davalıya bu işi yaptığına dair mali anlamda bir tespit yapılamamıştır. Mail yazışmaları ile dosyada mübrez 3 adet ölçüm tutanaklarında yer alan rakamsal değerlendirmelerin dava konusu faturalar olan ilgisinin davacı tarafından açıklanması gerekmektedir…” şeklinde tespit edilmiştir.
Dosya, davacı tarafın ticari defter ve kayıtlarının incelenmesi için davacının yerinde inceleme talebi dikkate alınarak talimat mahkemesi aracılığıyla Mali Müşavir Bilirkişisi …’na tevdi edilmiş, bilirkişi tarafından dosyaya sunulan 21.06.2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle ve sonuç olarak; “Davacının yerinde incelemeye dayalı 2008-2009-2010 yıllarına ait ticari defterlerini başka mahkemelerde alacak davasına havi bilirkişi incelemesine vermiş olduğu beyanla tarafıma ibraz edemediği, ancak dava dosyasına sunulan davacı davalı belgeleri ve dava layihaları, davacının incelemeye dayalı tarafıma sunmuş olduğu belgeler kapsamında yapılan değerlendirme sonucunda, davacı davalıya 2008-2009-2010 yıllarında düzenlemiş olduğu faturaları mükellefiyeti kapsamında Gelir İdaresi Başkanlığına beyan etmiş olduğu, belgeler üzerinde varlığı tespit edilmiş olup, Cari hesap Borç Alacak muavin ve Cari hesap Ekstresinde davacı 2008/2009 yılları düzenlemiş olduğu Fatura tutarlarını davalıdan tahsil etmiş olduğu, 2010 Yılında düzenlemiş olduğu 25.03.2010 tarihli … No.lu 17..346,00 TL ve 25.03.2010 tarihli … No.lu 20.231,10 TL tutarlarındaki bedellerinin tahsil edilmediği, davacının Yasal Ticari defterlerini yerinde incelemede ibraz edemediğinden davacı lehine delil ispatı değerlendirmesi yapılamadığı, Davacının davalı adına düzenlemiş olduğu 2010 yılındaki 25.03.2010 tarihli … No.lu 17.346,00 TL ve 25.03.2010 tarihli … No.lu 20.231,10 TL tutarlardaki faturaların davalının defter kayıtlarında, varlığı ve kayıtlara intikal edip etmediğinin davalının yasal defterleri ve beyanları üzerinden incelenmesi tespiti gerekmektedir. şeklinde tespit edilmiştir.
Dava, ticari hizmet sözleşmesinden kaynaklanan fatura alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Bilindiği üzere, faturanın düzenlenmiş olması, tek başına alacağın varlığını ispata yeterli değildir. Ancak faturanın tebliğ edilip edilmediğinin belirlenmesi, tarafların ispat yükünün tespiti için önem arz etmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/13-619 E. 2018/919 K. sayılı ilamında ifade edildiği üzere “İspat; dava konusu yapılan hakkın gerçekten var olup olmadığının anlaşılması, maddi hukukun o hakkın doğumunu veya sona ermesini kendisine bağladığı vakıaların doğru olup olmadığının tespit edilmesi sonucunda mümkün olur ve dava konusu hak ile buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları yönünde mahkemeye kanaat verilmesi işlemidir.”
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda 187/1.maddesi “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Vakıa (olgu) ise, kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylardır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir. Hakim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise HMK’nın “İspat Yükü” başlıklı 190. maddesinde yer almakta olup; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
İspat yükü, hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer. Kendisine ispat yükü düşen taraf için bu bir yükümlülük (mükellefiyet) değil, sadece bir yüktür (külfettir). Zira taraf kendisi tarafından ispatı gereken bir vakıayı ispat edemezse, karşı taraf (ve mahkeme) onu mutlaka ispat etmesini isteyemez (yükümlülük). Kendisine ispat yükü düşen taraf, o vakıayı ispat edememiş sayılır; mesela, kendisine ispat yükü düşen ve fakat bunu yerine getiremeyen taraf davacı ise, davasını ispat edememiş sayılır ve dava bu nedenle reddedilir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27/06/2003 tarih ve 2001/1 E. 2003/1 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nun 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır.
İşin bedeli sözleşme kurulurken kararlaştırılmış olup, fatura ise bu aşama ile ilgili değil, ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura öncesinde taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Faturayı alan (faturayı defterlerine kaydetmemesi koşulu ile) akdi ilişkiyi inkar ettiğinde, faturayı gönderenin önce akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekir. Fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir.
6102 sayılı TTK’nın 21. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge gerçek anlamda fatura olarak kabul edilemez. Bu belge belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 21/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz.
Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkar etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkanı yoktur.
Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa’nın 21. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK’nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez.
Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir.
Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi halinde alacaklının HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir.
Yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde; davacının, davalı şirketin … ve … projelerinde birlikte iş yapıldığını ifade ederek… tarihli, … numaralı, 17.346,00 TL bedelli ve… tarihli, … numaralı, 20.231,10 TL bedelli olmak üzere iki adet fatura için toplam 37.577,10 TL ödenmemiş alacağı olduğunu, bu iki adet faturanın davalı tarafa tebliğ edildiğini ve yasal süresi içinde itiraz ve iade edilmediğini iddia ettiği, davalının ise bahse konu faturaların taraflarına hiç tebliğ edilmediğini, bu faturalar sebebiyle verilen bir hizmet bulunmadığından davacı tarafa borçlu olunmadığının savunulduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıda değinilen faturaya ilişkin anlatım ve bilgiler ışığında; eldeki dava dosyası bakımından dava konusu faturaları davalı şirkete tebliğ ettiğini, bu faturaların davalı şirkete ulaştığını ispat yükü davacı taraf üzerindedir. Zira, davalı bu faturaların kendisine hiç gönderilmediğini ve tebliğ edilmediğini savunduğu halde, davacı faturaların tebliğ edildiğini ve davalıya gönderildiğini iddia etmektedir. O halde, davacı, faturaların tebliğ edildiğini hususunu ispatlamak zorundadır.
Davacı tarafından düzenlenen faturaların davalı şirkete tebliğ edildiği iddia edilse de; bu hususta soyut beyan dışında davacı tarafından hiç bir delil ve kayıt sunulmadığı, davaya konu faturaların davalı şirkete tebliğ edildiği noktasında dosyada hiçbir delilin olmadığı belirlenmiştir. Faturalar incelendiğinde her iki faturanın alt kısmında yer alan “teslim alan” ibarelerinin boş ve imzasız olduğu, dolayısıyla fatura kaydı üzerinde teslim alan kısmı boş olduğundan faturaların tebliğ edilip edilmediğinin ispata muhtaç olduğu, davacı tarafından bu hususun / tebliğin ispatlanamadığı anlaşılmıştır.
Davalının 2010 yılına ait BA formları celp edildiğinde davaya konu faturaların BA formu olarak Vergi Dairesine bildirilmediği, başka bir anlatımla davalı şirket kayıtlarında faturaların bulunmadığı, davalının ticari defter ve belgelerinin incelemesi sonucunda davaya konu faturaların davalının defter ve kayıtlarında dahi yer almadığı, dava konusu faturaların davacının ticari defter ve kayıtlarında yer alıp almadığı noktasında davacının ticari defterlerinin bulunduğu mahal mahkemesine talimat yazılarak ve mali bilrikişiye davacının talebi doğrultusunda yerinde inceleme yetkisi de verilerek inceleme yaptırılmasına karar verilmiş ise de; talimat mahkemesince inceleme gününde ticari defter ve kayıtların mali bilirkişiye teslim edilmediği, davacının ticari defterlerini ibrazdan kaçındığı ve bilirkişi incelemesinin davacının ticari defter ve belgelerin ibraz etmemesi sebebiyle yapılamadığı, mahkememizce davalının ticari defter ve belgeleri üzerinde yapılan incelemede 2010 yılı BA formlarında dava konusu faturaların davalı kayıtlarıda hiç yer almadığı anlaşılmıştır.
Dava dilekçesi ekinde sunulan yazışmalarda davacının davalı tarafa ne tür ve ne miktarda iş yaptığının anlaşılamadığı, bu kayıtların davalı şirket tarafından imzalanmış ve kabul edilmiş kayıtlar olarak kabul edilemeyeceği, öte yandan kayıtların ve ölçüme ilişkin notların davaya konusu faturalar ile ilişkisinin de tespit edilemediği, bu hususta açıklama dahi bulunmadığı, bu bağlamda dava konusu faturaların yapıldığı belirtilen işi ispatlamaya dahi muhtaç olduğu, taraflar arasındaki mail yazışmalarından faturaların davalı şirkete tebliğ edilmediğinin ve davalı şirket kayıtlarında olmadığının tespit edildiği, tüm bu açıklanan nedenlerle davacının dava konusu faturalar sebebiyle alacaklı olduğunu ispatlayamadığı,, son çare olarak yemin delili Mahkememizce nazara alınmış ise de; davacının dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanmaması karşısında ispatlanamayan davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereklen 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından başlangıçta peşin alınan 641,73 TL harcın mahsubu ile fazladan alınan 582,43 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep edilmesi halinde davacıya veya vekiline İADESİNE,
3-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı yargılama sırasında kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden reddedilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1. maddesi uyarınca belirlenen 5.636,57 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
5-Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk sarf ücretinin davacıdan tahsil edilerek HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
6-HMK 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde resen taraflara veya vekiline İADESİNE,
Dair, davalı vekilinin yüzüne karşı, davacı vekilinin yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.17/11/2021

Katip
¸e-imzalıdır

Hakim
¸e-imzalıdır