Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/626 E. 2020/33 K. 23.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/626
KARAR NO : 2020/33

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 15/08/2008
KARAR TARİHİ : 23/01/2020
Mahkememizde görülmekte olan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Fon Kurulunun 13/02/2004 tarih ve 13 sayılı kararı uyarınca yönetim ve denetimine el konulan müvekkili …A.Ş’nin 24/03/2006 tarihinde yapılan 2002,2003 ve 2004 faaliyet yıllarına ait olağan genel kurul toplantısında şirket denetim kurulunun şirketin geçmiş yılları kapsayan faaliyetleriyle ilgili yapmış olduğu incelemeler sonucu oluşturduğu ve bu yılları kapsayan 09/09/2005 tarihli denetim kurulu raporu içeriğinin genel kurulun bilgisine sunulduğunu, şirketin 24/03/2006 tarihli genel kurul toplantısında gündemin 5.maddesi mucibi şirket denetim kurulu tarafından YK ve DK üyesi davalılar hakkında sorumluluk davası açılmasına karar verildiğini, … Ticaret A.Ş’nin 2001 yılı ortaklarının sermaye apel ödemesinin…kuruluşu … A.Ş.’ye ve aynı gün bu nakit meblağın…’e aktarılmasından dolayı geri dönüşsüz kalan 223.000TL ile kasa açığından dolayı 46,81TL olmak üzere toplam 223.046,81TL tutarındaki şirket zararının davalılardan sorumlulukları oranında avans faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsilini, masraf ve ücreti vekaletin davalılara tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ise sunduğu dilekçede şirket denetçilerinin kim oldukları ve nasıl atandıklarının bilinmesi gerektiğini, bu konular açıklandığında görüleceği üzere denetçilerin TTK’nun belirlediği usullerle belirlenmediklerini,dava açma ehliyetlerinin bulunmadığını, davacı şirketin 24/03/2006 tarihli genel kurul toplantısının ortak olmayan kişilerce yapıldığını, bu toplantıda alınan kararların yok hükmünde olduklarını, ayrıca davacı yan tarafından ileri sürülen donuk alacak kavramının ne TTK’da ne de diğer bir mevzuatta yer almadığını, söz edilen şirketlerin yönetimin TMSF’ye geçtiğini, söz konusu işlem nedeniyle müvekkilinin sorumlu tutulmasının açıkça hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, şirkete el konulma tarihinde kasada bulunması gereken 46,81TL nakit tutarın mevcut olmadığının ileri sürüldüğünü, kasa sayımının ne zaman yapıldığının, TMSF’nin kasayı kimden aldığının belli olmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Dava, şirket denetim kurulu üyesi …’ın sorumluluğu nedeniyle mirasçıları hakkında açılmış tazminat davasıdır.
Adı geçen denetim kurulu üyesi ile birlikte diğer sorumlular hakkında mahkememizin … Esas sayılı dosyası ile görülmekte olan davanın yargılaması aşamasında ve 25/12/2013 tarihli oturumda, davalı …Terekesi hakkında açılan davanın ayrılmasına karar verilmiştir.
Mahkememizin 2014/4E.2017/277K.sayılı ve 16/03/2017 tarihli gerekçeli kararı ile davanın,alacağın tereke masasına kayıt ve kabul talebine ilişkin olduğu gerekçesiyle mahkememizin görevsizliğine;dosyanın İstanbul Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesine dair karar verilmiştir.Ne var ki İstanbul BAM 13.HD.’nin 2019/1562E.2019/1323K.sayılı ve 09/10/2019 tarihli gerekçeli kararında belirtilmiş olduğu üzere mahkememizde görülmekte olan davanın,dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK m.359 hükmünün yollaması ile denetçiler hakkında da uygulanacak aynı Kanunun 309 ve 341 maddelerine göre açılmış sorumluluk davası olduğu tespit olunmakla davaya bakma görevinin ticaret mahkemesine ait olduğu açıklanarak mahkememiz kararı kaldırılmıştır.
Mahkememiz kararının kaldırılması sonrası ise taraflara duruşma günü ve saati tebliğ edilmek suretiyle yargılamaya devam olunmuştur.
Yukarıda yapılan açıklamalarda da belirtilmiş olduğu üzere dava,6762 sayılı TTK döneminde açılmış olup adı geçen Kanunun m.359,m.309,m.341 hükümleri gözetildiğinde denetçi aleyhine açılmış sorumluluktan kaynaklı alacak davası niteliğindedir.
Davacının dayanmış olduğu vakıalar ve mevcut inkara yönelik beyan karşısında uyuşmazlığın bilirkişi kurulu marifetiyle araştırılmasına dair ara kararlar oluşturulmuştur.
Bu çerçevede mahkememizce atanan ilk bilirkişi kurulunda yer alan Mali Müşavir…, Mali Müşavir…ve Yard. Doç. Dr. … tarafından düzenlenen 09/12/2009 tarihli ve 10/09/2010 tarihli raporlarında da belirtildiği üzere sorumluluk talebinin kabulü açısından zararın varlığının ispatlanması gerektiği,ispat yükünün ise davacı üzerinde bulunduğu, özet ve sonuç olarak, ticari hayatın işleyişi sırasında bir şirketin elinde bulunan fazla sermayenin aynı grup içinde yer alan diğer şirkete tahsis edilmesine ilişkin yönetim kurulu kararının olağan işlem niteliğinde olduğu, zararın varlığının ispatlanamadığı, yönetim kurulu üyeleri ve denetçilerin hukuka aykırı eylemde bulundukları ve şirketi zarara uğrattıklarına ilişkin kanıt bulunmadığı bildirilmiştir.
Bilirkişi kurulunun sunmuş olduğu raporlara yönelik itirazlar karşısında ise atanan Prof. Dr. …, Doç. Dr. … ve Mali Müşavir…l tarafından düzenlenen 16/01/2012 ve 28/08/2012 tarihli ek raporlarında da, davacı şirkette …’ın denetçilik görevini kabul ettiğini gösteren kanunen geçerli bir belgenin dava dosyasına sunulmadığı,…’ın denetçi sayılmasının da ispata muhtaç olduğu; ayrıca 2002,2003,2004 yıllarında da denetçilere ücret ödendiğini gösteren herhangi bir kayıt bulunmadığı,yine denetçilerle yapılmış bir vekalet ve/veya hizmet akdinin dosyaya ibraz edilmediği,öte yandan şirket denetçilerinin 13/02/2004 tarihinde TMSF tarafından görevlerinden azledilmiş olduğu,kaldı ki davacının dava konusu ettiği alacak ile ilgili olarak asıl borçlu şirket aleyhine her türlü yasal işlemle müraacat edip gerekli çabayı gösterip dava dışı …A.Ş’den gerekli tahsilatı yapamaması nedeniyle bir aciz vesikası alması gerekirken bunu dahi yapmadığı,bu şartlarda davacının davalı …’a atfettiği işlem ve eylemler nedeniyle davacının zarara uğradığı yönündeki iddianın ispatlanamadığı açıklanmıştır.
Alınmış olan bilirkişi kurulu raporlarına rağmen mevcut itiraz içerikleri karşısında bu defa Prof. Dr. …, Emekli Banka Denetçileri … ve … tarafından düzenlenen 04/05/2016 tarihli raporda da, denetçilerin ancak kendilerine yükletilen vazifeleri yerine getirmeyerek zararın artmasına yol açtıkları takdirde zararın artan bu kısımlarından sorumlu tutulacaklarını, denetçilerin görevlerinin var olan durumu tespit etmek ve yasa ile esas sözleşmeye aykırılık var ise bunu ilgilileri bilgilendirmekten ibaret sorumluluklarının bulunduğu, ancak şirket zararının varlığının kanıtlanamadığı yönünde görüşlerini açıklamışlardır.
Mahkememizce atanan bilirkişi kurullarında yer alan bilirkişilerin muhasebe,bankacılık konularında ehil kişiler oldukları gibi her üç bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu rapor gerekçeli ve kendi içinde denetime dahi açıktır.
Dava tarihi itibariyle yürürlükte olan TTK m.336 vd. gereği denetçiler aleyhine açılan sorumluluk davasının kabulü açısından ortaklığın zarara uğraması zorunludur.Bu noktada ispat yükü,zararın varlığını iddia etmekte olan davacının üzerindedir.6762 sayılı TTK çerçevesinde denetçilerin kusursuzluklarını ispatla yükümlü olmaları,davacının zararın varlığını ispatlama yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.
Davacının iddia etmiş olduğu zararın varlığının araştırılması açısından inceleme yapan birbirinden farklı kişilerden oluşan üç farklı bilirkişi kurulu dahi davacının iddia etmiş olduğu zararın varlığının muhasebe ve bankacılık uygulamaları açısından mevcut olmadığını, yine dava konusu edilen kasa açığının ise ne şekilde ve ne zaman meydana geldiğinin belirsiz olduğunu,usulüne uygun tespitin yapılmadığını,daha da önemlisi … grubu şirketi olan … A.Ş’ye 223.000,00 TL’nin aktarıldığı ve paranın dönmemiş olduğu anlaşılmakta ise de …Tic.A.Ş tarafından bu konuda …ında dahil olduğu diğer denetçilerin ibra olduğunu,daha da önemlisi bu miktarın adı geçen …A.Ş’den yargısal yoldan talep edildiğine ve en azından takibin semeresiz kaldığına dair herhangi bir delilin mevcut olmadığı, bu sürede davanın açılmış olduğu tarih itibariyle …A.Ş’nin … A.Ş’ye vermiş olduğu borç nedeniyle bir zararın varlığının tespit edilemediği açıkça ortaya çıkmıştır.Kaldı ki iddiaya esas olan eylem sonucunda gerçekleştiği iddia olunan zarar, denetçi durumundaki Hasan Sinan Yavaş’ın Kanun ve esas sözleşme ile kendisine yükletilen bir görevin hiç veya gereği gibi yapılmamasından doğmuş bir zarar kalemi olarak dahi değerlendirilemez.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da , ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64) Somut davada davacının,denetçi olması nedeniyle aleyhine dava açılan Hasan Sinan Yavaş’ın,iddia olunan zarardan sorumlu olduğu yönünde somutlaştırabildiği delil ise mevcut bulunmamaktadır.
Nitekim mahkememizde davalı olarak aleyhine dava açılan …yönünden,mahkememizce verilen ayırma kararı sonrası ise bu defa bu dosyanın mahkememizin …E.numarası ile görülmeye devam olunduğu, bu arada aynı davacı ile diğer yönetici ve denetçi durumundaki davalılar hakkında görülmekte olan mahkememizin …E. … K.sayılı asıl dosyasında 30/06/2016 tarihinde karar verildiği,bu karara göre yönetici ve denetçi hakkındaki davanın tümden ret olunduğu,davacı TMSF tarafından ise ret kararının temyiz olunduğu, akabinde ise kararın Yargıtay 11.H.D.’nin 2016/14999 E.2018/5915 K.sayılı ve 02/10/2018 tarihli ilamı ile onandığı gerçeği dahi mahkememizce ulaşılan sonucun doğruluğunu destekleyici niteliktedir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının, davalı … terekesi aleyhine açtığı dava sübut bulmadığından davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının, davalı … terekesi aleyhine açtığı dava sübut bulmadığından davanın reddine,
2-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
3-Davacı taraf harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
4-Davalı lehine AAÜT gereği takdir edilen 3.400,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
5-Karar kesinleştiğinde gider avansının talep halinde iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi.23/01/2020

Başkan
¸e-imzalıdır
Üye
¸e-imzalıdır
Üye
¸e-imzalıdır
Katip
¸e-imzalıdır