Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/584 E. 2020/214 K. 26.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO: …
KARAR NO: 2020/214

DAVA:Konkordato (Adi Konkordatodan Kaynaklanan (İİK 285 İla 308/h))
DAVA TARİHİ:28/10/2019
KARAR TARİHİ:26/06/2020

Mahkememizde görülmekte olan konkordato (Adi Konkordatodan Kaynaklanan (İİK 285 İla 308/h)) davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili firmanın mali tablolarında yer almayan ancak grup şirketi lehine verilen veya bölünmeden kaynaklanan tahahhütlerinden dolayı … A.Ş ‘nin içinde bulunduğu ekonomik kriz nedeni ile borçlarını ödeyememesi veya iflası halinde müvekkili şirket … A.Ş’ye rücu edebilecek borç miktarının 706.133.659,99 TL olduğunu,kefil olunan veya ayni teminat verilen şirketlerin iflası halinde 706.113.365,99 TL kadar borç yükünün müvekkili firmaya ek yük getireceğini,müvekkiline gelecek ek mali yükümlülükler nedeniyle ihtiyatlılık gereği müvekkili firmanın ek mali yükümlülükleri de göz önüne alınarak yeniden yapılandırma yapılması gerekliliğinin olduğunu,müvekkili şirketin bir vade planı içerisinde tüm borçlarını ödeyebileceğini,bu sebeple işlerinin devam etmesini güvence altına almak ve şirket varlıklarının yanı sıra şirket paydaşlarının çıkarlarını korumak amacı ile konkordato talep etme zorunluğunun olduğunu,müvekkili şirketin gerek sermaye yapısı ve gerekse çalışan ve müşteri kalitesi ile içerisine düştüğü likitide sıkıntısı ve ödeme aczini ancak konkordato yoluna başvurmak sureti ile bertaraf edebileceğini,nakit akışının düzelmesi için zamana ve konkordatonun sağlayacağı korumaya ihtiyaç duyduğunun açık bir gerçek olduğunu, genel olarak vadelerin daraldığı ve hatta ortadan kalktığı bu dönemde, müvekkili firmanın borçlarını düzenli ve tam olarak ödemesi,istihdam ve istikrarı ile tekrar kâra geçebilmesi için müvekkili şirkete zaman tanınması gerektiğini,müvekkil şirketin ticari faaliyetlerinin devamı ve bu suretle borçlarının ifasının sağlanmasının sadece müvekkili şirkete değil,başta şirket çalışanları olmak üzere alacaklıların,kamunun ve birçok tedarikçinin yararına olacağını,zira bu sayede, çalışanların kriz ortamanda işsiz kalmayacak,alacaklılar alacaklarını tahsil edebilecek ve tedarikçilerle olan ticari faaliyetlerinin devam edecek olmasının yanı sıra, devlete ödenecek SGK primleri ve vergiler ile katma değer yaratılmaya devam edileceğini,İİK m.286 maddesinde tahdidi olarak sayılmış tüm belgelerin konkordato ön projeleri ile birlikte ibraz edildiğini, müvekkili şirket lehine üç aylık geçici mühlet kararı ve kararla birlikte tedbir kararı verilmesi için gerekli koşulların sağlandığını, alacaklılarını icra takibi ve hacizler ile karşı karşıya kalırsa müvekkili şirketin mal varlığının borçlarını karşılamaya yetmeyeceğini,mahkemeye sunulan beyan ve delilleri incelendiğinde alacaklıların alacağının tamamına kavuşmasını sağlama amacı ile yapılan planlama sonucunda müvekkili şirketin lehine konkordato kararı verilmesi halinde müvekkili şirketin faaliyetlerine devam edeceğini,gerek sermaye artırımı gerekse diğer kaynaklar ile şirketin ödeme gücüne ve mali duruma katkılarının yapılmasının mümkün olabileceğini,müvekkil şirketin borçlarının şu andaki haline nazaran tamamen ödeme imkanına kavuşacağını, İİK m.286 öngörülen tüm belgeleri içeren konkordato talebinin öncelikle müvekkili şirket lehine üç aylık süre ile geçici mühlet verilmesini,gerekli görülmesi halinde geçici mühletin iki ay daha uzatılmasını,geçici mühlet kararının İİK m.288 gereğince ilanını,takas,hapis ve mahsup hakkının kullanılmasının tensiben önlenmesini,müvekkili şirketin keşide ettiği çeklere karşılıksız şerhi vurulmasının önlenmesini talep etmiştir.
Dava İİK .286 vd hükümlerinden kaynaklanan konkordato talebine ilişkindir.
İİK m.286 vd.hükümleri çerçevesinde konkordato müessesesinin dürüst borçlular tarafından talep olunabileceğine dair normatif bir düzenleme mevcut olmasa dahi doktrinde de kabul olunduğu üzere konkordato esasen elinde olmayan nedenlerle, işleri iyi gitmeyen ve mali durumu bozulmuş olan, dürüst borçluları korumak için kabul edilmiş bir müessesedir.
Nitekim 15/03/2018 değişikliği öncesinde hukukumuzda mevcut olan konkordato kurumuna ilişkin yapılan çalışmalarda da “mehil kararından itibaren borçlu,komiserin nezareti altındadır.Bu süre içinde borçlunun davranışları mühim olduğu gibi tahkik edilen mali durumu,bilanço ve hesapları itibariyle birçok kusurların meydana çıkması da mümkündür.Bazen,alacaklıların müracaat veya itirazda bulunmaları sayesinde borçlunun (bilinmeyen taraflarının) açığa çıkması ve komiserin aydınlatılması da ihtimali dahilindedir.İşte borçlu,bu süzgeçten geçip alacaklıların zararına olarak doğruluk haricinde,pek büyük hiffetle hiçbir iş yapmadığı takdirde hüsniyet bakımından konkordatoya ehil ve layık sayılır.(Enver Buruloğlu-Yuda Reyna,Konkordato Hukuku ve Tatbikat, …,1968,Sayfa 58)”
Mahkememizce 01/11/2019 tarihi itibariyle davacılar lehine üç ay süre ile geçici mühlet kararının verildiği,01/02/2020 tarihi itibariyle ek iki aylık geçici mühlet verildiği, akabinde komiserlerin görevlerine devam ettiği sabittir.
Mahkememizce oluşturulan ara kararlar sonrası 06/12/2019 tarihli komiser raporuna göre ” geçici komiser heyetince davacı şirketin ticari defter,kayıt ve belgeleri ile faaliyet adresinde yapılan inceleme ve gözlemlere göre davacı şirketin halihazırda faal durumda bulunduğu ve faaliyetlerini kesintisiz bir şekilde sürdürmekte olduğu,davacı şirketin konkordato ön projesinin hazırlanmasına esas aldığı 31/08/2019 tarihli kaydi ve rayiç değer bilançolarına göre mevcut ve alacaklarının borçlarını fazlasıyla karşılamakta olduğu,borca batık halinin bulunmadığı, bununla birlikte davacı şirketin bilançolarında gözükmeyen grup şirketlerine kefaletinden kaynaklanan icra takibi (tedbir,haciz,satış vb.) aşamalarındaki rehinli borçları nedeni ile borçlarını vadelerinde ödeyemediği,ayrıca rayiç değerlere göre borca batıklık durumunun beklenmekte olan bilirkişi raporu ve kefalet borçları ile ilgili cevabi yazıdan sonra değerlendireleceği,davacı şirketçe hazırlanan konkordato ön projesinin sadece vade teklifi içerdiğinin belirtilmesi karşısında mühlet içerisinde faiz işleyecek olan rehinli borçlar için işleyecek faizler dikkate alınmayarak kurgulanması ve borç tasfiye hesaplarının da bu şekli ile yapılması nedeni ile çelişkili bulunduğu,ayrıca ön proje ile birlikte sadece adi alacaklılara yönelik ayrıntılı ödeme planı sunulması karşısında rehinli alacaklara yönelik ayrıntılı ödeme planı sunulmamasının önemli bir eksiklik olarak göze çarptığı,öte yandan ön projenin İİK m.308/h maddesi ile düzenlenen rehinli alacaklılarla müzakere ve borçların yapılandırılması teklifini de içermediği,bu durumun rehinli alacak miktarının çok yüksek olması karşısında önem arz ettiği,davacı şirketçe hazırlanan konkordato ön projesinde borç tasfiyesi için yaratılacak kaynakların şirketin faaliyetinin devamı esasına bağlı olarak elde edilecek faaliyet gelirleri ve sermaye artırımı ile kefil olunan asıl borçlu şirketin ödeme taahhütlerine dayandırıldığı,ayrıca alternatif kaynak yöntemi olarak sat-geri kiralama yönteminin gösterildiği, bu kaynaklar yönünden yapılan incelemelerde, şirketin faaliyetinin devamı esasına dayanan kaynak yönünden sağlıklı bir görüş bildirebilmek açısından faaliyetlerin izlenmesi gerektiği, bununla birlikte geçmiş dönem verilerine göre hedeflenen satış tutarlarının ulaşılabilir seviyede bulunduğu;ancak sıkı bir maliyet ve gider planlaması ile tasarruf tedbiri alınmadığı sürece ön görülen maliyet ve gider tutarlarına ulaşmanın ise kolay gözükmediği,ayrıca bu kaynak kaleminin miktar yönünden toplam kaynaklar arasında önemli bir yer teşkil etmediği, sermaye artışı yolu ile elde edilmesi öngörülen kaynağın uzun vadeli oluşu ve somut kaynaklara dayanmaması nedeniyle soyut olarak nitelendirilebileceği,ödeme taahhütlerine dayanarak elde edilmesi ön görülen kaynağın halihazırda asıl borçlarını ödeyememiş olan taahhüt veren şirketlerin ilerleyen dönemlerde ödeme sıkıntısını aşıp aşmayacağının salt bu şirketlerin bilançolarına göre tespitinin ve öngörülmesinin mümkün bulunmaması ve de teminat niteliği taşıyan somut kaynağa dayanmaması nedeniyle soyut olarak nitelendirilebileceği, alternatif kaynak yöntemi olarak gösterilen sat-geri kiralama yönteminin ise ayrıntılı detay ve dayanaklarının sunulmaması nedeniyle izaha muhtaç olduğu” görüşünü belirtmişlerdir.
Komiser heyeti 11/03/2020 tarihli raporda ise”davacı şirketin güncel (en son tarihli) bilançosu üzerinden görevlendirilen bilirkişiler tarafından tespit edilen değerler referans alınarak hazırlanan 31/01/2020 tarihli rayiç değer bilançosu ile davacı şirketin ön projedeki kefalet / ipotek borçları ile ilgili bilgi ve beyanları ile gelen yazı cevaplarına göre”… Bank A.Ş ‘ne olan kefalet borcunun düzeltilmiş şekliyle” tespit edilen güncel kefalet / ipotek borçlarına göre davacı şirketin 78.308.908,46 TL borca batık durumda olduğu,mevcut durumda yani güncel mali veriler ışığında ve mahkemece alınan bilirkişi raporu içeriğine göre davacı şirketin … Turkey firmasına herhangi bir kefalet borcunun bulunmadığı yönündeki beyan ve itirazının miktarı dışında borca batıklık haline herhangi bir etkisinin bulunmadığı, zira bu beyan ve itirazların kabulü halinde dahi şirketin 60.308.908,46 TL borca batık durumda olmaya devam edeceği,rapor içerisinde açıklanan gerekçelerle davacı şirketin bilirkişi raporlarındaki değer tespitlerine yönelik itirazları karşısında,alınan ilk bilirkişi raporlarına itiraz edilmediği de gözetilerek yeni bir bilirkişi ataması yapılmasına gerek olmadığı, rapor içerisinde açıklanan gerekçelerle davacı şirketin mahkemece alınan bilirkişi raporuna itiraz dilekçesindeki kıymetlerinin takdiri gereken son derece değerli objeler / tablolar bulunduğu,tespit olunan bir kısım kefalet borçlarının gerçek olmadığı yönündeki beyanlarından davacı şirket yetkililerinin 08/11/2019 tarihli ilk toplantıda kendilerine yazılı olarak verilen bilgi ve talimatlardan 8, 17 ve 19 no.lu bilgi ve talimatlara aykırı davrandığının anlaşıldığı; ayrıca davacı şirketin bu aşamada borca batıklık yönünden reddettiği kefalet borcunun ön projede kendisi tarafından beyan edilmiş olması ve bu aşamaya kadar kabul edilmiş olması nedeniyle konkordato sürecinde gerçek olmayan bir borç ikrarı olarak nitelendirilebileceği, davacı şirketin basiretli tacir gibi davranma ve özen borcuna aykırı hareket ettiği,geçmiş dönem verileri de göz önünde bulundurulduğunda mevcut işleyişte davacı şirketin ön gördüğü satış bedellerine ulaşması mümkün gözükse de kar hedeflerine ulaşmasının mümkün gözükmediği, ticari faaliyetlerine ilişkin planlanan nakit akışları sağlamasının bu haliyle zor olduğu, bu aşamada davacı şirketin kendi kaynakları ve faaliyetleri ile tüm borçlan ödemesinin mümkün olmaması, asıl borçlularca kefalet borçlarına ilişkin henüz bir ödemenin gerçekleştirilmemesi, uzun vadeli ödeme taahhütleri ile sermaye artırımına dayanak somut bir kaynağın halen gösterilmemiş olması, rehinli alacaklar için işleyen faizler nedeniyle borç yükünün sürekli artıyor olması ve davacı şirketin kendi kaynaklarındaki yetersizlik karşısında projenin başarısının mutlak olarak dış kaynaklara muhtaç olması nedenleriyle var olan veriler ışığında konkordato ön projesinin başarıya ulaşma ihtimalinin açıkça bulunmadığının anlaşıldığı”görüşünü belirtmişlerdir.
Komiser heyeti 25/03/2020 tarihli raporda da”ayrıntılı olarak açıklandığı üzere davacı şirketin borca batıklık durumunun kendi bilançolarını grup şirketleri olan … A.Ş bilançoları ile konsolide edilmek suretiyle belirlenmesi yönündeki talebinin şirketler arasında doğrudan herhangi bir sermaye ilişkisinin (bağlı ortaklık,iştirak vb.) bulunmaması nedeniyle …’ye aykırı olduğu,dolayısı ile bilançoların konsolide edilmesinin ve borca batıklığın bu şekli ile hesaplanması mümkün olmadığı,davacı şirketin borçlarının tasfiyesi için sahip olduğu tek mal varlığı olan ve faaliyet konusunu oluşturan otelin satışı/geri kiralanması üzerine kurgulamış olduğu revize projenin başarıya ulaşma ihtimalinin rapor içerisinde açıklanan gerekçelerle projede ön görülen satış bedelinin mahkemece yaptırılan değer tespitine oranla oldukça yüksek bir tutarda hesaplanmış olması karşısında kuvvetle muhtemel gözükmediği,davacı şirketin revize projesinde otel satışına alternatif olarak açıkladığı borç tasfiye planının-ipotek/kefalet borçlarının asıl borçlu ve/veya grup şirketlerince ödenmesi-kendi kaynakları ile ilgili olmaması ve üçüncü kişilerin kaynaklarına ya da konkordato projelerinin başarı ihtimallerine dayanması nedeni ile değerlendirme olanacağının bulunmadığı” görüşünü bildirmişlerdir.
Mahkememizce oluşturulan 31/01/2020 tarihli ara karar çerçevesinde”mevcut dosya kapsamı ve dilekçe içerikleri karşısında 2020 yılı itibariyle,bir başka deyişle raporun düzenleneceği tarih itibariyle davacı olan şirketin duran ve dönen varlıkları başta olmak üzere güncel ve gerekçeli değerlendirmelerin yapılması,bu değerlendirmeler yapılırken davacı vekilinin 16/01/2020 tarihli üç sayfadan ibaret dilekçesi ile ekindeki icra müdürlüğünce atanan bilirkişi kurulunun 24 sayfadan ibaret rapor içeriğinin,aynı zamanda geçici konkordato komiser heyetinin atamış olduğu bilirkişinin rapor içeriğinin değerleme uzmanlarınca tek tek incelenmesi,buna göre davacı şirketin aktif mal varlığının tam ve eksiksiz tespiti açısından 2020 yılı itibariyle ada ve parsel numaraları,niteliği ve alanı belirtilen taşınmazlar ile ilgili kadastral incelemelerin dahi yapılmak suretiyle güncel ve fiili değerlerinin tespit olunması,yukarıda anılan raporlardaki miktarlardan farklı veya aynı sonuca varılması halinde bu durumun gerekçesinin açıklanması,borca batıklık bilançosunun düzenlenmesine esas olmak üzere davacı şirket aleyhine ve üçüncü kişi lehine verilmiş olan kefalet borcunun kesinleşmiş olmasının davacı şirket yönünden bilançoda pasif kalem içinde değerlendirilmesinin mümkün olup olmadığının ulusal ve ülkemiz tarafından kabul edilen uluslararası kabul gören ilkeler dikkate alınarak irdelenmesi,davacı şirketin işletmiş olduğu otel bünyesinde yer alan demirbaşların mevcut envanter defteri gözetildiğinde davacı şirkete ait olup olmadığı, davacı şirkete ait ise 2020 yılı itibariyle otel içinde yer alan tüm demirbaşların değerinin makine mühendisi tarafından dahi tespit olunması,bu değerlendirmede davacı vekilinin 16/01/2020 tarihli menkul malların değerlemesine dair dilekçesinin üçüncü sayfasının beşinci maddesinin dahi araştırılması,2020 yılı itibariyle borca batıklık bilançosunun hazırlanmasına esas olan tüm aktif ve pasif mal varlığının fiilen ve güncel olarak gerekçeli ve denetime elverişli şekilde tespit olunması,bu suretle geçici konkordato komiser heyetinin 16/01/2020 tarihli raporun sonuç kısmının üçüncü maddesinde açıklandığı üzere davacı şirketin 196.895.800,39 TL borca batık olup olmadığı,özellikle 2020 yılı itibariyle inceleme yapılacağı gözetilerek davacı şirketin borca batık ise hangi tutarda borca batık olduğunun bu çerçevede ve hükme en yakın tarih itibariyle yeniden tespit olunması,yine davacı şirketin muhasebesel ve işletmesel olarak güncel şekilde ve fiilen 2020 yılı itibariyle borca batık olduğu sonucuna varıldığı takdirde ve şirketin mevcut rasyoları dahi dikkate alınarak davacı borçlunun mal varlığının korunması açısından iflas kararı verilmesinde ayrıca gereklilik olup olmadığı hususunun dahi dikkate alınması,yine yukarıda araştırılacak hususların ele alınması ve mevcut proje dikkate alındığından konkordatonun başarıya ulaşma ihtimalinin bulunup bunulmadığı hususlarında atanacak yedi kişilik bilirkişi kurulu marifetiyle gerekli bilirkişi incelemesinin yapılması amacı ile bilirkişi kurulu atanmasına,” dair karar verilmiştir.
Akabinde bilirkişi kurulu hazırlamış olduğu 17/02/2020 tarihli raporunda “konkordato talep eden şirket tarafından Ocak 2020 dönemine ilişkin işlemlerin henüz devam etmesi ve aynı rapor tarihi itibariyle kapanmaması nedeniyle 31/12/2019 tarihli mali tablolarının ibraz edilmiş olduğunu ve bu nedenle borca batıklık hesabında 31/12/2019 tarihli mali tabloların dikkate alındığı,sunulan mali verilere dayanak teşkil etmek üzere hazırlanan 31/12/2019 tarihli kaydi değer bilançosuna göre konkordato talep eden şirketin özvarlığının 83.780.647,29 TL olarak hesaplandığı,konkordato talep eden şirketin kaydi değerlere göre borca batık durumda olmadığı, davacı şirketin aleyhine üçüncü kişilere verilmiş olan kefalet borcunun kesinleşmiş olması tutarının belirli olması,Uluslararası ve Türkiye Finansal Raporlama Standartlarına göre;yükümlülüğün muhasebeştirme (finansal tablolara alınma) koşullarını karşıladığı,bu nedenle davacı şirketin borca batık olup olmadığı hesaplanırken(rayiç değer bilançosunda)728.911.649,88 TL’nin borç olarak değerlendirilmesinin dolayısıyla özkaynaklardan indirilmesinin gerektiği, sunulan mali veriler, yapılan teknik incelemeler ve üçüncü kişilere verilen kefalet borçları dikkate alınarak hazırlanan 31.12.2019 tarihli rayiç değer bilançosuna göre konkordato talep eden şirketin öz kaynaklarının (-) 130.287.982,76 TL olarak hesaplandığı ve şirketin rayiç değerler itibariyle borca batık durumda olduğu,rapor içerisinde yapılan değerlendirmeler ışığında konkordatonun başarıya ulaşma ihtimalinin bu aşamada muhtemel olmadığı” görüşünü açıklamışlardır.
Akabinde mahkememizce oluşturulan 02/03/2020 tarihli ara kararı gereğince”mevcut itirazlar karşısında ve belirsizliğe yol açılmaması açısından 17/02/2020 tarihli raporda yer alan gayrimenkul değerleme uzmanlarının tamamının SPK lisanslı olup olmadığının açıklanması,davacı vekilinin dokuz sayfadan ibaret itiraz dilekçesinde yer alan hususlar ve değerlemeye yönelik itirazlar ile ilgili ve bu itirazları karşılayacak tek tek değerlendirme yapılması,31/01/2020 tarihli celse ara kararında belirtildiği üzere otelin gayrimenkul olarak yapılan değerlendirmesi yönünden,daha önce bu değerlemeleri yapan diğer rapor içeriklerinden farklı veya aynı sonuca varılması halinde bu durumun gerekçesinin üzerinde gayrimenkul değerleme uzmanı bilirkişilerce yeniden durulması ve bu konuya ilişkin gayrimenkul değerleme uzmanlarınca gerekçeli ve denetime elverişli değerlendirmenin yapılması,ayrıca davacı vekilinin dokuz sayfadan ibaret itiraz dilekçesi içeriği karşısında, borca batıklık miktarını etkilemesi ihtimali gözetilerek otel bünyesinde olup “davacı şirketin envanter defterine kayıtlı” obje ve tabloların dahi değerlendirmelerinin yapılması,yapılacak tüm bu değerlendirmeler sonrasında bilirkişi kurulunun anılan 17/02/2020 tarihli raporun “sonuç” kısmı gözetildiğinde farklı bir sonuca varılıp varılmadığı,özellikle borca batıklık miktarında değişme olup olmadığı üzerinde durulması,ayrıca bilirkişi ücreti depo edilinceye kadar olan süreçte ise,davacı vekilinin revize proje sunması durumunda bu revize proje içeriğinin dahi dikkate alınarak konkordatonun başarıya ulaşma ihtimalinin muhtemel olup olmadığı üzerinde durulması,amacıyla bilirkişi kurulundan ek rapor alınması,” noktalarında ara karar oluşturularak yargılamaya yön verilmiştir.
Bunun üzerine bilirkişi heyetinin hazırlamış olduğu 05/05/2020 tarihli bilirkişi raporuna göre de “bahse konu taşınmazlara ilişkin olarak kıymet takdirlerinin belirlenmesinde huzurdaki raporlardaki en önemli eksikliğin değerleme yönteminin belirlemesi olduğu düşünülmek ile birlikte,maliyet yönteminin en doğru ve güvenilir bilgiyi vereceği konusunda bilirkişi kurulunda hem fikir olmuş olup bu kapsamda 17/02/2020 tarihindeki raporlarında taşınmazlara ilişkin kıymet takdir bedelinin isabetli olduğu,daha önceki kıymet takdirlerini raporlarda bahsedilen hususlar kapsamında 12/12/2019 tarihli ve mahkemece temin edilen rapor ile genel olarak örtüştüğü,sunulan mali veriler,yapılan teknik incelemeler ve üçüncü kişilere verilen kefalet borçları dikkate alınarak hazırlanan 31/01/2020 tarihli rayiç değer bilançosuna göre konkordato talep eden şirketin öz kaynaklarının (-) 77.046.872,07 TL olarak hesaplandığı,şirketin rayiç değerler itibariyla borca batık durumda olduğu,rapor içerisinde yapılan değerlendirmeler ışığında konkordatonun başarıya ulaşma ihtimalinin bu aşamada muhtemel olmadığı” görüşünü bildirmişlerdir.
Akabinde ve 25/06/2020 tarihli geçici konkordato komiser raporunda ise sonuç olarak “davacı şirketçe alınan uzman görüşünün önceki görüşlerinde herhangi bir değişiklik yaratmadığı, davacı şirketin projesinin başarı ihtimalinin yönetim yapılan ve aynı borçlara kefalet ve ipotek yükümlülükleri gözetilerek grup şirketler ile birlikte değerlendirilmesinin rapor içerisinde açıklanan gerekçelerle mümkün bulunmadığı,davacı şirketin 31/01/2020 tarihli bilançosu ve mahkemece alınan bilirkişi raporları ile davacı şirketin ön projedeki kefalet/ipotek borçlan ile ilgili bilgi ve beyanlar ile gelen yazı cevaplarına göre tespit edilen kefalet/ipotek borçlarına göre davacı şirketin rayiç değerlerine göre 76.853.158,46 TL borca batık durumda olduğu,davacı 21.06.2020 ve 24.06.2020 tarihli beyanlan esas alındığında dahî …Anonim Şirketi’nin borca batıklık haline bir etkisinin bulunmadığı, bu haliyle davacı şirketin kaydi değer bilançosunda borca batık olmadığı,ancak rayiç değerlerine göre -17.901.039,01 TL borca batık durumda olmaya devam edeceği,yapılan hesaplamada … ve … Şirketlerine olan borçlar hariç hesaplama yapıldığı, diğer taraftan …Anonim Şirketi’nin mahkeme ve heyete gerçek borçları konusunda çelişkili beyanda bulunduğu; davacının dava dilekçesi, makul güvence raporu ve son uzman görüşü raporunda beyan ettiği borç listesinde … AŞ’ye önce 28.748.000 TL sonra,31.219.923,01 TL borcu olduğunu beyan ettiği, son dilekçede ise bu şirkete borcunun çekişmeli olduğunu ve sadece 500,000 TL olduğunu beyan ettiği,davacının dava dilekçesi ile makul güvence raporunda … Şirketine 18.000.000 TL kefalet borcu olduğunu beyan ettiği , son dilekçesinde ise … Şirketine borcu olmadığını beyan ettiği,…Anonim Şirketi’nin bu şirketten borcu olmadığına dair bir yazıyı da ibraz etmediği,…Anonim Şirketi’nin konkordato talebinde borçların asıl sorumlusu olan … …’nin ve … A.Ş.’nin ödeme taahhüdü bulunduğu da dikkate alınarak asıl borçlular … merkezli … …’nin ve … AŞ’nin olası rücu durumunda …Anonim Şirketi’nin mali durumunu etkisi üzerinde hususi olarak durulduğunu ve bu iki asıl borçlunun malvarlığı bilgilerinin dosyada da mevcut olan toplantı tutanağında kayıt altına alındığını, asıl borçluların malvarlığının …Anonim Şirketi borçları ile konsolide edilmesi adına yapıldığını,oysaki bu rapor tarihi itibariyle de asıl borçlularla ilgili mali belge yazılı olarak talep edilmiş olmasına rağmen mahkemeye iletilmediğini,borçtan birlikte sorumlu olan diğer şirketler bakımından ise aralarında kefalet ilişkisi olmadığından …Anonim Şirketi’nin herhangi bir rücu imkanı olmadığı, tek rücu imkanı olan asıl borçlular … …’nin ve … AŞ’nin mali durumunun ise tüm taleplere rağmen açığa kavuşturulmadığı,17/03/2020 tarihli revize projede bahsedilen hisse / otel satış ile ilgili herhangi bir somut gelişme bulunmaması, her ne kadar yaratılacak kaynak açısından önemli bir payı olmasa da şirketin faaliyetlerinin durmuş olması nedeniyle herhangi bir ilave kaynak yaratamıyor durumda olması ve davacı şirket tarafından yeni bir revize proje sunulmamış olması nedenleriyle revize projenin başarıya ulaşma ihtimalinin bulunmadığı” yönündeki görüşünü bildirmişlerdir.
İcra ve İflas Kanunu’nun m.292/f.1 hükmü,iflasa tâbi borçlu hakkında verilen geçici veya kesin mühletin hangi şartlarda kaldırılarak iflasının açılacağını dört bent halinde düzenlemektedir. Buna göre:
“a) Borçlunun malvarlığının korunması için iflâsın açılması gerekiyorsa.
b) Konkordatonun başarıya ulaşamayacağı anlaşılıyorsa.
c) Borçlu, 297 nci maddeye aykırı davranır veya komiserin talimatlarına uymazsa ya da borçlunun alacaklıları zarara uğratma amacıyla hareket ettiği anlaşılıyorsa.
d) Borca batık olduğu anlaşılan bir sermaye şirketi veya kooperatif, konkordato talebinden feragat ederse” borçlunun iflasına re’sen karar verilebilecektir.
İcra ve İflas Kanunu’nun 292’nci maddesinin birinci fıkrası, madde gerekçesinde de belirtildiği gibi borçlunun mali durumunun düzeltilmesinin mümkün olup olmadığı veya tasdikin sağlanıp sağlanamayacağı noktaları dikkate alınarak yorumlanmalıdır. Öğretide de benimsendiği gibi işletmenin devamına izin verilmesi önemli ve hissedilir ölçüde aktifleri azaltıyor ve/veya pasifleri arttırıyorsa ve bu durum konkordato süreci içinde geri dönüşü mümkün olmayan bir varlık-borç dengesizliğine yol açma ihtimalini gösteriyorsa iflas açılmalıdır. (Budak/Tunç Yücel, Öztek-Yeni Konkordato Hukuku,2018,Ankara,m.292, no.8)
Ne var ki iflasın derhal açılması “son çare” olmalıdır. Eğer daha uygun tedbirlerle maddede gösterilen riskler aşılabiliyorsa o tedbirlerin uygulanması tercih edilmelidir (Budak/Tunç Yücel, Öztek-Yeni Konkordato Hukuku,2018,Ankara, m.292, no.8)
Hal böyle olunca konkordatonun ana amaçlarından birisi alacaklıları iflasa göre alacaklarını daha uygun şartlarla tahsil edebilmeleri noktasında gerekli şartların oluşturulması,ayrıca işletmenin faaliyetlerine mümkün olduğu takdirde devam etmesi,bu çerçevede konkordato projesinin başarıya ulaştırılması olduğu göz ardı edilemez.
Yine konkordato talep eden davacı borçlunun konkordato talep ederken alacaklıları zarara uğratma amacı ile hareket etmelerinin engellenmesi amacıyla 2004 sayılı İİK m.292/f.1-bend(c) hükmü ile kanun koyucu açıkça düzenleme yapmış,borçlunun alacaklıların zarara uğratma amacı ile hareket ettiğinin anlaşılması durumunda bu durumu kesin mühletin kaldırılması, konkordato talebinin reddi ve hatta davacı borçlu tacir ise iflas nedeni dahi saymıştır.Bu noktada kanun koyucunun,konkordato talep eden davacı borçlu lehine İİK m.294 hükmünde belirtmiş olduğu takip yasağı başta olmak üzere birçok lehe düzenlemeler getirmiş olması karşısında bu hükümlerin uygulanmasının davacı borçlu tarafından talep olunması imkanının kötüye kullanılmaması da esastır.
Özellikle konkordato ile alacaklılar,iflasın gerektirdiği masrafları yapmadan ve dolayısı ile daha fazla ölçüde alacaklarını elde ederler. 4949 sayılı Kanun ile 2003 yılında yapılan değişiklik sonucunda «alacaklılara da konkordato işlemlerinin başlatılmasını isteme hakkı» tanınarak «borçlu ile alacaklılar» arasında eşitlik sağlanmış, başka bir deyişle bu suretle konkordatoda «borçlu ile alacaklıların menfaatleri eşit olarak» gözetilmiştir.Bu eşitliği bozmaya yönelik her türlü çabanın,hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup olmadığı irdelenmelidir.
Bu durumda kanunun,konkordato talep eden davacı borçluya,konkordato talep etme ve kanunun kendisine tanıdığı imkanlardan yararlanma imkanını kayıtsız,şartsız ve sınırsız olarak verdiği kabul olunamaz.Zira yukarıda açıklandığı üzere hakkın kötüye kullanılması, hukuk düzeni tarafından korunamaz.Hakim,yukarıda belirtilen yasa maddeleri gereğince yasadaki boşluğu,objektif iyi niyet kuralları çerçevesinde doldurmak zorundadır.Konkordato kurumu açısından kanun boşluğu olmak bir tarafa,kanun koyucu açıkça alacaklıları zarara uğratma amacına dönük konkordato taleplerinin engellenmesi yönünde de açık düzenleme getirerek konuya dikkat çekmiştir.
Geçici mühletin devam ettiği aşamada gereke konkordato komiser heyetinin sunmuş oldukları rapor içerikleri gerekse içinde turizm konusunda ehil bilirkişinin dahi yer aldığı,yedi kişilik bilirkişi kurulu rapor içeriği dikkate alındığında davacı olan şirketin sunmuş olduğu konkordato projelerinin başarıya ulaşma ihtimalinin bulunmadığı,şirketin borca batık durumda bulunduğu, ayrıca davacının komiser heyeti tarafından 08/11/2019 tarihil ilk toplantıda kendilerine yazılı olarak verilen bilgi ve talimatlardan 8,17,19 numaralı bilgi talimatlara aykırı şekilde hareket ettiği,mevcut işleyiş itibariyle davacı şirketin ön görmüş olduğu kar hedeflerine ulaşmasına mümkün gözükmediği gibi ticari faaliyetlerine ilişkin proforma nakit akışları sağlamasının da mevcut hali ile zor durumda bulunduğu,revize projede bahsedilen satış ile ilgili dahi somut bir gelişme bulunmadığı,zaten şirket faaliyetlerinin durmuş bulunduğu,bu nedenle ilave bir kaynak yaratamıyor durumda bulunduğu,güncel revize projenin dahi başarıya ulaşma ihtimalinin bulunmadığı,konkordato komiser heyetinin raporu ile bilirkişi kurulunun sunmuş olduğu kök ve ek raporlarının bu yönü itibariyle birbiri ile uyumlu olduğu anlaşılmaktadır.
Konkordato komiser heyetinin ve bilirkişi kurulunun sunmuş olduğu raporlar yukarıda irdelenmiş olup buna göre davacı şirketin projenin başarıya uluşmasını temin edecek somut bir önerisi teknik,muhasebesel,işletmesel ve sektörel açıdan mevcut değildir.Daha da önemlisi konkordato komiser heyeti raporu ile davacının geçici konkordato komiser heyeti tarafından verilen talimatlara aykırı şekilde hareket ettiği dahi saptanmıştır.Böylece mahkememizce varılan bu sonuca itibar etmeye engel gerekçeli bir itiraz mevcut değildir.Böylece İİK m.292/f.1-bend(c) hükmü gereği,davacı şirket komiser talimatına aykırı hareket etmiştir.
Yine konkordato komiser heyetinin ve bilirkişi kurulunun raporları dikkate alındığında davacı şirketin faaliyeti hüküm tarihi itibari ile durma noktasındadır.Bu durumun, davacı şirketin kar elde etmesini raporlarda irdelendiği üzere imkansız hale getirdiği anlaşılmaktadır. Hatta yukarıda anılan konkordato komiser heyeti ve bilirkişi kurulu raporları içerikleri karşısında davacı şirketin mevcut hali ile kalması durumunda adi alacaklıların alacaklarını alma ihtimalinin dahi büyük risk taşıdığı,bu yöne ilişkin finansal,muhasebesel açık verilerin belirtildiği,davacı şirketin dayanmış oldukları ön projenin gerçekleşemeyeceği ve daha önemlisi konkordatonun başarıya ulaşmayacağının anlaşıldığı kabul edilmelidir.Kaldı ki mevcut taahhütlere ve aradan geçen süreye rağmen davacı şirketin konkordato projelerinin başarıya ulaşabileceği yönünde komiser heyeti ve bilirkişi kurulu tarafından saptanabilmiş somut ve ciddi bir adım dahi bulunmamaktadır.
Bu haliyle davacı şirket yönünden konkordatonun başarı şansının bulunmadığı, esasen hükmün verildiği tarih itibariyle sekiz aya yakın süre geçtiği halde davacı lehine herhangi bir farklılığın oluşmadığı,bu haliyle sürecin devam etmesinin adi alacaklılar yönünden ileride telafisi imkansız durumlara yol açabileceği,konkordato projesinin başarıya ulaşmasının mümkün bulunmadığı,şirket faaliyetlerinin durduğu,konkordato komiser heyetinin talimatlarına aykırı hareket edildiği açıkça saptanmıştır.Konkordato komiser heyetinin ve bilirkişi kurulunun sunmuş olduğu raporlardaki mevcut verilere itibar etmeye engel herhangi bir olumlu durumun varlığı hüküm tarihi itibariyle tespit edilememiştir.
Buna göre davacı borçlu şirket lehine kesin mühlet verilmesinin yasal koşullarının oluşmadığı,bilakis geçici mühletin kaldırılmasının yasal koşullarının oluştuğu saptanmıştır.
Halihazırda davacı şirketin geçici mühlet aşamasında olduğu,İİK m.287/f.5 hükmü uyarınca ise İİK m.291 ve m.292 hükümlerinin geçici mühlet aşamasında olan davacı şirket açısından dahi uygulanmasının zorunluluk arz ettiği açıktır.Buna göre yukarıda açıklanan gerekçeler dikkate alındığında davacı şirket lehine verilmiş olan geçici mühletin kaldırılması,konkordato talebinin reddolunması yasal zorunluluk arz etmektedir.
Bilindiği üzere ve kural olarak İİK m.292/f.1-bend(a) gereği ve ayrıca teknik iflasın şartlarının gerçekleşmesi durumunda borca batık olan şirketin iflasına karar verilmesi gerekir.Ne var ki 6100 sayılı HMK m.293 hükmü çerçevesinde delil değeri olan uzman kişi görüşü ve yine davacı şirketin borca batıklığa yönelik itirazları karşısında,davacı şirketin bilanço tekniği ve bu konuya ilişkin temel ilkeler çerçevesinde borca batık olup olmadığı noktasında komiser heyeti ve bilirkişi raporuna rağmen, tahkikatın tamamlanamadığı mahkememizce kabul edilmiştir.Bu nedenle davacı şirket aleyhine telafisi imkansız veya zor bir duruma yol açılmaması açısından iflasa dair araştırmanın eksiksiz sağlanabilmesi,buna mukabil konkordato talebi açısından ise hüküm aşamasında olan konkordato talebinin hükme bağlanabilmesi amacı ile içinde iflas talebini dahi içermekte olan konkordato talebi hakkında hüküm verilmesi; buna mukabil iflas talebi ile ilgili ise HMK m.167 hükmü uyarınca ayırma kararı verilmesi takdir olunmuştur.
Sonuç olarak yapılan açıklamalar karşısında;davacı … ticaret sicil numarası ile … Ticaret Sicil Müdürlüğünde kayıtlı davacı …ANONİM ŞİRKETİ tarafından ileri sürülen konkordato taleplerinin reddine,adı geçen davacı şirket yönünden bir (1) yıllık kesin mühlet aşamasına geçilmesine dair talebin reddine,adı geçen davacı şirket hakkında mahkememizce verilen tüm geçici mühletlerin 26/06/2020 günü saat: 16.29 saati itibariyle tümden kaldırılmasına,adı geçen davacı şirket hakkında verilen tüm tedbir kararlarının 26/06/2020 günü saati:16:29 itibariyle tümden kaldırılmasına,26/06/2020 günü saat:16:29 itibariyle geçici konkordato komiserlerinin görevlerine son verilmesine, geçici konkordato komiserlerinin görevine son verildiğinin … Bilirkişilik Bölge Kurulu Başkanlığına bildirilmesine,kararın İİK m.288/f.2 hükmü uyarınca,kararın Tapu Sicil Müdürlüklerine, … Ticaret Sicil Müdürlüğüne, Vergi Dairesine, Türkiye Bankalar Birliğine, Türkiye Katılım Bankaları Birliğine, … Sanayi Odasına, Ticaret Bakanlığı Gümrükler Genel Müdürlüğüne ve PTT Genel Müdürlüğüne, … A.Ş’ye, SPK’ya ve SGK’ya bildirilmesine,kararın İİK m.288/f.2 gereği ticaret sicil gazetesi ile Basın İlan Kurum resmi portalında ilan olunmasına,İİK m.292/f.1 hükmü uyarınca davacı şirketin borca batık olup olmadığına ve iflasına karar verilip verilmeyeceğine dair hususun hüküm aşamasında olmaması ve usul ekonomisi gerekleri karşısında, bu husus yönünden HMK m.167 hükmü gereğince ayırma kararı verilmesine,bu husus ile ilgili oluşturulacak yeni dosyaya mahkememiz esas defterinden ve re’sen yeni numara verilmesine,yeni numara verilmesi sonrası re’sen dosyanın oluşturulmasına,asıl dava dosyası için alınan iflas avansı başta olmak üzere tüm avansların ayrılan yeni dosya adına aktarılmasına,bu çerçevede İİK m.292/f.1 hükmü uyarınca borca batıklık ve iflas durumu ile ilgili asıl dava olan … E.sayılı dosyada karar verilmediğinin bildirilmesine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-a)Davacı … ticaret sicil numarası ile … Ticaret Sicil Müdürlüğünde kayıtlı davacı …ANONİM ŞİRKETİ tarafından ileri sürülen konkordato taleplerinin reddine,
Adı geçen davacı şirket yönünden bir (1) yıllık kesin mühlet aşamasına geçilmesine dair talebin reddine,
Adı geçen davacı şirket hakkında mahkememizce verilen tüm geçici mühletlerin 26/06/2020 günü saat: 16.29 saati itibariyle tümden kaldırılmasına,
Adı geçen davacı şirket hakkında verilen tüm tedbir kararlarının 26/06/2020 günü saati:16:29 itibariyle tümden kaldırılmasına,
26/06/2020 günü saat:16:29 itibariyle geçici konkordato komiserlerinin görevlerine son verilmesine,
Geçici konkordato komiserlerinin görevine son verildiğinin … Bilirkişilik Bölge Kurulu Başkanlığına bildirilmesine,
Kararın İİK m.288/f.2 hükmü uyarınca,kararın Tapu Sicil Müdürlüklerine, … Ticaret Sicil Müdürlüğüne, Vergi Dairesine, Türkiye Bankalar Birliğine, Türkiye Katılım Bankaları Birliğine, … Sanayi Odasına, Ticaret Bakanlığı Gümrükler Genel Müdürlüğüne ve PTT Genel Müdürlüğüne, … A.Ş’ye, SPK’ya ve SGK’ya bildirilmesine,
Kararın İİK m.288/f.2 gereği ticaret sicil gazetesi ile Basın İlan Kurum resmi portalında ilan olunmasına,
2) İİK m.292/f.1 hükmü uyarınca davacı şirketin borca batık olup olmadığına ve iflasına karar verilip verilmeyeceğine dair hususun hüküm aşamasında olmaması ve usul ekonomisi gerekleri karşısında, bu husus yönünden HMK m.167 hükmü gereğince ayırma kararı verilmesine,
Bu husus ile ilgili oluşturulacak yeni dosyaya mahkememiz esas defterinden ve re’sen yeni numara verilmesine,
Yeni numara verilmesi sonrası re’sen dosyanın oluşturulmasına,
Asıl dava dosyası için alınan iflas avansı başta olmak üzere tüm avansların ayrılan yeni dosya adına aktarılmasına,
Bu çerçevede İİK m.292/f.1 hükmü uyarınca borca batıklık ve iflas durumu ile ilgili asıl dava olan … E.sayılı dosyada karar verilmediğinin bildirilmesine,
3-Bu dava nedeniyle alınması gereken 54,40 TL karar ve ilam harcından,peşin alınan 35,90 TL’den mahsubu ile kalan 18,50 TL’nin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
4-Davacı tarafından harcanan giderlerin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansının iadesine,
Dair,davacı vekili ile huzurda bulunan alacaklılar vekillerinin yüzlerine karşı,kararın tebliğinden itibaren on gün içinde … BAM nezdinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı 26/06/2020

Başkan …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Katip …
e-imzalıdır