Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/574 E. 2021/336 K. 26.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/574 Esas
KARAR NO : 2021/336

DAVA : Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 16/03/2018
KARAR TARİHİ : 26/05/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirkete ait bulunan … ili, …, … Mahallesi, 324 ada, 2 parselde kayıtlı, … Bölgesinde bulunan 8.900 m² arsa ve içindeki 5.750 m² büyüklüğündeki fabrikanın satışı hususunda müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 08/01/2016 tarihli ve 180 gün süreli gayrimenkul aracılık sözleşmesi imzalandığını, müvekkili şirketin sözleşmenin imzalanmasına binaen davalının taşınmazının satışı için derhal aracılık faaliyetlerine başladığını, aracılık faaliyetleri kapsamında gerek … gerekse diğer internet sitelerinden ilanlar yayınladığını, taşınmazın satış ilanının ayrıca sms ve e-posta yoluyla yüzlerce firmaya ulaştırıldığını, sözleşme yürürlükte iken ve müvekkili şirketin taşınmazın satışına yönelik aracılık faaliyetlerini aktif bir şeklide devam ettirmekte iken davalının 19/05/2016 tarihinde müvekkili şirket yetkilisine e- posta ile göndermiş olduğu yazı ile 08/01/2016 tarihli sözleşmeye konu taşınmazı satmaktan vazgeçtiğini ve internete konulan ilanların kaldırılmasını bildirerek sözleşmeyi feshettiğini ve davalının aynı taşınmazı bir süre sonra sattığının tespit edildiğini, sözleşmenin 6.1. maddesi uyarınca ve Yargıtay’ ın konuya ilişkin içtihatları gereğince davalı tarafın müvekkili şirkete sözleşmede kararlaştırılan ücreti ve ücret kadar bedeli ifaya ekli cezai şart olarak ödemekle yükümlü olduğunu, davalının sözleşmeyi haklı veya mücbir sebebi olmaksızın feshetmesi nedeniyle müvekkili şirketçe davalıya keşide olunan … 17. Noterliğinin … tarih … yevmiye sayısıyla keşide olunan ihtarname ile davalı tarafın sözleşmede öngörülen 3.600.000,00 TL asgari satış bedelinin %3 + KDV’ si olan 127.440,00 TL hizmet bedeli ile bu bedel kadar cezai şart olmak üzere toplam 254.880,00 TL’ nin ihtarnamenin tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde ödenmesinin talep edildiğini, ihtarnamenin davalıya 18/08/2017 tarihinde tebliğ edildiğini, davalı tarafça … 63.Notirlğinden keşide olunan … tarih … yevmiye sayılı cevabi ihtarnamede ”web sitesindeki ilan aracılığı ile satışın gerçekleştiğini iddia ederek buradan bedel talep etmesinin tam manasıyla abesle iştigal olduğu” beyan olunduğunu, bu hususların yasal ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, bu nedenlerle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL ücret ve 10.000,00 TL cezai şart olmak üzere toplam 20.000,00 TL’ nin 26/08/2017 tarihinden itibaren ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Cevap: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; TTK 106.maddesi uyarınca 1 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasının gerekli olduğunu, bu surette davacı alacağının zamanaşımına uğramış olduğunu, taraflar arasındaki sözleşmenin 08/01/2016 tarihinde akdedildiğini, sözleşmede kararlaştırılan 180 günlük sürenin 06/07/2016 tarihinde sona ermiş olduğunu, müvekkili şirketin sözleşmede kararlaştırılan, fesih bildirimi süresine uyarak sözleşme sona ermeden önce ve sözleşme süresinin sona ermesi ile hüküm ifade edecek olan fesih bildiriminde bulunduğunu, sözleşmenin 08/01/2016 tarihinde imzalandığını, fesih bildiriminin ise 19/05/2016tarihinde yapıldığını, yani sözleşmenin imzalanmasından 132 gün sonra yapıldığını, bu süreye 15 günlük fesih bildirimi süresi eklendiğinde 147 gün olduğunu, bu durumda fesih bildiriminin 33 gün önceden yapılmış olduğunu ve zaten bildirimin 1 ay öncesinden yapılmasının gerektiğini, davacı şirketin ise sözleşme süresince kendi edimini yerine getirmek için müşterisini zorlama hakkına sahip olup, akit süresince ve fesih ihbardan sonra sözleşmenin kalan süresi içinde hiçbir girişimde bulunmadığını, çaba ve gayret sarf etmediğini ve sözleşme konusu taşınmazın satışı için görevlerini yerine getirmek yerine akit müvekkilinden ücret ve ceza şart alabilmenin yolunu gözlediğini, davacının sözleşme konusu edimlerini yerine getirmediğini ve ücrete hak kazanamadığını, taraflar arasında ikale sözleşmesinin vücut bulduğunu, bu nedenlerle davacı tarafın asılsız, yersiz ve yasal dayanaktan yoksun bulunan davasının öncelikle zaman aşımı nedeniyle, aksi kanaatte ise davanın esas yönünden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
08/01/2016 tarihli Gayrimenkul Aracılık Sözleşmesi, taşınmazın satış ilanları, davalının 19/05/2016 tarihli fesih bildirimi ve e- postası, … 17. Noterliğinin … tarihli … yevmiye sayılı ihtarnamesi ve tebliğ şerhi, … 63. Noterliğinin … tarih … yevmiye sayılı cevabi ihtarname, … Ticaret Sicil Müdürlüğü ve Düzce Tapu Müdürlüğü yazı cevabı celp edilmiş incelenmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Dava, gayrimenkul tellağı nedeni ile ücret ve cezai şart istemine ilişkindir.
Davacı tarafça taraflar arasında akdedilen 08/01/2016 tarihli Gayrimenkul aracılık sözleşmesinin 3. ve 6. maddelerinde belirtilen ücret ve cezai şartın davalıdan tahsiline karar verilmesine yönelik kısmi dava ikame edildiği anlaşılmıştır.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2016/13485 E 2018/4815 K sayılı emsal ilamı uyarınca, işbu davada talep edilen aracılık bedeli ile cezai şart tutarının sözleşmenin 3. ve 6. maddelerinde belirtildiği, talebin bölünebilir olmadığı ve davacının kısmi dava açmakta hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine dair karar verilmiştir.
İşbu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 26/09/2019 tarih, 2019/1191 Esas 2019/1178 Karar sayılı ilamında:
“…HMK’nın 109.maddesinde kısmi dava düzenlenmiştir. Buna göre; “(1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.
(2) (Mülga: 1/4/2015-6644/4 md.)
(3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez. “
Maddenin ikinci fıkrası, 01.04.2015 tarihli, 6644 sayılı Kanun’un 4.maddesiyle yürürlükten kaldırılmış ve madde yukarıdaki halini almıştır. Değişiklikten önceki 2.fıkra, talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız ve açıkça belirli olması durumunda kısmi dava açılamayacağını amirdi. Bu ikinci fıkranın kaldırılması sonucunda, kısmi dava açılmasının tek koşulu, talep konusunun niteliği itibariyle bölünebilir olmasıdır. Yasada, kısmi davanın bunun dışında bir koşulu yoktur.
Somut olayda davacının alacağı para alacağıdır. Para alacağının niteliği itibariyle bölünebilir olduğu açıktır. Davacı, sözleşmeye göre belirli olan alacaklarının sadece bir kısmını istemiş, fazla haklarını saklı tutmuştur. Davanın kısmi dava olarak açıldığından kuşku yoktur. İlk derece mahkemesi da davanın kısmi dava olduğunu tespit etmiştir.
İlk derece mahkemesince emsal alınan Yargıtay kararı somut olaya uygun değildir. Yargıtay kararı kısmi davaya değil, HMK’nın 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davasına ilişkindir. Kaldı ki, anılan Yargıtay kararında da koşulları varsa kısmi dava açılabileceği açıkça belirtilmiştir. Mahkemenin gerekçesiyle vardığı sonuç da uyumlu değildir.
Açıklanan bu gerekçelerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararı usul ve yasaya aykırı olup istinaf başvuru nedenleri haklı görüldüğünden, mahkemenin dava şartlarına aykırı karar vermiş olması nedeniyle, HMK’nın 353/1.a.4. maddesi uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK 353/1.a.4. maddesi uyarınca, İlk Derece Mahkemesi kararının KALDIRILMASINA,…” denilerek Mahkememiz kararı kaldırılmış, dosya yukarıda belirtilen esas sırasına kaydedilmekle yargılamaya devam olunmuştur.
Dava, ticari simsarlık ücretinden kaynaklanan alacakların tahsili istemine ilişkindir.
Hemen belirtmek gerekir ki, her iki tarafın ticari şirket olması sebebiyle tacir sıfatlarının bulunduğu ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olduğu konusunda tartışma yoktur. Bu bakımdan, taraflar arasındaki sözleşmenin ticari simsarlık sözleşmesi olduğu konusunda duraksanmamalıdır.
Davalı cevap dilekçesinde, ticari simsarlık ücretinden doğan davaya konu alacakların bir yıllık zamanaşımı süresine tabi bulunduğunu ve davanın açıldığı tarih itibariyle bu sürenin dolduğunu ileri sürerek zamanaşımı savunmasında bulunmuştur. Davacı, ticari simsarlık ücretinden doğan alacakların beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu ifade etmektedir. Davanın esasına geçilmeden evvel, davalının zamanaşımı definin incelenmesi gerekmektedir. Bilindiği üzere, hakim tahkikata başlamadan önce, hak düşürücü süreler ile zamanaşımı hakkındaki itiraz ve def’ileri inceleyerek karara bağlamak zorundadır (HMK 142).
Uyuşmazlığın temeli, ticari simsarlık ücreti alacağının tabi olduğu zamanaşımı süresinin ne olduğu noktasında toplanmaktadır.
Hatırlanacağı üzere, 818 sayılı eBK m.404 ilâ 409. hükümleri adi simsarlık, 6762 sayılı eTTK m. 100 ilâ 115 hükümlerinde ticaret işleri simsarlığını düzenlenmişti. Anılan hükümler arasındaki farkın en belirginleştiği nokta ise, simsarın ücret alacağının tabi olduğu zamanaşımı süresi olmuştur. Gerçekten de, 6762 sayılı eTTK m.106/II’de ticaret işleri simsarının ücret alacağının bir yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı kabul edilmiş iken; 6763 sayılı TTK’nın Mer’iyet ve Tatbik Şekli Hakkında Kanun’un 41. maddesiyle, “ticarî tellâllık ücreti davası hariç tellâllık akdinden doğan bütün davalar”ın beş yılda zamanaşımına uğrayacağı hükmü, 818 sayılı eBK m.126’ya 4. bent olarak eklenmiştir. Böylelikle adi simsarın ücret alacağının beş yılda, ticari simsarın ücret alacağının ise, çok daha kısa bir süre olan bir yılda zamanaşımına uğrayacağı bir sistem kabul edilmiştir.
1 Temmuz 2012’den önceki hukuki durum bu olmakla birlikte, anılan tarihte yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’da, ticari simsarlığa ilişkin hükümlere, eskimeleri, uygulama olanaklarının kalmaması ve konunun BK’da zaten düzenleniyor olması gerekçe gösterilerek yer verilmemiştir. 6102 sayılı TTK’ya, ticari simsarlığa ilişkin hükümler alınmamışsa da, ticari simsarlığın mevzuatımızdan bütünüyle kaldırıldığını söylemek de mümkün değildir. Zira 6763 sayılı TTK’nın Mer’iyet ve Tatbik Şekli Hakkında Kanun’un 41. maddesiyle 818 sayılı eBK m.126’ya 4. bent olarak eklenen düzenleme, TBK m.147’ye 4, 5 ve 6. bent olarak aynen aktarılmıştır. Gerçekten de, TBK m. 147/f.5’te “ticari simsarlık ücreti alacağı dışında, simsarlık sözleşmesinden doğan alacaklar”ın beş yılda zamanaşımına uğrayacağı kabul edilmiştir. Hükmün açıklığı karşısında, ticari nitelikte olmayan bir işin görüldüğü simsarlık sözleşmelerinde, simsarın ücret alacağının beş yılda zamanaşımına uğrayacağı aşikardır. Ne var ki, ticari simsarlık ücret alacağının zamanaşımını bir yıl olarak düzenleyen 6762 sayılı eTTK m.106/II hükmüne 6102 sayılı TTK’da yer verilmediğinden, ticari bir iş gören simsarın ücret alacağının hangi sürede zamanaşımına uğrayacağı konusunda boşluk oluşmuştur.
TBK m.146 ve 147/b.5 lâfzî olarak yorumlandığında, ister adi bir işin isterse de ticari bir işin görülmesini hedef tutsun, simsarlık sözleşmesinden doğan
alacakların beş yılda zamanaşımına uğrayacağı sonucuna ulaşılmaktadır. Şu kadar ki, TBK m.147/b.5 ticari simsarın ücret alacağını açıkça hükmün dışında tuttuğundan, bu alacak için genel hüküm olan TBK m.146’ya müracaat edilir ve ticari simsarın ücret alacağı on yıllık zamanaşımı süresine tabi olur. Hükümlerin lafzından ortaya çıkan anlam bu olmakla birlikte, MK m.1/I’de, “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır” denilmektedir. Bunun anlamı şudur: Bir hükmün uygulanabilir olup olmadığı tespit edilirken, salt lafzının (söz) yorumlanmasıyla yetinilemez; aynı zamanda hükmün ruhunun (öz) da tespit edilmesi gerekir. Nitekim bu husus bir İçtihadı Birleştirme kararında da, “Her hükmün lafzı ruhu ile kontrol edilmek gerekir.” şeklinde ifade edilmiştir. Dolayısıyla, bir hükmün uygulanabilir olup olmadığı sorusuna cevap aranırken, hükmün lafzının yanı sıra ruhunun da araştırılması gerekir. Kanunun lafzı ile ruhu bir uyum içerisindeyse, anılan hüküm MK m.1/I uyarınca somut olaya uygulanır ve uyuşmazlık çözüme kavuşturulur. Ancak kanunun sözü ve özü arasında olması gereken ahenk yerini bir uyumsuzluğa ve çatışmaya bırakmış ise, bir kanun boşluğu ile karşı karşıyayız demektir. Bu hâlde hâkim, öncelikle MK m.1/II uyarınca bu boşluğu doldurur ve ardından ihtilaf hakkında bir karar verir. TBK m.146 ve 147/b.5’in lafzının, ticari simsarın ücret alacağını on yıllık zamanaşımına tabi tuttuğunu biraz evvel ifade etmiştik. Ancak bu anlamın kabul edilebilmesi için, hükmün ruhunun da bu anlamı doğrulaması / teyit etmesi gerekmektedir. Kanunun ruhunun tespit edilmesi sırasında, kanunun sistematiğinden, kanunun hazırlık çalışmaları ve hükmün ratio legis’inden faydalanabileceği kabul edilmektedir. TBK m.147/b.5’e tekabül eden hükmün eBK’ya sonradan eklenmesi, bu eklemenin ticari ihtilafların daha kısa sürede tasfiye edilmesi amacını güttüğü ve mülga mevzuattaki ayrımın mer’i mevzuatta da devam edeceği düşüncesi ile hareket edilmesi bulguları alt alta toplandığında, TBK m.147/b.5’in lafzı ile ruhunun çatıştığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Bir hükmün sözü ile özünün örtüşmediği durumlarda da kanunda uygulanabilir bir hüküm bulunmadığı sonucuna varıldığına göre, ticari simsarın ücret alacağının tabi olduğu zamanaşımı süresi hakkında da bir kanun boşluğu bulunduğunu kabul etmek gerekir. Görünüşte uygulanabilir bir hüküm bulunmasına karşın hükmün lafzı ile ruhu bağdaşmadığından, TBK m.147/b.5’teki boşluğun, örtülü bir boşluk olduğunu ifade etmek gerekir.
Türk kanun koyucusunun ticaret hayatının ihtiyaçlarını ve özellikle de hız gereksinimini gözeterek, ticari nitelikteki ihtilafların çok daha kısa sürede halledilmesini arzu ettiğini göstermektedir. Türk özel hukukunun temel yapı taşları olan MK, TBK ve TTK’nın ruhu da, adi iş-ticari iş ayrımı yapılmasını ve ticari işlerin hızlı bir şekilde tasfiye edilmesini gerektirmektedir.
Mahkememizce, ticari simsarın ücret alacağının tabi olduğu zamanaşımı süresine ilişkin kanun boşluğu doldurulurken, bu iki veri hareket noktası kabul edilerek bir sonuca ulaşılmalıdır. Şöyle ki: boşluk doldurulurken adi iş-ticari iş ayrımı gözetilmelidir: Hâkimin, hukuk yaratırken bütünüyle serbest olmadığı, kanun koyucunun genel eğilimini gözetmek zorunda olduğunu biraz evvel ifade etmiştik. Kanun koyucunun zamanaşımı konusundaki genel eğilimi, adi iş-ticari iş ayrımı yapmak olduğuna göre, ticari simsarın ücret alacağının tabi olduğu zamanaşımı süresine ilişkin kanun boşluğu doldurulurken, bu hususun da dikkate alınması gerekir. Dolayısıyla, adi iş-ticari iş ayrımı yapmaksızın, tüm alacakların beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu yönündeki doktriner görüşlere katılmak mümkün değildir (BAKAR, Gökhan Taşınmaz Simsarlığı Sözleşmesinde Ücret ve tabi Olduğu Hükümler s.78).
TBK m.147/b.5’in lafzı da boşluğun bu şekilde doldurulmasını engeller mahiyettedir. Hakikaten, “TİCARİ SİMSARLIK ÜCRETİ ALACAĞI DIŞINDA” ifadesi, kanun koyucunun bu alacak bakımından farklı bir sonuca gidilmesini arzu ettiğini açık bir biçimde göstermektedir. Zamanaşımına ilişkin hükümlerin emredici olduğunu kabul eden TBK m.148 de hesaba katıldığında, ticari simsarın ücret alacağının diğer taleplerden ayrı olarak ele alınmasının bir zorunluluk olduğunu kabul edilmelidir. Boşluk doldurulurken, ticari işlerin hızlıca tasfiye edilmesi gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır: Mesele ticari bir iş olunca, kanun koyucunun bunun bir an önce çözüme kavuşturulmasını istediğini, zira ticaret hayatının, işlemlerin hızla tamamlanmasını ve aynı hızla ortadan kaldırılmasını gerekli kılmaktadır. Ticari simsarın ücret alacağının tabi olduğu zamanaşımı süresine ilişkin kanun boşluğu doldurulurken, ticaret hayatının bu temel ihtiyacı ve kanun koyucunun bu konudaki eğilimi de dikkate alınmalı ve buna göre hareket edilmelidir. İşte bu sebeple, adi simsarın ücret alacağının beş yılda, ticari simsarınkinin ise on yılda zamanaşımına uğrayacağını savunan dontrindeki diğer görüşlere de katılmak mümkün değildir. Tüm bu açıklamalar, ticari simsarın ücret alacağının tabi olduğu zamanaşımı süresine ilişkin kanun boşluğunun, 6762 sayılı eTTK m.106/II’ye paralel bir şekilde doldurulmasının en isabetli hareket tarzı olacağını göstermektedir (ORUÇ, Murat Örtülü Bir Boşluk: Ticari Simsarlık Ücret Alacağının Tabi Olduğu Zamanaşımı Süresi, TAAD, Yıl:7 Sayı:30 2017). İşte bu sebeple, ticari simsarın ücret alacağının bir yıllık zamanaşımı süresine tabi olması gerektiği kabul edilmiştir. Ticaret hayatının temel ilkesi olan hızlılık prensibi, kanunun ruhu ve hazırlık çalışmaları, kanun koyucunun genel eğilimi ve özellikle hükmün ratio legisinin varılan bu sonucu desteklediğini tekraren belirtmekte fayda bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde, eldeki davanın 16/03/2018 tarihinde açıldığı, davacının ticari simsarlık faaliyetlerine yönelik olarak simsarlık ücreti alacağının en geç taşınmazın satıldığı tarihte muaccel hale geleceği, bu bakımdan davalı şirketin simsarlık sözleşmesine konu taşınmazı 29/08/2016 tarihinde dava dışı üçüncü şahsa satarak devrettiği, bu tarih itibariyle en geç alacağın muaccel hale geldiği ancak dava tarihi gözetildiğinde ticari simsarlık ücretinden kaynaklanan alacağın bir yıllık zamanaşımı süresi dolduktan daha sonra davanın ikame edildiği anlaşılmakla, davalının zamanaşımı defi dikkate alınarak davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: (Ayrıntısı ve Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere );
1-Davanın zamanaşımı nedeniyle REDDİNE,
2-Alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcının başlangıçta peşin alınan 341,55 TL harcın mahsubu ile fazladan alınan 282,25 TL harcın kararın kesinleşmesi ve talep edilmesi halinde davacı veya vekiline İADESİNE,
3-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı tarafından herhangi bir yargılama gideri yapılmadığı anlaşıldığından bu hususta KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
5-Davalı yargılama sırasında kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/1. maddesi uyarınca belirlenen 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
6-Taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde resen ilgili tarafa veya vekiline İADESİNE,
Dair, davacı vekili ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 26/05/2021

Katip …
(e-imzalıdır)

Hakim …
(e-imzalıdır)