Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/554 E. 2023/278 K. 29.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/554 Esas
KARAR NO : 2023/278

DAVA : Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 11/01/2018
KARAR TARİHİ : 29/03/2023

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin bilişim sektöründe olan bir firma olduğunu, ayrıca müvekkilinin yurt içi ve yurt dışı para trasnferleri gerçekleştiren bir firma olduğunu, müvekkili ile davalı arasında yapılan görüşmeler sonucunda bir mutabakata varıldığını, bu mutabakat sonrası müvekkili şirketin işlemler yaptığını, davalı tarafın mutabakata varılan anlaşmayı herhangi bir bildirimde bulunmadan tek taraflı olarak feshettiğini ileri süererek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 20.000,00 TL’ alacaklarının davalı taraftan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Cevap: Davalı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı tarafın iş konusunda belirli görüşmler yaparak bir mutabakata vardığını, ancak davalı tarafın sadece mutabakat üzerinden henüz imzalanmamış resmi bir sözleşme olmadan ve davalı müvekkilden onay almadan bazı işler yaptığını, müvekkilinin bu işlerin başlamasına muvafakati bulunmadığını, davacının kendi kendine işleri yapmaya başlamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davacı tarafın basiretli bir tacir gibi davranmadığını ileri sürerek davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Tartışılması, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Mahkememizce kaldırma ilamı öncesinde;
“…Dava, hizmet bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Davacı tarafça sözleşmenin kurulması ve altyapı çalışmalarının tamamlandığından bahisle sözleşme bedelinin tahsili amacıyla belirsiz alacak davası ikame edilmiştir. Taraflar arasında akdedildiği iddia olunan sözleşmede; sözleşmenin kurulması halinde 325.000,00 TL ve altyapı çalışmaları tamamlandığında 390.000,00 TL ödeneceğinin kararlaştırıldığı davacı anlatımı ve sunulan belgelerden anlaşılmaktadır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2016/13485 E 2018/4815 K sayılı emsal ilamı uyarınca davada talep edilen bedelin belirli olduğu ve davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı anlaşılmakla dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine..” şeklinde karar verilmiş, işbu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15.Hukuk Dairesi 10/09/2019 tarih ve 2019/1159 Esas – 2019/991 Karar sayılı ilamında;
“…Davacı vekilinin istinaf itirazının değerlendirilebilmesi için öncelikle sıkça yanılgıya düşülen “KISMİ DAVA” ve “BELİRSİZ ALACAK DAVASI” ayrımının yapılması gerekmiştir.
HMK’nın 107. maddesinde “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtilmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini arttırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hallerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir” şeklinde BELİRSİZ ALACAK ve tespit davası müessesesi düzenlenmiştir.
HMK’nın 109. maddesinde “(1) Talep konusunun niteliği itibariyle bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir. (2) Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz. (3) Dava açılırken talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hali dışında kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez” şeklinde KISMİ DAVA müessesesi düzenlenmiştir.
Bu maddeler ışığında bir davanın belirsiz alacak davası olarak ikame edilebilmesi için; talep edilebilecek alacağın miktarı yahut değerinin a) tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenememesi veya b) davacının tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olması, bir davanın kısmi dava olarak ikame edilebilmesi için ise, a) talep konusunun niteliği itibariyle bölünebilir olması b) talep konusu miktarın taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olmaması gerekmektedir.
Alacağın hangi hallerde belirsiz hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, DAVANIN KISMİ DAVA OLARAK AÇILDIĞI, alacağın bölünebilir nitelikte olduğu anlaşıldığından, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile mahkeme kararının kaldırılmasına, KISMİ DAVAYA İLİŞKİN İŞ BU DAVADA TARAF DELİLLERİ TOPLANARAK ESASA İLİŞKİN KARAR VERİLMEK ÜZERE dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir…” denilerek Mahkememiz kararı kaldırılmış, dosya yukarıda belirtilen esas sırasına kaydedilmiştir.
Dava, taraflar arasında akdedildiği ileri sürülen ticari hizmet alım sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı dava dilekçesinde taraf şirketler arasında ödeme hizmetleri uygulamasının geliştirilmesi amacıyla ticari hizmet alım sözleşmesi akdedildiğini, ancak ilerleyen aşamalarda davalı şirketin sözleşmedeki edimlerini yerine getirmediğini, bu nedenle akdedilen sözleşmenin 9. maddesi uyarınca davalı taraftan sözleşmede kararlaştırılan sözleşme bedeli / alacağının bulunduğunu iddia ederken; davalı cevap dilekçesi ile birlikte taraflar arasında herhangi bir akdi ilişki kurulmadığını, davacının dayandığı sözleşmenin davalı şirket yetkilisi tarafından imzalanmadığını, yalnızca sözleşme öncesi görüşmelerde bulunulduğunu ancak anlaşma sağlanamadığı için görüşmelerin de sonlandırıldığını ve taraflar arasında herhangi bir mutabakatında da bulunmadığını savunmuştur.
Uyuşmazlığın temeli, taraflar arasında karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları içeren geçerli bir şekilde kurulmuş akdi bir ilişkinin varlığı / yokluğu noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, akdi ilişkinin varlığını ispat yükü davacı tarafta olup akdi ilişkinin varlığı ispat edildikten sonra bedelin ödendiğini ispat yükü davalı taraf üzerindedir. Davalı yasal süre içinde ibraz ettiği cevap dilekçesinde, akdi ilişkinin bulunmadığını açıkça savunduğuna göre öncelikle ispat yükü davacı üzerinde olup, davacı akdi ilişkinin varlığı ispatlamak zorundadır.
Davacı taraflar arasında akdi ilişkinin bulunduğuna yönelik olarak dava dilekçesi ekinde sunduğu 01/08/2017 tarihli sözleşmeye dayanmıştır. Bu tarih itibariyle, davalı şirketi temsile yetkili kişiler münferiden …, … ve … isimli kişiler olup, bu husus celp edilen ticaret sicil kayıtları ile sabittir. Dilekçe ekindeki işbu sözleşme incelendiğinde; davalı … A.Ş. adına … isimli şahsın sözleşme altında isminin mevcut olduğu (ancak sözleşmenin bu şahıs tarafından dahi ıslak imza ile imzalanmadığı) görülmüştür. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme tarihi itibariyle … isimli şahsın davalı şirketi temsil ve ilzama yetkisi yoktur. Kaldı ki, … isimli şahsa davalı şirket tarafından verilen tacir yardımcısı veya ticari vekil sıfatı da bulunmamaktadır. Başka bir anlatımla, bahse konu sözleşme davalı şirketi temsile yetkili kimseler tarafından akdedilmemiş ve imzalanmamıştır. … isimli şahsa davalı şirket adına sözleşme akdedilmesi ve borç altına girebilmesi için verilmiş herhangi bir yetki ve karar da yoktur. Öte yandan; sözleşme altında sadece isim yazılı olup, işbu sözleşme yetkisiz kimse tarafından dahi imzalanmamıştır. Şu halde, akdi ilişkinin varlığı noktasında delil olarak dayanılan 01/08/2017 tarihli sözleşme; taraflar arasında geçerli bir şekilde kurulmuş, hüküm ve sonuçlarını doğuran bir sözleşme olarak kabul edilemez. Sözleşme, tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarıyla kurulur. Ne var ki, dayanılan sözleşmede davalının ne karşılıklı ne de birbirine uygun (hatta herhangi bir irade beyanı dahi) bulunmamaktadır. Yetkisiz temsilci tarafından akdedilen sözleşmeye davalı şirketin sonradan icazeti ve onayı yoktur. Bu itibarla, yetkisiz temsilcinin yaptığı işlemler, davalı şirket açısından (dahi sözleşme) bağlayıcı nitelikte değildir.
Diğer taraftan; davacı akdi ilişkinin varlığı noktasında bir kısım mail yazışmalarına delil olarak göstermiş ise de; öncelikle mail yazışmalarının davalı şirket yetkilisine ait olmadığı, yazışma içeriklerinde bir sözleşmenin kurulduğuna ilişkin karşılıklı ve birbirine uygun açık bir irade beyanın bulunmadığı, tam aksine sözleşmenin akdedilmeyeceğine ilişkin yazışmaların olduğu belirlenmiştir.
Tarafların sözleşme akdedilmeden önce, ne tür bir iş istenildiğinin açıklanması, somutlaştırılması, şartların ve süresinin konuşulması, yöntemlerin ve aşamaların tayin edilemesi vs… gibi sözleşme öncesi görüşmelerde bulunması tabidir. Dosya içerisinde bulunan mail yazışma içerikleri, taraf şirket çalışanlarının bu amaçla bir araya gelmeleri ve toplantılar yapmaları yapılacak işle ilgili sözleşme akdedilmeden yapılan bu görüşmelere ilişkindir. Ancak, sözleşme akdedilmeden önce yapılan bu görüşmeler mutlak suretle bir sözleşmenin kurulacağı ya da görüşmelerin bizatihi bir sözleşme olduğu şeklinde yorumlanamaz ve kabul edilemez. Dolayısıyla, davacının iddiasının aksine yapılan görüşmelerin ve toplantıların bir mutabakat olduğu yahut akdi ilişkinin kurulduğuna delalet etmemektedir.
Davacı vekili, davalı tarafından cevap dilekçesi sunulduktan sonra cevaba cevap dilekçesi vermiş, bu dilekçesi ile taraflar arasında sözleşme ilişkisinin bulunmadığı kabul edilirse bu sefer sözleşme öncesi görüşmelerden doğan sorumluluk sebebiyle zararların tazmini talep etmiştir. Öncelikle, cevaba cevap dilekçesinin, dava dilekçesi içeriği ile dayanılan hukuksal neden ve zarar türü bakımından çelişkili olduğu izahtan varestedir. Zira, taraflar arasında ya geçerli şekilde kurulmuş bir sözleşme vardır ya da yoktur. Bu iki hususun varlığının aynı anda ileri sürülmesi açık çelişkiye ve belirsizliğe neden olmaktadır. Öte yandan, dava dilekçesinin neticei talep kısmında davacının sözleşmedeki edimlerini yerine getirdiği ileri sürülerek kısmi dava şeklinde (şimdilik 20.000,00 TL) sözleşme bedelinin tahsili, yani sözleşmeden kaynaklanan iş (sözleşme) bedeli / müspet zarar istenmektedir. Halbuki, hem doktrin hem de yerleşik içtihatlar uyarınca sözleşme öncesi görüşmelerden doğan sorumlulukta ancak menfi zararlar (sözleşmenin kurulacağına dair duyulan güven sebebiyle yapılan masraflar) talep edilebilir. Davacının dava dilekçesindeki neticei talebi, sözleşme bedeli / iş bedeli (müspet zarar) olduğuna göre taleple bağlılık ilkesi gereği yalnızca müspet zararın tahsilinin talep edildiği eldeki davada, karşı tarafın açık muvafakatinin bulunmadığı ve davacının talep sonucunda herhangi bir ıslahının da söz konusu olmadığı gözetildiğinde, esasen menfi zarara ilişkin tazminata karar verilmesi hukuken / usulen mümkün de görülmemiştir.
Tüm bu anlatımlar ışığında; davacı akdi ilişkinin varlığını HMK 200 vd. maddeleri uyarınca yazılı ve kesin delillerle ispat edememiştir.
Ancak, davacı vekili dava dilekçesinde yemin delilini gösterdiğinden açıkça yemin deliline dayanıp dayanmayacağı sorulmuş, davacı vekili yemin deliline dayandıklarını ve davalı tarafa yemin teklif ettiklerini beyan etmiştir. Mahkememizce, davalı … A.Ş.’ nin şirketi temsil ve ilzama yetkili kişisinin tespiti amacıyla şirketin son ve güncel ticaret sicil kayıtları celp edilmiş, yapılan incelemede …’ın temsile yetkili olduğu tespit edilmiştir. Akabinde, davalı şirket yetkilisine meşruhatlı yemin davetiyesi usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş, yemin merasimi 09/02/2022 tarihli celsede icra edilmiştir. Davalı şirket yetkilisi mahkememiz huzurunda ve yeminli beyanlarında, davacı ile davalı şirketler arasında herhangi bir akdi ilişki bulunmadığını dahi akdi ilişki kurulmadığını ifade etmiştir. Mevcut halde, akdi ilişkinin varlığı davacı tarafından yemin delili ile ispat edilememiştir. Hemen belirtmek gerekir ki, davalı şirket yetkilisinin mahkememiz huzurunda alınan yeminli beyanlarına karşı davacı tarafından yalan tanıklık suçundan suç duyurusunda bulunulmuş ise de; … CBS’ nin …Sr. sayılı dosyasında … hakkında atılı suçtan Kovuşturamaya Yer Olmadığına Dair Karar (KYOK) karar verilmiştir. İşbu KYOK kararına karşı davacı tarafından itirazda bulunulmuş, ancak … 9. Sulh Ceza Hakimliğinin …D.iş sayılı dosyasında tüm itirazların reddine karar verilerek KYOK kararı 23/11/2022 tarihinde kesinleşmiştir.
Mahkememizce savcılık soruşturma dosyasının sonucu beklenmiş, soruşturma dosyasının kesinleşmesi üzerine yargılamaya devam olunmuştur.
Davacı taraflar arasında akdi ilişkinin bulunduğu ve sözleşmeden kaynaklanan alacağı talep ettiği halde, davalının herhangi bir akdi ilişki olmadığı / bulunmadığı yönünde savunmada bulunduğu, bu durumda öncelikle uyuşmazlık konusunun taraflar arasında akdi ilişki olup olmadığı noktasında toplandığı, akdi ilişkinin varlığını iddia eden davacının HMK 190. ve TMK 6. maddesi hükümleri uyarıca ispatla yükümlü olduğu, akdi ilişkinin varlığının ispat külfetinin davacı üzerinde bulunduğu, ancak davacının HMK 200. vd. maddeleri uyarınca akdi ilişkinin varlığını yazılı ve kesin delillerle ispat edemediği, son çare olarak delil listesinde yer alan yemin deliline dayanmış ise de davalı şirket yetkilisinin mahkememiz huzurunda alınan yeminli beyanlarında taraflar arasındaki akdi ilişki bulunmadığı yönünde yeminli beyanlarda bulunduğu, davacının iddiasını yemin delili ile de ispat edemediği, hasılı akdi ilişkinin varlığı davacı tarafından usulünce ispatlanamadığından davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 179,90 TL maktu karar ve ilam harcından başlangıçta peşin alınan 341,55TL harcın mahsubu ile fazladan alınan 161,65 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep edilmesi halinde davacıya veya vekiline İADESİNE,
3-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı yargılama sırasında kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden reddedilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ nin 13/1. maddesi uyarınca 9.200,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği, ancak önceki kararın yalnızca davacı tarafından istinaf edilmesi ve davalının ise herhangi bir istinaf talebinde bulunmaması nedeniyle davacı lehine vekalet ücreti yönünden usuli kazanılmış hak oluştuğundan önceki hükümde karar altına alınan 2.400,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE
5-HMK 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde re’sen ilgili tarafa veya vekillerine İADESİNE,
Dair, davacı ve davalı vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı 29/03/2023

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır