Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/489 E. 2020/113 K. 27.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/489
KARAR NO : 2020/113

DAVA : İflas
DAVA TARİHİ : 05/08/2019
KARAR TARİHİ : 27/02/2020

Mahkememizde görülmekte olan iflas davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREGİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesi ile dayanak ilama dayalı olarak takip yapıldığını, icra dosyasına ödeme yapılmadığını, davalı şirkete kayyum atanması gerektiğini, bu çerçevede davalı şirkete kayyum atanması, defter tutulması taleplerinin kabulü ile iflas kararı verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekilinin ise cevap dilekçesi ile davacı müvekkil şirket aleyhine açmış olduğu icra takibi ile borcu tahsil etmeye yönelik haciz, muhafaza, satış vs.araçları kullanmadığını, iddia edilen alacağın tahsile yönelik herhangi bir çaba sarfetmediğini, en son başvurması gereken iflas yoluna kötü niyetli olarak başvurduğunu, şirketin iflasına karar verilmesine yönelik talebin reddini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık,dayanak icra dosyasına istinaden yapılan ilamlı icra takiplerinden sonuç alınıp alınamadığı, tehiri icra kararının bulunup bulunmadığı, buna göre ilama dayalı iflas kararı verilme şartı oluşup oluşmadığı noktalarında toplandığı,icra dosyasına istinaden ilamlı takip yapıldığı, bu nedenle ilama dayalı iflas talebinde bulunulduğu, davanın niteliği gereği depo kararı verilemeyeceği, mahkememizin ise kesin yetkili bulunduğu, bu hususların tartışmasız noktalardır.
Dava; İİK.m.177/f.4 hükmüne dayalı doğrudan iflas talebine ilişkindir.
6100 sayılı HMK.m.137/f.1 hükmü gereği ön inceleme duruşmasının tamamlanabilmesi, dava şartlarının tam ve eksiksiz gerçekleştiğinin tespiti sonrası olup HMK.m.138 hükmü uyarınca ise duruşma sırasında da bu hususun incelenebilmesi gerekli ve mümkündür.
Davacı vekilinin kayyım atanmasına dair talebi ise 31/10/2019 tarihli ara kararı gereğince gerekçeli şekilde ret olunmuştur.
Yargıtay 23.HD’nin yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere İİK.m.160 hükmüne göre iflas isteyen alacaklının ilk alacaklılar toplantısına kadar olan masraflarla birlikte iflas kararının kanun yolları için gerekli bütün tebliğ masraflarını peşin vermesi zorunludur.Dava dosyası içinde mevcut cevabi yazılardan anlaşılacağı üzere İstanbul İflas Dairelerinin 2019 yılı itibariyle 25.000,00TL’den az olmamak üzere iflas avansına ihtiyaç duyduğu ise sabittir.Esasen bu husus dava şartı olarak kabul edildiğinden öncelikle bu konu üzerinde durulmalıdır.
Davacı vekilinin iflas avansına dair adli yardım talebi ret olunmuş,bu karara yönelik itiraz ise … 3.Asliye Ticaret Mahkemesinin…D.İş ve 21/11/2019 tarihli karar ile yeniden ret edilmiştir.
Davacı vekilinin adli yardım talebinin kesin olarak ret olunması sonrası ve bu defa,”2019 yılı itibari ile İstanbul İflas Müdürlükleri tarafından en düşük iflas avansı 25.000-TL olarak bildirilmiş olmakla ve 08/08/2019 tarihli tensip tutanağının 10.maddesiyle verilen süreden itibaren ise beş ayı aşkın sürenin geçmiş olması karşısında bu defa,İİK m.160 hükmüne göre ilk alacaklılar toplantısına kadar yapılacak masrafları karşılamak üzere 25.000-TL iflas avansını depo etmek üzere davacı vekiline bir aylık kesin süre verilmesine; bir aylık kesin süre içerisinde iflas avansı depo edilmediği takdirde bu yöne ilişkin özel dava şartı gerçekleşmediğinden dolayı davanın usulden red edileceğinin davacı vekiline bildirilmesine” rağmen davacı vekili iflas avansını depo etmemiştir.
Bu noktada iflas avansı ile ilgili davacının adli yardım talebinin haklılığı noktasında 6100 sayılı HMK m.27 hükmü çerçevesinde ayrıntılı hukuki değerlendirme yapılmasında ayrıca fayda bulunmaktadır.
Yukarıda açıklandığı üzere davacının adli yardım talebi mahkememizce ret olunmuş,ret kararına yönelik itiraz dahi İstanbul 3.Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından yeniden ret edilmiştir.
6100 sayılı HMKm.334/f.1 hükmü uyarınca “Kendisi ve ailesinin geçimi önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin,gereken yargılamaya veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler ,iddia ve savunmalarında,geçici hukuki koruma talebinde ve icra takiplerinde,taleplerin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler “
Kanun koyucu kural olarak yargılama giderlerini davacının ödemesi gerektiği noktasında 6100 sayılı HMK m.120 hükmü ile düzenleme getirmiş olmakla birlikte 6100 sayılı HMK m.334 vd.hükümleri ile bir anlamda genel kurala istisna tanıyan hükümler getirmiştir.
Davacının talebi, bu noktada getirilen kurumun özelliği, amacı ve genel kuraldan ayrılan istisnai düzenleme olması gözetilerek ve yorum bilimi kurallarına göre değerlendirilmelidir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki adli yardım talep eden taraf,ilamların icrasına dair hükümler çerçevesinde takip başlatmış, takip kesinleşmiştir.Davacı olan takip alacaklısını alacağını takip hukuku çerçevesinde tahsil etmek kabiliyetinin bulunmadığına dair icra dosyasında belge ise mevcut bulunmamaktadır.
Bu suretle alacağını takip hukuku çerçevesinde dahi tahsil etme imkanı devam etmekte olan davacının maddi durumunun zor olduğunu iddia etmesine rağmen, İİK m.177 hükmü çerçevesinde iflas hükümlerine dayalı ve avans masrafları yüksek olan yol ile alacağını tahsil etme çabası usuli açıdan 6100 sayılı HMK m.29 hükmüne göre evleviyetle değerlendirilmelidir.
Yargıtay 12.HD uygulamasında da kabul olunduğu üzere ” 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Dürüst Davranma Ve Doğru Söyleme Yükümlülüğü başlıklı 29. maddesinde “Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler.” Dürüstlük Kuralına Aykırılık Sebebiyle Yargılama Giderlerinden Sorumluluk başlıklı 327. maddesinin 1. fıkrasında “Gereksiz yere davanın uzamasına veya gider yapılmasına sebebiyet vermiş olan taraf, davada lehine karar verilmiş olsa bile, karar ve ilam harcı dışında kalan yargılama giderlerinin tamamını veya bir kısmını ödemeye mahkûm edilebilir.”… 4721 Sayılı TMK.’nun Hukukun Uygulanması Ve Kaynakları başlıklı 1. maddesinde “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.”, Dürüst Davranma başlıklı 2. maddesinde “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”, Hakimin Takdir Yetkisi başlıklı 4.maddesinde “Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hakim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.”, Hukukun Uygulanması başlıklı 33. maddesinde ise; “Hâkim, Türk hukukunu resen uygular.”…Hakkın kötüye kullanılmasını; hukuken var olan bir hakkın sınırlarını aşarak ya da o hakkı gerekçe göstererek hukuka aykırı eylemler yapma durumu olarak veya bir hakkın, yasaların tanıdığı yetkilerin sınırları içinde olmakla birlikle, amacından saptırarak kullanılması olarak da açıklayabiliriz. Türk Medeni Kanunun 2. maddesine göre herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Yani bir hak sahibi hakkını kullanırken ve borçlu borcunu öderken objektif iyi niyet kurallarına uymak, dürüst davranmak, başkalarını zarara uğratmamak zorundadır. Hak sahibi başkasına zarar vermek amacını taşımasa bile hareketi açıkça iyi niyet kurallarına aykırı ise ve başkasını zarara uğratıyorsa veya hak sahibine sağladığı yarar ile başkasına verdiği zarar arasında aşırı dengesizlik varsa bu durumu hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirebiliriz. Anayasa başta olmak üzere, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Türk Medeni Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu hak sahibinin hakkını kullanırken objektif iyi niyet kuralları içinde hareket etmesini emretmiş,aksi davranışın hukuk düzeni tarafından korunamayacağını belirtmiştir.”
Bu çerçevede somut olayda davacı tarafın alacağını tahsil için takip yoluna başvurması,bu takibin kesinleşmesi ve takibin sonuçsuz kaldığına dair veri bulunmaması söz konusu olduğu halde,bu defa aynı davacının,maddi durumunun zayıflığını bildiği halde çok yüksek miktarda avans depo edilmesi gereken iflas davası açması bu noktada dürüstlük kuralına uymadığı gibi hazinenin gereksiz yere külfet altına girmesi sonucunu doğuracaktır. Zira davacının alacağının tahsil etmesi noktasında tek ve mutlak hakkı sadece ve sadece açmış olduğu dava olmadığı gibi bilakis alacağını tahsil etme noktasında kesinleşmiş bir icra takibi dahi söz konusudur.
Esasen davacının adli yardım talebi, somut olayın özellikleri gözetildiğinde ölçüsüz ve orantısız bir talep niteliğindedir.Nitekim “dava masraflarının yüksekliği nedeniyle,bu masrafları karşılayacak olan başvuranın,hiçbir şekilde dava açamaması, hak arama özgürlüğüne aykıdır. “(KREUZ,C.Pologne reg.28249/95 ve 19/06/2001 tarihli AİHM kararı) Bu durumda davacının adli yardım talebi noktasında bir an için maddi durumunun elverişli olmadığı kabul olunsa dahi, davacının alacak hakkının tahsili noktasında somut icra dosyasının özelliği dikkate alındığında hiçbir şekilde hakkını arayamadığı ve hiçbir şekilde adalete erişim imkanının olmadığı iddiası kabul edilebilir değildir.
Nitekim … 3.Asliye Ticaret Mahkemesinin atıf yaptığı Yargıtay 23.H.D.dahi …E….K.sayılı ilamında “Davacı vekili, müvekkilinin uzunca yıllar davacı şirkette çalıştığını, işçilik haklarının ödenmesi amacıyla … 3. İş Mahkemesi’nin … esas sayılı ilamına dayalı olarak davalı aleyhine başlatılan icra takibinin kesinleştiğini, borçlu şirketin tasfiye halinde olup borcunu ödemekten kaçındığını davalı hakkında … 6. Ticaret Mahkemesi’nin … esasında açılna iflas davasının müvekkilinin masrafları karşılayamaması sebebiyle dava şartı yokluğundan reddolunup kesinleştiğini ileri sürerek, adli yardım talebi davalının iflasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı davaya cevap dilekçesi sunmamıştır. Mahkemece iddia ve tüm dosya kapsamına göre; davacının daha az masraflı genel haciz yolu ile alacağını tahsil etmek yerine davalı borçlu şirketin iflas yolu ile külli tasifeyesi ile alacağını tahsil etmek istemesi İİK’nın hükümleri uyarınca tasfiye masraflarını yüklenmeyi kabul ettiği anlamı taşıdığı, iflas avansının İİK’nın 160. maddesi hükmüne göre, iflas davasının dava şartı olup, davacının verilen kesin sürede gider avansını karşılamaması gerekçesiyle, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.”gerekçesi mahkememizin varmış olduğu sonuç ile aynı niteliktedir.
Davacı vekilinin iflas avansını verilen kesin süreye rağmen depo etmediği sabittir.Oysa bilindiği üzere Yargıtay 23.HD somut iflas davası açısından iflas avansının depo edilmesini dava şartı olarak benimsemekte, bu şart yerine getirilmediği takdirde davanın usulden reddi gerektiğini, istikrarlı şekilde açıklamaktadır.(Yargıtay 23.HD 2014/7945E. 2015/2915K., 2016/6863E.2019/2749K.sayılı vb.ilamları) Ne var ki davacı vekili dava şartına ilişkin eksikliği verilen süreye rağmen gidermemiştir.
6100 sayılı HMK.m.115/f.2 hükmü uyarınca dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise de verilen kesin süreye rağmen davacı vekili tarafından bu eksiklik tamamlanmadığından davanın adı geçen yasal düzenleme uyarınca usulden reddi yasal zorunluluk arz etmektedir.
Yapılan açıklamalar karşısında iflas avansı depo edilmediğinden davacının davasının dava şartı yokluğundan ve usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının, iflas avansına ilişkin dava şartı noksanlığı giderilmediğinden ve usulden reddine,
2-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
3-Bu dava nedeniyle alınması gereken 54,40 TL karar ve ilam harcından,peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile kalan 10,00 TL’nin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
4-Davalı lehine AAÜT gereği tek olarak takdir edilen 3.400,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Karar kesinleştiğinde gider avansının talep halinde iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren on günlük süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi 27/02/2020

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır