Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/455 E. 2020/600 K. 04.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/455 Esas
KARAR NO : 2020/600

DAVA : Alacak (Bayilik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 23/07/2019
KARAR TARİHİ : 04/12/2020

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Bayilik Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında 12/05/2015 tarihinde 5 yıl süreli bayilik sözleşmesi imzalandığını, sözleşmeye göre müvekkilinin davalıya akaryakıt ürünleri ikmal edeceğini, davalının da sözleşme şartlarına göre müvekkilinden aldığı bu ürünleri kendi istasyonunda son tüketicilere satacağını, davalının lisansının ise yasaya aykırı olarak istasyonu müvekkilinin izni olmaksızın bir başkasına devretmesi sebebi ile EPDK tarafından 07/10/2016 tarihinde iptal edildiğini, dağıtım şirketleri ile bayilerin arasında imzalanan sözleşme setlerinde bayilerin, dağıtım şirketlerinden yılda en az belli bir tutarda ürün almayı taahhüt ettiğini, böylece dağıtım şirketlerinin de bayiler tarafından taahhüt edilen bu tutara göre bayiye gerekli indirim, yatırım ve mali destek sağladığını, davalı ile imzalanan ürün alım taahhütnamesine göre müvekkilinden yılda en az 1.000 ton akaryakıt almayı, eksik aldığı ton başına ise 0-75 ton eksik alımda ton başına 120 USD, 76 ton ve üzeri ile taahhütte bahsi geçen miktar arasındaki eksik alımlarda ise ton başına 15 USD cezai şart ödemeyi üstlendiğini, 12/05/2015 ile 12/05/2020 tarihleri arasında yürürlükte kalması gereken bayilik sözleşmesinin, davalının kusuru ile EPDK tarafından lisans iptali sonucu 07/10/2016 tarihinde süresinden önce sona erdiğini, davalının sözleşmenin yürürlükte kaldığı sürece eksik ürün satarak, lisansının sona erdiği tarih ile bayilik ilişkisinin normalde son bulması gereken dönemde ise hiç ürün satmayarak cezai şartı muaccel hale getirdiğini, davalının 5 yıl süre için aldığı yatırım katılım bedelini, erken sona erme sebebi ile işlememiş süre kadar iade borcunun bulunduğunu, bayilik sözleşmesinin erkenden sonlanmasına sebep olan davalının, çerçeve protokolün 13/c hükmü gereği müvekkiline 100.000-USD cezai şart ödemek zorunda olduğunu, ihtar keşide edilmişse de borcun ödenmediğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 2.500,00-TL akaryakıt ürün alım taahhüdüne aykırılıktan doğan cezai şart, 2.500,00-TL yapılan yatırım bedeli ödemesinin işlememiş süreye isabet eden kısmının iadesi ve 2.500,00-TL sözleşmenin erken feshinden kaynaklı cezai şart olmak üzere şimdilik toplam 7.500,00-TL’nin sözleşmesel faiz/ticari temerrüt faiziyle beraber davalıdan tahsiline ve tüm yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı tarafından davaya cevap verilmemiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava, bayilik sözleşmesinin haklı feshine neden olma iddiasına dayalı cezai şart ve kar mahrumiyeti ile yatırım bedeli alacağı taleplerine ilişkindir.
Taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi, EPDK’nın davalının lisansının iptal tarihi ve sebeplerine ilişkin müzekkere cevabı, noter ihtarı ve tebliğ şerhi,davalının ticaret sicil ve vergi dairesi kayıtları incelenmiştir.
Dava dilekçesinde kısmi dava mı belirsiz alacak davası mı açıldığının belirtilmemesi, hem alacağın tamamının yazılması hem de bilirkişi incelemesi sonucu alacağın belirlenebileceğinin belirtilmesi nedeniyle, iki dava türü arasında yargılama usul işlemleri, ıslah, faiz başlangıcı, olası zamanaşımı def’ileri yönünden farklılıklar bulunduğundan yargılamanın başında bu hususun açıklığa kavuşturulması amacıyla da ön inceleme celsesinde HMK md 31 kapsamında davacı vekiline kesin süre verilerek davanın türünü açıklaması istenmiş, davacı vekilince sunulan 27/01/2020 tarihli dilekçede davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı açıklanmıştır.
Dava dilekçesinden de anlaşıldığı üzere, davacının ticari defterindeki kayıtlardan ve sözleşmeden alacağın tespiti mümkündür. Davacı tarafça kısmi dava açma imkanı mevcutsa da, davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
Belirsiz alacak davası 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 107 . maddesinde belirsiz alacak başlığı ile düzenlenmiş, 107/1. fıkrada, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklının hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar veya değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabileceğine yer verilmiştir. Hak arama durumunda bulunan kişi alacağını tespit edemeyebilir. Özellikle zararın baştan belirlenemediği, ancak bir incelemeden sonra tam olarak tespiti mümkün olan tazminat taleplerinde böyle bir durumla karşılaşılabilmesi söz konusudur. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacaktır.
Her ne kadar sözleşmeye dayalı alacak davalarında da belirsiz alacak davası açılması imkanı var ise de, bu imkan her tür alacak talebi için aynı şekilde uygulanamaz, alacağın bir uzman dışında tespitinin mümkün olmadığı, dolayısıyla talep edilebilecek alacağın belirlemesinin davacıdan beklenemeyeceği alacak türleri için HMK madde 107 ile belirsiz alacak davası açma imkanı getirilmiştir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.
Dava dilekçesinde tüm taleplerle ilgili olarak “bilirkişi tarafından hesaplandığında artırılmak üzere” ibaresi kullanılmışsa da, taraflar arasında akdedilmiş bayilik sözleşmesinden ve dava dilekçesinin incelenmesinden, tüm taleplerin davacının elinde olan belge, defter ve kayıtlardan tespitinin mümkün olduğu görülmektedir.
Netice itibariyle davacının belirli alacak niteliğindeki talepleri yönünden belirsiz alacak davası açmasında hukuki yarar bulunmadığından, davanın HMK 114/1-h ve 115/2 maddeleri gereği hukuki yarar dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
Verilen usulden red kararının niteliği gereği, davacının davada haksız çıktığından bahsedilemeyeceğinden ve davayı usul kurallarına uygun şekilde tekrar açma yasal hakkı ve imkanı da bulunduğundan, Hazineden ödenen dava şartı arabuluculuk ücretinin davada esas hakkında yargılama yapıldığında haksızlık durumuna göre taraflara yüklenmesi gerektiği, aksi durumun hak arama özgürlüğüne aykırılık oluşturacağı ve davacı tarafın aynı talep için tekrar dava şartı arabuluculuk yoluna başvurmasına neden olacağı değerlendirilerek, ileride yapılacak esas yargılamada hükme bağlanmak üzere, bu hususta hüküm kurulmamıştır.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle:
1-Belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine,
2-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
3-Taraflarca yatırılan avansın kullanılmayan kısmının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgili tarafa iadesine,
4-Alınması gerekli 54,40-TL karar harcının peşin alınan 128,09-TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 73,69-TL karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalının yokluğunda, tarafların gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK. 341.maddesi uyarınca İstanbul BAM. nezdinde İSTİNAF yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı.04/12/2020

Katip …

Hakim …