Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/4 E. 2019/952 K. 19.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/4
KARAR NO : 2019/952

DAVA : Tasfiye Memuru Atanması
DAVA TARİHİ : 03/08/2018
KARAR TARİHİ: 19/12/2019

Mahkememizde görülmekte olan tasfiye memurunun atanması davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 1982/2884 Esas, 1982/3197 Karar sayılı kararıyla davalı şirketin tasfiyesinin açılmasına karar verildiğini ancak, tasfiye memuru atanmadığı için tasfiye işlemlerinin gerçekleşmediğini ileri sürerek davalı şirketin tasfiye işlemlerinin tamamlanması için tasfiye memuru atanmasına karar verilmesini talep etmiştir
Davalı cevap dilekçesi sunmamıştır.
Davanın İstanbul 11.Asliye Ticaret Mahkemesine tevzi olunduğu,mahkemece yapılan incelemede ve 20/12/2018 tarihli ilam gerekçesinde “Dava; İstanbul 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 1982/2884-3197 E-K sayılı dosyadan tasfiyesine karar verilen davalı şirkete tasfiye memuru atanması istemine ilişkindir.
Bilindiği üzere; 6102 Sayılı TTK’nın 536/3.maddesinde şirketin feshine karar veren mahkemece tasfiye memuru atanacağı düzenlenmiştir.
Somut olayda; İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 1982/2884-3197 E-K sayılı dosyasından davalı şirketin tasfiyesinin açılmasına karar verildiğine göre, anılan yasal düzenleme gereğince tasfiye memuru atanmasına yönelik istemin tasfiyeye karar verilen mahkemece değerlendirilmesi gerektiğinden, dosyanın davalı şirketin tasfiyesine karar veren İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine ilişkin aşağıdaki kararı vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle dava dosyasının mahkememize gönderilmesine dair hüküm verilmiş ve mahkeme işten el çekmiştir.
Bu noktada göreve ilişkin genel açıklama yapılmasında fayda bulunmaktadır.
“Genel mahkemelerin kuruluşunda olduğu gibi özel mahkemelerin (veya ihtisas mahkemelerinin) kuruluşu da mutlaka ayrı (özel) bir kanun hükmü ile düzenlenir. Özel mahkemelerin kuruluşunun tabii hâkim ilkesine aykırı düşmeyeceği 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 37’nci maddesinde belirtilmiştir.
Türk medeni yargılama hukukunda özel kanunlarla kurulmuş özel mahkemeler; kadastro mahkemeleri, icra mahkemeleri, tüketici mahkemeleri, aile mahkemeleri, fikri ve sınaî haklar hukuk mahkemeleri, denizcilik ihtisas mahkemesi ile iş mahkemeleridir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi gerekir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir. (Yar.HGK 2017/11-10E. 2019/401K.sayılı ilamı)” Mahkememizin talep açısından görevli olup olmadığı bu çerçevede ele alınmalıdır.
Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler çerçevesinde İstanbul 11.Asliye Ticaret Mahkemesinin, dava dosyasını mahkememize göndermesine esas olan 6102 sayılı TTK.m.536/f.3 hükmü dikkate alınarak mahkememizin görevli olup olmadığı incelenmelidir.
İstanbul 11.Asliye Ticaret Mahkemesinin gerekçesine dayanak olarak belirtilen 6102 sayılı TTK m.536/f.3 hükmü, kanun koyucu tarafından yapılan yeni bir düzenleme olup 01/07/2012 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Bu fıkra kanun koyucunun gerekçede açıkladığı üzere “şirketin feshine mahkemece karar verilmesi halinde tasfiye memurunun bu mahkemece atanacağına” ilişkindir.Yine ilgili m.536/f.3 hükmü ile ilgili kanun koyucu açıkladığı gerekçede “Mahkemece feshe karar verebildiği üç durumda,yani;kuruluş aşamasında menfaatler ihlal edilmişse,organ yokluğu söz konusu ise ve haklı sebeplerin varlığı halinde,mahkeme fesih kararı verirken tasfiye memurunu da atayacaktır.” O halde mahkememizce fesih kararı verilmemiş ise tasfiye memurunu atanması da mahkememizin görev alanı içinde olmayacaktır.
İstanbul 11.Asliye Ticaret Mahkemesinin dayanak ilamındaki gerekçe ve dava dilekçesinde dayanılan vakıalar gözetildiğinde, aleyhine dava açılan şirket hakkında herhangi bir tarihte ve herhangi bir mahkemece verilmiş herhangi bir fesih kararının mevcut olmadığı, bu nedenle adı geçen Kanun maddesinde belirtilen somut koşulların somut davada söz konusu bulunmadığı, bu itibarla TTK.m.536/f.3 hükmü uyarınca tasfiye memurunun atanması noktasında mahkememizin adı geçen hüküm nedeniyle görevli olmasının da mümkün bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Belirtilen Anayasa hükümleri de gözetildiğinde davanın ilk açıldığı İstanbul 11.Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından,dava dosyasının mahkememize gönderilmesine ilişkin dayanak hükmün uygulanması imkanı olmadığından dava dosyasının “doğal hakim ilkesi” gereği istanbul 11.Asliye Ticaret Mahkemesince görülmesi gerek anayasal ve gerekse yasal bir zorunluluk arz etmektedir.
Öte yandan Hakimler Ve Savcılar Kurulunun 06/11/2019 tarihli yazı içeriği ve bu kararla uyumlu Yargıtay 11.HD’nin 2016/4872E. 2017/2673K.sayılı ilam içeriği gözetildiğinde 14/01/1982 tarih ve 35 sayılı Ödeme Güçlüğü İçinde Bulunan Bankerlerin İşlemleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 2/1. maddesinde “Ankara, İstanbul ve İzmir’de, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenecek bir veya birden fazla Ticaret Mahkemesi bu kanun hükmünde kararnameye göre tasfiye işlemlerini yapmakla görevlidir.” hükmü gereği Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 15/01/1982 tarih ve 26 sayılı kararı ile “Ödeme güçlüğü içindeki bankerlerin tasfiye işlemleri ile İstanbul 2.Asliye Ticaret Mahkemesinin görevlendirilmesine” karar verildiği, 6456 sayılı Kanun’un 56. maddesi ile 14/1/1982 tarihli ve 35 sayılı Ödeme Güçlüğü İçinde Bulunan Bankerlerin İşlemleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlükten kaldırıldığı, ancak tasfiye işlemleri yönünden 6456 sayılı Kanun ile Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na mahkeme görevlendirilmesi yetkisi verilmediği, nitekim Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 06/11/2019 tarihli yazısında da açıkladığı üzere 1982 tarihi itibayle mahkememiz yetkili kılan Kanun Hükmünde Kararname’nin 6456 sayılı Kanunun 56.maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olması karşısında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 15/01/1982 tarih ve 26 sayılı kararının geçerliliğini yitirdiği, davanın açıldığı tarih itibari ile dahi mahkememizin ihtisas mahkemesi olarak dahi görevli olmadığı, bu itibarla mahkememizin bu açıdan dahi görevli bulunmadığı re’sen tespit edilmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında İstanbul 2.ATM’nin 1982/2884E. 1982/3197K.sayılı ilamının oluşturulmasına esas olan 35 sayılı KHK’nın 6456 Kanunun 56.maddesi ile yürürlükten kalkmış olması ve mahkememizin bu Kanun çerçevesinde “tasfiye işlemlerini yürütme görevinin sona ermiş olması” karşısında mahkememizin bu davaya bakılması noktasında ihtisas mahkemesi olarak görevli bulunmadığı anlaşılmakla ve dava şartı oluşmadığından davanın usulden reddine, mahkememizce verilen hükme karşı süresi içinde kanun yoluna başvurmayarak karar kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuş ise bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkememize başvurarak dava dosyasının “doğal hakim ilkesi gereği davanın ilk açıldığı İstanbul 11.Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesini” taraflardan birinin talep etmesine; aksi halde davanın açılmamış sayılmasına dair karar verilmesine, mahkememizce verilen karara yönelik istinaf yoluna başvurması halinde ilgili daire tarafından, istinaf yoluna başvurulmaması durumunda ise davaya bakacak mahkemenin tayini için yargı yeri belirlenmesi amacı ile Bölge Adliye Mahkemesine taraflardan biri tarafından başvurulması halinde ilgili daire tarafından görevli mahkemenin belirlenmesine dair karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İstanbul 2.ATM’nin 1982/2884E. 1982/3197K.sayılı ilamının oluşturulmasına esas olan 35 sayılı KHK’nın 6456 Kanunun 56.maddesi ile yürürlükten kalkmış olması ve mahkememizin bu Kanun çerçevesinde “tasfiye işlemlerini yürütme görevinin sona ermiş olması” karşısında mahkememizin bu davaya bakılması noktasında ihtisas mahkemesi olarak görevli bulunmadığı anlaşılmakla ve dava şartı oluşmadığından davanın usulden reddine,
2-Mahkememizce verilen hükme karşı süresi içinde kanun yoluna başvurmayarak karar kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuş ise bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkememize başvurarak dava dosyasının “doğal hakim ilkesi gereği davanın ilk açıldığı İstanbul 11.Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesini” taraflardan birinin talep etmesine; aksi halde davanın açılmamış sayılmasına dair karar verilmesine,
3-Mahkememizce verilen karara yönelik istinaf yoluna başvurması halinde ilgili daire tarafından, istinaf yoluna başvurulmaması durumunda ise davaya bakacak mahkemenin tayini için yargı yeri belirlenmesi amacı ile Bölge Adliye Mahkemesine taraflardan biri tarafından başvurulması halinde ilgili daire tarafından görevli mahkemenin belirlenmesine,
4-6100 sayılı HMK.m.331/2 hükmü uyarınca harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere davacı vekilinin huzurunda davalı tarafın yokluğunda ve oy birliği ile karar verildi.19/12/2019

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır