Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/341 E. 2021/95 K. 11.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/341
KARAR NO : 2021/95

DAVA : Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 12/06/2019
KARAR TARİHİ : 11/02/2021

Mahkememizde görülmekte olan alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkil şirketin %25’inin …’na, %5’inin de ….’na ait olduğunu, kamu iştiraki olduğunu, müvekkil şirket ile davalı arasında 07/03/2016 tarihli “… Satınalma Sözleşmesi” imzalandığını, müvekkil şirket sözleşmeye uygun olarak 6.049.619,72TL peşin ödeme yaptığını, fakat davalı tarafından cihazların teslimi yapılmadığını, bedel iadesinin dahi yapılmadığını, müvekkil şirketin cihazları kendi kullanımı için değil, satış olması halinde abonelere sunulmak üzere satın aldığını, davalı sözleşme konusu cihazları müvekkil şirket tarafından bildirilen adreslere mutabık kalınan teslim süreleri içinde teslim etmek ve sonrasında abonelere satış işlemi yapılan cihazları irsaliye karşılığı teslim alarak abonelere ulaştırıp sözleşmeye uygun şekilde kurulum işlemini yerine getirmekle yükümlü olduğunu, satışı yapılmamış cihazların iade edilmesi gerektiğinin sözleşmede açıkça düzenlendiğini, müvekkil şirket tarafından satışı yapılmayan bedelin davalı tarafından tahsil edilmiş olduğunu, 7441 adet sabit yazarkasa, 108 adet mobil aparat ve 1 adet pinpad’in toplam ücreti olan 5.757.423,56TL’nin iadesine yönelik davalıya 10/03/2017 tarihli ihtarname gönderildiğini, bu kapsamda müvekkil şirket tarafından davalıya 31/05/2018 tarihli 5.757.423,56TL tutarında iade faturası tanzim edildiğini, ancak iade yükümlülüğünün yerine getirilmediğini, sözleşmeden kaynaklı 5.757.423,56TL asıl alacak tutarının ve asıl alacağa temerrüt tarihinden itibaren işletilecek T.C.Merkez Bankasının kısa vadeli krediler için belirlediği ve değişebilir oranlarda avans faizinin davalıdan tahsilini, tüm yargılama harç ve giderleriyle vekalet ücretinin davalı yan üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
Davalı vekili ise cevap dilekçesiyle; 07/03/2016 tarihli “… Satınalma Sözleşmesi”nin basit bir satış sözleşmesi olmadığını, bünyesinde hem eser, hem hizmet, hem de satım sözleşmesini barındıran karma bir sözleşme olduğunu, sözleşmenin fazlara ayrıldığını, sözleşmenin sadece parası ödenip üretimi gerçekleştirilen 1.fazdaki cihazları içermediğini, 2.ve daha sonraki fazlardaki cihazların da alımının gerçekleştirileceği beklentisinin verildiğini, bu cihazların sadece davacı … … şirketine özel olarak üretildiğini, bu cihazları kullanabilmenin ön şartının sabit telefon hattı sahibi olmak olduğunu, bir başkası tarafından satılmasının veya piyasaya sunulmasının mümkün olmadığını, taraflar arasında imzalanan sözleşme kapsamında davacı tarafından müvekkil şirkete 15/03/2016 tarihinde KDV dahil 6.049.619,72TL ödeme yapıldığını, müvekkilin davacı “…” tarafından onay ve kabulü yapılan ürünlerin tamamını ürettiğini, faturasını keserek GİB’de tutulan sicilde “…” adına tescilini yaptırdığını, üretilen ürünlerin teslimini bu şekilde sağladıktan sonra, …’un talebi doğrultusunda kendi deposunda hazır ettiğini, müvekkilin deposunda kalması ve davacı tarafından satışı yapıldıkça müşterilere teslim ve kurulumunun yapılması konusunda mutabık kalındığını, …’un 3.000 adet bayisi olmasına rağmen sadece 278 adet cihaz satışı yapabildiğini, kendi kusuru ile neden olduğu bir zararı müvekkile tazmin ettirmek istediğini, sözleşmeye göre satışını yapmak zorunda olduğu ürünleri satamadığını, daha sonra ise hukuka aykırı bir şekilde aldığı, ancak satmadığı ürünlerin, satış bedelinin iadesini talep ettiğini, parasını ödeyerek aldığı malları almamış gibi davrandığını, davacının talebi üzerine müvekkilin deposunda malların muhafaza edildiğini, davanın esastan reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık konuları varlığı tartışmasız olan sözleşmenin 5/2 hükmüne göre davalı tarafın davacı şirketin iş yerine cihaz teslimatı yapıp yapmadığı, satışı yapılan ürünleri teknik açıdan davacıya ulaştırılmasının gerekip gerekmediği, yine dayanak sözleşmenin 6.maddesi çerçevesinde davacı tarafından kabulü yapılmamış cihazların sözleşme süresi sonunda davacı şirkete iadesi yükümlülüğünün davalı tarafından yerine getirilip getirilmediği, yine bu çerçevede kabulü yapılmayan cihaz var ise bu cihaz bedelinin sözleşmenin 6.maddesi çerçevesinde davacı olan şirkete iade edilmesinin yasal ve teknik şartlarının davacı lehine oluşup oluşmadığı, bu inceleme sırasında davacının kendi kusuru nedeni ile satış yapamadığı savunmasını mevcut sonuca etkisinin olup olmadığı, davalının bu yöne ilişkin savunmasının açıklanan sözleşme hükümleri ve uyuşmazlık sonucu kapsamında teknik açıdan ve sözleşme içeriği gözetildiğinde davalı lehine sonuç doğurucu özelliğinin bulunup bulunmadığı, yine davalının “dava konusu ürünleri sadece davacı için üretmiş olduğu, bu ürünlerin başkaca kişiye satılmasının mümkün olmadığı” yönündeki savunmanın varlığı kabul edildiğinde, davalının bu sözleşme yapılırken bu durumu teknik açıdan öngörmesinin ve buna göre sözleşmede düzenleme yapmasının mümkün olup olmadığı, bu durumun sektörel ilişki gözetildiğinde davalı tarafından öngörülebilir bir durum olup olmadığı, halihazırdaki bu ürünlerin davacı adına Gelir İdaresi Başkanlığına tescilinin yapılmış olmasının davacının alacak talep etmesine teknik açıdan engel bir durum oluşturup oluşturmadığı, sonuç olarak davacının sözleşme çerçevesinde talep edebileceği alacak var ise miktarının ne olduğu noktalarında toplanmaktadır.
Taraflar arasında ödeme kaydedici cihaz satın alma sözleşmesinin 07/03/2016 tarihinde imzalandığı, bu sözleşmenin içerik itibariyle karma bir sözleşme niteliği taşıdığı, sözleşmenin bu çerçevede farklı aşamalardan oluştuğu, sözleşmenin varlığının taraflar arasında tartışmasız olduğu, davacı şirket tarafından davalıya 7819 adet sabit yazar kasa 111 adet mobil aparat ve 1 adet pinpad siparişi verildiği, KDV dahil 6.049.619,72TL miktarın ödendiği, sözleşmenin 5/2 ve 6.maddeleri ile ise cihazların teslimi, geçici kabul ve kabul ile iade koşullarının düzenlendiği tartışmasızdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın incelenmesi açısından özellikle sözleşmeye konu ödeme kaydedici cihazların üretimi ve kullanım amacı ve konuya ilişkin sözleşmenin uygulanmasına dair iştigal sahasında ehil teknik bilirkişinin dahi olduğu heyet marifetiyle bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Mahkememizce atanan bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu rapora göre “Her ne kadar sözleşmenin 5.2.2 nolu maddesi hükmünde, davalının imal edeceği cihazları davacının bildirdiği işyerlerine/depolara teslim etmekle yükümlü olduğu belirtilmişse de; akdi ilişkinin devamı boyunca, davalı tarafından imal edilmiş olan cihazların, davalının deposunda muhafaza edildiği ve davacının veya bayilerinin talebi üzerine davalı tarafından doğrudan davacının müşterilerine teslim edildiği ve kurulumunun yapıldığı, dolayısıyla da sözleşmenin fiilen (eylemli olarak) bu şekilde uygulandığı, kaldı ki akdi ilişkinin devamı boyunca da, davacı tarafından davalıya, imal edilmiş olan cihazların herhangi bir işyerine/depoya teslim edilmesi yönünde bir talimat, bildirim ya da talepte bulunulduğu hususu da anlaşılamadığı, bu nedenle davalının, imal ettiği cihazları kendi deposunda muahafaza etmekle ve davacının bayileri tarafından müşterilere cihazların satışı yapıldıkça satışı yapılan cihazları doğrudan doğruya müşterilere teslim etmekle sözleşmeye aykırı bir davranışta (borç İhlalinde) bulunmadığı, sözleşmenin 2 nolu maddesi hükümlerinin yorumundan çıkan anlama göre; sözleşmenin birinci fazında (birinci aşamasında), davalı tarafından davacı için toplam 9.444 adet cihaz imal edileceği, bu cihazların bedeli davacı tarafından davalıya peşin olarak ödeneceği, davacının bayileri tarafından müşterilere bu cihazların satışı yapıldıkça satışı yapılan cihazların davalı tarafından müşterilere teslim edilerek ve kurulumlarının yapılacak olduğu, sözleşmenin ikinci fazında (İkinci Aşamasında) ise, davacı sipariş ettikçe davacının bu siparişleri doğrultusunda, davalı tarafından davacı için yeni cihazlar imal edilerek bedellerinin davacı tarafından davalıya peşin olarak ödeneceği, davacının bayileri tarafından müşterilere bu cihazların satışı yapıldıkça satışı yapılan cihazlar davalı tarafından müşterilere teslim edilerek kurulumlarının yapılacağı, teknik tespitlere göre sözleşmenin birinci fazına istinaden davalı tarafından davacının talebi ve siparişi doğrultusunda davacı için cihazların imal edildiği, davacı tarafından bu cihazların bedellerinin davalıya peşin olarak ödendiği, davalının bu cihazları, piyasaya sunması ve davacıdan başka kişilere satmasının mümkün olmadığı, davacının davalıdan, sözleşmenin birinci fazına ilişkin olarak davalı tarafından imal edilmiş olup müşterilere satılamamış olan cihazların kendisine teslimini davalıdan talep etmek hakkına sahip olduğu; fakat birinci faza istinaden davalıya ödemiş olduğu ve fakat müşterilere satışının yapılamamış cihazların bedelinden kaynaklanan 5.757.423,56 TL’lik tutarın (satım bedeli tutarının) iadesini davalıdan talep etme hakkına sahip olmadığı, bu nedenle de davacının bu davadaki talebinin yerinde olmadığı, davacının davalıdan sözleşmenin birinci fazına ilişkin olarak davalı tarafından imal edilmiş olup müşterilere satılamamış olan cihazların kendisine teslimini davahdan talep etme hakkına sahip olduğu; fakat birinci faza istinaden davalıya ödemiş olduğu cihaz bedeli tutarının müşterilere satışı yapılamamış olan cihazlara ilişkin 5.757.423,56 TL’lik kısmının iadesini talep etme hakkına sahip olmadığı; bu nedenle de davacının bu davadaki talebinin yerinde olmadığı, ayrıca, müşterilere satışı yapılamamış olan cihazların bedelini davacı davalıdan talebe hak kazanamamış olduğu için, davalının bu cihazları iade etmemesini gerekçe göstermek suretiyle davacının toplam (417.000 TL + 29.150,00 TL =) 446.150,00 TL’lik teminat mektuplarının haksız olarak, yani teminatın paraya çevrilmesi suretiyle davalıdan tahsil edebileceği bir alacağı bulunmadığı halde paraya çevirdiği ve bedellerini tahsil ettiği” şeklinde görüş bildirmişlerdir.
Taraflar arasında yapılan sözleşme hükümleri ve teknik açıklamalar dikkate alındığında davacının sözleşmeden doğan siparişi nedeniyle davalının davacı lehine cihazlar ürettiği, sözleşme gereği bu bedellerin davalıya peşin ödendiği açıktır. Sözleşme konusu ve mevcut üretim karşısında sözleşmeye konu bu cihazların davacı dışında bir başka kişiye satılması mümkün olmayıp esasen aksine somutlaştırıcı bir beyan ve delil durumu mevcut değildir. Taraflar, sözleşmenin kurulması ve akabinde süreç içinde bu noktadaki iradelerini faaliyet alanları nedeniyle karşılıklı olarak bilmek durumundadır.
Genel olarak ifade etmek gerekir ki sözleşmedeki hükümlerin içeriği bir bütün olarak ve özellikle dayanak sözleşmenin 2., 5., 6.maddeleri dikkate alındığında, davalının sözleşme hükümlerine aykırı hareket ettiği, özellikle satışın yapılamamasında davalının sözleşmeden doğan bir kusurun olduğu noktasında ilk bakış (prima face) itibariyle davalı aleyhine atfı kabil bir kusur durumu ve sözleşmeye aykırılık hali tespit edilememiştir. Nitekim bilirkişi raporuyla davalının dayanak sözleşme hükümlerine aykırı ettiği noktasında da herhangi bir teknik tespit yapılmamıştır.
Zaten taraflar arasında yapılan sözleşme hükümleri dikkate alındığında davalı tarafından ödeme kaydedici cihazlar davacının talebi doğrultusunda ve özel olarak üretilmiş olup başkası tarafından satılması ise bu nedenle mümkün dahi değildir. Sözleşme hükümleri dikkate alındığında cihazların davacı tarafından satışının yapılmasının devam ettiği aşamada ise teslim ve kurulumun yapılması yükümlülüğünün davalı üzerinde olduğu, ancak bu cihazların pazarlaması ve satışı ile ilgili davalının sözleşmesel bir yükümlülüğü bulunmadığı açıktır. Zaten davalının faaliyet alanı gereği de böyle bir yükümlülük üstlenmediği halde davacının, davalı tarafından üretilen ödeme kaydedici cihazlar nedeniyle bedel talep etmesini gerektirecek fiili ve hukuki bir neden de ispatlanabilmiş değildir. Davalının ödeme kaydedici cihazlarla ilgili üretim ve teslim yükümlülüğünü yerine getirmediği noktasında aleyhine somutlaştırılmış bir vakıa da mevcut değildir.
Özellikle davacı şirket, sözleşme hükümlerine göre sabit telefon hattı ile ödeme kaydedici cihazları ürettirmek ve satmak amacını gerçekleştirmek için davalı ile sözleşme akdeden taraf konumundadır. Davacının sözleşmeyi yapmasındaki amaç dayanak sözleşmenin 4.maddesinde de açıkça belirtilmiş ve yine 5.madde ile ise tedarikçi olarak adlandırılan davacı şirketin genel yükümlülükleri ve özel yükümlülükleri belirlenmiştir. Davacı şirketin faaliyet alanının özel uzmanlık gerektirdiği, esasen üretilecek cihazı müşterilerine pazarlamak ve satmak amacı olduğu anlaşılmakta olup aksine bir delil durumu da söz konusu değildir. Ticari hayatın olağan akışı içinde her şirketin yapması beklenemeyecek bu tür bir ticari iş yapan, bu iş nedeniyle çok yüksek sayıda müşteriye ulaşmayı amaç edinen ve sadece davacıya münhasıran üretimi yapılan cihazlar ile ilgili davalı taraf ile sözleşme yapan davacının, ticaretine ait bu faaliyet alanında kendisinden beklenen özeni göstermesi zorunludur. Nitekim 6102 sayılı TTK m.18/f.2 hükmü (eski TTK m.20/f.2) uyarınca her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi yükümlülüğüne aykırı hareket ettiği kabul edilmelidir. “…Her tacir ticari faaliyetlerinde tedbirli ve tecrübeli bir iş adamı gibi hareket etmekle yükümlüdür.Bu yükümlülüğe aykırılık sebebi ile bir zarar doğarsa,tacir bu zarardan sorumlu olur….Basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gereken tecrübeli bir tacir…sözleşmenin ifa edilmeyeceğini düşünmeli ve öngörmelidir.Dolayısıyla sözleşmeyi yerine getirebileceğini düşünerek yaptığı masrafları karşı taraftan talep edemez.(Ülgen,Teoman,Helvacı,Kendigelen,Kaya,Nomer Ertan,Ticari İşletme Hukuku,İstanbul,2006,Sayfa 235) Bu durumda davacı şirketin sadece davacı için üretilen ve davacı tarafından davalıya birinci faz için ödenen bedellerin, bu cihazların belli bir orandaki kısmının belli nedenlerle müşterilere satışının yapılamaması halinde, bu cihazların bu defa davalı tarafından geri alınması ve bedellerinin ise davacıya iade olunması yönünde sözleşmeye bir çekince koyması veya bu konuda sözleşmeye hüküm koyması mümkündür. Ancak davacı şirket gerçekleşmesi ticari hayatın içinde beklenebilen bu durumla ilgili herhangi bir çaba ve çalışma içinde olmamıştır. Davacı şirketin bu noktada tecrübeli ve tedbirli bir tacirden beklenmesi gereken bir davranış sergilemediği, davacının davalı ile yapmış olduğu sözleşme ile tedarikçi durumda olan davalının yükümlülüklerini çok ayrıntılı şekilde belirlendiği halde bu yöne ilişkin hiçbir şekilde davalı aleyhine hüküm getirilmediği, bu itibarla davacının sözleşmenin düzenlenmesinde tedbirli ve tecrübeli bir iş adamı olarak hareket ederek alacak talebine esas hususla ilgili kendi lehine bir hüküm konulmasını sağlamadığı halde sözleşmeye konu olan cihazların davalıdan kaynaklanmayan bir durum nedeniyle satılamaması durumunda, bu cihazların bedelini davalıdan talep etmesi 6102 sayılı TTK m.18/f.2 kapsamında kabul edilebilir değildir.
Yine taraflar arasında varlığı tartışmasız “… (…) Satınalma Sözleşmesi” içeriğine göre bütün sayfalarda davalı şirketin kaşesinin ve imzasının bulunduğu, sözleşmenin asıl nüshasının davacı şirkette kalacağı, dayanak sözleşmede tedarikçinin genel ve özel yükümlülüklerinin davacı şirket ile kıyaslandığında çok fazla olduğunun açıkça anlaşıldığı, hatta sözleşmenin 7.4.maddesine göre ödeme günleriyle ilgili davacı şirkete tek taraflı olarak değişiklik yapma hakkının dahi tanındığı, yine tedarikçi lehine sözleşmesel cezai hükümlerin sadece davalı şirket aleyhine düzenlendiği bir bütün olarak dikkate alındığında sözleşmeyi asıl düzenleyen ve etkili olan tarafın davacı şirket olduğu anlaşılmaktadır. O halde davacının dayanak sözleşmede kendi lehine hüküm koyma noktasında fiili olarak otoritesinin olduğu anlaşılmaktadır. “6098 sayılı TBK m.23 hükmünde belirtildiği üzere Roma Hukuku’ndan gelen “in dubio contra stipulatorem” (Sözleşme, şüphe halinde düzenleyen aleyhine yorumlanır) genel ilkesi bu noktada incelenmelidir. Bu genel ilke ve buna uygun olan madde, sözleşmeyi veya sözleşmedeki bir hükmü ya da bir sözcüğü kaleme alanın, onun istediği gibi ifade etme olanağına sahip bulunması sebebiyle, kaleme aldığı metnin kendi aleyhine yorumlanmasına katlanması gerektiği düşüncesine dayanmaktadır. Aynı şekilde, bir hükmü düşündüğü gibi yazmamış olan kişinin “bu hüküm şöyle anlaşılmalıdır” şeklinde, sonradan yapacağı yorum haklı sayılmaz. Alman Medeni Kanunun (BGB) 305c maddesinin ikinci fıkrasında benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir.” (6098 sayılı TBK m.23 hükmünün gerekçesi)
Bu çerçeveden bakıldığında davacı şirketin sözleşmeye konu ödeme kaydedici cihazların mevcut pazar payı içinde satışının yapılamaması halinde, davacının ödemiş olduğu bedeli davalıdan talep edebileceğine dair hakkını saklı tutmadığı takdirde sözleşmenin uyuşmazlık konusuyla ilgili davacı lehine değil aleyhine yorumlanması gerektiği mahkememizce kabul olunmuştur.
Yine taraflar arasındaki sözleşme hükümleri dikkate alındığında sözleşme fazlara bölünmüş durumdadır. Buna göre davalı şirket ödeme kaydedici cihazları sadece davacı şirket lehine özel olarak üretmiştir. Esasen bu cihazları kullanılabilmenin ön şartı da davacı tarafından hizmete sunulan sabit telefon hattı sahibi olmaktır. Davacının, sözleşme ile davalının üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmiş olduğu halde davalıdan hak talep etmesi mümkün değildir. Roma Hukukundaki ifade ile “anlaşma kanundur”. Anlaşma yaparken tarafların sözleşmede ön görmeleri mümkün olan fakat düzenlenmeyen hususlar ile ilgili birbirlerinden kural olarak hak talep edebilmeleri mümkün görülemez. Bu itibarla da davacı şirketin sözleşmeye konu cihazların satımıyla ilgili davalıya atfı kabil bir kusur olmadığı halde cihazlar için ödediği bedeli davalıdan talep etmesi sözleşme hukukuna aykırıdır.
Nihayet sözleşme hukukuna egemen olan sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa) ilkesi, hukukumuzda da kabul edilmiştir. Bu ilkeye göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır.
Esasen 6098 Sayılı TBK m. 1 hükmüne göre “Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun açıklamaları ile kurulur. İrade açıklaması, açık veya örtülü olabilir.” Yine TBK m.19 hükmüne göre “Bir sözleşmenin türünün içeriğinin belirlenmesi ve yorumlanmasında tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizleme için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın gerçek ve ortak idare esas alınır.”
Yukarıda açıklanan kanun hükümleri dikkate alındığında “güven prensibi” çerçevesinde tarafların gerçek idarelerinin tespit edilmesi sorunun çözümü açısından büyük önem arz etmektedir. Zira taraflar arasındaki sözleşmenin bütünü ve özellikle 2.maddesi dikkate alındığında sözleşmenin 1.fazında davalı tarafından gerekli üretimi yapılmış, bedelleri peşin olarak ödenmiş cihazların davacının müşterilerine satışı yapılacaktır. Hatta 2.fazda da davacının yine siparişleri doğrultusunda davalı tarafından yeniden cihazlar imal edilecek, bedelleri peşin olarak davalıya ödenecek, davacının bayileri tarafından ise cihazların müşterilere satışı yapılacak olup davalı olan üretici sözleşmenin belirtilen çerçevede devam edeceği noktasında davacıya güven duymuş durumdadır. Nitekim bilirkişi kurulu raporunda da sözleşme hükümlerine göre ve teknik açıdan davalı tarafta haklı bir güven oluştuğu noktasında açık ve kesin belirlemeler yapılmıştır.
Tarafların, davalıya bedeli ödenmiş olan cihazların bedelinin davalı tarafından yeniden davacı tarafa ödenmesi noktasında anlaşamadıkları açık olmakla “makul ve dürüst üçüncü kişinin bakış açısı ile güven teorisine göre yorum yapılacaktır. Ancak iki durumda da güven teorisi uygulanmayacaktır. Bunlardan ilki, muhatabın güven sahibinin gerçek iradesini bildiği durumdur…. İkinci durumda ise, muhatap beyan sahibinin gerçek iradesinin bilmemekle birlikte, somut durumun bütün şartları göz önüne alındığında, gerekli özeni gösterse idi beyan sahibinin gerçek iradesini bilecek veya bilebilecek idi ise, bu durumda da güven teorisi uygulanmayacaktır… Burada ispat külfeti, objektif yorum sonucuna aykırı düşen subjektif iradenin sözleşmenin içeriğinin teşkil ettiğini iddia eden ve bundan kendi lehine hukuki sonuçlar çıkaran kişiye aittir. (Yard. Doç Dr. Nurcihan DALCI ÖZDOĞAN, Sözleşmenin Yorumunda Gerçek İradenin Tespiti, İnönü Üniversitesi, Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 8, Sayı 1, Yıl 2017, Sayfa 44)
Somut olay açısından davalı şirket, sözleşme konusu cihazların üretilmesinden sonra davacı şirket ve elbette onun bayileri tarafından piyasadaki arz-talep doğrultusunda satışların gerçekleşmemesi durumunda davalı şirketin bundan sorumlu olmadığını bilen kişi konumundadır. Kaldı ki sözleşme konusu cihazların üretim amacı, konusu ve sözleşmenin işletim tarzı karşısında da davacının, üzerine düşen yükümlülüğü yerine getiren davalıdan bedel talep etmeyeceği noktasında davalıda haklı bir güven uyandırdığı da açıkça anlaşılmaktadır. Davacının, davalı tarafta oluşturmuş olduğu haklı güven sonrası kendi kusuruyla ortaya çıkan zarardan dolayı davalıdan hak, yani cihaz bedeli talep etmesi “güven prensibi” dikkate alındığında da mümkün değildir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının sübut bulmayan davasının tümden reddine dair karar verilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının sübut bulmayan davasının tümden reddine,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL harcın, peşin alınan 98.322,41 TL harçtan mahsup edilerek 98.263,11‬ TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince hesaplanan 146.199,24 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Artan avansın karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
6-1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin Bakanlıkça ödenmesi durumunda 6183 sayılı AATUHK hükümleri gereği davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi. 11/02/2021

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …