Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/256 E. 2021/43 K. 22.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/865
KARAR NO : 2021/20

DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 09/12/2011
KARAR TARİHİ : 14/01/2021

Mahkememizde görülmekte olan menfi tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalılardan … T.A.Ş’nin müvekkilinin imzası olduğunu iddia ettiği 14/10/2003 tarihli 560.000,00 TL ve 21/01/2004 tarihli, 140.000,00 TL bedelli genel taahhütnamelerine istinaden … 7. İcra Müd. … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını, başlatılan icra takibinin davalı banka tarafından diğer borçluya temlik edildiğini, müvekkilin yaşlı ve tek başına yaşayan kişi olduğundan bir takım engellemelerden dolayı bu güne kadar icra takibinin mahiyetinden bu güne kadar haberi olmadığını, icra takibine konu 14/10/2003 tarihli 560.000,00 TL ve 21/01/2004 tarihli 140.000,00 TL bedelli genel taahhütnamelerin altındaki ” …” yazısı ve onun altındaki imzaların kesinlikle müvekkiline ait olmadığını, müvekkilinin hiçbir zaman bankaya gidip imza atmadığını, bankanın basiretli tacir olduğunu, taahhütnameyi imzalatırken kişilerin kimliğini tespit edip bizzat taraflara imza attırmak ve atılan imzanın borçluya ait olup olmadığını araştırmak yükümlüğü altında olduğunu, bankanın bu yükümlülüğünü yerine getirmediği gibi kötü niyetli olarak icra takibi başlatıp müvekkilinin gayrimenkullerin satışını gerçekleştirildiğini, bu nedenlerle … 7. İcra Müdürlüğünün ….Esas sayılı icra dosyasına dayanak yapılan genel taahhütnamedeki imzanın müvekkiline ait olmaması nedeniyle borclu olmadığının tespitine, icra dosyasının iptaline, kötü niyetli davacıların %40 dan aşağıya olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … T.A.Ş vekili davaya cevap dilekçesinde özetle; davanın ticari bir dava olduğunu, davalının kredili müşteri … A.Ş’nin yönetim kurulu üyesi olup tacir olduğunun bildirerek iş bölümü itirazında bulunduğunu, davaya konu alacağın … 23. Noterliğinin … tarihli sözleşmesi ile … A.Ş’ye temlik edildiğini, HMK 186.maddesine göre davaya konu alacağın dava tarihinden önce diğer davalı … A.Ş’ye temlik edilmesi nedeni ile müvekkili idareye husumet düşmediğini bildirerek husumet itirazında bulunduğunu, genel kredi taahhütnamesinin davacı tarafından müşterek borçlu, müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığını ve borçtan sorumlu olduğunu, davacı adına 08/02/2007 tarihinde … 18. Noterliği tarafından ihtarname keşide edilerek hesabın kat’ının temin edildiğini, ancak verilen süre zarfında alacaklarının tamamen tasfiye edilmediği gibi bir ödeme planına da bağlanmadığını, bu nedenle icra takibi yapıldığını, bu takibin tüm borçlular ve davalı borçlu hakkında da kesinleştiğini bildirerek esas yönünden davanın reddini, davacı aleyhine tazminata hükmedilmesini savunmuştur.
Davalı … A.Ş vekili davaya cevap dilekçesinde özetle; davacının icra takibinden haberdar olduğunu, davacının müşterek borçlusu ve müteselsil kefili … ve … olan iki adet genel kredi sözleşmesi imzaladığını, takibin kesinleştiğini, takibin kesinleşmesinden sonra imzaya itiraz etmesinin mümkün olmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
Grafolog bilirkişi tarafından dosyaya sunulan raporda özetle, inceleme konusu … T.A.Ş’ ye ait 14.10.2003 tarihli … A.Ş. adına düzenlenmiş 560.000.000.000 TL bedelli genel kredi taahhütnamesinde ve …’a ait 21.1.2004 tarihli …Tesisleri İşletmesi adına düzenlenmiş olan 140.000.000.000 TL bedelli genel kredi taahhütnamesinde, şirket yetkilisi olarak ve kefil … adına atılı şüpheli imzaların, …’ın mukayese imzalarıyla farklılıklar tespit edilmesi nedeniyle söz konusu imzaların mevcut mukayese imzalarına kıyasla …’ ın eli ürünü olmadığı bildirilmiştir.
Dava davacının aleyhine başlatılan icra takibine esas kredi sözleşmesindeki imzanın davacıya ait olup olmadığı, buna göre davacı hakkında haksız icra takibi yapılıp yapılmadığı, buna göre davacının takipten dolayı borçlu olup olmadığı, yine yargılama aşamasında cebren yapılan gayrimenkul satışı sonucunda davalı alıcıya yapılan ödemenin davalılardan talep edilip edilemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
Davacı gerçek kişi aleyhine icra takibi yapıldığı, dayanak sözleşmede şeklen davacıya ait imzanın bulunduğu, takibin kesinleştiği, bu kesinleşme sonrası mahkememizce yargılama aşamasında açıklanan nedenlerle tedbir kararı verilmemesi sonucunda taşınmazların satıldığı, taşınmazların davacının uhdesinden çıktığı ise tartışmasızdır.
Yargılama aşamasında ve 14/06/2013 tarihli mahkememiz kararında da “dava ve cevap dilekçeleri doğrultusunda taraf delilleri dosyaya ibraz ettirilmiş olup, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu alınan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsam ve gelişimine nazaran; taraflar arasında imzalanan …bank’a ait 14.10.2003 tarihli, … A.Ş. Adına düzenlenmiş 560.000.000.000 TL bedelli genel kredi taahhütnamesinde ve …bank’a ait 21.1.2004 tarihli, … Tesisleri İşletmesi adına düzenlenmiş olan 140.000.000.000 TL bedelli genel kredi taahhütnamesinde, şirket yetkilisi ve kefil olarak … imzalarının bulunması nedeniyle, davalıların … 7. İcra Müd…. Esas sayılı dosyası ile icra takibine geçildiği anlaşılmaktadır. Davacı … ‘ ın taahhütnamelerde bulunan imzaları üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda, davacı …’a ait mukayese imzalar normal işleklikte biçimlendirilmiş olmasına karşın, inceleme konusu taahhütnamelerdeki imzaların, imza alışkanlığı daha gelişmiş özellikte ve daha işlek biçimlendirildikleri, imzaların başlangıç formları, iç gövde büklümleri, imzaların içinde yer alan bireysel karakteristik özellikler, imzaların başlangıç formunu takip eden bağlanma ve şekilleri, imzalardaki harflerden “…” harfinin başlangıç noktası, biçimi ve noktaları, “…” harfinin başlangıç noktası ve biçimi, imzalardaki harflerden ” …” harflerinin biçimleri ve birbirleri ile bağlanma tarzları, imzaların bitirilişteki bireysel karakteristikleri, bireysel tipik tersimler, imzaların ebat ve oranları, eğimleri, istifleri, canlılıkları, hızları, baskı izleri-fulaj, doğrultuları, mikro formları, ritim dengesi, kalem yürütme alışkanlıkları bakımından aralarında farklılıklar tespit edildiğinden, dava konusu 14.10.2003 ve 21.1.2004 tarihli Genel Kredi Taahhütnamelerinde, şirket yetkilisi ve kefil olarak imzası bulunan … adına atılı imzaların, davacının eli ürünü olmadığı” tespit olunarak davalı … yönünden açılan dava kabul, davalı … T.A.Ş yönünden husumet nedeniyle ret kararı verilmiştir” gerekçesiyle ilk hüküm oluşturulmuştur.
Mahkememizce verilen kararın davacı vekili ile davalılardan … A.Ş.tarafından temyiz olunması üzerine Yargıtay 19. HD’nin 2014/9319E. 2014/13025K.sayılı ilamında “Mahkemece toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda; takip konusu iki adet genel kredi taahhütnamesinde şirket yetkilisi ve kefil olarak davacıya atfen atılan imzaların davacının eli ürünü olmadığı gerekçesiyle davalı … A.Ş. yönünden davanın kabulüne, davacının takip nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, her ne kadar kötüniyet tazminatı talebinde bulunulmuş ise de sözleşmedeki imzanın davacıya ait olup olmadığının imza incelemesi sonucunda saptandığı görülmekle davalı tarafın kötü niyetli sayılamayacağı anlaşılmakla kötüniyet tazminatının ve fazlaya ilişkin talebin reddine, davalı … T.A.Ş.’nin alacağını temlik etmesi nedeniyle bu davalı hakkındaki davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili ile davalı … A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
… 1. İcra Müdürlüğünce talimat üzerine düzenlenen 13/03/2007 tarihli haciz tutanağında davacının, “borcu ödeyeceğim, ancak şu anda ödeyemem” şeklinde beyanı yer almaktadır. Mahkemece davacının haciz tutanağındaki bu beyanı üzerinde durulup davaya etkisi tartışılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bu yön üzerinde durulup tartışılmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir” gerekçesiyle hüküm davalı yararına bozulmuş, bozma nedenine göre ise davacının tüm, temyiz eden davalı öteki temyize itirazlarının incelenmesine yer olmadığına dair karar verilmiştir.
Yargıtay 19.HD’nin vermiş olduğu bu hüküm ile ilgili akabinde yine mahkememizin 2014/1480E. 2015/699K.sayılı ilamına istinaden oluşturulan ikinci hükümde ise ” davacı hakkında genel kredi sözleşmesindeki kefalet imzası nedeniyle takip başlatılmış, hakkında başlatılan takip kesinleşmiştir. Kesinleşen takip üzerine hacze gidilmiş, neden dolayı hacze gelindiği açıklandıktan sonra alınan beyanında davacı “borcu ödeyeceğim, ancak şu anda ödeyemem” şeklinde beyanda bulunmuş ve genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan borcu resmi merci önünde açıkça kabul etmiştir. Bu nedenle daha sonra imzaya itirazın mümkün olmadığı sonucuna ulaşıldığından davanın temlik yönünden reddine” ve ayrıca davacının davalı … T.A.Ş aleyhine açmış olduğu davanın pasif husumet yokluğu nedeni ile reddine, davanın reddi nedeni karşısında davacının kötüniyet tazminat talebinin reddine dair karar vermiştir.
Mahkememizce verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz olunmuş, Yargıtay 19.HD’nin 2016/8000E. 2016/14580K.sayılı ilamı ile davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanmasına dair karar verilmiştir.
Bunun üzerine davacı vekili onama ilamına yönelik olarak karar düzeltme talebinde bulunmuş olup Yargıtay 19. HD’nin 2017/820E. 2018/2835K.sayılı ilamı ile “Dairemizin 08/09/2014 tarihli bozma kararında genel kredi taahütnamelerinde kendisine atfen atılı imzanın kendisine ait olmadığı anlaşılan davacının 13/03/2007 tarihli haciz tutanağındaki “borcu ödeyeceğim; ancak şu anda ödeyemem” şeklindeki beyanı üzerinde durulması için yerel mahkeme kararının bozulması üzerine yerel mahkemece davacının isticvabına gidilmiş,davacı isticvap beyanında haciz tutanağında borcu kabule yönelik bir beyanı olmadığını belirtmiştir. Genel Kredi taahhütnamelerinde kendisine atfen atılı imzanın kendi eli ürünü olmadığı iddiasıyla menfi tespit davası açan davacının hacizdeki beyanında borcu kabul şeklinde bir ifadesi bulunmadığı, kesinleşen takip karşısında davacının haciz sırasındaki beyanı borç doğurucu nitelikte olmadığından davanın reddi gerekirken kabulü ile bu kararın da Dairemizce onanması doğru olmamış, bu nedenle davacı vekilinin karar düzeltme talebinin kabulü gerekmiştir” gerekçesiyle bu defa davacı yararına hükmün bozulmasına dair karar verilmiştir.
Adı geçen karar düzeltmeye ilişkin Yargıtay kararında da açıkça belirtilmiş olduğu üzere “Genel kredi taahhütnamelerinde davacıya atfedilen dayanak sözleşmedeki imzanın davacıya ait olmadığı ayrıntılı, gerekçeli, denetime elverişli, teknik aletler ile yapılan inceleme ve ölçmelere dayalı akademisyen ve grafolog uzman bilirkişi raporu ile birlikte ispatlanmıştır. Esasen bu bilirkişi raporuna itibar etmeye engel gerekçeli bir itiraz olmadığı incelemeye konu olan dayanak kredi sözleşmesindeki davacıya ait imza ile mukayeseye esas olan diğer belgelerdeki imzalar karşılaştırıldığında çıplak göz ile dahi anlaşılabilecek seviyede inceleme konusu belgedeki imzanın davacıya ait olmadığı anlaşılabilmektedir. Nitekim Yargıtay 19.HD’nin 2017/820E. 2018/2835K.sayılı ilamıyla da davacıya atfedilen imzanın davacıya ait olmadığına dair açık tespit bulunmaktadır.
Hal böyle olunca dayanak icra takibine konu sözleşmedeki imzanın davacıya ait olmadığı sabit hale gelmiş olup mahkememizce uyulan karar düzeltmeye ilişkin ilamda da belirtildiği üzere haciz tutanağında yer alan ve davacıya atfedilen ibarelerin hiçbir şekilde borcu ikrar veya kabul anlamına gelmediği dahi açıktır.
Kaldı ki bozma ilamına uyulmakla bu noktada davacı lehine davalı aleyhine usuli kazanılmış hak oluşmuş olduğu gibi davacının da aleyhine delil teşkil edecek bir ikrarı mevcut değildir.
Somut olayda da olduğu üzere İcra İflas Kanunun m.72 hükmünde menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı verilmemiş ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edileceği, borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahsın, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebileceği açıklanmıştır. Elbette bu durumda ödenen alacaklara istek halinde haksız ödeme tarihinden itibaren faize hükmedilmesi Yargıtay uygulaması da dikkate alındığında zorunludur. (Yargıtay 3. HD’nin 2013/10731 E. 2013/13808 K.sayılı ilamı)
Bu arada davacı vekili yapılan ihale sonucu taşınmazların elden çıkmış olması ve davacının borçlu olmadığı bir parayı cebren ödemek zorunda kaldığını iddia etmesi karşısında davaya istirdat davası olarak devam edeceğini 04/03/2015 tarihinde açıklayarak davasını ıslah etmiştir. Esasen kanun gereği dava zaten istirdat davası haline dönüşmüştür.
Eldeki dava, İİK 72/6 maddesine göre kendiliğinden (kanundan ötürü) istirdat davasına dönüşmüş bulunan menfi tesbit davasının devamı niteliğinde olduğundan somut olayda İİK 72/7 maddesindeki hak düşürücü bir yıllık sürenin uygulanması ise mümkün değildir.
Yargıtay 19.HD’nin 2017/3407E. 2019/2006K.sayılı ilamı dahi gözetildiğinde “davacı vekili dava dilekçesinde menfi tespit isteminde bulunmuş ise de 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 30’uncu maddesine göre, “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz.” hükmü karşısında nisbi harca tabi davalarda harcın ödeme zamanını düzenleyen aynı Kanun’un m.28/a hükmüne göre de nisbi harçların ¼’ünün peşin ödenmesinin gerekli olması, davacı vekili dava dilekçesinde menfi tespit isteminde bulunmuş ise de, yargılama sırasında vermiş olduğu dilekçe ile taşınmazların ihale yolu ile satıldığını, bu çerçevede ise davacı vekilinin satıştan sonra icra dairesine yatan para tutarı toplamı olan 670.100,00TL olmakla, yine bu tutarın istirdatı talep edilmiş olmakla; en başta harcı yatan dava değeri ile istirdatı talep olunan 670.100,00TL arasındaki farka göre peşin, nisbi karar ve ilam harç eksikliğini tamamlamak üzere davacı vekiline gelecek duruşmaya kadar süre ve imkan verilmesine; aksi halde harca esas miktar üzerinden talebin değerlendirileceği, bakiye kısım yönünden davanın işlemden kaldırılabileceği hususunun davacı vekiline bildirilmesine karar verilmiştir. Nitekim yargılama aşamasında gerekli harç eksikliği giderilmekle bu usuli eksiklik de tamamlanmıştır.
Mahkememizce atanan bilirkişinin hazırlamış olduğu 11/12/2019 tarihli rapor ile “davacıya ait iken elden çıkan taşınmazların ihale bedeli tutarınca malın davacının mal varlığından çıktığı açık olup bu noktada yasal kesintilerden sonra bakiye ihale bedeline itibar edilebilmesi ise mümkün değildir. Zira davacı haksız takip sonucunda mal varlığından çıkan ve değeri saptanan malın bedelini öncelikle “fark teorisi” çerçevesinde talep edebilmelidir. Esasen gerek Alman gerekse İsviçre/Türk hukuklarındaki baskın görüşe göre, malvarlığının zarar verici olaydan sonraki durumu ile, bu olay meydana gelmese idi mevcut olacak durum arasındaki farkı ifade eden “fark teorisi”, davacının elinden çıkan malın bedelini tamamını talep etmesine imkan verir. Davacının mallarının ihale sonucu elinden çıkması nedeniyle uğradığı zarar ancak malın bedelinin yani yararın davacıya verilmesi ile sağlanacaktır. Esasen bu durum “denkleştirme kuralının” da bir gerçeğidir. “Gerek doktrin gerekse uygulamada, denkleştirme kuralının hukuki dayanağı olarak fark teorisi çerçevesinde zarar kavramının gösterilmesi de, bu yargıyı doğrulamaktadır.” (Doç. Dr. Teoman AKÜNAL, Denkleştirme Sorunu, İstanbul, 1977, Sayfa 60’da alıntı yapılan Glarner; Tobel; Grützner; Weycharddt; Wussou) Davacı yönünden oluşan zarar budur. İhale bedeli ile ilgili yapılan yasal kesinti dış ilişki de davacıyı bu nedenle hukuken ilgilendirmez. Bu hal davalı ile dava dışı kişiler arasındaki iç ilişki sorunu niteliğindedir. Kaldı ki esas olan tedbir kararı verilmediği için davacının malvarlığından haksız çıkan değerin davacıya iade edilmesidir.
… 7.İcra Müdürlüğünün …E.sayılı dosyasına tedbir kararı alınmaması nedeniyle davacı aleyhine; hacizli gayrimenkullerden … ilçesi … Mahallesi … Cad. 25360 ada 8 parsel 32 nolu … Apt. 6 kat 28.nolu bağımsız bölüm … 22.İcra Müdürlüğü … Talimat numarası ile 08/08/2011 tarihinde dosya alacaklısı … A.Ş.vekili Av. …’e 350.000,00 TL bedelle ihale edildiği, taşınmazın üçüncü şahıslara satıldığı; hacizli gayrimenkullerden … ilçesi … Mah. ….sokakta kain 1571 ada 24 parsel 3 nolu binadaki zemin kat 1 nolu bağımsız bölüm nolu dair 08/08/2011 tarihli birinci ihale gününde …’ye 69.100,00 TL bedelle ihale edildiği, yasal kesintilerden sonra bakiye ihale bedeli davalı vekili Av. … ‘a 60.082,83 TL ödendiği; hacizli gayrimenkullerden … ilçesi … Mah. … Cad. Kain 8429 ada 1 parsel 181 nolu … Apt. 1.kat 2 nolu bağımsız bölüm nolu daire 08/08/2011 tarihli birinci ihale gününde…’na 251.000,00 TL bedelle ihale edildiği, yasal kesintilerden sonra bakiye ihale bedeli davalı vekili Av. …’a 219.337,58TL ödendiği, mahkememizce atanan bilirkişinin 10/12/2019 tarihli rapor içeriği ve dayanak icra dosyası ile sabit olup tarih ve bedellere bu noktada zaten itiraz edilecek bir hal yoktur. Bu nedenlerle zarar davacının malvarlığından çıkan taşınmazlara ilişkin ihale bedeli olarak mahkememizce kabul edilmiştir.
Esasen somut olay yönünden davacı borçlunun borçlu olmadığı parayı cebri icra baskısı altında ve menfi tespit davasının devamı sırasında ödediği, bu ödemenin icra takip aşamasında ve icra dairesince yapılan ihale sonucunda gerçekleştiği, davacıya ait adı geçen taşınmazların mükkiyetinin davacıdan tam olarak çıktığı, böylece davacının borçlu olmadığı halde elinden çıkan taşınmazların ihale tarihindeki bedeli yasal olarak talep etme hakkının mevcut olduğu, Yargıtay uygulamaları gereği malın elden çıktığı tarihten itibaren faiz işlemesi gerektiği, mahkememizce açılan menfi tespit davasının açıklanan nedenler karşısında istirdat davasına dönüşmekle davacı yönünden sürenin aşımı söz konusu bulunmadığı mahkememizce değerlendirilmiştir.
Öte yandan davacı takibe konu kredi sözleşmesindeki imzanın kendisine ait olmadığı ve hakkında davalının kötüniyetli takip yaptığı gerekçesiyle kötüniyet tazminatı dahi talep etmiştir. Önceki Yargıtay karar içerikleri dikkate alındığında bu noktada tarafların aleyhine veya lehine bir kazanılmış hak söz konusu değildir. Bu nedenle bu konu üzerinde ayrıca durulmasında fayda bulunmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki davacı borçlunun kötüniyet tazminatı talep edebilmesi için İİK m.72/f.5 hükmü uyarınca borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötüniyetli olduğunun anlaşılması ve borçlunun mahkemede açılan davada bu noktada talebinin mevcut olması zorunludur.
Mahkememizde davalı olarak gösterilen … T.A.Ş dava öncesi takip konusu alacağı zaten tümden temlik etmiş olmakla dava tarihi itibariyle takip alacaklısı yani pasif husumet sahibi değildir. Bu durumda adı geçen davalı yönünden davanın reddi nedeni karşısında davacının bu davalıya yönelik kötüniyet tazminat talebi ret olunmalıdır.
Yine Mahkememizde açılan dava öncesi icra dosyasını temlik eden banka tarafından dosyamız davacısı aleyhine icra takibi başlatılmış ise de takip aşamasında takibi başlatan banka alacağını dava dilekçesinde adı belirtilen … A.Ş.’ye temlik etmiştir. Takip tarihi itibariyle borçlu olan davacı açısından, takip tarihindeki bankanın imzanın davacı borçluya ait olmadığını bilebileceği kabul edilebilir ise de takibin devamı aşamasında ve bu dava açılmadan önce icra dosyasındaki alacağı temlik alan durumundaki dava dilekçesinde adı geçen davalı … A.Ş.’nin takip tarihi itibariyle dayanak belgedeki imzanın davacı borçluya ait olmadığını bilebileceği kabul edilemez. Zira temlik alan durumundaki … A.Ş.ile davacı borçlu arasında bu belgenin düzenlenmesi nedeniyle doğrudan kurulmuş bir hukuki ilişki ve buna bağlı işlem mevcut değildir. Bu haliyle davalı … A.Ş.’nin takip sırasında temlik aldığı icra dosyası alacağı nedeniyle aleyhine dava açılmasına yol açması, dava öncesi davacının talebini kabul etmemesi davalı … A.Ş.yönünden ve bu şirket tarafından yapılmış haksız bir davranıştır. Ancak İİK. m.72/f.5 hükmünün yazılış biçimine göre takibe kötü niyetle devam olunması halinde bir tazminat sorumluluğu düzenlenmemiştir. Bir başka deyişle “takibe başlama anında kötü niyetin varlığı aranmıştır.” Hal böyle olunca somut olayda icra takibini başlatmayan, takip sonrası ise alacağı temlik alan dava dilekçesinde davalı olarak adı belirtilen, hüküm tarihi itibariyle ünvanı en son “… A.Ş.” olan davalı aleyhine kötüniyet nedeniyle tazminatına hükmolunmasının şartları bu nedenle gerçekleşmemiştir”. (Yargıtay 19. HD’nin 2017/4255E. 2018/5638K.sayılı ilamı)
Ayrıca davalı … T.A.Ş dahi tazminat talep etmiş ise de İİK m.72/f.4 hükmü uyarınca adı geçen alacaklı dava tarihi itibariyle takip alacaklısı olmadığından alacağını geç almış durumda olamayacağı gibi bu nedenle de alacağını geç almış bulunmaktan doğan bir zarara da uğramamıştır. Bu nedenle davalı … T.A.Ş’nin tazminat talebinin dahi reddi gerekmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında; davacının davalı … T.A.Ş aleyhine açmış olduğu davanın pasif husumet yokluğu nedeni ile reddine; davanın reddi nedeni karşısında davacının kötüniyet tazminat talebinin reddine, davalı … T.A.Ş aleyhine açılan davanın husumet nedeni ile red olunması karşısında davalı … T.A.Ş ‘ nin kötüniyet tazminatı talebinin reddine; davacının, davalı … A.Ş (dava dilekçesindeki davalı … A.Ş ile bu şirketin devredildiği Güven Varlık Yönetim A.Ş olmak üzere her iki şirket tasfiyesiz infisah sureti ile davalı … A.Ş nezdinde birleşmiştir.) aleyhine açmış olduğu menfi tespit davasının istirdat davasına dönüşmesi karşısında davacının bu şirket aleyhine açtığı istirdat talebine konu davanın kabulüne, 251.000,00-TL nin ihale tarihi olan 08/08/2011 tarihinden, 69.000,00-TL’ nin ihale tarihi olan 08/08/2011 tarihinden, 350.000,00-TL ‘ nin ihale tarihi olan 08/08/2011 tarihinden itibaren ve ıslah dilekçelerindeki talebe uygun olarak yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, temlik alan davalının haksız olsa da kötüniyetli olduğu anlaşılamadığından davacının bu davalıya yönelik kötüniyet tazminatı talebinin reddine dair karar verilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davalı … T.A.Ş aleyhine açmış olduğu davanın pasif husumet yokluğu nedeni ile reddine,
Davanın reddi nedeni karşısında davacının kötüniyet tazminat talebinin reddine,
Davalı … T.A.Ş aleyhine açılan davanın husumet nedeni ile red olunması karşısında davalı … T.A.Ş ‘ nin kötüniyet tazminatı talebinin reddine,
2-Davacının, davalı … A.Ş (dava dilekçesindeki davalı … A.Ş ile bu şirketin devredildiği … A.Ş olmak üzere her iki şirket tasfiyesiz infisah sureti ile davalı … A.Ş nezdinde birleşmiştir.) aleyhine açmış olduğu menfi tespit davasının istirdat davasına dönüşmesi karşısında davacının bu şirket aleyhine açtığı istirdat talebine konu davanın kabulüne,
251.000,00-TL nin ihale tarihi olan 08/08/2011 tarihinden, 69.000,00-TL’ nin ihale tarihi olan 08/08/2011 tarihinden, 350.000,00-TL ‘ nin ihale tarihi olan 08/08/2011 tarihinden itibaren ve ıslah dilekçelerindeki talebe uygun olarak yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
Temlik alan davalının haksız olsa da başta kötüniyetli olduğu anlaşılamadığından davacının bu davalıya yönelik kötüniyet tazminatı talebinin reddine,
3-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 45.774,53 TL harçtan, peşin alınan 6.697,35 TL’nin ve davacı tarafça yatırılan 4.533,05 TL ile 212,93 TL tamamlama harçlarının mahsup edilerek bakiye ‭34.331,2 TL harcın davalı … A.Ş’den alınarak alınarak hazineye irat kaydına, (Mahkememizin 14/06/2013 tarihli 2012/156 E. 2013/151K. İlamı nedeniyle -Kapatılan … 45. Asliye Ticaret Mahkemesi- alınan harç nedeniyle tahsilde tekerrür olmamak üzere)
4-Davacı tarafından yatırılan 6.697,35 TL peşin harç, 18,4 TL başvuru harcı, davacı tarafça yatırılan 4.533,03 TL ile 212,93 TL tamamlama harçları toplamı olan ‭11.461,73‬ TL harcın davalı … A.Ş.’den alınarak davacıya verilmesine,
5-Bozma öncesi davacı tarafından yapılan 400,00 TL bilirkişi ücreti 625,00 TL posta ve tebligat ücreti, bozma sonrası davacı tarafından yapılan 800,00 TL bilirkişi ücreti, 44,67 TL posta ve tebligat ücreti toplamı 1.869,67 TL’nin davalı … A.Ş.’den alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalı … A.Ş tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
7-Davacı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince 50.555,00 TL vekalet ücretinin davalı … A.Ş’den alınarak davacıya verilmesine,
8-Davalı … T.A.Ş. vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince 4.080,00 TL’nin davacıdan alınarak davalı … T.A.Ş’ye verilmesine,
9-Dava dosyası mahkememize … 18. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararı ile tevzi edilmekle, 2012 yılı AAÜT gereğince ön inceleme duruşması yapılmadığından davalı lehine maktu vekalet ücretinin yarısı olan 600,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
10-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde bakiye avansın iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere ve taraf vekillerinin huzurunda oy birliği ile karar verildi. 14/01/2021

Başkan

Üye

Üye

Katip