Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/249 E. 2020/81 K. 13.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/249
KARAR NO : 2020/81

DAVA : İtirazın İptali
DAVA TARİHİ : 03/05/2019
KARAR TARİHİ : 13/02/2020

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesi ile yurt içinde … markası altında akdedilen bayilik sözleşmeleri ile halen akaryakıt, LPG ve madeni yağ ürünlerinin bayiler ve satış noktaları vasıtasıyla toptan ve perakende olarak, satış ve pazarlanması işi ile iştigal edildiğini, bu kapsamda “…” markası altında bayilik faaliyetinin gerçekleştirildiğini, tapuda … İli, … İlçesi, … Mahallesi … pafta ve 3882 parselde kayıtlı gayrimenkulde müvekkili şirket lehine 25/04/2008 tarihinden itibaren 15 yıl, 6 ay süre ile intifa hakkı tesis edildiğini, tapu siciline tescil edildiğini, rekabet kurumunun düzenlediği 2002/2 sayılı tebliğde değişiklik yapan 2003/3 sayılı tebliğin öngördüğü şekilde 18/0/2003 tarihinde başladığını, 18/09/2005 tarihi itibariyle sona erdiğini, müvekkili şirket lehine tesis edilen intifa hakkı Rekabet Kurumunun düzenlemeleri çerçevesinde 16/08/2013 tarihinde terkin edildiğini, davalının borcunun ödenmemesi üzerine … 31. İcra Müdürlüğünün … E.sayılı dosyası ile faturaya dayalı davalı borçlu aleyhine takibe geçildiğini, 16/08/2013 tarihinden sonraki döneme, yani intifa bedelinin kullanılmayan dönemine tekabül eden kısmının müvekkil şirkete iade edilmesi gerektiğini, müvekkili şirket tarafından kesilen faturanın hukuka uygun olduğunu, davalının faturaya süresi içerisinde itiraz etmediğinden borcu kabul etmiş sayıldığını, açıklanan nedenlerle fazlaya ilişkin tüm haklarının saklı kalması kaydıyla itirazın iptalini davalı borçlu aleyhine %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini, tüm yargılama harç ve giderleriyle vekalet ücretinin davalı yan üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
Davalı vekili ise; davacının bu davayı müvekkili aleyhine açmakta hukuki yararının olmadığını, davacı “…” ile kooperatif üyesi aralarındaki sözleşme gereğince alınan taahhütname ile davacı “… A.Ş” adına 15 yıl 6 ay süreyle tüm hak ve sorumluluk kendisine ait olmak üzere intifa hakkı kurulmasını talep ettiğini,taraflar arasındaki bu sözleşme ve taahhütnameye bağlı olarak davacı taraf lehine 25/04/2008 tarihinde bahsi geçen intifa hakkı tesis edildiğini, intifa bedeli olan 320.677,00-TL …Tic Ltd Şti’nin aldığını, … Tic. Ltd.Şti’nin de 320.677,00-TL intifa bedelinin …Tic. Ltd.Şti.’ye verildiğini, intifa bedeli karşılığında … Tic Ltd Şti tarafından kesilen 09/10/2009 tarihli A Seri … yevmiye nolu Fatura … tarafından kesilen 26/10/2009 tarihli A seri … yevmiye no lu fatura ve tüm işlemlerin davacı “… A.Ş”nin bilgisi ve onayı dahilinde yapıldığını, aralarındaki ticari ilişkide müvekkil kooperatifin tamamen dışarıda kalan 3.şahıs konumunda olup, hiçbir ticari faaliyet ve menfaati olmadığını, müvekkili firma ile davacı arasında intifa hakkı tesisi yönünde herhangi bir sözleşme yapılmadığını, bunun karşılığında müvekkil firma kayıtlarına giren herhangi bir bedel bulunmadığını, taraflar arasında 23/12/2008 tarihli bayilik sözleşmesi 23/12/2008 tarihli istasyonlu bayilik sözleşmesi ve 11/03/2009 tarihli ek protokol imzalandığını, bu taraflar arasında ticari ilişki olduğu ve dava konusu taşınmaz üzerinde intifa sözleşmesi olduğunu, davanın sıfat yokuluğu nedeniyle reddine karar verilmesini talep ettiğini, faturaya itirazlarının süresinde olduğunu,açıklanan nedenlerle davanın husumet sebebi ile reddini, davanın …Tic. Ltd. Şti. ile …Tic. Ltd.Şti’nin ihbarını, davanın esastan reddini yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık,davacı şirketin … 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin … E.sayılı dava dosyasındaki intifa bedelinin ödenmesine esas ilişkiyi kim ile kurduğuna dair beyan içerikleri, tarafların ve adı geçen dava dosyasındaki …Tic Ltd Şti arasındaki ilişkiler çerçevesinde davacının iddia konusu olan intifa hakkının kullanımı nedeni ile 2008-2009 yılları itibariyle intifa bedeli ödemesine dair fatura düzenleyip düzenlemediği, intifa bedelinin 15 yıl 6 aylık süreyi kapsar şekilde ödenip ödenmediği, bu ödemenin davacı şirket tarafından kime ve ne şekilde ödendiğine dair tarafların ticari defter ve kayıtları ile…Tic Ltd Şti’nin ticari defter ve kayıtlarında muhasebesel veri olup olmadığı,var ise ne şekilde veri bulunduğu, bu ödemenin dava dışı …Tic Ltd Şti veya davalı kooperatif hesabına ödendiğine dair davacı ticari defterlerinde açık veya kapalı ve doğrudan veya dolaylı bir kaydın olup olmadığı, olmasının gerekip gerekmediği hususlarının muhasebesel ve sektörel açıdan irdelendiği takdirde 15 yıl 6 aylık süreye tekabül eden intifa bedelinin davalı kooperatifin uhdesinde olup olmadığı, yine yukarıda anılan … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin … E.sayılı dosyasında beyanı da gözetildiğinde davacı şirketin intifa bedelinin ödenmesi noktasındaki muhatabı olarak açıkladığı, şirket ile bu dosyadaki açıkladığı muhatabının kim olduğu yönündeki açıklamasında çelişki olup olmadığı dahi irdelendikten sonra dikey anlaşmalara ilişkin grup muafiyeti doğrultusunda mevcut terkinin davacı aleyhine ve davalı lehine haklı bir sebep olmaksızın sebepsiz zenginleşmeye yol açıp açmadığı,bu noktada davalının muhasebesel ve sektörel açıdan sorumlu olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Davacının bayilik sözleşmesi çerçevesinde kurulan intifa hakkına istinaden ödendiği ileri sürülen bedelin, intifa için kararlaştırılan süreden önce intifanın sona ermesi nedeni ile davacı aleyhine sebepsiz zenginleşmenin gerçekleştiği ve bu nedenle bakiye süreye isabet eden bedelin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre takibe konu edildiği, ayrıca takibe süresi içinde itiraz olunduğunun icra hukuk mahkemesinin kararına göre sabit olduğu,bu davanın ise süresi içinde açıldığı, intifa hakkının terkin olunmasına esas olan 16/08/2013 tarihli tescil istem belgesine göre dosyamız davacısının dava konusu taşınmaz üzerindeki lehtarı olduğu, “intifa hakkının tamamından, bedelini aldığından dolayı çıplak mülkiyet malikleri lehine terkin talebinde bulunulduğu”, akabinde ise bu talep çerçevesinde terkin işleminin gerçekleştiği,esasen davacı vekilinin dahi delil listesinde bu yöne ilişkin kayıtlarını dahi sunduğu tartışmasızdır.
Davalı vekilinin derdestlik ve yetkiye ilişkin itirazları gerekçeli ret olunmak ve davalı vekiline bildirilmek suretiyle yargılamaya devam olunmuştur.
Dava,İİK m.67 hükmüne dayalı itirazın iptali talebine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın halli açısından intifa hakkının terkin olunmasına dair ve tapu müdürlüğü nezdinde sunulan tescil istem belgesi önem arz etmektedir. Adı geçen dosyamız davacı tarafından sunulan beyan çerçevesinde oluşturulan 16/08/2013 tarih ve 12296 yevmiye numaralı tescil istem belgesi içeriğine göre,dosyamız davacısı olan şirketin mahkememizde dava konusu edilen ve intifa bedeline esas olan “taşınmaz üzerindeki lehtarı olduğu intifa hakkının tamamından bedelini aldığından çıplak mülkiyet malikleri lehine terkinini talep ettiği” kayden açıktır.
“Taraflar arasındaki somut uyuşmazlığın çözümünde etkili olduğu düşünülen “güven ilkesi”, “güven kavramı” ve “güven sorumluluğu” hakkında açıklamalarda bulunulması yararlı görülmüştür.
Hukukun evrensel ve genel ilkelerinden olan “dürüstlük ilkesi” (Türk Medeni Kanunu m.2), bazı alt ilkelerin doğmasına sebep olmuştur. Bu ilkelerden birisi “ahde vefa ilkesi”, bir diğeri de “güven ilkesi”dir.
Yine dürüstlük ilkesini temel alan bir akım da, irade beyanlarının yorumunda ve dolayısıyla sözleşmelerin kurulup kurulmadığını tespitte “korunmaya layık haklı güveni” esas alan “güven ilkesi” dir. Bu güven ilkesi de, “hukuki görünüşe güvenin korunması” alt ilkesini doğurmuştur.
Güven kavramı, anlam itibariyle sadece, etik ve moral beklentilerin mevcut olduğu bir kavram değildir. O, aynı zamanda, toplum içerisindeki bireylerin iletişiminde çok ciddi rol oynayan ve bazı durumlarda eksik kalmış, tamamlanamamış ya da üstü kapalı olarak geçirilmiş, bazı irade beyanlarının yorumlanması ve tamamlanmasında önemli derecede etkisi olan psikolojik-sosyolojik bir kavramdır. Bilgilendirme gereksinimi içinde, güven kavramının, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamları da mevcuttur. Bir görüşe göre güven kavramı, toplum içerisinde, bir bireyin diğer bireylerle olan ilişkilerini tamamlayan; bu ilişkilerin yorumlanmasında kullanılan; ya da o bireyin geleceği ile ilgili olan olaylarda yol gösterici bir rol oynayan, tamamen insanın kendi iç dünyasıyla ilgili bir davranış, bir ruh hali, bir zihniyet, bir anlayıştır.
Güven kavramının temelinde; doğruluk, dürüstlük, açık sözlülük, içtenlik, gerçeklik, haklılık gibi anlamlar yatmakta; güven kavramının anlamı da sayılan bu ilkelere dayanmaktadır. Bu anlamda güven, iki taraflıdır. Bir birey, ya karşısındakine güvenir, ya da karşısındaki, o bireye güven verir. Bir kimsenin, çevresine verdiği güven, aynı derecede bir karşılık ve hukuki olarak korunma gerektirmektedir.
Özel bir ilişkiye girmiş taraflardan biri, hukuka ve güven ihlali söz konusu olduğunda da hukukun öngördüğü yaptırıma güvenerek karşı tarafa güvenmiştir. Karşı taraf omuzlarına da bu güvenden dolayı, doğru ve dürüst davranmak ve sadakatli olmak yükümlülüğü yüklenmiştir. Kendisine güvenilen taraf da yapmış olduğu kendi davranışları ile bu güven olgusunu meydana getirdiği için, güvenen tarafa kendisine neden güvendiği hususunda bir itiraz hakkı söz konusu olmayacağı öğretide ileri sürülmüştür.Gerçekten de, her iki tarafın menfaatlerini korumak ve dengelemek için ileri sürülen güven ilkesine göre, bir irade beyanını anlamak ve değerlendirmek için, beyan muhatabınca bilinen ve bilinmesi gereken bütün hal ve şartları Medeni Kanun m.2’de düzenlenen dürüstlük ilkesi gereğince değerlendirmek gerekecektir. Böylece, beyana ne anlam verilmesi gerektiği ortaya çıkacaktır. Bu ilkeye göre, korunan karşı tarafın-beyan muhatabının- “haklı güven”idir. Beyan muhatabının gerekli dikkat ve özeni göstermeksizin, beyanı nasıl anladığına bakılmayacaktır. Beyan muhatabı, kendisine ulaşan beyanı, dürüstlük ilkesi gereği, bildiği veya bilmesi gereken tüm unsurları dikkate alarak anlamalıdır. Yani, onun bu beyanı o şekilde anlaması MK. m.2 uyarınca haklı görünmelidir. İşte bu ilke, meydana gelen adaletsizliği ve taraflar arasında gerçekleşen sorunu çözmüş olmaktadır. Zira, güven ilkesi “karşılıklı birbirini gözetme” ve “bağlılık” esaslarına dayanmaktadır. Bu ilkeye göre, hem beyan sahibinin hem de beyan muhatabının menfaatleri dengede tutulmuş olmaktadır. Bir yandan beyan muhatabının, dürüstlük kuralına(objektif iyiniyet) göre, bildiği ve bilebileceği bütün olguları değerlendirerek beyana vermesi gereken anlama olan haklı güveni korunmakta; diğer yandan ise, beyan sahibinin yaptığı beyanının, makul ve dürüst bir sözleşen insan tarafından anlaşılması olağan biçimde anlaşılacağına dair haklı güveni teminat altına alınmaktadır.
Güven sorumluluğunun gerçekleşebilmesi için, bir kimsede hukuken korunmaya layık bir güvenin olması, bu güvene dayanılarak bir tasarruf işleminde bulunulması, tüm bunların da bir kişiye isnat edilebilmesi gerekir.
Yukarıda güven sorumluluğuna ilişkin belirtilen genel şartlar, aynı zamanda Alman Hukukunda da aranmaktadır.
Güven sorumluluğunun Türk pozitif hukukunda özel bir kanuni düzenlemesi bulunmamakla birlikte; Türk hukuk öğretisinde dürüstlük kuralından hareketle bir olayda güven sorumluluğunun gerçekleşebilmesi için şu şartlar aranmaktadır: Olayda bir “güven” unsuru bulunmalı, zarar gerçekleşmeli, yaratılan hukuki görünüme güvenin pozitif olarak korunması anlamında geçerlilik sonucu bağlanmamalı, zarar ile yaratılan hukuki görünüş arasında nedensellik bağı söz konusu olmalı, başka hukuki kurumların uygulama alanına giren herhangi bir durum söz konusu olmamalı, hukuki görünüşü yaratan kimse kusurlu olmalı, kişinin haklı güveni, yani olayda iyiniyeti bulunmalıdır.(Yargıtay HGK 2012/19-670E.2013/171K.sayılı ilamı)”
Hal böyle olunca davacının bayilik sözleşmesi çerçevesinde kurulan intifa hakkının terkin olunması ile ilgili 16/08/2013 tarihli tescil istem belgesi ile bu davaya konu taşınmaz üzerindeki lehtarı olduğu intifa hakkının tamamından,bedelini aldığından dolayı terkin talebinde bulunduğu,bu suretle hukuk düzeninde ilgili taraflar nezdinde güven oluşturduğu,bu şekilde irade beyanını açıkladığı,bu beyanının makul ve dürüst her ilgili nezdinde bu beyana uygun olarak gerekli iradeyi oluşturduğu açık olduğu halde davacının bu defa yine kendisinin dayandığı bu tescil istem belgesi nedeniyle davalı aleyhine dava açması kabul edilemez.
Bir başka deyişle davacı,çelişkili davranış yasağını (venire contra factum propium) açıkca ihlal etmiştir ki günümüz hukukunun en önemli kaynaklarından olan ve Roma hukukunda dahi benimsenen bu ilkeyi ihlal eden davacı hukuken korunamaz.
Kaldı ki Yargıtay 19.H.D yerleşik kararlarında da belirtiği üzere dava konusu intifanın kaldırılmasına ilişkin tapu sicil müdürlüğü nezdinde davacı şirketin bu yöndeki beyanı karşısında davacının açmış olduğu davanın kabulü mümkün değildir. (Yargıtay 19.H.D.’nin 06/06/2018 Tarih ve 2017/5580E.2018/3252K.sayılı ilamı )Bu nedenle davacı şirketin,tapu tescil istemindeki beyanları çerçevesinde ve mevcut ibareler uyarınca intifa hakkının bedelsiz olarak, çıplak mülkiyet malikleri lehine terkin olması karşısında davacı şirketin bakiye süreye ilişkin intifa hakkı bedeli talep edebilmesi mümkün değildir. Bu nedenle intifa hakkı bedeline ilişkin istemin reddi gerekir.(Yargıtay 19.H.D2016/9287E.2017/7746K.sayılı, 2017/5580E. 2018/3252K.sayılı ilamı )
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının reddine,davanın reddi nedeni ile davacının tazminat talebinin dahi reddine,davanın red nedeni ve davacının kötü niyetli olduğu anlaşılamadığından davalının tazminat talebinin dahi reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının reddine,
2-Davanın reddi nedeni ile davacının tazminat talebinin dahi reddine,
3-Davanın red nedeni ve davacının kötü niyetli olduğu anlaşılamadığından davalının tazminat talebinin dahi reddine,
4-Davalı,vekille temsil edildiğinden AAÜT gereğince takdir olunan 32.965,13 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
5-Davacının harcadığı yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Alınması gereken 54,40 TL karar ve ilam harcının,peşin alınan 4.229,82 TL’den mahsubu ile kalan 4.175,42 TL harcın davacıya iadesine,
7-Karar kesinleştiğinde gider avansının talep halinde iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oybirliği ile karar verildi.13/02/2020

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır