Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/243 E. 2020/76 K. 11.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/243 Esas
KARAR NO : 2020/76

DAVA : Haksız Rekabetin Tespiti
DAVA TARİHİ : 30/04/2019
KARAR TARİHİ : 11/02/2020

Mahkememizde görülmekte olan Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı ile müvekkili şirket arasında 23/09/2011 tarihli Edisyon Sözleşmesi imzalandığını, sözleşme süresinin 23/09/2011 tarihinden başlamak üzere 7 yıl olarak belirlendiğini, sonrasında anılan sözleşmenin taraflar arasındaki protokollerle 23/09/2024 tarihine kadar uzatıldığını, taraflar arasındaki ilişki bu çerçevede devam etmekte iken davalı tarafın … 22. Noterliğinden keşide ettiği … tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile taraflar arasındaki ilişkiyi Türk Borçlar Kanunu’ nun ve taraflar arasındaki sözleşmenin hükümlerine aykırı olarak sona erdirmek istediğini, bunun üzerine … 1 Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası nezdinde dava ikame edilerek, anılan davada davalının fesih beyanının geçersizliği ile taraflar arasındaki Edisyon Sözleşmesi ve ek protokollerinin hukuken geçerli olduğunun tespiti; Edisyon Sözleşmesi ve ek protokolleri uyarınca müvekkili şirkete ödenmesi gereken telif bedellerine ilişkin alacağın davalı … ve dava dışı …’ nden tahsilinin talep edildiğini, dosyaya sunulan 18/06/2018 tarihli bilirkişi raporu ile ”Feshin haklı bir gerekçeye dayandığının davalı tarafından ispatlanamaması sebebiyle dava konusu fesih işleminin haksız fesih olduğu, müvekkil şirketin sözleşmeye aykırılığa ve haksız feshe dayalı taleplerinin haklı olduğu” şeklinde değerlendirmede bulunulduğu, taraflar arasındaki yargılama devam ederken davalı tarafın 21/03/2019 tarihinde katıldığı duruşma sonrasında basın mensuplarına yapmış olduğu “..bir Türk besteci olarak benim önümü tıkamak istediler, ben de bir Türk şirketi ile anlaştım ve şu anda çok daha huzurlu üretim yapıyorum, Türk eser sahiplerinin haklarının bir kölelik sözleşmesiyle Amerika menşeli bir şirketin suistimal etmesi üzerine karşılıklı açılmış bir dava, bu davada yüce Türk adaleti lehimize bir karar verirse tüm besteciler ve üreten herkes adına yerinde bir zafer elde etmiş olacağız.. vd.” şeklindeki beyanlarının, duruşmadaki beyanları ve davanın içeriği ile ilgisiz olmasının yanı sıra müvekkili şirketi gereksiz yere incitici nitelikte olup, müvekkilini ve ticari itibarını kötülemek maksadıyla ileri sürüldüğünü, davalının açıklamalarının yanlış ve yanıltıcı nitelikte olduğunu, davalının kölelik sözleşmesi olarak nitelendirdiği bir sözleşmeye imza atması, avans ödemeleri de talep ederek sözleşme süresini uzatmak istemesi, 5 yılı aşan bir süre sonrasında ise bu sözleşmenin kölelik sözleşmesi olduğunu, kendisinin sanatsal faaliyetlerinin engellendiğini iddia etmesinin somut gerçeklikten uzak ve son derece kötü niyetli bir yaklaşım olduğunu, davalı tarafından anılan beyanların haksız, kötü niyetli ve gerçeğe aykırı olması, ayrıca müvekkili şirketin ticari itibarına ciddi zarar verebileceği ve süregelen faaliyetlerini sekteye uğratabileceği gerçeği karşısında, somut olayda haksız rekabetin mevcudiyetinin tartışmasız olduğunu, davalının, yıllardır Türk sanatçıların faaliyetlerine katkıda bulunmuş, Türkiye’de yerleşik en köklü edisyon firmalarından olan müvekkili şirketi, Amerika menşeli olması üzerinden Türk sanatçılarını sömürmek ile yaftalaması ve özellikle milli duygular üzerine yapmış olduğu vurgular ile yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını etkilemeye çalışmasının kabul edilemeyeceğini, burada yapılmak istenenin gereksiz bir incitme ve bu suretle kötüleme/ karalama niteliğinde olduğunu, dolayısıyla kanunun açık hükmü ve emsal karar ve görüşler çerçevesinde somut olayda haksız rekabetin mevcut olduğunun tartışmasız olduğunu, bu nedenlerle davalı tarafından basın mensuplarına yapılan açıklamaların haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine ve masrafı davalı tarafa ait olmak üzere kararın en yüksek tirajlı üç ulusal gazetede ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı tarafından yasal süresi içerisinde cevap dilekçesi sunulmadığı anlaşılmıştır.
Davalı vekili 03/12/2019 havale tarihli beyan dilekçesi ile özetle; Müvekkiline karşı haksız yere açılan ve onu çok büyük zarara uğratabilecek taleplerle dolu bir dava olan … 1. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’ nin … Esas numaralı dosyasında, müvekkilinin duruşmada hakimin önünde sözlü olarak yaptığı açıklamaların aynısını duruşma çıkışı basının soru sorması üzerine basına da anlatması, söz konusu dosyada gizlilik kararı bulunmaması ve basının kendiliğinden dosyadan aynı beyanlara ulaşabilecek olması huzurdaki davanın reddi için yeterli olsa da, bahsi geçen dosyaya huzurdaki davanın açılmasından sonra sunulan son bilirkişi raporunun müvekkilinin yaptığı feshin haklı fesih olduğu yönünde görüş içermesi, davacının açtığı iyi niyetli olmayan haksız dava hakkındaki müvekkilinin açıklamalarının yanlış olmadığını göstermesi açısından önemli olduğunu ve dikkate alınmasının gerektiğini, ayrıca anılan dosyanın bekletici mesele yapılması gerektiğini beyan etmiştir.
Dava, .. 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde taraflar arasında devam eden yargılamada, duruşma sonrası davalı tarafından basın mensuplarına yapılan ve internet siteleri ile gazetelerde de yer alan açıklamaların, Türk Ticaret Kanunu’nun 55. Maddesi kapsamında davacı açısından haksız rekabet oluşturup oluşturmadığı hususunun tespiti ile kararın ilanı istemine ilişkindir.
Mahkememizce, taraflar arasında devam eden … 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyasının bir örneği dosyamız arasına alınmıştır.
Tüm dosya kapsamında yapılan değerlendirmede ;
Davacının ; haksız rekabetin oluştuğuna ilişkin dava dilekçesinin odak noktasında, davalının aşağıda ele alınacak beyan ve açıklamalarının, davacı şirketin ticari itibarını zedeleyerek haksız rekabete neden olduğu düşüncesi yatmaktadır. Bir tüzel kişinin ekonomik faaliyetini yürütürken kazandığı saygınlık, onun kişisel değerleri içinde yer alır. Ticari itibarın zedelenmesi, şirketin iktisadi yaşam içindeki yerini ve durumunu sarsabilir. Her ne kadar saygınlık anlamında öznel bir boyuta sahip olsa da ticari itibar özünde ekonomik bir mal varlığı değerini ifade etmektedir.
Dosyamızda, taraflar arasında 23.09.2011 tarihli Edisyon Sözleşmesi’nin imzalandığı ve yapılan protokollerle sözleşmenin 23.09.2024 tarihine kadar uzatıldığı tartışmasızdır. Sözleşme’nin sona ermesi için davalı tarafça 14.11.2016 tarihinde davacıya ihtarname gönderilmiş ve neticesinde taraflar arasında … 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde süren, sözleşmenin feshine ilişkin yargılama vücut bulmuştur. Buradaki yargılama devam ederken icra olunan bir celseden sonra davalı, basın görevlilerine taraflar arasındaki davaya ilişkin açıklamalarda bulunarak anılan sözleşmeyi “kölelik sözleşmesi” olarak ifade etmiştir.“Kölelik” kelimesini Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlük “Köle olma durumu, esirlik, kulluk, esaret” olarak tanımlamaktadır. Davalının basın görevlilerine yapmış olduğu açıklamada, davacı ile aralarında var olan sözleşmeyi “kölelik sözleşmesi” olarak nitelendirmesinin ilgili şirket açısından toplumda olumsuz çağrışımlar yaptığı yadsınamaz. Yine davalının yapmış olduğu “.. bir Türk besteci olarak benim önümü tıkamak istediler, ben de bir Türk şirketi ile anlaştım ve şu anda çok daha huzurlu üretim yapıyorum, Türk eser sahiplerinin haklarının bir kölelik sözleşmesiyle Amerika menşeli bir şirketin suistimal etmesi üzerine karşılıklı açılmış bir dava, bu davada yüce Türk adaleti lehimize bir karar verirse tüm besteciler ve üreten herkes adına yerinde bir zafer elde etmiş olacağız .. ” şeklindeki açıklamaları da davacı açısından itibari zarar olarak değerlendirilebilir. Ancak AİHM içtihadına göre bir şirketin ticari itibarıyla bir bireyin toplumsal konumuyla ilgili itibarı arasında fark vardır. Şirket uğradığını düşündüğü itibari zararı bireye göre daha rahat kabullenebilir zira siyasi ve ticari ifade özgürlüklerini kullanarak eleştirilere cevap verebilir.
Davalının açıklamaları ; davacı şirketin faaliyetleriyle ilgili olarak yanıltıcı, gereksiz yere incitici veya tamamen yanlış ve uydurma bilgiler içermemekte, … 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde taraflar arasında devam eden davada kişilerin durumlarını anlatan bilgilere yer vermektedir. Başka bir anlatımla burada en önemli husus, taraflar arasında var olan ve mahkememize getirilen uyuşmazlıkta bir “arka plan” yani “geçmiş” olmasıdır. Bu nedenle ilgili açıklamalarda yer alan konular değer yargısından ziyade olguya işaret etmektedir. Burada amaç davacıyı kötülemekten ziyade uğranıldığı ve haksız olduğu düşünülen şirket davranışlarını ifade özgürlüğü çerçevesinde dile getirmek, eleştirmek ve kamuoyuna bunları aktarmaktır.
Somut olayımızla ilgili olarak, Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi, İşletme Faaliyetleri Çerçevesinde Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme Altında Devletin Yükümlülükleri başlığını taşıyan Genel Yorum 24’de “bireyler ve grupların, örneğin şirket itibarını zedeledikleri iddia edildiğinde şirketlerin buna dönük eylemleri bireyler ve grupların hak arama yolları üzerinde caydırıcı etkiye neden olmamalıdır” görüşüne yer vermiştir. ( United Nations Economic and Social Council, Committee on Economic, Social and Cultural Rights General Comment No. 24 (10 August 2017) on State obligations under the International Covenant on Economic, Social and Cultural Rights in the context of business activities)
Davacı şirket tarafından mağdur edildiğini düşünen ve sözleşmeyi feshetmek isteyen davalının yapmış olduğu açıklamaların “haksız rekabet” olarak değil, ifade özgürlüğü çerçevesinde şirketin bazı uygulamalarına yönelik eleştirisi olarak değerlendirilmelidir. Davalının beyanları ; davacı şirketle yaşadıkları iş ilişkisinden kaynaklanan sorunları kendi bakış açısına göre ifade etme ve yorumlama biçimidir. Davalı mağdur edildiğini düşünmektedir ve beyanlarının ilgili şirketin mağdur edilmesi veya zarara uğratılmasından ziyade, kendisine göre mağduriyetini ve bundan kaynaklanan deneyimlerini paylaşmak ve bu konuda kamuoyunu bilgilendirmek amacı taşıdığı söylenebilir.
Denebilir ki ; davalının herhangi bir mağduriyetinin olmaması “kölelik sözleşmesi” ve yukarıda yer verilen diğer beyanların kullanılmasını gereksiz hale getirmiştir.Bu noktada davalının ifadeleri ; taraflar arasında var olan dava ile ilgili kamuoyunun dikkatinin çekilmesinin çarpıcı ama biraz abartılı ve dramatik bir yolu olarak görülebilir. Yurttaşların, bir uyuşmazlıkta seslerini duyurabilmeleri, kendi görüşlerini kamuoyuna aktarabilmeleri demokratik toplum düzenin oluşması ve sürdürülmesinde hayati bir öneme haizdir.
Ticari itibarın korunması amacıyla yapılan müdahaleler ifade özgürlüğünü kullanılamaz hale getirmemelidir. Ticari itibarın özel bir çıkar işlevi baskın gelirken ifade özgürlüğü kamusal yanı ağır basan bir çıkardır. Kamuyu ilgilendiren konularda en geniş ve farklı kaynaklara dayanan bilgiye ulaşma imkânına sahip olmak yurttaşların en doğal hakkıdır. Bir anonim şirket biçiminde tüzel kişilik alarak kamusal alanda var olmayı kabul eden şirketlerin faaliyetlerinin kamusal tartışma konusu olması neredeyse kaçınılmazdır.
Toplumsal ve ekonomik birtakım faydalar yarattığı düşüncesiyle kamu gücü şirketlere tüzel kişilik bahşederek onlara bir takım imtiyazlar vermektedir. Bunun karşılığında toplumun da şirketlerden beklentilerinin olması gayet doğaldır. Şirketler, hukukun sağladığı bir takım haklardan nasıl yararlanıyorsa, bu hakların bir karşılığı olarak toplumsal bir organ niteliği taşımalarından ötürü kendilerine yönelik eleştirilere anayasal bir hak olan ifade özgürlüğü çerçevesinde açık olmalı ve hoşgörüyle yaklaşmalıdır.
Özel hukuk tüzel kişisi olan şirketlerden insan haklarına saygı göstermelerini beklemek aynı zamanda toplumsal bir organ olmalarından kaynaklanmaktadır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin Başlangıç Kısmında “…her birey ve toplumun her organı”na Bildirgedeki hak ve özgürlüklere saygının yerleşmesi için çaba göstermeleri çağrısında bulunulmuştur. Şüphesiz, şirketler de Bildirgede ifade edilen “toplumun her organı” ibaresinin bir parçasıdır.
Belli bir büyüklüğe sahip, sektörünün önde gelen oyuncularından biri olan ve kamuoyunca tanınan büyük bir şirketin faaliyetleri kamunun ilgisini çeker. Buradan hareketle somut olaydaki şirketin büyüklüğü ve etkisi itibarıyla kamuya mal olmuş toplumsal ve kamusal bir figür olduğunu söyleyebiliriz. Bilindiği üzere belirli kişiler kendi tercihleri doğrultusunda yaptıkları görev veya bulundukları konumdan dolayı kamusal bir figür olmayı kabul ederler. Bu durumda kendilerine yöneltilecek eleştirilere daha hoşgörüyle yaklaşmaları beklenir. Temelde politikacılar ve gündelik siyasi hayatın içinde bulunan kişiler için geçerli olan bu durum kamusal tanınırlığı yüksek diğer gerçek ve tüzel kişiler için de düşünülebilir. (bkz: Desai, Deven R. “Speech, Citizenry, and the Market: A Corporate Public Figure Doctrine” 98 Minnesota Law Review (2013) 455-510)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Steel and Morris v. the United Kingdom (B. No. 68416/01, 15 Şubat 2005) kararında “güçlü ticari varlıkların toplumsal eleştiriye açık olması ve faaliyetleri hakkında fikirlerin serbestçe yayılımının teşvik edilmesinde kamusal yarar” olduğunu vurgulamıştır (§ 95). Bu davada, Strasbourg Mahkemesi küresel düzeyde faaliyet gösteren ünlü bir fastfood zincirinin restaurantları önünde bu şirketin faaliyetlerini yer yer abartıya kaçan bir üslüpla suçlayıcı ifadelerle eleştiren bildiri dağıtan 2 kişinin şirket tarafından açılan bir dava sonucunda hakarette bulunma suçundan yüksek miktarlarda tazminat ödemeye mahkum edilmesinin bu kişilerin ifade özgürlüğü ve adil yargılanma haklarını ihlal ettiğine karar vermiştir.
… 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde taraflar arasında devam eden yargılamada, duruşma sonrası davalı tarafından yapılan değerlendirmelerin abartılı ve itham edici bir üslupla yapılması, yüksek düzeyde tanınırlığı olan şirketin demokratik toplum düzeni bakımından katlanması ve hoşgörüyle karşılaması gereken bir duruma işaret etmektedir. Şirketin faaliyetlerinin genelde toplum, özelde de paydaşları tarafından izleneceğini ve gerektiğinde ağır eleştirilerle karşılaşabileceğini öngörmesi, demokratik çoğulculuk açısından bunlara katlanması gerekir.
Sonuç olarak, davalının yapmış olduğu -dava dilekçesinde anlatılan- tüm açıklamaların, Türk Ticaret Kanunu’nun 55. Maddesi kapsamında “yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalar” olarak değerlendirilemeyeceği, Anayasa’nın 26. maddesinde koruma altında olan ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmakla davanın reddine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40 TL harçtan, peşin alınan 44,40 TL harcın mahsup edilerek bakiye 10,00 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından herhangi bir yargılama gideri yapılmadığı anlaşıldığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinden yürürlükte bulunan AAÜT’ ne göre hesap ve takdir edilen 3.400,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
6-Fazla yatan avans var ise Adalet Bakanlığı HMK gider avansı tarifesinin 5. maddesine göre karar kesinleştikten sonra talep halinde elektronik ortamda hesap numarası var ise bu numara üzerinden yok ise PTT aracılığı ile adreste ödemeli gönderilmesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize ve bulunulan yer Asliye Ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 11/02/2020

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır