Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/15 E. 2020/232 K. 02.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/15
KARAR NO : 2020/232

DAVA : Genel Kurul Kararının İptali
DAVA TARİHİ : 09/01/2019
KARAR TARİHİ : 02/07/2020

Mahkememizde görülmekte olan ticari şirket (genel kurul kararının iptali istemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;müvekkiline usulüne uygun toplantıya çağrı metni tebliğ edilmediğini, toplantıya ilişkin çağrının usulsüz şekilde yapıldığını, ticaret sicil gazetesinde yayınlanan genel kurul ilanının asgari yasal içeriğe sahip olmadığını, toplantıya çağrı metnine ticaret sicil gazetesinde yayınlanacak değişiklik metninin eklenmediğini, müvekkilinin değişiklik metninden haberi olmadan genel kurul toplantısına katılmak zorunda kaldığını, 13.12.2018 tarihli genel kurul toplantısında alınan (3) numaralı gündem olan sermaye arttırım kararının uygulanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini, davanın kabulünü, genel kurul toplantısında alınan 3 nolu sermaye arttırımına ilişkin kararının iptalini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesiyle davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı cevap dilekçesinde özetle;toplantının Türk Ticaret Kanununun 414. maddesinde belirtilen şekilde ticaret sicilinde ilan edildiğini ve genel kurula çağrının usulüne uygun olarak iadeli taahhütlü posta yolu ile yapıldığını, davacı tarafa da bu bildirimin genel kurul toplantısından en az onbeş gün önce yapıldığının posta alındısı ile sabit olduğunu, müvekkil şirketin Türk Ticaret Kanunu madde 437 ile öngörülen belgeleri genel kuruldan onbeş gün önce şirket merkezine gelen tüm paydaşlar için incelemeye açtığını, talep eden paydaşlara bunların birer suretini vermek için belgeleri hazır bulundurduğunu, hazır edilmesine rağmen davacı tarafın gelip inceleme hakkını kullanmadığını, müvekkil şirketin 7.000.000-TL olan sermayesi ciro miktarlarının yüksekliği nedeniyle yetersiz kaldığını, bu nedenle müvekkil şirketçe kısa vadeli ve uzun vadeli borçlanmaya gidilmek zorunda kalındığını, kararların uygulamasının geri bırakılması talebinin reddini, 3 nolu sermaye arttırımına ilişkin kararının iptali talebinin reddini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu sermaye artırımı kararının alınmasının finansal,işletmesel ve muhasebesel açıdan sözleşme ve iyi niyet kurallarını ihlal edici içerik taşıyıp taşımadığı,finansal tablolar ile ilgili davacıya inceleme olağanını sağlanması noktasında davalının yükümlülüğünü ihlal edip etmediği,edilmiş ise buna rağmen alınan sermaye artırım kararının yukarıda açıklanan ölçüler gözetildiğinde aykırılık bulunup bulunmadığı,sermaye artırımına dair kararın finansal,işletmesel ve muhasebesel açıdan şirket için ihtiyaç durumunda olup olmadığı,ihtiyaç olmasını gerektiren durum var ise ne olduğu,davacının hisse oranının mevcut defter ve kayıtlara göre ne olduğu,ne olması gerektiği ve dahi etki kuralı da gözetildiğinde davacının pay durumunun iptale etkisi dikkate alındığında buna göre genel kurul kararının iptalinin gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
Uyuşmazlık,davalı şirketin 13/12/2018 tarihli genel kurul toplantısında alınan üç(3) numaralı gündem maddesine ait sermaye artırımı kararının iptalinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
6102 sayılı TTK. m.446 hükmü,somut uyuşmazlığa dayanak madde olup bu hükümde iptal davası açılabilecek kişiler sayılmıştır.Bu maddeye göre, toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağı geçirten, toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun veya olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri iptal davası açabileceklerdir.
Somut olayda davacının davalı şirkete pay sahibi olması,genel kurula katılmış olması, adı geçen karara olumsuz yönde oy kullanarak muhalefetini toplantı tutanağına geçirmiş olması karşısında aktif sıfatının bulunduğu,genel kurul karar tarihi olan 13/12/2018 tarihinden itibaren davacının üç aylık hak düşürücü süre içinde adı geçen karar için iptal talebinde bulunduğu,bu itibarla davanın esasının incelenmesine engel halin bulunmadığı kabul edilmiştir.
Davacı vekili dava dilekçesinde,genel kurul kararının iptali yönünde talepte bulunmuş olmakla,bu kararın iptali açısından kararın kanuna,ana sözleşme ve dürüstlük kuralına aykırı olup olmadığının araştırılması önem arz etmektedir.Esasen davacı vekili dava dilekçesinin üçüncü maddesinde de açıkça iptal talebine konu genel kurul kararının yasaya ve dürüstlük kurallarına aykırılığını ileri sürmüştür.6100 sayılı HMK m.33 hükmü çerçevesinde ise yasaya aykırılık olup olmadığı re’sen ele alınması bu noktada gerekmektedir.
Davacının sonuç talebi tek olmakla birlikte davacının bu talebine esas ve birbirinden farklı vakıalara dayandığı ve bu itibarla usul hukuku tekniği anlamında “mütelahik talepte” bulunduğu anlaşılmakla uyuşmazlık konuları da bu kapsamda belirlenmiştir.
Uyuşmazlık konuları belirlenerek yapılan bilirkişi incelemesinde ise finansal tablolarla ilgili yapılan incelemede,davacıya inceleme olanağının sağlanması noktasında davalının yükümlülüğünü ihlal edip etmediği,sermaye artırım kararında engel olup olmadığı noktasında davacı yan lehine bir ispat durumu mevcut değildir.Öte yandan gündeme bağlılık kuralına aykırılık olsa dahi 6102 sayılı TTK m.35 hükmü, yine çağrı ve davetin şeklini düzenleyen TTK m.414 ve Bakanlık Temsilcileri Yönetmeliği m.10 hükümleri bir bütün olarak gözetildiğinde gündeme bağlılık kuralına aykırılığın başlı başına iptale,çağrı kuralına aykırılığın ise çağrının hiç yapılmadığı durum istisna olmak üzere iptal davası açılmasına yol açabileceği, bu şartlarda gündemin sicil gazetesinde ilan edilmiş olması karşısında davet mektubunda gündeme yer verilmemesinin gündeme bağlılık kuralına aykırılık değil çağrı usulüne aykırılık olarak kabul edilmiştir.Sadece çağrı usulüne aykırılık ise somut olayda iptal kararı verilmesine yol açamaz.
Öte yandan sermaye artırımına dair genel kurul kararının yasaya aykırılığı dahi ileri sürülmüş olmakla kararın alındığı tarih itibariyle yürürlükte olan 6102 sayılı TTK hükmünün dikkate alınması gerekir.Buna göre 6102 sayılı TTK m.462’de “Esas sözleşme veya genel kurul kararı ile ayrılmış ve belirli amaca özgülenmemiş, yedek akçeler ile kanuni yedek akçelerin serbetçe kullanılabilen kısımları ve mevzuatın bilançoya konulmasına ve sermayeye eklenmesine izin verdiği fonlar,sermaye dönüştürülerek sermaye iç kaynaklarda artırılabilir…Bilançoda sermayeye eklenmesine mevzuatın izin verdiği fonların bulunması halinde,bu fonlar sermayeye dönüştürülmeden,sermaye taahhüt edilmesi yoluyla sermaye artırılamaz.Hem bu fonların sermayeye dönüştürülmesi hem de aynı zamanda ve aynı oranda sermayenin tahahhüt edilmesi yoluyla sermaye artırılabilir.Artırım genel kurul veya yönetim kurulu kararının ve esas sözleşmenin ilgili maddelerinin değişik şeklinin tescili ile kesinleşir…”hükmü düzenlenmiştir.
Ticari hayatta şirketler bazen sermaye arttırımına ihtiyaç duyabilirler. Sermaye arttırımı iç kaynaklardan olabileceği gibi dış kaynaklardan da yapılabilir.İç kaynaklardan sermaye arttırımı ise, genellikle serbest yedek akçeler, dağıtılmamış karlar ve fonlar sermayeye eklenerek mevcut pay sahiplerine belirsiz paylar vermek amacıyla da yapılabilmektedir.Bu çerçevede somut olayda şirket ise dış kaynaklardan yararlanmayı tercih etmiştir.
SMMM bilirkişilerin dahi yer aldığı 02/03/2020 tarihli raporda da irdelendiği üzere, davalı şirketin 2017 ve 2018 yıllarına ait ticari defter ve kayıtlarına,2017 ve 2018 yıllarına ait kurumlar vergisi beyannamelerine uygunluğu tespit edilen 31/12/2017 ve 31/12/2018 tarihli bilançolarının pasifinde ve özkaynak hesaplarının içinde sermayeye dönüştürülmesi gereken fonların mevcut olduğu,hal böyle olunca mevcut fonların sermayeye dönüştürülmeden sermaye taahhüt yolu ile somut olayda olduğu üzere sermaye arttırımı yapılmasının yasanın açık hükmüne aykırı olduğu,bu durumda alınan kararın bu yönü itibariyle yasaya aykırı olduğu belirtilmiştir.Esasen özkaynaklarda sermaye dönüştürülmesi gereken fon bulunduğu ise tartışmasızdır.
Kanun koyucu 6102 sayılı TTK m.462/f.3-c.1 hükmünde,bilançoda sermaye eklenmesine mevzuatın izin verdiği fonların bulunması halinde bu fonun sermayeye dönüştürülmeden sermaye taahhüt edilerek sermayenin artılamayacağını düzenlemiş, bilançoda sermayeye eklenmesi gereken fonun az veya çok olmasına dair doğrudan veya dolaylı bir düzenleme gerçekleştirmemiştir.Bu suretle yasak mutlak ve istisnasız şekilde düzenlenmiştir.Aksi halde,pay sahipleri kanuna aykırı olarak ve rızaları dışında sorumluluk altına girecektir. Kanun koyucunun mevcut düzenlemesi bir tercihtir.Esasen “Her kanun normu,kanun koyucunun çarpışan menfaatler için biçtiği bir kıymetin ifadesidir.”(E.HİRŞ)Kanun koyucunun düzenlemesi dikkate alındığında,mevcut yasağa aykırılık karşısında genel kurul kararı yasaya aykırı olarak alınmıştır.Bu nedenle talebe konu kararın iptali gerekir.
Kaldı ki kanun koyucu adı geçen yasak ile ilgili gerekçesinde “Üçüncü fıkranın birinci cümlesinin şirket pay sahiplerinin korunması amacıyla konulduğunu, istisnasının bulunmadığını, başka bir deyişle bertaraf edilemeyecek olan emredici bir kural olduğunu” belirterek mahkememizce yapılan lafzi yorumu benimsediğini ortaya koymuştur.Hatta kanun koyucu gerekçesinde, bu emredici kurala aykırılığın hukuki sonucunu da iptal değil butlan olarak öngürmüştür. Kanun koyucunun gerekçesinde açıklamış olduğu bu nitelendirme, 6102 sayılı TTK m.447/f.1-bend(c) hükmünde belirtilen sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan genel kurul kararlarının batıl olduğu yönündeki düzenleme ile sistematik açıdan uyum içindedir.Bu itibarla mahkememizde yapılan bu tespitlerden anlaşılacağı üzere “çoğun içinde azı vardır” kaidesi gereği butlanı dahi mümkün olan bir hususun iptal edilebileceği zaten izahtan varestedir.
Bu tespit dikkate alındığında davalı vekilinin bilirkişi raporuna yönelik itirazlarında, 6102 sayılı TTK m.462 hükmüne açıkça dayanılmadığı yönündeki iddia zaten hukuki dayanaktan yoksun hale gelmektedir.Zira 6102 sayılı TTK m.447 hükmünün gerekçesinde de açıklandığı üzere “batıl genel kurul kararları baştan itibaren hüküm doğurmazlar ve daha sonra sağlığa kavuşturulamazlar; mahkemece re’sen dikkate alınırlar;def’i olarak ileri sürülebilecekleri gibi süreye bağlı olmaksızın tespit davasının konusunu da oluşturabilirler. “Bu itibarla davacı vekilinin dava dilekçesinde,6102 sayılı TTK m.462 hükmüne dayanarak genel kurul kararının iptalini talep etmediği,davacının şirketteki pay oranının düşük olduğu yönündeki itirazlarına itibar edilebilmesi yasal olarak mümkün değildir.Zira,genel kurul kararının butlanına yol açan bu aykırılığın hiç ileri sürülmese de mahkememizce re’sen dikkate alınması zorunludur.
Zaten davacı vekili iptale konu olan kararın Kanuna aykırı olduğu iddiasına dayanmıştır.HMK m.33 hükmü gereği ise hukuku uygulamak hakimin görevi olup somut olayda bu görev icra edilmiştir.
Mahkememizce açıklanan gerekçeler bilirkişi raporunda irdelenmemiş olsa dahi sonuç itibari ile mahkememizce varılan gerekçe ile uyum içindedir.Bu itibarla finansal ve muhasebesel açıdan raporda yapılan tespitlere itibar edilmesine engel bir itiraz ise mevcut değildir.
Yapılan açıklamalar karşısında,davacının davasının kabulüne,davalı şirketin 13/12/2018 tarihli genel kurul toplantısına konu (3) numaralı ve sermaye artırımına dair kararının iptaline dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının kabulüne,
2-Davalı şirketin 13/12/2018 tarihli genel kurul toplantısına konu (3) numaralı ve sermaye artırımına dair kararının iptaline,
3-Bu dava sebebiyle 54,40.-TL karar ve ilam harcı alınması gerektiğinden peşin alınan 44,40.-TL’nin mahsubu ile 10,00.-TL’nin davalıdan alınmasına,
4-Davacı tarafından yapılan 44,40TL başvurma harcı,44,40TL peşin harç,6,40 vekalet harcı olmak üzere toplam 95,20.-TL açılış gideri,2.300,00 TL bilirkişi ücreti,83,00.-TL tebligat-posta vs. gideri olmak üzere toplam 2.478,20 .-TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine,
5-Davacı vekil ile temsil edildiğinden AAÜT gereğince takdir olunan 3.400,00.- TL avukatlık ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
6-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde kullanılmayan gider avansının iadesine,
Dair, taraf vekillerinin huzurunda gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK.341.maddesi uyarınca İstanbul BAM nezdinde istinaf yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı.02/07/2020

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır