Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/125 E. 2020/262 K. 09.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO: 2019/125
KARAR NO: 2020/262

DAVA:Azil-Tazminat
DAVA TARİHİ: 01/10/2018
KARAR TARİHİ: 09/07/2020

Mahkememizde görülmekte olan azil-tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili karşı davaya konu edilen karşı dava dilekçesinde,karşı davacı …’in ortaklık payının tespiti ile bugüne kadar hiç kar payı almadığından 10.000-TL kar payının davalı şirketten tahsilini,yine müvekkili … tarafından şirket adına ödenen 2018 yılı Ağustos ayı kirasının 4.000-TL miktarının davalı şirketten tahsil olunmasını, yine davalı …’ın özen yükümlülüğünü ihlal etmesi şirketin zarara girmesine yol açması karşısında 1.000-TL yoksun kaldığı kar payının davalı …’dan tahsilini talep ettiğini,yine davacı vekili davaya konu karşı dava dilekçesinde karşı davacı durumunda olan davacı … açısından açtığı davada 2015 yılından bugüne kadar şirketten alınamayan işletme bedelinin hesaplanarak 1.000-TL sini davalı şirketten tahsilini, yine meyhanenin kapatılmış olması nedeniyle …’in uğradığı-uğrayacağı kar kaybına karşılık 1.000-TL sinin davalı …’dan tahsil olunmasını, yine … tarafından meyhaneye demirbaş ve mefruşat satın alınması nedeniyle davalı şirketten tahsil olunmasını talep ettiğini,ayrıca müvekkilleri ve şirkete zarar verilmesi kastı ile meyhanenin kapatıldığı ve başıboş bırakıldığını, tedbiren davalı şirket müdürü …’ın temsil ve yönetim yetkisinin kaldırılmasını ve tedbiren müvekkili …’in kayyım olarak atanmasını, sonuç olarak davalı şirket yetkilisinin azledilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili ise ise cevap dilekçesinde …’ın on yıl süre ile atandığını, …’in işlem yetkisinin kaldırıldığı tarihte şirket hesaplarının neredeyse boş olduğunu, müvekkilinin müdür olarak tüm sorumluluklarını yerine getirildiğini, gerekli tüm tedbirlerin alındığını, diğer ortak … ile yükümlülüklerin yerine getirildiğini, müvekkili şirketin gerçek kişilere işletme bedeli borcu bulunmadığını, bu talebin kötü niyetli olduğunu, …’in ödemelerini usulüne uygun yapmadığını, ayrıca şirket ana sözleşmesinde karın nasıl dağıtılacağının belli olduğunu, şirketin en küçük hissesine sahip olan ortağın kayyım atanma talebi ile ek yeni zararın oluşmasına yol açacağını, bu çerçevede davanın reddini,aksi halde ve gerekirse ortak …’ın kayyım atanmasını savunmuştur.
Mahkememizde tek hakim tarafından görülen … E.sayılı dava “dosyasına istinaden devam eden yargılama sırasında verilen 15/02/2019 tarihli ara kararda;”HMK 132 maddesi incelendiğinde; karşı davanın açılabilmesi için asıl davanın açılmış ve halen görülmekte olması gerektiği, karşı davada ileri sürülecek olan talep ile asıl davada ileri sürülen talep arasında takas veya mahsup ilişkisinin bulunması yahut bu davalar arasında bağlantının mevcut olması şartı bulunduğu, belirtilen bu şartlar gerçekleşmeden karşı dava açılacak olursa, mahkemece talep üzerine yahut resen, karşı davanın asıl davadan ayrılmasına, gerekiyorsa dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesine karar verileceği ve “karşı davaya karşı dava açılamaz” şeklinde düzenleme bulunduğu, Mahkememizin … Esas sayılı dosyası ve birleşen … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyalarının davacısı … Tic. Ltd.Şti. olup, bu davaların davalıları tarafından 13/12/2018 tarihinde verilen cevap dilekçesi ile (harcı yatırılmak suretiyle) açılan karşı davada, davacı şirket yanında şirket müdürü … aleyhine de “temsil yetkisinin kaldırılması/azli, şirkete kayyım atanması, şirkete verdiği zarar nedeniyle karşı davacıların oluşan zararının tazmini” talepli karşı dava açılmış olduğu anlaşılmakla;… aleyhine açılan karşı davanın bu dosyadan tefrikine ,… aleyhine açılan karşı dava konusu itibariyle “müdürün şahsi sorumluluğu” iddiası nedeniyle hukuki dayanağı (TTK 644. madde atfıyla limited şirketlerde de uygulanan) TTK. 553 ila 555 maddeleri olup, bu taleple açılan davaların 5235 sayılı Kanunun 5. maddesi gereği heyetle görülmesi gereken işlerden olduğundan, tefrik edilen dosyanın Mahkememiz heyetine tevdii ile heyet dosyası şeklinde yeni esasa kaydına,davalı/karşı davacıların …’a karşı tedbir taleplerinin Mahkememiz heyetince değerlendirilmesine”dair ayırma kararı verilmiştir.
Verilen ayırma kararı sonrası,ayırma kararına konu olan talepler ile ilgili mahkememiz heyeti tarafından yargılama işlemlerine başlanılmış olup,ayrıca mahkememiz heyeti tarafından görülmesi gereken uyuşmazlık konusunun tam açıklığa kavuşması için davacı vekiline HMK m.31 hükmü çerçevesinde açıklama yaptırılmıştır.Bu açıklama çerçevesinde de davacılar vekili sunmuş olduğu 16/08/2019 tarihli beyan dilekçesinde, mahkememiz heyeti tarafından görülen davanın “davacılar tarafından şirket ortağı ve aynı zamanda yetkili müdür olan …’a karşı açılan müdürlükten azil ve tazminat davası” olduğunu, yine her bir davacının …’dan tazminat taleplerinin ne olduğunu tek tek belirtmiştir.
Bu çerçevede mahkememizde görülmekte olan davanın davacılar … ve … tarafından,şirket ortağı ve aynı zamanda yetkili müdürü …’ın şirket müdürlüğünden azli ve tazminat davası olduğu tartışmasız olarak tespit edilmiştir.
1-AZİL TALEBİ YÖNÜNDEN;
Davacı …’in duruşma tutanağında dahi tekrarlanan alacak kalemlerinin ve taleplerinin özelliğinin öncelikle muhasebesel, işletmesel ve şirketler mevzuatı yönünden talep edilip edilemeyeceği, edilebilecek ise bu miktarların hesaplanabilir olup olmadığı, bu çerçevede ortağın şirket müdürünün sorumluluğuna dayanması ve kar payı hesaplamalarının TTK hükümleri çerçevesinde mümkün olup olmadığı,yine davacı …’in dahi fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere duruşma tutanağındaki tek tek açıklanan her bir talebin özelliği tek tek gözetilerek muhasebesel-işletmesel-şirket mevzuatı yönünden talep edilip edilemeyeceği, edilebilecek ise bu miktarların hesaplanabilir olup olmadığı bu çerçevede ortağın şirket müdürünün sorumluluğuna dayanması ve kar payı hesaplamalarının TTK hükümleri çerçevesinde mümkün olup olmadığı, yine yapılacak incelemenin sonucuna göre davalı şirket müdürünün görevinin başladığı savunulan 31/05/2017 tarihi itibariyle ve müdür olduğu tarih dikkate alındığında şirketin muhasebesel ve işletmesel durumunun, kârlılık ve zarar durumunun ve müdürün azline esas yapılan vakıaların şirket müdürünün azline yol açacak derecede muhasebesel,işletmesel açıdan ağır yükümlülük ihlali şeklinde gerçekleşip gerçekleşmediği, bu noktada …Sulh Hukuk Mahkemesinin değişik iş dosyası ve somutlaştırılan deliller karşısında müdürün azli noktasında muhasebesel ve işletmesel koşulların oluşup oluşmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Davacıların ilk talebi şirket müdürünün azline ilişkindir.Davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığının bulunmadığı,bilakis HMK m.57 ve devamı hükmü gereği ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğu,bu nedenle davacıların azil talebinin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği takdir edilecek ise de öncelikle genel açıklamalar yapılmasında fayda bulunmaktadır.
6102 sayılı TTK m.630/f.2 maddesine istinaden haklı sebeple mahkemece temsil yetkisinin kaldırılarak görevden azline ilişkindir.TTK m.630/f.1 maddesine göre “Genel kurul, müdürü veya müdürleri görevden alabilir, yönetim hakkını ve temsil yetkisini sınırlayabilir.”Genel kurulda çoğunluğun sağlanamaması hâlinde TTK m.630/f.2 maddesine dayanarak her ortak, haklı sebeplerin varlığında,yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını veya sınırlandırılmasını mahkemeden isteyebilir.Buna göre TTK m.630/f.2 hükmüne istinaden her bir ortak mahkemeden haklı sebeplerin varlığına istinaden müdürün azli talep edilebilir.Bununla birlikte limited şirket müdürünün azli veya temsil yetkisinin sınırlandırılmasını isteyen ortağın haklı nedenlerin varlığını ispat etmesi gerekir.Haklı sebeplerin neler olabileceği TTK m.630/f.3 maddesinde örnekseme yoluyla sayılmıştır.
Bu genel açıklamalardan sonra azil talebi yönünden ihtiyari dava arkadaşlarından …’in akabinde …’in hukuki durumları ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
A)Açıklanan kanun hükmü gözetildiğinde davacı …’in şirket ortağı olmaması karşısında dava açmasında aktif sıfatının olup olmadığı öncelikle ele alınmalıdır.
Taraf sıfatı, bir başka deyişle husumet ehliyeti; dava konusu hak ile kişiler arasındaki ilişkiyi ifade eder. Sıfat, bir maddi hukuk ilişkisinde tarafların o hak ile ilişkisinin olup olmadığının belirlenmesi anlamına gelir. Davacı sıfatı, dava konusu hakkın sahibini, davalı sıfatı ise dava konusu hakkın yükümlüsünü belirler. Uygulamada davacı sıfatı, aktif husumeti, davalı sıfatı ise pasif husumeti karşılayacak şekilde kabul edilmektedir. Dava konusu şey üzerinde kim ya da kimler hak sahibi ise, davayı bu kişi veya kişilerin açması ve kime karşı hukuki koruma isteniyor ise o kişi veye kişilere davanın yöneltilmesi gerekir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir. Taraf sıfatı bu anlamda, defi değil itiraz niteliğinde olup; taraflarca süreye ve davanın açılmasına bakılmaksızın her zaman ileri sürülebileceği gibi taraflar ileri sürmemiş olsa bile mahkemece resen nazara alınmalıdır.(Kuru, Baki- Arslan, Ramazan – Yılmaz, Ejder : a.g.e.,s. 231-232 ; Üstündağ, Saim;Medeni Yargılama Hukuku, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul 1997, s. 307 )
Bu çerçevede somut olayda yukarıda anılan yasal düzenleme karşısında davacı …’in şirket ortağı olmadığından şirket müdürünün azlini talep etme noktasında hak sahibi olmadığı,bir başka deyişle davacının aktif sıfatının bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Buna göre davacı …’in kanun koyucunun açıkça belirtmiş olduğu üzere açıkça azil davasının açabilecek kişilerden bulunmadığı saptanmıştır.
B)O halde davacı …’in azil davasına ilişkin talebi ayrıca ele alınmalıdır.
Davacı şirket ortağı olmakla aktif sıfata haizdir.
Taraflar arasında tespit edilen uyuşmazlıklar ile ilgili bilirkişinin hazırlamış olduğu 03/03/2020 tarihli rapor içeriğine göre ;tarafların inceleme sırasında talep edilen 2013, 2014. 2016,2017 ve 2019 yılları ticari defter ve muhasebe belgelerini ibraz etmediği,ibraz edilen 2018 yılı ticari defterlerinin içinin boş olduğu,tarafların davadaki iddialarını kanıtlayacak ticari defter ve muhasebe belgelerini sunmadıklarından;iddialarının ispata muhtaç olduğu,dava dosyasındaki Kurumlar Vergisi Beyannamelerine göre şirketin; 2014 yılı Dönem Net Zararının 65.721,62 TL, 2015 yılı Dönem Net Zararının 68,185,55 TL, 2016 yılı Dönem Net Karının 78.234,05 TL, 2017 yılı Dönem Net Karının 71.671,87 TL olduğu,ancak genel kanı itibariyle davalı şirket müdürünün azil ve sorumluluk sebeplerinin mevcut olabileceği, şirketin işletmesinin kapatılması ve zarar uğratılmasının, şirket defter ve belgelerinin düzgün tutulmamasının müdürün özen ve sadakat yükümlülüğü ile bağdaşmadığı, sorumluluk talebi yönünden ödemenin şirkete yapılmasının talep edilebileceği,yine davalı … şirket hesabından kendi hesabına para aktarıldığını kabulü karşısında davalı şirket hesabından kendi hesabına aktarılan paraların hangi kalemlere harcandığını ispatla mükellef olduğu, aksi halde davalı şirkete bu miktarların şirkete iadesi gerekeceği bildirilmiştir.
Gerek bilirkişi kurulu raporu içeriği ve gerekse somutlaştırılan deliller dikkate alındığında davalı şirket müdürünün azline esas kılınan vakıaların gerçekleştiği dönemde davalının,münferiden şirketi temsil ve ilzama yetkili olduğu,bu dönem itibari ile davalının şirketin fiilen sevk ve idare yetkisine haiz kişi konumunda bulunduğu,bu dönem itibari ile şirket hesabından aktırılan paraların nereye harcandığı noktasında belirsizlik bulunduğu,daha önemlisi 2018 yılı ticari defterlerinin içinin boş olduğu açıktır.Kayden faal olan ve vergisel yükümlülükleri devam eden şirketin 2018 yılı ticari defterlerinin içinin boş olmasının vergisel anlamda şirket aleyhine yaptırım gerektirdiği açıktır.Davalının münferiden yetkili olduğu dönem içinde şirketin vergi cezası almasına neden olabilecek bu tip hallere yol açması şirket müdürü yönünden azil için haklı bir neden olarak kabul edilmelidir.
Buna göre,yöneticinin, özen ve bağlılık yükümü ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlâl etmesi veya şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneği kaybetmesi haklı sebep olarak kabul olunur.Nitekim davacı tarafından,davalının özen yükümlülüğünü yerine getirmediğine yönelik ve özellikle şirket faaliyetlerinin durmasına ilişkin vakıalara dayanılmıştır.6102 sayılı TTK m.626 maddesinde,özen ve bağlılık yükümlülüğü rekabet yasağı ile birlikte aynı başlık altında düzenlenmiştir.Özen yükümlülüğü ve şirketin menfaatlerinin gözetimi şirket ortağı olsun olmasın bütün yöneticileri kapsayacak biçimde düzenlenmiştir.Madde incelendiğinde “özen yükümlülüğü” ile “şirket menfaatinin gözetilmesi” kavramlarının birbirinden ayrıldığı görülmektedir.Özen yükümlülüğü ile kastedilen,müdürlerin iş ve işlemlerde göstermeleri gereken dikkat, ciddiyet ve bilimselliktir. TTK m.626 gerekçesinde bu durum “bir karar alınmadan önce pazar araştırması finansal durum değerlendirmesi, borçlara ve etiğe uygunluk incelemesi yapılması bilimselliğin ve modern yönetim ilkelerinin gereği olup,bu inceleme, araştırma ve değerlendirmeler özen kavramının tanımına dâhildir” şeklinde ifade edilmiştir.İşin gerektirdiği özen görevi yerine getirebilmek için yetkin olma,ilgili bilgileri değerlendirebilme, uygulamayı ve gelişmeleri izleyebilme ve denetleyebilmek için gereken yetenek ve öğrenime sahip olmayı gerektirir.Müdür görevine getirilen bir kimseden aynı nitelik ve büyüklükteki bir şirketin yöneticisi gibi davranması,önüne gelen bilgileri değerlendirebilecek,uygulayabilecek, sektördeki gelişmeleri takip edebilecek, şirketi kontrolü altında tutabilecek, onu yönetebilecek yetenek ve eğitime sahip olması beklenecektir.Gerekli dikkat ve özenin gösterilip gösterilmediği,her olayın kendi bünyesinde incelenmeli ve ölçü olarak, normal tedbirli bir insandan,o olayda ve koşullarda beklenen davranış dikkate alınmalıdır. Bu kriterlerin değerlendirildiği ve yukarıda açıklanan gerekçeler karşısında davalının,şirketin faaliyetini sürdürdüğü meyhaneyi yönetebilecek yetenek ve eğilime sahip olmadığı,şirketin halihazırda ve fiilen kapalı olması karşısında dava öncesi meyhanenin faaliyete geçmesine dair her hangi bir çabanın varlığının anlaşılamadığı gibi bu noktada davacılara atfı kabil bir kusurun varlığının dahi anlaşılamadığı dosya kapsamı ile sabittir.
Öte yandan kayden faal olan şirketin 2013,2014,2016,2017 ve 2019 yıllarına ait ticari defter ve dayanak belgelerini incelemeye sunmadığı ve halihazırda defterlerin nerede olduğunun tespit edilemediği açıktır.Davalı şirket müdürünün özen ve bağlılık yükümlülüğünü ağır bir şekilde ihlal edip etmediği veya şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneği sergileyip sergilemediği noktasında bu defter ve kayıtların incelenmesi önem arz etmektedir.Davalı şirket müdürünün,bu defter ve kayıtlarını sunmaması dahi bu noktada davalının şirket müdürü olarak yerine getirilmesi gereken özen ve bağlılık yükümlülüğü ile bağdaşabilir nitelik taşımamaktadır.Bu durum dahi davalı şirket müdürü açısından,azli gerektiren haklı bir neden olarak takdir edilmiştir.
Mahkememizde halihazırda dava konusu hususların dava konusu yapıldığı tarih itibari ile davalının müdürü olduğu şirket tarafından işletilmekte olduğu meyhanenin kapatılmış olduğu tartışmasızdır.Söz konusu talebin ileri sürüldüğü tarih itibari ile şirketin bu nedenle fiilen faaliyette bulunmadığı açıktır.Davalı şirket müdürünün sorumluluğunun devam ettiği dönem içinde şirketin bizzat faaliyette bulunmaması,karine olarak davalı şirket müdürü aleyhine değerlendirilmesi gereken bir hali işaret etmektedir.Zaten davacı da işyerinin davalının kusuru ile kapalı olduğunu iddia etmiştir.Davalı şirket müdürü bu noktada kendisinden kaynaklanmayan nedenlerle şirketin faaliyette bulunamadığını ispatlayabilmiş değildir.Zaten İstanbul 16.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/ D.İş sayılı dosyasına istinaden 19/09/2018 tarihinde yapılan delil tespitinde de davalının münferiden temsilcisi olduğu şirketin faaliyetine konu olan dükkanın kapalı olduğu,faaliyetinin olmadığı,yiyecek malzemelerinin bozulduğu,çevreye ağır bir koku yaydığı mahkeme heyetince dahi tespit edilmiştir.
Daha da önemlisi yine aynı keşif esnasında davalı şirket müdürünün münferiden temsilcisi olduğu şirketin envanter çalışmasının,dayanak defter ve kayıtlarının olmadığından dolayı sağlıklı şekilde yapılmadığı dahi sabittir.Bu durum dahi davalının temsilcisi olduğu şirketin faaliyete konu işlerin yürütülmüş olduğu dükkanın fiili durumu açısından davalının şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneğini kaybetmiş olduğunu göstermektedir.
Öte yandan taraflar arasındaki uyuşmazlığın tam olarak tespiti açısından davaya esas olan vakıalar ile ilgili davalının müdürü olduğu şirketin ticari defter ve kayıtlarının incelenmesi zorunludur.Yargılama esnasında uyuşmazlık konusu yıllara ait ticari defter ve kayıtların davalı gerçek kişinin şirket müdürü olması nedeniyle uhdesinde olması gereklidir.Esasen aksine yönelik bir savunma ve ispat durumu dahi mevcut değildir.
Somut uyuşmazlık yönünden bakıldığında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararlarında da açıklandığı üzere “HMK. 220. maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki HMK. 220. (HUMK. 330, 331, 332 ) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Eş söyleyişle, belirtilen bu durumda ticari defterler HMK. 219. ve sonraki maddeleri anlamında “belge” niteliğindedir.
Ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK 220-222 maddesi değerlendirildiğinde ve aynı kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla kesin delil olduğu öngörülmüştür.”
Somut olayda, davacı tarafın açıkça delil olarak dayanmasına ve mahkememizce de o yönde ara kararı verilip, gereğinin yerine getirilmesine rağmen, davalı olan şirket müdürünün temsilcisi olduğu şirketin ticari defter ve kayıtlarında davacıların iddia etmiş olduğu vakıaların var olup olmadığının araştırılması gerekmektedir.Ne var ki bu noktada davalı vekiline yapılan ihtarata rağmen davalı vekili uyuşmazlık konularına ait ticari defter ve kayıtlarının bütününü sunmamıştır. Hal böyle olunca, şirketin ticari defter ve kayıtlarını uhdesinde bulundurduğu karine olarak kabul edilen şirketin münferit temsilcisinin,ihtara rağmen defter ve kayıtlarını sunmadığı,bu durumda HMK m.220/son fıkra uyarınca davalı tarafın, temsilcisi olduğu şirketin ticari defter ve kayıtlarını yapılan ihtarat içeriklerine uygun olarak davacı iddiasına uygun olarak düzenlendiği usulen kabul olunmuştur.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da , ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64). Bu şartlarda sonuç olarak davalı olan şirketin münferit müdürünün savunduğu vakıanın doğru olduğu yönünde üzerine düşen ispat yükünü yerine getirmediği,davacının ise bu iddiasının araştırılmasına esas olmak üzere gerekli defter ve kayıtları sunmaktan kaçındığı,bu suretle incelenmesinin imkansız hale getirdiği,bu hususun davalı aleyhine sonuç doğurması gerektiği mahkememizce değerlendirilmiştir.Nitekim somut olayda da kıyasen uygulanma imkanı olan HMK m.291/f.2 hükmünde de keşif yapılmasına taraflardan birinin karşı koyması halinde,bu durum diğer tarafın iddia edilen vakıayı kabul etmiş sayılacağı düzenlenmiştir ki bu suretle kanun koyucu,uyuşmazlığın çözümü için toplanması gereken delilin toplanmasına yönelik ara kararına uyulmaması yahut engelleyici davranış içine girilmesi durumunun müeyyidesini bu şekilde açıkça düzenlemiştir.
Buna göre davalının görevde olduğu sürece tek başına temsil yetkisini haiz müdür sıfatıyla gerçekleştirdiği işlemler ve eylemler dava dışı şirketin çıkarlarını zedeleyecek nitelikte olup şirketi işletmesel açıdan güç duruma düşürdüğü de dikkate alındığında,davalı müdürün TTK m630/f.2 istinaden haklı sebeplerle mahkeme tarafından azline ilişkin koşulların oluştuğu bu çerçevede kabul edilmelidir.
Davacı …’in,davalı olan şirket müdürünün azline dair açmış olduğu davanın kabulü gerekmektedir.Ne var ki davacı vekili dava dilekçesinde TTK m.630/2 uyarınca davalının şirket müdürlüğünden azli yanında işbu davada tedbiren kayyım atanmasını da talep etmiştir.Davacı vekili 16/08/2019 tarihli dilekçesindeki beyan ile kayyım atanmasını asıl talep olarak değil tedbiren talep etmiştir.Bu nedenle tedbir talebi ile ilgili genel değerlendirme yapmakta fayda bulunmaktadır.
HMK m.389 hükmü uyarınca ”Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.
Birinci fıkra hükmü niteliğine uygun düştüğü ölçüde çekişmesiz yargı işlerinde de uygulanır.
Yine HMK m.390 hükmünde ise; “Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.” O halde 3.fıkraya göre ihtiyati tedbir talep eden taraf, davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.
Davanın şirket müdürünün azline ilişkin bulunması,bu noktada şirket müdürünün azline mahkememizce karar verilmiş olması karşısında,tedbiren yönetim ve temsil kayyımı atanmaması durumunda şirketin temsil ve yönetimi açısından telafisi zor veya imkansız bir durumun ortaya çıkabileceği,esasen verilen kararın bu durumu ciddi olarak ortaya çıkarabileceği;kaldı ki azil talebinin davacı … yönünden kabulü karşısında da davacının haklılığını ispat ettiği,yine davacının talep etmiş olduğu tedbirin sebebini ve türünü açıkça ortaya koymuş olduğu dikkate alındığında,kayyım atanmasına dair tedbir talebinin kabulü ile davanın şeklen kesinleşmesine kadar temsil ve yönetim kayyımı atanmasına dair karar verilmiştir.
Bu durumda mahkememizce davacı vekilinin tedbiren kayyım atanmasına ilişkin talebi ile ilgili hüküm aşamasında gerekli değerlendirme yapılmış,tedbiren müdürün ismi aylık ücreti ve ücretin ne şekilde tahsil edileceği dahi belirlenmiştir.
2-TAZMİNAT TALEBİ YÖNÜNDEN;
Davacıların diğer talebi ise şirket müdürü olan davalı …’ın yönetici olarak sorumluluğuna dayalı olarak kendilerine tazminat ödenmesine yöneliktir.
Taraflar arasında tartışmalı olan husus,davacıların alacaklı ve pay sahibi olarak, davalının ise yönetici olması karşısında davacıların dayanmış olduğu vakıalar ve davacıların ihtiyari dava arkadaşı konumunda bulundukları dikkate alınarak her bir davacının tazminat talep edip edemeyeceği noktasındadır.
A)Davacı …’in dava dışı şirkette pay sahibi olmadığı ve konumu gereği şirketten uğradığı zararı talep eden alacaklı konumunda bulunduğu takdir edilmiştir.Zaten adı geçen davacının pay sahibi olmadığı gözetildiğinde ve ileri sürdüğü vakıalar karşısında şirket alacaklısı olarak dahi bu tazminat talebinde bulunması mümkündür.
Genel olarak 6102 sayılı TTK m.553 hükmü yöneticilerin sorumluluğunun düzenlemektedir. Buna göre TTK m.553’de sorumluluğu doğuran sebep olarak “kanundan veya esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerin ihlâli” gösterilmiştir. Dayanak hükme göre sorumluluğun söz konusu olabilmesi için kusurun varlığı önem arz ettiği gibi meydana gelen zararın nevinin tespit olunması önem arz etmektedir. Zira maddede sözü edilen “…verdikleri zarardan…” ibaresinin “doğrudan zarar”ı ifade ettiğini, TTK m.553 anlamında doğrudan zararın, bir kurucunun, yönetim kurulu üyesinin, yöneticinin veya tasfiye memurunun kanundan ve/veya esas sözleşmeden doğan bir yükümlülüğünü ihlâl ederek, anonim ortaklığının veya pay sahibinin ya da bir alacaklının doğrudan malvarlığında bir değer eksilmesine yol açan yahut malvarlığında oluşması beklenen değer artışının meydana gelmemesi şeklindeki zarar olduğu doktrinde de kabul edilmektedir.. (”Ünal TEKİNALP, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, Vedat Kitapçılık, 4.Bası, İstanbul 2015, s.444”.) Böylece kanun koyucunun, alacaklının uğradığı her türlü zararı bu madde çerçevesinde talep edemeyeceğini kabul ettiği düşünülmelidir.
Öncelikle ortak olmayan ve alacaklı konumunda olan … yönünden değerlendirme yapılmalıdır.
Bu çerçevede davacıların dava dilekçesinde belirtmiş oldukları şekilde,şirket müdürüünün … olduğu dönemde şirket çalışır ve kar eder durumdayken sonradan davalının şirketi kötü idare etmesi,bu şekilde müşteri ve kar kaybına yol açmış olması,meyhanedeki yiyecek ve gıda malzemelerinin bozulacağını bile bile dükkanı kapatmış olması,basiretli bir tacir gibi hareket etmemiş olması,sonuç olarak şirketin faaliyetine son verilmesine yol açmış olması,bu nedenle ortak ve alacaklı durumundaki davacıların zararına yol açtığı iddiasına dair tüm vakıaların varlığı halinde davalının temsilcisi olduğu ortaklığın doğrudan zarar göreceği muhakkak ise de ortak olmayan davacı …’in doğrudan zarara uğrayacağı kabul edilemez. Bir başka deyişle, davacının bu noktadaki zararı aslında dolaylı zarardır. Yani bu zarar, davalının yöneticisi olduğu şirketin bizzat zarara uğraması nedeni ile ve buna bağlı olarak oluşan bir zarar olup, davacının uğradığını iddia ettiği zarar ile davalının eylemi arasında doğrudan nedensellik bağı bulunmamaktadır.
Ortaklığa verilen zarar dolayısıyla davacının menfaatinin zarar görmesi mümkün ise de bu tip ”dolayısıyla oluşan zararlar” nedeniyle pay sahibi durumunda olmayan ancak alacaklı konumuna erişebilecek konumundaki davacı …’in “alacaklı” kişi sıfatı ile ancak 6102 sayılı TTK m.556 hükmüne dayalı olarak yönetim kurulu üyesinin sorumluluğuna dayanması mümkün olabilir.
04.06.1958 Gün ve 15/6 sayılı İBK’da da belirlendiği gibi, HUMK’nın 74,75 ve 76. maddeleri gereğince hakim, tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve bunlara bağlı netice-i taleplerle bağlı ve fakat hukuki tavsiflerle bağlı olmayıp, kanunları re’sen uygulamakla ve neticeye vardırmakla yükümlüdür. HUMK’nun bu hükümlerini karşılayan HMK’nın 24/1, 25, 26. madde hükümlerinde de aynı yönde düzenleme getirilmiştir. O halde mahkememiz, davacının dayanmış olduğu maddi vakıalar ile bağlı bulunmakla beraber bu vakıaların dayanmış olduğu ve uygulanması gereken kanun hükmü ile bağlı değildir. Bu noktada uyuşmazlık 6102 sayılı TTK m.553 hükmünden değil m.556 hükmünden kaynaklanmaktadır.
”TTK’nın yeni düzenlemesi bu nokta da eskisinden çok farklı ve karışıktır. TTK m.556/f.1 mehaz OR Art. 757, deki düzenlemeyi esas alarak şirketin iflası halinde tazminatın şirkete ödenmesini isteme hakkını şirket alacaklılarına tanımakta ancak bazı koşulların gerçekleşmesine bağlamaktadır. Buna göre ”zarara uğrayan şirketin iflası halinde, tazminatın şirkete ödenmesini isteme hakkına şirket alacaklıları da haizdir; ancak pay sahiplerinin ve şirket alacaklılarının istemleri önce iflas idaresince ileri sürülür”… düzenlemesinde anlaşılacağı üzere alacaklılar ve ortaklar, dolaylı zarara istinaden ancak şirket iflas sürecine girmişse ve iflas idaresi davayı açmadığı takdirde tazminat şirkete verilmek üzere sorumluluk davası açabileceklerdir. (Doç. Dr. Nejla Akdağ Güney, Anonim Şirket Yönetim Kurulu, İstanbul 2016 Sayfa 346)”
Bu şartlarda davacı …’in alacaklı olduğu, iddia olunan zararın doğrudan alacaklı nezdinde doğmadığı, davalının yöneticisi olduğu şirketin bir an için doğrudan zarara uğradığı kabul edilse dahi bu zararın davacı alacaklı … yönünden dolaylı zarar teşkil ettiği, uygulanması gereken hükmün 6102 sayılı TTK m.556 hükmü ile düzenlendiği, şirketin iflası haline münhasıran bir durumun normatif olarak düzenlendiği, doktrin görüşlerinin bu çerçevede olduğu gibi hükmün sistematik yorumunun da aynı sonuca varılmasını gerektirdiği, ne var ki dava tarihi itibariyle davalının yöneticisi olduğu şirketin iflasına dair vakıa ve delil olmadığı gibi bu yönde beyan dahi bulunmadığı, daha da önemlisi bir an için iflas olsa dahi iflas idaresinin dava açtığına dair vakıa ve delil dahi bulunmadığı, bu durumda dolaylı zarara istinaden davacı …’in mevcut maddi hukuk hükümlerine göre hak ileri süremeyeceği,buna göre tazminat talebi yönünden sıfat yokluğunun söz konusu olduğu kabul edilmiştir.
B)Diğer davacı … yönünden ise ayrıca değerlendirme yapılacaktır.
Davacı … pay sahibi olarak ve şirketin uğramış olduğu zarar’ın tazmini 6102 sayılı m.555/f.1 hükmüne göre talep edebilir ise de adı geçen düzenlemeye göre “Pay sahipleri tazminatın ancak şirkete ödenmesi isteyebilirler.” Oysaki pay sahibi olduğu açık olan davacı …, davalının münferiden temsilcisi olduğu şirketin uğradığını iddia etmiş olduğu zararın şirkete ödenmesini değil bizatihi …’e ödenmesini talep etmiştir.Hal böyle olunca davacı …’in,davalı …’ın şirketi zarara uğratması nedeni ile açmış olduğu tazminat davasında,bu yöne ilişkin davada davacının sıfatının bulunmadığı gözetilerek davacının talebinin sıfat yokluğundan ret olunması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Yapılan açıklamalar karşısında,azil talebi yönünden davacı … …’in açtığı azle dair davasının kabulüne,… Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün … sicil numarasına kayıtlı ….Tic.Ltd.Şti’nin müdürü olarak gözüken karşı davalı …’ın müdürlük görevinden, 6102 sayılı TTK.m.630 hükmü gereği azline,davacıların talepleri karşısında bu davanın şeklen kesinleşmesine kadar şirket müdürü …’ın adı geçen şirketteki temsil ve yönetim yetkilerinin, 09/07/2020 saat 14:09 itibari ile ve tedbiren kaldırılmasına,adı geçen şirkete SMMM …’ın, davanın şeklen kesinleşmesine kadar temsil ve yönetim kayyım olarak atanmasına,kayyım …’a aylık 2.000,00-TL ücret takdir olunmasına,kayyım ücretinin davalı …’ın müdürü olduğu … Tic.Ltd.Şti hesaplarından kayyıma ödenmesine,kararın … Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne bildirilmesine ve Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan olunmasına,mahkememiz kararının tedbiren atanan kayyıma tebliğine olunmasına;davacı …’in açtığı azil davasının aktif sıfat yokluğundan reddine;tazminat talebi yönünden davacı …’in, davalı …’ın şirketi zarara sokmak kastıyla hareketi nedeniyle şirketin kapatılması sonucu uğradığını ve uğrayacağını iddia ettiği zararlar için açtığı 1.000,00-TL bedelli tazminat talebinin sıfat yokluğundan reddine;davacı …’in davalı …’ın şirketi zarara sokmak kastıyla hareketi nedeniyle şirketin kapatılması sonucunda uğradığını ve uğrayacağını iddia ettiği zararlar için açtığı 1.000,00-TL bedelli tazminat talebinin sıfat yokluğundan reddine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
I-Azil Talebi Yönünden
1-Davacı …’in açtığı azle dair davasının kabulüne,
… Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün … sicil numarasına kayıtlı ….Tic.Ltd.Şti’nin müdürü olarak gözüken karşı davalı …’ın müdürlük görevinden, 6102 sayılı TTK.m.630 hükmü gereği azline,
Davacıların talepleri karşısında bu davanın şeklen kesinleşmesine kadar şirket müdürü …’ın adı geçen şirketteki temsil ve yönetim yetkilerinin, 09/07/2020 saat 14:09 itibari ile ve tedbiren kaldırılmasına,
Adı geçen şirkete SMMM …’ın, davanın şeklen kesinleşmesine kadar temsil ve yönetim kayyım olarak atanmasına,
Kayyım …’a aylık 2.000,00-TL ücret takdir olunmasına,
Kayyım ücretinin davalı …’ın müdürü olduğu … Tic.Ltd.Şti hesaplarından kayyıma ödenmesine,
Kararın … Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne bildirilmesine ve Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan olunmasına,
Mahkememiz kararının tedbiren atanan kayyıma tebliğine olunmasına,
2-Davacı …’in açtığı azil davasının aktif sıfat yokluğundan reddine,
II-Tazminat Talebi Yönünden
1-Davacı …’in, davalı …’ın şirketi zarara sokmak kastıyla hareketi nedeniyle şirketin kapatılması sonucu uğradığını ve uğrayacağını iddia ettiği zararlar için açtığı 1.000,00-TL bedelli tazminat talebinin sıfat yokluğundan reddine,
Davacı …’in davalı …’ın şirketi zarara sokmak kastıyla hareketi nedeniyle şirketin kapatılması sonucunda uğradığını ve uğrayacağını iddia ettiği zararlar için açtığı 1.000,00-TL bedelli tazminat talebinin sıfat yokluğundan reddine,
III-Davacı …’in azil talebinin kabulü karşısında AAÜT gereği takdir olunan 3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile adı geçen davacıya verilmesine,
Davacı …’in azil talebinin reddi karşısında AAÜT gereğince takdir olunan 3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile adı geçen davalıya verilmesine,
Davacı …’in tazminat talebinin reddi karşısında AAÜT ve özellikle ret edilen miktarın geçilemeyeceğine dair AAÜT m.13/f.3 hükmü gereği takdir olunan 1.000,00 vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
Davacı …’in tazminat talebinin reddi karşısında AAÜT ve ret edilen miktarın geçilemeyeceğine dair AAÜT m.13/f.3 hükmü gereği takdir olunan 1.000,00 vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
Davacılar tarafından dava dosyası için yapılan 5.000,00 TL bilirkişi ücreti,72,00 TL tebligat ve posta masraf giderine ibaret 5.072,00TL toplam yargılama giderinin 1/2’si davacı … tarafından yapılmış olmakla,1/2 isabet eden 2.536,00 TL yargılama giderinin davacı tarafından her iki talep için yapılmış olması nedeniyle bu miktarın dahi kabul edilen azil davasına isabet eden ve 1/2 oranındaki 1.268,00 TL yargılama giderinin davalıdan tahsil edilerek davacı …’e verilmesine,
Davacılar tarafından dava dosyası için yapılan 5.000,00 TL bilirkişi ücreti,72,00 TL tebligat ve posta masrafı giderinden ibaret 5.072,00 TL toplam masrafların 1/2 davacı … tarafından yapılmış olmakla birlikte davacının azil-tazminat talepleri red olduğundan yapmış olduğu masrafların adı geçen davacı üzerinde bırakılmasına,
Davalı …’ın dava dosyası için yapmış olduğu 500,00 TL bilirkişi yerinde inceleme masrafı, 200,00 TL masraf, tebligat ve posta gideri toplam 700,00 TL’nin; davalı aleyhine açılan her iki dava için yapılmış olması karşısında mevcut ret ve kabul durumu gözetilerek takdiren 350,00 TL yargılama giderinin davacılardan tahsili ile (davacı …’in sadece tazminat talebinin reddi nedeni ile …’in sorumluluğun 175,00 TL sınırlı olmak üzere) davalıya verilmesine,
Azil talebi nedeniyle alınması gereken 54,40 TL karar ve ilam harcının davalıdan, tazminat talebinin reddi nedeniyle ise 54,40 TL karar ve ilam harcının davacılardan ayrı ayrı tahsili ile hazineye irat kaydına,
IV-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde gider avansının iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzlerine karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK.341.maddesi uyarınca İstanbul BAM nezdinde istinaf yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle oybirliği ile verilen kısa karar açıkça okunup anlatıldı.09/07/2020

Başkan …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır