Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/113 E. 2021/708 K. 27.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/113 Esas
KARAR NO : 2021/708

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 01/03/2019
KARAR TARİHİ : 27/10/2021

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Asıl Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında 07/05/2018 tarihli … numaralı sözleşme ile 4 adet jeneratör alım satım sözleşmesi imzaladıklarını, sözleşmede kararlaştırılan rakamın 328.250,00 USD olduğunu, anılan sözleşmenin 7.maddesi gereğince 8.250,00 USD sözleşme imzalandığı takdirde peşin alındığını, jeneratörlerin davalı tarafından alınmaması ve sözleşmeden dönmesi sebebiyle taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 8.maddesinin d bendi gereğince cayma bedeli olan %10′ luk kısmının tahsiline gidildiğini, peşinat olarak ödenen 8.250,00 USD’ nin de tutardan düşüldüğünü, müvekkilinin davalı aleyhine öncelikle … 20.İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasından icra takibi başlatıldığını, davalının yapmış olduğu itiraz üzerine takibin durduğunu, davalının haksız, kötü niyetli itirazının yasal dayanaktan yoksun olduğunu, bu nedenlerle davalının icra takibini sürüncemede bırakmaya matuf, haksız, kötü niyetli, yasal mesnetten yoksun itirazın iptali ile davalı aleyhine itiraza konu meblağın %20′ sinden az dolmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Cevap: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; sözleşmeden işlem temelinin çökmesi nedeniyle dönüldüğünü, sözleşme kurulduktan sonra gerçekleşen değişikliklerin müvekkili şirket açısından katlanılamaz duruma geldiğini, müvekkili şirketin yurt dışı işi veya döviz gelirinin bulunmadığını, sözleşmeden dönme bildiriminin yapıldığı tarihte olağan dışı bir şekilde dövizde kurunda gerçekleşen değişikliklerin ülkede beklenen olağan kur hareketliliğini aşacak düzeyde olduğunu ve öngörülemediğini, cezai şart talep edilebilmesi için belirlenen sebeplerin gerçekleşmediğini, talep edilen cezai şartın fahiş olduğunu, icra inkar tazminatı talebinin haksız olduğunu, bu nedenlerle müvekkili şirketin bahsi geçen sözleşmeyi işlem temelinin çökmesi sebebiyle feshettiğinin ve bu sebeple cezai şart talep edilemeyeceğinin tespiti ile, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine, sayın mahkemece aksi kanaatte olunması halinde fahiş cezai şartın açıklanan nedenler ile indirilmesine, icra inkar tazminatı talebinin reddine, davacı aleyhine takip miktarının %20’sinden aşağı olmamak üzere, kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini beyan etmiştir.
Birleşen Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı borçlu arasında jeneratör alımına ilişkin ticari ilişki mevcut olduğunu, bu ticari ilişki kapsamında, müvekkil şirketin 8.250 USD tutarında peşin ödeme yaptığını, müvekkili şirket tarafından … 4. Noterliğinin … tarihli … Yevmiye Numarası ile düzenlenmiş olan ihtarnameyle sözleşmenin uyarlanması talep edilmiş, kabul edilmemesi halinde, ödenmiş olan 8.250 USD’nin müvekkil şirkete iadesi talep edildiğini, davalı şirket tarafından gönderilen ihtarname ile belirtilmiş olan süre içerisinde işlem temelinin çökmesi nedeniyle uyarlama talebinin kabul edilmediği anlaşılarak sözleşmeden döndüklarinin ihtarı … 21. Noterliğinin …tarihli, … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile davalı tarafa bildirilmiş, 8.250 USD bedelin bir gün içerisinde iadesi talep edildiğini, ihtarname ile bir sonuç alınamaması neticesinde, müvekkil Şirket tarafından davalı borçlu aleyhine … 24. İcra Müdürlüğü … Esas sayısı ile icra takibi başlatıldığını,, davalının itirazı sonucunda icra takibi durdurulduğunu, davalı borçlu başlatılan takibe kötüniyetli olarak itiraz ettiğini, davalı taraf, cezai şart alacağı talebiyle, müvekkili şirket aleyhine … 20. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosya ile icra takibi başlatıldığını, itirazları neticesinde … 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin … E. sayılı dosyası ile yargılama devam etmekte olduğunu, davanın birbiri ile bağlantılı olması ve birinde verilecek sonucun diğerini de etkileyecek olması sebebiyle bu davanın … 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin …E. sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmesini talep ettiklerini, davalı borçlunun huzurdaki davaya konu icra takibine haksız ve kötüniyetli itirazın iptaline, takibin devamına, davalı borçlunun alacağın %20’sinden az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatı ödemeye mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı taraf üzerinde bırakılmasına, karar verilmesini vekaleten talep ve dava etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
… 20. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı takip dosyası, … 24. İcra Müdürlüğünün …E. sayılı takip dosyası, tarafların ticaret sicil kayıtları, … 4. Noterliğinin …tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi, … 26. Noterliğinin … tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi, … 21. Noterliğinin … tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi, … 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dava dosyası, 07/05/2018 tarihli, … satış sözleşmesi celp edilmiş, incelenmiştir.
Dosyalar arasındaki irtibat nedeniyle … 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası 03/02/2020 tarihinde iş bu dava dosyası ile birleştirilmiştir.
Mahkememiz dosyası SMMM … ile YMM …’den oluşan bilirkişi heyetine tevdi edilmiş, bilirkişi heyete tarafından mahkememize sunulan 15/10/2019 tarihli bilirkişi raporunda özetle ve sonuç olarak; ”… Tüm dosya kapsamı ve davalı …Ş.’nin sunmuş olduğu yasal ticari defterler üzerinde yapılan incelemede; Taraflar arasında varlığı kabul edilen alım satım sözleşmesinin, davalı tarafından haklı nedenle feshedilmediği, Davacının cezai şart talep edebileceği, talep edilen 24.575 USD cezai şart miktarının, davalının ekonomik mahvına neden olacak tutarda olmadığı …” mütalaa edilmiştir.
Asıl dava ticari satış sözleşmesi kapsamında sözleşmenin haksız feshi nedeniyle cezai şart alacağının tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali davası; birleşen dava aynı satış sözleşmesi nedeniyle peşin ödenen tutarın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde;
Davacı … A.Ş. ile davalı …Ş. arasında 07/05/2018 tarihinde dört adet jeneratörün alım satımı konusunda satış sözleşmesi imzalanmıştır. Sözleşmede dört adet jeneratör bedeli 328.250,00 USD olarak kararlaştırılmıştır. Bahse konu sözleşmenin 7. maddesi uyarınca davalı 8.250,00 USD peşinat ödemesi yapmıştır. Taraflar arasında sözleşmenin varlığı, bedeli ve peşinat ödemesi tartışmasız olup, ihtilaf konusu değildir.
I. ASIL DAVA DOSYASINDA; davalı taraf sözleşmeden döndüğü için davacı sözleşmenin 8. maddesinin d. bendi uyarınca cezai şart hükmünü işletmiş, sözleşme bedelinin (328.250,00 USD) %10 ‘u oranında (32.850,00 USD) cezai şart tutarından davalı tarafından peşin ödenen (8.250,00 USD) kısım mahsup edildikten sonra bakiye 24.575,00 USD alacak üzerinden icra takibine girişmiştir. Davalı icra takibine itiraz etmiş, bu nedenle takip durmuş ve eldeki itirazın iptali davasının açıldığı anlaşılmıştır. Asıl dava dosyasında davalı, sözleşme imzalandıktan sonra kurdaki dalgalanmalar nedeniyle aşırı ifa güçlüğünün ortaya çıktığını ve işlem temelinin çöktüğünü, bu nedenle sözleşmeden haklı nedenlerle dönüldüğü savunmasına dayanmıştır. Ayrıca, cezai şart talep edilebilmesi için sözleşmedeki koşulların oluşmadığını, aksi halde cezai şartın fahiş olduğunu ve indirilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
Taraflar arasında akdedilen satış sözleşmesinin 8. maddesinin d. bendinde “İş bu satış sözleşmesi taraflarca imzalandıktan sonra taraflardan herhangi birinin haklı bir sebep olmaksızın vazgeçmesi ve protokol hükümlerini bu nedenle yerine getirmemesi halinde protokol bedelinin %10’u oranındaki tutarı, vazgeçen firma cezai şart olarak ödemeyi kabul ve taahhüt eder” şeklinde düzenlenmiştir. Uyuşmazlık, tarafların beyanları ve sözleşme hükmü incelendiğinde satış sözleşmesinin haklı / haksız nedenlerle feshedilip edilmediği noktasında toplanmaktadır.
Davalı savunmalarının temelinde, satış sözleşmesinden haklı nedenlerle dönüldüğünü iddia ettiğine göre bu iddiasını / haklı nedenleri ispatla yükümlü olup, bu hususta aşırı ifa güçlüğü ve işlem temelinin çökmesi hukuksal nedenlerine dayanmıştır.
Bilindiği üzere, Türk Borçlar Kanunun 138. nci maddesi ile düzenlenen aşırı ifa güçlüğü nedeniyle sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai nitelikte bir kurum olmakla yasa koyucu tarafından da bu kurumun uygulanması ancak anılan madde de belirtilen dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bunlar; sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü durum ortaya çıkması, bu durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması, yine bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halidir. Bu dört koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde ise borçlunun, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkı bulunmaktadır. Bu durumlar da mümkün olmadığı takdirde ancak ilgilinin sözleşmeden dönme hakkını kullanabilecektir. Somut olaya bakıldığında; taraflar arasındaki jeneratör alım satımına yönelik satış sözleşmesi döviz üzerinden kararlaştırılmıştır. Başka bir anlatımla taraflar, satılan malın bedeli semen için Türk Lirası yerine TBK’nın 99. maddesi uyarınca yabancı para (USD) üzerinden tercihte bulunmuşlardır. Yerleşik hale gelmiş içtihatlarda vurgulandığı üzere, ülkemizde zaman zaman ekonomik krizlerin vuku bulduğu ve bu bağlamda dövizle borçlanmanın risk taşıdığı da toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından bilinen bir olgu olduğundan davalının, bu riski önceden öngörebilecek durumda olmasına rağmen dövizle borçlanmak suretiyle davaya konu sözleşmeleri imzaladığı, açıklanan nedenlerle işlem temelinin çökmesinden bahsetmesinin olanaklı olmadığı, bu nedenle yukarıda belirtilen tüm hususlar birlikte değerlendirildiğinde dava konusu olayda uyarlama ile işlem temelinin çökmesi koşullarının bulunmadığı açıktır. (Aynı ve örnek gerekçe için bakınız. İstanbul BAM 12. H.D. 2019/2231 E., 2019/1605 K.).
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/13-515 E., 2019/1233 K. Sayılı ilamında:
“…Davacının, davalı bankadan 03.09.2008 tarihinde dövize endeksli olarak 96 ay vadeli olarak konut kredisi kullandığı anlaşılmakta olup, davacı Japon Yeni’nin TL karşısında aşırı değer kazandığını ve bu suretle işlem temelinin çöktüğünü ileri sürerek uyarlama talebinde bulunmuştur.
Dava konusu olayda davacının başlangıçta seçme özgürlüğü varken TL yerine döviz bazında kredi kullandığı, bir başka deyişle serbest iradesiyle kredi türünü belirlediği, ülkemizde zaman zaman ekonomik krizlerin vuku bulduğu ve bu bağlamda dövizle borçlanmanın risk taşıdığı da toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından bilinen bir olgu olduğu, davacının, bu riski önceden öngörebilecek durumda olmasına rağmen dövizle kredi kullanma yolunu tercih etmiş bulunduğu, bu nedenle yukarıda belirtilen tüm hususlar birlikte değerlendirildiğinde dava konusu olayda uyarlama koşullarının bulunmadığı anlaşılmaktadır. …” demiştir.
Diğer taraftan; dövizdeki kur dalgalanmaları önceden öngörülemeyecek, TBK’ nın 138. maddesi uyarınca aşırı ifa güçlüğü oluşturan ve işlem temelinin çökmesin neden olan hususlardan değildir. Davalı satış sözleşmesinde bedeli döviz (USD) cinsinden ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir. Basiretli her tacir gibi ülkedeki ekonomik koşullar uyarınca yabancı para cinsinden alacaklarda kurda farklılıkların oluşabileceğini bildiği veya bilmesi gerektiği – basiretli tacir olmanın bir gereğidir. Kaldı ki, kur dalgalanmaları daha önce hiç vuku bulmamış, ilk defa davalının sözleşme yaptığı tarihten sonra ortaya çıkmış bir durum da değildir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/13-1614 E., 2014/900 K. Sayılı ilamında:
“…Taraflar arasındaki (davaya konu) konut kredi sözleşmesi 15.08.2008 tarihinde düzenlenmiş, davacı TL (YTL) üzerinden kredi kullanma imkanı varken, Japon Yeni üzerinden dövize endeksli konut kredi kullanmıştır. Yaklaşık üç yıl boyunca da kurda aşırı bir değer artışı meydana gelmediğinden, davacı kullandığı kredi taksitlerini ödemiştir. Yukarıdan beri açıklandığı gibi, Türkiye’de yıllardan beri ekonomik paketler açılmakta, ancak istikrarlı bir ekonomiye kavuşamamaktadır. Devalüasyonların ülkemiz açısından önceden tahmin edilemeyecek bir keyfiyet olmadığı, kur politikalarının her an değişebileceği bir gerçektir. Devalüasyon ve ekonomik krizlerin aniden oluşmadığı, piyasadaki belli ekonomik darboğazlardan sonra meydana geldiği bilinmektedir. Ülkemizde 1958 yılından beri devalüasyonlar ilan edilmekte sık sık para ayarlamaları yapılmakta,Türk parasının değeri dolar ve diğer yabancı paralar karşısında düşürülmektedir.Ülkemizdeki istikrarsız ekonomik durum davacı tarafından tahmin olunabilecek bir keyfiyettir. Somut olayda uyarlamanın koşullarından olan öngörülmezlik unsuru oluşmamıştır. Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 15.10.2003 gün ve 2003/13-599 E.-2003/599 K.;07.05.2003 gün ve 2003/13-332 E.-2003/340 K.sayılı kararlarında da benimsenmiştir….”
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yukarıda atıf yapılan kararlarında, Türk Lirası yerine yabancı para yani döviz üzerinden işlem gerçekleştiren ve kur dalgalanmaları sebebiyle aşırı ifa güçlüğünden işlem temelinin çöktüğünü iddia eden davacıların tüketici oldukları halde dahi, kurdaki dalgalanmaları bilebilecekleri ve bu durumun önceden öngörülebilecek bir durum olduğu belirtilmesine rağmen, eldeki dava dosyasında davalının tacir sıfatı nazara alındığında, davalının kurdaki dalgalanmaları önceden öngörülemeyecek olağanüstü hal olduğunu ileri sürmesi basiretiyle çelişir hal arz ettiğinden mahkememizce öngörülmezliğe yönelik savunmaları yerinde görülememiştir.
Açıklanan nedenlerle, davalının kur dalgalanmaları ve kurun yükselmesi sebebiyle işlem temeli çöktüğünden sözleşmeden haklı nedenlerle dönüldüğü savunmasına itibar edilmemiş, aksine davalı tarafından sözleşmenin haksız şekilde feshedildiği sonucuna varılmıştır.
O halde, taraflar arasındaki sözleşmenin 8. maddesinin d. bendi uyarınca davacının cezai şart alacağının koşulları tümüyle yerine gelmiştir ve cezai şart alacağına hak kazanmıştır. Bu bağlamda, taraflar arasındaki sözleşmenin bedeli, kararlaştırılan cezai şart tutarı ve davalı tarafından peşin ödemesi yapılan miktar mahsup edildiğinde davacının hak ettiği cezai şart bedeli 24.575,00 USD ‘ dir. Esasen, asıl dava dosyasında icra takibi bu tutar üzerinden başlatılmış, nihayetinde yargılama aşamasında alınan 15/10/2019 tarihli bilirkişi kurulu raporunda daha detaylı ve kapsamlı olarak davacının cezai şart alacağının 24.575,00 USD olduğu tespit edilmiştir.
Davalı savunmalarının devamında; cezai şartın fahiş olduğunu ve tacir olarak mahvına sebep olacağını söyleyerek cezai şart miktarından tenkis talebinde de bulunmuştur. Ticaret Hukukumuzda cezai şart, miktarı yönünden sadece, BK’nın 20. maddesindeki “ahlâka aykırılık” kavramı ile sınırlanmış bulunmaktadır. TTK’nın 24. maddesi uyarınca tacirin, borçlu olduğu cezai şartın tenkisini istemesi mümkün değildir Ancak, TTK’nın 24. maddesi ile tacir olan şahsa ve onun âkidine tanınmış olan bu (akit serbestisi) ilkesi, bütün akitler için sınırlayıcı bir hüküm mahiyetinde olan TTK’nın birinci maddesi hükmünün atfı nedeniyle BK’nın (butlan) matlabını taşıyan 20. maddesi hükmü ile, tahdit edilmiştir. Şayet, taraflarca sözleşme ile tespit edilmiş olan (cezaî şart) miktarı, borçlu durumda olan tacirin, iktisaden mahvını mucip olacak ve onun eskisi gibi ticarî faaliyetini devam ettirmesine imkân tanımayacak derecede (ağır) ve (yüksek) ise, o zaman, böyle bir (cezaî şartı) ahlâk ve adaba aykırı bir şart olarak kabul ederek, (kısmen) veya (tamamen) iptali cihetine gitmek mümkündür. Çünkü, ahlâk ve adaba aykırılık dolayısıyla sözleşmede yer alan (cezai şart)’ın (butlanı), hukukun genel bir ilkesidir. TTK’nın 24. maddesi hükmünün, bu genel müeyyidenin dışında kalacağını düşünmek mümkün değildir. Bir borçlunun, iktisadî ve ticarî faaliyet ve mevcudiyetinin tehlikeye girmesini veya yıkılmasını mucip olacak bir nisbete ulaşan her (cezaî şart), ahlâk ve adaba aykırıdır. Mahkemelerin bu hususta karar verirken, borçlu bir şirket ise, bu şirketin ticaret sicilindeki kayıtlar celp ederek ne miktar bir sermaye ile ticarî faaliyette bulunduğu, mal varlığının neye baliğ olduğu ve kararlaştırılan cezaî şartın tahsili cihetine gidilmesi hâlinde o şirketin eskisi gibi ticarî hayatını devam ettirmesinin mümkün olup olmadığı gerekirse bilirkişiden de mütalâa alarak araştırılması icap etmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/19-922 E., 2019/706 K.). Nitekim aynı ilkeler 10.03.1940 tarihli ve 1940/7 E., 1941/71 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ve Hukuk Genel Kurulunun 20.03.1974 tarihli ve 1970/1053 E., 1974/222 K., 09.05.1984 tarihli ve 1984/263 E., 1984/286 K. sayılı kararlarında da benimsenerek detaylı bir biçimde açıklanmıştır.
Somut olaya dönüldüğünde; yukarıda değinilen ilke ve kurallar nazara alınarak davalı şirketin mali durumu hakkında bilirkişi incelemesi yaptırılmış, nihayetinde talep edilen 24.575,00 USD cezai şartın davalı şirketin ticari faaliyet alanı, imzalanan sözleşme bedeli, davalının işlem hacmi, cirosu, mal varlığı vs… gözetilerek davalı açısından onun ekonomik mahvına sebep olacak tutarda olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu bağlamada, davalı şirketin ekonomik durumunu açıklayan detaylı ve gerekçeli inceleme içeren 15/10/2019 tarihli bilirkişi kurulu raporuna itibar edilmiş, cezai şartın fahiş olmadığı ve davalının ekonomik mahvına sebep olmayacağı anlaşıldığından cezai şarttan tenkis / indirim yapılması yoluna gidilmemiştir.
Nihayetinde; asıl dava dosyasında davanın kabulüne ve alacak likit ve muayyen olduğundan ayrıca yasal koşullar oluştuğundan davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmiştir.
II. BİRLEŞEN DAVA DOSYASINDA; davacı … jeneratör alım satımı konusunda satış sözleşmesi imzalandıktan sonra davalı … A.Ş.’ ye ödemiş olduğu 8.250,00 USD peşinatın iadesi için dava açmış bulunmaktadır. Esasen, birleşen dava dosyasında davacı taraf, asıl dava dosyasında davalı olup asıl davada sunmuş olduğu cevap dilekçesi ve ileri sürdüğü vakıaları bu sefer birleşen dava dosyasında da tekrar etmiş, yapılan peşinat ödemesinin iadesini istemiştir.
Birleşen dava dosyasında, asıl davada sunulan cevap dilekçesinde olduğu gibi davacı taraf, işlem temelinin çöktüğünü, sözleşmeden haklı nedenlerle dönüldüğünü, bu nedenle satış sözleşmesinin imzalanması ile birlikte karşı tarafa ödemiş olduğu 8.250,00 USD’ nin iadesini talep etmiş ise de; yukarıda kapsamlı olarak vurgulandığı üzere, kurdaki dalgalanmaların önceden öngörülemeyecek olağan üstü bir hal olmadığı, ülkemizdeki ekonomik istikrarsızlık ve yıllar içerisinde Türk Lirasının döviz (USD) karşısında değer kaybetmesinin bilinen bir olgu olduğu, bu konuda açılan sayısız emsal davada (hatta tüketiciler hakkındakiler dahi) Yargıtay’ ın kur dalgalanmalarının öngörülmez hal olarak kabul edilmediği, öte yandan davacının tüzel kişi (Anonim Şirket) ticari şirket başka bir anlatımla tacir olduğu, basiretli her tacir gibi kurdaki dalgalanmaları ve yabancı para cinsinden sözleşmelerde yabancı paranın değerinin artabileceğini basireti gereği objektif olarak bilmesinin gerekeceği, ayrıca davacının satış sözleşmesi yaparken Türk Lirası yerine tercihini USD olarak yabancı para cinsinden seçtiği ve ödemeyi yabancı para cinsinden yapılması konusunda davalıya kabul ve taahhütte bulunduğu, davacının hem ahde vefa ilkesi gereğince bu taahhüdüne uymakla yükümlü olduğu gibi hem de TBK’ nın 99. maddesi uyarınca tercih hakkını dövizden yana kullanması sebebiyle bunun sonuçlarına katlanması gerektiği, davacının yurt dışı ile ticaret yapmadığı ve döviz geliri bulunmadığı yönündeki iddialarının karşı tarafa ileri sürülebilecek ve sözleşmedeki borcun ifasından kurtulmasını sağlayacak nedenler de olmadığı, nihayetinde asıl davada davacının bu tutarı hak edilen cezai şart bedelininden mahsup etmesinin hukuka uygun ve yerinde olduğu, esasen açıklanan nedenlerle mahsuba yönelik yasal koşulların da oluştuğu, birleşen dava dosyasında davacının sözleşmeyi haksız olarak feshetmesi nedeniyle ödemiş olduğu peşinatın iadesini isteyemeyeceği ve bu amaçla başlatılan takibin de haksız olduğu anlaşılmakla birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Asıl dava dosyasında alacak likit ve muayyen olduğundan İİK’nın 67. maddesindeki yasal koşullar bulunmakla davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmiştir. Yerleşik Yargıtay İçtihatlarında vurgulandığı üzere, yabancı para cinsinden yapılan icra takiplerinde, icra inkar tazminatına takip tarihindeki kur karşılığı Türk Lirası üzerinden hükmedilmesi gerektiğinden takip tarihindeki kur birimi esas alınmıştır. (Y. 19.H.D. 2018/1997 E., 2020/852 K.) Birleşen dava dosyasında, kötü niyet tazminatı yönünden davacının takibinde haksız olduğu açık olmakla birlikte kötü niyetli olduğu davalı tarafça ispat edilmediğinden esasen kötü niyete ilişkin hiç bir delil de sunulmadığından kötü niyet ispat edilememiş, kötü niyet tazminatının reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Ayrıntısı ve Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere);
A-ASIL DAVA DOSYASI YÖNÜNDEN DAVANIN KABULÜ ile;
1-Davalının … 20. İcra Müdürlüğünün …Esas sayılı takip dosyasına yönelik yapmış olduğu İTİRAZIN İPTALİ ile takibin kaldığı yerden aynı koşullar altında ve aynen DEVAMINA,
2-Alacağın likit ve muayyen olduğu anlaşıldığından asıl alacak 24.575,00 USD’nin 10/10/2018 takip tarihindeki (1 USD = 6,1358 TL) karşılığı olan 150.787,29 TL’nin %20’si oranındaki 30.157,45 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
3-Asıl davada kabul edilen dava değeri (131.085,10 TL) üzerinden alınması gereken 8.954,42 TL harçtan başlangıçta peşin alınan 2.238,61 TL harcın mahsubu ile eksik kalan bakiye 6.715,81 TL harcın davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
4-Asıl davada davacı tarafından yapılan 2.238,61 TL peşin harç, posta, tebligat ve bilirkişi ücreti 1.427,20 TL olmak üzere toplam 3.665,81 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
5-Asıl davada davacı yargılama sırasında kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinden yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1. maddesi uyarınca belirlenen 16.403,08 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Asıl davada Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk sarf ücretinin davalıdan tahsil edilerek HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
7-Taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gşder avansının karar kesinleştiğinde resen ilgili tarafa veya vekiline İADESİNE,
B-BİRLEŞEN İSTANBUL 14. ATM’NİN 2020/50 ESAS SAYILI DAVA DOSYASI YÖNÜNDEN;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davalının kötü niyet tazminatı talebinin yasal koşulları oluşmadığından REDDİNE,
3-Birleşen davada alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından başlangıçta peşin alınan 604,16 TL harcın mahsubu ile fazladan alınan 544,86 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep edilmesi halinde davacıya veya vekiline İADESİNE,
4-Birleşen davada davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
5-Birleşen davada davalı yargılama sırasında kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden reddedilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ nn 13/1. maddesi uyarınca belirlenen 7.169,15 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
6-Birleşen davada Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk sarf ücretinin davacıdan tahsil edilerek HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
7-Taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gşder avansının karar kesinleştiğinde resen ilgili tarafa veya vekiline İADESİNE,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.27/10/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır