Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/863 E. 2019/711 K. 19.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO: 2018/863
KARAR NO: 2019/711

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 25/09/2018
KARAR TARİHİ:19/09/2019

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde, özetle;davalı şirketin uzun yıllardan beri müvekkil şirketten kumaş alımı yapmakta olduğunu,almış olduğu kumaş bedellerinden 1.090.063,34 TL bakiye borcunu ödememesi üzerine aleyhinde İstanbul … İcra Müdürlüğü… E. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, ancak davalının alacağın tahsilini geciktirmek maksadı ile kötü niyetli olarak borca ve faize ve diğer ferilerine itiraz ettiğini,davalının itiraz dilekçesinde İstanbul… İcra Müdürlüğünün …Esas sayılı dosya üzerinden de icra takibi başlatıldığını, mükerrer talep olduğunu iddia ederek bu dosyadaki borca da itiraz ettiğini, aynı icra dairesinin… E. sayılı dosyasına konu çekleri, müvekkilinin davalı ile arasındaki uzun yıllardan beri süregelen ticari ilişki sebebiyle ‘davalının ödeme sözüne istinaden zor durumda kalmaması için muhatap bankaya ibraz süresi içerisinde yazdırmadığını, karşılıksız işlemi yaptırmadığını, çeklerin, muhatap bankaya ibraz edilmediği ve “karşılıksızdır” işlemi yaptırılmadığı için, davalı aleyhine “ilamsız icra” takibine konu edildiğini, bilindiği üzere ilamsız icra takibine itiraz ile icra takibinin duracağını, borçlunun da söz konusu icra takibine itirazı ile hakkındaki çeklere dayalı bu icra takibinin durmuş olduğunu,davalının söz konusu … E. sayılı icra takibine itirazı sebebiyle itirazın iptalinin talep edilmediğini, yalnızca huzurdaki davaya konu faturalar ve cari hesaptan kaynaklanan alacağa ilişkin … E. sayılı icra takibine itirazın iptali talep edilmekte olduğunu,dolayısıyla davalının arkası yazdırılmayan çeklere dayalı takibi “mükerrer olduğunu gerekçe göstererek huzurdaki ticari alacağa dayalı takibe itiraz etmesinin hukuk dayanağı olmadığını, ilamsız diğer bir takibe itiraz etmiş olmakla yine o dosyayı ileri sürmesinin dava konusu icra takibindeki borcu ödemesine gerekçe olamayacağını,davalı ve müvekkil şirketin tüm satış ve alışlarında düzenli olarak Gelir İdare Başkanlığına Ba ve Bs formlarım verdiklerinden müvekkilin alacağının net ve likit olup davalının ticari defterlerinde de kayıtlı olduğunu, net ve likit olan alacağın icra takibine konu edildiğini, faiz talep edilmediğini, net ve likit alacağa itirazında haksız olan davalının alacağın % 20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesi gerektiğini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili tarafından verilen cevap dilekçesinde özetle;müvekkili aleyhine açılmış olan davada davacının müvekkil şirketten, belirttiği gibi bir alacağının mevcut olmadığını, davacının mahkemeden itirazı kaldırmak istediği İstanbul …icra Müdürlüğü’nün… Esas sayılı dosyasını da işleme koyduğunu, icra dosyasına yaptıkları itirazdan açıkça belli olacağı üzere icra takibinin mükerrer olduğunu, tahsil ettiği çekleri ödenmesine karşılık icra takibine konu ettiğini, kendilerinin itiraz edince bu icra dosyasının durduğunu,davacı yanın hem kendilerine göre cari alacak talep ettiğini, hem de geri dönüp daha sonra ödenen çeklerin bedelini yeniden talep etmekte olduğunu, yasal olarak; müvekkilinden aynı alacağı iki kere ve fazla olarak talep ettiğini, verilen çeklerin işbu davamı konusu olan alacağa karşılık olduğunu, her iki tarafın defterleri incelendiğinde bu dunumu açıkça ortaya çıkacağım, davacı yanın mükerrer talebinin tamamen müvekkili sıkıştırmak olduğunu, kabul edilmesinin olanaksız olduğunu savunmuştur.
Dava, itirazın iptali talebine ilişkindir.
Taraflar arasında ticari ilişki bulunduğu sabit olup alacağın davacı lehine tahakkuk edip etmediği,alacağın daha evvel davalı tarafça ödenmiş olup olmadığı, takibin mükerrer olup olmadığı, bu çerçevede davanın kabulü gerekip gerekmediği,taraflar lehine tazminat hükmedilmesinin gerekip gerekmediği konularında toplanmaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın araştırılması için atanan SMMM bilirkişinin 17/04/2019 tarihli rapor içeriğine göre,”davacının ticari defterlerinde, davacının davalıdan 1.090.063,34 TL alacaklı olduğu,davalının ticari defterlerine göre; davalının davacıya 290.063,33 TL borçlu olduğu,dolayısıyla, tarafların cari hesapları arasında toplam 800.000,01 TL tutarında bir fark olduğu,bu farkında aşağıdaki fark tablosunda yer alan, davalının kayıtlarına 02.01.2017 tarihinde daha önce davacı şirkete 09.02.2015,21.05.2015 tarihinde verilen ve her iki tarafın ticari defterlerinde kayıtlı olan, karşılıksız çıkması sebebi ile yine her iki tarafın ticiri defterlerinden çıkış kaydı yapılan toplam 800.000,00 TL tutarındaki 5 adet çekin davacı tarafından davalı firmaya iade edilmemesi,bu çeklerle ilgili olarak İstanbul … İcra Müdürlüğünün… Esas sayılı dosya üzerinden de icra takibi başlatılması sebebi ile bu çeklerin tekrar davacının cari hesabına borç olarak kaydedilmesinden, davacının ticari defterlerinde böyle bir kaydın olmamasından kaynaklandığı, ancak dava dosyası içerisinde bu çeklerin ödendiğine dair herhangi belge bulunmadığı, sadece davalı dilekçesinde senetlerin verildiğinin belirtildiği, ancak dava dosyasında senet verildiği, senetlerin veya bu çeklerin ödendiğine dair herhangi bir belge bulunmadığı, davalı tarafça da senet verildiği ve ödendiği veya çeklerin ödendiğine dair herhangi bir ödeme belgesi, makbuz, banka dekontu vs. belge sunulmadığı,bu çeklerin ödendiğinin tespitinin yapılamadığı,sunulan taraf ticari defterlerine ve dava dosyasında mevcut belgelere göre İstanbul … İcra Müdürlüğü … Esas sayılı dosyası ile ilgili olarak (İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile mükerrerlik olmamak kaydı ile) takip tarihi itibari ile davacının davalıdan 1.090.063,34 TL alacaklı olduğu,davalı tarafça İstanbul… İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile ilgili olarak çeklerin ödendiğine dair belgelerin sunulması halinde yeniden değerlendirme yapılabileceği”hususlarını belirtmek suretiyle görüşünü açıklamıştır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki dosyada bulunan BA ve BS formları incelendiğinde davacı tarafça davalı adına kesilen ve huzurdaki davanın dayanağını teşkil eden faturaların davalı tarafça alındığının anlaşıldığı, davacı tarafça dosyaya sunulan faturaların ve muhteviyatı malların davalı şirketçe alındığı hususunda davalı tarafın inkarda bulunmadığı, söz konusu fatura ve muhteviyatı malların teslimine dair bir uyuşmazlık bulunmadığı,esasen dosyada bulunan Ba ve Bs formu incelendiğinde davacı tarafça davalı adına kesilen faturada yer alan ürünün davalı tarafından teslim alındığı, davalı tarafça bağlı bulunduğu vergi dairesine Ba formu ile beyanda bulunduğu, davalı tarafça vergi dairesine verilen aylık Ba formundan bu durumun anlaşıldığı açıktır.
Kaldı ki mahkememizce alınan bilirkişi raporunda da Vergi Dairesi Müdürlüğü’nden gönderilen yazı ekindeki ve davalı tarafından Vergi Dairesine sunulan Ba formlarına göre davalının davacıdan raporda açıklandığı üzere fatura konusu olan mal alımında bulunduğu belirtilmiş olup bu durumda mahkememizce Ba formundaki fatura kayıtları ile ilgili araştırma ve inceleme yaptırılmıştır.O halde kayıtların bir bütün olarak davacı lehine ve davalı aleyhine sonuç doğurduğu kanaatine varılmıştır. (Yargıtay 19. HD. 2011/8941 E. – 2012/969 K. sayılı kararından hareket edilmiştir. )
Esasen VUK nun … seri nolu genel tebliği ve Ba formu içeriği ile vergi uygulaması gözetildiğinde aksini düşünmek mümkün değildir. Yine genel ispat kuralları çerçevesinde hiç bir kimsenin kendi aleyhine delil oluşturmayacağı düşünüldüğünde davalı tarafın resmi bir kuruma dava konusu malları teslim aldığına yönelik beyanı kendisini bağlayacaktır. Davalı tarafların çelişkili davranış yasağına (venire factum de propium) hareket etmesi halinde ilk beyana itibar olunması uygun görüldüğünden davalı tarafın malları davacıdan teslim almadığı yönündeki beyanı olsa dahi itibar edilemez.
Kaldı ki Yargıtay 23.HD.’sinin yerleşik kararında da açıklandığı üzere:”Öte yandan takibe dayanak faturanın davalı tarafından tebellüğ edilip edilmediği de bu çerçevede tartışılmalıdır. Bilindiği üzere ve yerleşik Yargıtay 23. HD. kararlarında da açıklandığı üzere “Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. 6102 sayılı TTK. m.21 uyarınca fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine, adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. Buna göre; fatura düzenleyen tacirin anılan karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. TTK’nın 21. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. İkinci fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa, düzenlenen belge fatura değildir. Bu belge, belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 21/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkanı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir.Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa’nın 21. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK’nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.) Faturanın davalı tarafa usulüne uygun tebliğ edildiğini kanıtlama yükümlülüğü davacı tarafta olup, davacının bu hususu kanıtlaması halinde, bu kez, TTK.m.21 uyarınca sekiz günlük yasal süre içerisinde faturaya itiraz ve iade ettiğini kanıtlama yükümlülüğü ise, davalı tarafa aittir. TTK’nın 21. maddesi uyarınca tebliğe rağmen faturayı süresinde itiraz ve iade etmeyerek, ticari defterlerine borç kaydeden tacir, fatura münderecatını aynen kabul etmiş ve faturayı gönderen taraf, faturaya dayalı bu alacağının varlığını HMK’nın m.222 madde hükümleri uyarınca ispatlamış olur.”
O halde takibe konu olan faturanın davalıya ulaştığının ve faturaya konu mal tesliminin yapıldığı hususunun davalı tarafça kabul edildiği sonucuna varılmalıdır. Bu suretle faturanın davalıya tebliğ edildiği, itiraza uğramadığı, sekiz günlük itiraz süresinin de geçmiş olduğu, fatura içeriğinin de taraflar arasındaki sözleşmeye uygun olarak düzenlendiği, fatura içeriğinin davalı yönünden kesinleştiği hukuki kabulü karşısında faturanın içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığı ve kesinleşmediği hususunun kanıt yükü davalıya geçtiği halde davalı tarafından bu hususun ispatlanamadığı, aynı zamanda faturaların iade edildiğinin dahi savunulmadığı gibi kanıtlanamadığı, bu durumun ise mutlak anlamda davalı aleyhine sonuç doğurduğu sonucuna varılmıştır.Esasen davalı vekilinin dilekçe verilmesi aşamasında yemin teklifine dahi dayanmadığı da anlaşılmaktadır.
Öte yandan belirtmek gerekir ki davalı, takibe esas cari hesap yani açık hesap ilişkisi içinde düzenlenen faturalara konu malları aldığı yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere ispatlanmıştır. Ne var ki davalının ayrıca bu ilişki çerçevesinde karşılıksız çıkan beş adet ve 800.000 TL toplam bedelli çeklerin davalıya iade edilmemesi ve davalı aleyhine takip konusu yapılması nedeniyle davalı,800.00,00 TL olan bu miktarı davacı adına “ödeme” olarak borç olarak kaydetmiştir.Bu hali ile ise ödeme sonrası davalı kendi defterinde 290.063,33 TL borçlu hale gelmiştir.Nitekim davalı bu suret ile 800.000,00 TL ödeme yaptığını savunmuştur.Davalının ödeme yapmış olduğu yönündeki savunması, doğan alacak hakkının ikrarı anlamına gelen bir beyandır. Ne var ki bu ikrar usul hukuku tekniği açısından bağlantılı bileşik ikrar niteliğinde kabul edilmektedir.
Bağlantılı bileşik ikrar, vasıflı ikrara benzemektedir. Çünkü, her ikisinde de ikrar edenin ikrarına eklediği vakıa ile asıl (ikrar edilen) vakıa arasında bir bağlantı vardır. Yalnız, vasıflı ikrara eklenen vakıa asıl vakıa ile aynı andaki veya ondan önceki bir vakıa olduğu halde, bileşik ikrara eklenen vakıa asıl vakıadan sonra tarihte doğmuş (ortaya çıkmış) olan bir vakıadır. Bu benzerlik nedeniyle de, vasıflı ikrar gibi, bağlantılı bileşik ikrarın da bölünememesi gerekir. Bağlantısız bileşik ikrarda, ikrara eklenen vakıa, ikrar edilen vakıa olmadan da mevcuttur. Bu nedenle, ispat yükü ikrar edene geçer. (Bkz: Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, Cilt 2, 2001, İstanbul, Sh 2061 vd.) O halde davalı ödeme yaptığını savunmakla bu ikrarı bölünemez ve ispat yükü davalı tarafa geçer. Bir başka deyişle davalı ödeme savunmasını ispat yükü altındadır. Ne var ki savunulan ödeme konusu miktar karşısında,davalı HMK m.200 uyarınca bu savunmasını ispatlayıcı senet, delil başlangıcı niteliğinde deliller sunmamıştır.Zaten davacının da bu konuda açık inkarı mevcuttur.
6100 sayılı HMK.m.200 uyarınca davacının doğan hakkının düşürülmesi, itfası amacıyla ödeme yapıldığı yönündeki savunması hukuki işlem olup bu hukuki işlemin davalı tarafından senetle ispatı gerekir.
Davalı ödemeye ilişkin açık belge sunmamakla birlikte davalının ödeme savunmasına konu olan tüm ödemelerin dayanakları, kime, ne zaman, ne şekilde yapıldığı muhatap bankalardan ayrıntılı olarak araştırılmış, dayanak çek suretleri celbedilmiş, ödemeye esas olan belgelerdeki miktarların kim tarafından,kime,ne şekilde yapıldığı ayrıntılı olarak irdelenmiştir. Bu çerçevede tahsilde tekerrür teşkil etmemek üzere dayanılan İstanbul …İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra dosyasına konu, ayrıca davacı vekilinin ödeme vakıasına dahi konu edilen çeklerle ilgili muhatap banka nezdinde gerekli ve ayrıntılı araştırmanın yapıldığı,buna göre adı geçen bu çeklerin ibraz tarihinde karşılığınır olup olmadığı,çek hakkında yapılan işlemlerin ne olduğu hususları ayrıntılı araştırılmıştır.Muhatap bankadan gelen 21/08/2019 tarihli yazıda davalının ödeme savunmasına konu olan herbir çek açısından araştırmanın yapıldığı,bu çeklerin ibraz olunmadığına dair açık bilgi geldiği gibi gerek bu davaya esas olan icra dosyasında ve gerekse davacının tahsilde tekerrür etmemek üzere takibe koyduğu İstanbul …İcra Müdürlüğünün…E.sayılı dosyasında dahi ödeme yapıldığına dair herhangi bir bilgi ve belge tespit edilememiştir.Esasen davacı şirketin uyuşmazlık konusu yıllara ait ticari defter ve kayıtları üzerinde muhasebeci bilirkişi marifeti ile yapılan tüm incelemelerde de davacı şirketin inkar ettiği ödemelerle ilgili davacı aleyhine ve davalı lehine herhangi bir muhasebesel veri kesin olarak bulunmamaktadır. Kaldı ki davalı tacir, doğan borçlarının ifası için yapacağı ödemelerde basiretli bir tacir olarak faturayı düzenleyen kişi adına ödeme yapması icap eder iken bu yükümlülüklerinin hiçbirini de yerine getirmemiştir. Zaten muhasebeci bilirkişi raporunda da davalı lehine ödeme saptanmamıştır.O halde davancının da takip konusu borç tutarında alacağı da mevcuttur.
Hemen belirtilmelidir ki, cari hesap yani açık hesap ilişkisinden doğan mevcut bir borç için kambiyo taahhüdünde bulunulması da,tahsilde tekerrüre yer vermeyecek biçimde alacağın temel ilişki nedeniyle tahsili talebine engel değildir.(Yargıtay 19.HD 2017/3271E.2019/1480K.sayılı ilamı). Bu itibarla derdestlik yani mükerrer takip olduğu savunmasına itibar edilemez.
Takip tarihi itibariyle davalı borçlunun takibe itiraz etmekte haksız olduğu sonuca varılmakla,davalı aleyhine İİK m.67/f.2 uyarınca dava konusu miktarın %20 oranında ve davacı lehine tazminatı hükmedilmesi gerekmiştir.Buna mukabil davanın kabulü karşısında ise davalının yasal şartları oluşmayan tazminat taleplerinin reddi zorunludur.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının kabulüne,İstanbul…İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra dosyası nedeniyle tahsilde tekerrür teşkil etmemek üzere- İstanbul …İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra takibine konu olan 1.090.063,34TL asıl alacağa yönelik itirazın iptali ile bu kısım yönünden takibin aynen devamına,hükmedilen 1.090.063,34TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren T.C. Merkez Bankasının kısa vadeli krediler için uyguladığı avans faizinin değişen oranlarda işletilmesine,hükmedilen 1.090.063,34TL asıl alacağın %20’sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,davanın kabulü karşısında, davalının yasal koşulları oluşmayan tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM:Yukarıda yazılı nedenlerle;
1-Davacının davasının kabulüne,
-İstanbul …İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra dosyası nedeniyle tahsilde tekerrür teşkil etmemek üzere- İstanbul …İcra Müdürlüğünün…E.sayılı icra takibine konu olan 1.090.063,34TL asıl alacağa yönelik itirazın iptali ile bu kısım yönünden takibin aynen devamına,
2-Hükmedilen 1.090.063,34TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren T.C. Merkez Bankasının kısa vadeli krediler için uyguladığı avans faizinin değişen oranlarda işletilmesine,
3-Hükmedilen 1.090.063,34TL asıl alacağın %20’sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davanın kabulü karşısında, davalının yasal koşulları oluşmayan tazminat talebinin reddine,
5-Davacı vekille temsil edildiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 56.651,90-TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 35,90 TL başvuru harcı,5,20 TL vekalet harcı,13.165,24-TL peşin harç, 600,00 TL bilirkişi ücreti,111,00TL tebligat-posta gideri olmak üzere toplam 13.917,34TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine,
7-Bu dava sebebiyle 74.462,22-TL karar harcı alınması gerektiğinden peşin alınan 13.165,24-TL ve İstanbul …İcra Müdürlüğünün …E.sayılı dosyasında icra takibi nedeniyle alınan 5.450,32 TL’nin mahsubu ile kalan 55.846,66-TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
8-Karar kesinleştiğinde gider avansının talep halinde iadesine,
Dair verilen gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere oybirliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır