Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/84 E. 2020/430 K. 14.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/84 Esas
KARAR NO : 2020/430

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 26/01/2018
KARAR TARİHİ : 14/10/2020

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 10.01.2009 günü davalı şirkete sigortalı … plaka sayılı aracın seyir halinde yapmış olduğu dava konusu kaza neticesinde müvekkilinın ağır bir biçimde yaralanarak müvekkilinde kalıcı maluliyet meydana geldiğini, müvekkilinin kazanın oluşumunda bir kusuru olmayıp kusurun tamamının … plakalı araca ait olduğunu, ilgili aracın Generali Sigorta şirketi nezdinde sigortalı olduğunu, davalı … şirketinin limitler oranında ve ancak kusur oranından bağımsız olarak sorumlu olmadığını, davalı … şirketine mevcut tüm evraklarla birlikte hasar ihbarı yapılmış olup 15 günlük yasal süre içerisinde herhangi bir ödeme yapılmadığından dolayı işbu davanın açılması zaruriyeti doğduğunu belirterek meydana gelen trafik kazasında davacının bedensel zarara uğraması nedeniyle toplanacak delillere göre (6100 sayılı Yasa’nın 107.maddesi uyarınca) maddi tazminat tutarı belirlenerek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere kalıcı maluliyetten kaynaklı şimdilik 100,00 TL’nin sigortacı yönünden sigorta limitini aşmamak üzere kaza tarihinden işletilecek ticari avans faizi, yargılama giderleri ve avukatlık ücretiyle birlikte davalıya ödetilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu madde 97. uyarınca, dava yoluna gitmeden önce sigorta şirketine başvuru yapılmasının dava şartı haline geldiğini, sigortacı yönünden sigorta bedelini ödeme yükümlülüğü gerekli belgelerin tam ve eksiksiz bir şekilde ibraz edilmesinden itibaren 15 iş günü içinde muaccel hale geleceğini, 02.08.2016 tarihinde Poliçe Genel Şartlarında değişiklik meydana geldiğini, başvuru sırasında ibrazı zorunlu olan evraklar açıkça sayıldığını ve tüm bu hususlar kapsamında, huzurdaki dava açısından başvuruyu yapma şartları olmadığından başvurunun reddi gerektiğini, dava talepleri zamanaşımına uğradığını, huzurdaki dava konusu talebin kalıcı sakatlığa ilişkin olduğundan ve bu zararın ceza yasası kapsamında hükme bağlanmış sürelere tabi olduğundan zamanaşımı süresinin burada uygulama bulacağı hukuken gözetilmeliyse de ilgili süreler kapsamında da talebin zamanaşımına uğradığının açık olduğunu, müvekkili şirket nezdinde kazaya karışan … plakalı araca dair tanzim edilmiş bulunan trafik poliçesi kapsamında şahıs başı bedeni tazminatlara yönelik poliçe limitinin azami 150.000.-TL ile sınırlı olduğunu, şirketin sorumluluğunun, KTK ve poliçe genel şartları gereğince karayolunda meydana gelen zararlarda poliçe limiti dahilinde, sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında ve gerçek zararın tazmini ile sınırlı olup bu itibarla dosya kapsamında, somut belgeler eşliğinde gerçek zararın ve kusur oranlarının tespiti gerektiğini, davacı tarafından her ne kadar avans faiz talep edilmiş ise de talebin kabulünün hukuken mümkün olmadığını, sigorta şirketinin yükümlülüğünün ancak sigortalısının yükümlülüğü ile sınırlı olduğunu, kazaya karışan aracın ticari nitelikte olmayıp, hususi araç niteliğini taşıdığından talebe yönelik ancak yasal faiz uygulanabileceğini, belirterek tüm bu nedenlerle başvuru şartı oluşmamış ve herhalükarda zamanaşımına uğramış haksız taleplerin reddini karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Mahkememizce davaya konu aracın ZMMS poliçesi, hasar dosyası, soruşturma dosyası, ceza dava dosyası, kaza nedeniyle davacının SGK’ dan rücuya tabi ödeme alıp almadığına ilişkin araştırma yazıları, davacının sosyal ve ekonomik durum araştırması, kaza sebebiyle görmüş olduğu tıbbi tedavilere ilişkin tüm kayıtlar eksiksiz olarak dava dosyasına celp edilmiş, incelenmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarara dayalı sürekli iş göremezlik (maluliyet) zararının tazmini istemine ilişkindir.
Yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde; davalı …Ş.’ nin ZMMS sigortacısı olduğu … plaka sayılı aracın 10/01/2009 tarihinde dava dışı sürücünün sevk ve idaresinde iken … plaka sayılı otomobil ile … Caddesini takiben Küçüksu köprüsüne seyir halinde … Caddesine dönmek için manevra yaptığında kendisi ile aynı yönde ve yolun solunda arkadan gelen araçla çapışarak çift taraflı trafik kazasının meydana geldiği, trafik kazasında davacı …’ın yaralandığı, işbu davanın cismani zarara dayalı olarak trafik kazası nedeniyle maluliyet zararının tazmini amacıyla açıldığı, davalı … şirketinin dava tarihi itibariyle kaza tarihi dikkate alındığında dava zaman aşımı süresi dolduğundan cevap dilekçesinde zaman aşımı definde bulunduğu görülmüştür.
Uyuşmazlık, zaman aşımı süresi ile zaman aşımı süresinin dava tarihi itibari ile dolup dolmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunun 142. maddesinde “Ön inceleme duruşması tamamlandıktan sonra, hakim tahkikata başlamadan önce hak düşürücü süreler ile zamanaşımı hakkındaki itiraz ve defileri inceleyerek karara bağlar” denilmektedir. Bu nedenle, evvela zamanaşımı defi incelenmesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere, trafik kazası hukuki niteliği itibari ile haksız fiildir. Davaya konu trafik kazası 10/01/2009 tarihinde gerçekleşmiştir. Kazanın vuku bulduğu tarih itibari ile 818 s. Borçlar Kanunu yürürlüktedir. 818 s. Borçlar Kanunun 60.maddesi haksız fiilden doğan davalarda, genel zaman aşımı süresini, zararın ve failin öğrenilmesinden itibaren 1 yıl, her halükarda haksız fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren 10 yıl olarak düzenlenmiştir. Ne var ki, tehlike sorumluluklarına ilişkin olarak zaman aşımı süresi hakkında özel bir kanun hükmü mevcut ise 818 s. BK’ nın 60.maddesindeki genel zaman aşımı süresi uygulanmayacaktır. Gerçekten de, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunun 109.maddesinde motorlu araç kazalarından doğan davalara ilişkin özel bir zaman aşımı süresi öngörülmüştür. Buna göre, “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar” hükmüne, yine aynı Kanunun 109/2 maddesinde ise, “Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir” hükmüne yer verilmiştir. Bu halde, somut olaya KTK’ nın 109.maddesindeki zaman aşımı sürelerinin uygulanması gerektiği konusunda duraksama yoktur.
Nitekim, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2017/4267 Esas, 2020/4284 Karar sayılı ilamında: “…Borçlar Kanunu’nun 41. maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmini istemi ile açacağı davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri özel olarak düzenlenmiştir. BK’nın 60. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup bunlar, zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıllık sübjektif ve nispi nitelikteki kısa zamanaşımı süresi, herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanaşımı süresi ile olağan üstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir (EREN Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, İstanbul 2006, s. 794).
Buna karşılık, özel bir kanun hükmünün, özel olarak zamanaşımı süresi öngördüğü tehlike sorumluluklarında BK m. 60 uygulanmaz. 2918 sayılı KTK’nın 109/I. maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar” hükmüne, yine aynı kanunun 109/II. maddesinde ise, “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir” hükmüne yer verilmiştir. Açıklanan ilkeler ışığında somut olay incelenecek olursa; kaza 31.12.2007 tarihinde gerçekleşmiş, davaya konu trafik kazası sonucunda davacı yaralanmıştır.
Mahkemece eylem için 2918 Sayılı Yasanın 109/4.maddesinde ön görülen iki yıllık süresinin geçmiş olduğu gerekçesi ile talebin reddine karar verilmiştir. Somut olayda davaya konu kaza; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu döneminde gerçekleşmiş olup buna göre eylem için Türk Ceza Kanununda öngörülen ceza zamanaşımı süresinin dikkate alınarak dava tarihi olan 22.05.2014 tarihinde zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı tartışılarak karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.” şeklinde karar verilmiştir.
Bu itibarla, somut olayda, kaza 10/01/2009 tarihinde gerçekleşmiş olup, trafik kazası aynı zamanda davacının yaralanması şeklinde cereyan ettiğinden cezayı gerektiren bir fiilden doğduğu, davaya konu trafik kazası hakkında … 2. Asliye Ceza Mahkemesinin … Esas, … Karar sayılı dosyası ile ceza davası görüldüğü, mezkur ceza dava dosyasında dava dışı sürücüler hakkında TCK 89/4.maddesindeki taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmak suçundan yargılama yapıldığı, bu halde TCK’ nın 66/1-e maddesi gereğince somut olayda uygulanması gereken zaman aşımı süresinin 8 yıl olduğu, kaza tarihine göre 8 yıllık zaman aşımı süresinin 10/01/2017 tarihinde dolduğu, davanın ise bu tarihten daha sonra 26/01/2018 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır. Bu halde, olağan üstü ceza zaman aşımı süresi uyarınca davanın zaman aşımına uğradığı açıktır.
Hemen belirtmek gerekir ki, doktrinde, KTK’nın 109/1.maddesi ile KTK’nın 109/2.maddesi, aynı maddenin fıkraları olarak teselsül ettirildiği halde, 1.fıkranın olağan zaman aşımı süresini, 2.fıkranın olağan üstü (ceza) zaman aşımı süresini düzenlediği, olağan üstü zaman aşımı (ceza zaman aşımı) süresinin uygulandığı durumlarda artık 1.fıkrada yer alan olağan zaman aşımı sürelerinin uygulamayacağını, yani söz konusu fıkraların birbirlerinden bağımsız olarak ve farklı ihtimallere binaen kanunlaştırıldığını belirtmektedir.
Ancak, yerleşik yargı uygulamalarında doktrindeki bu görüş benimsenmemiş olup zaman aşımı hakkında eylem cezayı gerektiren bir fiilden doğsa dahi özellikle, içtihatlarda KTK’ nın 109/1.maddesindeki daha uzun zaman aşımı süresinin uygulanmasına yönelik olarak “gelişen durum” teorisinin kabul edildiği görülmektedir. Bu aşamada vurgulanması gereken “gelişen durum” teorisinin esasında zararı ve faili öğrenmenin ne anlama geldiği ve zaman aşımının başlangıcı konusunda olduğu sıklıkla kararlarda işaret edilmektedir.
Nitekim, “gelişen durum” teorisinin ve zaman aşımı başlangıç anının tahlil edildiği İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin 2012/2392 Esas, 2019/3797 Karar sayılı ilamında:
“…Dava, trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebine ilişkin bulunmaktadır.
6098 Sayılı TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/1.) maddesi, özellikle zamanaşımının başlangıç anını belirleyen bir düzenlemedir. Bu düzenlemeye göre tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Burada, uygulamada “kısa süreli zamanaşımı” olarak adlandırılan süre söz konusu olup, sürenin başlangıcı sübjektif bir koşula bağlanmıştır. Çünkü, sürenin başlaması zarar görenin zararı ve tazminat sorumlusu kişiyi öğrenmesi gibi sübjektif bir koşulun gerçekleşmesi ile mümkündür.
Mutlak nitelikteki “uzun süreli zamanaşımı”nın başlangıç tarihi ise zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. Buna göre, tazminat istemi her halde eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren on yılın geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Burada on yıllık sürenin başlangıç anı, zarar verici eylemin gerçekleştiği tarih gibi objektif bir koşula bağlanmıştır. Olağan zamanaşımı süresi iki yıllık olan kısa zamanaşımı süresidir. Diğer bir anlatımla iki yıllık zamanaşımı süresi on yıllık süre ile sınırlıdır. Zarar ve zararın sorumlusu olan kişi öğrenildiği takdirde davanın kısa zamanaşımı süresi içerisinde açılması gerekir. Zarar veren eylemin işlenmesinden itibaren on yıl geçtikten sonra zarar ve zararı veren kişi öğrenilmiş olsa bile tazminat istemi, zamanaşımı def’î ile karşılaştığında reddedilir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20/12/2017 tarih ve 2017/3-2786 E., 2017/2016 K. Sayılı kararı).
TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/2.) maddesinde düzenlenen üçüncü süre ise “ceza zamanaşımı süresi”dir. Zarara neden olan eylem, aynı zamanda ceza kanunları uyarınca suç teşkil eden bir eylem oluşturuyor ve bu eylem için ceza kanunlarının öngördüğü zamanaşımı süresi daha uzun bir süre ise bu takdirde uygulanacak olan zamanaşımı süresi, o suçun bağlı olduğu ceza zamanaşımı süresidir. Ceza zamanaşımı süresinin başlangıç anı da zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir.
Dava konusu olayda, davacının yaralanmasıyla sonuçlanan kaza 22/12/2003 tarihinde meydana gelmiş, dava 16/12/2013 tarihinde açılmıştır.
Bu nedenle kaza tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 459 ve 102/1-4 maddeleri uyarınca öngörülen ceza zamanaşımı süresi 5 yıl olup dava tarihi itibariyle ceza zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmaktadır.
Ancak bazı durumlarda zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihe göre ceza zamanaşımı süresi dolmuş olsa bile davacının zararını tam anlamıyla öğrenememesi söz konusu olabilir. Bu nedenle zararı öğrenme ile amaçlanan şeyin ne olduğu ve buna göre zamanaşımı süresinin hangi tarihte başlayacağı hususlarının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Kısa süreli zamanaşımının başlaması için zarar görenin zarar ile birlikte zararın sorumlusunu da öğrenmesi gerekir. Zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması, bu iki koşulun da gerçekleşmesine bağlıdır. Bu koşullardan birinin gerçekleşmemesi hâlinde zamanaşımı süresi işlemeye başlamaz. Zarar ve tazminat sorumlusundan hangisi daha sonra öğrenilirse, zamanaşımı süresi son öğrenme gününden itibaren işlemeye başlar.
Belirtmek gerekir ki, kısa süreli zamanaşımının işlemeye başlaması için zarar görenin, zarar veren eylem veya olayı değil, zararı öğrenmesi gerekir.
Zarar, zarar verici fiil veya olayın zarar görenin hukuki varlık ve değerleri üzerindeki olumsuz etki ve sonuçlardır. Zararın öğrenilmesinden amaç, zarar verici olayı değil, zararın varlık ve niteliğini, unsurlarını, kapsamını öğrenmektir. Zararın varlığı ve bütün unsurları öğrenilmeden, zarar görenin dava yoluyla talep edeceği tazminat hakkında yeterli bir değerlendirme yapamayacağı açıktır. Hukuka aykırı bir eylem işlenilmesine karşın, onun doğuracağı zarar henüz ortaya çıkmamış, zararın ortaya çıkması için eylem tarihinden itibaren bir takım etkenlerin gerçekleşmesi veya belli bir zamanın geçmesi gerekiyor ise zararın bütün unsurlarıyla birlikte öğrenilmesi mümkün değildir. Oysa ki, zarar görenin mahkeme önünde ciddi bir dava açarak tazminat isteminde bulunabilmesi ve bu istemini objektif bir şekilde destekleyen, etkili gerekçelerini ortaya koyabilmesi için oluşan zararın niteliğini, kapsamını ve bütün unsurlarını öğrenmesi gerekir. Aksi hâlde, doğal olarak zamanaşımı süresi de işlemeye başlamayacaktır.
Bazı hâllerde, gerek zararı doğuran eylem veya işlemin ne olduğu ve kim tarafından gerçekleştirildiği ve gerekse zararın kapsam ve miktarı aynı anda ve tam bir açıklıkla belirlenebilir. Böyle durumlarda, zarar görenin uğradığı zararın varlığını, zarar verenin kim olduğunu, kapsam ve miktarının neden ibaret bulunduğunu öğrendiği andan itibaren, zarar verenden bunun tazminini isteme hakkının doğacağı ve bu hakkına ilişkin yasal zamanaşımı süresinin de o tarihte başlayacağı açıktır.
Buna karşılık, ortaya çıkan zarar, kendi özel yapısı içerisinde sonradan değişme eğilimi gösteriyor, zararı doğuran eylem veya işlemin doğurduğu sonuçlarda (zararın nitelik veya kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise artık “gelişen durum” ve dolayısıyla gelişen bu durumun zararın nitelik ve kapsamı üzerinde ortaya çıkardığı değişiklikler (zarardaki değişme) söz konusu olacaktır. Böyle hâllerde zararın kapsamını belirleyecek husus, gelişmekte olan bu durumdur ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olmayacağı için zamanaşımı süresi bu gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığının öğrenilmesiyle birlikte işlemeye başlayacaktır.
Önemle belirtilmelidir ki, burada sözü edilen “gelişen durum” kavramı, uygulamada çoğu kez yanlış anlaşıldığı şekilde zararın kapsamının zarar görence tam olarak öğrenilmesinin herhangi bir nedenle geciktiği (örneğin buna ilişkin bilirkişi raporunun geç alındığı) durumlara ilişkin olan, böylesi bir durumu ifade eden bir kavram değildir. Eş söyleyişle gelişen durum kavramı, salt zarar doğuran işlem ya da eylemin sonuçlarının gelişmesini ve bu nedenle zarar görenin bu konularda bilgi sahibi olabilmesinin zorunlu olarak bu gelişmenin tamamlanacağı ana kadar gecikmesini ifade eder.
Özellikle somut olayda olduğu gibi bedensel bütünlüğün zarar gördüğü ve tedavinin uzunca bir süreye yayıldığı durumlarda, oluşan zararın miktarı tıbbi bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşmaktadır. Yukarıda anlatılan şekilde gelişen durumun bulunduğu, zararın niteliği ve kapsamının bu nedenle sonradan öğrenildiği hallerde zamanaşımının zararın kesin miktarının öğrenildiği tarihten başlayacağı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bir çok kararında (21.03.2001 gün ve 2001/4-258 E., 2001/276 K.; 05.06.2002 gün ve 2002/4-470 E., 2002/477 K.; 15.05.2015 gün ve 2013/21-2035 E., 2015/1345 K. ve 01.03.2017 gün ve 2014/21-2372 E., 2017/379 K.) belirtilmiştir.
Kaldı ki, henüz tedavinin tamamlanmadığı, zararın kapsam ve miktarı konusunda belirsizliğin devam ettiği bir aşamada, zarar göreni süre aşımı kaygısıyla dava açmaya zorlamak hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkına da zarar verecektir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20/12/2017 tarih ve 2017/3-2786 E., 2017/2016 K. Sayılı kararı).
Mahkemece dava açıldıktan sonra … Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı’dan 22/07/2016 tarihli rapor alınmış, davacının maluliyetinin bu rapor ile tespit edildiği görüşünden hareketle 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı gerekçesiyle davanın esası hakkında karar verilmiştir. Davacının … Cumhuiyet Üniversitesi Tıp Fakültesi ve … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde gördüğü tedaviler 2003 ve 2004 yıllarındadır. Bu tarihten davanın açıldığı 2013 tarihine kadar tedavi görüldüğü, maluliyetin devam ettiği, gelişen bir durumun bulunduğuna ilişkin dosya kapsamında bir bilgi veya belge bulunmamaktadır… davacının zararı tam olarak hangi tarihte öğrendiği ve davanın zamanaşımı süresi içerisinde açılıp açılmadığı tartışılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken bunun yapılmamış olması…” şeklinde karar verilmiştir.
Gelişen durum teorisi ve yargı uygulamaları birlikte değerlendirildiğinde; somut olay bakımından davacının zararının kaza tarihi itibariyle doğmuş olup, zararın kapsamının ve tazminat yükümlüsünün de bu tarih (10/01/2009) itibariyle öğrenildiği, gelişen durumlara yönelik olarak davacının ilerleyen süreçlerde herhangi bir sağlık kuruluşunda kazaya bağlı olarak tedavi gördüğü, söz gelimi operasyon geçirdiği ispatlanamadığı gibi dava dilekçesinde ve yargılama aşamalarında bu konuda herhangi bir vakıa dahi ileri sürülmediği, yukarıda anılan ilam gereğince bedensel bütünlüğüne yönelik olarak tedavinin uzunca bir süreye yayıldığının iddia ve ispat olunamadığına göre kaza tarihi itibariyle zarar ve tazminat yükümlüsü bilindiğinden zaman aşımı süresinin başlaması gerektiği, dolayısıyla dava tarihi itibariyle zaman aşımı süresi dolduğundan davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Ayrıntısı ve Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-Davanın zamanaşımı nedeniyle REDDİNE,
2-Alınması gereken 54,40 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 35,90-TL harcın mahsubu ile bakiye kalan 18,50 TL harcın davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
3-Davacı tarafından yargılama nedeniyle masrafların kendi üzerinde BIRAKILMASINA, lehine vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
4-Davalı taraf yargılama sırasında kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden reddedilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/1,2. maddesi uyarınca hükmedilecek vekalet ücretinin reddedilen dava değerini geçmemek koşulu ile belirlenen 100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
5-HMK’nın 333.maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde resen ilgili tarafa veya vekile İADESİNE,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.14/10/2020

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır