Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/804 E. 2019/414 K. 09.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/804 Esas
KARAR NO : 2019/414

DAVA : Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 07/09/2018
KARAR TARİHİ : 09/05/2019

Mahkememizde görülmekte olan tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkil şirket ile davalının temsilcisi olduğu şirket arasında ticari ilişkinin bulunduğunu, davalının kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülükleri ihlal ettiğini, bu nedenle TTK ‘nın 553 madde hükmü gereği sorumluluğunun doğduğunu, zira iki şirket arasında varılan ve tamamen … lehine ve ancak müvekkil şirket aleyhine olan konsinye satış yöntemine rağmen … müşterilerden ilgili tutarları tahsil etmesine rağmen müvekkil şirkete yapılması gereken ödemeleri yapmadığını, gerek … gerekse de müvekkil şirket defter ve kayıtları incelendiğinde …’in hangi tarihlerde müşterilerinden ne kadar tahsilat yaptığı ve ancak bunun karşılığında müvekkil şirkete ödeme yükümlülüğü doğmasına rağmen, gerekli ödemeleri yapmadığını, TTK’nın 553/8 1. Maddesi fıkrası … alacaklısı olan müvekkil şirkete uğradığı zararlar bakımından dava açma hakkı tanıdığını, zira müvekkil şirketin mal varlığında meyana gelen bir zararın söz konusu olduğunu, bu şekilde davalının sorumlu olduğunu, esasen davalının sermaye borcunu ödemediğini, yükümlülüklerini yerine getirmediğini, kötü niyetli tavırlarının halen sürdüğünü bu şekilde alacakların zarara uğratma kastıyla hareket ettiğini, kötü niyetli ve kusurlu olduğunu, bu çerçevede belirsiz alacak taleplerine konu olan 10.000,00-TL nin dava tarihinden işleyecek temerrüt faiz ile birlikte TTK m.553 hükmü uyarınca tahsilini ve tespitini talep etmiştir.
Davalı vekili ise cevap dilekçesinde; davacı şirketin ortağı ve müdürü olan …’ ın dava dışı … şirketinin eski müdürü ve aynı zamanda gerçekte eski ortağı olduğunu, aslından …’ın …’in müdürü olarak atandığını, 27/11/2017 tarihine kadar şirketi borçlandırma yetkisinin yalnızca …’a verildiğini, …’ın ise davacı şirket üzerinden mal temin etme yükümlülüklerini yerine getirmediğini, ayrıca müvekkilinin şirkete olan sermaye koyma borcunu ifa ettiğini, hatta şirket adına yapmış olduğu ödemeler nedeni ile müvekkilinin alacaklı dahi olduğunu, bu nedenle alacaklı şirketin zararlarının ve iddialarının doğru olmadığını, davacı şirketin sahibi ve müdürü olan …’ın şirkette uzun dönem müdürlük yaptığını, ayrıca müvekkilinin şirketten alacaklı olduğu da gözetilerek davanın red olmasını savunmuştur.
Davalının, dava dışı … LTD. ŞTİ.’ nin sorumlu müdürü olduğunu, bu çerçevede davalının yönetici olması sıfatıyla sorumluluğuna dayanılarak belirsiz alacak davası açıldığı tartışmasızdır.
Taraflar arasında tartışmalı olan husus davacının alacaklı, davalı yönetici olması karşısında davacının dayanmış olduğu vakıalar nedeniyle davalıdan mevcut sıfatı dikkate alınarak tazminat talep edilemeyeceği noktasındadır.
Genel olarak 6102 sayılı TTK m.553 hükmü yöneticilerin sorumluluğunun düzenlemektedir. Buna göre TTK m.553’de sorumluluğu doğuran sebep olarak “kanundan veya esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerin ihlâli” gösterilmiştir. Dayanak hükme göre sorumluluğun söz konusu olabilmesi için kusurun varlığı önem arz ettiği gibi meydana gelen zararın nevinin tespit olunması önem arz etmektedir. Zira maddede sözü edilen “…verdikleri zarardan…” ibaresinin “doğrudan zarar”ı ifade ettiğini, TTK m.553 anlamında doğrudan zararın, bir kurucunun, yönetim kurulu üyesinin, yöneticinin veya tasfiye memurunun kanundan ve/veya esas sözleşmeden doğan bir yükümlülüğünü ihlâl ederek, anonim ortaklığının veya pay sahibinin ya da bir alacaklının doğrudan malvarlığında bir değer eksilmesine yol açan yahut malvarlığında oluşması beklenen değer artışının meydana gelmemesi şeklindeki zarar olduğu doktrinde de kabul edilmektedir.. ”…, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, Vedat Kitapçılık, 4.Bası, İstanbul 2015, s.444”. Böylece kanun koyucunun, alacaklının uğradığı her türlü zararı bu madde çerçevesinde talep edemeyeceğini kabul ettiği düşünülmelidir.
Bu çerçevede dava dilekçesinde dayanıldığı üzere davalının sermaye borcunu ödemediği, İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/706 E. 2017/1242 K. sayılı dosyasına istinaden alınan raporda da görüleceği üzere davalının sermaye borcunu yerine getirmediği, davalının kötü niyetli ve kusurlu şekilde hareket ederek şirketten çıkmaya dair dava açtığı, şirketin borca batık olmasına rağmen pay sahiplerini toplantıya çağırması ve birtakım önlemler alması, tedbirler hakkında karar alınmasını sağlaması noktasında yükümlülüklerinin olduğu ve bu suret ile uğranıldığı iddia olunan zararlara ilişkin iddiası bir an için kabul olunsa dahi, bu iddiaların ispatı durumunda davalının temsilcisi olduğu ortaklığın doğrudan zarar göreceği muhakkak ise de davacının doğrudan zarara uğrayacağı kabul edilemez. Bir başka deyişle davacının bu noktadaki zararı aslında dolaylı zarardır. Yani bu zarar, davalının yöneticisi olduğu şirketin bizzat zarara uğraması nedeni ile ve buna bağlı olarak oluşan bir zarar olup, davacının uğradığını iddia ettiği zarar ile davalının eylemi arasında doğrudan nedensellik bağı bulunmamaktadır.
Ortaklığa verilen zarar dolayısıyla davacı alacaklının menfaatinin zarar görmesi mümkün ise de bu tip ”dolayısıyla oluşan zararlar” nedeniyle alacaklının ancak 6102 sayılı TTK m.556 hükmüne dayalı olarak yönetim kurulu üyesinin sorumluluğuna dayanması mümkün olabilir.
04.06.1958 Gün ve 15/6 sayılı İBK’da da belirlendiği gibi, HUMK’nın 74,75 ve 76. maddeleri gereğince hakim, tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve bunlara bağlı netice-i taleplerle bağlı ve fakat hukuki tavsiflerle bağlı olmayıp, kanunları re’sen uygulamakla ve neticeye vardırmakla yükümlüdür. HUMK’nun bu hükümlerini karşılayan HMK’nın 24/1, 25, 26. madde hükümlerinde de aynı yönde düzenleme getirilmiştir. O halde mahkememiz, davacının dayanmış olduğu maddi vakıalar ile bağlı bulunmakla beraber bu vakıaların dayanmış olduğu ve uygulanması gereken kanun hükmü ile bağlı değildir. Bu noktada uyuşmazlık 6102 sayılı TTK m.553 hükmünden değil m.556 hükmünden kaynaklanmaktadır.
”TTK’nın yeni düzenlemesi bu nokta da eskisinden çok farklı ve karışıktır. TTK m.556/f.1 mehaz OR Art. 757, deki düzenlemeyi esas alarak şirketin iflası halinde tazminatın şirkete ödenmesini isteme hakkını şirket alacaklılarına tanımakta ancak bazı koşulların gerçekleşmesine bağlamaktadır. Buna göre ”zarara uğrayan şirketin iflası halinde, tazminatın şirkete ödenmesini isteme hakkını şirket alacaklıları da haizdir; ancak pay sahiplerinin ve şirket alacaklılarının istemleri önce iflas idaresince ileri sürülür”… düzenlemesinde anlaşılacağı üzere alacaklılar ve ortaklar, dolaylı zarara istinaden ancak şirket iflas sürecine girmişse ve iflas idaresi davayı açmadığı takdirde tazminat şirkete verilmek üzere sorumluluk davası açabileceklerdir. (Doç. Dr. Nejla Akdağ Güney, Anonim Şirket Yönetim Kurulu, İstanbul 2016 sayfa 346)”
Bu şartlarda davacının alacaklı olduğu, iddia olunan zararın doğrudan alacaklı nezdinde doğmadığı, davalının yöneticisi olduğu şirketin bir an için doğrudan zarara uğradığı kabul edilse dahi bu zararın davacı alacaklı yönünden dolaylı zarar teşkil ettiği, uygulanması gereken hükmün 6102 sayılı TTK m.556 hükmü ile düzenlendiği, şirketin iflası haline münhasıran bu durumun normatif olarak düzenlendiği, doktrin görüşlerinin bu çerçevede olduğu gibi hükmün sistematik yorumunun da aynı sonuca varılmasını gerektirdiği, ne var ki dava tarihi itibariyle davalının yöneticisi olduğu şirketin iflasına dair vakıa ve delil olmadığı gibi bu yönde beyan dahi bulunmadığı, daha da önemlisi bir an için iflas olsa dahi iflas idaresinin dava açmadığına dair vakıa ve delil dahi bulunmadığı, bu durumda dolaylı zarara istinaden davacının mevcut maddi hukuk hükümlerine göre hak ileri süremeyeceği kabul edilmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısından davacının davasının reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davacının davasının esastan reddine,
Davalı taraf vekille temsil olunduğundan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca taktir olunan 2.725,00-TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
Taraflarca yatırılan avansın kullanılmayan kısmının, karar kesinleştiğinde, talep halinde ilgili tarafa iadesine,
Alınması gerekli 44,40-TL karar harcının peşin alınan 35,90-TL harçtan mahsubu ile bakiye 8,50-TL karar ve ilam harcının davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
Dair, gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK.341.maddesi uyarınca İstanbul BAM nezdinde istinaf yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 09/05/2019

Başkan …
¸E-İmza
Üye …
¸E-İmza
Üye …
¸E-İmza
Katip …
¸E-İmza