Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/737 E. 2019/342 K. 11.04.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/737 Esas
KARAR NO : 2019/342

DAVA : Alacak (Ticari Satıma Konu Malın İadesi)
DAVA TARİHİ : 09/08/2018
KARAR TARİHİ : 11/04/2019

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satıma Konu Malın İadesi) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında Finansal Kiralama Sözleşmesi imzalandığını, malların davalıya teslim edildiğini, kira borcunun ödenmemesi üzerine sözleşmenin feshedildiğini, belirterek Finansal Kiralama konusu malların müvekkiline iadesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı davaya cevap vermemiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE: Dava, Finansal Kiralama konusu malların iadesi talebine ilişkindir.
Taraflar arasında finansal kiralama sözleşmesi imzalandığı, sözleşme gereğince sözleşme kapsamındaki malların davalıya teslim edildiği, kira borcunun ödememesi üzerine sözleşmenin feshedilerek davalıya ihtar gönderildiği, ihtarın davalı şirkete usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, malların davacıya teslim edilmediği hususları sabittir.
Dava, kira bedelinin ödenmemesi sebebiyle finansal kiralamaya konu malın davalıdan istirdadı istemi ile ilgilidir.
6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu’nun düzenlemesine göre; Kiracı, sözleşme süresince finansal kiralama konusu malın zilyedi olup, sözleşmenin amacına uygun olarak her türlü faydayı elde etme hakkına sahiptir. (madde 24/1) Kiralayan, finansal kiralama bedelini ödemede temerrüde düşen kiracıya verdiği otuz günlük süre içinde de bu bedelin ödenmemesi hâlinde, sözleşmeyi feshedebilir. Ancak, sözleşmede, süre sonunda mülkiyetin kiracıya geçeceği kararlaştırılmış ise, bu süre altmış günden az olamaz. Bir yıl içinde sözleşmede yer alan kira bedellerinden üçünü veya üst üste ikisini zamanında ödememesi nedeniyle ihtara muhatap olan kiracılarla yapılan sözleşmeler kiralayan tarafından feshedilebilir. (Madde 31/1) Sözleşme sona erdiğinde, sözleşmeden doğan satın alma hakkını kullanmayan veya bu hakkı bulunmayan kiracı finansal kiralama konusu malı derhâl geri vermekle mükelleftir. (Madde 32/1) Sözleşmenin kiralayan tarafından feshi ile 30 uncu maddenin ikinci fıkrası uyarınca kiracı tarafından feshi hâllerinde, kiracı malı iade ile yükümlüdür. İade edilen malın üçüncü kişilere satılması hâlinde sözleşmede aksi bir değer kararlaştırılmadıkça satış bedelinin, vadesi gelmemiş finansal kiralama bedelleri ile varsa kiralayanın bunu aşan zararı toplamından düşük olması durumunda aradaki fark kiracı tarafından kiralayana ödenir. Sözleşmede aksi bir değer kararlaştırılmadıkça iade edilen malın satış bedelinin, vadesi gelmemiş finansal kiralama bedelleri ile varsa kiralayanın bunu aşan zararı toplamından yüksek olması durumunda aradaki fark kiralayan tarafından kiracıya ödenir. İade alınan malın üçüncü kişilere finansal kiralama yöntemiyle kiralanması hâlinde de aynı esaslar uygulanır. (Madde 33/1)
Toplanan delillere ve yukarıda özetlenen yasal düzenlemelere göre; taraflar arasında finansal kiralama sözleşmesi imzalandığı, bu kapsamda davalıya dava dilekçesinde belirtilen malların teslim edildiği, davalının kira borçlarını ödemediği, 22/05/2018 tarihinde gönderilen ihtarname ile sözleşmenin feshedileceğinin ihtar edildiği, ihtarnamenin davalıya 24/05/2018 tarihinde tebliğ edildiği, ihtarın tebliğine rağmen borç ödenmediği gibi kiralananın da teslim edilmediği anlaşıldığından finansal kiralamaya konu malın davacıya iadesine karar vermek gerekmiş ise de; davadan önce … 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin … tarih … D.İş sayılı kararı ile tedbiren yediemin sıfatıyla davacı kiralayana teslimine karar verildiği, ihtiyati tedbir kararı infaz edilerek dava konusu mal ve ekipmanların dava tarihinden sonra davacıya teslim edildiği anlaşılmakla davanın konusuz kaldığı görülmüş, ancak dava tarihindeki tarafların haklılık durumu gözetilerek davacının davayı açmakla hukuki yararı da bulunduğu anlaşılmakla yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda yazılı nedenlerle;
1-Davanın konusuz kalması nedeniyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
2-… 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin … D.iş sayılı dosyasında 01/08/2018 tarihli ihtiyati tedbir karar kesinleşene kadar devamını,
3-Karar kesinleştiğinde davacı tarafça sunulan teminat mektubunun davacıya imza karşılığı iadesine,
4-Alınması gereken harç 44,40-TL olup, peşin alınan 853,88-TL ile 7.002,00-TL tamamlama harcı’nın mahsubu ile fazla alınan 7.811,48-TL’nin karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
5-Davacı tarafça yapılan ilk dava açma gideri (iadesi gerekli peşin harç düşüldükten sonra) 85,50-TL, posta ve tebligat masrafı 98,00-TL olmak üzere toplam 183,50-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince taktir olunan 32.350,00-TL nispi vekâlet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davacı tarafından yatırılan gider avansından yargılama sırasında yapılan masraflar ile karar tebliğ giderlerinden geriye kalan avansın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı davalının yokluğunda kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize veya bulunan yer asliye ticaret mahkemesine verilecek dilekçe ile istinaf yolu açık olmak üzere oy çokluğuyla verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 11/04/2019

Başkan …
(K.O.)
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır

KARŞI OY
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunun çerçevesinde yapılmış sözleşme hükümlerine göre, davacının dayanmış olduğu ödememe ve temerrüde düşme iddiası başta olmak üzere, dayanılan vakıalar çerçevesinde, sözleşme konusu menkul malların sözleşme hükümlerine göre iade olunması şartlarının oluşup oluşmadığı noktasındadır.
Karşı oy verilmesine neden olan durum ise davalının, mevcut davayı inkar etmesine rağmen uyuşmazlık konusu karşısında davacı şirketin ticari defter ve dayanakları incelenmeksizin hüküm verilip verilemeceği noktasındadır.
Davalı, dava dilekçesindeki iddialara rağmen cevap sunmamıştır. 6100 sayılı HMKm.128 hükmü uyarınca “Süresi içinde cevap vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkar etmiş sayılır.” dayanak hükmün içeriğinden de anlaşılacağı üzere davalı, davacının dava dilekçesindeki tüm vakıaları inkar eden konumundadır. O halde davacı dayandığı deliller ile iddia olunan vakıaların doğruluğu hakkında tereddüte yer vermeyecek şekilde mahkeme önünde üzerine düşen ispat yükünü yerine getirmek durumundadır. Esasen usulen bu, haktan öte bir mükellefiyettir. Davalı tarafın cevap dilekçesi vermemiş olması bu noktada usulen ve mutlaka dikkate alınmalıdır. Zira “Kanunun bu hükmü ile cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, cevap dilekçesi vererek bir savunmada bulunmamış davalı gibi telakki edilmiştir. Kendisine yönelmiş olan davaya, cevap vermemesi, susmanın ikrardan olmadığı kabul edilmiş, bu durum inkar sayılmıştır. (Prof.Dr.Abdurrahim Karslı, Medeni Muhakeme Hukuku Ders Kitabı, İstanbul 2011, Sayfa 485) Yani cevap vermeme vakıaların tamamının inkar edilmesi demektir.(Yargıtay 23H.D. 2016/962E. 2016/2156K.) “Cevap dilekçesi verilmemiş olsa bile kanunda cevap dilekçesi verilmiş gibi sonuç bağlanarak cevap dilekçesi vermeyen davalının davacının ileri sürdüğü vakıaları inkar ettiği kabul edilmiştir.”(Prof.Dr.Muhammed ÖZEKES, Prof.Dr.Hakan PEKCANITEZ, Medeni Usul Hukuku, Sayfa 1534)
Öncelikle belirtmek gerekir ki dayanak sözleşmenin mevcudiyetine rağmen usulen davayı inkar eden konumunda bulunan davalı aleyhine sonuca yol açabilecek ve delil sözleşmesine konu davacı belgelerinin ve bu noktada davacı şirketin defter ve kayıtlarının, davalı lehine de delil olabileceği dikkate alınmalıdır. Ancak herhalükarda delil sözleşmesindeki davacı belgelerinin yani defter ve kayıtlarının delil sözleşmesi gereği incelenmesi kural olarak zorunluluk arz eder. Hatta daha da önemlisi davacı tarafın dayanmış olduğu deliller kapsamında, bu delillerin HMK anlamında “caiz olmayan delil” niteliği taşıdığına dair itiraz veya mahkemece yapılmış bir tespit bulunmadığı gibi yukarıda açıklanan kanun hükümleri, Yargıtay uygulamaları ve tarafların tacir olması da dikkate alındığında bu defterlerin incelenmesi gerekir. Hatta 6100 sayılı HMK.m.266 hükmü gereği, mahkeme tarafından “kendiliğinden” bu noktada bilirkişi yoluyla davacı şirket defterlerin incelenmesine dahi karar verilebilmesi uyuşmazlık konuları karşısında gereklidir.
Bu çerçevede en azından davacı şirketin ticari defterlerinin incelenmesi yapılmaksızın hüküm verilmesi, HMK.m.222 hükmü gereği ticari defterlerin hem sahibi lehine hem sahibi aleyhine dahi delil teşkil etmekte olduğu, hukuki gerçeğinin ihmal edilmesine yol açar. Ticari defterlerin usuli açıdan nitelendirilmesinde doktrinsel açıdan bazı farklılıklar olsa dahi 6100 sayılı HMK’da defterlerin aksinin kesin delillerle ispat edilebileceği hususu açıkça düzenlenmekle bu durum dahi ticari defterlerin kesin delil durumuna kavuşabileceğini ortaya koymaktadır. (Prof.Dr.Abdurrahim Karslı, Medeni Usul Hukuku, İstanbul, Sayfa 546) Esasen Yargıtayın uygulaması dahi bu görüşü destekler doğrultudadır.(Yargıtay 11H.D. 2012/4121E. 2013/6731K. sayılı ilamından hareket edilmiştir.)
Yine genel kural olarak delil sözleşmesi mevcut olmasa dahi “Taraflar tacir olup somut uyuşmazlıkta her iki tarafın ticari defter ve belgelerinin incelenmesi uyuşmazlığın çözümü yönünden gerekli bulunmaktadır. O halde davacı tarafa verilecek kesin süre içinde defter ve kayıtlar ibraz edilmemiş ise de, mahkemece bu hususta uygulama olanağı bulunan 6100 sayılı HMK’nın 220. maddesi uyarınca işlem yapılarak, sonucuna göre karar verilmelidir.(Yargıtay 19H.D. 2013/6192E. ve 2013/9755K. sayılı ilamından hareket edilmiştir.)
“6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) hükümlerine göre ise mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir (HMK 222/1). Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.(HMK 222/2) Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması ve defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur .(HMK 222/4)
Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir (HMK 219/1). Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir (HMK 219/2).
İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir (HMK 220/1). Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.(HMK 220/3).
Bu kurallar birlikte değerlendirildiğinde ticari davalarda, yani iki tarafın tacir olduğu ve dava konusunun ticari işletmeleri ile ilgili olduğu davalarda, ticari defterler ile sözleşme ilişkisinin veya alacak miktarının ispatı mümkündür. Ticari defterler kesin delillerdendir. Yasa’da delil vasfı taşıdığı takdirde aksinin yazılı veya kesin delillerle ispatı gerektiği düzenlenmiş olduğundan, yasanın ticari defterleri kesin delil olarak düzenlediği açıkça anlaşılmaktadır. Ticari defterler kesin delillerden ise de ancak HMK 222. maddedeki koşullar çerçevesinde ispat aracı olabilir. Ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması gerekir. Bir taraf kendi defterlerine delil olarak dayanmış ise karşı tarafın ticari defterlerine dayanılmamış olsa da karşı taraf defterlerinin incelenmesi zorunludur. Çünkü tarafın ticari defterleri Yasa’da belirtildiği üzere karşı tarafın ticari defterleri ile uyumlu olduğu takdirde lehine delil olabilecektir. Karşı taraf defterleri incelenmediği takdirde dayanan tarafın kendi defterindeki kayıtların lehe delil olması mümkün değildir. Davacının da bu durumu bilerek kendi kayıtlarını münhasır delil sözleşmesine konu ettiği anlaşılmaktadır. “Tacir olup ticari defter tutmak zorunda olan taraf, ticari defterleri bulunmadığını ileri süremeyeceğinden verilen kesin süreye rağmen ibraz etmediği takdirde, belgenin elinde olmadığına dair yemin etmesine gerek olmaksızın HMK 220/3. madde gereğince sunmaktan kaçındığı belgelerdeki (ticari defterlerindeki) kayıtların, karşı taraf defterindeki kayıtlara uygunluğunu mahkeme kabul edebilir…
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece davacıya ticari defterlerini sunması için süre verilmeli, davacı defterleri üzerinde yapılan inceleme sonucu alınan bilirkişi raporu ile ödememeye ve diğer vakılara ilişkin kayıtlar incelenmeli, vakıaların ait olduğu döneme ait ticari defter ve kayıtların ibrazı için süre verilip, ibraz edilmesi halinde bilirkişi incelemesi yaptırmak ya da kaçınılması durumunda HMK 222/II ve III. maddeleri dikkate alınarak davacının kanuna göre eksiksiz tuttuğu ticari defter ve kayıtlarının lehine delil teşkil edip etmeyeceği de değerlendirilerek dosyanın sonuçlandırılması gerekir.(Yargıtay 15H.D. 2018/2696E. ve 2018/3431K. sayılı ilamından hareket edilmiştir.)”
Kaldı ki “taraflar arasında imzalanan sözleşmede, davacı şirket belgelerinin yani ticari defter ve kayıtlarının dayanakları gösterilmedikçe bu kayıtların davacı lehine delil olacağı kabul edilemez. 6100 sayılı HMKm.193/2 hükmünde “Taraflardan birinin ispat hakkının kullanımını imkansız kılan veya fevkalade güçleştiren delil sözleşmeleri geçersizdir” denilmektedir. Bu durumda mahkemece ispat yükü kendisinde olan davacının iddiasını usulüne uygun delillerle ispatlaması gerektiği gözetilerek yeterli inceleme ve araştırma yapılmak suretiyle deliller eksiksiz toplanıp varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmelidir.(Yargıtay 19H.D. 2014/14910E. ve 2015/12192K. sayılı ilamından hareket edilmiştir.)”
Bu çerçevede en azından davacı şirketin ticari defterlerinin incelenmesi yapılmaksızın hüküm verilmesi, HMK.m.222 hükmü gereği ticari defterlerin hem sahibi lehine hem sahibi aleyhine dahi delil teşkil etmekte olduğu, hukuki gerçeğinin ihmal edilmesine yol açar. Bu delilin usuli açıdan nitelendirilmesinde doktrinsel açıdan bazı farklılıklar olsa dahi 6100 sayılı HMK’da defterlerin aksinin kesin delillerle ispat edilebileceği hususu açıkça düzenlenmekle bu durum dahi ticari defterlerin kesin delil durumuna kavuşabileceğini ortaya koymaktadır.(Prof.Dr.Abdurrahim Karslı, Medeni Usul Hukuku, İstanbul, Sayfa 546) Esasen Yargıtayın uygulaması dahi bu görüşü destekler niteliktedir. (Yargıtay 11H.D. 2012/4121E. 2013/6731K. sayılı ilamı)
Somut olayda davacı şirketin tacir bulunması karşısında, dava dilekçesine dayanak vakıalarla ilgili defter müstenidatı niteliğinde olabilecek belgelerin, münhasır delil sözleşmesi uyarınca davacı şirketin defter ve kayıtlarında var olması gerektiği, bu suretle davacının dayanmış olduğu vakıaların ispat edilmiş olarak kabul olunmuş olabileceği, münhasır delil sözleşmesine ilişkin Yargıtay uygulaması dahi dikkate alındığında davalı şirketin ticari defterlerinin incelenmesinin bu noktada gerekmediği; ancak bu durumun davalı tarafın, davacı şirketin ticari defter ve kayıtlarındaki aleyhe olan kayıtlardan usulen yararlanmasına engel hal teşkil etmediği kabul edilmelidir. Zira “defter sahibi, defterlerini ibraz etmiş ise ve defterlerde uyuşmazlık konusu hakkında herhangi bir kayıt yer almıyorsa, bu durum davalı aleyhine değil davacı aleyhine delil teşkil edecektir.”
Daha önemlisi davacı şirketin dahi dayandığı ve münhasıran delil sözleşmesinde yer alan, delil niteliği bulunan davacı belgelerinde yani şirket defter ve kayıtlarında, ödeme yapılmadığı, davalının borçlu bulunduğu noktasındaki iddiaların ve yine bu vakıalara ilişkin dava dilekçesi ekindeki belge içeriklerinin davacı şirketin ticari defter ve kayıtlarında ne şekilde gözüktüğü, davacı şirketin ticari defter ve kayıtlarıyla uyumlu olup olmadığı, bu noktada davacı aleyhine veri olup olmadığı noktasında bilirkişi incelemesi yapılmaksızın hüküm verilmesi 6100 sayılı HMK.m.196 hükmünün açık ihlalidir. Bu hükme göre “Delil gösteren taraf, karşı tarafın açık izni olmadıkça, o delile dayanmaktan vazgeçemez.” Davacı, dava dilekçesiyle sözleşmeye dayanmış olup sözleşme içeriğine göre dahi delil sözleşmesine konu davacı belgelerinin yani HMK’nın dahi delil niteliği tanıdığı ticari defterlerin değerlendirilmesi, bilirkişi marifetiyle incelenmesi usulen zorunludur.
Hal böyle olunca HMKm.196 hükmü içeriği dikkate alındığında, gösterilen delilin, karşı tarafın açık izni olmadığı sürece toplanması esastır. Kanun koyucunun bu noktadaki “sert tutumu” karşı taraftan açık izni almayı şart koşmasıyla dahi ortadadır. Bu suretle kanun koyucu, yargılama sırasında cevap vermeyen ve yargılamaya ilişkin stratejisini buna göre belirlemeye çalışan davalıya, davacının dayanmış olduğu sözleşmede yer alan “delil” maddesinde dahi açıklanan, davacı şirketin belgelerine yani ticari defterlerine dayanabilme hak ve imkanının vermektedir. Davalı tarafın “biricik” delili konumuna erişebilecek olan davacı şirketin ticari defter ve kayıtlarının, mevcut kanun hükümlerine rağmen incelenmeksizin hüküm oluşturulması, kanun hükmüne, hukuki dinlenilme hakkına açıkça aykırı olmak bir yana hukuk devletinin temel ilkelerinden olan hukuki güven ve istikrarın göz ardı edilmesi, giderek davalı tarafın adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi sonucunu doğuracaktır.
Anayasa’nın m.90 hükmü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin m.6, 1982 Anayasası’nın 36. maddesinde adil yargılanma hakkına yer verilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 27. maddesinde ise, adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olarak hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiş olup, bu hak yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini, kararların somut, açık olarak gerekçelendirilmesini amaçlamaktadır. Bu hükümler çerçevesinde davalı taraf, davayı inkar eder konumunda olmakla beraber davalının ispat hakkının ortadan kaldırılmasına yol açacak şekilde ve HMK anlamında “caiz delil” niteliği dahi bulunan davacı şirketin ticari defter ve kayıtlarının incelenmemesi, bu noktada dahi adı geçen hükümlerin ihlali sonucunu doğuracaktır.
Uyuşmazlık konusu yıllara ait davacı belgelerini yani davacı şirketin ticari defter ve kayıtlarını sunması için kanun hükümlerine, Yargıtay uygulamasına uygun olarak davacı vekiline süre verilmesi, bu konuda ehil bilirkişi marifetiyle gerekli incelemelerin yapılması, alınacak rapor sonucuna göre uyuşmazlığın halli gerekirken HMKm.27, m.193, m.197, m.220/f.1-f.4, m.222 ile Anayasa m.36 ve AİHSm.6 hükümlerine aykırı olarak mevcut dosya kaspamına göre hüküm verilmesi nedeniyle karşı oy kullanılmıştır.30/04/2019


Başkan