Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/729 E. 2020/201 K. 25.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/729
KARAR NO : 2020/201

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 07/08/2018
KARAR TARİHİ : 25/06/2020

Mahkememizde görülmekte olan tazminat (haksız fiilden kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davacıların Hollanda’da kurulu şirketler olduğunu, davacı şirketlerin hissedar oldukları … Ltd. Şti.’nin hissedarı olduğunu, davalıların ise bu şirkette iş sözleşmeleri gereğince genel müdür ve ticari direktör olarak çalıştıklarını, davalıların gerçeğe aykırı ve yanıltıcı raporlar vermesi sebebiyle bu şirkete borç verildiğini, borçların davalılar tarafından yakınlarına aktarılarak kişisel menfaatlerinde kullanıldıklarını, bunun … raporuyla belirlendiğini belirterek 1.000.000,00 TL maddi tazminat ile her bir davacı için 50.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … cevap dilekçesinde özetle;davaya konu şirkete yönetim kayyımı atanması üzere yetkilerin kalktığını,İstanbul 13 ATM tarafından şirketin yurt dışına para kaçırması nedeniyle kayyım atandığını, hukuka aykırı işlemlerin bizzat kendileri tarafından yapıldığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı … cevap dilekçesinde özetle ; İstanbul 13 ATM tarafından dava dışı şirkete kayyum atandığını, bu şirketin usulsüz olarak yurt dışına para kaçırdıklarının belirlendiğini, müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Dava, 6102 sayılı TTK’nın m.553 hükmüne dayandırılmış olup belirtilen düzenlemeye göre kurucular,yönetim kurulu üyeleri,yöneticiler ve tasfiye memurları kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurları ile ihlal ettiği takdirde hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludur.
Uyuşmazlık şirket çalışanı davalıların pay sahibi davacı şirketlere doğrudan zarar verip vermedikleri,varsa zararın maddi ve manevi boyutu konularındadır.
Davalı gerçek kişilerin, pay sahibi olan davacı şirketlerin paydaşı oldukları dava dışı … Şirketi ile iş akdi yaptıkları,nitekim tarafların dahi kabulünde olduğu üzere bu iş akdini 2017 yılı itibariyle feshinin gerçekleştiği,halihazırda iş mahkemesinde görülmekte olan dava bulunduğu,2015 tarihli sicil gazetesi içeriğinden de anlaşılacağı üzere 21/09/2015 tarihi itibariyle davacı şirketlerin “şirket müdürü” olarak atandığı ve tanımlandığı halihazırda ve dava tarihi itibariyle de hukuki durumun bu yönde olduğu,buna mukabil davalı gerçek kişilerin mevcut sicil kayıtlarına göre “müdür sıfatlarının” bulunmadığı,ancak A grubu yetkilisi konumunda olan davacı şirketlerin iç yönerge ile ticari vekil veya tacir yardımcısı atama yapmaları mümkün bulunduğu,nitekim bu çerçevede B grubu yetkilisi olan davalıların belirtilen hususlar çerçevesinde ve 50.000 Avro’ya kadar olan “sınırlar dahilinde” ve “belirli işlemleri” yapma noktasında doğrudan yetki sahibi oldukları,ancak bunun dışında A ve B grubu imza yetkililerinin birlikte veya ortaklar kurulu tarafından verilecek kararın ardından A ve B grubu yetkililerinden herhangi birinin yapabilecekleri imzaların da tek tek belirlendiği,esasen bu işlerin davalıların münhasıran yetki ve sorumluluğu dahilinde de olmadığı,buna göre davalıların yetkisinin diğer yetkilerle kıyaslandığında “belli sınırlarda” olan ve “sayılı” işlemlerden ibaret olduğu tartışmasızdır.
Yargıtay 9.H.D. yerleşik kararlarında da belirtilmiş olduğu üzere “5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesine uyarınca, İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur. 5521 sayılı Kanunun 1. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen İş Kanunu, şu an yürürlükte olan 4857 sayılı İş Kanunu’dur. Keza 4857 sayılı İş Kanununun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir. Bu nedenle 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıkları, iş mahkemelerinde çözülecektir. İş mahkemesinin diğer kanunlardaki ayrık düzenlemeler hariç görevli olması için taraflar arasında iş ilişkisi bulunması gerekir. Taraflar arasındaki ilişkinin iş ilişkisi dışında diğer iş görme edimi içeren özel sözleşmeler (vekalet, eser, ortaklık gibi) olması halinde genel hukuk mahkemelerinin(görev uyuşmazlığı), statü hukuku kapsamında olması halinde ise idari yargının görevli olması (yargı yolu uyuşmazlığı) sözkonusu olacaktır.6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 19 ve 6100 sayılı HMK.’un 33. maddeleri uyarınca yargıç tarafların hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir. Yargıç aradaki sözleşmesel ilişkiyi yorumlar, sözleşme türünü ve içeriğini kendisi belirler. Tarafların gerçek ve ortak iradelerini esas alır. Bu nedenle taraflar arasındaki sözleşmenin iş, vekalet, eser veya ortaklık sözleşmesi olduğunu nitelendirilmesi yargıca aittir.6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 135. maddesi uyarınca “yönetim organı”, anonim şirketler ve kooperatiflerde yönetim kurulu, limited şirketlerde müdür veya müdürler, şahıs şirketleriyle sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde yöneticidir. Aynı Kanunun 368. Maddesi uyarınca “Yönetim kurulu, ticari mümessil ve ticari vekiller atayabilir. Devamı 370/2 maddesine göre ise “Yönetim kurulu, temsil yetkisini bir veya daha fazla murahhas üyeye veya müdür olarak üçüncü kişilere devredebilir. En az bir yönetim kurulu üyesinin temsil yetkisini haiz olması şarttır”.Limited şirketlerle ilgili düzenlemelerde de şirket ortağı yanında, şirket ortağı olmayan kişinin müdür olarak atanacağı açıklanırken(Mad. 623),ortak olmayan şirket müdürünün iş sözleşmesi kapsamında da çalıştırılabileceği belirtilmiştir(Mad.629)….Kişi organ statüsündeki murahhas azalar dışında anonim şirket yönetim kurulunu oluşturan kişilerle şirket tüzel kişiliği arasındaki ilişki kural olarak vekalet akdine dayansa da bu ilişkinin iş ilişkisi olarak kurulmasına da bir engel bulunmamaktadır. O halde hukuki nitelendirme her somut olaydaki çalışma ilişkisi özelinde yapılmalıdır (Prf. Dr. Sarper Süzek, İş Hukuku, Yenilenmiş 10. Bası. İstanbul s. 133-134)Türk Borçlar Kanunu ticari temsilciyi “işletme sahibinin, ticari işletmeyi yönetmek ve işletmeye ilişkin işlemlerde ticaret unvanı altında, ticari temsil yetkisi ile kendisini temsil etmek üzere, açıkça ya da örtülü olarak yetki verdiği kişi” olarak tanımlamıştır(Mad.547/1). Aynı kanunun 554. maddesinde ticari temsilci ile temsil ettiği kişi arasında hizmet, ortaklık veya vekâlet sözleşmelerinin olabileceği, ancak bunun sınırlı olmadığı, taraflar arasında başkaca hukuki ilişkilerin de bulunabileceği belirtilmiştir. Kısacası ticari temsilci ile işletme sahibi arasında iş ilişkisi kurulabilir. Şirketlerde tüzel kişiliği temsil eden genel müdür veya müdürlerin ticari temsilci oldukları açıktır. Ticari temsilcinin yukarıdaki düzenlemelere göre gerçek anlamda ortak olmadıkça, bağımsız hareket etmedikçe ve murahhas üye olmadığı sürece, iş ilişkisi kapsamında çalıştığının kabulü gerekir. “(Yargıtay 9.H.D. 2016/3077E.2016/9147K.sayılı ilamı )
Bu şekilde davalıların,aynı zamanda müdür olan davacı şirketler tarafından B grubu yetkilisi olarak atandıkları,dava dışı şirket tüzel kişiliğini müdür olarak ve işvereni doğrudan temsile yetkili olanların sadece aslında davacı şirketler oldukları,bir başka deyişle davalı gerçek kişilerin “şirket müdürü” konumunda olmadıkları,bilakis “çok sınırlı” yetkili imza yetkisine haiz,şirket müdürünün atadığı tacir yardımcısı olarak kabul edilmeleri gerekir.Bir başka deyişle davalıların 6102 sayılı TTK m.553 hükmü çerçevesinde sorumluluklarının söz konusu edilemeyeceği, bu itibarla davacılar ile davalılar arasındaki temel ilişkinin yönetim kurulu üyesinin sorumluluğundan kaynaklı bir dava olarak nitelendirilemeyeceği kabul edilmiştir.
Yine 6102 sayılı TTK m.135 hükmü ile kanun koyucu kanunda yer alan bir takım kavramları tanımlamıştır.Bu tanımlama çerçevesinde limited şirketlerde “yönetim organı” tabiri ancak limited şirketlerdeki müdürü veya müdürleri tanımlamak için kullanılabilecektir.Hal böyle olunca davalıların 6102 sayılı TTK m.553 hükmünde belirtilen yönetim kurulu üyesi,yönetici tanımında olmadığı anlaşılmaktadır.Esasen davalıların konumları itibarıyla kurucu veya tasfiye memuru olamayacakları ise zaten açıktır.Dava dışı şirket tüzel kişiliğinin, müdür olarak dahi sadece davacı şirketleri kabul ettiği sicil kaydından açıkça anlaşıldığı halde yukarıda görev tanımları yapılan davalıların 6102 sayılı TTK m.135 hükmü çerçevesinde “müdür” olarak kabulü,bir başka deyişle TTK m.553 hükmünde belirtilen yönetim kurulu üyesi veya yönetici olarak kabulü mümkün değildir.Dava dışı şirket tüzel kişiliğinin kanun metnine uygun olarak ve “müdür” olarak atadığı kişileri açıkça belirttikten sonra kanun hükmüne ve şirket iradesine aykırı şekilde, yorum yolu ile davalıların müdür olarak kabul edilebilmesi mümkün değildir.
Bu arada belirtmek gerekir ki Yargıtay 11.H.D. 6762 sayılı TTK’nın yürürlükte olduğu dönem içinde mevcut düzenlemeleri de gözönünde tutarak “Müdür sıfatını taşıyan kişilerin sorumluluğunu benimsemiştir.Bu çerçevede ;” Kural olarak, yönetim kurulu üyeleri şirket adına yaptıkları işlemlerden dolayı kişisel olarak sorumlu tutulamazlarsa da, 6762 sayılı TTK’nın 336. maddesinde belirtilen hallerde ortaklığa ve ortaklık alacaklılarına karşı kusursuz olduklarını ispat etmedikçe tüm yöneticiler oluşan zarardan müteselsilen sorumlu olurlar. Yani yönetim kurulu üyelerinin görevlerini ifaları sırasında bir zarar oluşmuşsa, bu zararın üyelerin kusurlu eylemi sonucunda meydana geldiğinin kabulü gerekmektedir. Başka bir deyişle, Türk Ticaret Kanunu yönetim kurulu üyeleri için ispat yükü ters çevrilmiş kusur esasına dayanan bir sorumluluk öngörmüş ve yönetim kurulu üyeleri aleyhine kusur karinesi kabul etmiştir (Gönen Eriş, Ticari İşletme ve Şirketler, s:1941,1942,1999). Nitekim 6762 sayılı TTK’nın 338. maddesinde, yönetim kurulu üyelerinin kusur ve sorumluluklarının bulunmadığını ispat edemedikleri takdirde zarardan sorumlu oldukları düzenlenmiştir. Dolayısıyla, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 342. maddesi yollamasıyla aynı Kanunun 336. maddesindeki düzenlemeler gereği davalılar yönünden sorumluluk koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.”(Yargıtay 11.H.D.2016/2633 E.2019/1897K.ilamı) şeklinde uygulanmasını açıklamıştır.
Yukarıda anılan Yargıtay uygulaması 6762 sayılı TTK’da bu şekilde olmakla birlikte, 6102 sayılı TTK’da yukarıda anılan 6762 sayılı TTK’nın m.336 ve m.342 hükmünün muadili hüküm mevcut değildir.Dolayısıyla halihazırda karşılığı olmayan ve önceki kanun döneminde mevcut olan hükümlerin içeriği dikkate alınarak iş akdi ile dava dışı şirkette çalışan kişilere “icracı müdür” sıfatının verilmesi de kanun koyucunun amacına aykırıdır.Her ne kadar uygulamada … gibi şirket genel müdürlerinin, icracı müdür olabileceği kabul edilse dahi davalı gerçek kişilerin dayanak sicil kaydı gözetildiğinde bu sıfatı taşıyamacakları,çok sınırlı işlerle ilgili münferiden imza yetkisine haiz oldukları,asıl yetki sahibinin A grubu yetkisine haiz davacı şirketler olduğu anlaşılmaktadır.
Kaldı ki aynı davalılara yönelik olarak yine davacı şirketlerin paydaşı olduğu dava dışı şirket tüzel kişiliği tarafından yine 6102 sayılı TTK m.553 ve m.555 hükümleri uyarınca dava açılmış,yapılan yargılamada ilk derece mahkemesi davalıların sıfatları karşısında dava dosyasının İstanbul İş Mahkemesine gönderilmesine dair karar oluşturmuştur.Akabinde istinaf kanun yoluna başvurulması sonrası İstanbul BAM 12.H.D. 2019/1386E. 2019/1677K. sayılı ilamında :
“Davacı şirketin ana sözleşmesinin geçici madde 1 ile; şirketin kuruluşundan 3 yıl süre ile görev yapmak üzere …, … şirket müdürü olarak atanmış,24 temmuz 2008 tarihli … ile de şirket müdürü olarak mevcutların yetkisinin devamına ve 3.olarak … seçilmiştir. 31.12.2008 tarihli 5 nolu …yla şirket dışından davalı … şirketin bankacılık işleri ile iştigal etmek üzere yetkili kılınmıştır.
21.9.2015 tarihli … tüzel kişi ortak olarak münferit yetkili şirket müdürü ,gerçek kişi temsilcisi olarak da … belirlenmiş, aynı karar ile ana sözleşmenin şirketin temsiline ilişkin 9.maddesi tadil edilerek “şirket müdürleri ,ticari temsilci ve ticari vekil atayabilirler ” olarak değiştirilerek şirket müdürü tarafından hazırlanan iç yönerge ile şirketin belli meblağlara kadar A ,B ,C grubu imza yetkililerinin belirlendiği ve iç yönerge kapsamında davalılara belirli sınırlar dahilinde B grubu imza yetkisi verildiği anlaşılmaktadır.
TTK nun 623(1).maddesi uyarınca şirketin yönetim ve temsili şirket sözleşmesi ile düzenlenir.Şirket sözleşmesi ile yönetim ve temsili ,müdür sıfatını taşıyan bir veya birden fazla ortağa veya tüm ortaklara ya da üçüncü kişilere verilebilir.En azından bir ortağın şirketin yönetim hakkının veya temsil yetkisinin bulunması gerekir.
TTK nun 629(3) maddesi atfıyla limited şirketlere de uygulanması gereken 371/7.maddesine göre “YK ,… ,temsile yetkili olmayan YK üyelerini veya şirkete hizmet akdi ile bağlı olanları sınırlı yetkiye sahip ticari vekil veya diğer tacir yardımcıları olarak atayabilir.Bu şekilde atanacak olanların görev ve yetkileri ,367.maddeye göre hazırlanacak iç yönerge de açıkça belirlenir.” denilmektedir.
Somut olayda; davacı şirketin önce OKKyla davalı … ,daha sonra ana sözleşmenin 9.maddesinin tadili ile şirket müdürü tarafından şirket yönetiminin bir kısmı verilerek ve iç yönerge hazırlanarak davalılara B grubu yetkisi verilmiştir. Davalılar ,şirket ortağı olmayıp hizmet akdi kapsamında davacı şirketin çalışanlarıdır.
Ancak organ niteliğinde ki müdürler şirketi doğrudan doğruya işveren olarak temsil ederler.Ortak olan ile olmayan müdür arasında yetki ve sorumluluk açısından hiçbir fark yoktur. Ticari mümessil veya vekiller TBK m. 547 vd. hükümleri uyarınca sıfat kazanırlar. Ticari mümessilin ortaklık genel kurulunu toplantıya çağırma, müdürleri tescil ve ilan ettirme, tasfiyeyi icra gibi ortaklık hukukuna özgü yetkilere sahip değildir.Şirketi doğrudan temsil eden müdürün konumu İş Kanunu kapsamında değerlendirilemez.(Yargıtay 9.HD nin 2019/4127 esas-2019/12600 karar sayılı ve 29.5.2019 tarihli ilamı )
Davalılar vekili her iki davalının limited şirket müdürü olduğunu ileri sürmüş ise de şirketin organ vasfı taşıyan şirket müdürü olmadıkları ,sınırlı yetkili imza yetkilisi ve şirket müdürü tarafından atanan tacir yardımcısı sıfatını haiz oldukları belirlenmekle davacı işveren tarafından açılan dava yöneticinin sorumluluğuna ilişkin tazminat davası niteliğinde değildir.Davalılar hakkında ki davanın İş Mahkemelerin de bakılıp görülmesi gerektiğinden mahkemenin göreve ilişkin dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Davacı vekilinin hükme yönelik istinaf nedenleri yerinde olmadığından istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.”
gerekçesiyle aynı zamanda dosyamız davalısı durumunda olan gerçek kişilerin, dosyamız dışındaki … Tic.Ltd.Şti’nin şirket tüzel kişiliği bünyesinde organ sıfatı taşıyan şirket müdürü olmadıkları,sadece sınırlı yetkili ve imza yetkisine haiz şirket müdürü tarafından atanan tacir yardımcısı olduklarını belirlemiştir.Bu sonuç “mahkememizce yukarıda irdelenen ve varılan sonuç ile uyum içindedir.”
Hal böyle olunca davalı gerçek kişilerin dava dışı şirket tüzel kişiliği bünyesinde şirket müdürü değil iş sözleşmesine bağlı olarak çalışan işçi konumunda oldukları yönünde İstanbul BAM istinaf incelemesi sonucunda vermiş olduğu kesin kararın göz ardı edilmesini gerektiren farklı bir durum da mahkememizce tespit edilememiştir.Hukuki denetim dahi yapmış olan bölge adliye mahkemesinin bu ilamı, adı geçen dosyada kesin olmak üzere verilmiş ve hukuk düzeninde de bu şekilde sonuç doğurmuştur.Öncelikle belirtmek gerekir ki 20/07/2016 tarihi itibariyle bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçmiştir.Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçirilmesinde birçok amaç olmakla birlikte bu amaçlardan birinin ise Yargıtay’ın yüksek mahkeme olarak “içtihat kurumu” görevini tam ve eksiksiz icra edebilmesi, diğer yandan ise bölge adliye mahkemelerinin hem hukukilik hem vakıa denetimi yapmasının sağlanmasıdır. Böylelikle ilk derece mahkemeleri arasındaki farklılıkların giderilmesi de sağlanmış olacaktır.Makul bir gerekçe açıklanmadığı sürece hukukilik denetimi yapan yargı organlarının kararlarıyla çelişki oluşturacak şekilde ilk derece mahkemeleri tarafından karar verilmesi bu noktada kabul edilebilir edilemez.Zira aynı veya benzer vakıaların varlığına rağmen ilk derece mahkemeleri tarafından çelişkili kararlar verilmesi ve bu şekilde yargılamaların devam etmesi Anayasa m.36 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.6 hükmüne açıkça aykırıdır.Zira bu durum Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yerleşik kararlarında belirtildiği üzere makul bir gerekçe açıklanmadığı sürece hukuki güvenlik ilkesine ve yargısal makamların güvenilirliğine açıkça zarar verecek sonuçlara yol açacaktır. Bir başka deyişle bölge adliye mahkemesinin davalı gerçek kişilerin, şirket müdürü değil işçi oldukları yönünde varmış olduğu sonuçtan farklı bir sonuca ulaştırmayı gerektirecek makul bir gerekçe ortaya konulmadığı takdirde bu durum davalılar yönünden adil yargılanma hakkının açık ihlal olacaktır.Bu nedenle bu yönü itibariyle “birbiriyle uyuşmayan mahkeme kararlarının sürüp gitmesi yargı sistemine güveni azaltıcı ve hukuki belirsizlik hali oluşturmaktadır.”(Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye davası (BD),57,Leach,Sayfa 278)
Davacıların bu hale rağmen,mahkememizin görevli oldukları yönündeki iddiaya bu açıdan itibar edilemez.
O halde mahkememizde açılan davanın 6102 sayılı TTK m.553 ve m.555 hükümleri çerçevesinde TTK’da düzenlenen sorumluluk davası olarak görülemeyeceği açıklığa kavuşmuştur.Bu yönden asliye ticaret mahkemesi görevli değildir.
Davalıların yukarıda açıklanan özellikleri haiz işçi,davacıların bu işçilerin çalıştığı şirket tüzel kişiliğinin pay sahibi olan şirketleri konumunda olduğu anlaşılmakla ve ilişki tarzı nedeniyle, bu itibarla mutlak anlamda ticaret mahkemesinin görevli olmasını gerektiren bir yön bulunmamaktadır. Öte yandan davacı birinci sınıf tacir olsa dahi davalının da birinci sınıf tacir olması halinde ancak mahkememizin görevli olması değerlendirilebilecektir. Ne var ki davalı birinci sınıf tacir olmayıp, dava dışı şirket tüzel kişiliğinin işçisidir.
Öte yandan davalıların işçi sıfatı olsa dahi davacılar,işveren veya işveren vekili konumunda değillerdir.Bu nedenle aralarındaki uyuşmazlık 4857 sayılı İş Kanunun 1.ve 4.maddesi karşısında iş mahkemelerinin görev alanı dahilinde kalmamaktadır.Zaten davacılar,işçi oldukları tespit edilen davalıların kendilerine yönelik haksız eylemde bulundukları iddiası ile maddi ve manevi tazminat talebinde de bulunmuşlardır.
Açıklanan ilişkinin tarzı karşısında yukarıda açıklanan ve Ticaret Kanunu’nda sayılan veya diğer özel kanunlarda sayılan ilişki tarzının da aralarında bulunmadığı, taraflar arasındaki uyuşmazlığın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda düzenlenen haksız fiil hükümlerine göre genel görevli asliye hukuk mahkemesi tarafından halli gerektiği, taraflar arasında açıklanan hukuki ilişki karşısında başkaca bir mahkemenin de görevli olmasını gerektiren bir halin mevcut olmadığı anlaşılmaktadır.
Bu noktada ayrıca belirtilmelidir ki; 6762 sayılı Kanunun 4. maddesinin 1. fıkrası hükmünde, 21.maddenin 1.fıkrasına yapılan ve karışıklıklara yol açan, bu sebeple de görüş birliği halinde eleştirilen gönderme kaldırılmış ve bu suretle 6102 sayılı Kanunun m.4/f.1 hükmü öğretide ve yargı kararlarında kabul gören eleştirilere uygun olarak düzeltilmiş, her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava olarak düzenlenmiştir. Oysaki somut olayda davalı gerçek kişinin birinci sınıf tacir olmadığı gibi davalı tarafın ticari işletmesinin dahi olmadığı,davanın da bu nedenle açıklandığı üzere mutlak ticari dava niteliğinin bulunmadığı, bu nedenle aksi yöndeki davacı vekilinin iddialarına itibar etmenin mümkün bulunmadığı tespit edilmiştir.Bir başka deyişle 6762 sayılı TTK döneminde benimsendiği üzere şirketlere yönelik, gerçek kişilerin haksız fiilerinden dolayı açılacak her türlü maddi ve manevi tazminat artık davasının asliye ticaret mahkemelerinde görülebilmesi imkanı kalmamıştır.
Buna göre uyuşmazlığın özel görevli bir mahkemenin görev alanına girmemesi karşısında genel görevli olan asliye hukuk mahkemesi somut olayda görevlidir.Bilindiği üzere ise görev, HMK m.115 hükmü gereği her zaman ve her aşamada ele alınması gereken usuli bir konudur.
Yapılan açıklamalar karşısında;mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın dava şartı yokluğundan ve usulden HMK.m.114/f.1 bend c ve HMK.m.115/f.2 hükümleri uyarınca reddine,HMK.m.20/f.1 hükmü uyarınca kanun yoluna başvurulmayarak karar kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten itibaren; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize başvurulması durumunda dosyanın görevli İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmek üzere Hukuk Mahkemesi Tevzi Bürosu’na teslimine,harç, vekalet ücreti ve yargılama giderinin HMK.m.331/f.2 hükmü uyarınca görevli mahkemece dikkate alınmasına,artan gider avansının hükmün kesinleşmesinden sonra ve talep halinde iadesine dair ve oy çokluğu ile karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın dava şartı yokluğundan ve usulden HMK.m.114/f.1 bend c ve HMK.m.115/f.2 hükümleri uyarınca reddine,
2-HMK.m.20/f.1 hükmü uyarınca kanun yoluna başvurulmayarak karar kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten itibaren; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize başvurulması durumunda dosyanın görevli İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmek üzere Hukuk Mahkemesi Tevzi Bürosu’na teslimine,
3-Harç, vekalet ücreti ve yargılama giderinin HMK.m.331/f.2 hükmü uyarınca görevli mahkemece dikkate alınmasına,
4-Artan gider avansının hükmün kesinleşmesinden sonra ve talep halinde iadesine,
Dair, gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK.m.341 uyarınca İstanbul BAM nezdinde istinaf yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle Hakim …’ın karşı oyu ile ve oy çokluğuyla açıkça okunup anlatıldı. 25/06/2020

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
(Karşı oy)
Katip …
¸e-imzalıdır

KARŞI OY:Davacıların ortağı olduğu dava dışı limited şirkette davalıların hizmet akti ile görev yaptığı, görev sırasında ticari direktör, finans müdürü ünvanlarıyla görevlendirildikleri ve TSG’de ilan edilen ana sözleşme değişikliğinde tanınan yetki, iç yönerge ve imza sirküleri ile dava dışı şirkette kanuni temsilci müdürlerce kendilerine B grubu imza yetkileri tanınarak bazı hukuki işlemleri (şirket adına sözleşme akdetme dahil) devredilen B grubu imza yetkileri çerçevesinde gerçekleştirdikleri tarafların kabulünde olmakla, incelenen iç yönerge ve imza sirkülerine göre devredilen temsil yetkisinin sadece miktar sınırı konmak suretiyle konu bakımından geniş yetkiler içerdiği, şirketi münferiden temsil yetkisi tanındığı, bu nedenle somut olay bakımından davalıların TTK md.367-371/1 maddeleri kapsamında yönetim-temsil yetkisinin devredildiği kişiler olduğu, dava ve beyan dilekçelerinde de, davalıların şirket kanuni temsilcilerince kendilerine devredilen B grubu imza yetkilerini kötüye kullanarak dava dışı limited şirketi zarara uğrattıkları, ayrıca aynı nedenle (dava dışı şirketten alacaklı olduklarını ileri süren) davacı ortakları alacaklı sıfatı ile de zarara uğrattıkları iddiasıyla açılan davanın hukuki dayanağının açıkça TTK md.553’e dayalı yönetici sorumluluk davası olduğu açıklanmış, davalılar vekillerince de müvekkillerinin dava dışı limited şirkette müdür olarak çalıştıkları, ancak yetki devri yapan kanuni temsilci talimatları doğrultusunda işlem yapıldığı ileri sürülmüştür.
Davalıların dava dışı limited şirkette kanuni temsilci sıfatı taşımadıkları ve dava dışı şirkette hizmet akdiyle çalıştıkları tartışmasız olmakla birlikte, TTK madde 553 kapsamında sorumluluk davası açılabileceklerin somut olayın özelliğine göre Yargıtay 11. HD. tarafından geniş yorumlandığı, kanuni organ dışında, kanuni organ tarafından devredilen temsil yetkileri kapsamında fiili organ niteliği taşıyan kişilere (ortak olma şartı bulunmayan murahhas müdür, icracı müdür, genel müdür, finans müdürü vb ünvanlarla görev yapanlara) karşı da TTK md. 553’e dayalı sorumluluk davası açılabileceği, TTK md. 135’te düzenlenen “yönetici”, “müdür” kavramlarının tanımlarının kanunun hangi maddeleri açısından uygulanacağının aynı maddede “134 ila 194 üncü maddelerin uygulanmasında” şeklinde sayıldığı, sayılan maddelerin içinde TTK 553. maddenin yer almadığı, bu nedenle 135.maddedeki tanım sınırlandırmasından yola çıkılarak mahkememizin görevsiz olduğunun kabulünün somut olayda mümkün olmadığı, öncelikle davalıların imza yetkileri kapsamında gerçekleştirdikleri ve davacı ortaklarca zarar sebebi olarak ileri sürülen işlemlerin ve bu işlemlerde kendilerine tanınan B grubu imza ve temsil yetkilerinin aşılıp aşılmadığının, yapılan işlemlerin limited şirkette fiili yönetici-müdür gibi sorumlu tutulabilecekleri işlemler olup olmadığının tespiti gerektiği, taleple bağlılık ilkesi de gözetilerek davanın yönetici sorumluluk davası olarak kabulünün ve davalıların dava dışı şirketteki hukuki durumunun gerekirse dava ehliyeti noktasında yargılamanın ileriki aşamalarında hukuken değerlendirilmesinin gerektiği, TTK md 553’e dayalı davalar mutlak ticari dava olmakla somut uyuşmazlığın çözümünde mahkememizin görevli olduğu, nitekim emsal Yargıtay 11 HD’nin 2015/8681 E 2015/9883 K sayılı ilamının da aynı yönde olduğu kanaati ile sayın çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

Üye
¸e-imzalıdır