Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/714 E. 2020/422 K. 15.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/714
KARAR NO : 2020/422

DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 02/08/2018
KARAR TARİHİ : 15/10/2020

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında uzun süredir uluslararası dizi satımı ilişkisi bulunduğu, davalı şirketin yerli kanallardan ve yapımcılardan satım haklarını almış olduğu dizilerin satım işinden elde edilen gelirin kanal ve yapımcı ödemesi yapıldıktan sonra satış komisyonu gelirinin, komisyon hizmet bedeli olarak müvekkile ödendiği, davacı müvekkili şirketin, taraf davalıya güvenerek yurt dışı dizi satımlarına başlamış olup bu konuda oldukça başarılı şekilde dizilerin satım işlemlerini tamamladığı, bu durumun karşılığı olarak da iş bu davaya konu icra takibine ait faturalar ve daha sonra hazırlanan faturalar hariç olmak üzere davacı tarafa düşen komisyon ödemeleri yapıldığı, ancak iş bu dava konusu olan faturaların ödememesi nedeniyle davalı hakkında … 11. İcra müdürlüğünün …E icra takibin başlatıldığı; davalının işbu icra takibine kötü niyetli olarak sebep göstermeksizin itiraz ederek icra takibini durdurduğu, takip ve dava konusu … nolu … dizisine ait 19,2093,00USD tutarında faturaya konu olan dizinin davalı şirket tarafından satım hakkının alındığı, bu satım hakkına istinaden bu dizinin … ya satılması hususunda taraflar arasında anlaşma sağlandığı, dizinin satılarak, davacıya düşen komisyon tutannın 66.900,00 USD + KDV olarak davalı tarafından davacı müvekkil hesabına yatırıldığı, daha sonra 24.07,2017 tarihinde davalı tarafa … dizisine ait son kalan satış komisyon bedeli olan faturasının gönderildiği, … dizisine ait önceki faturalan ödeyen davalı tarafın bu faturaya itiraz etmeden şirket defterlerine işlemiş olmasına rağmen yapılan icra takibine kötü niyetli olarak itiraz ettiği, takip ve dava konusu … no.lu … ve … dizilerine ait toplamda 72.304,50050 tutarında faturaya konu olan dizilerin, davalı tarafından … kanalına satışının yapılması hususunda müvekkili şirket ile anlaştığı, bu anlaşma sonrasında müvekkili şirketin … ile satış görüşmelerine başlayarak her iki dizinin bölümlerinin …’e göndererek … ile davalı şirket arasında sözleşme yapılmasını sağladığı ve satışın tamamlandığı, işbu satış tamamlandıktan sonra … taksitler halinde satışa konu dizileri ödemelerinin banka yolu ile gönderdiği, ödemelerin yapıldığını öğrenen müvekkili şirketin, davalı şirket ile yaptığı görüşmeler neticesinde …ve … Adlı dizilerin 1.taksit … satış komisyonu faturaları hazırlayarak davalıya gönderdiği, davalının da bu faturalara itiraz etmeksizin ticari defterlerine işlemesine rağmen yapılan icra takibine haksız olarak itiraz ettiği, takip ve dava konusu … no.lu, …ve … dizisine ait 36.152.25 USD tutarında faturaya konu işbu dilekçenin bir önceki bölümünde anlatılan satış işleminden sonra müvekkili şirketin yine … ve … dizisine ait 2.taksit ödemesi olan faturanın davalıya tebliğ edildiği, davalının bu faturaya … 34.Noterliği, … numaralı ihtarnamesi ile mesnetsiz ve haksız olarak itiraz ettiği, aynı dizilerin 1.taksit için tebliğ edilen faturasını itiraz etmeden resmi defterlerine işleyen davalının 2. taksit olarak kendilerine gönderilen faturaya sadece “herhangi bir borcumuz bulunmamaktadır” şeklinde basit ve açıklaması olmayan cümle ile itiraz edildiği, davalı şirketin, … numaralı fatura haricindeki diğer faturalara itiraz etmediği; dava dayanağı icra takibinde davalı şirkete toplamda üç adet fatura tebliğ edildiği, … no.lu, 12.293 USD bedelli fatura ile numaralı, 72.304,50 USD bedelli faturaya süresi içinde davalı tarafından itiraz edilmediği ve faturaların kesinleştiği, 2.taksit olarak gönderilen … no.lu, 36.152,25 USD bedelli faturaya da kötü niyetli olarak itiraz edildiği, TTK m.21/2 hükmü uyarınca ispat yükünün yer değiştirdiği, artık davalı tarafa geçtiği, yani sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra icra dairesinde yapılan itirazlarda faturanın içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat etme yükünün faturayı alana geçtiği, bu nedenle borcu bulunmadığını iddia eden davalının iddiasını yazılı delillerle ispat etmesi gerektiği, tarafların muhasebe birimlerinin karşılıklı görüşerek Ba-Bs sistemi üzerinden mutabık kaldığı yönündeki beyanla davanın kabulü ile itirazın iptali ve takibin devamı, borçlu adına taşınır veya taşınmaz bulunması halinde 3.kişilere devrini önleme amacıyla dava değeri de göz önünde bulundurularak ihtiyati tedbir kararı verilmesi, borçlunun icra takibine haksız itirazı nedeni ile %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatma mahkum edilmesi yönünde talepte bulunmuştur.
Davalı vekili tarafından sunulan 21.09.2018 tarihli cevap dilekçesi özetle; müvekkili şirket ile davacı arasında hiçbir zaman sözleşme akdedilmediği, müvekkil tarafından davacıya verilmiş taahhüdün de olmadığı; bu nedenlerle müvekkili şirketin hak sahibi olduğu diziler üzerinde davacının herhangi bir satış veya pazarlama yapma hak ve yetkisinin de bulunmadığı, davacı tarafından sunulu sözleşmelerde davacının ve davalının imzasının bulunmadığı, davacı tarafın … dizisine ilişkin alması gereken ödemenin tamamını aldığı, davacı tarafın çalışanlarının daha önceden “…” firmasında çalışıyor iken buradan ayrıldığı, kendi şirketlerini kurduğu, müvekkili şirketin söz konusu çalışanları daha önce çalıştıkları yerlerden tanıdığı için yeni kurulan ve genç girişimcilerden oluşan bu şirketi desteklemek için … dizisinin lisans haklarının … bir firmaya satışına izin verdiği, bunun devamında da yaptıkları işin karşılığı olarak kendilerine 66.900 USD+KDV ödeme yapıldığı; davacı tarafın söz konusu iş için alması gereken bedelin tamamını almış olup, davacının daha fazla bir alacağı bulunmadığı, bu nedenle de 19.293USD tutarındaki haksız faturaya dayalı yapılan takibe itiraz edildiği, … ve … dizilerinin anlaşma sürecinin müvekkili şirket tarafından yürütüldüğü ve dizilerin satışlarının davalı tarafından yapılarak … ile sözleşmeler imzalandığı, adı geçen dizilerin satış ve pazarlaması konusunda davacı tarafından bir takım işlemlere başlandığı, ancak söz konusu sürecin davacı tarafından iyi yönetilmemesi üzerine bahsi geçen dizilerin satış, pazarlama ve anlaşma süreçlerinin bizzat müvekkil şirket tarafından yürütülerek sözleşmenin de bizzat müvekkil şirket tarafından imzalandığı, kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacının sunduğu her üç sözleşme için de aslında taraflar arasında bir anlaşma, komisyon oranı, bedeli olmadığının görüldüğü, müvekkil şirket yetkililerinin sürekli seyahatte olmaları ve muhasebe çalışanlarının da taraflar arasındaki ticari ilişkiyi bilmemeleri nedeni ile faturalara süresinde itiraz edilmediği, faturalara itiraz edilmemiş olmasının kayıtsız şartsız borcun varlığını kabul anlamına gelmediği; davacının, dava konusu faturalardan dolayı müvekkili şirkete 30.000,00TL + masraf borcu bulunduğu; söz konusu bedelin müvekkile ödenmediği gibi kendisi tarafından gönderilen faturalardan bu bedelin mahsup edilmediği, bu hususun davacı tarafından sunulu 17.01.2017 tarihli e-postadan açıkça görüldüğü, icra takibinde talep edilen faiz oranının fahiş olduğu, faiz talep edilebilmesi için müvekkili şirketin temerrüde düşürülmesi gerektiği, hususlarını beyanla, haksız ve mesnetsiz davanın reddi, haksız ve kötü niyetli başlatılan icra takibi nedeniyle %20’den az olmamak üzere davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesi, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesi gerektiği hususlarını savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık akdi ilişkinin varlığının davalı tarafından kayden ve fiilen benimsenip benimsenmediği, takibe esas olan faturaların taraf şirketlerinin 2017-2018 yılı ticari defter ve kayıtlarında mevcut olup olmadığı, ne şekilde mevcut olduğu, takibe konu faturaların davalı şirkete tebliğ olunmasının davalının cevap dilekçesinin üçüncü maddesi ile açıkça ikrarı söz konusu olsa dahi faturaların tebliğ tarihine göre davalı şirketin süresi içinde faturaya itirazının bulunup bulunmadığı, bu faturaların içeriğinin davacının iddia etmiş olduğu sözleşmeye ve somutlaştırılan delillere göre sektörel açıdan uyumlu olup olmadığı, ne şekilde uyumlu olduğu, takibe dayanak faturaların yukarıda açıklandığı üzere kabul edilip edilmediği, iade olup olmadığı, hangisinin iade olduğu, faturaların deftere kaydı var ise iadenin süresi içinde yapılıp yapılmadığı, hususlarının celp edilecek Ba/Bs formlarının içeriğinde incelenmesi suretiyle araştırılması, yine bu çerçevede taraf şirketlerin 2017-2018 yılı ticari defter ve kayıtlarının incelenmesi, akabinde takip tarihi itibariyle talep edilebilecek asıl alacak ve işlemiş faiz miktarının ne olduğu noktalarındadır.
Taraflar arasında uluslararası dizi satımı ilişkisi bulunduğu noktasında davacının iddiada bulunduğu, bu çerçevede düzenlemiş olduğu faturalara istinaden davalı hakkında takip yaptığı, takibe süresi içerisinde itiraz edildiği, takibin durduğu, takip içeriğine göre yabancı para üzerinden takip yapıldığı, bu çerçevede dava tarihi itibariyle yabancı paranın efektif kur karşılığı üzerinden TL miktarı tespit edildiği, buna göre harç eksikliğinin giderildiği tartışmasızdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık hususlarının araştırılması amacıyla atanan bilirkişi kurulu heyeti 26/11/2019 tarihli raporda, “davacı ile dava dışı … arasında dava konusu diziler öncesinde de (yaklaşık 2015 yılının Aralık ayında başlayan) bir iş ilişkisi olduğu, yazışmalar ile bu durumun anlaşıldığı, davacı ile davalı arasında imzalanmış herhangi bir sözleşmeye dosyada rastlanılmadığı, ancak davacı ile davalı arasında ticari bir ilişkinin olduğu (e-posta yazışmalarından, dekontlardan ve hesap özetlerinden), hatta davacının yaklaşık Mayıs 2016 ile Kasım 2016 tarihleri arasında dava konusu “…” ve “…” isimli dizilerin yurt dışı satışları için aktif bir şekilde çalıştığı, bir süre sonra ise davalı ile ortak çalıştıkları (özellikle 07 Ekim ve 16 Ağustos 2016 tarihli e-postalarda açıkça belirtilmiştir) taraflar arasındaki iş ilişkisinin protokol imzalanma mertebesine kadar getirdiğinin dosyada mevcut e-posta yazışmalarından anlaşıldığı, dosyada ayrıca davalı tarafından davacıya verilmiş resmi, imzalı ve kaşeli her hangi bir satış/pazarlama ve/veya temsil yetkisine de rastlanılmadığı, ancak dosyadaki e-posta yazışmalarından anlaşıldığı kadarıyla, anlaşma aşamasına gelinceye dek davacının sarf ettiği emek, harcadığı zaman, orta noktayı bulma çabaları, ayrıca materyalleri ve videoları temin etme, uygun yayın formatına çevrilmesi gerekiyorsa çevirme ve dava dışı …’e gönderme gibi çalışmaları göz önünde bulundurulduğunda davacıya dolaylı olarak da olsa davalı tarafından temsil yetkisinin verilmiş olduğu (örnek: davacı ile davalı arasında 12 Temmuz, 16 Ağustos ve 07 Ekim 2016 tarihinde yapılmış olan e-posta yazışmaları) izlenimi oluştuğu, davalı tarafından davacıya hizmetlerinden dolayı resmi olarak herhangi bir taahhüt, komisyon oranı, hak ediş bedeli vs. gibi bir ödeme taahhüdünde bulunulmadığı, ancak davalı tarafından davacıya yüklü miktarlarda ödemeler yapıldığının da dosyadaki mali belgelerden anlaşıldığı, sektörel açıdan davacının dava konusu dizilerin satış aşamalarında çaba, emek ve zaman harcadığı kanaati oluştuğu, diğer taraftan dosya kapsamı ve dosyaya sunulmuş Bağlayıcı Ön Protokol (taraflarca imzalanmış tek protokol) incelendiğinde; dava konusu “…” ve “…” isimli dizilerin sözleşmesinin finalize aşamasının davalı firma tarafından gerçekleştirildiği ve sözleşmenin davalı ile dava dışı … arasında imzalandığının görüldüğü, ancak davacının dava konusu dizilerle ilgili ciddi emek sarf ettiği, dizilerin yurt dışı satışları için taraflar arasında aracılık görevi yaptığı, hatta özellikle dizilerin yurt dışı satışları için bir süre davalı ile birlikte çalıştığının da hesaba katılması gerektiği kanaatinin oluştuğu, yine ‘…” ve “…” isimli dizilerinin satışları ile ilgili olarak yurtdışındaki haber sitelerinde çıkan haberlerde, dizilerin satışlarının davalı Inter Medya tarafından yapıldığının belirtildiğinin de görüldüğü”, muhasebesel açıdan ise davacı şirket tarafından davalı şirket adına düzenlenen takip ve dava konusu bedele esas üç adet faturanın davacı şirket ticari defterlerine zamanında ve usulüne uygun olarak davalı şirket adına “borç” kaydedildiği (Tablo-2); her üç faturanın, davacı şirket tarafından bağlı bulunulan vergi dairesine Bu formu ile ilgili dönemlerinde beyan edildiğinin görüldüğü, davacı şirket tarafından davalı şirket adına düzenlenen takip ve dava konusu bedele esas üç adet faturadan 14.08.2017 tarih, … no.lu, 36.152,25 USD bedelli fatura dışında kalan iki adet faturanın davalı şirket ticari defterlerine zamanında ve usulüne uygun olarak davacı şirket adına “dizi satış komisyon bedeli açıklaması” ile “alacak” kaydedildiği (Tablo-3); davalı şirket tarafından davacı şirket adına keşide edilen noter ihtarnamesi ile sekiz günlük yasal süresi içinde 14.08.2017 tarih, 107814 no.lu, 36.152,25 USD bedelli faturanın kabul edilmeyerek iade edildiği, davalı şirket tarafından bağlı bulunulan vergi dairesine Bu formu ile ilgili dönemlerde takip ve dava konusu bedele esas iade edilen fatura dışında kalan diğer iki adet faturanın beyan edildiğinin görüldüğü, detayı tekrar arz edildiği üzere davalı ticari defterlerinde “dizi satış komisyon bedeli açıklaması” ile kayıtlı olan 2 no.lu fatura içeriği ile davalı tarafından kabul edilmeyerek noter ihtarnamesi ekinde davacı yana yasal süresi içinde iade edilen 3 no.lu fatura içeriklerinin aynı olduğu, taraflar arası ticari ilişkinin takip ve dava konusu 3 adet fatura ile sınırlı olmadığı, tarafların birbiri ile olan ticari ilişkilerini takip ettiği 2017 yılı 120-320 hesap ekstrelerinin karşılıklı tetkiki neticesinde detayı Tablo-4 ile arz edildiği üzere tarafların fiili olarak 2010 yılından 2017 yılına devreden ve 2017 yılında da devam eden aktif ticari faaliyetlerinin olduğunun anlaşıldığı, bu kapsamda taraflar arası akdi ilişkinin varlığının fiilen ve kayden benimsendiği kanaatinin hasıl olduğu, sektör uzmanı tarafından yapılan inceleme, tespit ve değerlendirmeler neticesinde taraflar arasında yazılı sözleşmelerin imzalanmamış olmasına rağmen davacının davalı yana takip ve dava konusu bedele esas fatura içeriği hizmetleri verdiğine yönelik kanaatinin kabulü halinde davacı şirketin davalı şirketten takip ve dava konusu 127.749,75 USD bedeli talep edebileceği, Mahkemenin aksi kanaatte olması halinde ise davacı şirket tarafından davalı şirket adına düzenlenen ve davalı şirket ticari defterlerine zamanında ve usulüne uygun olarak davacı şirket adına “alacak” kaydedilen, yanı sıra Ba formu ile de beyan edilen takip ve dava konusu 24.07.2017 tarih, 107810 no.lu, 19.293,00 USD bedelli ve 25.07.2017 tarih, … no.lu, 72.304,50 USD bedelli faturalardan kaynaklı olmak üzere toplam 91.597,50 USD borçlu olduğu” belirtilmiştir.
Sunulan rapora yönelik beyanlar nedeniyle 14/08/2017 tarihli ve 36.152,25USD bedelli faturanın davalı defterine kayıtlı olmaması, ayrıca faturaya süresinde itiraz etmiş olması, yine davalının bu fatura ile ilgili BA formu dahi sunmamış olması, esasen bu faturaya konu hizmeti de içerecek şekilde yazılı sözleşmenin dahi mevcut olmaması karşısında ve hazırlanan bilirkişi raporunun sonuç kısmının sektörel açıdan ve mali açıdan irdelenen kısımlarında ise çelişki oluşması karşısında; muhasebesel ve vergisel açıdan bu fatura ile ilgili davalı aleyhine kayıt bulunmadığı dikkate alındığında bu kaydın aksine sonuca varılmasını gerektirir şekilde adı geçen bu faturaya konu hizmetin davacı tarafından davalıya verildiğinin açık, denetlenebilir ve davalı aleyhine sonuç doğuracak bir sektörel verinin mevcut olup olmadığı, bu noktada taraflar arasında ticari ilişki mevcut olsa dahi bu faturaya konu hizmetin bedelinin davacı lehine tahakkuk ettiğinin sektörel açıdan yasal ve kabul edilebilir ve davacının dayandığı hangi delil ile anlaşılabilir olup olmadığı, buna göre adı geçen bu faturaya konu hizmet tutarında davacı lehine dizi satış komisyon bedeli alacağının bu fatura ile ilgili doğup doğmadığının açıklanan bu kriterler çerçevesinde yeniden ele alınması için bu konuda ek rapor alınmasına, ayrıca ek raporda dava konusu faturalar nedeni ile yapılmış bir ödeme olup olmadığının açık ve net şekilde yeniden irdelenmesine dair ara karar oluşturulmuştur.
Bu defa bilirkişi kurulu heyeti 22/06/2020 tarihli raporda, sektör teamülleri, dosyaya sunulmuş olan e-posta yazışmaları ve davacı ile davalı arasında düzenlenmiş fakat imzalanmamış sözleşmenin 3.1. ve 4.1 maddeleri (davacı sadece davalı ile 3. şahıs firmaların sözleşme imzalamalarına aracılık edecektir) çerçevesinde davacının davalı adına kısmen hizmet vermiş olduğu kanaati oluşmakla birlikte, mahkemenin verdiği ara karar doğrultusunda, tarafların aralarında imzalanmış bir sözleşme olmaması, yine davalı tarafından davacıya verilmiş yazılı bir temsil yetkisinin olmaması, satış süreci devam ederken yaşanan bir takım aksaklıklar sebebi ile dava konusu dizilerin satışı aşamasında davacının çalışmalarının yarım kalmış olması, basında çıkan haberler doğrultusunda dava konusu dizilerin final satışlarının ve sözleşmelerinin dava dışı … ile davalı arasında imzalanmış olduğu, dolayısıyla davacının bu hizmetin tamamını vermiş olduğunu kanıtlayacak somut bir delilin dosyada mevcut olmadığı, 14.08.2017 tarihli ve 36.152,25 USD bedelli faturanın davalı defterlerine kayıtlı olmaması, ayrıca faturaya süresinde itiraz etmiş olması, yine davalının bu fatura ile ilgili Ba formu dahi sunmamış olması, esasen bu faturaya konu hizmeti de içerecek şekilde yazılı sözleşmenin dahi mevcut olmaması karşısında ve hazırlanan bilirkişi kök raporunun sonuç kısmının sektörel ve mali açıdan irdelenen kısımlarında ise çelişki oluşması karşısında yapılan ek inceleme, tespit ve değerlendirmeler neticesinde davalı tarafından itiraza uğrayan işbu 36.152,25 USD bedelli faturaya yönelik hizmetin tamamının davacı tarafından verildiğinin ispata muhtaç olduğu, dolayısıyla davacı şirketin davalı şirketten bu fatura bedelini talep edemeyeceği, ancak takip ve dava konusu bedele esas 19.293.00 USD ve 72.304.50 USD bedelli faturaların davalı şirket tarafından itiraza uğramadan kabul edilmiş olması, işbu faturaların her iki taraf ticari defter kayıtları ile birbirini tevsik eder nitelikte olduğu, yanı sıra her iki şirket tarafından bağlı bulunulan vergi dairelerine Ba-Bs formları ile beyan edildiğinin anlaşıldığı, taraflar arası ticari İlişkinin takip ve dava konusu edilen üç adet fatura bedeli ile sınırlı kalmadığı, 120-320 hesap ekstrelerinin çapraz kontrolü ile akdi ilişkinin varlığının fiilen ve kayden benimsendiği, dolayısıyla davacı şirketin bu iki fatura bedelini talep edebileceği, ayrıca davacı şirketin davalı şirketten talep edebileceği 19.293.00 USD ve 72.304.50USD bedelli faturalara istinaden davalı şirket tarafından 30.000.00TL= 8.528.54 USD ödendiği; ödenen bu tutarın mahsubu ile davacının davalıdan 83.068,96 USD talep edebileceği” bu defa açıklanmıştır.
Takibe esas olan faturalardan 36.152,25 USD bedelli fatura dışında yer alan iki adet faturanın yani 19.293 USD ve 72.304, 50 USD bedelli faturaların Ba ve Bs formları vergi müdürlüklerinden ayrı ayrı celbedilmiş olup Ba ve Bs formlarının içerikleri ile takip konusu faturaların uyumlu olduğu,bu kayıtların bir bütün olarak davacı lehine ve davalı aleyhine sonuç doğurduğu kanaatine varılmıştır. (Yargıtay 19. HD. 2011/8941 E. – 2012/969 K sayılı kararından hareket edilmiştir. )
Esasen davalı tarafından Ba formları sunulmuş olmakla VUK nun 381 seri nolu genel tebliği ve Ba formu içeriği ile vergi uygulaması gözetildiğinde aksini düşünmek mümkün değildir. Yine genel ispat kuralları çerçevesinde hiç bir kimsenin kendi aleyhine delil oluşturmayacağı düşünüldüğünde davalı tarafın resmi bir kuruma dava konusu hizmeti teslim aldığına yönelik beyanı kendisini bağlayacaktır. Davalı tarafın çelişkili davranış yasağına (venire factum de propium) aykırı) hareket etmesi halinde ilk beyana itibar olunması uygun görüldüğünden davalı tarafın da faturalardaki hizmeti almadığı yönündeki beyanına itibar edilemez.
Öte yandan davacı, Ba formları düzenlenen iki adet fatura açısından kendi defter ve kayıtlarına göre davalıdan alacaklı gözükmektedir. Ancak davalı tacir olduğundan davalı tarafın ticari defter ve kayıtlarına da dayanmıştır.Davalı şirkete inceleme gün ve saatinde hazır olması gerektiği konusunda ihtarat yapılmış,davalı taraf ticari defter ve kayıtlarını sunmuştur.
HMK. 219. maddesine (HUMK. 326) göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari deferlerine de dayandığı, eş söyleyişle, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da uyuşmazlığa özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar HMK. 219. ve ardından gelen maddelerindeki konuya ilişkin genel düzenlemelere tabibir.
Somut uyuşmazlık yönünden bakıldığında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararlarında da açıklandığı üzere “HMK. 220. maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki HMK. 220. (HUMK. 330, 331, 332 ) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Eş söyleyişle, belirtilen bu durumda ticari defterlerde HMK. 219. ve sonraki maddeleri anlamında “belge” niteliğindedir.
Ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK 220-222 maddesi değerlendirildiğinde ve aynı kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla kesin delil olduğu öngörülmüştür.”
Somut olayda, davacı tarafın açıkça delil olarak dayanmasına ve mahkememizce de o yönde ara kararı verilip, gereğinin yerine getirilmesine rağmen, davalı tarafın ticari defter ve kayıtlarında davalı lehine sadece 36.152,25 USD bedelli fatura yönünden lehe delil bulunduğu, zira bu faturanın davalı ticari defterlerine kayıtlı bulunmadığı, buna mukabil ise 19.293 USD bedelli ve 72.304,50 USD bedelli faturaların ise davalı defterine kayıtlı bulunduğu, ayrıca taraf defterlerinin TTK çerçevesinde usulüne uygun tutulmuş oldukları da saptanmıştır. Bu durumda HMK. 220. maddesi uyarınca, davacı tarafın davalıya ait ticari deferlere ilişkin açıklamasının, yani icra takibinin dayanağının oluşturan 72.304,50 USD bedelli ve 19.293 USD bedelli fatura konusu hizmetin teslim edildiğinin davalı defterleri içeriğinden anlaşılacağı yönündeki davacı iddiasının doğru bulunduğunun kabulü gerekir. Davalı tarafın ticari defter ve kayıtlarının usule uygun tutulduğu, bu iki faturaların davalı ticari defterlerinde kayıtlı olduğu sabittir. Tacir olarak defter tutmak yükümlülüğünde olan davalı şirketin ticari defterlerini sunması dikkate alındığında bu iki fatura yönünden taraf şirketin mevcut defter kayıtları dahi davalı aleyhine hukuki sonuç doğurucu niteliktedir.
Davacının üzerine düşen ispat yükümlülüğünü yerine getirdiğinin kabulü karşısında ispat yükünün davalıya geçip geçmediği ve başkaca bir araştırmanın yapılıp yapılmadığının ayrıca ele alınması gerekmektedir.
Yargıtay uygulamasında da kabul olunduğu üzere “davalının ticari defterlerinde kayıtlı borç bakımından defterleri kendi aleyhinde delil olacaktır.6100 sayılı HMK m.220, m.222 hükümleri dikkate alındığında hiçbir tacir kendi defterine aleyhe kayıt düşemeyeceğinden faturaların davalı defterinde kayıtlı olması,faturalar içeriğindeki hizmetin davalıya teslim edildiğine karine oluşturur. Bu karinenin aksini,bir başka deyişle faturalar içeriği hizmetin teslim edilmediğini,faturaların usulsüz olduğunu davalı ispatlamalıdır.”(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/19-823E.2019/553K.sayılı ilamı)Nitekim somut olayda da davalının ticari defter ve kayıtlarında gözüken,şeklen kesinleşmiş faturalara konu olan hizmetin alınmadığı ve faturaların gerçek olmadığı esasına dayanan savunma karşısında,davalının aleyhine oluşan bu karinenin aksini ispatlama hak ve imkanının davalıya tanınması usulen gerekir.Mahkememizce Yargıtay 19.HD ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu uygulaması karşısında,bilirkişi raporu ile davacı lehine karine oluşması ve davalının ise cevap dilekçesi ile faturaya konu hizmetin alınmadığını, faturanın gerçek olmadığından davalı aleyhine sonuç ise doğuramayacağını ileri sürmesi karşısında,davalıya savunmasını ispatlaması amacıyla ve cevap dilekçesinin ”deliller” kısmında yemin deliline dayanmış olması nedeni ile yemin teklif etme hakkı hatırlatılmıştır. Ne var ki bu noktada davalı vekili yemin teklif etme hakkını kullanacağını açıkça bildirmemiştir. Bu çerçevede davalı tarafın ticari defterlerinde kayıtlı olan 72.304,50 USD bedelli ve 19.293 USD bedelli faturalar yönünden davalı tarafın yemin teklif etmekten vazgeçmiş sayılacağı açıktır.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64). Bu şartlarda sonuç olarak davalı olan şirketin 72.304,50 USD bedelli ve 19.293 USD bedelli faturalara konu hizmetin verilmediği yönündeki savunması ispatlanamamış olarak kabul olunmuştur.
Kaldı ki takip borçlusunun kendi defter ve kayıtlarına göre dahi 72.304,50 USD bedelli ve 19.293 USD bedelli faturalara konu alacak kaydı yaptığı, bu kaydın davalı aleyhine sonuç doğurduğu dahi kayden açıktır.
Bir kimsenin, davranışlarında tutarlılık bulundurmasını gerektiren bir prensip yoktur. Fakat bir hukuki ilişkide bir kimse davranışı ile karşı tarafta esaslı bir güven uyandırdıktan sonra, artık bu davranışına aykırı tutum takınamaz. (Venire contra factum proprium) -(Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman, Medeni Hukuk Dersleri, Sayfa. 173, İstanbul, 1975). Bu nedenle 72.304,50 USD bedelli ve 19.293 USD bedelli faturalardan dolayı davalının hizmet almadığını ve borçlu olmadığını savunması bir anlamda hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir. Oysaki 4721 sayılı TMK ile belirtilen yeniliklerden birisi hakkın kötüye kullanılmasının sadece kanun tarafından değil hukuk düzeni tarafından himaye edilemeyeceği konusundadır. O halde kanun koyucunun yapmış olduğu bu değişikliğin de dikkate alınması gerekir ki bu durumda da adı geçen iki fatura yönünden davalı savunmasına itibar edilemez.
Zaten sektör bilirkişisinin de dahil olduğu 11/06/2020 tarihli raporda da takip konusu faturalara konu hizmetin tamamının verilmiş olduğunu kanıtlayacak somut bir delillin dosyada mevcut olmadığı, hizmetin kısmen verilmiş olduğu, 36.72 USD bedelli faturaya yönelik hizmetin mevcut dosya kapsamı ve ek rapor dikkate alındığında verildiğinin ispata muhtaç konumda olduğu, taraflar arasındaki fiili durum ve sektördeki uygulamalar çerçevesinde taraflarca imzalanmış bir sözleşme olmasa dahi benimsenmiş ticari ilişkinin mevcut olduğu, taraflar arasındaki e-posta yazışmalarından da davalıya takip konusu faturalarla ilgili kısmen de olsa bu hizmetin verildiğinin anlaşıldığı açıkça uygulanmıştır.
Kaldı ki “borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi (faturaları deftere kayıt öncesinde ya da sonrasında süresi geçtikten sonra itiraz ve iade etmiş olması) halinde alacaklının (hizmet vermiş olsun ya da olmasın) HMK’nın 222. maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir. (Yargıtay 23. HD’nin 2015/5485 E. 2016/550 K. ilamı)
Hal böyle olunca 72.304,50 USD bedelli ve 19.293 USD bedelli faturalardan dolayı davacının takip tarihi itibariyle 91.597,50 USD tutarında alacaklı olduğu, ek rapor alınmasına neden olan ara karar çerçevesinde yapılan araştırmada ise bu ilişki çerçevesinde ve takip tarihi itibariyle davalının davacıya 30.000,00 TL tutarında fazla ödeme yaptığı, ödemenin yapılmış olduğu tarih itibariyle USD’nin efektif satış kuru üzerinden hesaplama yapıldığında 8.528,54 USD’ye denk geldiği, bu miktarın davacının hak ettiği 91.597,50 USD’den mahsup olunduğunda ise davacının takip tarihi itibariyle 83.068,96 USD tutarında alacaklı bulunduğu kabul edilmelidir. Esasen Yargıtay uygulamasında da takibe esas faturalardan dolayı davacının alacaklı olduğu miktardan davalının takip tarihi öncesi fazla ödeme yapması halinde bu tutarın ispatlandığı kabul edilen tutardan mahsup edilmesi gerekir. Böylece icra takip tarihi itibariyle davacının davalıdan hangi oranda alacaklı olduğu da tespit edilmiş olacaktır. (Yargıtay 19. HD’nin 2018/1391 E. 2019/3997 K. sayılı ilamı) Zaten bu noktada davalının bu miktarın mahsup edilmediğine dair beyanı da vardır. Yargıtay HGK kararı uyarınca mahsuba yönelik savunma, borcu sona erdiren nitelik taşıdığından her aşamada dikkate alınmalıdır. Sonuç olarak ve bu çerçevede takip öncesi fazla ödeme miktarı mahsup olunmuştur.
Davalı tarafın ticari defter ve kayıtlarında yer almayan, yine davalının Ba formu yönünde beyanda bulunmadığı 36.152,25 USD bedelli fatura yönünden ise de ayrıca değerlendirme yapılmalıdır. Buna göre bu fatura yönünden davalının ticari defter ve kayıtlarının davalı aleyhine delil teşkil etmediği, zaten davalının Ba formu dahi düzenlemediği, faturaya konu hizmetin verildiği noktasında davalı aleyhine oluşmuş bir karine oluşmadığı açıktır. Bir başka deyişle bu faturaya konu hizmetin verildiği noktasında tüm ispat yükü davacı üzerindedir. Bu noktada belirtmek gerekir ki sadece fatura düzenlenmiş olması ve bu faturanın davacı defterinde kayıtlı bulunması münhasıran davacı lehine delil teşkil edemeyecektir.
“İşin bedeli sözleşme kurulurken kararlaştırılmış olup, fatura ise bu aşama ile ilgili değil, ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura öncesinde taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir” (Yargıtay 23.HD’nin 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı ilamı) Bu nedenle somut olayda olduğu üzere takip konusu edilen 36.152,25 USD bedelli faturaya konu hizmetin verildiği noktasında davalı aleyhine oluşmuş bir karine dahi yoktur. Bu durumda yukarıda açıklanan iki faturadan farklı olarak 36.152,25 USD bedelli faturaya konu hizmetin davalı tarafından alınmadığı noktasında ispat yükü davalı üzerinde değildir. Bir başka deyişle ispat yükü davacı üzerindedir. Buna rağmen davacı ispat hukuku çerçevesinde 36.152,25 USD bedelli fatura ile ilgili üzerine düşen ispat yükümlülüğünü yerine getirememiştir.
Öte yandan davacının itirazın iptali davasına konu yapmış olduğu diğer kalem ise takip talebinde belirtilen işlemiş faize ilişkindir.Davacı vekilinin takip talebi ile işlemiş temerrüt faizi talep edebilmesi kural olarak ve BK m.117/f.1 hükmü uyarınca alacaklının ihtarda bulunmasına bağlıdır.Somut olayda alacaklı tarafından düzenlenmiş bir ihtar yazısı ve davalı borçluya tebliğ olunması durumu söz konusu değildir.Bununla birlikte BK m.117/f.2 uyarınca ise borcun ifa edileceği gün taraflarca birlikte belirlenmiş veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlenmiş ise bugünün geçmesi ile temerrüt gerçekleşmiş olacaktır. Ne var ki bu noktada davacı lehine ve davalı aleyhine sonuç doğurabilecek bir sözleşme hükmü de bulunmamaktadır. O halde davacının takip konusu yapmış olduğu işlemiş faize yönelik itirazın iptali talebinin dahi kabulü mümkün bulunmamaktadır.
Bilindiği üzere İİK.m.67/f.2 hükmüne göre itirazın iptali davalarında davalı borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesi karşısında borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli olması halinde ise alacaklı tazminata mahkum edilir. Nitekim somut olayda davalı borçlunun 83.063,96 USD miktara yönelik olarak haksız itiraz ettiği açıklığa kavuşmakla bu miktarın %20’sine isabet eden tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesi gerekir. Bu noktada vurgulamak gerekir ki USD üzerinden tazminat hesabı yapılamayacağından Yargıtay uygulaması çerçevesinde bu miktarın takip tarihindeki TCMB’nin belirlediği efektif satış kuru karşılığı olan TL tutarın saptanması gerekir. Mahkememizce yapılan hesaplamaya göre takip tarihinde yabancı paranın efektif satış kura göre karşılığı 293.474,30 TL olmakla bu miktarın %20’sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesi gerekmiştir. Buna mukabil davacının kötü niyetli takip yaptığı isbatlanamadığından ve bu nedenle yasal koşulları oluşmadığından ise redolunan kısım yönünden davalının tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının kısmen kabulüne, davacının davasının kısmen kabulüne, … 11. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra dosyasına konu asıl alacağın 83.068,96-USD kısmına yönelik itirazın iptali ile ile bu kısım yönünden takibin devamına; hükmedilen 83.068,96-USD asıl alacağa takip tarihinden itibaren 3095 sayılı kanunun 4/a hükmü gereği USD cinsinden bir yıllık vadeli mevduat hesabına devlet bankalarının ödediği en yüksek faizin uygulanmasına; hükmedilen 83.068,96-USD asıl alacağın, 18/08/2017 olan takip tarihindeki TCMB’nın belirlediği efektif satış kuru karşılığı olan 3,5329 TL üzerinden hesaplanan ve TL karşılığına isabet eden toplam 293.474,30,TL’nin %20’sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine; davacının fazlaya ilişkin itirazın iptali ve takibin devamına yönelik talebinin red olunmasına, red olunan kısım açısından davacının kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından davalının tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının KISMEN KABULÜNE,
… 11. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra dosyasına konu asıl alacağın 83.068,96-USD kısmına yönelik itirazın iptali ile ile bu kısım yönünden takibin devamına,
2-Hükmedilen 83.068,96-USD asıl alacağa takip tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 4/a hükmü gereği USD cinsinden bir yıllık vadeli mevduat hesabına devlet bankalarının ödediği en yüksek faizin uygulanmasına,
3-Hükmedilen 83.068,96-USD asıl alacağın, 18/08/2017 olan takip tarihindeki TCMB’nın belirlediği efektif satış kuru karşılığı olan 3,5329 TL üzerinden hesaplanan ve TL karşılığına isabet eden toplam 293.474,30,TL’ nin %20’sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davacının fazlaya ilişkin itirazın iptali ve takibin devamına yönelik talebinin red olunmasına,
5-Red olunan kısım açısından davacının kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından davalının tazminat talebinin reddine,
6-492 sayılı Harçlar Kanunu hükümlerine göre alınması gereken 28.752,95 TL harçtan peşin alınan 2.858,33 TL harcın, yine davacı tarafından yatırılan 4.936,03 TL harcın ve yine davacı tarafından yatırılan 3.268,00 TL tamamlama harcın dahi toplamı olan11.062,36 TL harcın, ayrıca 2.264,92 TL icra harcının mahsup edilerek bakiye 15.425,64 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
7-Davacı tarafından yapılan 232,40 TL tebligat, vekalet harcı ve posta gideri ile 2.600,00 TL bilirkişi ücreti ile birlikte toplamı 2.832,20 TL yargılama giderinden davanın kabul nispetine göre (%64,72) 1.833,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan miktarın davacı üzerinde bırakılmasına,
8-Davacı tarafından yatırılan 2.858,33 TL peşin harç, yine davacı tarafından yatırılan 4.936,03 TL peşin harç, 3.268,00 TL tamamlama harcı, 35,90 TL başvuru harcı toplamı olan 11.098,26 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
9-Davalı tarafından yapılan 19,00 TL yargılama giderinin davanın ret nispetine göre (%35,28) 6,70 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
10-Davacı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince 37.914,31 TL nispi ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
11-Davalı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince 23.800,28 TL nispi ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
12-Artan avansın karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi.15/10/2020

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …