Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/620 E. 2020/25 K. 17.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/620 Esas
KARAR NO : 2020/25

DAVA : İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 10/07/2018
KARAR TARİHİ : 17/01/2020

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA
Davacı (temlik eden … Bankası) vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili bankanın … Şubesi ile davalılardan … arasında Bireysel Kredi Borçlanma ve Rehin Sözleşmesi akdedildiğini, diğer davalıların sözleşmeyi müşterek müteselsil borçlu ve kefil sıfatıyla imzaladıklarını, buna müteakip kredi borcunun ödenmemesi üzerine borçlulara … 30. Noterliğinin … tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi keşide edilerek hesabın kat edildiğini ve itiraz edilmeyen kat ihtarı eki hesap özetinin kesinleştiğini, ödenmeyen kredi borcunun tahsili amacıyla başlatılan takibe davalılar tarafından haksız itiraz edildiğini, ticari kredi alacağının, akdi faiz oranlarının banka kayıtları, kat ihtarı ve diğer evraklar ile sabit olduğunu, ayrıca 5411 sayılı Kanun 141. ve geçici 11. maddeleri, 4389 sayılı Kanun ek 3 ve ek 5. maddeleri gereği müvekkili banka alacaklarının TMSF alacağı olmakla 20 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu ve zamanaşımına uğramamış olduğunu belirterek, davalıların icra takibine haksız ve yersiz olarak yaptığı maddi ve hukuki dayanaktan yoksun itirazının iptaline, takip tutarı üzerinden %20’den az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Usule uygun tebligata rağmen davalılar tarafından davaya cevap verilmemiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE
Dava, banka kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali davasıdır.
Yargılama sırasında davacı … Bankası AŞ alacağını … AŞ’ye temlik etmiş, bu aşamadan sonra temlik alan vekilince dava takip edilmiştir.
… 26. İcra Dairesinin … E sayılı icra dosyası getirtilerek incelendiğinde, alacaklı banka tarafından bireysel kredi ve borçlanma sözleşmesi alacağına dayalı 08.06.2017 tarihinde başlatılan ilamsız takip olduğu, takibe davalı asıl borçlu ve davalı kefiller tarafından süresinde itiraz üzerine takibin (5411 s.Yasa 138.madde gereği satış işlemleri yönünden) durdurulmuş olduğu, davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açıldığı anlaşılmıştır.
Taraflar arasında ticari nitelikte kredi sözleşmesi akdedildiği, kredinin ticari araç alımı için kullanılmış olduğu, aracın davacı tarafından rehnedildiği, kredi borcunun rızaen ödenmemiş olduğu tarafların kabulünde olup uyuşmazlık, dava konusu takip tarihi itibariyle davacı bankanın davalılardan rızaen veya cebren tahsil edemediği alacak tutarı bulunup bulunmadığı, varsa tutarı, davalıların borçtan sorumlu tutulup tutulamayacağı hususlarına ilişkindir.
Takip dosyası, itiraz dilekçesi, davalı asıl borçlunun mükellefiyet kaydı, taraflar arasında imzalanan bireysel kredi sözleşmesi, hesap kat ihtarı, tebliğ şerhleri asılları, temlik sözleşmesi incelenmiş ve davacı banka kayıtları üzerinde yerinde inceleme yetkisi de verilmek suretiyle bankacılık ve finans uzmanı bilirkişi incelemesi yapılarak rapor alınmıştır.
Alınan bilirkişi raporunda özetle; temlik eden davacı banka ile davalılardan … arasında (sözleşmede tarih olmamakla kat ihtarında belirtilen) 26.06.2000 tarihinde 16.098,03 TL limitli bireysel kredi borçlanma ve rehin sözleşmesi akdedildiği, davalı … ve …’in müteselsil kefil sıfatıyla sözleşmeyi imzalamış olduğu, sözleşmede kararlaştırılan akdi faiz oranının md.4’te %3,050, temerrüt faizi oranının md.11’e göre %135 olarak hesaplandığı, hesabın 21.05.2001 tarihinde kat edilmiş ve kat ihtarının davalılardan …’ye 23.05.2001, diğer davalı kefillere 30.05.2001 tarihinde tebliğ edilerek temerrüdün 27.05.2001 tarihi itibariyle oluştuğu, kat ihtarında ve takipte istenen faiz oranlarının akdedilen sözleşmeye uygun olduğu, takip tarihi itibariyle ödenmemiş kredi borcunun 10.347,07-TL asıl alacak, 226.754,50-TL temerrüt faizi ve 7..11.337,72 TL faizin gider vergisi olmak üzere 248.439,29-TL hesaplandığı tespit edilerek bildirilmiştir.
Davalılar … ve …’nin (sözlü yargılama duruşmasından bir gün önce istifa eden) vekilince bilirkişi raporuna itiraz edilerek, dava konusu kredinin tüketici kredisi olduğu, bu nedenle TBK md 88 uyarınca uygulanacak temerrüt faizinin yıllık yasal faizin yarısını geçemeyeceği ileri sürülmüşse de, kredi sözleşmesine ekli başvuru formunda da yazılı olduğu üzere davalı asıl borçlu …’nin nakliyecilik faaliyeti bulunduğu, sözleşmeyle aldığı aracın da ticari faaliyette kullanılmak üzere alınan … marka ticari araç olduğu anlaşılmakla tüketici kredisi sayılamayacağı, ticari kredilerde ise TBK md 88’de düzenlenen faiz sınırlamasının uygulanmasının mümkün olmadığı, Yargıtay 19 HD içtihatlarının da bu yönde olduğu gözetilerek, bu itiraza itibar edilmemiştir.
Takibe itiraz dilekçesinde davalılar tarafından … marka bir aracın satılarak borcun ödendiği belirtilmişse de, ne plaka ne cebri satışa ilişkin icra müdürlüğü dosyası delil olarak bildirilmediği gibi, davacı (temlik eden banka) kayıtlarında böyle bir satış ve tahsilata rastlanmamış olup, sözleşmede de banka kayıtlarının kesin delil kabul edileceğine dair taraflar arasında delil sözleşmesi yapıldığı görülmüştür.
Davalı asıl borçlu … yönünden, davacı temlik alanın takip tarihi itibariyle bilirkişi raporunda hesaplanan alacağını talep hakkı bulunduğu tespit edilmekle, aşağıdaki şekilde davanın kısmen kabulüne, alacak likit ve itiraz kısmen haksız olduğundan, bu davalı yönünden alacağın %20’si oranında davacının icra inkar tazminatı talebinin de kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Davalı kefiller … ve … yönünden yapılan hukuki değerlendirme sonucunda ise, bilindiği üzere 6098 sayılı TBK’nin 598/3. maddesine göre, bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yıl geçmesi ile kendiliğinden ortadan kalkar.
Dava konusu alacağın dayanağı olan kredi sözleşmesinin 26/06/2000 tarihinde akdedilmiş olduğu anlaşılmakla, 26/06/2010 tarihi itibariyle bu sözleşmeden kaynaklanan kefalet yükümlülüğünün kendiliğinden sona erdiği kabul edilmelidir.
6101 sayılı TBK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 1. maddesine göre kural olarak, TBK’nin yürürlüğü girdiği tarihten itibaren önceki fiil ve işlemlere bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmiş ise uygulanması gerektiği ancak temerrüt, sona erme ve tasfiye konularında TBK’nin uygulanacağı düzenlemesi getirilmiştir.
6101 sayılı Kanunun 5. maddesine göre, TBK’nin yürürlüğü girmesinden önce başlamış hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri eski kanun hükümlerine göre tabi olmaya devam eder, ancak bu sürelerin henüz dolmamış kısmı TBK’de öngürülen süreden uzun ise yürürlüğünden başlayarak TBK’de öngörülen sürenin geçmesiyle hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur.
6101 sayılı Kanunun 5/2. maddesine göre, TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olupta başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri TBK’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar, ancak bu ek süre TBK’de öngörülen süreden daha uzun olamaz.
6101 sayılı Kanunun 6. maddesine göre, bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’de öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanır.
6101 sayılı Kanunun 6.maddesinin gerekçesinde de; “süreye bağlı hak” ile “hak düşürücü süre”lerin farklı kavramlar olduğu, süreye bağlı haktaki sürenin, kanunda bu hakkın varlığını sürdürmesi için öngörülmüş olan bir süre olduğu, “süreye bağlı hak”taki sürenin, ne zamanaşımı süresi ne de hak düşürücü süre olduğu, bu nedenle de Türk Borçlar Kanununda süreye bağlı haklar için öngörülen süreler hakkında 5 inci maddesinin kıyas yoluyla uygulanacağı ve hak sahibinin, bir yıllık ek süreden yararlanabileceği…” vurgulanmıştır.
Yukarıdaki yasal düzenlemeleri somut olay yönünden değerlendirmek için öncelikle TBK ile ilk kez getirilen 10 yıllık kefalet süre sınırlamasının hukuki niteliğinin saptanmasında zorunluluk bulunmaktadır. Konu ile ilgili öğretide ortaya konan görüşlere göz atacak olursak;
“…10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığı için kesilme ve durma söz konusu olmaz. 10 yıllık sürenin tamamlanması ile birlikte kefilin yükümlülüğü kendiliğinden (yasa gereği ortadan kalkar).. Kefalet süresinin dolduğu yargıç tarafından görevinden ötürü göz önünde tutulur..” (Prof.Dr. C.Yavuz Borçlar Hukuku s.1472 vd)
“… 10 yılın geçmesi ile borç kendiliğinden ortadan kalkar, kefalet için getirilen yasal en yüksek (azami) süreye ilişkin düzenleme başka bir hiçbir hukuk sisteminde bulunmamaktadır. Amaç, kefili belli bir süre geçtikten sonra kefillik bağından kurtarmaktır…” (Nihat Yavuz, Kefalet Sözleşmesi s.3085 )
“… Kefilin sorumlu tutulabileceği 10 yılık süre kefalet sözleşmesinin meydana geldiği andan itibaren işlemeye başlar… 10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığına göre kesilme ve durma da söz konusu olmaz…” (Doç. Dr. Burak Özen Kefalet Sözleşmesi s. 578 vd)
“… Yeni Borçlar Kanununda sona ermeyle ilgili emredici nitelikte hükümler varsa bunlar -sözleşmede örneğin feragat ile ilgili hüküm olsa da olmasa da – 01/07/2012 tarihinden sonraki sona ermelerde uygulanacaktır… (kefalet sözleşmesinde ) 10 yıllık süre daha önce sona ermiş ise yürürlük yasasının 5. Maddesi göz önünde tutulacaktır… Gerçek kişilerin verdiği kefaleti sona erdiren 10 yılın hak düşürücü süre olarak kabul edilip edilmemesi 5. Maddenin uygulanması bakımından farklı sonuçlar verecektir…Hak düşürücü süre olarak kabul edilirse 01/07/2012 tarihinden önce 10 yılı dolduran kefaletlerde alacaklı 5. Maddenin tanıdığı 1 yıllık ek süreden yararlanacak ve 01/07/2013 tarihine kadar kefili dava edebilecektir…(Prof. Dr. Seza Reisoğlu-TBK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun Bankacılık İşlemleri Açısından Değerlendirilmesi- İstanbul, 15/06/2012-Türkiye Bankalar Birliği Yayını)
“….6101 sayılı TBKYUŞHK’un 5/2. Maddesine göre TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri TBK’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanır. Aynı kanunun 6. maddesine göre bu kanunun 5. Maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’de öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir.(…) Bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde 01.07.2012’den önce kurulmuş bulunan gerçek kişilerin kefil olduğu kefalet sözleşmeleri derhal 10 yıllık süreye tabi olur(…) bu tarihten önce 10 yıllık süre dolmuşsa(…) alacaklı 01.07.2013 tarihine kadar kefili takip edebilecektir.Bu tarihte ise kefalet sözleşmesi hükümden düşer….”(Y.Doç.Dr.Serkan Ayan-Kefalet Sözleşmesinde Kefilin Sorumluluğu)
Davaya konu somut olayda, kefaletin oluştuğu tarih 20.11.1998’dir. Başka bir ifade ile TBK’nın 598. maddesindeki 10 yıllık süre, TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce dolmuştur.
Yasanın düzenleniş şekli ve öğretideki görüşler dikkate alındığında, 10 yıllık sürenin zamanaşımı süresi olmadığı, 10 yıllık sürenin geçmesi ile kefaletin kendiliğinden ortadan kalktığı kabul edilmelidir
Bu sürenin hak düşürücü süre mi olduğu, yoksa kefaletten kaynaklanan talep hakkının, süreye bağlı bir hak mı olduğu hususu tartışmalı ise de her iki halde de sonucun değişmeyeceği, zira kefaletteki 10 yıllık sürenin, hak düşürücü süre olduğu kabul edildiğinde 6101 sayılı Kanunun 5. maddesinin doğrudan, süreye bağlı hak olduğunun kabulü halinde ise aynı kanunun 6. maddesi yollamasıyla dolaylı olarak uygulanması gerektiği açıktır.
TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce 10 yıllık sürenin geçmesi sebebiyle kefaletin TBK’nin 598/3. maddesi gereğince kendiliğinden ortadan kalktığı, 6101 sayılı Kanunun 5. maddesi gereğince ek sürenin de 01/07/2013 tarihi itibariyle dolduğu, itirazın iptali davasına dayanak takibin 01/07/2013 tarihinden çok sonra (08.06.2017 tarihinde) başlatıldığı anlaşılmakla, davalı kefiller hakkında dava konusu cebri takibin başlatıldığı tarih itibariyle, hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu, kanunla verilen ek süre de geçtikten çok sonra takip başlatıldığı anlaşılmakla, davalı müteselsil kefiller … ve … yönünden davanın reddine karar vermek gerekmiştir. Nitekim İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin 2018/566 E-2019/331 K sayılı kararı da aynı yöndedir.
HÜKÜM: Ayrıntısı ve Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davalı … ve davalı … aleyhine açılan davaların ayrı ayrı reddine,
2-Davalı … aleyhine açılan davanın kısmen kabulü ile, bu davalının … 26. İcra Müdürlüğü … E sayılı takip dosyasına vaki itirazının kısmen iptaline, takibin yalnız bu davalı yönünden 10.347,07 TL asıl alacak, 226.754,50-TL işlemiş faiz, 11.337,72-TL faizin BSMV’si olmak üzere toplam 248.439,29-TL alacak yönünden, 10.347,07-TL asıl alacağa takip sonrası %135 temerrüt faizi işletilmek suretiyle aynı koşullarda devamına, fazla istemin reddine,
Alacağın %20’si oranında 49.687,85-TL icra inkar tazminatının davalı …’den alınarak davacıya verilmesine,
3-Davacı taraf vekille temsil olunduğundan kabul edilen miktar üzerinden, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 25.840,75-TL vekalet ücretinin davalı …’den alınıp davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafça yapılan 813,20-TL yargılama giderinden davanın ret-kabul oranına göre hesaplanan 793,60-TL yargılama giderinin (700,00- TL bilirkişi ücreti, 103,20-TL posta masrafı) davalı …’den alınarak davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davacı tarafından yatırılan gider avansından yargılama sırasında yapılan masraflar ile karar tebliğ giderlerinden geriye kalan avansın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
6-Alınması gerekli 16.970,88-TL karar ve ilam harcının davalı Avni Bekil’den tahsili ile hazineye gelir kaydına,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalıların yokluğunda, tarafların gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK. 341.maddesi uyarınca İstanbul BAM. nezdinde İSTİNAF yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı.17/01/2020

Katip
¸e-imzalıdır

Hakim
¸e-imzalıdı