Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/592 E. 2023/225 K. 16.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/592
KARAR NO : 2023/225

DAVA : Tazminat (Özel Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 31/12/2013
KARAR TARİHİ : 16/03/2023

Mahkememizde görülmekte olan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin murisi …’ın çalışanı ve olay esnasında yedek şoför olarak bulunduğu, sürücüsünün davalı …, araç sahibinin davalı … olduğu, … plakalı araç ile davalı Kargonet firmasının mallarını taşımak amacıyla araç sahibi tarafından davalı … firmasına kiralanan araçla yola çıktığı, yolda seyrederken havanın yağışlı ve yolun kaygan olması nedeniyle direksiyon hakimiyetini kaybettiği, yoldan çıkarak karşı şeride geçtiği, …’ın kullandığı … plakalı tır çekicisi ile çarptığı, murisin araçta sıkışarak hayatını kaybettiği, davalıların sorumlu olduğu, murisin araç sahibinin yanında 1.500,00TL maaşla çalıştığı, şehirler arası yollarda asgari ücretle bir şoförün çalıştırlamayacağı, destekten yoksun kalma tazminatının aktüerya hesaplamasından sonra belirlenebileceği, müvekkili …’ın genç yaşta dul kaldığı, üzerinde derin bir üzüntüye yol açtığı, … ve …’nin yetim kaldığı, acısının ve eksikliğinin ömür boyu yaşayacağı, tüm aile olarak düzenlerinin bozulduğu, diğer hususlarla birlikte belirtilerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik destekten yoksun kalma tazminatı olarak eşi …. için 1.000,00 TL, kızı … için 1.000,00 TL, oğlu … için 1.000,00 TL olmak üzere toplam 3.000,00 TL maddi, her bir için 100.000,00TL olmak üzere toplam 300.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 303.000,00 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …’ın vekili tarafından hazırlanan 18.03.2014 tarihli cevap dilekçesinde özetle; haksız ve mesnetsiz davanın tamamen reddini talep ettiklerini, müvekkilinin yaklaşık 30 yıllık şoför olduğunu, hiçbir trafik kazasında karışmadığını, tecrübeli olduğu, tüm trafifk kurallarına, dikkat ve özen yükümlülüğüne riayet etmesine rağmen kendisinden kaynaklanmayan sebeplerle kazanın meydana geldiği, olay yeri görgü ve tespit tutanağında kazanın havanın yağışlı olması ve yolunkaygan olması nedeni ile gerçekleştiğinin yazdığı, yargılama sürecinde müvekkilinin savunma hakkını etkili bir biçimde kullanamadığı, alkolsüz ve normal hızda seyir halinde olduğu, gece vakti hiçbir aydınlatma bulunmadığı, yolda kavşak bulunduğuna dair hiçbir levhanın, ikaz ışığının yer almadığı, yolun hatalı düzenlendiği, mıcır bulunmasından kaynaklandığı, kaza sonrasında ışıklandırıldığı, uyarı tabelası koyulduğu, yeni bir yol düzenlemesi yapıldığı, karayollarının eksik ve yanlış bir işlem yaptığının göstergesi olduğu, aracın sol gövde üzerinde kaydığından ve tekerlekleri üzerinde olmadığından direksiyon hakimiyetini sağlayıp kazayı engellemesinin fiilen mümkün olmadığı belirtilerek davanın reddini savunmuştur.
Davalı … Şirketinin vekili tarafından hazırlanan cevap dilekçesinde özetle; davacının tazminat istemlerinin mesnetsiz, fahiş ve orantısız olduğu, zaman aşımına uğradığı, kazaya karışan aracın diğer davalı …Tic, Ltd. Şti.’nden kiralandığı, müvekkiline ait olmadığı, diğer davalı …’a ait olduğu, müvekkili şirketin sorumluluğuna gidilemeyeceği, hayatını yitiren …’ın hangi gerekçe ile araçta olduğunun tespit edilemediği, kendi tercihi ile arkadaşı olan şoföre eşlik etmek istemesinin yani bir tür hatır taşımacılığının ağır sonuçlarının salt sürücünün elemanı olması nedeniyle müvekkili şirketin aleyhine tamin yükümlülüğüne gidilmesinin hakkaniyete aykırı olduğu, sürücünün olay yerindeki kavşağa yaklaştığını çok geç fark ettiği, bölgede kavşağın olduğunu gösteren herhangi bir tabela, uyarı, ikaz ışığının olay tarihinde olmadığı, sürücü çalışanların havanın yağmurlu ve yerlerin kaygan olması nedeniyle direksiyon hakimiyetini kaybettiği, kazanın ardından uyarı tabelası ve ışıklandırma konarak farklı bir yol düzenlemesi yapıldığı, yol üzerinde aydınlatma bulunmadığı ve havanın aşırı yağmurlu olmasının kazada etken olduğu, kazayı önleme imkanı bulunmadığı belirtilerek davanın reddini savunmuştur.
Davalı …’nın vekili tarafından hazırlanan 17.03.2014 tarihli cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin başka bir şirkette çalışırken geçirdiği trafik kazasından ötürü sağ kolunda bir sakatlık oluştuğu için borçlanarak … plakalı aracı satın alıp diğer davalı …Tic. A.Ş.nin anlaşmalı olduğu diğer davalı … Ltd. Şti.’ne kiraya verdiği, bir süre çalışamayacağı için şoför olarak müteveffa …’la anlaştığı, sigortalı yapmak suretiyle asgari ücret konusunda anlaştıklarını, olay tarihinde birkaç hafta önce işe başlattığını, SSK başlangıcının yapılarak primlerinin zamanında ve eksiksiz yatırıldığı, aylık 1.500,00 TL maaşla çalıştığının doğru olmadığı, kiraya verdiği aracı işleten … şirketinin her servisi bir şoför, bir de yedek şaför olmak üzere iki şoförle yaptığı, müvekkilinin kaza haberini alır almaz olay yerine gidip cenazenin getirilmesine yardımcı olduğu, ailesine bir aylık ücretini elden verdiği, araç sahibi olarak her türlü önlemi alarak sorumluluklarını yerine getirdiği, olayda hiçbir tedbirsizliği ve kusuru olmadığı, maddi ve manevi tazminatın fahiş olduğu, ödeme gücüne sahip olmadığı belirtilerek davanın reddini savunmuştur.
İhbar olunan … Sigorta A.Ş.’nin vekili … tarafından hazırlanan 12.03.2015 kayıt tarihli beyan dilekçesinde özetle; araştırma neticesinde kazaya karışan … plakalı araç için müvekkili şirket nezdinde herhangi bir poliçe kaydı tespit edilmediği, davaya ilişkin herharıgi bir sorumluluğunun bulunmadığı belirtilerek davaya dahil ve aleyhe hüküm tesis edilmemesini savunmuştur.
İhbar olunan Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın vekili … tarafından hazırlanan bila tarihli beyan dilekçesinde özetle; davalı … Tic. A.Ş.’nin vekilinin davanın Karayolları Genel Müdürlüğü’ne ihbar edilmesine yönelik bir talebinin olduğu, ihbara itiraz etme zorunluluğunun doğduğu, ihbarın bakanlığa değil müdürlüğe karşı yapılması gerektiği, müvekkilinin herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığı, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun maddelerine atılar yapıldığı, tazminat isteminin zaman aşımına uğradığı, maddi ve manevi tazminat taleplerinin soyul ve yersiz olduğu belirtilerek davanın reddini savunmuştur.
Yargılama aşamasında zamanaşımı defi ileri sürülmüştür. Ne var ki asıl dava dilekçesi yönünden zamanaşımı defi kabul edilmemiştir. Zira zamanaşımı def’ine konu olan eylemin taksirle ölüme neden olmadan kaynaklanması karşısında 2918 sayılı Kanunun m.109/f.2 hükmü dikkate alındığında, olay tarihinde yürürlükte olan 5237 sayılı TCK.m.85 ve m.66/1-d hükmü gereği onbeş yıllık ceza zamanaşımı somut olayda uygulanacağından, olay tarihi ile dava tarihi arasında ise henüz onbeş yıllık süre dolmadığından, zamanaşımı def’inde bulunan davalıların zamanaşımı def’i taleplerinin ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.
Her ne kadar yargılama aşamasında sunulan ıslah dilekçesine karşı yine zamanaşımı defi ileri sürülmüş ise de aynı gerekçelerle ve olay tarihi ile ıslah tarihi arasında onbeş yıllık ceza zamanaşımı dolmadığından zamanaşımı defi reddedilmiştir.
Davaya esas olan haksız fiil ile ilgili … Asliye Ceza Mahkemesinin …E. …K.sayılı dava dosyasına istinaden maktul …’ın vefat etmesi nedeniyle taksirle ölüme neden olmak suçlamasıyla … hakkında dava açıldığı, yapılan yargılama sonucunda ise sanık …’ın sevk ve idaresindeki kamyoneti kullanması aşamasında asli kusurlu olarak araçta bulunan …’ın ölümüne sebebiyet verme suçundan dolayı hakkında hapis cezası verildiği, adli para cezası veya diğer seçenek yaptırımlar ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin ise uygulanmadığı, hükmün Yargıtay incelemesinden geçerek 13/03/2013 tarihi itibariyle şeklen kesinleştiği, olayın oluşuna ilişkin tespitlerin ilam içeriğinde mevcut olduğu açıktır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu genel olarak davacıların destekten yoksun kalma tazminat taleplerinin kabulünün gerekip gerekmediği, bu noktada davalıların dilekçelerin verilme aşamasında sunulan beyanlardaki vakıalar dikkate alındığında sorumlu olup olmadıkları, hangi çerçevede sorumlu oldukları, buna göre davalı …’nın sorumluluğunun olup olmadığı, yine diğer kiralayan durumunda olduğu anlaşılan davalının sorumluluğunun bulunup bulunmadığı, tarafların kusur durumunun ne olduğu, bu kusur durumu çerçevesinde davacı olmayan mirasçıların düşüldüğü payı takdirde her bir davacının destekten yoksun kalma tazminatı olarak hangi miktarı talep edebilecekleri, peşin sermaye değer tutarının mahsup olunması karşısında ve davacıların ıslahı çerçevesinde mevcut ıslaha göre tazminat taleplerinin kabulünün gerekip gerekmediği, ayrıca somut olayın özellikleri dikkate alındığında davacılar lehine manevi tazminatın hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
Dava mahkememizde 31/12/2013 itibariyle açılmış olup bu tarih itibariyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 97. maddesinde 6704 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle değişiklik yapılan ve 26/04/2016 tarihli Resmi Gazete yayınlanan değişiklik yürürlüğe girmediği için sigorta şirketine dava öncesi başvuru yapılmasına dair dava şartının varlığının aranmasına gerek bulunmamaktadır.
Bilindiği üzere davacılar somut olayda ihtiyari dava arkadaşıdır. Buna göre her bir davacı yönünden usul işlemlerinin ve taleplerin ayrı ayrı değerlendirilmesi zorunludur. Dava dilekçesi ve cevaba cevap dilekçesi dikkate alındığında her bir davacının maddi ve manevi tazminatları açısından ayrı ayrı değerlendirme yapılacaktır.
Öncelikle maddi tazminat talebi üzerinde durulacaktır.
Yargıtay uygulamasında kabul olunduğu üzere “destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir.”
Diğer taraftan, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 06.03.1978 tarih ve 1/3 sayılı kararının gerekçesinde de: “Destekten yoksun kalma tazminatının eylemin karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat olduğu” hususu vurgulanmış; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.11.2005 gün ve 2005/4-648 E.-2005/691 K. sayılı ilamında da aynı esaslar benimsenmiştir.
Davacıların destekten yoksun kalma tazminat talepleriyle ilgili gerekli hesaplama için kusur ve hesap uzmanı bilirkişisi atanmıştır.
Buna göre aktüer ve kusur bilirkişisinin hazırlamış olduğu 20/04/2021 tarihli raporda, rapor tarihi itibariyle tazminat hesaplamasının yapıldığı, gerek eş gerek çocuklar yönünden bilinen dönem zarar hesabı, aktif dönem zarar hesabı, pasif dönem zarar hesabı, destek süresiyle orantılı maddi tazminat kaleminin hesaplandığı, yine Yargıtay kararları gereği mükerrer ödemeden kaçınma adına peşin sermaye değerleri ile ilgili her bir davacı yönünden ayrı ayrı hesap yapıldığı, SGK yazılarına göre herhangi bir gelir bağlandığı beyan edilmemekle birlikte tenzil durumu dikkate alınmak suretiyle her bir davacı yönünden ayrı ayrı destekten yoksun kalma tazminat tutarının tek tek belirlendiği, ayrıca trafik kaza tespit tutanağındaki tespitler, kaza yeri krokisindeki tespitler, çarpma noktaları, fren izlerinin başlangıç ve bitiş konumları, sürücü beyanları, hasar durumları ve mevcut tüm veriler bir arada değerlendirildiğinde gece vakti tehlikeleri öngörmeyen, yağmurlu hava ve ıslak zemin olduğu halde yolun icap ve şartlarına uygun hareket etmeyen, güvenle sevk edemeyeceği bir hızla ilerleyen, far ve silecek donanımlarını gereği gibi kullanarak yolu ve çevresini kontrol etmeyen, kavşak kesimini geçtikten sonra su birikintisine girip direksiyon hakimiyetini kaybetmeyen, zamanında etkili tedbiri uygulayıp şeridine yönelemeyen, devrilerek karşı yol bölümüne kontrolsüz geçerek trafik güvenliğini tehlikeye düşüren, kazaya zemin hazırlaya, dalgın, dikkatsiz, tedbirsiz, özensiz ve kontrolsüz davranan davalı sürücü …’ın %100 kusurlu bulunduğu açıklanmıştır.
Yargıtay uygulamasında kabul olunduğu üzere “(…)pay esasına göre; çocuksuz durumda destek, desteğin gelirini eşi ile ortak paylaşacağı varsayımına dayalı olarak, gelirden desteğin %50 ve eşin %50 pay alacağı kabul edilmektedir. Çocukların eş ile birlikte destek payı alacağı durumda ise destek gelirden eşi ile birlikte 2’şer pay alırken çocuklara birer pay verileceği, yine eş, çocuklar ile ana babanın pay alacağı durumlarda desteğe 2 pay, eşe 2 pay, çocukların her birine 1’er pay, ana ve babaya 1’er pay ayrılarak böylece gelirin tamamının dağıtılacağı esasına dayalıdır. Çocukların sayısı arttıkça hem desteğe ayrılan pay, hem de eş ve çocuklar ile ana ve babaya ayrılacak paylar düşecektir. Çocukların destekten çıkması ile birlikte destekten çıkan çocuğun payları destek, eş ve diğer çocuklara dağıtılacak, anne ve babaya verilmeyecektir. Böylece geriye kalan eş ve çocukların payları ile desteğin payı artacaktır. Bu pay esası Türk aile sistemine çok uygun düşmektedir. Çünkü Türk sisteminde desteğin geliri aile bireyleri tarafından birlikte paylaşılmakta, aile bireyleri arttıkça gelirden alınacak pay düşmekte, aile bireyi azaldıkça da gelirden alınacak pay yükselecektir. Ana ve babadan birinin destekten çıkması ile payı diğerine aktarılacak, ana ve baba ile çocukların tamamının destekten çıkması durumunda ise yine çocuksuz eş gibi desteğe 2 pay, eşe 2 pay esasına göre %50 pay desteğe, %50 pay eşe verilerek varsayımsal olarak gelir paylaştırılarak tazminat bu ilkelere göre hesaplanmalıdır.” (Yargıtay 4.HD 2022/6494E. 2022/10601K.sayılı kararı) Rapor bu ilkelere uygun hazırlanmıştır.
Açıklanan eksikliklerin giderilmesinden sonra her ne kadar kusur ve aktüer bilirkişilerin katılımıyla rapor alınmış ise de yargılama aşamasında Anayasa Mahkemesinin 17/07/2020 tarih ve 2019/40 ve 2020/40K.sayılı kararı ile KTK m.90 hükmündeki “Bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir” bölümündeki” bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda” ibaresinin anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmesi sonrası ve Yargıtay uygulaması gereği yeniden ek rapor alınması dahi takdir olunmuştur.
Yargıtay 4.HD uygulaması dikkate alındığında, AYM kararı öncesi davacı aleyhine olacak şekilde TRH 2010 ve 1.8 faiz uygulaması davacı aleyhine iken AYM kararı sonrası 1.8 faizin uygulanmamış olması, bu durumda 02/08/2021 tarihi itibari ile teslim olunan aktüer raporunda bu defa davacı aleyhine bir verinin tümden değişmesi, 1.8 teknik faizin tümden kaldırılmasının davacı lehine olacak şekilde değişiklik içermesi nedeni ile en son asgari ücretler gözetilerek rapor alınmasına dair ara karar oluşturulmuş, bu çerçevede hesap bilirkişisi 13/03/2022 tarihli raporunda hesap yöntemiyle ilgili Yargıtay’ın benimsemiş olduğu yöntem çerçevesinde davacı … yönünden dava dilekçesine ve ıslah dilekçesine konu edilen toplam 371.006,89-TL destekten yoksun kalma tazminatı, davacı … yönünden dava dilekçesine ve ıslah dilekçesine konu edilen toplam 21.397,46-TL destekten yoksun kalma tazminatı, davacı … yönünden dava dilekçesine ve ıslah dilekçesine konu edilen toplam 28.317,64-TL destekten yoksun kalma tazminatı tutarında alacaklı olduğunu hesaplamıştır.
Bunun üzerine davacı vekili 17/11/2022 tarihli dilekçe ile ve yukarıda belirtilen miktarlar tutarında ıslah talebinde bulunmuştur. Belirtilen ıslah dilekçesi tüm davalılara tebliğ edilmiş, bu şekilde davalıların savunma hakları tam ve eksiksiz olarak sağlanmış, hatta zamanaşımı defi ileri sürülmüş ise de yukarıda açıklanan nedenlerle zamanaşımı defi reddolunmuştur.
Yargılama aşamasında davanın açıldığı tarih itibariyle taraf ehliyeti bulunmayan, verilen süreye rağmen hakkında ihya davası açılmayan … Şirketi hakkındaki dava ve yine ödeme nedeniyle hakkında feragat dilekçesi sunulan Axa Sigorta A.Ş.hakkındaki davada ayırma kararı oluşturulmuştur. Bu nedenle bu şirketler hükümde davalı olarak yer almamıştır.
Hesaplanan bu maddi tazminat miktarlarından dolayı davalılar …, …, … Şirketinin sorumlu olma ihtimali mevcut olmakla birlikte bu noktada hukuki durumların ayrı ayrı takdir olunması gerekir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki davanın açıldığı tarih itibariyle 6100 sayılı HMK hükümleri yürürlükte olup davada yazılı yargılama usulü uygunlanmıştır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda, iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı m.141 hükümü ile düzenlenmiştir. Dilekçelerin verilme aşamasındaki düzenlemeye göre;
“(1)Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.
(2)İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” düzenlemesine yer verilerek, yargılamanın aşamalarına göre bir ayrım yapılmıştır.
Açıklanan hükme göre dilekçenin verilmesi aşamasında iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı söz konusu değildir. Tarafların, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi ile iddia ve savunmalarını serbestçe genişletmesi yahut değiştirmesi mümkündür. Savunmayı ve iddiayı genişletme veya değiştirme yasağı ikinci cevap dilekçesinin verilmesi ile başlar. Ön inceleme tarihinde ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile savunma genişletilebilir ya da değiştirilebilir. Oysaki dilekçenin verilmesi aşamasında tarafların sunmuş olduğu dilekçe içerikleri gözetildiğinde yukarıda açıklanan uyuşmazlık konusu dışında başkaca bir uyuşmazlık konusu bulunmadığından uyuşmazlığın bu çerçevede halli usulen gerekli ve zorunludur.
Dava dilekçesi içeriği dikkate alındığında davacılar vekili dava dilekçesinin ikinci maddesinde davalı olan …’nın araç maliki olması nedeniyle araçla ilgili tüm kazalar nedeniyle meydana gelen maddi zararlardan sorumlu olduğunu, kaza yapan aracı kullanan …’ın aracı kullanan kişi olması nedeniyle sorumlu olduğunu, diğer davalı … Şirketinin aracını kullanan …’ın işvereni olup işçisinin yol açtığı kazadan dolayı sorumluluğunun bulunduğu açıklamış, bu vakıalara dayalı olarak adı geçen davalıları sorumlu tutmuştur. O halde açıklanan yasal hükümler çerçevesinde ve esasen HMK m.25 hükmü uyarınca, davacıların dayanmış olduğu vakıalar ile bağlı kalınarak davalıların sorumluluk durumu irdelenmesi gerekecektir.
Davalı …’nın kazaya yol açan aracın maliki olduğu dosya kapsamı ile sabit olmakla birlikte davalı … vekilinin açık beyanı, bu aracı … Şirketinden kiralayan … Şirket vekilinin açık ikrarı, hatta dayanmış oldukları kira sözleşmelerinin açık içerikleri, iş mahkemesinin gerekçeli karar içeriği, bu şekilde gerek davacı ve gerek adı geçen davalıların açık ikrarlarıyla uyumlu dayanak sözleşme içerikleri dikkate alındığında kazaya yol açan aracın davalı … tarafından … Şirketine kiralandığı, bu kiralamanın ise taraflar arasında varlığı tartışmasız olan yazılı sözleşme ile ortaya çıktığı, sözleşmenin bir yıl için imzalanmış olup uzatılmasının dahi öngörüldüğü, yine bu sözleşmenin 2.12 maddesine göre … Şirketinin söz konusu aracı … Şirketi lehine kullandıracağı, daha önemlisi … Şirketi ile davalı … Şirketi arasında yine yurtiçi taşıma sözleşmesi yapıldığı, iş sahibi olan … Şirketinin söz konusu araca kendi logosunu giydireceği, … Şirketinden başkasına ait emtiaların taşınamayacağı, aracın adı geçen şirkete özgülenebileceği, onayı olmadan plaka ve sürücünün değiştirilemeyeceği, ayrıca her araca bir adet yardımcı eleman tayin edilerek bu kişinin dahi talimatlara uygun hareket edeceği, sözleşmenin iki yıl için imzalandığı ortaya çıkmıştır. Söz konusu kira ilişkisinin varlığı noktasında gerek davacı vekili gerekse adı geçen davalıların vekillerinin ikrarları dikkate alındığında bu husus tartışma konusu olmaktan dahi çıkmıştır. Esasen HMK m.188/f.1 hükmüne göre vekillerin Mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı dahi gerekmez. Bu nedenle vergi kaydının olup olmamasının dahi ispat hukuku açısından bir önem taşımadığı ortadadır.
Yerleşik Yargıtay kararlarında da açıklandığı üzere “2918 sayılı KTK hükümlerine göre, trafik kaydı “işleteni” kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak, trafik kaydına rağmen işletenliğin 3. kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü yoktur. Aynı yasanın 3. maddesinde, “İşleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı kanunun 85. maddesinde ise, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen bilet ile işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” hükmü mevcuttur.
Nitekim somut olayda, davalı … Şirketinin kazaya yol açan… plakalı ticari aracı en az iki yıl süreyle kiraladığı, kira ilişkisinin varlığının tartışma konusu olmadığı, asıl kiralayanın araç maliki … olduğu, … Limited Şirketinin ise aracı …’dan kiraladıktan sonra alt kiralayan konumunda bulunduğu, akabinde bu şirketin alt kiralayan olarak kazaya yol açan aracı alt kiracı sıfatı ile … Şirketine kiraladığı, bu şartlarda araç maliki davalı …’nın kaza tarihi itibariyle araç üzerinde fiili hakimiyetinin kalmadığı, ekonomik yönünden yararlanmasının bulunmadığı, bu araca kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla … olmadığı, işleten sıfatının … Şirketi olduğu, yukarıda yapılan açıklamalardan anlaşılmaktadır. O halde davalı …’nın “araç sahibi” sıfatıyla sorumluluğuna dayanılmış ise de açıklanan fiili ve hukuki durum karşısında …’nın araç maliki nedeniyle sorumluluğunun bulunmadığı kabul edilmiştir. Bir başka deyişle … pasif sıfat sahibi değildir.
Somut olayda kazaya karışan aracın kayden işleteninin … olduğu gözükmekle birlikte davacının bu davayı açtığı tarih itibariyle kazaya karışan aracın kaza tarihindeki işleteninin hukuki anlamda kim olduğunu bilememesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanmaktadır. (Yargıtay 17. HD 2014/21151E. 2014/17687K.sayılı kararı) Bu noktada taraf değişikliği talebi söz konusu olmamış ise de HMK m.327 hükmü dikkate alındığında davalı …’nın ticaret sicil kaydına bu noktada herhangi bir şerh vermemiş olması, bu durumun kayıtlardan anlaşılamaması davacının bu noktada yanılmasına yol açmıştır. Bu nedenle bu kişi aleyhine açılan dava sıfat yokluğu nedeniyle reddedilmiş ise de adı geçen davalı … lehine herhangi bir yargılama giderine hükmedilmemiştir.
Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler dikkate alındığında davalı … Şirketinin işleten sıfatıyla sorumlu olduğu kabul edilebilecektir.
Zaten, davacıların uğradığı zarar tek bir olaydan kaynaklanmakta olup, 2918 sayılı KTK.’nun 88. ve BK.’nun 50. maddesi uyarınca haksız fiile karışanların her biri zarardan müteselsilen sorumludurlar. Davacılar, zararlarını müştereken ve müteselsilen talep edebilecekleri gibi yasanın verdiği müteselsilen talep hakkından açıkça vazgeçerek her bir failin kusuru oranında da talepte bulunabilirler. Davacılar vekili dava dilekçesinde, maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiş olup destek araçta bulunan yardımcı şoför konumundadır. Bu durumda Mahkememizce kazaya yol açan aracın şoförü ise …’ın haksız fiile yol açan kişi sıfatıyla meydana gelen maddi zarardan müteselsilen sorumlu kişi konumunda bulunduğu açıktır. Desteğin araçta sadece yolcu olduğu kabul edilse dahi … aracı kullanan olduğu için yine müteselsilen sorumlu durumdadır.
Öte yandan davalı … Şirketinin davalı sürücü …’ın işvereni olduğu bu nedenle sorumluluğu tartışılmalıdır. Bu bakımdan davalı şirketin “adam çalıştıran” olarak değerlendirilmesi gerekir. Adam çalıştıranın sorumluluğu ile ilgili 6098 sayılı m.66 hükmünün dikkate alınması zorunludur.
Yargıtay kararlarında açıklandığı üzere “2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/1. maddesinde, “bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yararlanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, araç işletenin bu zarardan sorumlu olacağı”, aynı yasanın 85/son maddesinde ise, “işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur” hükümlerine yer verilmiştir. Motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü şahısları, korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile öngörülen sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu olduğu; böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir (EREN Fikret, Borçlar Hukuku, 9. B, s. 631 vd.; KILIÇOĞLU Ahmet, Borçlar Hukuku, 10. B., s. 264 vd.). 2918 sayılı Kanunun 86. maddesinde ise, bu Kanun’un 85. maddesinde düzenlenen sorumluluktan kurtulma ve sorumluluğu azaltma koşullarına yer verilmiştir. Bu düzenlemelere göre, araç işleteni veya araç işleteninin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilecek; sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi ise kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hakim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilecektir. Burada kanun koyucu zarar görenin kusuru nispetinde indirim yapılabileceğini öngörmüş ve indirimi zorunlu tutmayarak hâkimin taktirine bırakmıştır. Uygulama ve öğretide de (S. Ünan, “Ergün A. Çetingil ve Rayegan Kender’e 50. Birlikte Çalışma Yılı Armağanı 2007”, s. 1180) bu husus kabul edilmektedir. Sürücü ile işleten arasındaki sorumluluk ilişkisinin 2918 sayılı Kanun’da düzenlenmediği gözönüne alındığında genel hükümlere çerçevesinde aralarındaki sorumluluğun ele alınması gerekmektedir. Yukarıda da değinildiği gibi davalı şirketin işçisi konumunda olan şoför …’dan destek tazminatı talep edilmiş olmakla bu kişinin çalıştığı davalı … Şirketinin davacılar yönünden “adam çalıştıran” olarak değerlendirilmesi gerektiği söylenebilir.
Anılan madde de deyimini bulan, istihdam edenlerin, müstahdemlerinin eylemlerinden sorumlu tutulmaları ilkesi, kendi yararı için başkasını çalıştıran kimsenin, bu işin ifasından meydana gelecek zarar tehlikesini bazı şartlar altında üzerine alması esasına dayanır. İstihdam edenlerin sorumluluğu hakkında gerek doktrinde gerek içtihatlardaki (27.03.1957 gün ve 1/3; 22.06.1966 gün ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları) baskın görüş bunların kusursuz bir sorumluluğa tabi tutulmaları doğrultusundadır. İş gördürenin sorumluluğunun kaynağı, göstermekle yükümlü olduğu özenle iş görme (ihtimam) ödevinin ihlalidir. Sorumluluğun kökü, bizzat sorumlu şahsın ya da şahısların durumundadır. İstihdam eden, müstahdem veya işçilerini seçerken, onları çalıştırırken, başkalarına zarar vermemelerini sağlamakla ve buna dikkat ve özen göstermekle yükümlüdür. Esasen istihdam edenin sorumluluğunun dayanağı, onun müstahdeme nezaret ve özen hususundaki objektif vazifesinin ihlali teşkil eder. Yukarıda belirtilen İçtihadı Birleştirme Kararından da anlaşılacağı gibi Borçlar Kanununun 66. maddesi gereğince (ilgili kararda madde 55 olarak belirtilmiştir) adam kullananın sorumlu tutulabilmesi için, kendisinin kusuru şart olmadığı gibi, kullandığı adamın dahi kusuru kanuni şartlardan değildir. Bu noktada, Borçlar Kanununun 66.maddesinde düzenlenen “adam çalıştıranın sorumluluğu” için, somut olayda “adam çalıştırma ilişkisi” ile “çalıştırılanın hizmetini yerine getirirken hukuka aykırı bir eylemle zarar vermesi” unsurlarının gerçekleşmesi zorunludur. Adam çalıştırma ilişkisi için çalıştırılanın, çalıştıranın buyruğu altında olması, onun gözetiminde işi yapması ve onun talimatıyla bağlı bulunması gerekir. Bunun yanında meydana gelen zararın müstahdemin istihdam edenin maksatları için bir hizmetin görüldüğü sırada doğmuş olması zorunludur. Başka bir deyişle, müstahdeme gördürülen hizmetle zarar arasında “gaye ve görev bakımından” çok sıkı bir münasebet olmalıdır. Bu bakımdan hizmetin ifası ile zararın ikaı arasındaki zaman ve yer bağlılığı ve zararın istihdam edenin hizmetin görülmesi için verdiği vasıta ile meydana getirilmesi hizmetin icrası esnasında zararın meydana geldiğini bir karine, emare olarak kabul edilebilirse de, daima bu unsurlara isnat etmek doğru sonuç vermez. Bu nedenle, bu dış görünüş unsurlarından ziyade, zarar verici fiilin, istihdam edenin müstahdeme kendi gayesi için tevdi ettiği hizmetlerin ifası alanında işlenmiş olması nazara alınır. Somut olayda, zararı doğuran olayın işverenin işinin görüldüğü, işverenin emir ve talimatı dahilinde hareket edildiği sırada ve hizmetle ilgili olarak oluşmuş olup, hukuka aykırı eylem ile zarar arasında uygun nedensellik bağı bulunduğu hususunda taraflar arasında ihtilaf bulunmamaktadır. İstihdam eden BK’nın 66. maddesinde (atıf yapılan kararda madde 55 olarak belirtilmiştir) öngörülen sorumluluktan “hal ve şartların gerektirdiği bütün dikkat ve özeni gösterdiğini ispat etmesi” ya da “illiyet bağının kesilmesi” halinde kurtulabilir.” (Yargıtay 17.HD’nin 2016/8631E. 2019/3319K.sayılı karar uyarlanmıştır)
Olay tarihinde yürürlükte olan TBK m.66/f.2 hükmü dikkate alındığında davalı … Şirketinin iddia olunan zararın doğumunu engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat edemediği, bu nedenle davalı şirket aleyhine olan karinenin davacılar lehine varlığını sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Bu nedenle söz konusu maddi-manevi tazminattan … Şirketi dayanılan vakıa nedeniyle sorumludur. Bu nedenle Mahkememizce itibar olunan maddi tazminat miktarından davalı şirket sorumludur.
Bu arada maddi tazminat talebi açısından ve davaya konu aracın kamyon olduğu gözetilerek temerrüt faizi olarak avans faizine hükmedilmesi gerekli olabilir ise de davacı vekili talep dilekçesinde bu faiz türünden nispeten daha düşük olan reeskont faizi talep etmiştir. Bilindiği üzere reeskont faizi gerek temerrüdün başladığı tarih itibariyle ve gerekse ondan sonraki süreçlerde az dahi olsa avans faizinden düşük olan bir faiz türüdür. Ne var ki HMK m.26 hükmü uyarınca taleple bağlılık esastır. Bu nedenle taleple bağlı kalınarak bu alacak kalemlerine reeskont faizi işletilmesi gerektiği yönünde hüküm oluşturulmuştur.
Davacılar söz konusu tazminat miktarına reeskont faizi işletilmesini talep etmişlerdir. Ne var ki faizin başlangıcı ile ilgili dava dilekçesindeki beyanlar arasında çelişki bulunduğundan yargılama aşamasında HMK m.31 hükmü uyarınca bu çelişki giderilmiştir. Yargılama sırasında açık beyanı alınan davacılar vekili söz konusu faizin başlangıç tarihinin kaza tarihi olan 15/10/2018 olduğunu açıklamış, yazım hatası yapıldığını açıkça belirtmiştir. Bu durumda sürücü ve işleten konumundaki davalılar yönünden ise temerrüt kazanın meydana geldiği kaza tarihi itibariyle ise oluşmuştur. TBK m.117 ise bu noktada emredici olup bu hükmü mutlak suretle ve davacılar lehine uygulanması gerekir.
Açıklanan nedenler karşısında davacı … yönünden dava dilekçesine ve ıslah dilekçesine konu edilen toplam 371.006,89-TL destekten yoksun kalma tazminatının, davacı … yönünden dava dilekçesine ve ıslah dilekçesine konu edilen toplam 21.397,46-TL destekten yoksun kalma tazminatının, davacı … yönünden dava dilekçesine ve ıslah dilekçesine konu edilen toplam 28.317,64-TL destekten yoksun kalma tazminatının, olay tarihi olan 15/10/2008 tarihinden itibaren ve talep gereği reeskont faizi işletilmek suretiyle davalılar …, … Şirketinden-tahsilde tekerrür olmamak üzere- müştereken ve müteselsilen tahsili ile adı geçen davacılara ayrı ayrı verilmesine, davacı …, …, … tarafından davalı araç sahibi … aleyhine açılan davanın pasif sıfat yokluğundan reddine dair karar verilmiştir.
Davacıların diğer talepleri ise manevi tazminata ilişkin olmakla davacıların bu talepleri yönünden de ayrıca gerekli değerlendirmeler yapılacaktır.
Davacılar vekili kazada vefat eden …’ın eşi ve çocukları için ayrı ayrı tazminat talep etmiştir. Bu durumda 6098 sayılı TBK.m.51 hükmü uyarınca davacıların talebinin değerlendirilmesi gerekir. Zira adı geçen hükümde de belirtildiği üzere “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını gözönüne alarak belirler.” Bir başka deyişle davacılar vekilinin talebi çerçevesinde adı geçen kanun hükmünde de belirtildiği üzere kusurun ağırlığı dikkate alınarak ve mevcut dosya kapsamı çerçevesinde manevi tazminat talebinin değerlendirilmesi hukuka uygun olacaktır.
Yargıtay 17.HD’sinin yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere “H.G.K’nun 2010/4-77 E, 2010/82K.sayılı kararında da belirtildiği üzere, “Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir. Maddede belirtilen kişilik haklarına, kişinin yaşamı, sağlığı, beden ve ruhsal bütünlüğü gibi varlıkların tümü girmektedir. Kişinin duygu yaşantısı ve düşünce dünyası da kişisel varlıklar olup, yasa tarafından korunmuştur. Duygu yaşantısı da ruhsal uyum ve denge, ruhsal sükun, yakınlarla olan gönül bağlılığı, aile birliği kişisel varlıklardır. Manevi acılar verdirilmek yolu ile de ruhsal varlıklara saldırılmış olur. Kişisel değerlere saldırı yolu ile kişiye manevi acılar verdirmek kişinin ruhi varlığına ve sonuçta kişilik hakkına saldırıyı ortaya koyar”.
BK 47.madde de düzenlenen “Hakim, hususi halleri nazara alarak cismani zarara düçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir.” hükmünden de anlaşılacağı üzere cismani zarara uğrayan kimseye manevi tazminat verilebilecektir. Doktrinde ve yerleşik içtihatlarda da belirtildiği gibi cismani zarar kavramına ruhi bütünlüğün ihlali, sinir bozukluğu veya hastalığı gibi hallerin de girdiği, bir kimsenin cismani zarara maruz kalması sonucunda onun ana babası gibi çok yakınlarından birinin de aynı eylem nedeniyle hukuken korunan ruhi ve asabi sağlık bütünlüğü ağır bir şekilde haleldar olmuşsa bu durumda yansıma yolu ile değil doğrudan doğruya zarara maruz kalmasının söz konusu olduğu, çocuklarının yaralanması nedeniyle ana babanın manevi tazminat isteyebileceği kabul edilmiştir. Bu husus Hukuk Genel Kurulu’nun 26.4.1995 Tarih, 1995/11-122 esas, 430 Karar sayılı ilamında da belirtilmiştir. “
Bu durumda öncelikle vefat eden … olup davacılar eşi ile çocuklarıdır. Manevi tazminat talebi, somut olayın özellikleri gözetilerek değerlendirilmelidir.
Yargıtay uygulamalarında belirtildiği üzere manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, TMK.’nun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre hükmedeceği öngörülmüştür. Meydana gelen kaza sonucunda davacıların murisi …’ın vefat ettiği, kazanın meydana gelmesinde hiçbir kusurunun mevcut olmadığı anlaşılmaktadır. Bu noktada davalı sürücünün %100 kusurlu olması, bir başka deyişle asli kusurlu olduğunun açık olması, davacıların açıklanan acılara maruz kalması, davacıların murisinin vefat şekli, vefat eden kişinin eş ve ayrıca baba olması nedeniyle davacıların bu olayı uzun süre hatırlarından çıkarmalarının hayatın olağan akışı içinde mümkün bulunmaması karşısında bu vefat olayının gerek davacı eş ve gerek çocuklar yönünden doğrudan manevi zarar oluşturacağı açıktır. Buna göre davacı olan ve müteveffanın eşi olan …’ın meydana gelen kaza sonucunda eşi ve hayat arkadaşı durumundaki …’ın varlığından yoksun kaldığı, aynı şekilde diğer tüm çocukların babalarının manevi yakınlık ve desteğine ihtiyaç duydukları halde bu destekten yoksun kaldıkları, bu kişilerin fiilen en yakınlarındaki kişiyi kaybetmiş oldukları, öte yandan tüm davacıların vefat nedeniyle meydana gelen kaybı hayat boyu tam ve eksiksiz olarak doldurmasının imkansız olduğu, bu durumun davacı eş ile davacı çocuklar açısından manevi elem ve acıyı arttıracağı, davacıların yaşadıkları sürece olayı tam olarak unutmalarının ise mümkün olamayacağı, bu kaybın oluşturacağı elem ve üzüntünün etkileri, kazanın meydana geldiği tarih ve bu tarih itibariyle tarafların mali ve sosyal durumları, davacı sayısı ve dosya kapsamı, davacı annenin gerek yaşı gerek konumu itibariyle murisin vefatından en derin şekilde etkilenen kişi konumunda bulunmasının gerek hayatın olağan akışı gerek yargısal uygulamalar ile kabul edilebilecek olması, davacı eşin vefat olayı sonrası çocuklarının babasız kalmasına manen katlanmak zorunla bulunması karşısında davacı eş … yönünden 25.000-TL, davacı … yönünden 12.500-TL, davacı … yönünden 12.500-TL manevi tazminat takdir edilmiştir. Bu takdirde ayrıca 2008 yılı itibariyle gerçekleşen trafik kazaları açısından Yargıtay’ın emsal uygulamaları dikkate alınmak suretiyle hukuki istikrar dahi sağlanmaya çalışılmıştır. (Yargıtay 17.HD 2018/5881E. 2019/21K., yine Yargıtay 17.HD 2020/1400E. 2021/3249K.sayılı ilamlardaki takdire esas miktarlar)
Hükmedilen manevi tazminatlara işletilen faiz türü, faiz başlangıcı, bu manevi tazminatlardan davalı konumunda olan …’nın sorumlu olmadığı, buna mukabil davalılar …, … Şirketinin sorumlu olduğu noktasında maddi tazminat talebiyle ilgili yapılan tüm açıklamalar aynen ve birebir geçerlidir. Bu nedenle Mahkememizce yapılan yargılamada davacı … yönünden takdir olunan 25.000-TL manevi tazminatın, davacı … yönünden takdir olunan 12.500-TL manevi tazminatın, davacı … yönünden takdir olunan 12.500-TL manevi tazminatın, olay tarihi olan 15/10/2008 tarihinden itibaren ve talep gereği reeskont faizi işletilmek suretiyle davalılar …, … Şirketinden-tahsilde tekerrür olmamak üzere- müştereken ve müteselsilen tahsili ile adı geçen davacılara ayrı ayrı verilmesine, adı geçen davacıların fazlaya ilişkin manevi tazminat taleplerinin sübut bulmadığından reddine, davacı …, …, … tarafından davalı araç sahibi … aleyhine açılan manevi tazminat davasının pasif sıfat yokluğundan reddine dair karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Dava dilekçesinde adı geçen davalı … Şirketi ve … Sigorta A.Ş aleyhine açılan davada, HMK m.167 hükmü uyarınca, bu davalılar yönünden ayırma kararı verildiğinden bu dosyada , bu davalılar hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
2-a)Maddi tazminat yönünden;
Davacı … yönünden dava dilekçesine ve ıslah dilekçesine konu edilen toplam 371.006,89-TL destekten yoksun kalma tazminatının,
Davacı … yönünden dava dilekçesine ve ıslah dilekçesine konu edilen toplam 21.397,46-TL destekten yoksun kalma tazminatının,
Davacı … yönünden dava dilekçesine ve ıslah dilekçesine konu edilen toplam 28.317,64-TL destekten yoksun kalma tazminatının,
Olay tarihi olan 15/10/2008 tarihinden itibaren ve talep gereği reeskont faizi işletilmek suretiyle davalılar …, … Şirketinden-tahsilde tekerrür olmamak üzere- müştereken ve müteselsilen tahsili ile adı geçen davacılara ayrı ayrı verilmesine,
Davacı …, …, … tarafından davalı araç sahibi … aleyhine açılan davanın pasif sıfat yokluğundan reddine,
b)Manevi tazminat yönünden;
Davacı … yönünden takdir olunan 25.000-TL manevi tazminatın,
Davacı … yönünden takdir olunan 12.500-TL manevi tazminatın,
Davacı … yönünden takdir olunan 12.500-TL manevi tazminatın,
Olay tarihi olan 15/10/2008 tarihinden itibaren ve talep gereği reeskont faizi işletilmek suretiyle davalılar …, … Şirketinden-tahsilde tekerrür olmamak üzere- müştereken ve müteselsilen tahsili ile adı geçen davacılara ayrı ayrı verilmesine,
Adı geçen davacıların fazlaya ilişkin manevi tazminat taleplerinin sübut bulmadığından reddine,
Davacı …, …, … tarafından davalı araç sahibi … aleyhine açılan manevi tazminat davasının pasif sıfat yokluğundan reddine,
3-)Harç ve Vekalet Ücreti Yönünden;
a)Maddi Tazminat Yönünden;
492 sayılı Harçlar Kanuna göre maddi tazminat yönünden hükmedilen 420.721,99TL miktar üzerinden alınması gereken 28.739,51 TL ilam harcından, maddi tazminat talebine ilişkin olarak en başta alınan 51,25 TL harcın, harç tamamlatılması nedeniyle arttırılan miktarlar için alınan 1.263,76 TL, 69,67TL ve 93,31 TL harçların mahsubu ile bakiye 27.261,52‬ TL ilam harcının -tahsilde tekerrür olmamak üzere- davalılar …, … Şirketinden müteselsilen tahsili ile hazineye gelir kaydına,
Açılan maddi tazminat davası nedeniyle davanın başında yapılan 51,25 TL peşin harcın, 24,30TL başvuru harcı, 1.263,76 TL, 69,67TL ve 93,31 TL ıslah harçları toplamı olan 1.502,29‬ TL’nin davalılar …, … Şirketi’nden -tahsilde tekerrür olmamak üzere- müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine,
Davacı … lehine hükmedilen 371.006,89-TL maddi tazminat üzerinden AAÜT gereği hesaplanan 54.940,96 TL nisbi vekalet ücretinin davalılar …, … Şirketi’nden müteselsilen tahsili ile -tahsilde tekerrür olmamak üzere- davacı …’a verilmesine,
Davacı … lehine hükmedilen 21.397,46-TL maddi tazminat üzerinden AAÜT gereği hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalılar …, … Şirketi’nden müteselsilen tahsili ile -tahsilde tekerrür olmamak üzere- davacı …’a verilmesine,
Davacı … lehine hükmedilen 28.317,64-TL maddi tazminat üzerinden AAÜT gereği hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalılar …, … Şirketi’nden müteselsilen tahsili ile -tahsilde tekerrür olmamak üzere- davacı …’a verilmesine,
Dava dilekçesinde davalı olarak gözüken, aleyhine maddi tazminat davası açılan davalı … lehine HMK m.327/f.2 hükmü karşısında, herhangi bir yargılama giderine ve ayrıca bu çerçevede HMK m.323/f.1-bend (g) hükmü nedeniyle yargılama giderleri kapsamında yer alan vekalet ücretine hükmedilmemesine,
b)Manevi Tazminat Yönünden;
492 sayılı Harçlar Kanuna göre manevi tazminata konu olan davacı … için 25.000,00TL manevi tazminat, davacı … için 12.500,00 TL manevi tazminat, davacı … için 12.500,00 TL manevi tazminat olmak üzere 50.000,00 TL üzerinden alınması gereken 3.415,50 TL ilam harcından, manevi tazminat talebine ilişkin olarak davanın başında alınan 1.025,00 TL harcın mahsubu bakiye 2.390,5‬0 TL harcın davalılar …, … Şirketi’nden müteselsilen tahsili ile -tahsilde tekerrür olmamak üzere- hazineye gelir kaydına,
Davacılar tarafından davanın başında yapılan 1.025,00 TL’lik harç manevi tazminat talebi nedeniyle alınmış olduğundan, 1.025,00 TL harcın davalılar …, … Şirketi’nden müteselsilen tahsili ile -tahsilde tekerrür olmamak üzere- davacılara verilmesine,
Manevi tazminata ilişkin davacı …’ın manevi tazminat talebinin 25.000,00 TL’lik kısmı kabul edildiğinden yürürlükte bulunan AAÜT gereği 9.200,00TL vekalet ücretinin davalılar …, … Şirketi’nden müteselsilen tahsili ile -tahsilde tekerrür olmamak üzere- davacı …’a verilmesine,
Manevi tazminata ilişkin davacı …’ın manevi tazminat talebinin 12.500,00 TL’lik kısmı kabul edildiğinden yürürlükte bulunan AAÜT gereğince 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalılar …, … Şirketi’nden müteselsilen tahsili ile -tahsilde tekerrür olmamak üzere- davacı …’a verilmesine,
Manevi tazminata ilişkin davacı …’ın manevi tazminat talebinin 12.500,00 TL’lik kısmı kabul edildiğinden yürürlükte bulunan AAÜT gereğince 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalılar …, … Şirketi’nden müteselsilen tahsili ile -tahsilde tekerrür olmamak üzere- davacı …’a verilmesine,
Manevi tazminata ilişkin davacı … yönünden manevi tazminat talebi kısmen ve aynı nedenle reddolunduğundan kendilerini vekil ile temsil ettiren davalılar …, … Şirketi lehine yürürlükte bulunan AAÜT gereğince reddolunan kısım gözetilerek tek olarak takdir olunan 9.200,00 TL maktu vekalet ücretinin davacı …’dan tek olarak tahsili ile davalılar …, … Şirketi’ne verilmesine,
Manevi tazminata ilişkin davacı … yönünden manevi tazminat talebi kısmen ve aynı nedenle reddolunduğundan kendilerini vekil ile temsil ettiren davalılar …, … Şirketi lehine yürürlükte bulunan AAÜT gereğince reddolunan kısım gözetilerek tek olarak takdir olunan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacı …’dan tek olarak tahsili ile davalılar …, … Şirketi’ne verilmesine,
Manevi tazminata ilişkin davacı … yönünden manevi tazminat talebi kısmen ve aynı nedenle reddolunduğundan kendilerini vekil ile temsil ettiren davalılar …, … Şirketi lehine yürürlükte bulunan AAÜT gereğince reddolunan kısım gözetilerek tek olarak takdir olunan 9.200,00 TL maktu vekalet ücretinin davacı …’dan tek olarak tahsili ile davalılar …, … Şirketi’ne verilmesine,
Dava dilekçesinde davalı olarak gözüken, aleyhine manevi tazminat davası açılan davalı … lehine HMK m.327/f.2 hükmü karşısında, herhangi bir yargılama giderine ve ayrıca bu çerçevede HMK m.323/f.1-bend (g) hükmü nedeniyle yargılama giderleri kapsamında yer alan vekalet ücretine hükmedilmemesine,
4-Davacılar tarafından maddi ve manevi tazminat talepleri nedeniyle harcanan 1.650,00 TL bilirkişi ücreti, 971,40 TL posta ve tebligat gideri toplamı olan 2.621,40 TL’nin %58 oranına isabet eden 1.520,41‬TL’nin davalılar …, … Şirketi’nden müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine,
Artan avansın karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi.16/03/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip