Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/590 E. 2020/10 K. 10.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/590 Esas
KARAR NO : 2020/10

DAVA : Menfi Tespit (Genel Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 25/11/2016
KARAR TARİHİ : 10/01/2020

İstanbul 16.ATM’nin 2016/1173 E. Sayılı dosyasında açılan menfi tespit ve onunla birleştirilmiş olan İstanbul 10. ATM 2017/762 E sayılı itirazın iptali davalarının yargılaması sırasında İstanbul 16.ATM tarafından verilen 2018/95 K sayılı (gönderme kararı niteliğinde) görevsizlik kararının kesinleşmesi sonucu mahkememize tevzi edilen asıl ve birleşen davanın yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
ASIL DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı yan tarafından müvekkili aleyhine … 8. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası nezdinde ilamsız icra takibi başlatıldığını, takip konusu alacağın Bankacılık Kanunu 141 madde gereğince 20 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu ve zamanaşımına uğradığını, hesap kat ihtarının sadece asıl borçluya tebliğ edildiği ve müvekkiline tebliğ edilmediğini, faiz miktarının da yanlış hesaplanmış olduğunu, alacağın likit olmadığını belirterek, öncelikle icranın tedbiren durdurulması, uygun görülmez ise icra dosyasına yatacak paraların alacaklıya ödenmemesi hususunda tedbir kararı verilmesini, davanın kabulü ile davacının takip dosyasında davalıya borçlu olmadığının tespitini, takibin iptaline, davalının %20’den aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkumiyetine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin de karşı yana tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı (temlik eden banka) vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili bankanın … şubesinden GKS akdedilerek davadışı …’a kullandırılan krediye davacının kefil olduğunu, kredi borcunun ödenmemesi nedeniyle hesap kat edilerek takip başlatıldığını, ilk olarak dava dışı asıl borçlu hakkında … 6 İM … ve … esas takip dosyaları ile takip yapıldığını, asıl borçlu hakkında başlatılan takiplerin kefil hakkında da zamanaşımını keseceğini, kaldı ki 5411 sayılı Yasa gereği zamanaşımının 20 yıl olduğunu, hesap kat ihtarının sözleşme adreslerinde tebliğ edildiğini, adres degişikliği nedeniyle iade gelse de İİK md 68 uyarınca tebliğ yapılmış sayılması gerektiğini, faiz oranıyla ve alacağın likit olmadığıyla ilgili itirazların da mesnetsiz olduğunu belirterek, davanın reddini, borçluların icra %20 oranında inkar tazminatı ödemeye mahkum edilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının ve (dava dışı) diğer borçlunun müvekkili bankanın … Şubesinden kredi kullanmış olduğunu, davalının sözleşmeyi müşterek borçlu müteselsil kefil olarak imzaladığını, kredinin ödenmemesi üzerine davalıya … 4. Noterliğinin … tarih ve … yevmiye numaralı ihtarname keşide edildiğini ve hesabın kat edildiğini, alacağın tahsil edilememiş olması nedeniyle önce … 6 İM … ve … esas takip dosyaları ile takip yapıldığını, takiplerin sonuçsuz kalması üzerine … 8. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile borçlu aleyhine takip başlatıldığını, müvekkili banka alacağının 4389 sayılı Kanun ve 5411 sayılı Kanun gereği 20 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu ve dolmadığını, bu süreçte davalı tarafından takibe itiraz edildiği ve … 16 ATM … esas sayılı dosyası ile menfi tespit davası açıldığını ve derdest olduğunu, işbu bu nedenle dosyaların birleştirilmesini, davalının takibe itirazının iptaline ve müvekkilinin 40.275,47 TL alacağının takip sonrası akdi %155 faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı (vefatı nedeniyle) mirasçıları vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını, alacağın zamanaşımına uğradığını, takipte faizin yanlış hesaplanmış olduğunu, haksız ve mesnetsiz olarak ikame edilen birleşen davanın reddi ile yargılama giderleri, vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE
Asıl dava genel kredi sözleşmesinden doğan alacak hakkında başlatılan icra takibi nedeniyle borçlunun açtığı menfi tespit istemi, birleşen dava ise aynı takip dosyası hakkında alacaklının açtığı itirazın iptali istemine ilişkindir.
Asıl dava ilk olarak … 16.ATM’nin … E sayılı dosyasında açılmış, alacaklı tarafından daha sonra açılan … 10. ATM … E sayılı itirazın iptali davasının İstanbul 16 ATM dosyasıyla birleştirilmesine karar verilmiş, dosyalar birleştirildikten sonra … 16.ATM … E dosyasında verilen… K sayılı kararla, 5411 sayılı Kanunun 142. Maddesi gereği fona devredilen bankaların tasfiye idareleri tarafından açılan davalarda İstanbul 1 ve 2 ATM görevli olduğu gerekçesiyle verilen görevsizlik kararıyla dosyanın mahkememize gönderilmesine karar verilmiş, kararın kesinleşmesi üzerine dosya mahkememize tevzi edilmiştir.
… 8. İM … esas sayılı takip dosyası, 26.10.1993 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi, 24.12.1997 tarihli kat ihtarı, temlik sözleşmesi, borçlunun nüfus kayıtları, mirasçılık belgesi incelenmiştir.
… 8. İM … esas dosyasının incelenmesinde, 26.10.1993 tarihli Genel Kredi Sözleşmesine ve kat ihtarına dayalı olarak 01.03.2016 tarihinde davadışı asıl borçluyla, kefil şirketle birlikte asıl dava davacısı/birleşen davalı kefil Hasan Altuntaş aleyhinde başlatılan ilamsız takip olduğu, … vekilince takibe süresinde itiraz edildiği, icra müdürlüğünce takibin durdurulması üzerine alacaklı vekilince şikayet yoluna gidildiği, … 8.İcra Hukuk Mah.nin … E … K sayılı kararıyla “5411 sayılı Kanunun 138/4 maddesi gereği fonun alacaklı olduğu takiplerde itiraz satış dışında takip işlemlerini durdurmayacağından” şikayetin kabul edildiği, bu nedenle takibin derdest olduğu, davacının dava açmakta hukuki yararının bulunduğu, ayrıca birleşen itirazın iptali davasının da, itiraz dilekçesi alacaklıya tebliğ edilmemiş olduğundan İİK md 67’de düzenlenen 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açıldığı anlaşılmıştır.
Menfi tespit davasının açıldığı tarihte takip borçlusu kefil … hayatta olup, asıl davayı açtıktan sonra 07/01/2017 tarihinde vefat etmesi üzerine vekili tarafından mirasçılarından alınan vekaletname ve mirasçılık belgesi dosyaya sunularak davaya devam edilmiş, birleşen davaya da aynı vekil tarafından mirasçıların vekili sıfatıyla cevap dilekçesi verilmiş ve dava takip edilmiştir.
Asıl davanın açıldığı tarih (25/11/2016) itibariyle borçlu Hasan Altuntaş hayatta ise de, birleşen davanın açıldığı tarihte (05/09/2017) borçlu vefat etmiş durumdadır. Takip dosyası alacaklı tarafından mirasçılara yöneltilmemiştir.
Dosyaya sunulan 26.10.1993 tarihli 1.000.000.000 eski TL (1.000,00 yeni TL) limitli Genel Kredi Sözleşmesinde …’ın müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu anlaşılmıştır.
Asıl dava (takip sonrası menfi tespit istemi) yönünden yapılan hukuki değerlendirme sonunda; bilindiği üzere 6098 sayılı TBK’nin 598/3. maddesine göre, bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yıl geçmesi ile kendiliğinden ortadan kalkar.
Dava konusu alacağın dayanağı olan kredi sözleşmesinin 26/10/1993 tarihinde akdedilmiş olduğu anlaşılmakla, 26/10/2003 tarihi itibariyle bu sözleşmeden kaynaklanan kefalet yükümlülüğünün kendiliğinden sona erdiği kabul edilmelidir.
6101 sayılı TBK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 1. maddesine göre kural olarak, TBK’nin yürürlüğü girdiği tarihten itibaren önceki fiil ve işlemlere bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmiş ise uygulanması gerektiği ancak temerrüt, sona erme ve tasfiye konularında TBK’nin uygulanacağı düzenlemesi getirilmiştir.
6101 sayılı Kanunun 5. maddesine göre, TBK’nin yürürlüğü girmesinden önce başlamış hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri eski kanun hükümlerine göre tabi olmaya devam eder, ancak bu sürelerin henüz dolmamış kısmı TBK’de öngürülen süreden uzun ise yürürlüğünden başlayarak TBK’de öngörülen sürenin geçmesiyle hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur.
6101 sayılı Kanunun 5/2. maddesine göre, TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olupta başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri TBK’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar, ancak bu ek süre TBK’de öngörülen süreden daha uzun olamaz.
6101 sayılı Kanunun 6. maddesine göre, bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’de öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanır.
6101 sayılı Kanunun 6.maddesinin gerekçesinde de; “süreye bağlı hak” ile “hak düşürücü süre”lerin farklı kavramlar olduğu, süreye bağlı haktaki sürenin, kanunda bu hakkın varlığını sürdürmesi için öngörülmüş olan bir süre olduğu, “süreye bağlı hak”taki sürenin, ne zamanaşımı süresi ne de hak düşürücü süre olduğu, bu nedenle de Türk Borçlar Kanununda süreye bağlı haklar için öngörülen süreler hakkında 5 inci maddesinin kıyas yoluyla uygulanacağı ve hak sahibinin, bir yıllık ek süreden yararlanabileceği…” vurgulanmıştır.
Yukarıdaki yasal düzenlemeleri somut olay yönünden değerlendirmek için öncelikle TBK ile ilk kez getirilen 10 yıllık kefalet süre sınırlamasının hukuki niteliğinin saptanmasında zorunluluk bulunmaktadır. Konu ile ilgili öğretide ortaya konan görüşlere göz atacak olursak;
“…10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığı için kesilme ve durma söz konusu olmaz. 10 yıllık sürenin tamamlanması ile birlikte kefilin yükümlülüğü kendiliğinden (yasa gereği ortadan kalkar).. Kefalet süresinin dolduğu yargıç tarafından görevinden ötürü göz önünde tutulur..” (Prof.Dr. C.Yavuz Borçlar Hukuku s.1472 vd)
“… 10 yılın geçmesi ile borç kendiliğinden ortadan kalkar, kefalet için getirilen yasal en yüksek (azami) süreye ilişkin düzenleme başka bir hiçbir hukuk sisteminde bulunmamaktadır. Amaç, kefili belli bir süre geçtikten sonra kefillik bağından kurtarmaktır…” (Nihat Yavuz, Kefalet Sözleşmesi s.3085 )
“… Kefilin sorumlu tutulabileceği 10 yılık süre kefalet sözleşmesinin meydana geldiği andan itibaren işlemeye başlar… 10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığına göre kesilme ve durma da söz konusu olmaz…” (Doç. Dr. Burak Özen Kefalet Sözleşmesi s. 578 vd)
“… Yeni Borçlar Kanununda sona ermeyle ilgili emredici nitelikte hükümler varsa bunlar -sözleşmede örneğin feragat ile ilgili hüküm olsa da olmasa da – 01/07/2012 tarihinden sonraki sona ermelerde uygulanacaktır… (kefalet sözleşmesinde ) 10 yıllık süre daha önce sona ermiş ise yürürlük yasasının 5. Maddesi göz önünde tutulacaktır… Gerçek kişilerin verdiği kefaleti sona erdiren 10 yılın hak düşürücü süre olarak kabul edilip edilmemesi 5. Maddenin uygulanması bakımından farklı sonuçlar verecektir…Hak düşürücü süre olarak kabul edilirse 01/07/2012 tarihinden önce 10 yılı dolduran kefaletlerde alacaklı 5. Maddenin tanıdığı 1 yıllık ek süreden yararlanacak ve 01/07/2013 tarihine kadar kefili dava edebilecektir…(Prof. Dr. Seza Reisoğlu-TBK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun Bankacılık İşlemleri Açısından Değerlendirilmesi- İstanbul, 15/06/2012-Türkiye Bankalar Birliği Yayını)
“….6101 sayılı TBKYUŞHK’un 5/2. Maddesine göre TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri TBK’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanır. Aynı kanunun 6. maddesine göre bu kanunun 5. Maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’de öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir.(…) Bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde 01.07.2012’den önce kurulmuş bulunan gerçek kişilerin kefil olduğu kefalet sözleşmeleri derhal 10 yıllık süreye tabi olur(…) bu tarihten önce 10 yıllık süre dolmuşsa(…) alacaklı 01.07.2013 tarihine kadar kefili takip edebilecektir.Bu tarihte ise kefalet sözleşmesi hükümden düşer….”(Y.Doç.Dr.Serkan Ayan-Kefalet Sözleşmesinde Kefilin Sorumluluğu)
Davaya konu somut olayda, kefaletin oluştuğu tarih 26.10.1993’tür. Başka bir ifade ile TBK’nın 598. maddesindeki 10 yıllık süre, TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce dolmuştur.
Yasanın düzenleniş şekli ve öğretideki görüşler dikkate alındığında, 10 yıllık sürenin zamanaşımı süresi olmadığı, 10 yıllık sürenin geçmesi ile kefaletin kendiliğinden ortadan kalktığı kabul edilmelidir
Bu sürenin hak düşürücü süre mi olduğu, yoksa kefaletten kaynaklanan talep hakkının, süreye bağlı bir hak mı olduğu hususu tartışmalı ise de her iki halde de sonucun değişmeyeceği, zira kefaletteki 10 yıllık sürenin, hak düşürücü süre olduğu kabul edildiğinde 6101 sayılı Kanunun 5. maddesinin doğrudan, süreye bağlı hak olduğunun kabulü halinde ise aynı kanunun 6. maddesi yollamasıyla dolaylı olarak uygulanması gerektiği açıktır.
TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce 10 yıllık sürenin geçmesi sebebiyle kefaletin TBK’nin 598/3. maddesi gereğince kendiliğinden ortadan kalktığı, 6101 sayılı Kanunun 5. maddesi gereğince ek sürenin de 01/07/2013 tarihi itibariyle dolduğu, menfi tespit davasına dayanak takibin 01/07/2013 tarihinden sonra (01.03.2016 tarihinde) başlatıldığı anlaşılmakla, davacı kefil hakkında dava konusu … 8. İM … Esas dosyasında cebri takibin başlatıldığı tarih itibariyle, hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu, kanunla verilen ek süre de geçtikten çok sonra takip başlatıldığı anlaşılmakla, asıl davanın kabulüne ve davacı kefil mirasçılarının dava konusu takip dosyasında davalı bankaya borçlu olmadıklarının tespitine karar vermek gerekmiştir. Nitekim İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin 2018/566 E-2019/331 K sayılı kararı da aynı yöndedir. Ancak davalının takip başlatmakta kötüniyetli olduğu ispatlanamadığından, davacı vekilinin kötüniyet tazminaı talebinin reddine karar verilmiştir.
Birleşen İstanbul 10 ATM 2017/762 Esas dosyası (itirazın iptali) yönünden yapılan hukuki değerlendirmede ise, dava konusu takip borçlusunun vefatı nedeniyle takibin mirasçılara yöneltilmesi ve mirasçılar aleyhine dava açılması gerekirken takibin ölü kişiye karşı devam ettirilerek davanın da ölü kefile karşı açılmış olması, bu nedenle dava tarihi itibariyle usule uygun bir takip bulunduğundan söz edilemeyeceği gibi, aynı takip dosyası hakkında açılmış ve derdest menfi tespit davası görülmekteyken ve alacaklının tüm alacak hakkını ve delillerini menfi tespit davasında ileri sürme imkanı varken, bu imkanı kullandığı da ortadayken, birleştirme talepli itirazın iptali davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı da dikkate alınarak, birleşen davanın HMK md 114 ve 115 gereği dava şartı yokluğundan usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Ayrıntısı ve Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
Asıl dava yönünden;
1-Davanın KABULÜ ile, davacı kefil mirasçılarının … 8.İcra Müdürlüğü … esas takip dosyası nedeniyle davalıya borçlu olmadıklarının tespitine,
Davacıların kötü niyet tazminatı talebinin reddine,
2-Alınması gereken harç 2.751,25-TL olup, peşin alınan 687,82-TL’nin mahsubu ile bakiye 2.063,43-TL karar ve ilâm harcının davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
4-Davacı tarafça yapılan ilk dava açma gideri 721,32-TL, posta ve tebligat masrafı 240,50-TL olmak üzere toplam 961,82-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince taktir olunan 6.035,88 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yatırılan gider avansından yargılama sırasında yapılan masraflar ile karar tebliğ giderlerinden geriye kalan avansın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
7-Davalı tarafından yatırılan delil avansından yargılama sırasında yapılan masraflardan geriye kalan avansın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davalıya iadesine,
Birleşen İstanbul 10.ATM 2017/762 esas davası yönünden;
1-Davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine,
2-Alınması gerekli 54,40 TL karar ve ilam harcının davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT gereği taktir olunan 3.400,00- TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yatırılan gider avansından yargılama sırasında yapılan masraflar ile karar tebliğ giderlerinden geriye kalan avansın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, tarafların gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK. 341.maddesi uyarınca İstanbul BAM. nezdinde İSTİNAF yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı.10/01/2020

Katip
¸e-imzalıdır

Hakim
¸e-imzalıdır