Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/508 E. 2018/1360 K. 20.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/508
KARAR NO : 2018/1360

DAVA : İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 04/10/2017
KARAR TARİHİ : 20/12/2018

DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davalının müşterek borçlu sıfatıyla dava dışı … Ltd. Şti.’ne kullandırılan 04/05/1999 tarihli kredinin … 7. Noterliğinin … tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesinin davalının belirttiği adrese tebliğ edilerek ile kat edildiğini, davalının adres değişikliğini müvekkiline bildirim yapmadığı için İİK 68 gereği borcun muaccel hale geldiğini, borcun ödenmemesi üzerine davalı hakkında … 26. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası ile icra takibine başlandığını, davalının borca itiraz ettiğini, davalının borca itirazındaki zamanaşımı iddiasının yasal dayanaktan yoksun olduğunu, müvekkili bankanın 4684 sayılı kanun uyarınca 06/07/2001 tarihi itibariyle tasfiye sürecine girdiğini, 5411 sayılı kanun gereği de müvekkilinin alacağının hazine alacağı olduğunu ve 4389 sayılı yasaya 5020 sayılı yasa ile eklnenen ek 3 madde gereği zaman aşımının 20 yıl olduğunu, davalının takip ile talep edilen faiz oranı ve akdi temerrüt faiz oranı olduğundan borçlunun faize ilişkin itirazının da reddedilmesi gerektiğini, davalının … 26. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına yaptığı itirazın iptali ile takibin devamını, %20 icra inkar tazminatının davalıdan alınarak müvekkiline verilmesine ve yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, huzurdaki davada davaya konu takibe dayanak belge olarak … Bankası A.Ş. Hesap Kat İhtarı ve Hesap Özeti olark gösterildiğini, mevcudiyeti ileri sürülen borçla ilgili olarak müvekkilinin hiç bir ilgisinin olmadığını, hesap kat ihtarnamesinin müvekkiline tebliğ edilmediğini, icra takibine kredi sözleşmesi eklenmediğini, davacı tarafın icra takibi sırasında dayanmadığı ve huzurdaki davada ileri sürmüş olduğu belgelerin ve borç sebebinin yargılamaya esas alınması mümkün olmadığını, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, aynı takibe ilişkin olarak … 7. ATM’nin … Esas sayılı dosyasının derdest bulunduğunu ve derdestlik itirazında bulunduklarını, adı geçen müdürlüğün bahse konu icra dosyasında Bankacılık Kanunu’nun 138.maddesi gerekçe gösterilerek fonunun alacaklı olduğu takiplerde borçlular tarafından yapılan itirazların satış dışındaki takip işlemlerini durdurmayacağından bahisle 15/08/2017 tarihinde itirazın reddine karar verildiğini, takibin durmadığını, davacının iş bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığını beyanla davanın belirtilen nedenlerden usulden ve esastan reddini, %20’den az olmamak kaydı ile kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacıdan tahsilini talep etmiştir.
BİRLEŞEN … 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN… ESAS SAYILI DAVASI: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili hakkında 26. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takibinin başlatıldığını, takip dayanağı sözleşmede müvekkilinin kefil olduğunu, alacağın zaman aşımına uğradığını, söz konusu takipten dolayı borçlu olmadığının tespitine, % 20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir,
DELİLLER VE GEREKÇE: Asıl dava itirazın iptaline, birleşen dava ise menfi tespit talebine ilişkindir.
ASIL DAVA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME:
Davalının kefil olduğu dava dışı borçlu … Ltd. Şti ile davacı arasında 04/05/1999 tarihinde kredi sözleşmesi imzalandığı sabittir.
6098 sayılı TBK’nin 598/3. maddesine göre, bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yıl geçmesi ile kendiliğinden ortadan kalkar.
Dava konusu kredi sözleşmesinin 04/05/1999 tarihinde kurulmuş olduğu sabit olduğuna göre 04/05/2009 tarihi itibariyle bu sözleşmeden kaynaklanan kefalet yükümlülüğünün kendiliğinden ortadan kalktığı kabul edilmelidir.
6101 sayılı TBK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 1. maddesine göre kural olarak, TBK’nin yürürlüğü girdiği tarihten itibaren önceki fiil ve işlemlere bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmiş ise uygulanması gerektiği ancak temerrüt, sona erme ve tasfiye konularında TBK’nin uygulanacağı düzenlemesi getirilmiştir.
6101 sayılı kanunun 5. maddesine göre, TBK’nin yürürlüğü girmesinden önce başlamış hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri eski kanun hükümlerine göre tabi olmaya devam eder, ancak bu sürelerin henüz dolmamış kısmı TBK’de öngürülen süreden uzun ise yürürlüğünden başlayarak TBK’de öngörülen sürenin geçmesiyle hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur.
6101 sayılı kanunun 5/2. maddesine göre, TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olupta başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri TBK’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar, ancak bu ek süre TBK’de öngörülen süreden daha uzun olamaz.
6101 sayılı kanunun 6. maddesine göre, bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’de öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanır.
6101 sayılı kanunun 6.maddesinin gerekçesinde de; “süreye bağlı hak” ile “hak düşürücü süre”lerin farklı kavramlar olduğu, süreye bağlı haktaki sürenin, kanunda bu hakkın varlığını sürdürmesi için öngörülmüş olan bir süre olduğu, “süreye bağlı hak”taki sürenin, ne zamanaşımı süresi ne de hak düşürücü süre olduğu, bu nedenle de Türk Borçlar Kanununda süreye bağlı haklar için öngörülen süreler hakkında 5 inci maddesinin kıyas yoluyla uygulanacağı ve hak sahibinin, bir yıllık ek süreden yararlanabileceği…” vurgulanmıştır.
Yukarıdaki yasal düzenlemeleri somut olay yönünden değerlendirmek için öncelikle TBK ile ilk kez getirilen 10 yıllık kefalet süre sınırlamasının hukuki niteliğinin saptanmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Konu ile ilgili öğretide ortaya konan görüşlere göz atacak olursak;
“…10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığı için kesilme ve durma söz konusu olmaz. 10 yıllık sürenin tamamlanması ile birlikte kefilin yükümlülüğü kendiliğinden (yasa gereği ortadan kalkar).. Kefalet süresinin dolduğu yargıç tarafından görevinden ötürü göz önünde tutulur..” (Prof.Dr. C.Yavuz Borçlar Hukuku s.1472 vd)
“… 10 yılın geçmesi ile borç kendiliğinden ortadan kalkar, kefalet için getirilen yasal en yüksek (azami) süreye ilişkin düzenleme başka bir hiçbir hukuk sisteminde bulunmamaktadır. Amaç, kefili belli bir süre geçtikten sonra kefillik bağından kurtarmaktır…” (Nihat Yavuz, Kefalet Sözleşmesi s.3085 )
“… Kefilin sorumlu tutulabileceği 10 yılık süre kefalet sözleşmesinin meydana geldiği andan itibaren işlemeye başlar… 10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığına göre kesilme ve durma da söz konusu olmaz…” (Doç. Dr. Burak Özen Kefalet Sözleşmesi s. 578 vd)
“… Yeni Borçlar Kanununda sona ermeyle ilgili emredici nitelikte hükümler varsa bunlar -sözleşmede örneğin feragat ile ilgili hüküm olsa da olmasa da – 01/07/2012 tarihinden sonraki sona ermelerde uygulanacaktır… (kefalet sözleşmesinde ) 10 yıllık süre daha önce sona ermiş ise yürürlük yasasının 5. Maddesi göz önünde tutulacaktır… Gerçek kişilerin verdiği kefaleti sona erdiren 10 yılın hak düşürücü süre olarak kabul edilip edilmemesi 5. Maddenin uygulanması bakımından farklı sonuçlar verecektir…Hak düşürücü süre olarak kabul edilirse 01/07/2012 tarihinden önce 10 yılı dolduran kefaletlerde alacaklı 5. Maddenin tanıdığı 1 yıllık ek süreden yararlanacak ve 01/07/2013 tarihine kadar kefili dava edebilecektir…(Prof. Dr. Seza Reisoğlu-TBK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun Bankacılık İşlemleri Açısından Değerlendirilmesi- İstanbul, 15/06/2012-Türkiye Bankalar Birliği Yayını)
“….6101 sayılı TBKYUŞHK’un 5/2. Maddesine göre TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri TBK’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanır. Aynı kanunun 6. maddesine göre bu kanunun 5. Maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’de öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir.(…) Bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde 01.07.2012’den önce kurulmuş bulunan gerçek kişilerin kefil olduğu kefalet sözleşmeleri derhal 10 yıllık süreye tabi olur(…) bu tarihten önce 10 yıllık süre dolmuşsa(…) alacaklı 01.07.2013 tarihine kadar kefili takip edebilecektir.Bu tarihte ise kefalet sözleşmesi hükümden düşer….”(Y.Doç.Dr.Serkan Ayan-Kefalet Sözleşmesinde Kefilin Sorumluluğu)
Davaya konu somut olayda daha önce ifade edildiği gibi kefaletin oluştuğu tarih 04/05/1999’dur. Başka bir ifade ile TBK’nın 598. maddesindeki 10 yıllık süre, TBK’nın yürürlüğü girmesinden önce dolmuştur.
Yasanın düzenleniş şekli ve öğretideki görüşler dikkate alındığında, 10 yıllık sürenin zamanaşımı süresi olmadığı, 10 yıllık sürenin geçmesi ile kefaletin kendiliğinden ortadan kalktığı kabul edilmelidir.
Bu sürenin hak düşürücü süre mi yoksa kefaletten kaynaklanan talep hakkının, süreye bağlı bir hak mı olduğu hususu tartışmalı ise de her iki halde de sonucun değişmeyeceği, zira kefaletteki 10 yıllık sürenin, hak düşürücü süre olduğu kabul edildiğinde 6101 sayılı kanunun 5. maddesinin doğrudan, süreye bağlı hak olduğunun kabulü halinde ise aynı kanunun 6. maddesi yollamasıyla dolaylı olarak uygulanması gerektiği açıktır.
Somut uyuşmazlıkta icra takibinin 08/06/2017 tarihinde başlatıldığı, TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce 10 yıllık sürenin geçmesi sebebiyle kefaletin TBK’nin 598/3. maddesi gereğince kendiliğinden ortadan kalktığı, 6101 sayılı kanunun 5. maddesi gereğince ek sürenin de 01/07/2013 tarihi itibariyle dolduğu, bu nedenle asıl davanın reddine karar vermek gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
… 7.ATM.nin … Esas Sayılı Davası Yönünden Değerlendirme:
Bu dava, menfi tespit talebine ilişkindir.
Asıl davadaki(itirazın iptali) davanın dayanağı icra takibi ile birleşen menfi tespit davasının konusu aynı icra takibidir.(… 26. İcra Dairesinin … Esas)
Menfi tespit talebinde bulunan tarafın hakkında açılmış bir itirazın iptali davası varsa; “menfi tespit talebinin itirazın iptali davasında savunma olarak ileri sürülebileceği, menfi tespit davası açmakta hukuki yararının bulunmadığı” kabul edilebilir ise de somut uyuşmazlıkta menfi tespit davasının 18.8.2017 tarihinde açıldığı, itirazın iptali davasının ise 04.10.2017 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.
Henüz itirazın iptali davası açılmadan menfi tespit davası açılmasında davacının hukuki yararı bulunduğundan esas yönünden değerlendirme yapılıp karar verilmesi gerekmiştir.
Asıl dava yönünden yukarıda ayrıntılı biçimde açıklandığı üzere, dava dışı borçlu …. Ltd. Şti ile davacı arasında 04/05/1999 tarihinde kredi sözleşmesi imzalandığı, gerçek kişi davalının sözleşmede kefil olduğu, 6098 sayılı TBK’nin 598/3. maddesine göre, bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefaletin buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yıl geçmesi ile kendiliğinden ortadan kalktığı, icra takibinin 08/06/2017 tarihinde başlatıldığı, TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce 10 yıllık sürenin geçmesi sebebiyle kefaletin TBK’nin 598/3. maddesi gereğince kendiliğinden ortadan kalktığı, 6101 sayılı kanunun 5. maddesi gereğince ek sürenin de 01/07/2013 tarihi itibariyle dolduğu, dava konusu takipten dolayı düşürücü süre sebebiyle davacının borçlu olmadığı sonucuna ulaşılmış ve davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir
Davalının takipte kötüniyetli olduğu saptanmadığından kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda yazılı nedenlerle;
1-Asıl davanın REDDİNE,
2-Kötü niyet tazminatı talebinin REDDİNE,
3-Davalı vekille temsil edildiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 50.581,76.-TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalı tarafa verilmesine,
Davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
Karar kesinleştiğinde taraflardan alınan gider ve delil avansının harcanmayan kısmının iadesine,
3-Birleşen … 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı davası yönünden, … 26. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takibinden dolayı DAVACININ DAVALIYA BORÇLU OLMADIĞININ TESPİTİNE,
4-Kötü niyet tazminatı talebinin REDDİNE,
Davacı vekille temsil edildiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 50.581,76.-TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine,
Davalı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
Karar kesinleştiğinde taraflardan alınan gider ve delil avansının harcanmayan kısmının iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde İstinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı.20/12/2018

Başkan …
¸E-İmza
Üye …
¸E-İmza
Üye …
¸E-İmza
Katip …
¸E-İmza