Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/417 E. 2022/464 K. 10.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/417
KARAR NO : 2022/464

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 11/05/2018
KARAR TARİHİ : 10/06/2022

Mahkememizde görülmekte olan alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalıların yönetim kurulu başkanı ve yönetim kurulu üyeleri kişiler olduklarını, banka yetkililerin 19/03/2014 tarihinde A grubu hissedarlarının bir kısmı ile ortak görüşmeleri yapıp diğer ortaklara bilgi verilmemesinin söz konusu tebliğe aykırılık teşkil ettiğini, ortaya çıkan bu aykırılık nedeniyle SPK tarafından bankaya 280.091,00 TL idari para cezasının tebliğ olunduğunu, e-posta incelemeleri ve banka tarafından SPK ile yapılan yazışmalarda verilen cevaplar dikkate alındığında 19/03/2014 tarihinde sadece A grubu hissedarların bir kısmıyla bankanın ortaklık görüşmeleri hakkında toplantı yapılması kararının davalı banka yönetim kurulu üyeleri ve genel müdür tarafından alındığını, bu bağlamda davacı bankanın ödemiş olduğu idari para cezasından bu eylemden dolayı sorumluluğu bulunan ve yönetimde yer alan yönetim kurulu başkanı ve üyelerinin her birinin ayrı ayrı sorumlu oldukları, davalıların görev yaptıkları dönemde banka aleyhine SPK cezası uygulandığını, SPK cezasına dayanak 19/03/2014 tarihinde usule aykırı şekilde toplantı yapıldığını, bu toplantı sonucunda mevcut aykırılık nedeni ile SPK tarafından bankaya 280.091-TL idari para cezası tebliğ olunduğunu, bu duruma davalının yol açtığını, bu nedenle belirtilen indirim sonucu 210.068,25 TL zararın faizi ile birlikte davalılardan tahsil olunmasına dair karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekilinin cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımı nedeni ile red olunması gerektiğini, … ye ihbarın gerekli olduğunu, toplantının yapıldığı tarih itibari ile tebliğ kapsamında tüm pay sahiplerine duyurulması gereken bir bilginin henüz oluşmadığını, bu nedenle SPK tedbirlerine aykırı hareket olunmadığını, geçmiş uygulamalarında bu yönde olduğunu, henüz gerekli aşamalara gelmemiş olan hususların kamuya açıklanması gereken durumlardan olmadığını, nitekim somut olayda da bu şekilde bir durumun mevcut olduğunu, müvekkilinin sorumlu olmaması nedeni ile ise davanın red olunmasını savunmuştur.
Diğer tüm davalılar ise inkâr eden konumdadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, müflis banka yetkilileri tarafından 19/03/2014 tarihinde A grubu hissedarların bir kısmı ile bankanın ortaklık görüşmeleri hakkında toplantı yapıp yapmadığı, bu noktada diğer ortaklara bilgi verip vermediği, SPK tebliğ uygulamaları dikkate alındığında diğer ortaklara bilgi verilmesinin gerekip gerekmediği, bu çerçevede SPK ya 280.091,00-TL idari para cezasının ödenip ödenmediği, bu ödemeye dayanak eylem ile davalılara atfedilen eylem arasında uygun nedensellik bağının olup olmadığı, davalıların belirtilen tarihte yönetim kurulu üyesi oldukları taktirde bu zararın giderilmesinin şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarından kaynaklanmaktadır.
Davanın yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu davası olarak açıldığı, davalıların sunulan belgelere göre yönetim kurulu üyesi sıfatını eylem tarihinde taşıdıkları, söz konusu iddia olunan zararın müfettişlerce yapılan teftiş incelemesi sonucunda öğrenildiğinin bildirildiği hususları tartışmasızdır.
Dava, 6102 sayılı TTK m.553 ve devamı hükümlerine göre yöneticinin sorumluluğuna dayalı tazminat davasıdır.
6102 sayılı TTK’nın 553/1.maddesinde; kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumlu olacakları; 6102 sayılı TTK’nın 555/1.maddesinde; şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir pay sahibinin isteyebileceği, pay sahiplerinin tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebilecekleri; 6102 sayılı TTK’nın 557/1.maddesinde; birden çok kişinin aynı zararı tazminle yükümlü olmaları hâlinde, bunlardan her birinin, kusuruna ve durumun gereklerine göre, zararın şahsen kendisine yükletilebildiği ölçüde, bu zarardan diğerleriyle birlikte müteselsilen sorumlu olacağı; 6102 sayılı TTK’nın 558/2.maddesinde; şirket genel kurulunun, sorumluluktan ibraya ilişkin kararının, ibranın kapsadığı açıklanan maddi olaylara ilişkin olarak, şirketin, ibraya olumlu oy veren ve ibra kararını bilerek payı iktisap etmiş olan pay sahiplerinin dava hakkını kaldıracağı, diğer pay sahiplerinin dava haklarının ibra tarihinden itibaren altı ay geçmesiyle düşeceği düzenlemeleri yer almaktadır.
Yargılama aşamasında davalılar hakkında açılmasına dair alınmış bir fon kurulu kararı olup olmadığının açıklanması, yok ise dosyamız davalıları hakkında dava konusu zarar miktarı nedeni ile dava açılması karşısında “açılan davanın görülmesine muvafakat verildiğine” dair fon kurulu kararını sunması için davacı vekiline gelecek duruşmaya kadar süre ve imkan tanınmasına dair ara karar oluşturulmuştur.
Bunun üzerine davacı vekilinin 16/03/2022 tarihli dilekçesi ekinde sunmuş olduğu 04/03/2022 tarihli ve 2022/98K.numaralı belgeye göre “… Fon Kurulunun … tarih ve …sayılı kararı ile Türk Ticaret Kanunu’nun 424, 436, 553 ve 556’ıncı maddeleri ile Bankacılık Kanunu’nun 133. maddesi uyarınca, sorumlular hakkında Genel Kurullarda alınan “Finansal Tabloların Tasdiki” kararının kaldırılması ve ibra kararlarının iptali, Yönetim Kurulu Başkanı …, Yönetim Kurulu Başkan Vekili …, Yönetim Kurulu Üyeleri …, .., …,…, …, … ile Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdür … aleyhine … 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açılan… E. sayılı dosya ile Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdür … aleyhine … 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …E.sayılı dosyasından açılan davalara muvafakat verilmesi, sorumlular hakkında açılmış/açılacak ceza davalarına müdahale talebinde bulunulması hususunda ikinci alacaklılar toplantısı yerine kaim olmak üzere Müflis … Bankası A.Ş. İflas İdaresine yetki verilmesine” karar verildiği belirtilmiştir. Bu suretle Bankacılık Kanunun m.133 hükmü uyarınca sunulan fon kararı ile bu yöne ilişkin özel dava şartı eksikliği dahi giderilmiştir.
Yargılama aşamasında davalı …. vekili zamanaşımına yönelik definde bulunmuştur. Ancak ne var ki davaya esas olan eylem en erken 19/03/2014 tarihi itibariyle kabul olunduğundan eylemin SPK m.106 hükmüne suç teşkil etmesi ihtimali, yönetim kurulu üyelerine atfedilen bu eylemin üst cezası beş yıl olmakla 5237 sayılı TCK m.66/1-e ve 67.maddesi çerçevesinde sekiz yıllık olağan zamanaşımı süresine tabi olunduğu açık olmakla, zamanaşımına yönelik definin red olunmasına dair ara karar oluşturulmuş, yargılamaya devam edilmiştir.
… hariç bir kısım davalıların adreslerine yapılan tebligatların iade geldiği, adres araştırılmasının yapıldığı, tespit edilen adreslere gönderilen tebligatların dahi iade geldiği, halihazırda aynı davalılar ilgili mahkememizin başka dosyalarında beklenen ceza soruşturmalarında da yakalama kararlarının mevcut bulunduğu anlaşılmakla ve dosya kapsamı gözetilerek bu davalılara ilanen tebligat yapılmak suretiyle taraf teşkili sağlanmış, bu suretle davalıların hukuki dinlenilme hakları en geniş şekilde sağlanmaya çalışılmıştır.
Taraflar arasındaki hususların araştırılması için Türkiye Muhasebe Standartlarına (tms) göre varlık değerlemesi-menkul varlıklar değerleme işlemleri, menkul varlıkların değerleme işlemleri, menkul kıymetler ve borsa uzmanlığı, gayrimenkul sermaye iradı, değer artış kazancı ve taşınmazlara ilişkin diğer vergilerin matrahının tespiti, kamu alacağı, icra ve iflas işlemlerine ilişkin değerleme genel muhasebe, yönetim muhasebesi, maliyet muhasebesi, ticari işletme ve şirketler muhasebesi konularında ehil … bankacılık işlemleri, banka muhasebesi, finansmanı ve mali analizi konularında ehil emekli banka müdürü …, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluk durumlarının hesaplama tarz ve yöntemi konusunda ehil Dr. …’ in atanmalarına dair ara karar oluşturulmuştur.
Bilirkişi kurulu hazırlamış olduğu 26/10/2021 tarihli raporlarında “bu nitelikte yatırımcı kararlarını ve payın değerini veya borsa fiyatını etkileyecek nitelikteki bilgilerin şirket içindekilerin toplantıya katılanların veya bunlardan bu bilgiyi edinenlerin uhdesinde kalması, bu bilginin 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu md.106’da düzenlenen bilgi suiistimali (mülga 2499 sayılı SPK’daki tanımı ile “içerden öğrenenlerin ticareti” – insider trading) suçunun işlenmesine zemin hazırlayıcı bir ortamında hazırlanacağını, SPK’nın Özel Durumlar Tebliği ve bu tebliğin önceki hallerindeki temel mantık, yatırımcıların kararlarını ve sermaye piyasası aracının fiyatını veya değerini etkileyebilecek nitelikte ve bu sebeple önemli bir bilginin, ortaya çıktığı andan başlayarak en kısa sürede Kamuyu Aydınlatma Platformu (KAP) üzerinden kamuoyuna duyurulmak suretiyle dışarıya aktarılmasını sağlamak ve bu suretle banka içindeki henüz kamuya açıklanmamış bilginin kötüye kullanılmasına, örneğin SPK md. 106’da düzenlenen bilgi suistimali suçunun işlenmesine engel olunacağı, zira sermaye piyasasındaki yatırımcıların işlemlerin hızı kamuya açıklanmamış bilgi yatırımcılara zarar verecek şekilde kötüye kullanıldığı takdirde zararın yatırımcılara yönelik doğrudan tazmini imkânını neredeyse tamamen ortadan kaldırmakta ya da maliyeti faydasını aşacak kadar ağır bir maliyeti kamu kurumlarına (Borsa İstanbul ve SPK ve mahkemeler gibi) yüklendiğini, bu sebeplerle davalılar tarafından kamuya açıklanmayan banka paylarının satış görüşmelerine dair bilginin yatırımcı kararlarının ve banka paylarının fiyatını etkileyebilecek nitelikte olması dikkate alınarak bu bilgiyi kamuya açıklamayan banka hakkında SPK tarafından uygulanan idari para cezasında isabetsizlik bulunmadığı ve bu suretle bu cezanın uygulanmasında SPK’nın Özel Durumlar Tebliği’ne aykırılık oluşmasında huzurdaki davalıların kusurlarının bulunduğu konusunda bir kanaat oluştuğunu, sorumluluğun bulunup bulunmadığının tespiti yönünden sorumluluk hukukunun temel şartları olan zarar, hukuka aykırı eylem, illiyet bağı ve kusur şartlarının var olup olmadığı değerlendirilerek yöneticilerin sorumluluğuna dair esaslar çerçevesinde nihai bir sonuca varmak mümkün olacağı, somut olayda, şirket SPK ve SPK ilgili tebliği hükümlerine ve şirket ana sözleşmesi hükümlerine aykırı olarak yatırımcı kararlarını ve borsada işlem gören şirket paylarının değerini etkileyecek mahiyette olan pay devralma işlemi hakkında bilgiyi yalnız bir kısım pay sahipleri ile paylaşmış, bunun haricinde aynı durumda bulunan diğer A grubu ayrıcalıklı pay sahiplerine ve kamuya bildirimde bulunmamış, bu durumun ortaya çıkması neticesinde SPK tarafından şirkete idari para cezası uygulanmış olduğunu, şirkete uygulanan idari para cezâsının ödenmesi şirketin zararını teşkil etmekte ve bu zararın SPK ve ilgili ikincil mevzuata (hukuka) aykırı eylemler neticesinde ortaya çıkmış olduğundan somut olayda zarar ve hukuka aykırılık şartlarının mevcut olduğunu, yatırımcı kararlarını ve şirket değerini etkileyecek mahiyetteki bu bilgilendirme işleminin yapılmasını şüphesiz şirketi idare ve temsile yetkili yönetim kurulunun görev ve sorumluluğunda olduğunu, diğer bir ifade ile SPK ve ilgili mevzuattaki yükümlülüklerin davalılarca gerektiği şekilde yerine getirilmiş olması ihtimalinde davacı şirketin bu idari para cezasına muhatap olmayacağını, TTK m.553 anlamında yöneticilerin özen yükümlülüğüne, kanun ve ana sözleşmeye aykırı hareketleri tarzda hareket etmiş olunmasının davalıların kusurunu teşkil ettiğini, nitekim davalıların eyleminin hukuka aykırılığı ve kusur durumları hakkında borsa fiyatını etkileyebilecek nitelikteki bilgilerin şirket içindekilerin (toplantıya katılanların veya bunlardan bu bilgiyi edinenlerin) uhdesinde kalması, bu bilginin 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu (SPK) md. 106’da düzenlenen bilgi sutistimali (mülga 2499 kayıtlı SPK’daki tanımı ile “içerden öğrenenlerin ticareti” – insider trading, (bilgi suiistimali) suçunun işlenmesine zemin hazırlayıcı bir ortamı sağlayabileceği, yatırımcıların kararlarını ve sermaye piyasası aracının fiyatını veya değerini etkileyebilecek nitelikte ve bu sebeple önemli bir bilginin, ortaya çıktığı andan başlayarak en kısa sürede … (…) üzerinden kamuoyuna duyurulmak suretiyle dışarıya aktarılmasını sağlamak ve bu suretle Banka içindeki henüz kamuya açıklanmamış bilginin kötüye kullanılmasına, örneğin SPK md. 106’da düzenlenen bilgi sutiistimali surunun işlenmesine engel olmak gerektiği, davalılar tarafından kamuya açıklanmayan banka paylarının satış görüşmelerine dair bilginin yatırımcı kararlarını ve banka paylarının fiyatını etkileyebilecek nitelikte olması dikkate alınarak bu bilgiyi kamuya açıklamayan banka hakkında SPK tarafından uygulanan idari para cezasında isabetsizlik bulunmadığı, bu suretle söz konusu cezanın uygulanmasında SPK’nın Özel Durumlar Tebliği’ne aykırılık oluşmasında huzurdaki davalıların kusurlarının bulunduğunun isabetli bir biçimde tespit edildiği, dava dilekçesine konu miktarın ödendiği” şeklinde görüş bildirmiştir.
Mahkememizce atanan ve konusunda ehil bilirkişi kurulu, yönetim kurulu üyesi sıfatına haiz olan davalıların meydana gelen zarardan sorumlu oldukları yönünde gerekçeli, denetime elverişli, gerekli muhasebesel ve finansal açıklama ve verileri içeren, tebliğ hükümlerini ele alan görüşlerini açıklamışlardır.
Buna göre 6102 sayılı TTK’ya göre:
Madde 553- (1) Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözlesmeden dogan yükümlülüklerini (Ek ibare: 26/06/2012-6335 S.K./28.md.) kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.
(2) Kanundan veya esas sözleşmeden dogan bir görevi veya yetkiyi, kanuna dayanarak, baskasına devreden organlar veya kisiler, bu görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hâli hariç, bu kisilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmazlar.
(3) Hiç kimse kontrolü dışında kalan, kanuna veya esas sözleşmeye aykırılıklar veya yolsuzluklar sebebiyle sorumlu tutulamaz; bu sorumlu olmama durumu gözetim ve özen yükümü gerekçe gösterilerek geçersiz kılınamaz.   
Madde 554 – (Degisik madde: 26/06/2012-6335 S.K./29.md.)
(1) Şirketin ve şirketler toplulugunun yılsonu ve konsolide finansal tablolarını, raporlarını, hesaplarını denetleyen denetçi ve özel denetçiler; kanuni görevlerinin yerine getirilmesinde kusurlu hareket ettikleri takdirde, hem şirkete hem de pay sahipleri ile şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarar dolayısıyla sorumludur.
6102 sayılı TTK m.553 hükmüne göre yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ihlal etmeleri halinde, şirkete, pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludur. Zaten 6102 sayılı TTK m.549 ve m.555 hükümleri dikkate alındığında sorumluluk halleri kanun koyucu tarafından belirtilmiş, sorumluluk şartları ve sonuçları dahi açıklanmıştır.
Buna göre 6102 sayılı TTK, 6762 sayılı TTK’dan farklı olarak sermaye şirketlerinin kötü yönetim nedeni ile uğradığı zarar için yönetim kurulu üyeleri aleyhine sorumluluk davası açma hakkını şirket tüzel kişiliğine ve dolayısıyla zarar gören sıfatı ile pay sahiplerine tanımaktadır. Buna mukabil şirket alacaklarının ise dolaylı zarar nedeni ile yönetim kurulu üyelerini dava etme hakları bulunduğu kabul edilmiştir. Kanunda bu durumun tek istisna hali ise iflas durumunda iflas eden şirkette, iflas idaresinin yönetim kurulu üyeleri aleyhine sorumluluk davası açmaması halinde bu hakkın alacaklılara tanınmış olmasıdır.
Ne var ki somut olayda olduğu üzere ve 6102 sayılı TTK m.555/f.1 hükmü uyarınca dahi davacı şirketin uğradığı zararın tazmini için şirket dahi zararın giderimi için tazminat davası açabilir.
Somut olayda davacı, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna dayalı tazminat talep etmiş olmakla davalı yönetim kurulu üyelerinin kusurlu davranışı sonucu şirketin zarara uğramasına yol açıp açmadığı önem arz etmektedir.
Gerek Yargıtay uygulaması ve gerekse Kanun hükümleri dikkate alındığında somut olayda olduğu üzere davacı şirketin uğramış olduğu zararın doğal olarak şirketin ödenmesi gerekecektir.
Davalıların yönetim kurulu üyesi olarak sorumlu olabilmeleri açısından bir zararın varlığının kanıtlanması gerekecektir.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki dava konusu edilen eylem ile ilgili bilirkişi kurulu, zararın oluştuğu noktasında sermaye piyasaları ve muhasebesel açılardan açıklama yapmışlardır. Buna göre şirket yönetim kurulu üyeleri aleyhine açılan sorumluluk davasının nihai amacı, şirketin zarara uğramasına yol açan kimselerden bu zararın tazmin olunmasına yöneliktir. Elbette tazmin hükmü oluşturulabilmesi için öncelikle zararın varlığı ispatlanmalıdır.
Bu noktada ifade etmek gerekir ki bir sorumluluktan bahsedebilmek için olmazsa olmaz şart, bir zararın varlığıdır. Her ne sebepten kaynaklanırsa kaynaklansın sorumluluk davalarının vazgeçilmez şartı ortada bir “zararın” olmasıdır. Zarar kişinin iradesi dışında malvarlığında meydana gelen azalma olarak nitelendirilebilir. Zarar olmayan yerde sorumluluk olmaz. Zira, ancak bir zararın varlığı, onun tazmini ile ilgili talebin doğumuna neden olur. (Necla AKDAĞ GÜNEY, Anonim Şirket Yönetim Kurulu, 2. Basım, İstanbul 2016, sh.185 vd.)
Bilirkişi kurulu raporunda ayrıntılı olarak irdelenmiş olduğu üzere davalı yönetim kurulu üyeleri, Sermaye Piyasası Kanunu ve SPK ile ilgili tebliğ hükümlerine aykırı şekilde hareket etmişler, yatırımcı kararlarını ve borsada işlem gören şirket paylarının değerini etkileyecek mahiyette olan pay devralma işlemleri hakkında bir kısım pay sahipleri ile paylaşmış, bunun haricinde aynı durumda bulunan diğer A grubu ayrıcalıklı pay sahiplerine ve kamuya bildirimde bulunmamışlardır. Bu durum sonucunda ise SPK tarafından şirkete idari para cezası uygulanmıştır. Bilirkişi kurulu raporunda da ifade olunduğu üzere yönetim kurulu üyelerinin mevzuattan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmemeleri nedeniyle idari para cezasına muhatap oldukları, idari para cezasına konu olan ve erken ödeme nedeniyle sağlanan indirim sonucunda ise 210.068,25 TL’nin idari ceza olarak ödenmesine davalı yönetim kurulu üyelerinin yol açtığı, böylelikle zararın meydana geldiği açık ve tartışmasızdır.
Davalı yönetim kurulu üyelerinin yukarıda ayrıntılı olarak irdelendiği üzere mevcut mevzuata yani hukuka aykırı eylemleri ile bu zararın oluştuğu, bu suretle nedensellik bağının dahi bu çerçevede mevcut olduğu ve bu durumun meydana gelmesine davalı yönetim kurulu üyelerinin kusurlarının yol açtığı tartışmasız olarak ortaya çıkmıştır.
Doktrinde genel olarak kabul olunduğu üzere ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, ortakların dolaylı zararı olarak ortaya çıkar. Nitekim 6102 sayılı TTK’nın m.555 hükmü gereğince; şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir pay sahibi isteyebilir. Pay sahipleri tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebilecektir. Nitekim somut davada da davacı şirket tüzel kişiliği, yönetim kurulu üyesi olan davalıların eylemleri nedeniyle şirketin doğrudan uğradığı zarar nedeniyle bu davayı açma hakkına haizdir.
Bu noktada ayrıca belirtmek gerekir ki 6102 sayılı TTK m.553 hükmünde 6335 sayılı yasa ile değişiklik yapılmış, yönetim kurulu üyeleri meydana gelen zarar yönünden “kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde” sorumlulukları esas kabul edilmiştir. Ne var ki somut olayda şirket adına doğrudan zarara dayanan dava açılmıştır. Doktrinde genel olarak kabul olunduğu üzere yönetim kurulu üyeleri ile şirket arasında vekalet ilişkisi mevcut olup bir sözleşmesel ilişki mevcuttur. Sözleşmesel ilişkinin devam ettiği aşamada davalı yönetim kurulu üyelerinin şirketin zarara uğraması karşısında ancak kusursuz olduklarını ispatlamaları halinde ancak sorumluluktan kurtulmaları söz konusu olabilecektir. 6098 sayılı TBK m.112 hükmü uyarınca sözleşmeye aykırılık dolayısıyla dava edilen kimseler kusurlu olmadıklarını ispatla yükümlüdür. Somut olay yönünden, sözleşmeye göre özen borcuna aykırı hareket sonucu olarak ortaya çıkan bu zarar ile ilgili yönetim kurulu üyesi olan davalılar kusursuz olduklarını dahi ispat edememişlerdir. Bir başka deyişle ortadan çıkan zarardan bu nedenle dahi davalılar sorumlu bulunmaktadır.
Öte yandan 6102 sayılı TTK m.557 hükmü uyarınca “farklılaştırılmış teselsül ilkesi” kabul edilmiş olup bu ilkeye göre her bir yönetici kusurlu davranışıyla zararın oluşumundaki katkısı oranında sorumlu olacaktır. Ne var ki somut olay yönünden davalılardan sadece birinin zararın ortaya çıkmasında münhasıran ve münferiden kusurlu olması değil bilakis davalıların müteselsilen sorumlu olmaları söz konusudur.
Somut olayda, davacı 6102 sayılı TTK m.553 hükmüne göre açmış olduğu sorumluluk davasında talep olunan alacağa faiz işletilmesini talep etmiştir. Taraflar arasındaki ilişkinin ticari iş niteliğinde bulunduğu ve temerrüt faizi talep olunduğu açıktır. Bu çerçevede taraflar arasındaki uyuşmazlık 6102 sayılı TTK m.553 hükmünde kaynaklanmakla davacının temerrüt faiz talebi uyarınca 3095 sayılı Yasa’nın değişik 2/2’inci maddesi gereği avans faizi isteme hakkı olduğu açıktır. Nitekim HMK m.31 hükmü çerçevesinde bu konuya ilişkin belirsizlik yargılama aşamasında da tam olarak giderilmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında 210.068,25-TL alacağın TCMB ‘nın kısa vadeli kredilere uygulamış olduğu avans faizi ile birlikte davalılardan -tahsilde tekerrür olmamak üzere-müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-210.068,25-TL alacağın TCMB ‘nın kısa vadeli kredilere uygulamış olduğu avans faizi ile birlikte davalılardan -tahsilde tekerrür olmamak üzere-müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
2-Davacı harçtan muaf olmakla ve davanın kabulü karşısında 492 sayılı Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 14.349,76 TL peşin harç ile 80,70 başvuru harcının davalılardan -tahsilde tekerrür olmamak üzere- müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan 5,20 TL vekalet harcı gideri, 1.256,65‬ TL tebligat, posta gideri ile 2.000,00 TL bilirkişi ücreti, 2.124,00 TL Basın İlan Kurumu gideri, 1.663,80 TL Basın İlan Kurumu gideri, 2.096,39 TL Basın İlan Kurumu gideri, 1.830,18 TL Basın İlan Kurumu gideri olmak üzere olmak üzere toplam 10.971,02‬ TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen -tahsilde tekerrür olmamak üzere- alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince dava değeri olan 210.068,25TL üzerinden hesaplanan 23.154,78 TL’nin tek olarak davalılardan müştereken ve müteselsilen -tahsilde tekerrür olmamak üzere- alınarak davacıya verilmesine,
6-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde bakiye avansın iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere davacı vekili ve ihbar olunan vekilinin huzurunda davalıların yokluğunda ve oy birliği ile karar verildi.10/06/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip