Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/343 E. 2020/511 K. 11.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/343 Esas
KARAR NO : 2020/511

DAVA : İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/04/2018
KARAR TARİHİ : 11/11/2020

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili (temlik eden banka) dava dilekçesinde özetle, müvekkili Bankanın … şubesi ile asıl borçlu …Tic A.Ş ile müşterek borçlu ve müteselsil kefil davalı … arasında kredi borçlanma sözleşmesinin 24/04/1998 tarihinde akdedildiğini, kredi borcunun ödenmemesi üzerine borçlulara karşı 16/07/1999 tarihinde … 5. İcra Müdürlüğü … E.sayılı ve … E.sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, davalı ve diğer borçlular aleyhine ödenmeyen kredi borcunun tahsili amacıyla başlatılan ve Genel Kredi Sözleşmesi dayanaklı ilamsız takipte ödeme emri davalılara Tebligat Kanunun 21.maddesi gereğince 25/04/2017 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edildiğini, davalı tarafça 27/04/2017 tarihinde takibe itiraz edildiğini, dosya içerisindeki kredi sözleşmesinin mahkeme tarafından incelendiğinde itiraz talebinde bulunan borçlu tarafından iş bu sözleşmenin kabul edildiğini ve imzalandığını, müvekkili bankanın alacağını tahsil edemediğini ve dava konusu borcun tahsili amacı ile aynı sözleşme gereğince … 26. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı dosyası il davalı borçlular aleyhine takip başlatıldığını, müvekkili bankanın 4684 sayılı Kanun uyarınca 06/07/2001 tarihi itibariyle tasfiye sürecine girdiğini, bankanın tasfiye çalışmalarının hızla sonuçlandırılabilmesi amacıyla mevcut Kanun 4389, 5020, 5411 sayılı yasalar ve yönetmelikler çerçevesinde banka alacaklarının tahsiline çalışıldığını, anılan takipte borçlular tarafından borca itiraz edildiğini, banka kayıtları, kat ihtarı ve diğer evraklar ile alacağın varlığının sabit olduğunu açıklanan nedenler ve inceleme sırasında ortaya çıkacak diğer yasal nedenlerle fazlaya ilişkin her türlüğü talep ve dava hakkının saklı kalması kaydıyla davalı borçlunun haksız ve yersiz olarak yaptığı maddi ve hukuki dayanaktan yoksun itirazının iptalini, borçlunun takip tutarı üzerinden %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatı ödemeye mahkum edilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Cevap; Dava dilekçesi ve ekleri davalıya usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş, davalı vekili cevap dilekçesinde genel kredi sözleşmesinin aslının verilen kesin süreye rağmen dosyaya delil olarak sunulamadığını, böyle bir sözleşmenin olmadığını, davada zaman aşımı sürelerinin dolduğunu, bu yüzden davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
… Bankası ile dava dışı asıl borçlu …Ticaret A.Ş. arasında akdedilen 24/04/1998 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi, … 14. Noterliğinin … tarih ve … yevmiye numaralı Kat İhtarnamesi ve tebliğ şerhleri, … 48. Noterliğinin … tarih ve … yevmiye numaralı alacağın temliki sözleşmesi, … 26. İcra Müdürlüğünün …Esas sayılı takip dosyası, … 5. İcra Müdürlüğünün … Esas ve … Esas sayılı takip dosyalarına ilişkin takip talebi örneği, celp edilmiş incelenmiştir.
Davacı … Bankası A.Ş. ‘ nin dava açıldıktan sonra … 48. Noterliğinin …tarih ve … yevmiye numaralı alacağın temliki sözleşmesi ile işbu dava ve takibe konu alacağını davacı … A.Ş’ ye devir ve temlik ettiği, temlik sözleşmesi uyarınca davaya ve takibe konu alacağa ilişkin her türlü dava ve takip yetkisinin temlik alan davacı … A.Ş’ ye geçtiği anlaşılmıştır.
… 5. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasında; takip talebinde davalı borçlunun yer almadığı, aksine dava dışı asıl borçlu şirket aleyhine icra takibine girişildiği görülmüştür.
… 5. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasında; takip talebinde müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla davalı borçlunun yer aldığı, ancak “takip talebi” belgesi dışında icra dosyasının araştırmalara rağmen bulunamadığı ve davacı kurumun kendi arşiv kayıtlarında da icra dosyasına ulaşılamadığı bildirilmiş, delil olarak dosyaya ibraz edilemediği anlaşılmıştır.
Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan kredi alacağının tahsiline yönelik olarak başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde; … Bankası A.Ş. ile dava dışı asıl borçlu … Ticaret A.Ş. arasında 24/04/1998 tarihinde 6.500.000.000,00 ETL (Altı Milyar Beş Yüz Milyon) limitli Genel Kredi Sözleşmesinin akdedildiği, genel kredi sözleşmesine davalı …’ ın müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla kefil olduğu, dava dışı asıl borçlu şirketin genel kredi sözleşmesi kapsamında tahsis edilen kredileri kullandığı, ancak sözleşmede gösterilen şekilde kredi borçlarını geri ödeyememesi üzerine … Bankası A.Ş’ nin … 14. Noterliğinin … tarih ve … yevmiye numaralı Kat İhtarnamesi ile genel kredi sözleşmesinin kat edildiği ve kat tarihi itibariyle bankaya olan toplam kredi borcunun ihtarnamenin tebliğinden itibaren bankaya ödenmesini talep ettiği, kat ihtarnamesinin davalı kefile 05/02/1999 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen borcun ödenmediği, bunun üzerine bankanın, davalı müşterek borçlu ve müteselsil kefil hakkında … 26. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyası üzerinden ilamsız icra takibi başlattığı, ancak davalının borca itirazı üzerine takibin durduğu, davacının duran takibe devam edilmesi ve alacağın tahsiline yönelik işbu itirazın iptali davasını açtığı, bu arada yargılama devam ederken… Bankası A.Ş. ile … A.Ş. arasında akdedilen 08/01/2019 tarihli alacağın temliki sözleşmesine göre temlik eden …Bankası A.Ş’ nin dava dışı asıl borçlu şirkete kullandırılan krediler nedeniyle yasal takibe uğrayan davalı kefile yönelik ekli listede gösterilen işbu davaya esas takip dosyasındaki tüm alacaklarını ve bu alacaklar ile ilgili açılmış ya da açılacak bütün takip ve dava dosyalarındaki haklarını … A.Ş.’ye devir ve temlik ettiği, davaya temlik alan davacı şirket tarafından devam edildiği, davalının yargılamada süre aşımı savunmasında bulunduğu görülmüştür.
Uyuşmazlığın temeli, genel kredi sözleşmesinde müşterek borçlu ve müteselsil kefil olan davalının kefalet sorumluluğunun süre aşımından dolayı sona erip ermediği noktasında toplanmaktadır.
Yasal düzenlemelere ve doktrine bakıldığında:
Davaya konu kredinin kullandırılma tarihi, hesap kat ihtarı ve buna göre alacağın muaccel hale gelmesi, Mülga 818 Sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olduğu dönemde gerçekleşmiştir. Ancak 01.07.2012 tarihinde 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği anlaşılmaktadır.
Türk Borçlar Kanununun Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 Sayılı Kanunun 1. maddesinin son cümlesinde ”….Ancak Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiili ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye Türk Borçlar Kanununun hükümlerine tabidir.” denilmiştir. Bu durumda somut olayda borcun sona ermesiyle ilgili olarak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun hükümlerinin uygulanması gerektiği açıktır.
Türk Borçlar Kanununun 598/3. maddesinde ”Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.” denilmiştir
Türk Borçlar Kanununun 598/4. maddesinde ”Kefalet 10 yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak 10 yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Davalının müteselsil kefili olduğu sözleşmenin tarihi 24/04/1998 tarihi olup. Türk Borçlar Kanunun 598/3. maddesi uyarınca, sözleşmelerin kurulduğu tarihten 10 yılın geçmesiyle kefaletin sona ereceği kabul edilmelidir. Nitekim anılan madde de açıkça sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yılın geçmesiyle kefaletin kendiliğinden ortadan kalkacağı ifade edilmiştir. Buna göre 1998 tarihinden itibaren 10 yıllık sürenin sonu olan 2008 tarihi itibariyle kefaletin kendiliğinden ortadan kalktığının kabul edilmesi gerekir.
6101 Sayılı Kanunun 5/2. maddesinde ”Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuş ise, hak sahipleri Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak bu ek süre, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamaz.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
6101 Sayılı Kanunun 6. maddesinde ise ”Bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde Türk Borçlar Kanununda öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanır.” denilmiştir
Taraflar arasındaki sözleşmenin akdedildiği tarihte yürürlükte bulunan Mülga 818 Sayılı Borçlar Kanununda kefalet için herhangi bir sürenin öngörülmediği, ancak 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanununda azami 10 yıllık sürenin getirildiği ve bu düzenlemenin 6101 Sayılı Kanunun 5/2. maddesinde ifade edildiği şekilde ”ilk defa öngörülen” süre niteliğinde olduğu ve kefaletin 10 yıllık sürenin sonunda kendiliğinden kalkacağı 598/3. maddesinde açıkça ifade edilmiş olduğundan bu sürenin zamanaşımı süresi değil, hak düşürücü süre olarak kabul edilmesi gerekir.
Nitekim öngörülen 10 yıllık süre dolduğunda, kefalet ortadan kalkacaktır. Başka bir deyişle 10 yıllık sürenin dolmasının neticesinde kefalet geçersiz hale gelmektedir. Yasada geçersiz hale geldiği belirtildiğinden bu hususun mahkemece resen dikkate alınması gerekmektedir.
Aşağıda yer verilen görüşler dikkate alındığında kefalete ilişkin 10 yıllık sürenin zamanaşımı süresi olmadığı yönünde doktrinde de görüş birliğinin olduğu görülmektedir.
”….. 10 yılın geçmesiyle borç kendiliğinden kalkar, kefalet için getirilen yasal en yüksek süreye ilişkin düzenleme başka hiçbir hukuk sisteminde bulunmamaktadır. Amaç, kefili belli bir süre geçtikten sonra kefillik bağından kurtarmaktır…….” (Nihat Yavuz, Kefalet Sözleşmesi, Sayfa 3085)
”….. 10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığı için kesilme ve durma söz konusu olmaz. 10 yıllık sürenin tamamlanması ile birlikte kefilin yükümlülüğü kendiliğinden (yasa gereği ortadan kalkar) kefalet süresinin dolduğu yargıç tarafından görevinden ötürü gözönünde tutulur……” (Prof. Dr. Cevdet Yavuz, Borçlar Hukuku, Sayfa 1472)
”……. Yeni borçlar kanununda sona ermeyle ilgili emredici hükümler varsa bunlar -sözleşmede örneğin feragat ile ilgili hüküm olsa da olmasa da- 01.07.2012 tarihinden sonraki sona ermelerde uygulanacaktır…… (kefalet sözleşmesinde) 10 yıllık süre daha önce sona ermiş ise yürürlük yasasının 5. maddesi gözönünde tutulacaktır. Gerçek kişilerin verdiği kefaleti sona erdiren 10 yılın hakdüşürücü süre olarak kabul edilip edilmemesi, 5. maddenin uygulanması bakımından farklı sonuçlar verecektir… Hakdüşürücü süre olarak kabul edilirse 01.07.2012 tarihinden önce 10 yılı dolduran kefaletlerde alacaklı 5. maddenin tanıdığı 1 yıllık ek süreden yararlanacak ve 01.07.2013 tarihine kadar kefili dava edebilecektir” (Prof. Dr. Sezayi Reisoğlu-TBK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun Bankacılık İşlemleri Açısından Değerlendirilmesi-İstanbul 15.06.2012-Türkiye Bankalar Birliği Yayını)
”……. Kefilin sorumlu tutulabileceği 10 yıllık süre kefalet sözleşmesinin meydana geldiği andan itibaren işlemeye başlar… 10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığına göre kesilme ve durma da söz konusu olmaz…” (Doç. Dr. Burak Özen, Kefalet Sözleşmesi, Sayfa 578 vd.)
”….. 6101 Sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 5/2. maddesine göre TBK ile hakdüşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, haksahipleri TBK’nın yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak 1 yıllık ek süreden yararlanır… Aynı kanunun 6. maddesine göre, bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’da öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir… bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde 01.07.2012den önce kurulmuş bulunan gerçek kişilerin kefil olduğu kefalet sözleşmeleri derhal 10 yıllık süreye tabi olur… Bu tarihten önce 10 yıllık süre dolmuşsa …. alacaklı 01.07.2013 tarihine kadar kefili takip edebilecektir. Bu tarihte ise kefalet sözleşmesi hükümden düşer…..” (Y. Doç. Dr. Serkan Ayan, Kefalet Sözleşmesinde Kefilin Sorumluluğu)
Bu itibarla, sözleşme tarihinden itibaren 10 yıllık sürenin sonu 2008 yılıdır. Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce kefalet için öngörülen 10 yıllık sürenin dolduğu anlaşılmaktadır. 6101 Sayılı Kanunun 5/2. maddesinde Türk Borçlar Kanunu ile hakdüşürücü sürenin ilk defa öngörülmesi ve bu sürenin kanunun yürürlüğünden önce dolmuş olması halinde hak sahiplerine yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanabilme imkanının getirildiği anlaşılmaktadır. Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden önce 2008 tarihine kefalet için öngörülen 10 yıllık sürenin dolduğu, kanunun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girdiği ve bu tarihten itibaren hak sahiplerine bir yıllık sürenin tanındığı ve bu sürenin de 01.07.2013 tarihi itibariyle dolduğu görülmektedir. Davaya esas icra takibi ise 27.03.2017 tarihinde yapılmıştır.Buna göre yasayla tanınan ek sürenin dolmasından (01.07.2013) yaklaşık 4 yıl sonra yapılan bu takibe dayalı olarak açılan davanın dinlenmesinin mümkün bulunmadığı, zira davacının artık kefilleri takip etme hakkının ortadan kalktığı kanaatine varılmakla müteselsil kefil olan davalıya karşı açılan bu davanın 6098 Sayılı Kanunun 598/3, 6101 Sayılı Kanunun 1. maddesi ve aynı kanunun 5/2. maddesi çerçevesinde reddi gerektiği kabul edilmelidir.
Yargısal uygulamalara bakıldığında:
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/1462 Esas, 2019/1249 Karar sayılı ilamında:
” Dava, genel kredi sözleşmelerinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vâki itirazların iptali istemine ilişkindir.
Davalılar yasal sürede zamanaşımı def’ini, ayrıca TBK’nun 598/3 m. uyarınca kefil olarak sorumluluklarının sona erdiğini ileri sürmüşler, ilk derece mahkemesince yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.
Türk Borçlar Kanununun Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 Sayılı Kanunun 1. maddesinin son cümlesinde ”…..Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiili ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye Türk Borçlar Kanununun hükümlerine tabidir.” denilmiştir.
Aynı yasanın 5/2. maddesinde ”Türk Borçlar Kanunu ile hakdüşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuş ise, hak sahipleri Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak bu ek süre, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamaz.” şeklinde, 6. maddesinde ise ”Bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde Türk Borçlar Kanununda öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanır.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
TBK’nun 598/3. maddesinde ”Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.”, 598/4. maddesinde ”Kefalet 10 yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak 10 yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Tüm bu hükümler birlikte değerlendirilerek somut olaya döndüğümüzde; kefalet borcunun sona ermesiyle ilgili olarak 6098 sayılı TBK hükümlerinin uygulanması gerektiği, buna göre 1995 yılında düzenlenen sözleşmeler uyarınca kullandırılan kredilere ilişkin borcun 14.02.1997 ve 27.08.1998 tarihli ihtarlar ile kat edildiği ve alacağın muaccel hale geldiği, buna göre TBK’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce, 14.02.2007 tarihinde 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolmuş olduğu, 01.07.2013 tarihi itibariyle de 1 yıllık ek sürenin dolmuş olduğu, buna göre icra takip tarihi olan 27.01.2017 tarihinden çok önce kefaletin kendiliğinden ortadan kalktığı, dolayısıyla kefil olan davalıların sorumluluklarının sona ermiş olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Dava konusu fon alacağına ilişkin olarak 20 yıllık zamanaşımı süresinin öngörülmüş olmasının da, 10 yıllık hak düşürücü süreye bir etkisi bulunmamaktadır.
O halde ilk derece mahkemesince davanın reddi yönünde verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş, … esastan reddine…” şeklinde karar verilmiştir.
Açıklanan nedenlerle, Davalı …’ ın müşterek borçlu ve müteselsil kefili olduğu Genel Kredi Sözleşmesinin temlik eden banka tarafından … 14. Noterliğinin … tarih ve … yevmiye numaralı Kat İhtarnamesi kat edildiği, kat tarihi itibariyle genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacakların muaccel hale geldiği, genel kredi sözleşmesinin 818 sayılı Borçlar Kanunun yürürlükte olduğu dönemde (1998 yılında) akdedildiği, ancak mülga 818 sayılı Borçlar Kanunda, Türk Borçlar Kanunun 598/3. maddesinden farklı olarak kefaletin kendiliğinden sona ermesine ilişkin herhangi bir hak düşürücü süre öngörülmediği, bu halde 6101 sayılı Kanunun 5/2. maddesinde düzenlenen “Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolmuşsa, hak sahipleri Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak, bu ek süre, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamaz.” hükmü uyarıca TBK’ nın yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden sonra ek 1 yıllık hak düşürücü sürenin davalı kefil bakımından kefaletten doğan sorumluluğun 01/07/2013 tarihi itibariyle sona ereceği, işbu itirazın iptali davasına konu … 26. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasında takibin 27/03/2017 tarihinde başlatıldığı, dolayısıyla davalı kefilin kefalet akdinden doağn sorumluluğunun yukarıda detaylı olarak değinilen yasal düzenlemeler, doktrin ve yargısal uygulamalar ışığında süre aşımına uğradığı, davalı kefil hakkında her ne kadar … 5. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasında icra takibi yapılarak sürelerin kesilmesi söz konusu ise de, icra müdürlüğünden yapılan araştırmalara rağmen dosyanın bulunamadığı, dosyanın imha edildiği, temlik eden bankanın kendi kurum arşivlerinde de takip dosyasının bulunmadığının Mahkememize bildirildiği, icra takibi zaman aşımı süresini kesmiş olsa bile icra takibinden sonra yeni bir zaman aşımı süresi işlemeye başlayacağı, buna göre takip tarihi olan 2017 yılı itibarıyla 10 yıllık sürenin dolduğu bu süre içinde TBK’ nın 153 ve 154. maddelerinde belirtilen zaman aşımının kesilmesi ve durmasını hallerinin olayda gerçekleştiğinin davacı tarafça ispatlanamaması (Benzer gerekçe için bakınız İstanbul BAM 13. H.D. 2018/1755 Esas, 2020/524 Karar) karşısında davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar vermek gerekmiş, ayrınca davalı kötü niyet tazminatı talebinde bulunmuş ise de, davacı alacaklının takipte haksız olmakla birlikte kötü niyetli olduğu ispat edilmediğinden kötü niyet tazminatının yasal koşulları oluşmadığı görülmüş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Ayrıntısı ve Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzüre);
1-Davanın süre aşımı nedeniyle REDDİNE,
2-Davacı taraf harçtan muaf olduğundan harç alınmasına YER OLMADIĞINA,
3-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı taraf yargılama sırasında kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden reddedilen dava değeri (231.504,00 TL) üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT ‘ nin 13/1. maddesi uyarınca belirlenen 24.655,28 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
5-HMK’nın 333.maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde resen ilgili tarafa veya vekile İADESİNE,
Dair, davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.11/11/2020

Katip
¸E-İmza

Hakim
¸E-İmza