Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/216 E. 2018/1077 K. 24.10.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/216 Esas
KARAR NO : 2018/1077
DAVA :Alacak (Ticari Nitelikteki Simsarlık Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 09/03/2018
KARAR TARİHİ : 24/10/2018
Davacı vekilinin mahkememize verdiği dava dilekçesinin yapılan açık yargılamasında
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı Vekili Dava Dilekçesinde Özetle; müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 11/09/2009 tarihli İş Ortaklığı Sözleşmesi akdedildiğini, sözleşmede davalı… ve hesabına iş ortaklığı aracılığı ile iş net’çe belirlenen iş ve işlemlerin yapılması, internet erişim ve veri hizmetleri, sabit telefon hizmeti gibi ürün ve/veya hizmetlerin müşterilere satışının gerçekleştirilmesi amacıyla tarafların hak ve yükümlülüklerinin tek tek belirlendiğini, müvekkili şirketin sözleşmede yer alan bütün yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirdiğini, ancak davalı şirket tarafından sözleşme şartları gereği gibi yerine getirilmediğini, işlemiş prim alacakları müvekkile ödendiğini, bu itibarla müvekkil şirketin eksik ödenen muaccel prim alacaklarının avans faizi ile tahsilinin talep edilmesi zorunluluğunun doğduğunu, alacağın miktarı tahkikat sonucu belirleneileceğinden belirsiz alacak davası olarak açıldığını, HMK 389 ve devamı hükümlerince icra takibine konu alacaklarının teminat altına alınabilmesi için davalının menkul ve gayrimenkul malvarlıkları ile üçüncü kişilerdeki hak, alacak ve istihkakları üzerine teminatsız ihtiyati tedbir kararı verilerek bunların davalı borçlulara ödenmeyerek dava kesinleşinceye kadar en yüksek mevduat faizi veren bir bankada açılacak bir hesapta değerlendirilmesine karar verilmesini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 10.000,00 TL’sinin işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Vekili Cevap Dilekçesinde Özetle; işbu davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 194. maddesi hükmü yerine getirilmediğini, taraflar arasında münakit ticari simsarlık sözleşmesi uyarınca uygulanacak komisyon oranlarının sabit olmadığını, ödemelere ilişkin faturalar davacı tarafından düzenlendiğini ve tamamı müvekkili şirketçe itiraza uğramaksızın ödendiğini, davacının hak kazandığı ödenmemiş komisyon alacağı olmadığını, davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, bu nedenlerle öncelikle dava belirsiz alacak davası olamayacağından davanın HMK’nın 114’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının h bendi ile 115’inci maddesinin 2’nci fıkrası uyarınca usulden reddine, bu talebinin kabul edilmediği takdirde davanın yukarıda izah olunan sebeplerle esastan reddine, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Tüm Dosya Kapsamı Birlikte Değerlendirildiğinde;
Dava, taraflar arasında akdedilen 11/09/2009 tarihli iş ortaklığı sözleşmesi kapsamında bakiye komisyon ve prim alacağı istemine ilişkindir.
Davacı tarafça sözleşme kapsamında yapılan iş nedeni ile % 20 oranında ödenmesi gereken komisyon oranının % 3 oranında ödendiği ,bakiye prim alacağı bulunduğu, dava dilekçesi ekine ödenmesi gereken prim tutarının 8.774,21 TL olarak gösterilerek belirsiz alacak davası ikame edildiği anlaşılmaktadır.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2016/13485 E 2018/4815 K sayılı emsal ilamı “
Dava, taraflar arasındaki ticari kredi sözleşmelerine istinaden alınan masrafların iadesi istemine ilişkin belirsiz alacak davası olup, mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesi belirsiz alacak ve tespit davasını düzenlemektedir. Anılan madde, “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” hükmünü içermektedir.
Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna yada objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.
Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı yada bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir. 6100 sayılı HMK’nın 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneği bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)” belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.
Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Belirsiz alacak davası, bu davaya ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak belirlenmesi gerekir. Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde (Örn: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md 50, 51,56), hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir. 6100 sayılı HMK ile birlikte, belirsiz alacak davası açma imkanı tanınmak suretiyle belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı da sınırlandırılmıştır. Zaman zaman, 6100 sayılı HMK ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür. Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanunun 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü belirsiz alacak davası, zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir.
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır. Bunun yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacaktır. Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı kanunun dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 119/2. maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacı taraf, dava dilekçesinde, davalı bankadan kullandığı kredilere istinaden kendisinden haksız olarak masraflar alındığını, bu masrafların iadesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı bankanın almış olduğu masrafların hesap özetleri ile belirlenebilir nitelikte olduğu açıktır. Bu durumda uyuşmazlık belirlenebilir nitelikte bulunmaktadır. Mahkemece, davanın belirsiz alacak davası şeklinde görülemeyeceği anlaşılarak, davacıya dava konusu ettiği toplam alacak miktarını belirlemesi için kesin süre verilmesine ilişkin ara karardan dönülerek, dava belirsiz alacak davası biçiminde görülerek karara bağlanmıştır. Bu itibarla, mahkemece, davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olmadığı kabul edilerek hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulmasına karar verilmiştir. ” şeklinde olup işbu davada talep edilen komisyon ve prim tutarlarının miktar itibariyle belirsiz olmadığı anlaşılmakla hukuki yarar yokluğundan davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-HMK 114/1-h ve HMK 115/2 maddeleri gereği davanın usulden reddine,
2-Peşin yatırılan 170,78 TL harçtan tahsil edilmesi gereken 35,90 TL maktu harcın mahsubu ile bakiye 134,88 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap ve takdir edilen 2.180,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Gider avansının kalan kısımlarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran taraflara iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalının yokluğunda, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde İstinaf yolu açıkolmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.
Katip …
¸E-İmza
Hakim …
¸E-İmza