Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/209 E. 2021/501 K. 02.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/209
KARAR NO : 2021/501

DAVA : Alacak (Vekaletsiz İş Görmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 04/07/2017
KARAR TARİHİ : 02/07/2021

Mahkememizde görülmekte olan alacak (Vekaletsiz İş Görmeden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dilekçesinde özetle; davalı “…” ile “…” arasında imzalanan … İli … İlçesi 5551 Ada 10 parsel (12 parsel olarak değişmiştir) deki taşınmaza ilişkin olarak kat karşılığı arsa satış sözleşmesine binaen yapılan inşaatta taşeron firma olarak görev yaptığını, söz konusu arsanın sahibinin davalı olduğunu, davalının arsa üzerine borcu nedeni ile … 4. İcra Müdürlüğü’nün …E. Sayılı dosyasından 1.000.000,00 TL bedelle haczi bulunduğundan, daha sonra bu taşınmaz üzerine kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca 9 adet bağımsız bölüm inşaa edildiğinden ve takyidatların her bir taşınmaz üzerine ayrı ayrı işlendiğini ve söz konusu bağımsız bölümlerin bîr kısmının dava dışı müteahhit “…” adına tescil edildiğini, 5 nolu taşınmazın 1/2 hissesi ile 6,7,8,9 nolu %60 natamam halde üzerlerindeki haciz ve diğer takyidatlar ile birlikte taşeronu olduğu …’tan devraldığını ve akabinde inşaatı tamam hale getirerek taşınmazları satışa çıkardığını, fakat aynı borç nedeni ile hem davalıya hem de davacıya ait olan bağımsız bölümlerdeki haczin işlenmiş şekilde olduğunu, davacının taşınmazları paraya çevirmek istediğini, fakat üzerlerindeki haciz ve ipotek takyidadı nedeniyle alıcı bulamadığını, ve ipotek ve icra tehdidi altında olduğunu, belirtilen nedenlerle davacı adına devredilen taşınmazların üzerindeki haciz ve ipoteğin kalkmasını istediğini, fakat buna ilişkin girişimler neticesinde … 4. İcra Müdürlüğü’nün …E sayılı dosya alacaklısının icra dosyası borcunu ve ipotek borcunun tamamım ödemeden takyidatların fek edilmeyeceğini bildirdiğini, bunun üzerine de davacının her iki borcu da ödemek zorunda kaldığını, bu bağlamda 642.516,00 TL, … numaralı hesaba ipotek için ödeme yaptığını ve bunun ayrı bir dava olarak ikame edildiğini, 1.670.000,00 TL, davacının davalı adına … 4. İcra Müdürlüğü’nün …E dosyası borcuna ilişkin davalının … İBAN nolu hesabına ödediğini, bahsi geçen ödemenin dava dışı icra dosya alacaklısının hacizleri kaldıracağı yönündeki taahhüdüne binaen icra dosyası haricinde yapıldığını, akabinde icra dosyasından yapılmış olan hacizlerin fek edildiğini, TBK’nın “Alacaklıya Halef Olma” başlıklı 127. madde 1. fıkrasına ve aynı şekilde vekaletsiz iş görmeye ilişkin TBK’nın 529. maddesine dayanarak davacının, davalının konu olan senet borcunu ödemekle, vekaletsiz iş görme bükümleri gereğince davalıdan alacaklı hale geldiğini, zira davalı borçluya karşı kesinleşen takipteki borcunu kendiliğinden ödeyen davacının işbu dava ile davalıya karşı icra dosyasına ödemiş olduğu paranın kendisine ödenmesini isteyen 3. kişi konumunda olduğunu, hukuk kaideleri ve yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca, başkasının borcunu ödeyen 3.kişi, borçlu kendisine yetki vermemiş olsa bile borçlunun temsilcisi olarak hareket etmiş olacağını ve yetkisi olmaksızın borcu ödeyen 3.kişi ile borçlu arasındaki ilişkinin “vekaletsiz iş görme” niteliğinde olduğunu, bir diğer husus olarak icra dosyası haricinde davacının vekaletsiz iş görme hükümleri çerçevesinde başka alacaklarını da talep ettiği, bunların davacı tarafından yine davalı adına söz konusu taşınmazlara ilişkin yatırılan harçlar olduğunu, iskan masrafı 205.491,15 TL, binates harcı 1.611,90 TL, yapı denetim harçları 72,280,00 TL olduğunu, davalı lehine dava dışı üçüncü kişiye ödenen bedelin 10.000,00 TL kısmın işlenmiş reeskont avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ettiklerini, belirtilen ödemelere karşılık davacıya davalı tarafından hiçbir ödeme yapılmadığını, halefıyet ve vekaletsiz iş görme ilkeleri doğrultusunda alacağın güvencesi olarak halen davalı şirkete kayıtlı olduklarını bildikleri … İlçesi 5551 Ada 12 Parselde bulunan 1, 2, 3, 4, 5 nolu taşınmazlar üzerine tedbir konulmasını talep etmiştir.
Davalı vekili dava dilekçesinde özetle; dava dilekçesi ile beyan edilen rakamlar üzerinden harç ikmali sağlanması amacı ile davacı yana muhtıra gönderilmesini, harç ikmalinden sonra davaya devam edilmesini, davacı ile …’un birlikte hareket ettiğini ve hiçbir yasal dayanağı olmayan talepler ile davanın ikame edildiğini, bu şekilde davalıdan haksız kazanç elde etmeye çalıştıklarını, davalı ile davacı arasında herhangi bir gayrimenkul alım-satım ilişkisi bulunmadığını, davalı ile … arasında inşaat yapım sözleşmesi bulunduğunu ve bu sözleşme ile söz konusu taşınmazların yapıldığım, söz konusu sözleşme ile davalı şirket adına olacak bağımsız bölümlerin önce davalı lehine teminat olarak verildiğini sonrasında da davalı şirkete devredildiğini, davalı şirket tarafından …’a devredilen gayri menkullerin borçları ile devredilmiş olduğunu, …’un haciz kayıtlarını kabul ederek ve ödemek üzere gayrimenkulleri devraldığını, davacı şirkerin ticari kayıtlarında dahi söz konusu ödeme hususlarının “…” cari hesabına kaydedilmiş olduğunu, davalı şirkete husumet yönetilmesinin kabul edilemeyeceğini, davalı ile davacı arasında herhangi bir sözleşme ilişkisi bulunmaması ve hiçbir gayrimenkul satışının yapılmadığını belirtilerek davanın reddi savunmuştur.
Davalı adına kayıtlı olan taşınmazlara 2012 yılı itibariyle haciz konulduğu, haczin dava dışı alacaklı tarafından ve alacağı için davalı aleyhine ve davalı adına kayıtlı taşınmazlar üzerine konulduğu, davacının üzerine haciz konan bu taşınmazlara ticari faaliyetleri çerçevesinde dava dışı şirketten devir aldığı esnada haciz şerhlerinin mevcut olduğu, akabinde davacının dava dışı şirketten devraldığı bu taşınmazları satma amacını gerçekleştirmek için bu taşınmazlar üzerindeki adı geçen haciz şerhlerinin kaldırılması amacına dönük olarak bu haciz şerhlerinin konulmasına esas olan icra dosyası nedeniyle icra dosyası alacaklısına ödeme yaptığı, ödenen bu rakamın miktarının gelen cevabi yazılara göre toplam 1.670.000,00 TL olarak yapıldığı, toplam olarak yapılan bu miktarın taraflar arasında uyuşmazlık konusu bulunmadığı tartışmasızdır.
Taraflar arasında tartışmalı olan husus ise davacı şirketin dava dışı icra dosyası alacaklısına yapmış olduğu ödemeyi adı geçen icra dosyasının borçlusundan vekaletsiz iş görme hükümleri çerçevesinde talep edip edemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
Yargılama aşamasında davalı şirketin ünvanındaki maddi yazım hatası, sunulan vekaletname içeriğine ve dosya kapsamına uygun olarak düzeltilmiştir
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın araştırılması için atanan mali müşavir bilirkişinin hazırlamış olduğu 07/03/2019 tarihli rapor içeriğine göre davacı şirketin 2015 yılı ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdikinin yaptırıldığı sahibi lehine delil teşkil ettiği, dava dilekçesinde sözü edilen tüm ödemelerin davacı şirket defterlerinde kayıtlı olduğu, özellikle 1.670.000,00 TL ödemenin … 4. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı dosyasına haciz kaydına istinaden yapıldığını, davacının, ticari defter ve kayıtlarına göre davalıdan alacağının bulunmadığı açıklanmıştır.
Mahkememizce atanan muhasebeci bilirkişi raporunun taraflara tebliğ olunması sonrası tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapılması için bu defa bilirkişi heyeti atanmış olup bilirkişi heyeti 16/12/2019 tarihli raporlarında “davalı, taşınmaz sahibi … ve müteahhit … arasında kat karşılığı ve satış vaadi sözleşmesi yapıldığını ve alt yüklenici olarak da davalı … ile davacı arasında inşaat yüklenici sözleşmesi imzalandığını, somut olayda TBK m.127/b.1 hükmünün uygulama alanı bulamayacağını, ancak davacı yanın ödemiş olduğu tutarı talep edebileceğinin düşünüldüğünü, teknik yönden yapılan “davacı ile davalı İcra Grup arasında imzalanan 26/11/2012 tarihli inşaat yüklenici sözleşmesi incelendiğinde söz konusu arsa niteliğindeki taşınmaz üzerinde 3 bodrum kat 1 zemin kat ve 5 normal kat ile çatıdan oluşan bir yapı inşa edileceğini, yapım işini yüklenici olarak davacının üstlendiği ve inşaat ruhsat harçlarının da işveren adına yüklenici tarafından ödeneceğini, binanın iskanının alınabilmesi için 205.491,15 TL iskan harcının, 1.611,90 TL binates harcının ve 72.280,00 TL yapı denetim harcının, 26/11/2012 tarihli inşaat yüklenici sözleşmesi 1.a.3 maddesi kapsamında “…” adına davacı şirket tarafından ödendiğinin görüldüğünü, davacının dilekçesinde belirtilen davalı … ile “…” arasında kat karşılığı ve satış vaadi sözleşmesi davacı dilekçesi eklerinde bulunmadığından incelemenin yapılamadığını, yapı denetim harcının inşaat ruhsat harcı olmamasından dolayı ve fakat sözleşmede bu konu ile ilgili işveren ya da yüklenici tarafından ödenmesi ile ilgili hüküm bulunmamasına rağmen inşaat ruhsatı alınması işlerinin yükleniciye ait olması ve yapı denetim belgelerinin ruhsat almak için gerekli olmasını, söz konusu sözleşmenin 1.a.3 maddesinin 72.280,00 TL yapı denetim harcını da kapsadığı, davacının dava dışı kişiye yaptığı ödemeyi davalıdan talep edebileceği” şeklinde görüş bildirmiştir.
Akabinde davacı vekili 07/07/2020 tarihli dilekçesi ile talebini 1.590,00 TL tutarında arttırmış, harç eksikliğini gidermiş, akabinde ıslah dilekçesi davalı vekiline tebliğ olunmuş, davalı vekili zamanaşımı def’ini ileri sürmüş ise de ödemenin yapıldığı tarih ile dava tarihi arasında genel on yıllık zamanaşımı süresi dolmadığından, zamanaşımı def’nin reddine dair ara karar yargılama aşamasında oluşturulmuştur. Esasen taraflar arasındaki uyuşmazlığın vekaletsiz iş görme akdinden doğduğu kabul olmakla Yargıtay dahi istikrarlı olarak vekaletsiz iş görmeden kaynaklı olan alacakların on yılda zamanaşımına uğrayacağını benimsemiştir. (Yargıtay İBK, 04/06/1958 tarih: 15 K:6, Yargıtay 13 HD. 16/06/1981, E:3881 K: 4515: Yargıtay 13. HD. 28/03/1989 tarih E: 1687 K: 2109 sayılı ilamları)
Bu arada bilirkişi kurulu raporlarının sunmasından sonraki aşamada ödemenin yapıldığı banka nezdinde ödemenin ne zaman, kime ve ne şekilde yapıldığı, tahsilin ne şekilde gerçekleştiği hususları ayrıntılı olarak araştırılmış ve ödeme hususuna dair araştırma eksiksiz olarak gerçekleştirilmiştir.
Ayrıca “davacının iddia etmiş olduğu ödemelerin davalı şirketin defter ve kayıtlarında gözüküp gözükmediği, ne şekilde gözüktüğü, davalı lehine ve dava dışı takip alacaklısına ödendiği iddia olunan miktar ile ilgili davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarında muhasebesel veri olup olmadığı, davalı şirketin takip konusu borç nedeni ile olmak üzere takibe esas olan belgenin düzenlenme tarihi 2012 yılı itibari ile ayrıca 2013,2014,2015, 2016 yıllarına ait ticari defter ve kayıtlarında taraflar lehine ve aleyhine muhasebesel veri olup olmadığı ve ne şekilde muhasebesel veri olduğu, davacı vekilinin 07/07/2020 tarihli ıslah talebi ile yapılan arttırım sonucu 10.000,00-TL + 1.590.000,00-TL miktarın sadece ve sadece icra dosyasına ödendiği belirtilen 1.690.000,00-TL ödeme kalemi ile ilgili olarak açılmış olması dikkate alındığında ve ıslah sonucunda davacının talebi 1.600.000,00-TL olarak belirtilmiş olmakla havale belgesi, ödeme tarihleri, icra takip dosyası içeriğinin birbiri ile uyumlu olup olmadığı, sonuç olarak davacının talebine konu 1.600.000,00-TL miktarın davalı şirket lehine yapılıp yapılmadığı, bu noktada taraflar lehine ve aleyhine muhasebesel veri ve kayıtların içeriği dahi dikkate alınarak ek rapor tanzimi için bilirkişi kurulu yardımı ile 28/12/2020 günü saat 11:55 itibari ile bilirkişi incelemesi yapılması” noktalarında ara karar oluşturulmuştur.
Akabinde bilirkişi kurulu hazırlamış olduğu 24/02/2021 tarihinde teslim edilen ek raporlarında bankadan gelen cevabi yazı içeriklerine göre ödemenin, davacı şirketin 09/02/2015 tarihli talimatına istinaden … 4.İcra Müdürlüğünün 14/12/2012 tarihli ….E.sayılı haciz kaydına istinaden yapılan havale açıklaması ile …’ın bankadaki hesabına havale olunduğunu, dayanak hesap özetinin mevcut olduğunu, ödenen 1.670.000,00 TL ile ilgili davalının ticari defterlerinde herhangi bir kayıt bulunmadığını, esasen davalı ticari defter ve kayıtlarına göre de davalı ile davacı arasında herhangi bir ticari kayıt bulunmadığını belirtmişlerdir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki davacı şirketin davalı tarafından kendisine herhangi bir vekalet verilmeksizin davalı şirketin menfaatine ve varsayılan iradesine uygun olarak ve onun geçerli bir yasaklamasına aykırı olmayarak gördüğü bir iş söz konusu olup, bu iş somut olay açısından gerçek vekaletsiz iş görme niteliğinde kabul edilmiştir. (Prof.Dr. Fikret EREN, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 4.Baskı, Ankara, 2014, Sayfa 831) O halde somut davada davacı ile davalı şirket arasında tartışmasız olarak kabul olunan hususlar dikkate alındığında taraflar arasında bir vekaletsiz iş görmenin olduğu, bu vekaletsiz iş görme çerçevesinde davacı şirket tarafından davalı şirket lehine ve davalı şirket menfaatine iş yapıldığı, bir anlamda davalı şirketin yapılan ödeme nispetinde ve şeklen zenginleştiği anlaşılmaktadır.
6098 sayılı TBK m.526 ve devamı hükümlerinde düzenlenen vekaletsiz iş görmede, bir kimsenin yani iş verenin iş görme iradesiyle bir başkasının yani iş sahibinin izni bulunmaksızın bir müdahale etmesi söz konusu olup bu durum iş gören ve iş sahibi lehine hak ve borç doğurucu haller oluşturmaktadır. Bu suretle iş sahibi ile iş gören arasındaki kanuni bir borç ilişkisi meydana gelmektedir. Nitekim somut olayda davalı lehine bir işin görülmesi, taraflar arasında bir vekalet ilişkisinin mevcut olmaması, işin davacı tarafından gerçekleştirilmiş olması, davacının iş görme iradesiyle hareket etmiş olması dikkate alındığında TBK m.526 hükmünün somut koşul vakıaları somut olay yönünden gerçekleşmiş bulunmaktadır. Vekaletsiz iş görme durumunda TBK m.526 ve devamı hükümleri gereği iş sahibi kural olarak iş görenin yapmış olduğu zorunlu ve yararlı masrafları ifa etmekle mükelleftir. Bu arada belirtmek gerekir ki davalı şirketin lehine yapılmış bu işleme icazet vermemesi anlamına gelebilecek açık veya örtülü bir durum mevcut olmadığından somut olayda yetkisiz temsil hali değil vekaletsiz iş görmenin olduğu Mahkememizce kabul edilmiştir.
Nitekim Yargıtay uygulamasında da dava konusu ödemelerin, davacı tarafından davalı lehine, davalının bankaya olan kredi borcu nedeniyle ödenmiş olması hali vekaletsiz iş görme olarak nitelendirilmekte, lehine ödeme yapılan davalının somut olaydaki gibi ödeme konusu bu dekont karşılıklarını davacıya ödediği veya davacının başka şahıslara olan borcunun kendisi tarafından karşılandığı veyahut da davacıdan kendisinin başka alacağının bulunduğu şeklinde savunmalarının davalı tarafından savunularak kanıtlanamamış olması durumunda ödeme yapan davacının ödemeye dair belgelere dayalı olarak yapmış olduğu takibe yönelik lehine iş görülen kişinin itirazlarının iptali ve bu suretle takibin devamı uygulaması benimsenmiştir. (Yargıtay 13. HD 2013/28253E. 2014/5286K.sayılı ilamı)
Zaten TBK m.83 hükmü “Şahsen ifa zorunluluğunun olmaması” başlığını taşımakta olup bu hükme göre “Borcun bizzat borçlu tarafından ifa edilmesinde alacaklının menfaati bulunmadıkça borçlu, borcunu şahsen ifa etmekle yükümlü değildir”. Somut olay yönünden davacının dava dışı şirketten devir almış olduğu taşınmazlar üzerindeki haciz şerhinin konulmasına esas olan icra dosyasındaki, dava dışı 3.kişiye ifanın davacı tarafından veya davalı tarafından yapılması açısından hukuki açıdan fark olmadığı gibi buna ilişkin dayanılmış bir vakıa ve delil de yoktur. Bu durumda yukarıda açıklandığı üzere davacı şirketin 3.kişiye yapmış olduğu ödeme nedeniyle kanuni halef sıfatına dahi erişeceği açıktır. Somut olayda davacı tarafın ödediği tartışmasız olan miktar icra dosyasında belirtilen ve icra takibinin dayanağı olan 06/12/2012 vadeli senet olup bu senedin borçlusu davalı, alacaklısı ise dava dışı kişi konumundaki icra dosyası alacaklısı olan …’dır. Alacaklı … adı geçen bono nedeniyle yaptığı takibin kesinleşmesi sonrası o tarih itibariyle davalı şirkete ait taşınmazlar üzerine haciz konulmasını talep etmiş ve bu çerçevede icra müdürlüğünce gerekli haciz şerhi işlenmiştir. Bu nedenle yukarıda açıklandığı üzere davalı iş sahibi lehine yapılan bu ödeme nedeniyle, TBK m.529 hükmü uyarınca davacı aleyhine oluşan bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Davacı tarafın incelenen ticari defter ve kayıtları aleyhine delil teşkil etmeyip yapılan ödeme miktarları kayıtlıdır. Davacı şirket ile davalı arasında ise ödemeye esas akdi bir ilişki olmaması karşısında davacı defterlerinde davalı açısından, davalı defterlerinde ise davacı açısından muhasebeselleştirilmiş bir kayıt beklenmemelidir. Zira davacı tarafından davalı lehine yapılan ödemeye esas olacak şekilde, davalı tarafından bir ürün veya hizmetin davacıya verilmediği, bu durumda ödemeye dair durumun muhasebeselleştirilmesine esas bir ticari ilişki olmadığı, zaten bu nedenle davalının tahsilat veya benzeri bir kayıt düzenlemediği ve düzenleyemeyeceği, kaldı ki davacının banka kanalıyla davalının adına değil dava dışı kişi adına ödeme yapmakla davalı tarafından ve davalı adına kayıt düzenlemesinin de beklenemeyeceği açık ve tartışmasızdır. O halde mevcut defter ve kayıtlar taraflar arasındaki uyuşmazlığın kaynağı ve açıklamalar karşısında davacı aleyhine değil lehine veriler içermektedir.
Öte yandan “kesinleşen takibe göre borçlu olan davalı şirketin imzasının yer aldığı, takibe konu bonoda davacı şirketin herhangi bir nedenle sıfatının olmadığı, bu bono ve bononun ilgili olduğu icra dosyası nedeniyle dahi davacının hukuken herhangi bir sorumluluk altında bulunmadığı, davacının sonradan maliki olduğu taşınmazlarda herhangi bir nedenle dava dışı …’a yapılan ödemelerden dolayı davacıyı borçlu kılacak herhangi bir belgenin bulunmadığı, bir başka deyişle davacının davalı şirket ile dava dışı … arasındaki bonodan kaynaklı alacak nedeniyle ve yine icra dosyası nedeniyle kefil, garantör sıfatıyla veya taahhüt yoluyla yükümlülük altına dahi girmediği, bu durumda davacı şirketin sonradan devir almış olduğu taşınmazda dava dışı kişinin başlattığı takibe dayalı olarak taşınmaz üzerindeki haciz şerhlerini ödeme yaparak kaldırttığı, sonradan edindiği taşınmazları icra tehdidinden koruyarak bu şekilde haciz şerhinin kaldırılmasını sağladığı, bu nedenle davalı lehine davacının ödediği miktarı davalıdan talep etme hakkının mevcut olduğu, gerek anılan hükümler gerek Yargıtay uygulaması ve gerek doktrin görüşleri çerçevesinde kabul edilmiştir. (Yargıtay 11. HD 2017/4894E.2019/2402K.sayılı ilamı)
Hal böyle olunca üzerinde haciz şerhi olan taşınmazları devir alan davacının, haciz şerhine esas olan icra dosya borcunu, lehine haciz şerhi bulunan alacaklıya ödemesi nedeniyle bu miktarı davalı icra dosyası borçlusundan vekaletsiz iş görme akdine istinaden ve halefiyet yoluyla talep edebileceği kabul olunmuştur. (Yargıtay 19. HD. 2018/3914E. 2020/56K.sayılı ilamından hareket edilmiştir.)
Hemen belirtmek gerekir ki dava yazılı yargılama usulüne tabi olup dilekçenin verilmesi aşamasında davalı cevap dilekçesi sunmamıştır.
Bilindiği üzere 6100 sayılı HMK çerçevesinde, dava dilekçesinin tebliğinden itibaren iki hafta içinde cevap dilekçesi verilmesi zorunludur. Cevap dilekçesini vermeyen davalının artık davacının ileri sürmüş olduğu vakıaları inkar etmiş sayılacağı kabul edilmektedir. (Prof.Dr. Baki KURU, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi , Cilt 2, ankara, Sayfa 1846) Bu nedenle inkar halinde bulunan davalının inkar kapsamında savunmalar öne sürülmesi savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi kabul edilmez ise de davalının inkarını gerekçelendirmek üzere öne sürmüş olduğu vakıaların savunmanın genişletilmesi yasağına tabi olacağı muhakkaktır. Bu noktada borcun herhangi bir nedenle ortadan kalkmış olduğu iddiası inkar olarak değil artık hakkı sona erdirici bir savunma niteliği taşır. Bu nedenle davacının hakkını engelleyen veya sona erdiren yada felce uğratan vakıalar inkar kapsamında sayılmayarak savunmanın değiştirilmesi yasağı ile karşılaşacaktır. (Prof.Dr. Baki KURU, Hukuk Muhakemeleri Ders Kitabı, Ankara Sayfa 181) Esasen 6100 sayılı HMK m.129/1-e hükmü gereği davalı cevap dilekçesinde delillerini belirtmek, cevap dilekçesine eklemek, başka yerden getirtilecek ise bu noktada gerekli açıklamayı yapmak ile yükümlüdür. Davalı süresi içinde cevap dilekçesi sunmadığı takdirde savunmanın genişletilmesi yasağı içinde kalmak koşuluyla ancak delil sunabilecektir. Kaldı ki cevap dilekçesi vermeyen davalının ıslah yoluyla veya karışı tarafın açık rızasıyla dilekçenin verilmesi aşamasında sunmadığı vakıa ve deliller ile ilgili herhangi bir beyanda da bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Davalının süresi içinde cevap dilekçesi sunmadığı anlaşılmakla bu aşamadan sonra davacı şirketin yapmış olduğu ödeme nedeniyle bu ödeme miktarını davalı şirketten talep etmesinin mümkün olamayacağı yönündeki savunma ve bu savunmaya esas kılınmak istenen 12/12/2012 tarihli ve 02/08/2013 tarihli protokol belgelerine, davacı açısından savunmanın genişletilmesi nedeniyle itibar olunabilmesi mümkün değildir. Kaldı ki adı geçen protokol belgelerinde davacı şirketi bağlayacak isim ve imzanın yer almadığı, “akdin nispiliği” kaidesi gereği bu belgelerdeki kararlaştırılan hususların davacı şirket aleyhine sonuç doğuramayacağı hukuken kabul edilmelidir. Davalı ile dava dışı kişiler arasındaki iç ilişkiler, dış ilişki gereği dışarıda bulunan davacıyı hukuken bağlamayacaktır. Zaten davacı dahi dayanılan belgeler ile ilgili açık inkarda bulunmuş, kendini bağlayamayacağını açıklamıştır.
Hal böyle olunca davacının dava dilekçesine ve ıslah dilekçesine konu yaptığı, vekaletsiz iş görme hükümleri çerçevesinde davalı lehine ve dava dışı icra dosyası alacaklısına yaptığı miktarları davalı şirketten talep edebilmesinin hukuki açıdan gerekli ve mümkün olduğu, bu noktada davalı şirketin bu miktarları talep etmesine engel herhangi bir hukuki durumun varlığının davalı tarafından ispatlanamadığı kabul edilmelidir.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa 792) Bu şartlarda sonuç olarak davalı şirketin dava dilekçesine konu olan 10.000,00 TL ve ıslah dilekçesine konu olan 1.590.000,00 TL alacağın kendisinden talep edilemeyeceği yönündeki savunmalarına itibar edilebilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Yargılama aşamasında davacı vekilinin dava dilekçesinde “reeskont avans faizi” talep ettiği, bu faiz tiplerinin faiz hukuku açısından ve nitelik olarak farklı olduğu, ticari alacaklara işleyecek faiz yönünden değişikliklerin meydana geldiği dikkate alınarak mevcut belirsizliğin ve çelişkinin giderilmesi amacı ile hangi tip faiz istediği davacı vekiline HMK m.31 hükmü uyarınca sorulmuştur. Davacı vekili ise taleplerinin avans faizi olduğunu belirterek bu şekilde çelişkiyi gidermiştir.
Öte yandan davacı vekili dava dilekçesi ve sonradan açıkladığı beyan dilekçesiyle dava dilekçesinde belirtilen miktarın avans faiziyle tahsilini talep etmiş olduğu halde kısmi dava açan davacı ıslah dilekçesinde faiz talebinde bulunmaksızın dava konusu miktarı 1.590.000,00 TL olarak arttırmış, ancak faiz talebine yer vermeksizin ıslah dilekçesini sunmuştur. Yargıtay’ın son uygulamaları çerçevesinde dava dilekçesinde faiz istenmişse artık bunun ıslah ile arttırılan miktara yansıyacağı, bu nedenle dava dilekçesinde faiz talebinin yer almasının ıslah dilekçesi ile arttırılan miktara faiz işlemesi bakımından yeterli bulunduğu (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 24/05/2019 tarih ve 2017/8E. 2019/3K.numaralı ilamı), bu nedenle ıslah talebine konu olan 1.590.000,00 TL miktara dahi ıslah tarihinden itibaren avans faizi işletilmesi gerektiği kabul edilmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının kabulüne, dava dilekçesine konu 10.000-TL alacağın dava tarihi olan 04/07/2017 tarihinden itibaren ve 07/07/2020 tarihli ıslah dilekçesine konu 1.590.000-TL alacağın ise ıslah tarihi olan 07/07/2020 tarihinden itibaren Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine dair karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının kabulüne,
2-Dava dilekçesine konu 10.000-TL alacağın dava tarihi olan 04/07/2017 tarihinden itibaren ve 07/07/2020 tarihli ıslah dilekçesine konu 1.590.000-TL alacağın ise ıslah tarihi olan 07/07/2020 tarihinden itibaren Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
3-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 109.296,00 TL harçtan, peşin alınan 170,78 TL ile 27.427,50 TL ıslah harçlarının toplamı olan ‭27.598,28‬TL’nin mahsup edilerek bakiye ‭81.697,72‬ ‭ TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
4-Davacı tarafından yatırılan 170,78 TL peşin harç, 31,40 TL başvuru harcı ile 27.427,50 TL ıslah harçları toplamı olan ‭27.629,68‬ TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan 3.700,00 TL bilirkişi ücreti ‭762,1‬ TL posta ve tebligat ücreti toplamı ‭4.462,1‬ TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince 88.800,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Dava dosyası mahkememize … 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararı ile tevzi edilmekle, 2018 yılı AAÜT gereğince ön inceleme duruşması yapılmadığından davalı lehine maktu vekalet ücretinin yarısı olan 1.090,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
8-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde bakiye avansın iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi.02/07/2021

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …