Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1216 E. 2019/585 K. 27.06.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/1216
KARAR NO : 2019/585

DAVA : İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 24/12/2018
KARAR TARİHİ: 27/06/2019

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile davalının kefil …’in mirasçısı olduğunu,kefilin sözleşmeyi imzalamış olduğunu,buna rağmen borcun ödenmediğini, takibe haksız olarak itiraz olunduğunu,bu nedenle icra takibine yönelik itirazın iptaline, davalı aleyhine tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile söz konusu düzenlemelere göre yetkili icra müdürlüğü ve mahkemelerin İstanbul İcra Müdürlükleri ve Mahkemeleri olmadığını, davacının yetkisiz icra müdürlüğünde ve yetkisiz mahkemede dava açtığını, icra müdürlüğünün 15/10/2015 tarihli ”takibin devamına” dair kararı ile birlikte değerlendirildiğinde devam eden icra takibinde ”itirazın iptali ve takibin devamı” talepli dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığını, bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açılan huzurdaki davanın süre yönünden ayrıca reddi gerektiğini, müvekkili icra takibine yapmış olduğu itirazları içinde zamanaşımına dair itirazını da icra müdürlüğüne sunulduğunu, takip tarihi itibariyle zamanaşımına uğrayan alacak yönünden zamanaşımı itirazını yenilediğini, somut olayda mirasçıların def’i yolunu tercih ettiğini, açılan bu davada miras bırakanın ödemeden aczinin açıkça belli olduğunu, bu halde mirasın reddedilmiş olduğunun kabulü gerektiğini, müvekkili murisinin terekesi de vefat tarihinde borca batık olduğunu, miras bırakanın ödemeden aczi de herkesçe bilindiğini, mirasın hükmen reddine dair definin kabulü ile miras bırakanın terekesinin borca batık olduğunun tespitini ve huzurdaki davanın mirasın hükmen reddedildiği gerekçesi ile reddine karar verilmesini, müvekkili sorumluluğu, murisinin sorumluluğu ile sınırlı olduğunu, öte yandan kredi limitini dahi aşan tutarlardan ne kefil sıfatı ile murisin ne de mirasçı sıfatı ile müvekkilin sorumlu olmadığını, kefilin sadece kendi temerrüdünün sonuçlarından sorumlu olacağı ilkesine aykırı olarak kredi limitinin dahi aşan asıl alacak tutarlarına davacı bankaca hesap kat tarihinden takip tarihine kadar faize faiz uygulamak suretiyle mükerrer faiz talep olunduğunu davanın reddine,davacı aleyhine tazminat hükmedilmesine karar verilmesini savunmuştur.
HMK m.17 ve TTK m.7 gereği mahkeme ve icra müdürlüğünün yetkisine yönelik itirazın reddi gerekmiştir.Mahkememiz görevli ve yetkili olmakla önce süre hususu ele alınmalı,gerekir ise tahkikat işlemi yapılmalıdır.
Dava, davalının murisi olan kefilin imzalamış olduğu genel kredi sözleşmesi çerçevesinde,kefilin mirasçısı hakkında başlatılan takibe yönelik itiraz sonucunda duran takibin devamı için açılan itirazın iptali davasıdır.
Davaya esas olan kredi sözleşmesinin,davacının bankanın bünyesinde birleştirilen…bank A.Ş …Şubesi ile …Şti arasında yapıldığı, yapılan bu sözleşmede davalının murisi olan …’in kefil sıfatı ile imzasının bulunduğu,murisin vefatı sonrası mirasçılar hakkında icra takibi başlatıldığı, takibe esas olan kredi sözleşmelerinin 1997 ve 1998 yıllarına ait olup davalının murisinin kefalete ilişkin sözleşmeleri de bu tarih itibariyle imzaladığı, itirazın iptali davasına esas olan icra takip tarihinin ise 11/09/2015 olduğu tartışmasızdır.
Somut olayın özelliği,davalının murisine tebaen ve kefil olarak sorumluluğuna dayanılması,muris kefilin dayanak sözleşmeleri kefil olarak imzaladığı tarihler karşısında 01/07/2012 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK m.598/f.3 hükmünün irdelenmesi gerekir.
6098 sayılı TBK’nin m.598/f.3 hükmüne göre, bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet,buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yıl geçmesi ile kendiliğinden ortadan kalkar.
Murisine tebaen hakkında takip yapılan ve kefil olarak sorumluğuna dayanılan davalının ilgili olduğu sözleşme tarihleri 1997 ve 1998 yıllarına ait olup 6098 sayılı kanunun yürürlüğe girmiş olduğu tarih itibariyle on yıllık süre tamamlanmıştır.
6101 sayılı TBK Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun m.1.hükmüne göre kural olarak,”TBK’nin yürürlüğü girdiği tarihten itibaren önceki fiil ve işlemlere bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmiş ise uygulanması gerektiği ancak temerrüt, sona erme ve tasfiye konularında TBK’nin uygulanacağı” düzenlemesi getirilmiştir.
6101 sayılı Kanunun m.5 hükmüne göre,” TBK’nin yürürlüğü girmesinden önce başlamış hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri eski kanun hükümlerine göre tabi olmaya devam eder, ancak bu sürelerin henüz dolmamış kısmı TBK’de öngürülen süreden uzun ise yürürlüğünden başlayarak TBK’de öngörülen sürenin geçmesiyle hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur.”
6101 sayılı Kanunun m.5/f.2 hükmüne göre, “TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri TBK’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar, ancak bu ek süre TBK’de öngörülen süreden daha uzun olamaz.”
6101 sayılı Kanunun m.6 hükmüne göre ise “Bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’de öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanır.”
O halde somut olay açısından 6098 sayılı TBK ile düzenlenen sürenin mevcudiyeti,bu sürenin TBK’nın yürürlüğe girmiş olduğu tarih itibariyle dolmuş olması karşısında davacı hak sahiplerinin,TBK’nın yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden itibaren bir yıllık ek süreden yararlanmaları mümkündür.Ne var ki kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıllık süre 01/07/2013 itibariyle dolduğu halde murise tebaen kefil hakkındaki takip 11/09/2015 tarihi itibariyle yapılmıştır.
6101 sayılı kanunun 6.maddesinin gerekçesinde de; “süreye bağlı hak” ile “hak düşürücü süre”lerin farklı kavramlar olduğu, süreye bağlı haktaki sürenin, kanunda bu hakkın varlığını sürdürmesi için öngörülmüş olan bir süre olduğu, “süreye bağlı hak”taki sürenin, ne zamanaşımı süresi ne de hak düşürücü süre olduğu, bu nedenle de Türk Borçlar Kanununda süreye bağlı haklar için öngörülen süreler hakkında 5 inci maddesinin kıyas yoluyla uygulanacağı ve hak sahibinin, bir yıllık ek süreden yararlanabileceği…” vurgulanmıştır.
Yukarıdaki yasal düzenlemeleri somut olay yönünden değerlendirmek için öncelikle TBK ile ilk kez getirilen on yıllık kefalet süre sınırlamasının hukuki niteliğinin saptanmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Konu ile ilgili öğretide ortaya konan görüşlere göz atacak olursak;
“…on yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığı için kesilme ve durma söz konusu olmaz. on yıllık sürenin tamamlanması ile birlikte kefilin yükümlülüğü kendiliğinden (yasa gereği ortadan kalkar).. Kefalet süresinin dolduğu yargıç tarafından görevinden ötürü göz önünde tutulur..” (Prof.Dr. C.Yavuz Borçlar Hukuku s.1472 vd)
“… on yılın geçmesi ile borç kendiliğinden ortadan kalkar, kefalet için getirilen yasal en yüksek (azami) süreye ilişkin düzenleme başka bir hiçbir hukuk sisteminde bulunmamaktadır. Amaç, kefili belli bir süre geçtikten sonra kefillik bağından kurtarmaktır…” (Nihat Yavuz, Kefalet Sözleşmesi s.3085 )
“… Kefilin sorumlu tutulabileceği on yılık süre kefalet sözleşmesinin meydana geldiği andan itibaren işlemeye başlar… on yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığına göre kesilme ve durma da söz konusu olmaz…” (Doç. Dr. Burak Özen Kefalet Sözleşmesi s. 578 vd)
“… Yeni Borçlar Kanununda sona ermeyle ilgili emredici nitelikte hükümler varsa bunlar -sözleşmede örneğin feragat ile ilgili hüküm olsa da olmasa da – 01/07/2012 tarihinden sonraki sona ermelerde uygulanacaktır… (kefalet sözleşmesinde ) on yıllık süre daha önce sona ermiş ise yürürlük yasasının 5. Maddesi göz önünde tutulacaktır… Gerçek kişilerin verdiği kefaleti sona erdiren on yılın hak düşürücü süre olarak kabul edilip edilmemesi 5. maddenin uygulanması bakımından farklı sonuçlar verecektir…Hak düşürücü süre olarak kabul edilirse 01/07/2012 tarihinden önce on yılı dolduran kefaletlerde alacaklı 5. Maddenin tanıdığı 1 yıllık ek süreden yararlanacak ve 01/07/2013 tarihine kadar kefili dava edebilecektir…(Prof. Dr. Seza Reisoğlu-TBK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun Bankacılık İşlemleri Açısından Değerlendirilmesi- İstanbul, 15/06/2012-Türkiye Bankalar Birliği Yayını)
“….6101 sayılı TBKYUŞHK’un 5/2. Maddesine göre TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri TBK’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanır. Aynı kanunun 6. maddesine göre bu kanunun 5. Maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’de öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir.(…) Bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde 01.07.2012’den önce kurulmuş bulunan gerçek kişilerin kefil olduğu kefalet sözleşmeleri derhal on yıllık süreye tabi olur(…) bu tarihten önce on yıllık süre dolmuşsa(…) alacaklı 01.07.2013 tarihine kadar kefili takip edebilecektir.Bu tarihte ise kefalet sözleşmesi hükümden düşer….”(Y.Doç.Dr.Serkan Ayan-Kefalet Sözleşmesinde Kefilin Sorumluluğu)
” TBK m.583/f.3 hükmüne göre on yıllık sürenin başlangıcı,kefalet sözleşmesinin kurulma anı olacaktır….”(…Doç.Dr.Özlem Acar,Türk Borçlar Hukukunda müteselsil kefalet sözleşmesi, İstanbul 2015 )
Hal böyle olunca davacı aleyhine son kefaletin oluştuğu tarihin 1998 yılı olduğu, on yıllık sürenin başlangıcının 1998 yılında en son başladığı, bu sürenin gerek kanuni düzenlemenin içeriği gerek öğreti görüşleri dikkate alındığında hak düşürücü süre olduğu, mahkemece re’sen ele alınmasının zorunlu olduğu, bu sürenin 01/07/2012 tarihinden önce dolması karşısında açıklandığı üzere TBK’nun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren davacı lehine bir yıllık ek sürenin başladığı, ancak takibin bu süre içinde dahi başlatılmadığı,bu durumda kanun hükümleri karşısında 6101 sayılı Kanunun 5 ve 6.madde hükümleri dikkate alındığında kefil hakkındaki takibin yasal hak düşürücü süre içinde yapılmadığı sonucuna varılmıştır.
Yapılan açıklamalar karşısında 6098 Sayılı TBK m.598/f.3 hükmü uyarınca davalı hakkında açılan itirazın iptali davasında on yıllık süre dolduktan sonra kefile tebaen mirasçı olan davalı hakkında takip yapılmakla itirazın iptali davasının mevcut hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeni ile reddine, davanın reddi karşısında davacının, davanın esastan red olmaması,red nedeni,köt niyetin ispatlanamaması karşısında ise davalının tazminat taleplerinin ayrı ayrı reddine karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM:Yukarıda yazılı nedenlerle;
6098 Sayılı TBK m.598/f.3 hükmü uyarınca davalı hakkında açılan itirazın iptali davasında,on yıllık süre dolduktan sonra kefile tebaen mirasçı olan davalı hakkında takip yapılmakla itirazın iptali davasının mevcut hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeni ile reddine,
Davanın reddi nedeni ile davacının, davanın red nedeni karşısında ise davalının tazminat taleplerinin ayrı ayrı reddine,
5411 sayılı Kanunun Geçici 13.madde yollamasıyla aynı Kanunun 140.maddesi gereğince davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre takdir edilen 30.833,92 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Gider avansının kalan kısımlarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran taraflara iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, tarafların gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK.341.maddesi uyarınca İstanbul BAM nezdinde İSTİNAF yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı.

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır