Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1202 E. 2021/245 K. 07.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/1202 Esas
KARAR NO : 2021/245

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 25/12/2014
KARAR TARİHİ : 07/04/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 24/12/2013 tarihinde … yolu üzerinde seyreden … plakalı kamyonun yasak olmasına rağmen U dönüşü yapması nedeniyle müvekkilinin babasının kullandığı … plakalı aracın kamyona arkadan çarptığını, bunun üzerine …’in vefat ettiğini, yapılan bilirkişi incelemesinde … plakalı kamyonun asli kusurlu bulunduğunu, kaza sonucunda sigorta kapsamında 50.000,00 TL vefat teminatının teminat altına alındığını ancak bu ödemenin yapılmadığını, müvekkilinin miras bırakanın tek varisi olduğunu, müvekkilinin 12 yaşında olduğunu bunun için davayı açacak harç ve masrafları karşılayacak durumda olmadığını adli yardım taleplerinin kabul edilmesi gerektiğini belirterek adli yardım talebinin kabulüne,… Destek Sigorta Poliçesi ile teminat altına alınan vefat teminatının temerrüt tarihi olan 30/10/2014 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Cevap: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının ölüm tazminatı talebinin haksız olduğunu, kazanın meydana gelmesinde vefat eden …’ in 152 promil alkollü olması nedeniyle kusurlu olduğunu ayrıca müteveffa adına düzenlenen poliçenin özel şartlar bölümünde “Tüm teminatlara uygulanacak istisnalar” ın düzenlenmiş olduğunu, poliçenin teminat altına almadığı tazminat taleplerinin açıkca belirlendiğini, belirtilen bölümün 12.no.lu bendinde motorlu taşıtlarla meydana gelebilcek kazalar sonucu talep edilebilecek tazminatların teminat altında olmadığının açıkca kararlaştırıldığını, murisin trafik kazası neticesi vefat etmesi nedeni ile talebin teminat kapsamı dışında bulunduğunu, davacının talebinin haksız olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Dava, davacı murisinin sağlığında yaptırmış olduğu … Sigorta Poliçesi kapsamında,vefat eden murisin desteğinden yoksun kalan davacı için talep edilen destekten yoksun kalma tazminatı talebine ilişkindir.
Taraf delilleri toplanılmış, davaya konu olan … Sigorta Poliçesi incelenmiş, olay nedeni ile yapılan ceza soruşturma dosya örneği getirtilmiş, sigorta şirketi tarafından açılan hasar dosyası örneği ibraz edilmiştir.
Davacı murisi ile davalı sigorta şirketi arasında düzenlenen 13/06/2013 tarihli … Sigorta Poliçesinin “Tüm Teminatlara Uygulanacak İstisnalar” başlıklı kısmının 12.maddesinde “motorlu taşıtlarla meydana gelebilecek kazalar sonucu talep edilebilecek tazminatlar” ın yer aldığı, bu şekilde meydana gelen kazalar sonucunda oluşabilecek zararlardan dolayı sigorta poliçesinin teminat sağlamadığının açıkca kararlaştırıldığı, davacı murisinin poliçenin bu istisnalar ile birlikte düzenlendiğini bildiği ve kabul ettiği, sigortalı sıfatına haiz olan murisin haklarına halef olan davacı mirasçının da poliçe genel ve özel şartlarını aynen kabul etmesi gerektiği,murisin poliçe tanzimi ile hak kazandığı teminatların daha fazlasını onun haklarına halef olan mirasçının kazanmasının mümkün olmadığı, davalı sigorta şirketi tarafından düzenlenen sigorta poliçesinin isteğe bağlı bir sigorta teminatı sağladığı, ödenen primin de sağlanan teminatlara göre kararlaştırıldığı, murisin ölümüne neden olan trafik kazasının oluşumu sırasında murisin alkollü olmasının zararın teminat kapsamında kabul edilmesini engelleyen bir husus olup olmadığının bu aşamada tartışılmasına gerek bulunmadığı, murisin motorlu taşıtlarla meydana gelen bir kaza sonucu vefat ettiği hususunun … C.Başsavcılığının … soruşturma sayılı evrakı ile sabit olduğu anlaşılmakla poliçe teminatı haricinde bulunan zarar nedeniyle davalı sigorta şirketinin sorumlu olmadığı kanaatine varılarak davanın reddine, şeklinde karar verilmiştir. Mahkememizce verilen işbu karara karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12/09/2018 tarih, 2016/14302 Esas 2018/5238 Karar sayılı bozma ilamında; “…Dava, davacının murisi ile davalı sigorta şirketi arasında tanzim edilmiş olan … Sigorta poliçesine dayalı tazminat talebine ilişkindir. Mahkemece yukarıda özetlenen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili, … Sigorta poliçesi kapsamında teminat altına alınan vefat olayının murisin ölümüyle birlikte gerçekleştiğini iddia ederek, poliçede vefat teminatını olarak öngörülen tutarı talep etmiş, davalı vekili ise, taraflar arasında akdedilmiş sigorta poliçesiyle motorlu taşıt kazaları nedeniyle uğranılmış olan zararlarının teminat dışında tutulduğunu, murisin motorlu taşıt kazası neticesinde vefat etmesi sebebiyle davacının, vefat teminatını olarak öngörülen tutara hak kazanamadığını savunmuştur. Davacı vekili, davalı tarafın bu savunmasına ilişkin olarak, mahkemeye sunmuş olduğu 31.03.2015 tarihli replik dilekçesiyle, poliçe özel şartlarında yer alan istisnaların sözleşmeyi uygulanmaz hale getiren, genel işlem koşulu niteliğinde hükümler olduğunu, bu nedenle yazılmamış sayılmaları gerektiği görüşünü ileri sürmüştür. Mahkemece, davacının bu savunması tartışılıp değerlendirilmeden, taraflar arasında akdedilmiş olan sigorta poliçesiyle motorlu taşıt kazaları neticesinde uğranılan zararların teminat dışında tutulduğundan bahisle davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Mahkemece, davacının zikredilen savunması nazara alınıp, sigorta poliçesinde yer alan hükmün genel işlem koşulu niteliğinde olup olmadığı tartışılarak neticesine göre karar verilmesi gerekirken bu husus değerlendirilmeden hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu nedenle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına bozulması gerekmiştir…” şeklinde karar verilmiş olup, dosya mahkememizin yukarıda belirtilen esas sırasına kaydedilmekle, bozma ilamına uyularak yargılamaya devam olunmuştur.
Davacı …’ in davanın açıldığı tarih itibariyle mümeyyiz küçük olup fiil ehliyetinin ve dolayısıyla dava ehliyetinin bulunmaması sebebi ile davanın küçük adına velayeten yasal temsilcisi olan annesi tarafından ikame edildiği, ancak davacının yargılama sürecinde reşit olmakla fiil ehliyetini tamamlamadığı, bu bakımdan Mahkememizce davaya vekalet ehliyeti yönünden davacı tarafından vekil adına düzenlenmiş usulüne uygun vekaletname örneğinin dosyaya ibraz edilmesi konusunda süre ve imkan tanınmış, vekil tarafından ibraz edilmekle usuli eksiklik giderilmiştir.
Davaya konu sigorta poliçesinde …bankası A.Ş. … Şubesinin daini mürtehin olduğu, yargılama sürecinde daini mürtehinin davaya muvafakatine yönelik herhangi bir beyanının alınmadığı görülmüş, daini mürtehine açılan davaya yönelik açık muvafakati olup olmadığı sorulmuş, yazı cevabında işbu davaya kayıtsız şartsız muvafakatlerinin olduğu mahkememize bildirilmekle, eksiklik giderilmiştir.
Bozma ilamında belirtilen nedenler kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmış, Mahkememizin 25/09/2019 tarihli celsesinin 2. nolu ara kararı uyarınca; dosyanın sigorta hukukunda uzman iki bilirkişi ile bir aktüerya uzmanı bilirkişiye tevdi edilerek ferdi kaza sigortası poliçesinde yer alan istisnaların poliçeyi uygulanamaz hale getirip getirmediği, genel işlem koşulu niteliğinde olup olmadığı, genel işlem koşulu olduğunun kabulü halinde davacının talep edebileceği riziko bedeli konularında rapor tanzim edilmesinin istenilmesine dair karar verilmiş olup dosya bilirkişi heyetine tevdi edilmiştir.
Sigorta Tahkim Hakemi …, Öğretim Üyesi Dr. … ve Hesap Bilirkişisi … tarafından dosyaya sunulan 24/01/2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle ve sonuç olarak: ”… Poliçenin istisnalar bölümünde 12.bendinde yen alan, ölüm halinin trafik kazasıyla ortaya çıkmasının teminat dışı bırakılmasının, genel işlem koşulu sayılıp sayılmadığının, bir başka anlatımla poliçeyi işlevsiz hale getirip getirmediğinin nihai takdirinin Mahkemeye ait olduğu, davada yaslanılan poliçenin ”zarar sigortası” olmayıp ”meblağ sigortası” olması nedeniyle, poliçede yazılı teminat tutarı olan 50.000,00 TL’ nin talebinin olanaklı bulunduğu, davalı sigorta şirketinin 30/10/2014 tarihi tazminat talebini reddetmesi sebebiyle, artık ödeme yapmayacağının sübuta ermesine göne, davacının bu tarihten itibaren faiz yürütülmesi talebinin nihai takdirinin Mahkemeye ait olduğu…” mütalaa edilmiştir.
Dava, ferdi kaza sigortasından kaynaklanan vefat tazminatı istemine ilişkindir.
Mahkememizce uyulmasına karar verilen Yargıtay bozma ilamının içeriği ve kapsamı itibariyle, poliçe özel şartlarında yer alan istisnaların sözleşmeyi uygulanamaz hale getiren genel işlem koşulu niteliğinde hükümler olup olmadığı konusunda davacının bu yöndeki savunmalarının tartışılması gerekmekle birlikte, bu tartışmaya geçilmeden evvel öncelikle genel işlem koşulu hakkında açıklama yapılması gerekmektedir.
Yasal tarif uyarınca, Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir (TBK 20/1).
Bir sözleşmenin 6098 sayılı TBK’nın m. 20 vd. uyarınca genel işlem koşulları denetimine tabi tutulması için kanunda belirtilen ölçütlerin uygulanması gerekir. 818 sayılı BK.’ da olduğu gibi 6098 sayılı TBK’da da sözleşme serbestisi ana kural olmakla birlikte, sözleşmelerin geçerliliği için 6098 sayılı TBK’na, sözleşmenin hukuka aykırı genel işlem koşulları içermemesi unsuru getirilmiştir. Hem tüketiciler hem de tacirler için geçerli olan genel işlem koşulları denetimi, sözleşmelerin imzalanması aşamasında daha olumsuz durumda bulunan sözleşmenin tarafını dürüstlük kuralları kapsamında korumaktadır.
Bir sözleşme hükmünün genel işlem koşulları nedeniyle yazılmamış sayılabilmesi için öncelikle, o hükmün genel işlem koşulu niteliğinde olup olmadığı tespit edilmelidir. Bu anlamda sözleşmenin tipi, türü ve niteliği önem taşımaz. Sözleşme eşya hukukuna, usul hukukuna veya ticari bir alım satıma, sigorta hukukuna, bankacılık hukukuna vs. ilişkin olabilir. Bir sözleşme hükmünün genel işlem koşulu niteliğinde olabilmesi için ise, anılan hükmün genel işlem koşulunu kullanan tarafça, sözleşmenin kurulmasından önce, tek taraflı olarak, sadece o sözleşme için değil, çok sayıdaki benzer sözleşmelerde kullanmak amacıyla hazırlanmış ve karşı tarafın getirilen bu hükmü müzakere etmesine imkan tanımadan sözleşmenin imzalanmış olması gereklidir. Bir sözleşmedeki genel işlem koşulunun niteliğinin, objektif unsurlara göre belirlenmesi gerekmekte olup, bu hususta tarafların icra ettikleri meslekleri ve sıfatları, tacir veya tüketici olup olmadıkları önem taşımaz.
Bir sözleşmenin önceden ve çok sayıda kullanım amacıyla oluşturulup oluşturulmadığını tespitte değişik ölçütler kullanılabilir. Söz gelimi ortada matbu bir metin var ve kullanılan ifadeler soyut ve genel ise, birden fazla sözleşmede kullanma niyetiyle önceden oluşturulduğu kabul edilebilecektir. Diğer sözleşme metinleriyle özdeş ifadeler içermemesi tek başına, o sözleşmenin genel işlem koşulu denetimine tabi tutulmasını engellemez. Bu noktada aranılacak en temel unsurlardan birisi de, genel işlem koşulunu kullanan tarafın, karşı tarafa bu hükmü, değiştirilmesini engelleyecek tarzda ve o niyetle sunmuş olmasıdır. Mamafih, tek seferlik bir anlaşma için hazırlanan sözleşme metni için genel işlem koşulundan söz etmek mümkün değildir.
Genel işlem koşulu niteliğindeki bir hüküm, sözleşmenin taraflar arasında müzakere ve pazarlık sonucu imzalanmış ise, artık ortada hukuka aykırı bir sözleşme hükmünden değil, sözleşme özgürlüğü çerçevesinde, sözleşmede yer alan bireysel bir anlaşma hükmünden söz etmek gerekir. Ancak, bir sözleşmede, bütün hükümlerin tartışılarak sözleşmeye konulduğuna ilişkin kayıt konulması, TBK m. 20/3 uyarınca, onları tek başına genel işlem koşulu olmaktan çıkartmayacaktır.
Bir sözleşme hükmünün genel işlem koşulu niteliğinde olup olmadığını hangi tarafın ispat etmesi gerektiğine ilişkin TBK da açık bir düzenleme olmamakla birlikte, 6502 sayılı TK 5/3 maddesinden yola çıkılarak, önceden ve çok sayıda kullanmak amacıyla hazırlanmış belirli bölümleri boş olan ve sonradan doldurulan sözleşme hükümlerinin kural olarak müzakere edilmemiş olduğu, aksinin sözleşmeyi hazırlayan tarafça ispat edilmesi gerektiği kabul edilmeli, gerektiğinde bu konuda ticari ve eposta yazışmaları, fakslar, sözleşme taslaklı vs. ispat vasıtalarından yararlanılmalıdır.
Bir sözleşme hükmünün genel işlem koşulu niteliğinde olduğunun anlaşılması halinde, genel işlem koşullarının üç aşamalı denetime tabi tutulması gerekir. Söz konusu denetim aşamaları; yürürlük (kapsam) denetimi, yorum denetimi ve içerik denetimidir.
Yürürlük denetiminde, genel işlem koşulunun karşı tarafın bilgisi dahilinde sözleşmeye konulup konulmadığına bakılmalı, müşterinin sözleşmeye genel işlem koşulu konulduğunu açıkça biliyor olması halinde diğer denetim aşamalarına geçilmelidir. Aksi halde diğer aşamalara geçilmeksizin genel işlem koşulu niteliğindeki hükmün sözleşmeden çıkarılması gerekmektedir. TBK m. 21 uyarınca, bir müşterinin önceden sözleşmedeki genel işlem koşulundan açıkça haberdar edilmesi, tek başına o hükmün geçerli hale geldiğini göstermez. Önceden müşteriye bildirilmemiş olan hükümler, genel işlem koşulu denetimine gerek kalmaksızın, sözleşmenin bir hükmü dahi sayılmamalıdır.
Şayet sözleşme, o sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı bir genel işlem koşulu taşıyorsa, yani şaşırtıcı hüküm içeriyorsa, bu nitelikteki hükümler yönünden, müşterinin önceden ve açıkça bilgilendirilmiş olup olmadığı, bu hükmün müzakere edilip edilmediği önem taşımaksızın, o sözleşme hükmü TBK m. 21/2 uyarınca sözleşmeye yazılmamış sayılmalıdır.
Yürürlük denetimi kapsamında, genel işlem koşulu niteliğindeki hükümlerden müşterinin önceden ve açıkça bilgilendirilmemiş ve onun tarafından kabul edilmemiş olması halinde veya şaşırtıcı hüküm içermesi halinde o hükümler sözleşmeye yazılmamış sayılır. Böyle bir durumda, sözleşmeyi düzenleyen taraf, sözleşmede yer alan genel işlem koşulu niteliğindeki hükümler olmasaydı, o sözleşmeyi yapmayacak olduğunu söyleyerek, sözleşmenin geçersiz olduğu ileri süremez.
Yürürlük denetiminin aşılması halinde yapılması gerekli denetim aşaması “yorum” denetimidir. Belirsizlik ilkesi de denilen bu denetim modelinde, sözleşmede yer alan genel işlem koşulu niteliğindeki hüküm içeriğinin ne olduğu konusunda bir anlaşmazlık bulunuyorsa, bu hükmün düzenleyen taraf aleyhine yorumlanması gerekir.
Sözleşmede, yürürlük denetiminin aşılması ve yorumu gerektirecek bir belirsizliğin bulunmaması veya bulunsa bile düzenleyen aleyhine yorum yapılmış olmasından sonra, sözleşmenin bir de “içerik” denetimine tabi tutulması gerekmektedir. İçerik denetimi yapılırken, genel işlem koşulu olduğu ileri sürülen hükmün “dürüstlük kuralı” na aykırı olup olmadığı, karşı tarafın aleyhine ve onun şartlarını ağırlaştırıcı nitelikte olup olmadığına bakılacaktır. Hangi tür sözleşme hükümlerinin dürüstlük kuralına aykırı ve diğer tarafın şartlarını ağırlaştırıcı nitelikte olduğu hususu kanunda düzenlenmemiş olup, mahkemece her somut olayda bu durumun tartışılması ve değerlendirilmesi gerekir.
İçerik denetimi aşamasında, sözleşme hükmünün dürüstlük kuralına aykırı olduğu ve karşı tarafın şartlarını ağırlaştırdığının tespiti halinde, genel işlem koşulu niteliğindeki bu hükmün, yürürlük denetiminden farklı olarak, kanunun emredici hükmüne açık aykırılık sebebiyle kesin hükümsüz sayılması gerekir.
Genel işlem koşulu nedeniyle yazılmamış veya kesin hükümsüz sayılan sözleşme hükmünün, sözleşmenin uygulanmasında boşluk doğurması halinde, ortaya çıkan sözleşme içi boşluğun, hakim tarafından öncelikle yedek hukuk, bu yoksa MK m. 1. uyarınca örf ve adet hukukuyla, bu da yoksa hakimin hukuk yaratması yöntemiyle doldurulması gerekir.
Yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde; bir sözleşme hükmünün genel işlem koşulu niteliğinde olabilmesi için anılan hükmün genel işlem koşulunu kullanan tarafça, sözleşmenin kurulmasından önce, tek taraflı olarak, sadece o sözleşme için değil, çok sayıdaki benzer sözleşmelerde kullanmak amacıyla hazırlanmış ve karşı tarafın getirilen bu hükmü müzakere etmesine imkan tanımadan sözleşmenin imzalanmış olması gerekmektedir.
Davaya konu sigorta poliçesinin sözleşme akdedilmeden önce davalı sigorta şirketi tarafından tek taraflı olarak hazırlandığı, poliçedeki mevcut özel istisnaların hem sayısının çokluğu hem de matbu tarzda hazırlanması nedeniyle ileride çok sayıda sözleşmede kullanılmak üzere düzenlendiği, esasen bu durumun istisna halleri için kullanılan genel ve soyut ifadelerden de kolaylıkla anlaşılabildiği, dava dışı sigortalının poliçe özel şartlarındaki istisnaları müzakere etmek bir yana müdahale etme imkanın dahi bulunmadığı, sigorta poliçesinin ve dahi muafiyetler kısmının matbu tarzda hazırlanan sigorta sözleşmesi tipinde olduğu, teminatlara uygulanacak istisnalar bölümünde hem çok sayıda hem de çok farklı kaza halleri için istisna getirildiğinden ferdi kaza sigortasının riskin gerçekleşmesi halinde uygulanma imkanının neredeyse kalmadığı, davaya konu muafiyet olan “motorlu taşıtlarla meydana gelebilecek kazalar sonucu talep edilebilecek tazminatlar” ibaresinin tüm kazalar için çok geniş bir şekilde ve soyut olarak poliçede yer verildiği, söz gelimi hangi kaza türleri ya da hangi haller için yer, zaman, mekan, kişi, özel haller gibi muafiyette hiçbir sınırlandırma yapılmadığı, bu nedenle hiçbir sınırlandırmaya tabi olmayan veya mevcut muafiyetin daraltılmasına yönelik hiçbir ibare olmayan istisnanın dava dışı sigortalı ile müzakere edilerek kabul edildiğinin tabiri caizse abesle istigal etmek olduğu, bu halin durumun gereğine ve hayatın olağan akışına da aykırı olduğu açıktır. Zira, bahse konu muafiyet gerçekten müzakere edilmiş, motorlu taşıt kazaları sebebi ile hiçbir halde tazminat ödenmeyeceği sigortalıya anlatılarak yeterli şekilde bilgilendirilseydi, sigortalının kuvvetle muhtemel bu kapsamı daraltarak örneğin alkollü veya uyuşturucu madde kullanımı ya da başkaca bir sınırlandırma eklenerek muafiyetin kapsamını sınırlandırması söz konusu olabilirdi. O halde, davaya konu muafiyetin genel işlem koşulu olduğunun kabul edilmesi zorunludur.
Davalı sigorta şirketi, sigorta poliçesi akdedilmeden evvel bir bilgilendirme formu düzenlediğini, bu formda davaya konu muafiyete yer verildiğini, başka bir anlatımla gerekli bilgilendirmenin yapılarak muafiyet konusunda sigortalıyla müzakere yapıldığını savunmaktadır. Bahse konu bilgilendirme formu celp edilmiş, genel bilgiler kısmında teminat dışı haller için poliçe özel şartlarına atıf yaptığı görülmüştür. Başka bir anlatımla, davaya konu “motorlu taşıtlarla meydana gelebilecek kazalar sonucu talep edilebilecek tazminatlar” muafiyet için bilgilendirme formunda açıkça ve ayrıca herhangi bir bilgi bulunmadığından ve bu muafiyete formda açıkça yer verilmediğinden, formda yer almayan muafiyetin tartışılması ve müzakere edilmesinden de bahsedilemeyecektir. Açıklanan nedenlerle, davalı sigorta şirketinin muafiyetin öncesinde tartışılarak müzakere edildiği yönündeki savunmaları ispat edilememiştir. Kaldı ki, bilgilendirme formu hem bir bütün olarak hem de teminat dışı haller için düzenlenen kısım itibariyle tıpkı sigorta poliçesinde olduğu gibi genel ve soyut ifadeler içeren, önceden tek taraflı olarak hazırlanmış, matbu tarzda ve boşluk doldurma şeklinde tanzim edilen bir metin olup, formun içeriğindeki hükümlerin dahi genel işlem koşulu olduğu açıktır.
Sigorta poliçesinde yer alan muafiyet hükmünün genel işlem koşulu niteliğinde olması sebebiyle TBK 21/1 uyarınca yazılmamış sayılmalıdır. Öyleyse, yazılmamış sayılan davaya konu muafiyet hükmünün somut olay bakımından uygulanması imkanı kalmadığından ferdi kaza sigortası kapsamında kalan hal için davacıya vefat tazminatının ödemesi gerektiği kabul edilmelidir. Ayrıca, sigorta poliçedeki dain-i mürtehinin açılan davaya kayıtsız ve şartsız açıkça muvafakat ettiği de gözetilerek davanın kabulüne karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Ayrıntısı ve Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-Davanın KABULÜ ile,
50.000,00 TL vefat tazminatının temerrüt tarihi olan 30/10/2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
2-Kabul edilen dava değeri üzerinden alınması gereken 3.415,50 TL harçtan peşin alınan 854,00 TL harcın mahsubu ile eksik kalan bakiye 2.561,50 TL karar ve ilâm harcının davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
3-Davacılar tarafından yapılan 854,00 TL tamamlama harcı, 195,00 TL posta ve tebligat masrafı, 1.800,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.849,00 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacılara VERİLMESİNE, davalı tarafından herhangi bir yargılama gideri yapılmadığı anlaşıldığından bu hususta KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
4-Davacı yargılama sırasında kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT ‘ nin 13/1. maddesi uyarınca belirlenen 7.300,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
5-HMK’ nın 333. Maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayan artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde resen davacılara veya vekiline İADESİNE,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük yasal süresi içerisinde Yargıtay’da temyiz yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 07/04/2021

Katip
(e-imzalıdır)

Hakim
(e-imzalıdır)