Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1199 E. 2020/514 K. 11.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/615 Esas
KARAR NO : 2020/560

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 09/03/2020
KARAR TARİHİ : 26/11/2020

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının dosya üzerinde yapılan incelemesi sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 06/07/2019 tarihinde davalı …’in sevk ve idaresinde bulunan… plakalı araçla… ilçesinden … ilçesine giderken karayolunun 09+850 metresine gelindiğinde, yol kenarlarında yoğunlaşan mıcıra kapılmak suretiyle taklalar atarak yoldan çıktığını, 4 kişinin ölümü ile neticelenen bir trafik kazası meydana geldiğini, bu kazada müvekkili olan davacıların 26 yaşındaki kızının hayatını kaybettiğini, davalı sürücü …’in dikkatsiz ve özensiz davranışı sonucu ölümlü kazaya neden olduğunu, davalılar … ve … A.Ş.’nin kazanın gerçekleştiği yolun mıcır halinde bırakılması, yapılacak işlemlerin zamanında ve gereğine uygun yapılmaması, davalı … Şti’nin 2008 model … marka araç içerisinde, hava yastıklarının tam açılmaması sonucu, davalı sigorta şirketinin de trafik poliçesi kapsamında ödeme yapmadığı bakiye bakımından her bir davacı bakımından 100.000,00 TL olmak üzere 200.000,00 TL manevi tazminat tutarının sigorta dışındaki davalılardan, 1.000,00 TL cenaze masrafının müşteki-müteselsil sorumlu davalılardan, her iki davacı yönünden 1.000,00 TL olmak üzere maddi tazminat tutarlarınında müşterek-müteselsil sorumlu davalılardan olay tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte müvekkiline verilmesini ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Cevap: Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu kazanın oluşumunda idarenin hizmetindeki kusuru olduğu iddia edildiğinden idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davalarında idare mahkemelerinin görevli olduğunu, olay tarihinde meydana gelen kazada davalı sürücü …’in trafik kurallarına uymaması, dikkatsiz, tedbirsiz ve hızlı araç kullanması sonucu meydana geldiğini, kazanın meydana geldiği bölgede gerekli trafik ve işaretlemeleri ile uyarıların yapıldığını, yol üzerinde gevşek malzeme olarak belirtilen mıcırlar, işin tekniği gereği süpürülerek yol platformunun dışına atılmış bulunan mıcırlar olup, trafik güvenliğini hiçbir şekilde etkilemediğini, Jandarma Trafik tim Komutanlığı tarafından düzenlenen trafik kaza tespit tutanağında kurumlarına herhangi bir kusur verilmediğini belirterek, davanın yargı yolu yönünden aksi halde esastan reddi ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Anonim Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; … plakalı aracın karışmış olduğu iddia edilen trafik kazası sonucu …’ın vefat etmesi nedeniyle açılan iş bu davada müvekkilinin herhangi bir kusur ve sorumluluğunun olmadığını, olay tarihinden önce yol çalışmasının tamamlandığını, yolda kullanıcıların güvenle seyretmeleri için gerekli uyarı ve ikaz levhalarının bulunduğunu, davalı sürücü …’in trafik kurallarına uymaması, dikkatsiz, tedbirsiz ve hızlı araç kullanması sonucu direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu iş bu davaya konu ölümlü, yaralanmalı ve maddi hasarlı trafik kazasının meydana geldiğini, yol üzerinde gevşek malzeme olarak belirtilen mıcırlar, işin tekniği gereği süpürülerek yol platformunun dışına atılmış bulunan mıcırlar olup, trafik güvenliğini hiçbir şekilde etkilemediğini, olay tarihinden günler öncesi biten bir çalışma için müvekkil şirketin kusurlu bulunmasının mümkün olmadığını, talep edilen tazminat miktarının fahiş olup manevi tazminatın mahiyetine aykırı olduğunu belirterek haksız davanın reddine karar verilmesini ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Eldeki dava dosyası, Mahkememizin 2020/179 Esas sayılı dava dosyasından 14/10/2020 tarihli 1. celsede (Ön İnceleme Duruşmasında) “Davalılar … ve …Şirketi bakımından işbu davalılar yönünden dava dilekçesinde karayollarındaki bakım ve onarıma dayalı hizmet kusuruna dayanıldığından, idare mahkemelerinin görevli olması ihtimaline binaen, yargı yolu caiz olmadığından, bu davalılar bakımından dava dosyasının TEFRİK EDİLEREK (Ankara BAM 26.Hukuk Dairesi 2019/837 Esas 2019/657 Karar)” yukarıda gösterilen esas sırasına kaydedilmiştir.
Mahkememizce, tefrik edilen davalılar yönünden yargı yolunun caiz olmadığı, karayolundaki bakım ve onarımdan kaynaklanan eksikliklerin hizmet kusuruna dayandığı, bu bağlamda adli yargının değil, idari yargının görevli olduğu değerlendirilmiş, tefrik edilirken Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26.Hukuk Dairesinin 2019/837 Esas 2019/657 Karar sayılı güncel kararı göz önünde tutulmuştur. Zira, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatları ve uygulamalarında benzer şekilde idari yargının görevli olduğuna ilişkin çok sayıda kararları bulunmaktadır. Ne var ki, dosya tefrik edildikten sonra yargı yoluna ilişkin yapılan kapsamlı araştırmalar sonucunda, davacı vekili tarafından yargı yoluna dair görüş değişikliğine ilişkin dilekçe sunulduğu ve ekinde ibraz edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ve Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarında, KTK’ nın 110. maddesi hükmü uyarınca adli yargının görevli olduğuna ilişkin yeni kararlar tespit edilmiş, incelenmiştir.
Gerçekten de, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 03/06/2020 tarih ve 2020/784 Esas, 2020/1562 Karar sayılı ilamında:
“…İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda, yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş; davacı vekilinin istinaf başvurusu ise ileri sürülen istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden esastan reddedilmiştir.
Dava, trafik kazası sonucu ölüm nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Somut uyuşmazlıkta çözümlenmesi gereken esas sorun, davanın hangi yargı kolunda görüleceği üzerinde toplanmaktadır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun birinci maddesinde, bu Kanun’un amacının, karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu belirtilmiştir.
Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’un 6099 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle değiştirilen 110. maddesi ise “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.” şeklindedir.
Yasama belgeleri ile anılan düzenlemenin gerekçesine bakıldığında, 2918 sayılı Kanun’un uygulanması gereken sorumluluk davalarında bir karmaşanın söz konusu olduğu, bu karmaşanın adli yargı yerlerinin görevli olduğu belirlenmek suretiyle giderilmek istendiği anlaşılmaktadır.
Bahse konu düzenleme, Anayasa’ya aykırı olduğu iddiası ile somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi (AYM) önüne taşınmış, Anayasa’nın 2, 125 ve 155. maddeleri bağlamında inceleme yapan Mahkeme, düzenlemeyi şu gerekçelerle Anayasa’ya aykırı bulmayarak iptal istemini reddetmiştir. (AYM’nin 26/12/2013 tarihli ve 2013/68-165 E-K sayılı kararı): “Anayasa Mahkemesinin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayrımına gidilmiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması hâlinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir.
İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına, kamu ya da özel araç olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek, söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.”
Öte yandan, Anayasa’nın 158. maddesi uyarınca adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili kılınan Uyuşmazlık Mahkemesi (UYM) de önüne gelen benzer uyuşmazlıklarda AYM’nin yukarıda yer verilen kararına atıf yaparak benzer sonuca ulaşmıştır. UYM, 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesiyle, yargı yolu uyuşmazlıklarına ve bu nedenle de yargılamaların uzamasına neden olan anılan Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarında, yeknesaklığı sağlamak amacıyla ve kamu yararı gözetilerek adli yargı yerlerinin görevli kılındığını, AYM’nin de bu durumu Anayasa’ya aykırı bulmadığını tespit etmektedir (UYM’nin11/04/2016 tarihli ve 2016/163-210 E-K sayılı; 24/09/2018 tarihli ve 2018/530-467 E-K sayılı kararları).
2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin gerekçesiyle AYM ve UYM’nin yukarıda yer verilen kararları birlikte değerlendirildiğinde, 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi gerekliliği ortaya çıkmış, Anayasa’nın 153. maddesinin birinci ve son fıkraları ile 158. maddesinin birinci fıkrası uyarınca da tüm yargı yerlerinin benzer nitelikte yorum yapması kaçınılmaz hâle gelmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki benzer olaylara aynı hukuki sonuçlar bağlanması anlamına gelen yargısal kararlardaki istikrar, adil yargılanma hakkının görünümlerinden olan hakkaniyete uygun yargılama ilkesinin gereğidir. İstikrarlı karar verme, hukuki belirliliği ve öngörülebilirliği sağladığı gibi, kişilerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına güvenini de tesis eder. 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin uygulanmasında, Dairemizin idari yargı yerlerini görevli kabul eden kararları (11/03/2013 tarihli ve 2013/1438-4361 E-K sayılı; 18/04/2013 tarihli ve 2013/6055-7371 E-K sayılı; 06/11/2013 tarihli ve 2013/15737-17128 E-K sayılı; 06/03/2013 tarihli ve 2013/258-3916 E-K sayılı) bulunmakta ise de yukarıda açıklanan gerekçe ve yüksek mahkeme kararları göz önüne alınarak Dairemizin 04/12/2019 tarihli ve 2019/2897-5764 E-K sayılı ilke kararıyla önceki yerleşik uygulamadan dönülmüştür.
Somut olayda, 15/04/2018 tarihinde davacının desteği …’in sevk ve idaresindeki araç ile seyir halinde iken dava dışı sürücünün sevk ve idaresinde bulunan ve döner kavşakta dönüş yapmakta olan traktöre takılı römorka çarparak yaralanıp, ardından hastanede yaşamını yitirdiği, … Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma dosyasında Bölge Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü Menemen Bölge Trafik İstasyon Amirliğinin Karayolları 2. Bölge Müdürlüğüne hitaben yazdığı yazıda olay yerindeki döner kavşağın küçük olmasından dolayı kavşağa giren çekici ve benzeri uzun araçların arka kısımlarının yolun sol şeridini işgal ettiğini bu durumun sol şeritten gelen araçlar için tehlike arz ettiğinin bildirildiğini, bu durumun kazanın oluşumuna katkı sağlayarak davalı …’nün meydana gelen trafik kazasında kusurunun bulunduğu iddiasıyla tazminat isteminde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Şu durumda, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda istemin ileri sürülüş biçimine göre eldeki davanın görüm ve çözüm yeri adli yargıdır. Mahkemece, davalı idare yönünden işin esasına girilerek ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yargı yolu nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun değildir. Açıklanan nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir…” şeklinde vurgulanmıştır.
Açıklanan nedenlerle, 2918 sayılı KTK’ nın 110. maddesi hükmü, Yargıtay’ın görüş değişikliğine ilişkin güncel uygulamaları, Uyuşmazlık Mahkemesi kararları gözetilerek eldeki dava dosyası bakımından davanın çözüm yerinin adli yargı olduğu, bu bağlamda davalılar yönünden yargı yoluna caiz olmadığına dair tefrik kararından dönülmesi gerektiği, dosyanın ayrı bir esas sırasına kaydı yapıldığından asıl dava birlikte görülmesi için yeniden birleştirme kararı vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-Mahkememizin 2020/615 Esas sayılı dava dosyasının tefrik edildiği Mahkememizin 2020/179 Esas sayılı dava dosyası ile BİRLEŞTİRİLMESİNE,
2-Yargılamaya Mahkememizin 2020/179 Esas sayılı dava dosyası üzerinden DEVAM OLUNMASINA,
3-Harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin birleşen dosya ile birlikte hüküm altına ALINMASINA,
4-Dosyasının kaydının bu şekilde KAPATILMASINA,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda birleşen dosya ile birlikte istinaf yasa yolu açık olmak üzere karar verildi.26/11/2020

Katip
¸e-imzalıdır

Hakim
¸e-imzalıdır